IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  digitalpanel

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 06 Ocak 2013, 16:14   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ruh sağlığı açısından Sünnete Uymanın önemi..




Ruh Sağlığı Açısından Sünnete Uymanin Önemi Sosyal bir varlık, yani toplum içinde yaşama zorunda olan insanın, sağlam bir içtimaî yapı oluşturabilmesi için toplumu teşkil eden fertlerin her bakımdan sağlam olmaları gerekir. Bunun da yolu önce fertleri madden ve ruhen sağlıklı yetiştirebilmekten geçer.

Bir arada yaşama mecburiyetinde olduğunu söylediğimiz insanlar arasındaki ilişkileri tanzim edecek kurallara ihtiyaç vardır. Bu kurallar da özünü hadislerden alır.

Hadisler, Hz. Peygamber (sav)'in sözleri, fiilleri ye takrirleri olduğu için Kur'ân'ın sünnete ihtiyacı çoktur. İlâhî Kelam'ın nasıl anlaşılması icab ettiği, emir ve yasakların tatbik keyfiyeti ve bağlı diğer hususların tamamı hadisler vasıtasıyla pratiğe aktarılır. Hadis veya müteradifi sünnetin -buradaki "sünnet" ifadesi fıkıhtaki sünnet değildir- devreden çıktığını bir an için düşünmek dahi İslâm'a vurulmak istenen darbenin korkunç buudunu tahayyüle yeter. Zira Kur'ân ve sünnet et ile tırnak mesâbesindedirler, birbirlerinden ayırmak mümkün değildir.

Yukarıdaki anlatılanlar ışığında, esası sağlam prensiplere istinad etmiş bir toplum kurulabilmesi için sünnet temel kaynaktır. Zira Kur'ân'ın istediği İnsan tipini sünnet ortaya koyar. Kur'ân'ın İlk ve tek hakikî tefsiri sünnetin bu noktadaki vazgeçilemezliği tartışılmaz. Canlı Kur'ân olan; ahlâkı Kur'ân olan Resûi-ü Ekrem Efendimiz(sav)'in hayatı, sözleri, gördüğü halde ses çıkarmadığı fiiller, mübarek hılye-i şerifleri ve diğer bütün hususiyetleri, Rabb'imizin bizden istediği cemiyetin temel vasıflarıdırlar. Netice olarak, Rabbani bir toplum ancak sünnet mihverliğinde kurulabilir.

Konuya ruh sağlığının tarifini yapmakla girmek en iyi yol olacaktır. Ruh sağlığı, ruhu manevî hastalıklardan korumak, yaratılışına uygun hale getirmek demektir. Bir başka ifâde ile, yani psikolojik açıdan, insanı tabiî halinde tutmak, bu hal kaybedilmişse kazanılmasını temin etmek demektir. Tabiî hale sahip olan fert, normal bir insandır. Tabiî halden veya normal durumdan her türlü inhiraf veya sapma, tabiîlik dışı, anormal, marazî, patalojik bir görünüm arzeder.

Kur'ân-ı Kerim açısından değerlendirdiğimiz takdirde, insan yaratılışı itibariyle bir güzelliğe sahiptir. Mümin tipi, her türlü ifrat ve tefritten uzak, yani aza ve çoğa doğru giden her çeşit sapmadan uzak, orta bir şahsiyettir. Bu tipin en bariz özelliği "âdil" olma hususiyetidir. Adalet, herkese ve her şeye hakkını vermek demektir. Tabiî bu husus, önce insanın kendisinden başlamaktadır. Bedenî ve ruhî ihtiyaçlarını ölçülü bir tarzda vermek, yani tabiî halini muhafazaya gayret etmektir. Âyet-i kerimelerin bildirdiği doğrultuda ölçülü olmak veya "haddi aşmamak"tır.

Kur'ân-ı Kerim'de geçen, "orta ümmet", "âdil olmak", "haddi aşmamak", "ölçüyü koymak" gibi ifâdeleri, tabiî halin veya normal tipin muhafaza edilmesi şeklinde anlamak yerinde olur.

İslâm Dini insanı değerlendirirken onun, Allah'ın yeryüzünde halifesi olduğunu, yeryüzüne varis kıldığını, değer hükümlerine sahip en güzel varlık olduğunu ifâde eder. Bu vasıflar, insanın tabiî halini belirten hususiyetlerdir. Elbette, bunların yanında, onun psikolojik yapısını bildiren nitelikleri de âyetlerin içinde yer alır.

Pek tabiîdir ki, psikolojik yapısı itibariyle çeşitli tesirlere açık ve bunların etkisinde kalabilen insan, önce belirtilen tabiî halini muhafaza edilebilmek için, hem kendinden ve hem de toplumdan gelen gerekli tedbirleri almak zorundadır. Bu halin muhafazası, insanın yetiştirilmesine ve daha sonra da aklını, fikrini, irâdesini, iz'anını ve imanını kullanarak doğru yolda olmasına bağlıdır. Çok geniş bir mesele olan bu hususu burada açıklamak konumuzu dağıtacağından temas etmiyoruz.

Bir mümin, için Hz. Peygamber Aleyhisselam nedir?

Kur'ân-ı Kerim'in ifâdesiyle, O, kendisine inananlar için bir prototip (örnek), archetip (asıl örnek)’tir:

". Resûlullah en güzel örnektir." meâlindeki Ahzâb sûresinin 21. âyeti ile "şüphesiz Sen büyük bir ahlâka sahipsin" meâlindeki Kalem sûresinin 4. âyeti, bu hususu açıkça göstermektedir.

Bu yönden, Hz. Peygamber Aleyhisselam tabiî hali temsil eden "ideal tip"tir. Kur'ân-ı Kerim ahlâkıyla ahlâklanmış olması itibariyle, O, tabiî ve normal davranışların nasıl olması gerektiğini sergileyen örnek bir şahsiyettir.

Bugün, modern psikoloji ve psikopatalojinin tesbitlerine göre, insanda ortaya çıkan ruhî ve zihnî hastalıkların ve rahatsızlıkların temelinde, asılsız inanışlar, eşya ve kâinat hakkındaki bilgisizlik, bizzat kendini tanımamak, güvensizlik, yalnızlık, içine kapanıklık ve benzeri hususlar bulunmaktadır. İnsanı mânen rahatsız eden hususların başında hırs, tatminsizlik gibi, egoizmden kaynaklanan aşırılıklar gelir. Bu husus, kanaatsizlikten İleri gelmektedir. Bütün çaba ve gayretine karşılık elde ettiği kazanca kanaat etmeyenler, elbette huzursuzluk duyacaklardır. Halbuki, Sevgili Peygamber Efendimiz (sav), birçok hadîsinde kanaatkârlığı tavsiye etmiştir. Kanaat, helâl dairesinde mümkün olduğu kadar çok kazanmak için sa'y ü gayret sarf edip, hiç kimseye haset etmeksizin çalışıp çabalamak ve kazanılana razı olmak, bütün tedbirleri alıp gerekeni yaptıktan sonra gerisini Allah'a havale etmek mânâsında tevekkülü, bu muhtevaya paralel olarak "rıza ve teslim"i de içine alır. Böyle bir anlayışta tama', hırs, hased, açgözlülük, çekememezlik, kıskançlık yoktur. Burada birkaçını zikrettiğimiz ve ahlâk kitaplarında "mezmum", yerilmiş sıfatlar olarak yer alan hususların kaynağında bencillik veya egoizm bulunmaktadır. Bunlar Hz. Peygamber Aleyhisselam'ın uzak olduğu hususlardır. Kur'ân-ı Kerim'de 21 surede, 32 yerde bu anlamda Yüce Allah'a tevekkülden söz edilmektedir.

Ahlâk kitapları sözü edilen yerilmiş sıfatların âfetlerini sıralayarak insan ruhunda meydana getirdikleri hastalıkları zikrederler. Sevgili Peygamberimiz (sav), her türlü konuda samimi bir dost, yardımcı bir kapı olarak Allahü Teâlâ'yı kabul etmiştir. Zira O, en üstün güç sahibi, her şeyin tasarrufu elinde olan Kâdir-i Mutlaktır. Allah'ın İnsanların velisi olduğu inancı, modern insanların çok muhtaç oldukları güven duygusunu ortaya çıkarmaktadır. Her yerde, her şeye muktedir bir otoriteye güvenmek huzur ve sükûnun sebebidir. Hicret sırasında Efendimiz adına korkan Hz. Ebu Bekir'e, "korkma Allah bizimledir" diyen bir Peygamber'in korkulmaya en layık bir anda korkuyu izâlesi fevkalâde bir olaydır.

Şimdi konuya biraz daha yakından bakalım: Önce, davranışlarımız hissiyatımıza tesir ederek bizde yeni bir durum ortaya çıkarırlar. Sık sık tekrar edilen davranışlar, bizi o hususa ısındırır. Sözü edilen davranışların dinî, ilmî, insanî ve İslâmî olmaları tasvip edilen bir husustur; fakat eğer bu davranışlar belirtilenlerin aksi ise o zaman tehlike var demektir. İyi İnsanlarla beraber olmak iyilikler kazandırır. Sünnete uymak da İyiliğe yönlendirir. Sünnet iyilikleri ve yücelikleri telkin ettiğine göre, onlarla hemhal olmak ulvî duygular kazanmak demektir. Bu sebepledir ki, Kur'ân-ı Kerim, Maide suresinin 3. âyetinde: "İyilik ve takva için yardımlaşınız" diyerek bu psikolojik hususa umumî bir kâide getirir.

Davranışlarımızın fikriyatımıza tesir ettiğini unutmamak gerekir. Bunun için yanlış davranışlarımıza ma'kul mazeretler bulmaya ve kendimizi müdafaaya yöneliriz. Mesela, içki içen birine davranışının kötülüğü söylenince, ya herkesin içtiğini, veyahut da bunu üzüntüden yaptığını söylemesi gibi! Zira, umumi irtikap edilen hatalar doğru gibi gözükmeye başlar. Halbuki bu tür davranışları sevgili Peygamberimiz'in yaptığı gibi Kur'ân ölçülerine vurursak; ve nefs muhasebesi yaparak: "Bugün Allah için ne yaptın" sorusunu kendimize sorarsak düzeltmeler yaparak rahata ereriz.

Hepsinden önemlisi, düşüncelerin ve fikirlerin davranışlara yaptığı tesirdir. Bu konuda Peygamber Efendimiz'in tavsiyesi güzel düşünmektir. Zira güzel düşünen, güzel karar verir. Güzel düşünmenin yolu, Kur'ân-ı Kerimin umumî kâidelerini rehber ittihaz etmektir. Unutmamalıdır ki fikir ve muhakemede hasıl olacak olgunluğun fiil ve hareketlere tesiri vardır. Fikir ve muhakemede gerçekleşecek olgunluk ancak Efendimiz'in sahip olduğu ve tavsiye ettiği, tefekkür, tezekkür, ahlâkî prensipler, kıymet hükümleri ve faziletlerle mümkün olacaktır. İyi karar vermek ve iyi güzel hareket edebilmek için iyi ve sağlam düşünmek lâzımdır.



Ruh sağlığı, ruhun terbiyesi ile elde edilir. Ruhun terbiye edilmesi demek, ruhî kuvvetlerin terbiye edilmesi demektir. O zaman ruh tabiî veya normal halini elde etmiş olur. Ruhu terbiye etmek için şu dört şeyin gerçekleştirilmesi gerekir:

1- Ruhun şüphelerden ve hurâfattan (boş inanışlardan) temizlenmesi lazımdır.

Kur'ân-ı Kerim, En'am, 6/28; Yunus, 10/36 ve Necm, 53/28. âyetlerinde "zan veya sanının gerçeği yarışamayacağını, ona uyulmaması gerektiğini" ifâde eder, Peygamber Efendimiz de "haram ve helâlin belli olduğunu, şüpheli şeylerden uzaklaşmak gerektiğini" buyurur. Bir başka hadîsinde de: "Sana şüphe veren şeyi bırak da şüphe vermeyene bak" buyururlar.

Yine birçok hadîsi şeriflerinde, kumar, fal, sihir, büyü gibi insan aklını ve zihnini bozan hususları yasaklar ve men eder. Kahinlerin istikbâlden haber veren sözlerine inanılmaması gereğini vurgular. Uğursuz hiçbir şeyin olmadığını ve her şeye gücü yetenin sadece Allahü Teâlâ olduğunu ifade ederler.

2- Aklı ve zihni doğru bilgilerle donatmak, ruh sağlığı için elzemdir. Çünkü yanlış bilgiler, aslı esası olmayan şeylerle hareket etmek, aklî. ruhî ve zihnî dengeyi bozar, hastalıklara veya gayr-i tabiî davranışlara iter. Nitekim, Kur'ân-ı Kerim. İsra suresinin 36. âyetinde: ''Bilmediğin bir şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalb bunların hepsi o şeyden sorumlu olur" denilerek tehlikeye işaret edilmiştir.

3- Ruhun sağlığa ve mutluluğa sahip olabilmesinin diğer bir şartı da, onun güzel ahlâkla bezenmesi ve bunlara alıştırılmasıdır. Sevgili Peygamberimizin hayatına ve şahsına bakıyoruz, yani sünnetini tetkik ediyoruz, karşılaştığımız manzara gerçekten sürur verici. Güzel ahlakı tamamlamak üzere gelmiş, bir gaye ve ufuk Peygamberin her davranış ve düşüncesi kusursuzdur. Burada sünnetinden sadece bazılarını ve bunları destekleyen Kur'ân-ı Kerim âyetlerini görelim:

İnsanların en çok rahatsız oldukları hususlardan biri haksızlıktır. Peygamber aleyhisselam Efendimiz buyuruyor: "Haksızlık etmekten sakınınız, zira haksızlık kıyamet gününde zulmettir." Bu hususu teyit eden, Hacc sûresinin 71. âyeti: "Zalimler için dost ve yardımcı yoktur?" Ruhlardaki huzurun kaynağının âdalet olduğunu çok iyi bilen iki cihanın Sevgilisi: "Ailesine ve idaresi altında bulunanlara âdaletle hükmeden âdil olan kimseler, Allah nezdinde nurdan minberler üzerinde otururlar, yüksek mevkilere çıkarlar", diyerek, "Muhakkak ki, Allah adâlet ve ihsanı emreder" meâlindeki Nahl suresinin 90. âyetine uygun tavsiyede bulunur.

Çeklerin karşılıksız çıktığı, senetlerin ve taksitlerin zamanında ödenmeyerek icra ve haciz işlerinin pek çoğaldığı, taahhütlerin yerine getirilmeyerek kavga, gürültü ve huzursuzlukların fevkalâde arttığı günümüzde, bu sebeple meydana gelen mutsuzlukları ve felaketleri bertaraf edecek bir hadîs-i şerif şu şekildedir: "Dört haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa, halis münafık olur. Emanete hıyanet eder, konuşurken yalan söyler, ahdederse sözünde durmaz, niza ederse haddi tecavüz eder." Böylece: "Söz verdiğinizde onu yerine getirin" meâlindeki Nahl suresinin 91. âyeti ile: "Ey iman edenler, bağlandığınız ahidleri yerine getirin" meâlindeki Maide suresinin 1. âyetleriyle bildirilen emirleri, müslümana açıklayarak, insanların arasını bozan, ruh sağlığını tehdit eden hususlara işâret eder.

Toplumlarda çok az mesul olanlar veya hiç mesut olamayanlar, ruh sağlıkları dâima tehlikede olanlar, şüphesiz, yetimler, kız çocukları, zayıflar, korunamayanlar, felâketzedeler ve benzerleridir. Onların mutluluklarını ve ruh sağlıklarını temin etmek için, Efendimiz'in, yetimlerin, kimsesiz kız çocuklarının, zayıfların, kadınların ve fakirlerin haklarının korunması ve kendilerini iyi muamele edilmesi hususundaki maalesef hepsini zikredemeyeceğimiz hadîsleri kulakları çınlatmalıdır. Bu hadisler: "Müminlere karşı kanat ger, tevazu göster, şefkatle muamele et" (Hicr,15/88); "Sakın yetime kahretme, birşey isteyeni azarlama" (Duha,93/9-10) ve bu meâldeki Kehf. 18/28 ve Maûn,107/1-3 âyetlerinin Sevgili Peygamberimiz'in söz ve davranışlarındaki tezahürleridir.

Etrafımızdaki insanlardan ekseriyetle şikayetçiyiz. İyi davranmadıklarından, sert, haşin ve kaba olduklarından serzenişte bulunuyoruz. Özellikle de resmî dairelerde bize yapılan muamelelerden: "Milletin efendisi, insanlara hizmet edendir" kâidesinin unutulduğundan şikayet edip ve bizi huzursuz eden bu davranışların kültürümüze maalesef "Hükümet dedikleri çatık kaşlı zât" ifadesiyle girdiğinden yakmıyoruz. Bakın Sevgili Peygamberimiz, hem bizi hem de etrafımızı rahata ve huzura kavuşturmak için ne tavsiye ediyor: "Hoş söz bir sadakadır"; "Kardeşini güler yüzle karşılamak gibi en ufak bir iyilik dahi olsa onu hor görme"; "Yarım hurma ile olsa dahi ateşten korunmaya çalışınız. Bunu da bulamazsanız tatlı sözlerle." ve bu meâlde daha niceleri. Peygamber Efendimizi görenler emin bir insanla karşılaştıklarına inanırlardı. Abdullah b. Selâm, Hicret esnasında Medine'ye yeni gelen Efendimiz'in yüzünü görünce henüz kendisiyle konuşmadan "bu yüzde yatan yok" diyerek kelime-i şehadet getirmişti. Mütebessim yüzü, yumuşak ve güzel sözleri insanlara huzur ve sükun verirdi. Bu hali, ". insanlarla güzel konuşun." (Ba-kara,2/83); "Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden ezâ gelen bir sadakadan daha iyidir"

(Bakara, 2/263); "İnanan kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar." (İsra, 17/53); "Ona yumuşak söz söyleyin, belki öğüt dînler, veya korkar." (Tâhâ,20/44) âyetleri muvacehesinde tecellî eden bir davranış şekli idi ki, insanları ruhen huzura kavuşturuyordu. Nitekim Kur'an-ı Kerim, Âl-i İmran, 3/109. âyette: "Eğer sen huysuz ve katı yürekli olsaydın, yanından dağılıverirlerdi", diyerek insanlara huzur ve sükun vermenin yolunu gösterir.

İnsanları karamsarlığa sevk eden, böylece melankolik bir hayatın içine sokan hususların başında ümitsizlik gelir. Bu tip insanlar, bazen sıkıntılı, sinirli, hatta saldırgan, çoğunlukla da bitkin kimselerdir, şevkleri kırılmıştır, canlılıklarını kaybetmiş haldedirler. İslâm canlı, hayat dolu çalışkan insanlar ister. Sevgili Peygamberimiz, pek çok hadîsinde Allah'ın rahmetinin genişliğinden söz eder. Bir tanesinde de: "Benim rahmetim her şeyi kuşatmıştır" (A'raf,7/156) şeklindeki âyeti tekrar eder. O hep ümitvâr olmuştur. Zira ümitsizlik bedenî ve ruhî sağlığı bozar. Pek çok misalden bu kadarıyla yetiniyoruz.

Ruh sağlığının temininde veya muhafazasında önemli bir diğer husus da inançların düzeltilmesi, temiz ve sağlam bir inanca sahip olmaktır. Efendimiz'in bu konudaki tavsiyeleri her türlü şüphe ve tereddüdden uzak doğru bir inanç sistemidir. Gerçeğin Rabbin katından olduğunu ve bundan şüphe etmemek lüzûmunu telkin etmiştir. Tavsiyeleri, Bakara, 2/147; Âl-i İmran, 3/60; En'am, 6/ 114; Yunus, 10/94-95; Hucurat, 49/15. âyetlere dayanmaktadır.

Şüphesiz, modern teknolojinin dünyamıza getirdiği bir husus da gürültüdür. Fabrikalar, motorlar, arabalar, makinalar, hep gürültü üretiyorlar. Gürültü sinirleri bozuyor. Klâksonlar asabları altüst ediyor. İnsanlar kızgın, Öfkeli, muzdarip oluyorlar. Eskinin mülâyim, yumuşak, sükûnet ve sühuletle hareket eden insanları yerine, asabı bozulmuş, gergin, kendini zor zapteden, saldırgan veya mütecâviz, ve nihayet stres diye dilimize pelesenk ettiğimiz ve ruhî dengenin bozulduğunu ifâde eden durumla müteessir bir insan tipiyle karşı karşıyayız. Etrafımızda bizi psikolojik yönden rahatsız eden pek çok şey ve pek çok kimse var. Belki biz rahatsız olduğumuzun şuurunda, ama etrafımızı da rahatsız ve huzursuz ettiğimizin farkında değiliz. Ama gerçek durum böyle. Bozulan ruhî veya psikolojik dengemiz ile bizim tarafımızdan diğer insanların ruhî dengelerini düzeltmek veya bu denge mevcutsa bozmamak için, duygularımızın veya hislerimizin terbiyesi gerekir. Bu hususta gene Sevgili Peygamberimiz'in sünneti bize yol göstermekte, örnek olmaktadır. Ruhda daima güzel his, duyguların neşv ü nemâ bulmasına imkân hazırlayacak, hak, doğruluk, hayır ve fazilet sevgisi gibi, duygu ve meyilleri davranışlarla kuvvetlendirecek, her fırsatta bu duyguları uyaracak ve meydana çıkaracak söz ve hareketlerle örnek olmuştur. Güzelce ve yumuşak sesle konuşmak, öfkelenmemek, hayırda yarışmak, insanlara hizmet etmek, başkalarını düşünmek, sevgi ve şefkatle muamele etmek, güler yüzle karşılamak, izin almak, âdil olmak, gibi konulardaki pek çok hadîsini ve bunları teyid eden âyet-i kerimeleri burada sıralamayı zaid addederek sizleri ilgili hadis kitaplarına bakmaya davet ediyorum. Ancak bir tanesini zikretmeden geçemeyeceğim. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyorlar: "Güzel ahlâk; güler yüz, hayırlı işlerde el açıklığı, bir de kimseye eziyet etmemektir."

Ruh sağlığını tehdit edenler, kötü hislerdir, onların menfî (olumsuz) tesirlerini yok etmek için iyilerinin neler olduğunu bilmek icap eder. O zaman Peygamberimiz'in ahlâkına dönmekten başka yol yoktur.

Öfkeli, heyecanlı, üzüntülü anlarda nefse sahip çıkmak suretiyle hem ruh sağlığımızı korumak, hem de başkalarını rahatsız etmemek gerekmez mi? Hürriyet mefhumunun mânâsnı yitirdiği, teknoloji ile sükun bulması, tatmin olması gerekirken, doyumsuz ve patlamaya hazır hale gelmiş insanlara Peygamber Aleyhisselam Efendimiz'in tavsiyesi şöyle: "Birinize hiddet ve öfke arız olunca sükut etsin, sussun."

Sevgili Peygamberimiz her konuda kalbi selîm ve vicdanı hakimle hareket ederdi. Çünkü bu hal, Kur'ân'ın hareketlerinde yansımasıydı: "O gün ne mal, ne evlat fayda verir; ancak temiz bir kalble gelenler kurtulur" (eş-Şuârâ, 26/88-89).

Konuyu uzatmamak için, son bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Ruh sağlığı, diğer bir yönden, zihin ve tefekkür kuvvetinin terbiyesi ile gerçekleşir. Bu da ancak ilimle olur. Bunun için evhâm ve hurâfatın atılması lâzımdır. Nitekim, İsra, 17/36, Yunus, 10/36. ve En'am sûresinin 148 âyetleri: "Delile dayanmayan şeylere inanmak, sorumluluğu gerektirir" demektedirler. Ruhun gıdası ilim, manevî hastalıkların devâsı da ilimdir. Elbette, dünya ve âhiret saadetinin elde edilme vasıtası da ilimdir.

Maddî ızdıraplar şuurda, manevî ızdıraplar da vicdanda ortaya çıkarlar ve idrak edilirler. Kıymet hükümlerine sahip olarak, gönlü faziletlerle beslemeli, iyilikler yaparak Peygamber sevgisine sahip olduğumuzu göstermeli, mutlu olmalıyız. Son sözümüz:

"Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammed' siz muhabbetten ne hâsıl?"

__________________
Lucifer dediler bana, kötülüğü anlatmak için. Halbuki, ışık ve güzelliği anlatırdı Lucifer. Ben kötüyüm bu düzen için; ama değilim asla kötülük.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet
Cevapla

Etiketler
Önemi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Okyanusların Atmosfer ve iklim Açısından Önemi YapraK Genel Coğrafya 0 19 Haziran 2012 22:58
Balık Yağ Asitlerinin İnsan Sağlığı İçin Önemi Ecrin Makale - Araştırma - Ve Bilimsel Yazılar 0 10 Ocak 2012 23:11
Ruh Sağlığı Tanımı ve Önemi Lucifer Ruh Sağlığı 0 29 Aralık 2011 01:58
Çocuk Ruh Sağlığı Açısından Din Eğitimi Kalemzede İslamiyet 0 24 Temmuz 2011 02:37