“İKİ D kuralı” hayatın her alanı gibi beslenmede de geçerli. Beslenme planlanırken de “denge” ve “doğallık” vazgeçilmez olmalı.
Besin unsurlarının doğal olanlarını yiyip içmek, karbonhidrat (un, şeker, sebze, meyve), yağ (zeytinyağı, tereyağı) ve protein (et, yoğurt, yumurta) oranlarını dengelemek de mühim iki marifet. Yalnızca şeker, un ve benzeri karbonhidratların değil, protein ve yağların da aşırısı zarar verir ama bana göre, yağ konusu biraz daha önemli. Özellikle aşırı doymuş yağ ve yapay trans yağ kazanımının çok mühim hatalar olduğu bilinmeli. Güne kahvaltıda zeytinyağı içerek başlamak da çorbaya pilava aşırı tereyağı ekleyip, iç yağı ve kuyruk yağını şifalı saymak da yanlış düşünceler. Bu bilgilerin tam zıttı da geçerli: Yağı aşırı sınırlamak da en az onu kontrolsüz kullanmak kadar hatalı ve tehlikeli. Doğrusu günlük kalori ihtiyacının ortalama yüzde 30’unu yağlardan temin etmek, rakamı yüzde 35’in üzerine çıkarmayıp, yüzde 25’in altına düşürmemek. Önerim, ihtiyacınızın dörtte üçünü bitkisel yağlardan -tabii ki öncelik zeytinyağınındır-, dörtte birini de hayvansal yağlardan -burada da öncelik tereyağınındır- karşılamanızdır. Trans yağ tehdidine gelince... Buyurun.
Trans yağ meselesi bizim mutfağımızın önemli sorunlarından biri. Nedeni kızartma kültürümüzün biraz abartılı olması. Mutfağımız özellikle sebze kızartmaları konusunda (patlıcan, biber, kabak kızartmaları gibi) biraz aşırıya kaçmış durumda. Tamam, üzerine sarımsaklı yoğurt eklenmiş biber, patlıcan, kabak kızartmasının tadına doyum olmaz ama bunların da fazlası tehlikelidir. Nedeni şu: Kızartılan yağlarda trans yağ oluşumu artmakta, bu “yapay” trans yağlar da sağlığımızın canına okumakta. Yapay trans yağların başka kaynakları da var. Bunlar eski usul üretilen margarinler ve fast food gıdalar. Pizzalar, kızarmış patatesler, burgerler en mühimleri. Şunu bilelim: Trans yağlar en tehlikeli yağlardır. En küçük miktarları bile sağlığa zarardır. Her türlüsü toksik, kanserojen ve damar düşmanıdır. Özetle trans yağlar zehirdir, sağlıklı beslenme hedeflerimizden biri de mutlaka “sıfır trans yağ kazanımı” olarak belirlenmelidir.
HEDEFİMİZ SIFIR TRANS YAĞ OLMALI
Kirlenen çevre daha kolay hastalanan insan, en kötüsü daha çok kanser hastası demek. Sadece bu nedenlerle bile çevre kirliliği en önemli sağlık tehditlerimizden biridir. İşte bu nedenle “sıfır atık” projesi ile çevresel kirlenmeye, dolayısıyla ülkemizin bir “kanser çöplüğü”ne dönüşmesine engel olmaya çalışan Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin gayretlerini takdir ve şükranla karşılıyoruz. “Beslenme”nin sağlığımızın temel belirleyicisi olduğuna inanan sağlıkçılar olarak Sayın Emine Erdoğan’dan bir dileğimiz var: Bedenlerimizi kirletip hastalık yuvası haline getiren “damar düşmanı” ve “kanser dostu” trans yağlar için de ülke çapında bir “sıfır trans yağ” projesi başlasın istiyoruz. Kanserden damar sertliğine, bunamadan bağışıklık yetmezliğine pek çok sağlık sorununda “anahtar” rol oynayan bu bela yağlardan bizi uzak tutacak bir “sıfır trans yağ” projesi en az “sıfır atık” projesi kadar önemli bir atılım olacaktır.
ÇAKMA ŞEKER NASIL ÖNLENİR?
ÇOCUKLUK çağında ortaya çıkan ve pankreasın insülin üretimini sıfır noktasına indiren “Tip 1 diyabet”in neden oluştuğu ve nasıl önleneceğini hâlâ bilmiyoruz. Ne iyi ki düzenli insülin enjeksiyonları ile hastalığı gayet iyi kontrol edilebiliyoruz. Eskiden “yetişkinlik diyabeti” olarak adlandırılan, şimdilerde ise Tip 2 diyabet adı verilen diyabette durum çok farklı. Tip 2 diyabeti önlemek hatta ilaçsız, insülinsiz tedavi etmek mümkün. Zira Tip 2 diyabet, Tip 1’den farklı. O gerçek değil, “çakma bir diyabet”. Kaslarımız ve karaciğerimizde oluşan “insülin direnci”nin beklenen bir sonucu. İnsülin direnci ise kötü beslenmenin, aşırı işlenmiş karbonhidrat, özellikle şeker, un, nişasta ve fazla kalori yüklenip az hareket etmenin kötü bir neticesi. İşte bu nedenle beslenme düzeninizi değiştirip, aktivite düzeyinizi çoğaltır ve bu işi fazla kilolarınızı vermekle birleştirebilirseniz Tip 2 diyabeti önlemeniz, hatta mevcut bir diyabeti tümüyle ortadan kaldırabilmeniz mümkün. Minik bir not daha: Tip 2 diyabet, daha da önemlisi insülin direnci ile Alzheimer hastalığı arasında bağlantı kuran, dahası bu hastalığa tip 3 diyabet olarak tanımlayanlar da var.