31 Mart 2009, 02:49 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Saldırganlık SALDIRGANLIK: Saldırganlık (aggression), bir başka kişiye fiziksel veya psikolojik zarar verme niyetiyle sözlü veya fiziksel davranışta bulunma şeklinde tanımlanabilir. Saldırganlık, bazen eşanlamlı kullanılsa da, şiddet ve düşmanlıktan farklıdır. Şiddet terimi, daha ziyade fiziksel saldırganlıkla sınırlı olarak kullanılmaktadır. Saldırganlık, şiddet içermeyen yollardan da (Jestler. mimikler, eleştiriler, ironi, fantazmlar, vb.) kendini gösterebilir: Düşmanlık ise saldırganlığın daha ziyade tutumsal yanına tekabül etmektedir. Bir toplumda nelerin 'saldırgan', dolayısıyla 'suç' olarak niteleneceği, toplumun normlarına ve tolerans eşiğine bağlıdır. Saldırgan davranışlar amaçlan bakımından farklılaşırlar. Bir diğerinin korku veya öfke yaratan saldırgan davranışlarına karşılık olduğunda savunucu saldırganlık, diğerine doğrudan zarar vermek amacını taşıdığında düşmanca saldırganlık (veya içtepisel saldırganlık), diğerine zarar verme niyeti olmadan, belirli bir amaca (bir takım imkân veya kaynaklara ulaşma, belirli bir statüyü koruma veya elde etme gibi) ulaşmak için yapıldığında araçsal saldırganlık söz konusudur.Saldırganlık konusundaki sosyal psikolojik araştırmalar, kitle iletişim araçlarının etkisi, aile içi şiddet, günah keçisi arayışı, gruplar arası düşmanlık ve Önyargılar konularında yoğunlaşmış görünmektedir.Literatürde, saldırganlık konusunda çeşitli yaklaşımlar görülmektedir: Biyolojik veya içgüdü temelli yaklaşımlar, engellenme-saldırganlık modeli, Öğrenme teorisi, bilişsel yaklaşımlar gibi.. Alıntı. | |
|
31 Mart 2009, 02:52 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık Saldırganlık Çocuklarda Duygusal Bir Sorundur: Saldırgan çocuk, duygusal sorunları nedeni ile yaşıtları ve genel olarak çevresi ile uyumlu ilişkiler kuramayan çocuktur. Aşırı geçimsizdir. İlişkileri gergin ve sürtüşmelidir. Parlamaya hazırdır, kavgacıdır. Sürekli kuralları çiğner, sık sık ceza görür. Anne, baba, öğretmen ve genellikle büyüklere karşı gelmeye meyillidir. Olağan anlaşmazlıkları bilek gücü ile çözmeye çalışır. Öfkesini yenemez ve hep kendini haklı çıkarma eğilimindedir. Davranışlarından utansa bile yinelemekten kendini alıkoyamaz. Cezalardan hiç etkilenmez veya bir süre etkilenmiş görünür. Bu tanıma giren çocuklar, ruhsal sorunlarını davranışlarına aktarırlar. Evde, okulda, çevrede durmadan sorun yaratırlar. Yetişkinlerle sürekli çatışırlar. Çocukta sık görülen yaramazlık, itişip kakışma, ara sıra geçimsizlik ve kavgalar bir çocuğu saldırgan olarak tanımlamaya yetmez. Burada söz konusu olan, tutum ve davranışta süreklilik gösteren saldırganlıktır. Saldırganlık cinsel dürtü gibi insanda doğuştan varolan bir dürtüdür. Aslında bireyin yaşaması için gereklidir. Ama insan aynı zamanda, en sevecen ve en uysal canlı olabilme yeteneği de gösterir. Kişinin yaşantı ve deneyleri kendisini bu iki uçtan birine doğru yaklaştırır. Kişinin eğitilmesi, bir bakıma yapısında varolan bu saldırganlığın yumuşatılması ve olumlu yollara aktarılması demektir. Toplumsal yaşam bireylerin saldırganlık eğilimlerinin törpülenmesine bağlıdır. Aslında insanda varolan saldırganlık yok olmaz veya bütünüyle bastırılmaz, ancak biçim değiştirir. Beden gücünün kavgada değil spor alanında yarışmaya araç olarak kullanılması, bu yararlı dönüşüme bir örnektir. Uygar kişi saldırganlık dürtüsünü kaba üstünlük sağlamak için kullanmaz. Onun yerine becerisi, yetenekleri ve zekası ile toplumsal amaçlara yönelir. Çocuk içinden gelen saldırganlığı başlangıçta bütün çıplaklığı ve yalınlığı ile dışa vurur. Çocukta güven duygusu geliştikçe beklemeyi ve tepkisini dizginlemeyi öğrenir. Gereksinimleri doyuruldukça yatışır. Daha az tepkiyle de isteklerinin karşılanabildiğini öğrenir. Başkaldırma yerine uysal davranmanın kendi yararına sonuçlandığını görür. Kendisine sevgi ile yaklaşıldıkça bu sevgiyi sürdürmek amacı ile kendi kendini kısıtlamaya başlar. Bir yandan da saldırganlığını oyuna aktarır; bastırmak zorunda kaldığı dürtülerine boşalım alanı sağlar. Daha sonra benimsediği anne-babasına benzemek, onlar tarafından beğenilmek için davranışlarını onlara uydurmaya çalışır. Bunlara, anne-babasının ilgisini yitirmek ve cezalandırmak korkusu da eklenince çocuk saldırganlığını daha da azaltır. |
|
31 Mart 2009, 02:53 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık Saldırganlığın Nedenleri: Dıştan gelen baskı ve kısıtlamalar. Dayak. Temel güven gereksiniminin azlığı. Psikolojik gereksinimlerin doyurulmaması, ilgisizlik. Evdeki eğitim ortamının tutarsızlığı, dengesizliği. Evdeki gevşek disiplin. Kurallara sınır getirilmemesi, çocuğun kendi öz benliğini denetleyememesi. Çocuğun anne-babası ile sağlıklı bir özdeşim yapamaması. Organik bir rahatsızlık, beyin zarı yangısı ve doğum sırasındaki beyin örselenmeleri sonucunda da saldırganlık olabilir. |
|
31 Mart 2009, 02:55 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık Öneriler: Anne-baba olarak çocuklara saldırgan birey örneği olmayınız. Onların gördüğü, duyduğu veya fark ettiği yerlerde eşinize, arkadaşlarınıza ve özellikle çocuklarınıza karşı saldırgan davranışlar göstermeyiniz. Çocuğunuza her fırsatta topluma uymayan, saldırganca yapılan davranışların zararlarını, topluma uyan davranışların yararlarını örneklerle anlatınız. Saldırgan davranışlar karşısında duyarlı olunuz, hoşgörülü olmayınız. Özellikle saldırgan olduğu zaman çocuğunuzun isteğini yerine getirmeyiniz. Davranışının istenmeyen davranış olduğunu gösteriniz. Saldırgan davranışları dayakla cezalandırmayınız. Aksi halde çocuğunuzun düşmanlık duygularını geliştirmiş olursunuz. Başka bir yer ve zamanda saldırganlık daha kötü biçimde patlama olarak ortaya çıkabilir. Çocuklar öfkeli, gergin, heyecanlı iken tartışmayınız. Çünkü bu anda etkilenme olmamaktadır. Çocuk sakinleşip, hazır hale geldikten sonra davranışının mantıksızlığını ve düşünülmeden yapıldığını anlatınız. Çocukta saldırgan davranışlar görüldüğü zaman, boşalmasını sağlamak amacı ile çocuğa çekiçle bir şeyler kırması, yastığı yumruklaması, makasla kesmesini sağlayınız. Bunlar çocuğun saldırgan yönlerini doyuracak ve biriken saldırgan enerjilerini zararsız şekilde harcamalarını sağlayacaktır. Çocuklarınıza her yaşta beden, ruh ve zihin olgunluğu ile uyuşan çeşitli sorumluluklar vererek saldırganlığını olumlu durumlara yöneltiniz. Saldırgan çocuklar mümkün olduğu kadar grup etkinliklerine teşvik edilmelidirler. Buradaki görev ve sorumluluk sonucu elde edeceği başarı onun üstünlük elde etme, hakim olma, herkese varlığını hissettirme duygularını doyurur. Çocuklarınızın akla uygun gereksinimlerini ve isteklerini, olanaklar ölçüsünde yerine getirmeye çalışın, gereksiz engeller koymayınız. Çocukların haklarına saygılı olduğunuzu her fırsatta gösteriniz. |
|
31 Mart 2009, 02:57 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık Terk Edilen Çocuk Saldırgan Oluyor: Konya'da yetiştirme yurdunda kalan çocuklar üzerinde yapılan bir araştırma, küçük yaşlarda terk edilen ya da ailesi tarafından yurtlara verilen çocuklarda saldırganlık eğiliminin fazla olduğunu ortaya koydu. Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şahin Filiz, öğrencisi ve Sosyal Hizmetler Uzmanı Nur Feyzal Kesen ile birlikte Konya'da koruma ve bakım altında olan çocukların saldırganlık düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yetiştirme yurtlarında kalan kız ve erkek öğrenciler üzerinde yaptıkları araştırmanın sonuçlandığını söyledi. Araştırmada, uluslararası güvenirliliği ve geçerliliği bulunan ”Buss-Durkee” saldırganlık ölçeğini kullandıklarını ifade eden Filiz, bu ölçeğe göre sorulara alınan cevaplar doğrultusunda oluşan 18 puan ve altının normal kabul edildiğini bildirdi. Filiz, araştırmaya dahil edilen kızların saldırganlık düzeylerinin 24.51 ile, erkeklerin ise 23.82 ile normal düzeyden (18 ve altı) fazla çıktığını belirterek, kızların erkeklere göre daha saldırgan olmasının ise dikkat çektiğini kaydetti. Yetiştirme yurdunda kalanlardan küçük yaşlarda terk edilenler ile anne ve babası hayatta olanların saldırganlık düzeyleri arasında büyük farkın bulunmadığını dile getiren Filiz, şunları söyledi: “Annesi yanında büyüyüp de yetiştirme yurdunda kalan çocukların genel saldırganlık puan ortalamaları 24.12, anneanne ve babaannesi tarafından büyütülenlerin 25.08 ve 0-6 yaş döneminde yurt ve yuvada kalan gençlerin saldırganlık düzey puan ortalaması ise 24.08 çıktı. Burada, ailesi hayatta olmasına karşın, aile ortamından uzak ve sevgi ortamından yoksun yaşamın, gençlerin saldırganlık düzeylerini arttırıcı önemli bir etken olduğu ortaya çıkıyor.” Araştırmada, çocukların yaşları büyüdükçe öfke ve saldırganlıklarının arttığının belirlendiğini dile getiren Filiz, sosyo-ekonomik imkanlardan ve ebeveynden yoksun olan çocuğun, kendini kabul ettirmek amacıyla çevreye karşı tepki ve davranışlarında artma gözlendiğini, zaman zaman toplumu suçladığının ve daha tepkisel olduğunun görüldüğünü bildirdi. Köyde doğanlar daha az saldırgan Yetiştirme yurdunda yaşayan çocukların doğum yerine göre saldırganlık düzeylerinde farklılıkların tespit edildiğini belirten Filiz, şunları kaydetti: “İlçe ve şehirde doğan gençlerin saldırganlık düzeyleri köyde doğan gençlerden daha yüksek çıktı. İlçe ya da şehirde doğan gençler, otoriteye daha kolay başkaldırabilmektedirler. Şehir toplumunun birey üzerindeki denetimi köy toplumuna göre daha azdır. Buna karşın köyde birincil ilişkilerin daha yoğun olması, insanların diğer insanlar üzerinde denetiminin artması ve grup kontrolünü daha fazla hissetmesi de böyle bir sonucu doğurmuş olabilir.” Kardeş sayısının bile saldırganlık düzeyinin artmasında önemli etken olarak ortaya çıktığını ifade eden Filiz, tek olan ya da 1 kardeşi bulunanların saldırganlık düzeyinin, 5 ve üzerinde kardeşi olanların saldırganlık düzeylerinden oldukça düşük bulunduğunu söyledi. “Ben neden buradayım?” Ebeveyni hayatta olanların saldırganlık düzeylerinin, olmayanlardan daha yüksek bulunduğunu belirten Filiz, “Ebeveyni hayatta olan çocuklar, kendisine 'ben neden buradayım?' sorusunu sorduğu için daha saldırgan olabileceğini tahmin ediyoruz. Araştırmada ebeveyni boşanmış olan çocukların saldırganlık düzeyleri de yüksek çıktı” dedi. Kendini ifade edemeyip, iletişim kuramayan, sorunlarını kendi içinde çözmeye çalışan, boşaltım sağlayamayan çocukların giderek saldırganlaştığının tespit edildiğini de ifade eden Filiz, şunları söyledi: “Yurt çalışanlarıyla sorunlarını paylaşanların saldırganlık düzeyleri oldukça düşük çıktı. Sonuçta yurt ve yuvalarda kalanların normalden daha saldırgan olduğu görülmüştür. Yetiştirme yurdunda yeteri kadar personelin olmaması, profesyonel meslek elemanının ve profesyonelce yaklaşım tarzlarının uygulanmaması da bu çocukların saldırganlık puan ortalamalarının yüksek olmasına neden olabilmektedir. Sonuç olarak yurt çocukları kendileri ile ilgilenildiği sürece daha yararlı birey olarak yetişeceklerdir.” (AA) |
|
31 Mart 2009, 02:59 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık Şiddet İçeren Oyunlar Beyni Etkiliyor: Ergen çocuklar üzerinde yapılan bir araştırmada, şiddet içeren video oyunlarının beynin kendine hakimiyetle ilgili bölümünün etkinliğini azalttığı saptandı. Araştırmada, rastgele seçilen 44 ergenden 30 dakika boyunca şiddet içeren veya içermeyen video oyunu oynamaları istendi ve beyinleri fMRI cihazıyla incelendi. Ölçümler sonucunda, şiddet içeren video oyunu oynayanların amigdala bölgesindeki faaliyetin, oynamayan çocuklara oranla daha yüksek olduğu görüldü. Araştırmayı yöneten Indiana Üniversitesi Tıp Okulu’ndan Dr. Vincent Mathews, “Şiddet içeren video oyunlarının beynin fizyolojisini ve beynin çalışma biçimini etkilediği ilk kez gözlemlendi” diye konuştu. Dr. Vincent Mathews, “Şiddet içeren bir video oyunu izledikten sonra ergenlerde, beynin duygusal yükselişle ilgili amigdala bölgesinin aktivitesinin artığı görüldü” dedi. Bunun yanı sıra ergenlerde beynin kendini kontrol edebilmeyle ilgili bölümlerinde faaliyetin azaldığı görüldü. Aynı zamanda şiddet içeren video oyunu oynayanların beyinlerinin kendine hakimiyet, çekingenlik ve konsantrasyonla ilgili bölgesindeki aktivitenin yavaşladığı belirlendi. Mathews, bulguların, şiddet içerikli video oyunlarının beyin üzerindeki etkisini gösterdiği ve bu etkinin muhtemelen davranışlara da yansıyacağını belirtti. |
|
31 Mart 2009, 03:03 | #7 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık Saldırganlık Konusunda Anne ve Babaya Öneriler: Arzu edilmeyen bir davranış şekli olan saldırganlık, düşmanlık, hücum etmek ve yok etmek anlamı taşır. Çocuklarda ve gençlerde görülen aşırı saldırganlık organik bir rahatsızlık veya beyindeki bir tahribat sonucu olabilir. Genellikle ana-baba arasındaki tutarsız eğitim, çocuğun ana-baba tarafından aşırı şekilde korunması, üzerine aşırı düşülmesi, baskıcı eğitim veya aşırı ilgisizlikte çocuğun saldırgan bir tutum içine girmesine sebep olabilir. Saldırgan çocuk her duruma hakim olmaya çalışır. İtme-kakma, ısırma, tekmeleme, tükürme, eşyaları sağa-sola atma, kırma-dökme, bağırıp-çağırma ve öfke nöbetleri gibi davranışlar gösterebilir. 1. Ana-baba ve öğretmen olarak çocuklara saldırganlık örneği olmayınız. Onların gördüğü, duyduğu veya fark ettiği yerlerde hiç bir zaman eşinize, arkadaşlarınıza ve bilhassa çocuklarınıza karşı saldırgan davranışlar göstermeyiniz. 2. Çocuğunuza her fırsatta topluma uymayan saldırganca yapılan davranışların zararını, topluma uyan davranışların yararlarını örneklerle anlatınız. 3. Saldırgan davranışlar karşısında vurdum duymazlık etmeyiniz, tolerans göstermeyiniz. Özellikle saldırgan olduğu zaman çocuğunuzun hiç bir isteğini yerine getirme yoluna gitmeyin, davranışlarının istenmeyen olduğunu gösteriniz. 4. Saldırgan davranışları dayakla cezalandırmayınız. Aksi takdirde çocuğunuzun veya öğrencinizin düşmanlık hislerini geliştirmiş olursunuz. Başka bir yer ve zamanda saldırganlık daha kötü şekilde patlama olarak ortaya çıkabilir. 5. Çocuklar öfkeli, gergin, heyecanlı iken onlarla tartışmayınız. Çünkü bu anda etkileme olmamaktadır. Çocuk sakinleşip hazır hale geldikten sonra davranışın mantıksızlığı ve akılsızca yapılmış olduğunu birlikte görüşünüz. 6. Çocukta saldırgan davranışlar hakim olduğu zaman onun boşalmasını sağlamak amacı ile çocuğa çekiçle bir çok şeyler kırması, makasla bir çok şeyler kesmesi, yumruklayacağı çeşitli oyun araçları vb. olanaklar sağlayınız. Bunlar çocuğun saldırgan yönlerini doyuracak ve biriken saldırganlık enerjisini zararsız şekilde sarf etmelerini sağlayacaktır. 7. Çocuklarınıza ve öğrencilerinize her yaşta beden, ruh ve zihin olgunluğuyla uyuşan çeşitli sorumluluklar vererek saldırganlığını olumlu şeyler yapmaya yöneltmeye çalışınız. 8. Saldırgan çocukları mümkün olduğu kadar grup etkinliklerine teşvik ediniz. Her fırsatta geniş grup etkinlikleri, faaliyetleri hazırlayarak çocuğunuza bu gruplarda en iyi yapabilecekleri görev ve sorumlulukları veriniz. Dolayısıyla elde edeceği başarı onun üstünlük elde etme, hakim olma, herkese varlığını hissettirme duygularını doyuma ulaştıracaktır. 9. Çocuklarınızın akla uygun ihtiyaçlarını ve isteklerini olanaklar ölçüsünde yerine getirmeye çalışınız. Lüzumsuz engeller koymayınız. Onların haklarına saygılı olduğunuzu her fırsatta gösteriniz |
|
31 Mart 2009, 03:07 | #8 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık Şiddetin Bireysel Yönü: Saldırganlık, bütün canlılarda ortak olan içgüdü, dürtüdür. Saldırganlık beslenme, korunma, cinsellik içgüdülerinin altında yer alan, onları birleştirip bütünleştiren bir alt içgüdü olarak ele alınmıştır. Toplu yaşayan hayvanlar barınma, beslenme, korunma alanlarına başkalarının girdiği ve eşlerinin yavrularının tehlikede olduğu durumlarda, belirli aşamalardan geçen saldırı tepkisi verirler. Tehlike sürdükçe, birbirini izleyen düzenli davranış kalıpları içinde saldırıya doğru davranış değişir. Bu değişim sırasında ortaya çıkan davranış kalıpları karşı tarafı korkutup kaçırırsa, durum yatışır. Tersi olursa kavga başlar. Beslenme, korunma gibi ihtiyaçlarının doyuma ulaşmasına, tehdit altında ve tehlike içinde bulunmamasına rağmen, kendi türüne saldıran, işkence eden, yaralayan, öldüren tek canlı insandır. İnsanda başkalarını, doğayı, nesneleri yakmaya, yıkmaya, yok etmeye yönelik saldırganlık davranışlarının kaynağı, bütün canlılardaki doğal ve evrensel saldırganlık dürtüsü değildir. Öğrenilen bir eylem biçimidir. İnsanlarda, uyumu sağlamak, hayatı sürdürmek amacıyla ortaya çıkan, savunmaya yönelik saldırgan davranışlar ve şiddet eylemleri beynin belirli yapılarından ve işlevlerinden kaynaklanır. İnsan zihni işlevleriyle hayatını tehdit eden tehlikeli ortamı önceden anlayabilir, açıklayabilir, sezebilir ve yorumlayabilir. Buna göre tedbir alabilir. Geçmiş hayatından örnek olarak, gelecek tehlikeyi karşılamaya hazırlanır. Plan, program yapar. Başkalarından, toplumsal kurum ve kuruluşlardan yardım ve destek arar. Freud, saldırganlığın doğuştan gelen, bütün canlılarda ortak olan, öğrenmeyle değişmeyen evrensel bir içgüdü olduğunu düşünmüş, cinsel içgüdüye bağlı bulunduğunu ileri sürmüştür. Bilindiği gibi, libido (eros=sevgeç) adı verilen, doğuştan gelen, haz veren, uyum sağlayan, kişiliği ve davranışları meydana getiren, hayat boyu süren ruhsal gücün gelişmesi belli aşamalardan geçer. Ağız döneminin sözlü saldırganlık, çok konuşan,başkalarını kötüleyen, küçülten, iğneleyen, alaya alan, suçlayan, çabuk öfkelenen, kızan, bağırıp çağıran, vurup kıran, alkol ve uyuşturucu ya da uyarıcı bağımlı olanların saldırgan davranışlara ve şiddet eylemlerine yatkın olan, edilgen ve bağımlı davrananlar biçiminde ortaya çıkması kalıntısı diye yorumlanabilir. Şiddet eylemciliği doğuştan gelen bir “vasıf” değildir. Öyleyse, eylemcilik insan kişiliğinin dışında bazı sosyal - siyasal, ekonomik, ideolojik şartlarda ortaya çıkan ve insan kişiliğini de kendine göre şekillendiren bir olay, bir sosyal hadise olmalıdır. “Sosyal değişim” tarihin mantığıdır veya başka bir deyişle “mecra”sıdır. O yüzden tarihin ortaya çıkmasının sebepleri ne kadar çok ise sosyal değişimin de o kadar sebebi vardır. Tarih gibi sosyal değişimi de yalnız ekonomiyle, kültürle, politikayla, iklimle açıklamak yanlıştır veya eksiktir ve her noksan tahlil gibi yanıltıcıdır. Toplumsal değişimi yalnız ekonomik etkenlere bağlamak nasıl yanlış ise, onu “ekonomizm” sanarak karşı çıkmak da o kadar yanlıştır. Kişilik, üstbenliğin meydana getirdiği korku ve kaygıya karşı benliğini korumak amacıyla şiddet eylemlerine başvurur. Kırıcı, yıkıcı, yok edici, olumsuz, rahatsız edici davranış gösterir. Sosyal değerlerce meydana getirildiği kabul edilen üstbenlik ne kadar bastırıcı, katı ve sert olursa, saldırgan davranışların ortaya çıkması da o denli kolay ve şiddetli olur. Çocuk ve genç, üstbenliğini meydana getiren, özdeşleşmesinde etkisi olan ana - babasıyla birlikte bulundukça bu tür saldırgan davranışlarını başka nesnelere, kişilere yöneltir. Onların baskısı, etkisi kalkınca ilke, kural ve yasa tanımayan insanlar ortaya çıkar. İnsanların cinsel içgüdüden ayrı olarak, doğuştan gelen yakma, yıkma, yok etme içgüdüsünün varlığından söz edilir, bu içgüdü ölüm içgüdüsüne bağlıdır. İnsan, ancak toplum halinde yaşayabilir. Bunun anlamı sadece kalabalıklar içinde yaşamak değildir. Çevremizdeki insanlarla ilişki kurarız. Köylümüzün, akrabamızın ortamından çıkıp, hiç bilmediğimiz, başka türlü gülen, başka türlü ağlayan insanlar arasına düşmüşsek, “yalnız” kaldık demektir. Koca kentin ortasında işsiz güçsüz kalmışsak, ailemizin bizi okutmak için katlandığı sefalet beynimizde zonkluyorsa, çevre bizi hor görüp dışlıyorsa, çevrenin yemek yeme biçimi, gülüşü, eğlenişi bizi aşağılıyorsa toplumun yabancısıyızdır. “Yabancılaşma” toplumu da, bireyi de kemiren bir kurt olmuştur. İnsanların günlük hayatında çok sayıda ve türlü engeller vardır. Bu engeller doğumla başlar, hayatın sonuna kadar devam eder. İnsanın benliğinde, doğuştan itibaren bu engellere karşı bir direnç ve dayanma gücü gelişir. Bu benlik gücü ile kişi, dürtülerden kaynaklanan istekleri bastırmayı, denetlemeyi, engellemeyi, ihtiyaçlarını gidermek için beklemeyi, ertelemeyi öğrenir. Benliği dürtüleri etkileyen iç ve dış sebeplerle, engellenmeye direnci düşük olan kişiler içgüdülerden kaynaklanan bulundukları doğal ve toplumsal ortamın elverişsiz şartları ya da üstbenliğin baskısı, benliğin yetersizliği yüzünden doyum sağlayacak nesneye yöneltemezler. Böylece davranış amacına ulaşamaz, engellenme hali meydana gelir. Bu durum içgüdülerden, dürtülerden kaynaklanan güdülerin birikimine, organizmanın gerginliğinin artmasına, tedirgin bekleyişin ortaya çıkmasına, ruhsal hayatta kaygı, korku, kızgınlık, öfke duygularının etkinlik kazanmasına yol açar. Kişilerin beslenme, korunma gibi temel fizyolojik, ilgi, sevgi, saygı, güven, hürriyet, özerklik, üreticilik gibi ruhsal, toplumsal ihtiyaçlarının içten, dıştan gelen etkenlerle engellenmesi ihtimal dahilindedir. Çarpık kentleşme, bozulan ekonomik durum, gelir dağılımının eşit olmaması, geçim sıkıntısının artması, temel gıda ve ihtiyaç maddelerini karşılamakta zorluk çeken kitlelerin engellenmeye dayanma güçleri yeterli değilse, benlikleri zayıfsa öfke seviyesi ve saldırganlık hissi artabilir. Engellenmeye dayanma gücünün yetersizliği, öfke seviyesinin yükselmesi ve saldırganlığın tehdit edici hale gelmesi kişilerin sosyal hayattan soyutlanmasına, yasadışı yollarla gelir sağlamasına, gerçekle ilişkisi olmayan tasarımlar üretmesine ya da artan düş kırıklığı ve öfkenin etkisi altında şiddet eylemlerine başvurmasına sebep olabilir. Kişisel becerisi, yeteneği, hüneri yeterli olmayanlar, içinde bulundukları sosyal durumu, konumu, rolü, yeri beğenmezler. Toplumca engellendiklerini; ilgi, sevgi, saygı görmediklerini; anlaşılmadıklarını düşünürler. İlgi görmek, saygı kazanmak, kendilerini gerçekleştirmek için saldırgan davranışlara ve şiddet hareketlerine değer ve yer veren davranış kalıplarını ve örnekleri kullanırlar. Sosyal değişimle veya savaş yıkıntısı ya da kültür değişmesiyle toplum çözülüyorsa, bireyler birbirinden kopuyor, herkes kendi hayatını, kendi “ego”sunu, kendi özlemini, kinini yaşıyor demektir. Bu insanların dayanışmaları söz konusu değildir. Birimiz için “sömürü” sayılan durum, ötekisi için “hak”tır. Çünkü sosyal çözülme, “ortak” olan her şeyi yıkmış, her şeyi “bireysel” hale getirmiştir. “Cemaatleşmek”, “örgütlenmek”, “birleşmek” hep bu yalnızlıktan kaçış duygusunun, yani insan tabiatının çocuklarıdır. İyiye yöneltilirse güzel sonuçlar verir, kötüye yöneltilirse kötü sonuçlar verir. Alıntı.. |
|
31 Mart 2009, 03:10 | #9 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık Kadına Karşı Şiddet: Kadına karşı şiddet, en yaygın ve sık olarak rastlanılan kadının insan hakları ihlallerindendir Yakın zamanlara kadar, kadına karşı şiddet konusuna uluslararası insan hakları mücadelesi gündeminde fazlaca bir yer verilmemiştir. Bu durum Türkiye’ye de yansımıştır. Türkiye’de kadının aile içindeki hakları ve statüsü konusunda bilgi eksikliği ve özellikle de aile içi şiddete ilişkin sistematik veri eksikliği vardır. Kadına karşı şiddetin, özellikle de aile içi şiddetin, kadın erkek ilişkilerinde eşitliğin sağlanması ve özel ve kamusal alanlar arasındaki uçurumun kapatılması için çözümlenmesi gereken temel konu olduğunu düşünüyoruz. Özel alandaki hak ihlalleri, özellikle de çeşitli tür ve biçimleriyle şiddet, kadınların kamusal alana çıkması önündeki en büyük engellerden biridir. Ankara’da yapılan bir araştırmada konuştuğumuz kadınların %90’ı kocalarının kendilerine psikolojik şiddet uygulayarak bağırdıklarını, hakaret ettiklerini, aşağıladıklarını, küfür ettiklerini; %40’ı kocalarının kendilerine fiziksel şiddet uygulayarak tokat, tekme, dayak, bıçak veya silahla saldırdıklarını; %15’i kocalarının kendilerini istemedikleri halde cinsel birleşmeye zorladıklarını belirttiler. Dolayısıyla da kuruluşumuzda önümüze koyduğumuz ilk somut hedef, aile içi şiddete karşı etkin bir yasal mekanizmanın oluşturulması oldu. Türkiyeli kadın örgütleriyle işbirliği içinde yürütülen bu çalışma 4320 sayılı Aileyi Koruma Yasası’yla noktalandı. Şidette karşı diğer kadın örgütleriyle birlikte yürüttüğümüz diğer çalışmalar şu genel başlıklar altında toplanabilir: Namus suçlarını, namus cinayetlerini protesto kampanyaları Dayağa karşı kampanyalar Gözaltında tecavüzlere ve devlet kaynaklı cinsel şiddete karşı kampanyalar Tecavüz mağdurlarının seks işçileri olmasını hafifletici neden sayan yasanın iptali kampanyası Bekâret kontrollarını protesto kampanyası Türk Ceza Kanunu’nu değiştirme çalışmaları Şu anda Türkiye’de kadına karşı şiddet bağlamında öncelik taşıyan konular şunlar: Namus suçları, namus cinayetlerinin engellenmesi, suç olarak tanımlanması ve suçu ağırlaştırıcı neden sayılması Tecavüz, cinsel taciz, evlilik içi tecavüz, aile içi cinsel istismar fillerinin suç olarak tanımlanması ve cezalandırılması Devletin bağımsız kadın sığınaklarının desteklemekle yükümlü kılınması, bağımsız sığınaklar açılmasını engelleyen yönetmeliklerin kaldırılması. Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 03:12 | #10 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Saldırganlık İçimizdeki Şiddet Duygusunu Ancak Adaletle Bastırabiliriz: Adli psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Cem İncesu uyarıyor: "Toplum patlamaya hazır bomba. Kişi adalet ve güven duygusunu kaybettikçe içindeki şiddeti dışarı vuruyor, akıl almaz suçlar işleyebiliyor". Sebepsiz şiddet. Beni her zaman ürkütmüştür. Şiddetin her türlüsü korkutucu ya, o da ayrı bir konu. Gün geçtikçe artan cinayet haberleri, çocuklara karşı işlenen yazmaya bile elimin varmayacağı işkenceler, sokakta giderken yol vermedi diye birbirlerine silah doğrultanlar.... "Ne olacak bu memleketin hali?" cümlesiyle çaldım kapısını. Bugünkü konuğum uzun yıllar Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'nde adli psikiyatri uzmanı olarak çalışan Doç. Dr. Cem İncesu. Yani ilgi alanı suçlu psikolojisi. İncesu bir yıl önce ayrıldığı Bakırköy Hastanesi'ni anlatırken "Nelerle karşılaştık inanamazsınız" diyor. "O hastanede çalışan bütün doktorların alkışlanmaları gerek. Bugün ne şartlarda ne tür ağır vakaları tedavi etmeye çalıştıklarını ben biliyorum." İncesu ile şiddeti konuştuk. Konu psikiyatri olunca söz dönüp dolaşıp popüler konulara geldi tabii. Hastalara uygulanan elektro- şok yöntemi, hipnoz tartışması ve asla bitmeyen psikolog psikiyatrist çekişmesi. Bütün konuların içinde beni en çok ürperten ise İncesu'nun "Türkiye'de seri katil var mı?" soruma verdiği cevaptı. Hani Amerikan filmlerinde gördüğümüz türden vicdansız, sebepsiz insan öldürenlerden bahsediyorum. Şimdilik yokmuş. "Ama bir nesil var ki" dedi İncesu. Öyle bir jenerasyon geliyor ki, ne vicdanları var ne de değer yargıları. Zevk için suç işleyebilirler. Kim mi? Sokak çocukları, tiner bağımlıları, Anadolu'dan kapkaç yapması için büyük şehre getirilen suçlu çocuklar... "Hepsi önümüzdeki yıllar seri katillere dönüşürse şaşırmamak lazım" diye ekledi İncesu. Uyarılarının ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum. |
|
Etiketler |
saldirganlik, saldırganlık |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Çocuklarda Saldırganlık Davranışı | Tanem | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 12 Aralık 2022 17:37 |
Rüyada saldırganlık görmek | xena | Rüya Tabirleri | 0 | 28 Mayıs 2014 15:15 |
Çocukta Saldırganlık ve Sinirlilik | Amelia | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 13 Mayıs 2014 21:32 |
Rüyada saldırganlık görmek | Zen | Rüya Tabirleri | 0 | 12 Mart 2013 15:50 |
Saldırganlık ve Agresif Davranışlar | Rhytia | Felsefe | 0 | 14 Haziran 2012 22:30 |