28 Nisan 2012, 10:57 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Okul Fobisi ve Öğrenme Güçlüğü ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ “Öğrenme Bozukluğu” ilk kez 1962 yılında Kirk tarafından tanımlanmıştır. Kirk’e göre Öğrenme Bozukluğu; “Serebral, duygusal ya da davranışsal bozukluktan kaynaklanan konuşma, dil, okuma, yazma, aritmetik ve diğer okul becerilerinden birinin ya da birden çoğunun gelişiminde gecikme, bozukluk ya da geriliktir. Bu durum zeka geriliğinin, duyusal kusurun ya da kültürel faktörlerin bir sonucu değildir.” Bateman’ın 1965 yılındaki tanımına göre; “Öğrenme sürecinde temel bozukluklara bağlı olarak ortaya çıkan ve zihinsel potansiyelinden beklenen başarı ile o andaki okul başarısı arasında anlamlı farklılıklar bulunan çocuklar, öğrenme bozukluğu olan çocuklardır. İngiltere'de öğrenme güçlüğü terimi, zihinsel engelini de kapsayacak biçimde kendi içinde beş alt sınıfa ayrılan daha geniş bir engel grubu için kullanılmaktadır. Bu ülkede; sosyal, ekonomik, kültürel ve çevresel farklılıklara bağlı genel okul başarısızlığı hafif derecede öğrenme güçlüğü; geçerli bir nedeni olmasa bile belirli akademik alanlarda (örneğin, matematik) önemli ölçüde başarısızlık gösteren öğrenciler belirli öğrenme güçlüğü adı altında sınıflandırılmıştır. Türkiye'de öğrenme güçlüğü ise, yasal yerini Özel Eğitim Okulları Yönetmeliğinin 4.maddesinin k' fıkrasında almıştır. Buna göre: "Öğrenme güçlüğü olan, gerek zeka düzeyi yönünden ayrıcalığı olmamakla beraber yetiştiği çevrenin maddi ve kültürel yetersizliği yüzünden eğitim ve öğretim için ilgileri, tecrübeleri bulunmayan veya organik ve fonksiyonel sebeplere bağlı özel nitelikte anlama, anlatma, okuma, yazma, çizme, tanıma ve kavramlaştırmada güçlükleri olan çocuklar" (M.E.B. 1990) olarak tanımlanmaktadır. Son yıllarda en çok kabul gören tanım, 1988’de ABD Ulusal Öğrenme Güçlüğü Birleşik Komitesi’nin (NJCLD) yaptığı tanımdır. Bu tanıma göre: “Öğrenme Güçlüğü genel bir terimdir ve dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren heterojen bir bozukluk grubudur.” Bu güçlük, bireyin yaradılışı ve merkezi sinir sistemi (MSS) ile ilgilidir. Bu bozukluğun etkileri bireye; kendini idare etme, sosyal algılama, sosyal etkileşim gibi alanlarda sorunlar yaşatabilmektedir. ***Eğitim çağındaki çocukların % 10-20 kadarında öğrenme güçlüğü vardır. Eğitim çağındaki çocuklarda en sık rastlanan problemdir. ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ’NÜN TARİHSEL SEYRİ 1940’lardan önce öğrenme güçlüğü olan çocuklar; zihinsel özürlü, duygusal sorunlu ya da kültür yoksunu olarak adlandırılmaktaydı ve bu rahatsızlığın temeli olarak beyin hasarı gösterilmekteydi. Bu bozukluğa ‘Minimal Beyin Hasarı-Minimal Beyin Disfonksiyonu(MBD)’ adı verilmiştir. 1966’da MBD şöyle tanımlanmıştır:“MSS fonksiyonlarında sapmayla kendini gösteren, normal yada normal üstü zekaya sahip, öğrenme ya da davranış soruları olan çocuklardaki durum.” Özel eğitimcilerin, pedagogların ve psikologların da konu ile ilgilenmesi ile birlikte okuma sorunlarına disleksi(dyslexia), yazma sorunlarına disgrafi(dysgraphia, matematik sorunlarına diskalküli(dyscalculia) adları verilmeye başlanmıştır. Daha sonraları tüm bu sorunların ortak ismi olarak “Öğrenme Güçlüğü” ortaya atılmıştır. Günümüzde öğrenme güçlüğÜ-öğrenme bozukluğu kavramları arasındaki karmaşa halen devam etmektedir. Ancak bu iki kavram arasındaki farklılıklar şu şekilde özetlenebilir. Öğrenme Güçlüğü kavramı, eğitimsel yönü ve bir engeli vurgularken, Öğrenme Bozukluğu kavramı, bir patolojiyi, etyolojiyi ve tedavi yönlerini vurgulamaktadır. NEDENLERİ 1-Doğum öncesi; yetersiz beslenme, annenin geçirdiği enfeksiyonlar, ilaç kullanma, vitamin eksikliği, alerjiler... 2-Doğum sırasında; uzun ve zor doğum, plasenta ve göbek kordonu anormallikleri, doğum aletlerinin verdiği zararlar, beyin hasarı... 3-Doğum sonrasında; doğumdan sonra nefes alana kadar geçen sürenin uzunluğu, erken yaşta ateşli hastalık, başa hızlı darbe, tümör... 4-Kalıtsal bozukluklar ; ailelerde öğrenme bozukluğu olan başka kişilerinde olması, kan uyuşmazlığı... BELİRTİLERİ Okul öncesi dönemde çocuklarda öğrenme güçlüğünün belirtileri; konuşma gecikmesi, eşleştirme, sınıflandırma, ayırt etme ve basit matematik çalışmalarında başarısızlık, kavramları öğrenmede zayıflık, grup çalışmalarında performansının diğer çocuklara göre daha düşük olması, etkinliklerde sürekli dikkat dağınıklığı göstermesi, bilişsel yetersizlikler ,motor becerilerde zayıflıklar(çizgi tamamlama çalışmaları,boyama faaliyetlerinde zorlanırlar),özbakım becerilerinde yetersizlikler yaşarlar. Sınıfta öğretmenini dinlemez, başka şeylerle ilgilenirler. Okul döneminde akademik başarıları sınıf düzeyinin altında kalır. Okuma yazmayı çok geç öğrenirler. Harfleri tanımada, heceleri birleştirmede zorluk çekerler. İmla hataları yaparlar, harf ve heceleri ters yazarlar. Aritmetik becerileri zayıftır, sayıları yazmada ve tanımada güçlük çekerler, dört işlemde zorlanırlar, problem çözme ve mantık yürütme becerileri zayıftır. Akranlarıyla kıyaslandıklarında çok geç ve güç öğrenirler, genelleme yapamazlar, dikkatleri dağınık ve dikkat süreleri kısadır. Soyut bilgileri çok zorlukla öğrenirler, öğrendiklerini çok çabuk unuturlar, kolayca yorulur ve sabırsızdırlar, kendilerine olan güvenleri azdır, oyun ve toplum kurallarına uymakta zorluk çekerler, bazen bu kurallara hiç uymazlar. SINIFLANDIRILMASI Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (DSM 4) yaptığı sınıflandırmaya göre öğrenme bozuklukları iki ana kategori altında toplanmaktadır. 1.Gelişimsel Konuşma Ve Dil Bozuklukları A) Gelişimsel Artikülasyon Bozukluğu: Bazı harflerin telaffuzundaki yaygın zorlanma (k yerine t, r yerine y harflerinin kullanımı gibi) görülür. B) İfade Edici Dil Bozukluğu: Nesneleri farklı kelimelerle ifade etme, cümle kurmada ve kendini ifade etmede zorlanma, sözcük sayısının sınırlı olması gibi belirtilerle kendini gösterir. C) Dili Algılamada Bozukluk: İşitme sorunlarının olmamasına rağmen dili algılamada ve konuşulanlara cevap vermede bozukluk gösterir. 2.Akademik Beceri Bozuklukları A) Okuma Bozukluğu B) Matematik Bozukluğu C) Yazılı Anlatım Bozukluğu D) Başka Türlü Adlandırılmayan Öğrenme Bozukluğu Şimdi bunları tanımlayalım: A) Okuma Bozuklukları (Disleksi): Bireysel olarak uygulanan standart doğru okuma ya da kavrama testleri ile ölçüldüğü üzere, kişinin kronolojik yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve yaşına uygun aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda okuma başarısı beklenenin önemli ölçüde altındadır. Bu bozukluk okul başarısını ya da okuma becerilerini gerektiren günlük yaşam etkinliklerini önemli ölçüde bozar. Duyusal bir bozukluk varsa bile okuma zorluğu genellikle buna eşlik edenden çok daha fazladır. Disleksi aşağıdaki sorunlarla birlikte görülür.
B) Matematik Bozukluğu (Diskalkuli): Bireysel olarak uygulanan standart testler ile ölçüldüğü üzere, kişinin kronolojik yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda matematiksel becerileri beklenenin önemli ölçüde altındadır. Bu bozukluk okul başarısını ya da matematik becerileri gerektiren günlük yaşam etkinliklerini önemli ölçüde bozar. Duyusal bir bozukluk varsa bile matematik becerisi sorunları genelde buna eşlik edenden çok daha fazladır. Diskalküli aşağıdaki sorunlarla birlikte görülür.
C) Yazılı Anlatım Bozukluğu (Disgrafi): Bireysel olarak uygulanan standart testler ile ölçüldüğü üzere (ya da yazma becerilerinin işlevsel değerlendirmeleri), kişinin kronolojik yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda yazma becerileri beklenenin önemli ölçüde altındadır. Bu bozukluk okul başarısını ya da yazılı metin derlemeyi gerektiren günlük yaşam etkinliklerini önemli ölçüde bozar. Duyusal bir bozukluk varsa bile yazma becerisi sorunları genellikle buna eşlik edenden çok daha fazladır. Disgrafi aşağıdaki sorunlarla birlikte görülür.
D) Başka Türlü Adlandırılamayan Öğrenme Bozukluğu: Bu kategori herhangi özgül bir Öğrenme Bozukluğu için tanı ölçütlerini karşılamayan öğrenme bozuklukları için kullanılır. Bu kategori, kişinin takvim yaşı, ölçülen zeka düzeyi ve yaşına uygun olarak aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda her bir bireysel beceriyi ölçen testteki başarı beklenenin önemli derecede altında olmamasına karşın, okul başarısını bir arada önemli ölçüde etkileyen her üç alandaki sorunları kapsayabilir. ***Bir çocuğa Öğrenme Bozukluğu tanısını koyabilmek için; Bireysel olarak uygulanan zeka testiyle belirlenmiş, zihinsel kapasitesinden ve bulunduğu sınıf düzeyinde beklenen performansından düşük okuma-yazma-aritmetik becerisine sahip olmak Bu bozukluğun okul başarısını ve günlük hayatta bu becerileri kullanması gereken etkinlikleri olumsuz yönde etkilemesi Bu bozukluğun görme-işitme kusuruna ya da nörolojik bir bozukluğa bağlı olmaması gerekmektedir. Not: Öğrenme güçlüğü bulunan çocukları, zihinsel yetersizliği veya davranış bozukluğu olan çocuklardan ayırmak gerekir. AİLEYE ÖNERİLER
TEDAVİ Öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların öğrenme süreçleri farklıdır. Erken dönemde teşhis edilip, gereken tedavi ve eğitim alınması gereklidir. Tanı koymada değerlendirmenin temel taşı psikometrik testlerdir. Çocuğun hangi alanda yetersizlik yaşadığı klinik ortamda birtakım test ve tetkiklerle belirlendikten sonra çocuğa özgün özel eğitim programı yapılarak, aile-öğretmen işbirliği ile tedavi yürütülmelidir. Tedavide tıbbi boyut ve özel eğitim önem taşımaktadır. Çocuk-Ergen Psikiyatri Bölümü'ne başvuran hastaların tedavileri, alanında deneyimli çocuk-ergen psikiyatristleri ve psikologlarından oluşan bir ekip tarafından ayrıntılı bir klinik muayene ve nöropsikolojik değerlendirme sonrasında planlanır. Bu amaçla da, uzman hekim tarafından yapılan ilk değerlendirme sonrasında; tanı koymaya yönelik olarak hastanın ve gerekirse yakın aile bireylerinin bilişsel (zihinsel) kapasiteleri, davranışsal sorunları, ruhsal durumları uygun psikometrik testler ve nöro----olojik ölçümlerle ortaya çıkarılır. Tanı(lar) doğrulandıktan sonra, uzman hekimler ve psikologlardan oluşan tedavi ekibi, gerektiği durumlarda merkezdeki başka alt birimlerin de yardımını alarak tedavi sürecini başlatır. Psikiyatrik tedavide güncel yaklaşım olan 'biyopsikososyal model'den hareketle, modern tıbbın sunduğu bütün olanakları hastanın yararına da sunmaya gayret eden Çocuk-Ergen Psikiyatri Birimi'nde, hastanın gereksinimine göre; farmakoterapi (ilaç tedavisi), anne baba eğitimi, okulla yakın işbirliği, neuro-biofeedback, zihin geliştirmeye yönelik bilgisayarlı eğitim modülleri (rehacom), konuşma terapisi, nörolojik konsültasyonu, evlilik/eş terapisi, gelişim desteği ve özel eğitim, diyetisyen takibi, bağımlılık tedavisi vb pek çok tedavi yönteminden yararlanmaktayız. ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ YAŞAYAN ÖĞRENCİLERİN BECERELERİNİ GELİŞTİRMEK İÇİN YAPILABİLECEK ETKİNLİKLER 1- Görsel Algılama Becerilerini Geliştirme Yolları: Eşyaları sınıflandırma faaliyetleri; (eşyaların renklerine, büyüklüklerine şekillerine, cinslerine göre kümeleme) Ayırt etme faaliyetleri; bu çalışmada resimler, geometrik şekiller ve desenli malzemeler kullanılır. Hafıza oyunları; bu oyunlarda değişik tıp eşyalar kullanarak bunların çocuğa neyi hatırlattığı veya bunları görünce çocuğa ne hissettiği sorulur. 2- İşitsel Algılama Becerilerini Geliştirme Yolları: Gözlerini kapayarak hatırlatma oyunları oynatma “El çırparak ellerini kaç defa el çırptım” diye sorunuz. Hatırlama oyunları iki, üç veya dört etaplı olabilir. “Mesela mavi kitabı al. masanın üzerine koy.” Cümle tamamlama oyunları “sirkte neler işittin? İlk defa ne işittin? Sonra işittiğin neydi?” Tanıma, ayırma ve lokalizasyon (geldiği yeri belirleme ) faaliyetler; su sesi, kapı sesi (çarpma şeklinde) köpek havlaması, kedi miyavlaması gibi her gün her yerde duyulabilen sesleri kullanarak “bu sesleri tanıyabiliyor musun?” “Hangi seslerin aynı ve hangilerinin ayrı olduğunu” ‘bu seslerin hangi taraftan geldiğini’ söyle bakalım. OKUL FOBİSİ Okul fobisi, kuvvetli bir endişe nedeniyle çocuğun okula gitmeyi reddetmesi ya da bu konuda isteksiz görünmesidir. Her yeni durumun uyum sorunu yaşatıyor olması normaldir. Anneden ayrılık deneyimini ilk defa okul döneminde yaşayan çocuklar, bu dönemde okulun içine girmeye ikna olmakta zorlanırlar ve tedirgin olurlar. Normal gelişim gösteren bir çocukta bu durum kabul edilebilirdir ve sorun okula başlamakla ilgili olmayıp uyum süreciyle ilgilidir. Çünkü; korku, fiziksel ya da toplumsal çevreden gelen tehlikelere karşı bireyi uyarma, gerekli uyumu sağlama ve yaşamı sürdürebilme işlevlerine katkıda bulunur. Ne var ki bu korku gerçek dışı ve mantığa aykırı bir nitelik alırsa, uyum sağlamaya yardımcı işlevini yitirir ve normaldışı davranışların kaynağı olur. (Freud) OKUL FOBİSİNİN BELİRTİLERİ
Diğer fobilerde olduğu gibi okula gittikten sonra oluşan korkularda kalıtımsal ve yapısal etkenlerden çok psikolojik yaşantıların daha önemli bir yeri olduğu görülür. Okul fobisi olan çocuk görünüşte nedensiz olarak okula gitmekten korkmaktadır. Ancak bu korkuyu oluşturan bazı temel etmenler vardır. Bunların bazılarını şöyle sıralayabiliriz. AİLEYE BAĞLI NEDENLER: Anne Ve Çocuk Arasındaki Aşırı Bağımlı İlişki Okul fobisi olan çocukların yaşamlarının daha önceki yıllarında anneleri tarafından aşırı özen içinde büyütüldükleri görülür. Bu tür annelerin sürekli olarak çocukların memnun ederek, onların sevgisini kazanma çabası içinde oldukları, tüm gereksinimlerini karşıladıkları ve onları sürekli olarak hayal kırıklığına uğramaktan korudukları dikkatimizi çeker. Bir bakıma çocuğa bağımlı hale gelen anne, böylece çocuğun bireyselleşmesine de izin vermemiş oluyor. Çocuğun Yeterince Taktir Edilmemesi Çocuğun övgüye değer bulunmaması, yaşıtları veya kardeşleriyle özellikle olumsuz anlamda kıyaslanması okul fobisini tetikliyor. Bir taraftan sürekli olarak 'sen yapamazsın, beceremezsin, başaramazsın' algısıyla, öte taraftan 'onlar öyle, sen neden böylesin' yaklaşımıyla çocuğun gururunun kırılması bu korkunun ortaya çıkmasının başlıca nedenlerinden biri olabiliyor. Yukarıda belirtilen her iki neden de bireyde normal dışı eksiklik duygularının ortaya çıkmasına neden olan iki etmendir. Nitekim Adler’e göre davranış bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olan üç etmenden biri de bireyin yaşadığı eksiklik duygusudur. Okul Fobisine Neden Olan Diğer Faktörler Ev içinde baskılı-kaygılı ortamların olması, yeni bir kardeşin gelmesi, çocuğun bu süreci henüz anlayamamış olması, anne ve babanın çok kaygılı kişiler olmaları, aile içinde bir yakının kaybı ve hastalıklar, endişesi, değişiklik ve sıkıntı da okul fobisinin nedenleri arasında sayılabilir.Değişiklik bazı çocuklarda okul fobisinin oluşumu için başlı başına bir neden olabilir yeni eve ,koşullara yeni okula ya da sınıfa geçme bu fobiye neden olabilir . OKULA BAĞLI NEDENLER
OKUL FOBİNİN DOĞURGULARI VE TEDAVİSİ Okul fobisi, çocuğun okuldan, sosyal faaliyetlerden ve öğrenme yaşantısından uzaklaşmasına neden olduğundan, akademik ve sosyal gelişmeyi ciddi bir şekilde etkilemektedir. Okul fobisi, özellikle kronik olduğu taktirde, ergenlik döneminde gençliğin diğer nörotik belirtilerinden daha zorlu bir takım psikolojik sorunların ortaya çıkmasına neden olur. Okul fobisinin en çok yaygın olduğu 5-8 yaşlarında bıraktığı olumsuz iz, ikinci yoğun olan yaş grubu 11-14 yaşlarına oranla daha azdır. Uzmanların çoğu, çocuğun okula dönmesinden önce sorunun nedenlerini anlamasına yardımcı olmak ve endişelerini azaltmak amacıyla bir süre için psikoterapi yapılmasını öngörmektedirler. Bu çocukların sınıfta daha az endişe duymalarını, daha huzurlu olmalarını sağlamak üzere yapılacak özel eğitim egzersizleriyle, okulu çocuğa yeniden tanıtma ve özendirme girişimleriyle, gerekirse önce bir saat, sonra yarım gün, sonunda tam gün okula gitmelerini sağlamakla, gerektiğinde annelerinin de okula gelmelerini ve çocuk kendini rahat hissedinceye kadar kısa bir süre sınıfta oturmalarını sağlamakla bu korkunun azalması ve giderilmesi sağlanabilir. Tedavi edici programlar, çocuğun okul hakkındaki şüphe ve endişelerini aydınlığa kavuşturma açısından yararlı olmaktadır Bu tür çalışmalar okul fobisi olan çocukların %70’ının birkaç gün ya da birkaç ay içinde okula dönmesini sağlamıştır. Bu konuda yaşında önemli rol oynadığı dikkati çeker. Okul fobisi olan 10 yaş çocuklarının %90’ı çeşitli tedavi çalışmalarından olumlu sonuç alırken, aynı sorunu olan 11 yaş çocuklarında başarı oranı %50’yi geçmemiştir. OKUL FOBİSİ VE ÖĞRENME GÜÇLÜKERİ
Okul fobisi ile okuldan kaçmayı birbirine karıştırmamak gerekir. Okuldan kaçan çocukta okul korkusu yoktur. Bu çocuklar okulu sevmezler, saldırgan davranış sergilerler ve umursamazlık huyları vardır. Akademik başarıları düşüktür. Disiplin problemleri fazladır. Okuldan kaçan çocukların ailelerinde çocuğa karşı ilgisizlik ve sevgi azlığı vardır. Çocuğun okula gitmediğinden ailenin haberi yoktur. Çünkü bu çocuklar okula gitmedikleri zaman evde durmazlar. Okul fobisi yaşayan çocuklarda ise aile çocuğun okula gitmediğini bilir; çünkü çocuk okula gitmediği zaman gününü evde, ailesinin yanında geçirir. Okulda disiplin sorunu yoktur. Okul fobisi olan çocuklarda akademik öğrenme ve başarı genellikle yüksektir. 1.1. Akut Okul Fobisi Akut okul fobisi olan çocuklar evde kaldıkları sürece mutludurlar. Arkadaş ilişkilerinde ve sosyal faaliyetlerde etkindirler. Hatta bu çocuklar evde kaldıkları süre içinde ev ödevlerini yaparlar. Akut okul fobisi ilkokuldan liseye kadar her yaşta görülebilir. Fakat ilkokulda görülen okul fobisi daha şiddetlidir. Çoğunlukla çocuklar büyüdükçe şiddetli biçimde okul fobisi görülmez, ancak bunu yerini kronik fobi alır. 1.2. Kronik Fobi Kronik okul fobisi zamanla oluşur. Bu fobinin oluşmasında gencin çocukluk yıllarındaki akut okul fobisini de içine alan çeşitli davranış problemlerinin rolü büyüktür. Kronik okul fobisi, akut okul fobisinin tam tersine, bir takım uyum zorluklarını içerir. Kronik okul fobisi olan çocuklar sadece okuldan değil, aynı zamanda önceden zevk aldıkları faaliyetlerden de uzaklaşmaya başlarlar. Bu çocuklar ne ders çalışırlar, ne de belirli bir ilgi alanında faaliyet gösterirler.
Okul fobisi olan çocukların genellikle yaşamlarının daha önceki yıllarında anneleri tarafından aşırı özen içinde büyütüldükleri görülür. Bu şekilde anneye bağımlı olarak yetiştirilmiş çocuk okula başladığında önemli bir sorunla karşılaşır. Annelerinin bu koruyucu ve baskıcı ortamından bir an olsun uzak kalmamış bu çocukların yabancı bir çevrede ve tanımadıkları insanlarla birlikte günlerini geçirmeleri onları son derece huzursuz kılar. Böylelikle okul fobisi olan çocuklarda şu üç temel karakteristik kişilik özelliği gelişir:
Değişiklik bazı çocuklarda okul fobisinin oluşumu için tek neden olabilir; yeni eve, yeni okula ya da sınıfa geçme bu fobiye neden olabilir.
Okul fobisinin en çok yaygın olduğu 5–8 yaşlarında bıraktığı olumsuz iz, ikinci yoğun rastlanan yaş grubu olan 11–14 yaşlarına oranla daha azdır. Okul fobisi olan çocukların bir an önce okula dönmeleri amaçlanır. Uzmanların çoğu, çocuğun okula dönmeden önce sorunun nedenlerine yardımcı olmak ve endişelerini azaltmak amacıyla bir süre için psikoterapi yapılmasını önermektedirler. Kronik okul fobisinde çocuğun okula dönmesinde psikoterapi olumlu sonuç verir. Böyle bir tedavi yöntemine girişmeden çocuğun okula dönmesi, onun okulda giderek daha çok mutsuz olmasına ve gerek sosyal, gerekse akademik başarısı açısından arkadaşları arasındaki statüsünü kaybetmesine yol açabilir. Akut okul fobisi olan çocukların sınıfta daha az endişe duymalarını, daha huzurlu olmalarını sağlamak üzere yapılacak özel eğitim egzersizleriyle, okulu çocuğa yeniden tanıtma ve özendirme girişimleriyle, gerekirse önce 1 saat, sonra yarım gün, sonunda tam gün okula gitmelerini sağlamakla, gerektiğinde annelerin de gelmelerini ve çocuk kendini rahat hissedinceye kadar kısa bir süre sınıfta oturmalarını sağlamakla, nihayet anne ve babaları eğiterek okulda yeterli bakım ve eğitim olmadığı yolundaki onların aşırı koruyucu tavırlarından kurtulmalarını sağlamakla mümkündür.
Öğrenme güçlükleri terimi, genel olarak zihinsel yetenekleri normal sınırlar içinde ya da üstünde olmakla birlikte, öğrenme sorunları yaşayan çocuklar için kullanılmaktadır. Öğrenme güçlüklerinin tanımlanması da tarihsel bir gelişim göstermiş, ancak işlevsel bir tanım yapılamamıştır. Tanımlardaki farklılığın önemli nedenlerinden biri, bu sınıflamaya giren bireylerin öğrenme güçlükleri bakımından birbirlerinden oldukça farklı özelliklere sahip olmalarıdır. En yaygın kabul gören tanım: “Özel öğrenme güçlüğü duygusal ve bilişsel zekâsı normal ya da normal üstü olan herhangi bir nörolojik, fiziksel ve kültürel özrü olmayan bireylerde, okuma yazma, matematik, kendini ifade etme, düşünme, zaman ve mekanda yönelme alanlarından biri ya da birkaçında yetersizliğe yol açan bir bozukluktur.” Dinleme, konuşma, okuma yazma, akıl yürütme ve matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlüklerle kendini gösteren heterojen bir bozukluktur. Özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocukların genellikle akademik başarıları düşüktür. Okuma yazmayı kolay öğrenemedikleri için aile ve öğretmen çocuğun zekâsından kuşku duyar. Türkiye’de öğrenme güçlüğü, yasal yerini Özel Eğitim Okulları Yönetmeliği’nde almıştır. Buna göre; “ Öğrenme güçlüğü olan, gerek zekâ düzeyi yönünden ayrıcalığı olmamakla beraber yetiştiği çevrenin maddi ve kültürel yetersizliği yüzünden eğitim ve öğretim için ilgileri, tecrübeleri bulunmayan veya organik ve fonksiyonel sebeplere bağlı özel nitelikte anlama, anlatma, okuma, yazma, çizme, tanıma ve kavramlaştırmada güçlükleri olan çocuklar.”(MEB 1990) olarak tanımlanmaktadır. Tanımlardan da anlaşılabileceği gibi öğrenme güçlüklü olarak nitelendirilen öğrenciler özellikle akademik alanları içeren becerilerde güçlük göstermektedirler. Çocuğun zihinsel yeteneği olmasına rağmen akademik açıdan gerilik göstermesi, öğrenme güçlüğünün en çarpıcı özelliğidir. Öğrenme ve algılama sorunu çocuğun doğumu ile başlar, eğitim süreci içinde edinilmez. Yaşam boyu süren bir bozukluktur. Bireyin eğitimini, mesleğini, sosyal ilişkilerini, günlük aktivitelerini, benlik saygısını etkileyebilmektedir. Özel öğrenme güçlüğü yaşayan çocukları, farklı öğrenen çocuklar olarak görmek ve güçlük çektikleri alanlara göre eğitim verildiğinde öğrenebileceklerini unutmamak gerekir. 7. ÖĞRENME GÜÇLÜKLÜ ÖĞRENCİLERİN GELİŞİM ALANLARINDA GÖZLENEN DAVRANIŞ ÖZELLİKLERİ 7.1. Dil ve Konuşma Güçlükleri Öğrenme güçlüklü öğrencilerde en sık gözlenen sorunlar dil ve konuşmanın kazanılmasında ve okulda kullanılmasında ortaya çıkmaktadır. Bu öğrencilerin sorunları gecikmiş konuşmadan söz yitimine kadar geniş bir yelpazede yer almaktadır. Dilin içerik, biçim ve kullanım bileşenlerinin birinin ya da birkaçının kazanım veya kaynaştırılmasında güçlük gözlenebilir. Karşılıklı sohbet sırasında alma, konu başlatma, konu sürdürme sorunları, sözcük bulma güçlüğü en basit örneklerdendir. 7.2. Algısal ve Motor Güçlükler Bu öğrencilerde görsel-işitsel algılama, görsel-devinimsel, hareket ve dokunsal algı süreçlerinde sorunlar gözlenebilmektedir. Öğrenci şekil ve zemini karıştırabilir, harfleri kopya edemeyebilir, el yazısı güçlükleri gösterebilir, topu tutmada yavaş gelişme gözlenebilir, sesleri birbirinden ayıramama gibi sorunları içerebilir. 7.3. Bilişsel Süreçlerde Güçlükler Bilişsel yetersizlikler, dikkat, düşünce, bellek ile üst bellek, üst biliş ve üstdil işlevi yetersizlikleri olarak gözlenir. Kavramlaştırma, problem çözme, soyutlama, soyut düzeyde düşünme, bellekte tutmada güçlükler gözlenebilir. 7.4. Davranışsal ve Toplumsal Uyum Güçlükleri Öğrenme güçlüklü öğrencilerde aşırı hareketlilik, dikkat eksikliği güçlükleri, toplumsal uyum güçlüklerinden sıklıkla söz edilmektedir. Bu öğrencilerin bazıları duygusal olarak akranlarına kıyasla daha olumsuz yaşantı içinde olabilirler. Genellikle içe kapanık, mutsuz görünümlü, özgüveni bulunmayan, kaderci bireyler olma riskini taşırlar. Okulu gereksiz görebilir, sürekli başarısızlık beklentisi yaşayabilirler. Bu davranışlar çevre ile iletişimi de olumsuz etkilediğinden toplumsal uyum sorunları da gözlenebilmektedir. 8. ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜ OLAN ÇOCUKLARIN EN SIK GÖRÜLEN ÖZELLİKLERİ
9. ÖĞRENME GÜÇLÜĞÜNÜN BELİRTİLERİ 9.1. Okul Öncesi Dönem Belirtileri
9.2. Okul Dönemine İlişkin Belirtiler
Özel öğrenme güçlüğünün nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte araştırmalarla desteklenen bazı nedenler söylenebilir. 10.1. Doğum öncesi nedenler
11.1. Disleksi (Okuma Güçlüğü) 11.1.1. Disfonik Disleksi: İşitsel kavrama ve ayırt etme becerilerinde bozukluk vardır. Dil ve sözlü ifadelerde güçlük çekerler. 11.1.2. Disidetik Disleksi: Zihinde canlandırma yetenekleri bozuktur. Harflerin sıralanışını karıştırır, ters çevirir, günleri ayları sırayla söyleyemez. 11.2. Disgrafi (Yazma Güçlüğü) Temelinde görsel algı ve el-göz koordinasyon güçlüklerinin bulunduğu ve kişinin harfleri oluşturup yazmakla ilgili güçlük yaşaması durumudur. P,D,B,G,H,Y,S,Z,U gibi harfleri yazarken karıştırır ve ters yazar. Bazı harfleri unutur, bazılarını fazladan ekler. Ayna hali yazabilir. (pilat = talip) 11.3. Diskalkuli (Matematik Sorunları) Kişinin temel veya karmaşık matematik kavramlarını öğrenip önceden öğrendikleriyle bağlantı kurup yeni kavramları eklemede, aritmetik problemlerini çözebilmede yaşadığı güçlükler. Sayıları bozuk yazar, sıklıkla yer değiştirir. İşlemleri bozuk sırada yapar, geometrik ilişkileri kavramada zorlanır, aritmetik sembolleri tanımada zorlanır. 11.4. Görsel-İşitsel Algı Güçlükleri Normal işitme ve görme fonksiyonlarına sahip olduğu halde kişinin işitsel alanda dinleme, karmaşık dil sistemini anlama, takip ve analiz etmeye yönelik güçlükler, görsel alanda ise görsel bilgiyi yorumlayabilme, detaylara odaklanabilme, yön tayin etme gibi güçlükler yaşaması durumudur. 11.5. Sözel Olmayan Öğrenme Güçlükleri Beynin sağ hemisfer fonksiyonlarıyla ilgili problemler temeliyle oluşan ve kişinin görsel-mekânsal organizasyonla ilgili, ayrıca sosyal iletişim ve etkileşimin getirdikleriyle ilgili güçlükler yaşaması durumudur. 12. ÖĞRENME GÜÇLÜKLERİ NELERLE KARIŞTIRILMAKTADIR?
Öğrenme güçlüklerinin tedavisi eğitimdir. Bu eğitim okuldakinden farklıdır. Çocuk normal bir okulda eğitimine dikkat ederken özel bir eğitime alınır. Eğitim, görsel, işitsel, kinestetik algının geliştirilmesini, dikkat ve bellek, ardışıklık yeteneklerinin arttırılmasını, motor koordinasyon becerilerinin geliştirilmesini içermektedir. Ayrıca dinleme, okuma-yazma, konuşma becerilerinin geliştirilmesi, düşünme süreçleri gelişiminin desteklenmesi bu süreç eğitimi içinde yer alır. Öğrenme güçlüğünü ortadan kaldıracak bir ilaç tedavisi bulunmamaktadır. Ancak bunun yanında dikkat eksikliği, aşırı hareketlilik, depresyon gibi başka psikiyatrik bozukluklar eşlik ediyorsa bunların ilaçla tedavisi düşünülmelidir. 14. ANNE BABALARA ÖNERİLER
| |
|
Etiketler |
Öğrenme |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Öğrenme Güçlüğü Çeken Çocuklar | Sarya | Okul Öncesi Eğitim ve Öğretim | 0 | 19 Aralık 2022 18:08 |
Okul Fobisi, Okul Korkusu ve Okula Adaptasyon Problemi Çözümü | Tanem | Eğitim | 0 | 08 Ekim 2022 10:16 |
Özel Öğrenme Güçlüğü | Ecrin | Makale - Araştırma - Ve Bilimsel Yazılar | 0 | 28 Kasım 2015 03:46 |
Özel Öğrenme Güçlüğü | Ecrin | Makale - Araştırma - Ve Bilimsel Yazılar | 0 | 28 Haziran 2013 17:38 |
Öğrenme Güçlüğü Sendromu | YapraK | Sağlık Köşesi | 0 | 14 Eylül 2009 20:57 |