Çevrimdışı

Bahar bizi gerçekten yorar mı? Yoksa “bahar yorgunluğu” dediğimiz şey yani nisanla birlikte kapımızı çalan “halsizlik, yorgunluk, isteksizlik halleri” yorgun bir kışı geride bırakıp yeni bir mevsime yelken açmak mı?

Anlaşılan o ki bu iki sorunun da yanıtı net ve açık değil. Çünkü uzmanlar, bilimsel anlamda “bahar yorgunluğu” diye bir şeyin olmadığı düşüncesindeler. Konuya da bir hayli mesafeli bakıyorlar. Ama gelin yine de biz bahara yorgun girenlere “haklısınız!” deyip etkili olabilecek ilk 10 çareyi sıralayıverelim. Buyurun...

Bahar yorgunluğunun çözümü var mı

Bahar yorgunluğuna 10 çare!

1- Şekerli ve unlu besinlere mesafeli olun.
2- Öğünlerinizi iyi planlayın, proteinden zengin (yumurta, yoğurt, balık, bakliyat) beslenin.
3- Protein zengini o besinleri posa zengini yeşil sebzelerle, özellikle de kök sebzelerle (yer elması, pancar, kereviz, turp) evlendirin.
4- B12 ve D vitamini seviyenizi kontrol ettirin. B12’niz 500’ün altında, D vitamininiz 50’nin altındaysa takviye ettirin.
5- Magnezyum zengini besinlere (ceviz ve diğer yağlı tohumlar, kabak çekirdeği, ay çekirdeği, badem, yer fıstığı) ağırlık verin, mesela salatalarınıza bunları da ekleyin.
6- Kafeinli içecekleri sınırlayın.
7- Alkollü içeceklerden uzak durun.
8- Ginseng ve rhodiola gibi adaptojen bitkisel desteklerden yararlanın.
9- Bitki çaylarına yüklenin, özellikle de yasemin çayını tercih edin.
10- Uykunuza dikkat edin.

Bahar yorgunluğunun çözümü var mı

Bellek/beyin dostu ilk 10 besin

1- Balık
2- Ceviz
3- Semizotu
4- Chia
5- Keten tohumu
6- Yumurta
7- Yoğurt
8- Yaban mersini/böğürtlen
9- Kuşburnu
10- Muz

Bahar yorgunluğunun çözümü var mı

Yağ eriten alet olmaz

Net ve açık olarak söylüyorum: Bugüne kadar ne karnınızda, göbeğinizde, ne de başka yerinizde biriken fazla yağları eritebilen bir alet icat edildi.
Firmaların “FDA onayı var”, “filanca bilim adamı da onaylıyor” veya “falanca diyetisyen de tavsiye ediyor” şeklindeki önermelerine sakın inanmayın.
Ne ısıtma, ne soğutma, ne titreşim verme... Ne kısa dalga, ne uzun dalga, ne lazer teknikler...
Hiçbirisi ama hiçbirisi hiçbir şekilde, hiçbir zaman, hiçbir kimsede işe yaramıyor.
Yani siz yatarken yağlarınız erimiyor, eriyemiyor. Yağları eritmenin yolu yediklerinizi azaltmak (yarıya indirmek) ve yaptıklarınızı artırmaktan (iki katına çıkarmak) geçiyor.

Bahar yorgunluğunun çözümü var mı

Öğle egzersizlerini unutmayın

Egzersiz için “motivasyon” kadar “zaman” da önemli bir faktör. Özellikle şehirlerde yaşayanlar işti, trafikti derken günlük koşuşturmaların içinde egzersize zaman ayırmakta zorlanıyor.
Bana sorarsanız bu “zaman kıtlığı meselesi” özellikle bahar ve yaz boyunca öğle saati aralıklarında çözümlenebilir, öğle tatillerinde yemekten hemen sonra yapacağınız kısa yürüyüşler bile egzersiz açığınızı gidermede işe yarayabilir.
Zamanım yok demeyin, öğle tatilinizin bir bölümünü de egzersize ayırmayı ihmal etmeyin.

Bahar yorgunluğunun çözümü var mı

Yağ eriten ot-çöp de yok

Her sene bir uyanık firma ya da kişi çıkar, “yağ eritici” olduğunu iddia ettiği çakma bir ürünle hanımların kafasını karıştırmaya çalışır. Bu kimi zaman altın çilektir, kimi zaman gojiberry’dir, kimi zaman da Norveç üzümüdür.
Zaman zaman sıra Hatay biberine, Urfa isotuna, lahana kapsülüne, elma krom hapına bile gelir.
Bir de klasik bölgesel zayıflatıcı palavraları vardır. Göbeğiniz mi geniş, yutun karnitini erisin. Kalçanız mı kocaman, yüklenin CLA’ya küçülsün. Bacaklarınız yağla mı yüklü, hiç beklemeyin, siz de “davul tozu, minare gölgesi” bitkisel haplardan birine başlayın!
Şaka bir yana, özeti şudur: Herhangi bir yağ eritici hap, çöp, bitkisel ürün, takviye yoktur.

Bahar yorgunluğunun çözümü var mı

Sezaryen doğumların oranı yüzde 50’yi geçti

Nedendir, nasıldır bilmiyorum. Bilmediğim için de bugüne kadar sezaryen patlaması konusuna hiç girmedim. Ama son yayınlanan sezaryen rakamlarını görünce bu uyarıyı yapma gereği hissettim.
Normal doğum, sezaryen doğumdan çok daha doğru bir yol. Yeni doğan için çok daha faydalı bir yöntem. Özellikle yeni doğan bebeğin sağlığı bakımından mühim bir ayrıntı.
Çünkü yeni doğanın normal doğum kanalından geçerken karşılaştığı mikroplar onların bedenlerinde daha sonra gelişebilecek olan mikrobiyomun (yani probiyotik bağışıklık gücünün) ilk öğretmenleri. Anne karnında steril yaşayan bebek doğal doğum kanalından geçerken vajinal florayla (sıvıyla ve içindeki mikrobiyolojik yapılanma yani probiyotik bakterilerle) temas ediyor. Kanalda bulunan mikroplar ağız, burun, cilt yoluyla yeni doğan bebeğin vücuduna yerleşiyor. Ve işte o bebeklerin de bağışıklık sistemi daha güçlü oluyor.
Çünkü doğum kanallarından aldıkları mikroplar bağışıklık sistemlerinde onları ömür boyu koruyabilecek bir yapılanmanın da o ilk temelleri olma görevini üstleniyor. Sezaryen ise bu şansı ortadan kaldıran bir işlem.

Bahar yorgunluğunun çözümü var mı

Peki sezaryen zorunlu olduğunda ne yapılmalı?

Mühim bir sorun da şu: Tıbbi nedenlerle mecburen sezaryenle dünyaya gelen bebeklerin normal yoldan doğan bebeklere oranla karşı karşıya kaldıkları “bağışıklık şanssızlığı” ya da “bağışıklık eksikliği” sorununa bir çare bulunabilir mi?
Uzmanlar bu alanda da çalışmalar yürütüyor. Bazı kliniklerde sezaryenle dünyaya gelen bebeklere annelerinin doğum kanalı sıvısından alınan numuneler (sıvı yapı) bebeklerin ağız ve derilerine sürülerek bağışıklık sistemlerinin güçlü tutulmasına çalışılıyor. Bu muhtemelen ciddi bir çözüm olacak.



alıntı