Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) (21 Haziran 1905, Paris - 15 Nisan 1980, Paris), ünlü Fransız yazar ve düşünür. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği Varoluşçu felsefesiyle de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu Marksizm şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle 20. yüzyıl'a damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir entelektüel tanımlamasının da temsilcisi olmuştur.
Bu sene 113. doğum günü olan saygıdeğer Sartre; iyi ki doğmuş!
Bulantı (1938)
Her an, ardından geleni getirmek için ortaya çıkar. s. 169
Duyduğum acıyı göstermemek yetmiyordu, acı duymamak gerekiyordu. s. 169
Özgürlüğün Yolları
Gidersem başkalarına isyan etmiş olurum, gitmezsem isyanım kendime olur.
Gizli Oturum (Çıkış Yok) (1944)
Bu halde, bu durum cehennem ile aynı şey. Hiç inanmazdım ona. Hatırla: ateş ve kükürt, işkence. Ah! Saçma bu.. Cehennem başkalarıdır.
Varoluşçuluk bir İnsancıllıktır (1946)
On Sekizinci yüzyılın felsefi ateizminde, Tanrı kavramı bastırılmıştır, ama özün varlıktan önce geldiği düşüncesi değil. Bu düşüncenin izlerini az ya da çok Diderot’da, Voltaire’de ve hatta Kant’ta da bulabiliriz.
Var olmak susamadan içmek gibi bir şeydir.
En büyük günah pişmanlıktır.
İnsan, kendisini oluşturduğundan başka bir şey değildir.
Kötülük, ancak tam hızla giderken dengede kalabiliyordu, bisiklette olduğu gibi...
Bir şey sona ermek için başlamıştır. Serüven uzamaya gelmez, ona anlam veren ölümüdür yalnız.
Gerçek deniz soğuk ve karadır, içinde hayvanlar kaynaşır, insanları aldatmak için yapılmış ince yeşil zarın altında sürüklenerek ilerler. Çevremdeki şu hava perileri, kendilerini bu aldanışa bırakmış, yalnız ince zarı görüyorlar; ben altını görüyorum.
Aşk; iki insanın bilinçlerini birleştirme çabasıdır. Boşuna bir çaba, çünkü insan kendi bilincine mahkumdur.
Varlığında, varlığın var olmasının söz konusu olduğu bir varlık olarak var olan bir varlığım.
Resmi payeleri hep reddettim. Legion d’Honneur’ü de kabul etmemiştim. Fransız akademisine de girmedim. Yazar kendisinin bir kuruma dönüştürülmesini reddetmelidir. Bu onur verici bir paye dahi olsa bunlar kişisel nedenlerim. Ayrıca şu da var: Ben iki kültürün barış içinde bir arada yaşayabilmesi için uğraşıyorum. Elbette çelişki ve çatışma var ve olmalı. Burjuva bir ailede yetiştiğim halde sosyalist oldum. Sempatim ondan yanadır. Bir de bu yüzden, bu ödülü verenlerin konumundan dolayı, kabul edemem.(Nobel Ödülünü reddettikten sonra söyledikleri)
Liberal iğrenç bir sözcüktür.
İnsanın özgürlüğü, kendisine yapılanlara karşı takındığı tavırda gizlidir.
İnsanoğlu özgürlüğe yazgılıdır; çünkü, bir kere dünyaya atıldıktan sonra yaptığı her şeyden sorumludur.
Savaşı zenginler çıkarır, yoksullar ölür.
Birini sevmeye, koyulmak başlı başına bir iş, bir girişimdir. Güç ister, yürek ister, körlük ister. Hatta başlangıçta öyle bir an vardır ki uçurumun üstünden sıçramak ister; düşünmeye kalkarsan aşamazsın onu.
Her seçiş bir vazgeçiştir.
İnsan sahip olduklarının toplamı değil, fakat henüz gerçekleştiremediklerinin toplamıdır.
Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki, aynı hatayı yapmakta ısrar etmenin bir anlamı yoktur.
Yüzümün yansısı bu. Yapacak işim olmadığı günlerde onu seyreder dururum. Gördüğüm bu yüzden, hiçbir şey anlamıyorum. Başkalarının yüzleri bir anlam taşıyor. Benimki öyle değil. Güzel mi yoksa çirkin mi, bunu bile söyleyemem. Çirkin galiba. Çünkü böyle olduğunu söylediler. Bana dokunan bu değil. Yüzüme böyle nitelikler verilebilmesine şaşırıyorum aslında. Bir toprak parçasına ya da bir kayaya güzel ya da çirkin demek gibi bir şey bu.
Sevmek, sevilme projesidir.
__________________
Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben.