IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 28 Kasım 2011, 14:34   #11
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Ceviz kalp krizi riskini azaltıyor

Cevizde bulunan E vitamini, lif ve doymamış yağların kalbi koruduğu haftada iki üç avuç ceviz yiyenlerin kalp krizi geçirme riskinin yüzde 50 azaldığı belirtildi.
Journal of Clinical Nutrition adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırma raporuna göre, cevizde damar sertliğine karşı koruyucu olan doymamış yağ asitleri bulunuyor. Ceviz, hem toplam kolesterol, hem de kötü kolesterol oranını düşürüyor.
60 yaş civarında kolesterol oranı çok yüksek olan 5 erkek ve 13 menopoz geçirmiş kadın üzerinde deney yapan California Üniversitesi Davis Tıp Okulu araştırmacıları, 5 buçuk ay içinde deneklerin toplam kolesterol oranı ile kötü kolesterol oranlarının düştüğünü gözlediler.Uzmanlar, ceviz diyeti yapacak kişilerin, katı yağ içeren yiyeceklerden de uzak durmalarını tavsiye ediyorlar.
Yapılan başka bir araştırmada da, her gün bir avuç dolusu ceviz yemenin kalp hastaları için yarar getirdiği öne sürüldü. Yapılan çalışmalarda, haftada toplam iki üç avuç ceviz yiyenlerin kalp krizi geçirme riskinin yemeyenlere göre yüzde 50 daha az olduğu görüldü. Cevizde bulunan E vitamini, lif ve doymamış yağların kalbi koruduğuna dikkat çeken uzmanlar, cevizin yaprağının da şifalı olduğunu, yaprağından yapılan çayın, kronik mide ve bağırsak nezlesine iyi gelip, kanı temizlediğini ve egzamayı yok ettiğini bildirdiler.
Uzmanlara göre cevizin yararları: "Kalp damarlarını açar, kalp krizini engeller, sağlıklı zayıflatır, kanı temizler, mide ve bağırsak nezlesini önler, kolesterol seviyesini dengeler, egzamayı yok eder, yaraları iyileştirir".

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 28 Kasım 2011, 14:34   #12
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Yaz meyvelerini bol bol tüketin

Yaz meyveleri ve sebzelerinin vücut için önemli derecede fayda sağladığı ve sağlık açısından tüketilmelerinin şart olduğu belirtildi.


Uzmanlara göre, yaz meyveleri ve sebzeleri cildi koruyor, halsizliği ve bellek zayıflığını önlüyor. Uzmanlar, yaşlanmanın belirtisi olan cilt kırışması, hareketsizlik, güçsüzlük ve bellek zayıflamasının sorumlusunun, vücuttaki antioksidan etkili bazı kimyasal maddelerin yetersizliği olduğunu ifade etti. Yaz meyvelerinin vücuttaki bu sorunları çözmeye bire bir olduğunu vurgulayan uzmanlar, meyvelerin özelliklerini şöyle sıraladı:


- Karpuz: Hem likopen, hem de vitamin ve mineral açısından zengin, antioksidan kapasitesi yüksek bir yaz meyvesidir.


- Erik: Yüksek antioksidan kapasitesi yanında detoks yapıcı gücüyle de önemli bir anti-aging besindir.


- Şeftali ve kayısı: Potasyum deposu besinlerdir. Ayrıca C vitamini ve çok sayıda flavonoid ihtiva eder, zengin lif ve betakaroten içerikleriyle çok yararlı yaz meyveleridir.


- Çilek, kiraz, vişne, antosiyanin zengini meyveler. Bu meyvelere kuş burnu ve kuş üzümü de eklenebilir.


- Brokoli ve Brüksel lahanası: İhtiva ettiği sulforafan ile anti-aging yiyecekleri arasındaki yerini üst sıralarda yaz aylarında da muhafaza etmektedir. Brokoli, ayrıca C
vitamini, betakaroten, glutatyon ve lutein gibi antioksidanlarla da tıka basa doludur


- Üzüm: Özellikle çok güçlü antioksidanlar olan oligomerik poantosiyanidin lerin güvenilir kaynağıdır. Üzümün kabuğu, içeriği ve çekirdeğinin ortalama 20 civarında değişik antioksidan madde ihtiva ettiği belirtilmektedir. Özellikle siyah üzümden yararlanın.


- Domates: Yaşlıların bedensel ve zihinsel sağlığını korumada son derece etkili bir antioksidan olan likopenin en zengin kaynağıdır. Likopen kanser riskini azaltır, damarlarınızı korur, cildinizi ve belleğinizi destekler.


- Avokado: Çok güçlü bir antioksidan olan glutatyonun en iyi kaynaklarından biridir. Yağ bakımından zengin olması bir kusur gibi görülse de aslında avokado yağının önemli bir kısmı tekli doymamış zararsız yağlardır.


- Soğan: Özellikle kırmızı soğan güçlü bir sağlık koruyucusudur. Kansere karşı önemli bir koruma sağlayan antioksidan etkili quarcetin açısından en zengin besinlerden biridir. Soğanın enfeksiyonlardan koruma gücü de vardır.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:34   #13
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Hastalık hastası olmayın



Hipokondriazis (Hastalık hastalığı), doktorlarca bireyin vücudunda hissettiği nitelik ve niceliksel farklılıkları yanlış yorumlayıp, bunlara kötü bir anlam vererek, ağır bir hastalığı olduğu ya da olacağı düşünce ve korkusunu yaşaması olarak tanımlanırken, aslında kişilerde görülen bir ruh hastalığı olarak belirtiliyor.


İHA muhabirinin internetten derlediği bilgilere göre, tıp dilinde Hipokondriazis halk arasında 'hastalık hastalığı' olarak bilinen rahatsızlık doktorlarca bir çeşit ruh hastalığı olarak görülürken, muayene edilmelerine rağmen hastaların tatmin olmadıkları ve aynı düşüncelerinin devam ettiği biliniyor. Doktorlar bu rahatsızlığın kişide yüksek gerilime yol açarken, mesleki alanda kendi işlev düzeylerinde bozulmalara neden olduğunu da belirtiyorlar. Uzmanlar bu rahatsızlığın en fazla 20-30 yaşları arasında gençlerde görüldüğüne işaret ederken, hastaların özel bir muamele ve tedavi beklentisi içinde oldukları belirtiyorlar.


Rahatsızlığın etkisiyle kişilerin işlerine yönelik ilgilerinin azaldığını vurgulayan uzmanlar, hastaların hastaneye yatış, check-up, tomografi, MR incelemeleri yaptırarak hastalığı daha da pekiştirdiklerini belirtiyorlar. Uzmanlar rahatsızlığın altında yatan sebeplerin kişide varolan çevreye yönelik saldırgan ve öfke yüklü dürtülerin bastırma ve yer değiştirme şeklindeki savunma mekanizmaları ile fiziksel yakınma olduğu vurgulanıyor. Buna karşılık doktorlar kişinin sosyo-ekonomik durumun iyi olması, kaygı ya da depresif bozukluklar gibi tedavi edilebilir diğer rahatsızlıkların bulunması, beraberinde bir kişilik bozukluğu ve vücutsal bir rahatsızlığın olmaması hastalığın tedavisini kolaylaştırırken, uzmanlar hastalığa uygun ilaçların kullanımı ve bireysel ya da grup halinde uygulanabilen psikoterapi ile hastalığın tedavi edilebildiğini belirtiyorlar.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:35   #14
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Dikkat eksikliği sendromu nedir?


Çocuğun, yaşamının her anını etkileyen nörobiyolojik bir bozukluktur.

Kimlerde görülür?

Çocukların %5 inde. Erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3 kez daha fazla. Her sınıfta ortalama bir ya da iki öğrencide

Yeni bir buluş mudur?

Hayır. Değişik isimlerle anılmakla birlikte, 1900 lü yılların başlarından beri tanınan bir sendromdur. Günümüzde yaygın olan adları, Dikkat Eksikliği Sendromu ve Dikkat Eksikliği Sendromu ile Hiperaktivite Sendromudur.

Sorun nedir?

Dikkati, tek bir noktaya odaklayamamak ve organize olamamak.

Bu sendromun tıbbi bir açıklaması var mıdır?

Evet. Dikkat Eksikliği Sendromu olan ve olmayan bireylerin beyinlerinin kimyasal metabolizmaları arasında farklılıklar saptanmıştır.

Nedeni nedir?

Tek bir nedeni yoktur. Konsantrasyonu sağlamak için milyonlarca beyin hücresi birarada çalışırlar.

Neden olmayan nedir?

Şeker ve diğer gıdalar Alerjiler Anne babaların yetiştirme tarzları.

Çocuğumda Dikkat Eksikliği Sendromu varsa bunu nasıl anlarım?

Dikkat Eksikliği Sendromu, her çocukta kendisini değişik olarak gösterir. Dikkat Eksikliği Sendromu olan bütün çocuklar, dikkatlerini yoğunlaştırmakta ve başladıkları işleri bitirmekte zorlanırlar. Bu zorluğun yoğunluğu çocuklar arası değişiklik gösterir. Ders dinlemenin ve yazıları tamamlamanın gerekli olduğu okul hayatında sorunlar başgösterir. Okul ödevleri yapılmaz ya da tamamlanmaz. Dinlemekte ya da direktiflere uymakta zorluk yaşanır. Çevredeki en ufak olaylarla ya da kendi düşünceleri ile kolayca dikkati dağılır.

Nasıl emin olabilirim?

Bu sendrom için ne tıbbi, ne nörolojik, ne de psikolojik tek bir test vardır. Dikkat Eksikliği Senromu olan çocukların %30 unda hiperaktivite yoktur. Onların ana sorunu dikkatlerini toplayamamak ve konsantre olamamaktır. Genellikle "uyurgezer" görünümünde, sessiz, uyuşuk ve aşırı duygusaldırlar. Dikkat Eksikliği Sendromu olan çocukların çoğu ise hiperaktif, düşüncesizce davranan ve organize olamayan bireylerdir. Genellikle, sürekli kıpırdanırlar ve vücutlerinin bir parçası sürekli hareket halindedir. Bir yerde oturamazlar. Eşyalarını unuturlar ve kaybederler. Başladıkları işi bitirmeden bir diğerine başlarlar. Müdaheleci ve rahatsız edicidirler. Sıra bekleyemezler. Cevapları soruları beklemeden ağızlarından kaçırırlar. Düşünmeden tehlikeye atılırlar. Normal faaliyetleri "sıkıcı" bulurlar.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:35   #15
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Burun kanaması halinde ne yapılmalı?


Burun kanaması hekimlerin oldukça sık rastladığı acil durumlardan birisidir. Burun kanaması şikayeti olan hastaların çok az bir kısmı (yaklaşık %10) bu şikayetleri nedeniyle hekime başvurmakta ve bunların da çok az bir kısmı bu sorun nedeniyle hastaneye yatırılmaktadır. Can sıkıcı bir duruma neden olan burun kanamalarının hastaları korkutmak dışında çok nadiren yaşamı tehdit edici boyuttadır.

Memorial Hastanesi Kulak Burun Boğaz Kliniği'nden Doç.Dr.Burak ERDAMAR, burun kanamaları ve kanamaların durdurulması hakkında şu bilgileri verdi:

1) Ön burun kanamaları: Burun ön kısmından gelen kanamalardır. Ayakta duran ya da oturan kişide burun deliğinden akan kanama şeklinde kendini gösterir.

2) Arka kanamalar: Kanama burun deliklerinden olsa bile çoğunlukla genize doğrudur. Otururken veya ayakta duruken bile kanama boğaza doğru olur. Arka burun kanamalarının tanınması oldukça önemlidir. Bu kanama tipinde olan hastaların uzman Kulak Burun Boğaz hekimi tarafından takibi gerektirmektedir. Arka kanamalar daha çoğunlukla yaşlı kişilerde olur. Bu hasta grubu genellikle yüksek kan basıncı (hipertansiyon) olan kişiler ya da trauma geçirmiş kişilerdir.

Burun kanamaları çocuk yaş grubunda özellikle ön kanama tipinde olmaktadır. Kuru hava ve kış aylarında görülen kabuklanmalar kanamaya neden olmaktadırlar. Bundan korunmak için nemlendirici kremi burun orta bölgesine parmak ucu ile sürmek faydalı olacaktır. Bu amaçla vazelin gibi kremler sürülebilir. Genelikle gece yatmadan kullanılması yeterli olacaktır. Nemlendirici önlemlerin alınmasına karşın kanamalar durmuyorsa hekime başvurulması önerilir.

Ön Kanamanın Durdurulması

Sizde ya da çocuğunuzda burun kanaması varsa şunları uygulayınız:

1) Burnunuzun ucunu başparmak ve diğer iki parmağınız arasına alarak sıkıştırınız.

2) Başınız yüksekte tercihan oturur pozisyonda yaklaşık beş dakika bekleyiniz.

3) Başınızın kalbinizden yüksek pozisyonda olmasına dikkat ediniz. Bu nedenle oturmanız ya da başınız yukarıda uzanmanız uygun olacaktır.

4) Burun ve yanağınıza buz tatbik ediniz. (Bir plastik torba içerisine buz doldurarak)

Kanama Durduktan Sonra Yeniden Kanamayı Önlemek İçin

1) Sümkürmemeye dikkat ediniz

2) Yerden bir şey kaldırmak ya da buna benzer zorlayıcı hareketler yapmayınız

3) Başınızı mutlaka göğsünüzden yukarıda tutunuz

Ne Zaman Doktora-Acil Servise Başvuralım?

1) Yukarıda anlatılanların dikkatlice uygulanmasına rağmen kanamanın durmaması veya tekrarlaması durumunda

2) Kanama sonrasında yorgunluk, halsizlik, göğüs ağrısı gibi şikayetler hissediliyorsa

3) Kanama burun önünden çok boğaza doğru oluyorsa, en kısa zamanda hekime başvurulması en uygun davranış olacaktır.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:35   #16
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Yüzünüzü iki defadan fazla yıkamayın



Uzmanlar, cilti yağlı olanlara, "Yüzünüzü günde iki kereden fazla yıkamayın. Çünkü fazla yıkanarak kurumayan ciltler daha çok yağ salgılar" uyarısında bulundu.




İHA muhabirinin derlediği bilgilere göre, özellikle yaz aylarında ve alın bölgesinde toplanan yağlar bir çoğunun ortak sorunu olmaya devam ediyor. Uzmanlar, cildi temizlemek için hafif bir jel ürün kullanılmasını çünkü krem içeren temizleyicilerin ciltte kalıntı bıraktığını belirterek, bunun da yağlı bir görüntüye neden olduğunu kaydettiler. Cildi yağlı olanların yüzünü günde 2 kereden fazla yıkamaması gerektiğini işaret eden uzmanlar, "Cildinizi fazla yıkamanız kurumasına sebep olabilir. Bu durumda da cilt daha çok yağ salgılar" dediler. Nemlendirici fondötenlerin kullanılmamasını tavsiye eden uzmanlar, şu bilgileri verdi:
"Mutlaka tonik kullanın. Kullandığınız toniğin alkol içermemesine dikkat edin, çünkü tonik ciltte kuruma yapabilir. Bunun yerine, güvercinağacı (hamamelis) veya buna benzer yatıştırıcı özelliği olan maddeler içeren bir tonik kullanmaya özen gösterin. Toniği, yüzünüzü jelle her yıkayışınızdan sonra kullanın. Güneş kremi sürmeyi ihmal etmeyin. Gene jel olanları tercih etmekte fayda var. Nemlendiricili fondötenlerden kaçının. Daha ileri yaşlar için üretilmiş fondötenlerde genellikle nemlendirici bulunur. Bu nedenle de yağ içerebilir. Bunlar yerine yağ içermeyen formülleri tercih edin. Pudra kullanın. Fondötenin üzerine süreceğiniz yarı saydam bir pudra, fondötenin bozulmadan cildinizde kalmasını sağlar, hem de yağlı görünümün önüne geçer. Cildin yağını almak için özel olarak hazırlanmış kağıtlardan kullanın. Bunları kullanırken, makyajınızı bozmamaya dikkat edin. Ayrıca pudrayı da fazla abartmayın. Çünkü fazla pudra sürdüğünüzde, ince çizgiler oluşabilir. Bu da ağır bir makyaj görünümü verir. Maske yapın. Haftada bir veya iki kez uygulayacağınız killi bir maske gözenekleri temizler. Cildiniz yağlıysa, makyaj malzemelerinizi pudraları olanlardan seçin. Pudra halindeki far ve allık, cildinizde daha uzun süre kalır. Cildinizin daha da yağlandığını, pul pul döküldüğünü fark ederseniz, doktora görününüz".

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:36   #17
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




'Hiperaktif' ile 'yaramaz'ı karıştırmayın


Okul hayatında başarısız ancak, yaşıtlarına göre aşırı hareketli ve dikkatini bir türlü toplayamayan çocuklarda 'Hiperaktif' sorunu olabileceği bildirildi.
Uzmanlar, hem evde hem okulda aynı hareketliliği gösteren ve bir türlü dikkatini bir noktaya toplayamayan çocuğu olan anne babalara, "Bu durumu dikkate alın" uyarısı yaptı.




Son yıllarda sıkça kullanılan, "Dikkat eksikliği Hiperaktivite bozukluğu" sorununun ilk belirtileri, 'aşırı hareketlilik' ve 'dikkati toplayamama' olarak gösteriliyor. Uzmanlar öncelikle bir çocuğun hiperaktif olduğunu söyleyebilmek için onun normal çocuklarla kıyaslanamayacak kadar aşırı derecede atak, hareketli olması gerektiğini belirttiler. Hiperaktif çocukların yüzme bilmeden derin suya atlamak veya yoğun trafikte hızla giden arabaların önüne fırlamak gibi aşırı hareketlerde bulunduklarını anlatan uzmanlar, "Hiperaktif çocuklar dikkatlerini bir konu üzerinde toplayamazlar. Ayrıca sadece evde değil okulda ve günlük yaşamda da aynı şekilde davranışlar gösterirler. Hiperaktivite bozukluğunun üç temel belirtisi vardır. Çocukta bu belirtilerin hepsi bir arada bulunabilir ya da sadece biri ya da ikisi görülebilir" diye konuştular.
Hiperaktif çocuğun çoğu zaman dikkatini ayrıntılara veremediğini, etkinliklerde hatalar yaptığını ifade eden uzmanlar, "Örneğin, satrançta, sporda dikkatsizce hatalar yapıyorsa bu önemli bir bulgudur. Ancak burada altının çizilmesi gereken nokta sadece okulda, derslerinde değil, kendi sevdiği etkinliklerde de hatalar yapmasıdır" dediler.


Uzmanlara göre hiperaktif çocuğun belirtileri şöyle:
"- Düşünmeyi gerektiren aktivitelerden kaçarlar. Örneğin, satranç, bilmece çözme gibi şeylerden uzak durabilir.
- Gerçek dikkat eksikliği olan çocuklar dışarıdan gelen en ufak bir uyarana derhal tepki gösterirler. Bir zil sesi, bir ışık çocuğun dikkatini hemen dağıtır.
- Kendisiyle konuşulduğu zaman dinlemiyor gibi gözükür. Çoğu zaman da kendisine söylenenleri yerine getirmez.
- Çoğu zaman kendi için gerekli olan, defter, kalem ve benzeri eşyalarını kaybeder.
- Çocuk o kadar ataktır ki daha soru bitmeden hemen cevap verir, herkesin sırasını beklediği yerde sıra beklemez. Bu ilk defa ana okulunda ya da okulda ortaya çıkar.
- Başkasının sözünü keser, başkasının oyununu bozar.
- Kıpır kıpırdır yerinde duramaz. hareketlerinde bir aşırılık söz konusudur.
- Oturması beklenen yerde oturamaz kalkar, sınıfta kendini tutamaz, kalkar dolaşır.
- Etkinliklere katıldığında oyunu bozar, sırasını beklemek istemez, devamlı hareket der.
- Çok konuşur, söze karışır."

HİPERAKTİF KÜÇÜK YAŞTA DA ANLAŞILABİLİR
Genellikle okula başlama çağlarında göze çarpan hiperaktif sorununun dikkatli bir gözlemle 1-1.5 yaşlarında da tanınabileceğini belirten uzmanlar, "Hatta bazılarının anne karnında bile çok hareketli oldukları veya doğumdan hemen sonra anne kucağında ya da yatağında durmadan hareket ettikleri gözlenir. Bu bebekler, huysuz, huzursuz güç bebek olarak tanımlanır. Yaşamın ilk birkaç ayında aşırı hareketlilik, yeme ve uyku bozuklukları görülebilir. Emekleme dönemi veya yürümeye başladıkları zaman çok hareketli ve atak oldukları için birkaç kişinin devamlı bakımı gerektiği söylenir" şeklinde konuştu.




Hiperaktivite bozukluğunun birinci dereceden akrabalar arasında görülmesinin kalıtsal geçiş şüphesini ortaya çıkardığını vurgulayan uzmanlar şunları kaydetti:
"Hiperaktivitenin gelişme ihtimalleri arasında gebelik ve doğum komplikasyonları, anne-babada alkolizm, depresyon, annenin sigara içmesi gibi durumların da etkili olduğu düşünülüyor. Çocuk psikiyatristleri aile ve öğretmenlerin yaramazlık ve hiperaktiviteyi birbirine karıştırdığını belirterek, bu konudaki farka dikkat çekiyor. Bazı aileler aslında yaramaz olan çocuklarının hemen hiperaktif olduğu düşüncesine kapılıyorlar. Aynı şekilde öğretmenler de bu kanıya kapılıyor. Oysa ikisi çok farklı. Hiperaktivite tanısının mutlaka bir çocuk psikiyatristi tarafından konulması gerekir. Çünkü tembel, şımarık ve yaramaz çocuklar da bu bozuklukla karıştırılabilir. Bu yüzden tanının iyi konulmuş olması son derece önemli. Eğer çocuk gerçekten hiperaktif ise gençlik yıllarında da yüzde 80 oranında devam eder. Yetişkinlikte ise yüzde 30-60'a kadar devam edebilir. Burada korkulan durum daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkıyor. Çünkü çocuk tedavi edilmezse okulu bitiremiyor, aşırı tezcanlı olduğundan çalışarak bir şeyleri başarmayı beklemiyor, hırsızlık gibi kolay yoldan para kazanma davranışlarına yönelebiliyor. Toplum dışı bazı davranışlar göstererek, etrafına zarar verebiliyor."

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:36   #18
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Çocuklarda astım alerjik kökenli


Çocukluk çağının önemli hastalıklarından 'Astım'ın belirtilerinin ve bronşlardaki aşırı duyarlılığın, alınacak çevre tedbirleri ile belirgin derecede azalmasının mümkün olduğu, çevre tedbirlerinin yetersiz kaldığı durumlarda ise hastalarda havayolu ile akciğerlere çekilip bronşları tedavi eden sprey ilaçlar kullanıldığı bildiriliyor.


Uzmanlar, astımı, "Hava yollarının çeşitli uyaranlara artmış cevabının söz konusu olduğu, tekrarlayıcı, kendiliğinden veya tedavi ile tamamen veya kısmen geri dönüşümlü öksürük, hırıltı, nefes darlığı gibi belirtilerinin yer aldığı bir hastalık" olarak tarif ediyor.


Astımın, çocukluk çağında yüzde 90 oranında alerjik kökenli olduğunu vurgulayan uzmanların belirttiğine göre, yıl boyu maruz kalınan ev içi alerjenlerin bronşlarda yol açtığı alerjik iltihabi durum, soğuk hava, egzersiz, viral solunum yolu enfeksiyonları, kimyasal buharlar, hava kirliliği ve sigara dumanı gibi nonspesifik uyaranlarla temas sonucu astım belirtileri ortaya çıkıyor.


Astım teşhisi alan çocukların çoğunun, hayatın ilk 2 yılında belirti verdiğinin tespit edildiğini, ilk yıllarda öksürük ve hırıltının ana uyaranının viral solunum yolu enfeksiyonları olduğunu ifade eden uzmanlar, bu yaşlarda akciğerlerin gelişiminin henüz tamamlanmamış ve küçük hava yolu çaplarının dar, kıkırdak dokunun az olmasının, tekrarlayıcı bronş daralmasına katkıda bulunduğuna dikkat çekiyor.


Uzmanlar, 4-5 yaşlarında akciğerlerin gelişiminin tamamlanması ile erken yaşlarda astım belirtileri gösteren birçok çocukta klinik olarak düzelme gözlendiğini, düzelmeyen bir grup hasta ve daha geç astım teşhisi almış çocukların bir kısmının da ergenlik çağında klinik bir iyilik dönemine girdiklerini kaydediyor.


NASIL TEŞHİS EDİLİR?


Öksürük, hırıltı veya nefes darlığı belirtilerinin ve gece kötüleşmesinin şiddetle astımı düşündürdüğünü vurgulayan uzmanlar, yattıktan sonra veya sabaha karşı yaklaşık 30 dakika süreyle devam eden ve bronş genişletici ilaçlara olumlu cevap veren öksürüğün, aksi ispat edilene kadar astım kabul edilmesi gerektiğini bildiriyor.


Uzmanlar, astımda akciğer fonksiyonlarının ölçülmesinin, gerek teşhis gerekse tedaviye cevabın değerlendirilmesi açısından büyük önem taşıdığını da hatırlatıyor.


Astıma sebep olması muhtemel alerjinin hangi maddeye karşı geliştiğinin tespit edilmesinde deri testleri kullanıldığını ifade eden uzmanlar, ön kol ön yüzüne veya sırta delme metodu ile uygulanan bu testte, ciltteki kızarma ve kabarmanın şiddetine göre değerlendirme yapılıp, hastanın neye alerjisi olduğunun tespit edildiğini belirtiyor.


Uzmanlar, alerji deri testi uygulamasının mümkün olmadığı 3 yaş altı çocuklar, yaygın alerjik egzaması olan hastalar, antihistaminik içeren ilaç kullanmakta olanlar, ciltte dermografismus adı verilen cilde bastırma sonucu kabarma reaksiyonu verenlerde, kanda spesifik immünoglobulin E düzeyi belirlenmesi yöntemiyle alerjen tespiti yapılabildiğini kaydediyor.


Tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi astımda da birinci basamak tedavinin, alerji geliştirilmiş maddeden uzak durmak olduğunu vurgulayan uzmanlar, "Uygun öneriler doğrultusunda alınacak çevre tedbirleri ile hastalık belirtilerinin ve bronşlardaki aşırı duyarlılığın belirgin derecede azalması mümkündür" diyorlar.


Uzmanlar, çevre tedbirlerinin yeterli olmadığı durumlarda, hastalarda havayolu ile akciğerlere çekilip bronşları tedavi eden sprey ilaçlar kullanıldığını bildiriyor. Bunların, sadece bronşları gevşetici özelliğe sahip rahatlatıcılar ve alerjik iltihabın meydana getirdiği aşırı bronş duyarlılığını azaltmak yoluyla tedavi edici özelliğe sahip olanlar olarak ikiye ayrıldığını ifade eden uzmanlar, son yıllarda bu amaca yönelik kana karışma oranı en aza indirilmiş, kortizonlu ilaçlara has yan etkileri ağızdan alınanlara kıyasla çok az olan yeni jenerasyon kortizon bazlı sprey ilaçlar geliştirildiğini de kaydediyor.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:37   #19
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Lejyoner hastalığı nedir?

Lejyoner hastalığı Legionella pneumophila olarak adlandırılan bakterinin neden olduğu bir akciğer infeksiyonudur. Halk arasında ‘’zatürre’’ olarak bilinen bu hastalığa neden olan bakteri ilk olarak 1976 yılında Philadelphia'da bir otelde Amerikan Lejyonerlerinin toplantısına katılanlarda ortaya çıkan bir salgın sonucu keşfedilmiştir. Bu nedenle enfeksiyon, salgından etkilenenlerin anısına Lejyoner hastalığı olarak ve keşfedilen yeni bakteri de Legionella pneumophila olarak adlandırılmıştır.

Memorial Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü hekimlerinden Uzm.Dr. Ayfer Utkusavaş Lejyoner hastalığının belirtileri, tedavi yöntemleri hangi şartlarda ortaya çıkabileceği ile ilgili bilgi verdi.

Bu bakterinin enfeksiyon yapma potansiyeli oldukca zayıftır. Bakteriye maruz kalan bireylerin yalnızca %1-5’inde hastalık ortaya çıkabilir. Bireyde hastalığın ortaya çıkabilmesi için bir yatkınlık olması gerekir. Normal bağışıklık sistemine sahip sağlıklı bireylerde, etken alınsa bile çoğu kez hastalık gelişmez. Hastalığın ortaya çıkması için bireyin bazı risk faktörlerini taşıyor olması gerekir.



En önemli risk faktörleri, kişinin solunum yolu direncini veya genel vücut direncini zayıflatan etkilerdir. Bunlar : 50 yaşın üzerinde olmak, sigara tiryakiliği, alkol bağımlılığı, bağışıklık sisteminin çeşitli nedenlerle baskılanmış olması (organ nakli, uzun süreli kortizon tedavisi, kanser tedavisi), kişinin kronik bir akciğer hastalığının olmasıdır. Sudaki bakterinin akciğerlere ulaşabilmesi için iki temel mekanizma ileri sürülmektedir.

Birincisine göre; bakteri önce üst solunum sistemine yerleşmekte ve buradan akciğere aspirasyon yoluyla ulaşmaktadır. “Aspirasyon” ağızdaki materyalin alt solunum yoluna istenmeden kaçması ve yetersiz öksürme refleksi nedeniyle geriye çıkarılamaması olarak tarif edilebilir.

İkinci teoriye göre ise; suyun küçük su damlacıkları (aerosol) haline gelmesi ve havada asılı kalması sonucunda bakteriyi içeren bu damlacıklar nefes alma ile akciğere ulaşmaktadır. Lejyoner hastalığının belirtileri bakterinin alınmasından sonraki 2-10 gün arasında ortaya çıkar. Hastada birkaç gün süre ile halsizlik ve yorgunluk yakınması olur. Hastaların çoğunda ateş yükselir (>38.50C). Giderek alt solunum yolu enfeksiyonu belirtileri gelişir. Öksürük, göğüs ağrısı ve nefes darlığı ortaya çıkar.

Hastalar çoğu kez balgam çıkaramaz. Bulantı, kusma, karında rahatsızlık hissi ve ishal görülebilir. Diğer yaygın belirtiler başağrısı ve kaslarda ağrı olup; bazı olgularda huzursuzluk, dalgınlık, sıkıntı, bilinç bulanıklığı ve komaya kadar ilerleyebilen sinir sistemi bulguları gözlenebilir.



Hastanın şikayetleri, hekimin muayene bulguları veya akciğer filmi hastalığın diğer akciğer enfeksiyonlarından ayrılması için yeterli değildir. Bu nedenle teşhiste birinci koşul hastalığın akla getirilmesidir. Hastalık için ciddi klinik şüphe varsa balgam, serum ve idrar örnekleri alınarak incelemeye gönderilmeli ve hemen empirik (körlemesine) antibiyotik tedavisinin başlanarak sonuca göre tavır alınması gerekmektedir. Tedavi süresi 14-21 gündür. Penisilin ve penisilin türevi antibiyotikler tedavide etkisizdir. Bu nedenle kuşkulu durumlarda hastanın mutlaka hekim tarafından izlenmesi ve uygun antibiyotik tedavisinin başlanması gerekir. Hasta akciğer infeksiyonunun başlangıcında uygun antibiyotikle tedavi edilirse ve özellikle hastada bağışıklık sistemini baskılayan bir hastalık yoksa sonuç yüz güldürücüdür.

Bağışıklık sistemi baskılanmış olan hastalarda, organ nakli alıcılarında, uygun antibiyotik tedavisinin yapılmadığı durumlarda; hastanede kalma süresi uzayabilir, komplikasyonlar görülebilir ve hastalık ölümle sonuçlanabilir.

Lejyoner hastalığına neden olan bakteri doğal çevrede yaygın olarak mevcuttur; göller, nehirler, dere, çay v.b. akarsular gibi yüzey sularının, termal su banyoları ve çamurların normal florasında bulunur. Şebeke suyunun işlenmesi esnasında kullanılan tekniklere rağmen çok küçük konsantrasyonlarda da olsa doğadaki sulardan şehir şebeke suyuna geçebilir. Ardından bina su sistemleri içinde yerleşir ve koşullar uygun ise çoğalır, yani, teorik olarak, suda her zaman bulunabilir.



Sonuç olarak koruyucu önlemlerinin uygulanması koşulu, suda bakterinin araştırılması esasına dayandırılamaz. Maliyetin çok yüksek olması ve elde edilecek sonuçların bilimsel ve epidemiyolojik değer taşımaması nedenleriyle su sistemlerinin Rutin olarak Legionella varlığı yönünden araştırılması önerilmemektedir. Lejyoner hastalığının seyahat veya otelde kalma ile ilişkisi sudan bakterinin bireye ulaşması için gerekli koşulların oluşup oluşmadığına bağlıdır. Suyu aerosol haline getiren araçlar (havalandırma sistemlerinin soğutma kuleleri, duş başlıkları, jakuziler, dekoratif fıskiyeler…) turistik tesislerde yaygın kullanılmaktadır ve bakterinin bireye ulaşmasına aracılık edebilmektedir. Lejyoner hastalığına yol açan bakterinin tesisata yerleşmesinin önlenmesi amacıyla otellerin su sistemlerinde düzenli aralıklarla bakım yapmaları gerekmektedir. Su sistemlerinde Legionella bakterisinin araştırılması seyahat-ilişkili Lejyoner hastalığı tespit edilen bir vaka bildirildiğinde vaka-kaynak ilişkisinin ortaya konulabilmesi için yapılması gereken bir çalışmadır.

Amaç; aynı otelde ortaya çıkabilecek yeni vakaları ve/veya salgınları önlemektir. Bu tür tesislerin iki yıl süre ile; bir yandan kontrol önlemlerini uygularken bir yandan da önlemlerin yeterli olup olmadığını araştırmak üzere su örneklerini düzenli olarak laboratuvara göndermesi gereklidir..

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 28 Kasım 2011, 14:37   #20
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: SağLık MakaLeLeri




Parmaklarda yanma veya karıncalanma


Koldan gelen bir sinir ve kas bağları el ayasının tabanında, bilek bölgesinde dar bir kanal ya da tünelden geçerek ele ulaşır. Bu dar kanala Karpal Tünel adı verilir, karpal tünelin içinden geçen sinir ise Median Sinir olarak adlandırılır.



Karpal tünel sadece median sinir ve kas bağlarının sığabileceği kadar bir genişliğe sahiptir. Kanal içinde yer kaplayan herhangi bir oluşum ya da şişlik içindeki dokuların sıkışmasına neden olur. Median sinirdeki bu sıkışma sinirin uyardığı bölgelerde uyuşma ve keçelenme şikayetleri ile kendini belli eder. Median sinirin karpal tünelde sıkışması ile ortaya çıkan bu tablo Karpal Tünel Sendromu olarak adlandırılır.



Operatör Doktor Aybars Akkor, Karpal Tünel Sendromu hakkında şu bilgileri verdi.



Karpal Tünel Sendromunun nedenleri nelerdir?



Karpal Tünel içinde yada çevresinde irritasyona enflamasyona sıvı birikimine ya da anormal doku büyümesine yol açan aşağıdakilerden herhangi bir sebep Karpal Tünel Sendromunu oluşturabilir.



Elin bileğin yada parmakların tekrarlayıcı hareketleri (Özellikle bilgisayar klavyesinin aşırı kullanımı, bazı müzikal enstrümanlar veya el aletleri)



-Titreşim yapan cihazların kullanımı



-Yapısal olarak Karpal Tünelin darlığı



-Bilek hasarı



-Yanıklar



-Kemik kırıkları



-Kazalar sonucunda ezilme



-Artritler



-Diyabet



-Raynaud Hastalığı



-Vücutta su tutulmasına yol açan gıdaların fazla tüketimi



-Böbrek Hastalığı



-Kalp Hastalığı



-Hormonal sebepler



-Gebelik



-Laktasyon (Emzirme)



-Menopoz



-Hipotiroidizm



-Cushing Hastalığı



-Yükselmiş Büyüme Hormonu



İlaçlar



-Doğum Kontrol Hapları



-Kortizon tedavisi



-Bazı Hipertansiyon ilaçları



-Karpal Tünel içindeki tümörler yada kistler



Karpal Tünel Sendromunun belirtileri nelerdir?



Karpal Tünel Sendromu bir ya da her iki elde kola da uzanabilen belirtilere yol açar. Belirtiler tünel içindeki sinirin sıkışmasından kaynaklanır. Bu sinir başparmak, işaret orta ve yüzük parmağının yarısının duyusunu sağlar. Aynı zamanda işaret parmağını küçük parmağa yaklaştıran ve işaret parmağını bir daire içinde hareket ettiren kas gurubunu uyarır.



Belirtiler



-İlk üç parmak ve dördüncü parmağın yarısında karıncalanma, yanma ve hissizlik



-Aşağıdaki durumlarda artan bilek, el ve parmak ağrısı



-Bilek, el veya parmak hareketi



-Uyku (Semptomlar sizi uyandırabilir)



-Aşağıdaki durumlarda iyileşme gösteren el katılığı ya da kramp



-Eli sallamak



-Sabah uyanmak



-El hareketlerinde güçsüzlük ya da sakarlık



-Yakalama gücünde azalma



-Başparmakla küçük parmağa dokunmada güçlük



-Eldeki şeyleri sıklıkla düşürme



-Kola doğru yayılan ağrı



Teşhis nasıl konulur?



Teşhis EMG ile konur. Eğer ileri safhadaysa mutlaka ameliyat gerekir.



Tedavisi nasıl yapılır?



Karpal tünel sendromu varlığında değişik tedavi alternatifleri mevcuttur. Bandaj bunlar arasında en sık kullanılan yöntemdir. Parmaklar, el ve bileğin doğal pozisyonlarında hareketinin engellenerek dinlendirilmesi karpal tüneldeki basıncı azaltmada oldukça etkili bir yöntemdir. Bandaj ile ağrının azalmadığı durumlarda bilek içine küçük dozda kortizon ya da lokal anestezik enjeksiyonu yapılabilir.



Ağrıyı ve enflamasyonu gidermek amacıyla çeşitli steroid olmayan antienflamatuar ve ağrı kesiciler kullanılabilir. Hamile kadınlarda bu ilaçlar mutlaka hamileliği takip eden doktorun önerisi ile kullanılmalıdır.



Israrcı olgularda küçük bir cerrahi müdahale gerekebilmektedir. Bu işlem hastanede yatmayı gerektirmeyen, ayaktan yapılan bir müdahaledir. El ayasında bileğe yakın bir alandan yapılan küçük bir kesi ile sıkışmaya neden olan bağ dokusu rahatlatılır. İşlem sonrası hasta 4-6 hafta içinde tamamen normale döner



Önlemler nelerdir?



-Su tutulumunu azaltmak için tuz alımını kısıtlamak



-El bileğinin uzun süre aynı pozisyonda tutulmaması



-Düzenli aralıklarla el bileğini dinlendirmek



-Uzun süre tekrarlayıcı karekterde hareketler yapmamak



-Obesite karpal tünel sendromu için bir risk faktörü olduğundan kilo verilmesi



-KTS'yi önlemeye yönelik egzersizler.



ULNAR SİNİR BASISI NEDİR?



El önkol kemikleri olan radius-ulna ile bilek eklemini ve birbirleriyle eklem yapan 2 sıra halinde 8 kemikten oluşan küçük karpal kemikler, 5 tarak kemiği, 14 parmak

kemiğinden oluşur. Median, radial sinir ve ulnar sinir eldeki ana sinirlerdir. El hareketlerinin büyük kısmı önkolda bulunan ve tendonları ele uzanan adaleler aracılığı ile olur.



Eğer 4. ve 5. parmaklarımızda uyuşukluk hissediyorsak ve dirseğimizden başlayan bir ağrı varsa ulnar sinir basısından şüphelenmek gerekir.



Teşhis EMG ile konur. Eğer ileri safhadaysa mutlaka ameliyat gerekir.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
makaleleri, sağlık


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Sohbet Makaleleri ( 20x ) hAte Hazır Makale Satışları 2 15 Nisan 2019 12:04
Felsefe Makaleleri. Düş Kitap Tanıtımları 0 20 Ocak 2015 04:05
Mikrobiyoloji makaleleri Zen Mikrobiyoloji 0 24 Ekim 2012 23:09
Sağlık Makaleleri hitman Sağlık Köşesi 48 27 Mart 2006 08:11