13 Eylül 2016, 14:53 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | TRABZON’UN BAZI YÖRELERİNDE EVLENME ADETLERİ Hayatın ikinci önemli dönemi olan evlenme; gerek kız, gerekse erkek açısından bir geçiş olduğu gibi, iki aile arasında yeni bir bağ, kurulması, aileler arasındaki yaşamı, düzeni ve ekonomiyi hatta bir takım kültürel ilişkileri sergiliyor olması bakımından da her zaman için üzerinde titizlikle durulması, her safhası ayrı tören ve ayrı adetlerle süslenen bir olay olarak önem kazanmıştır. Evlenme de doğum gibi yeni bir yaşam durumuna geçişi ifade etmektedir. Bu geçiş dönemi esnasında da evlenen kız ve erkek halk inanmasına göre; doğa üstü güçlerin etkisi altındadır. Bundan dolayı gelin ve damadı bu doğa üstü güçlerden geleceğine inanılan tehlikelerden ve zararlı dış etkilerden korumak için bir takım tedbirler almak gerekmektedir. Bundan dolayı halk dinsel ve büyüsel içerikli bir çok uygulama ve pratiğe baş vurmaktadır. Evlenme toplumsallaşma sürecinin en önemli aşamasını oluşturmaktadır. Kıza ve erkeğe yeni bir sosyal statü kazandıran evlenme aileler arasında kurulan dayanışmayı, toplumsal ve ekonomik ilişkileri düzenlemesi bakımından her zaman ve her yerde önemli bir olay olarak görülmektedir. En küçük toplumsal kurum olan aile; dolayısıyla da kültürel yapının da temelini oluşturmaktadır. Evrensel bir karakter taşıyan evlenme; dünyanın her yerinde bağlı bulunduğu kültürel yapının gerektirdiği kurallara ve kalıplara göre şekillendirilmekte, dinsel ve büyüsel motifler içeren izdivaç etme içerisindeki anane, görenek, adet ve inanmalar ekseriyetle tüm yörelerde çok zengin bir görünüm sergilemektedirler. Bu anane ve görenekler ait olduğu toplumu tanımaya ve anlamaya ait ehemmiyetli verilerdir. Mevzubahis çalışma Trabzon ili, kaza ve köylerinde 14- 26 Temmuz 2003 tarihleri arasında yapılan çalışmalarda ele geçirilen verilerden oluşmaktadır. Kaynak kişilerden alınan bilgilerin, olası olduğu kadar muhtevaya dokunulmadan ifade bozuklukları düzeltilerek verilmesine önem verilmiştir. EVLİLİK BİÇİMLERİ Toplumların toplumsal, tarihsel boyutları, ekonomik yapıları, yerleşim düzenleri, imalat ve tüketim ilişkileri, sosyal normları, kısaca kültürel yapı izdivaç etme biçimlerini de belirlemektedir. Her toplum veyahut grup kendi yapısına uygun olanı seçerken tersi önlemeye çalışmaktadır. Araştırma yöresinde geçmişte yapılan evliliklerde geçim düzeyi, ekonomik yapı, toplumsal konum ve etnik ayrılıklar belirleyici olmaktaydı. Araştırma bölgesinde geçmişte evlilikler ekseriyetle yöre içerisinde yapılmaktaydı. Hayat şartlarının farklılaşması bilhassa ekonomik hayatın farklılaşması sebebiyle son zamanlarda yöre dışından evliliklerin de yapıldığı belirtilmektedir. Bunun yanı sıra yaşlı kuşak yöre evliliklerinin seçenek edildiğini. Yörede literatürde saptayan izdivaç etme türlerinden; görücü usulü, akraba evliliği, baldızla izdivaç etme. Kayınla izdivaç etme, dezmal kaçırma, değişik yöre halkının anlatısıyla değiş – tokuş, değiş kaçarak izdivaç etme, kaçarak izdivaç etme yöre halkının anlatısıyla uyma , kayma, kaçma, zorla kaçırılma yöre halkının anlatısıyla çekme, dul kadınınizdivaç etmesi, dul erkeğin izdivaç etmesi, ansızın çok kadınla izdivaç etme, beşik kertme gibi izdivaç etme tiplerinin tümüne geçmişte rastlanmaktaydı. Son zamanlarda de bu evlilik türlerine nadir de olsa rastlanmakla birlikte çoklukla anlaşarak yapılmaktadır. Evlilik tipleri, konusunda olarak alanda saptayan kaynak kişi anlatıları şöyledir; “Burada kaçarak izdivaç etme çok fazla, kaçarak evlilikler genelde kız ve oğlan bir birleriyle anlaşarak yapılmaktadır. Kaçarak izdivaç edenlere de düğün yapılmaktadır. Burada zorla kaçırma da olur, buna çekme denir. Oğlan ayakdaşlarını (arkadaşlarını) yanına alarak, kızı bağda, bayırda nerede olursa kaçırır. Kızın babası yerişe bilirse (yetişebilirse), kız kala bilirse geri alır. Kız zorla da kaçırılsa geri dönemez ona ille bir uygunluk yapmaya çalışılır. Böyle vaziyetlerde, muhtar, üyeler, köy kurulu araya girerek uyuşturur (anlaştırır). Burada kayınla izdivaç etme de var, kadının kocası can vermiş şayet gelinin çocukları varsa, gelini de seviyorlarsa böyle vaziyetler da saçma (kötü) bir şeydir ama seyrek de olsa kayınla izdivaç edildiği görülüyor. Kadın can vermişse, çocuklara iyi bakar düşüncesiyle enişteyle izdivaç etme de görülüyor. Beşik kertme ise ağzından çıkan sözdür onun yerine getirilmesi gerekir.”(Şalpazarı Simenli köyü) “Şayet kız ve erkek bir birlerini sever anlarlar ki; anne ve babaları vermeyecek o zaman kaçarlar. Oğlan tarafı nazı geçtiği bir komşusu veya akrabasının evine kızı götürür. Kızın kaçması köyde falancanın kızı kaçtı şeklinde anlatılmaktadır. Kızı götürüldüğü hane sahibi merhametli ise her iki tarafı da düşünerek kızın ve erkeğin beraber olmasını engeller. Kız kaçtığı zaman bir zaman anne ve babası konuşmaz. Bir sene iki sene baba evladını yüzüne hiç koymaz (karşısına almaz konuşmaz). Anne daha ivedi konuşur. Belli bir zaman sonra bir görüşçü gittikçe sulhturur. Dul kadın şayet yoksuz (fakir) kaldıysa izdivaç eder ama giderken çocuklarını götüremez. Zira çocuklar baba tarafınındır. Burada kumalık önceden yaygındı, şimdi de var. İki kardeş iki kardeşle de izdivaç ede bilir buna değiş denmektedir.”(Maçka Çeşmeler köyü) “Burada zorla kaçırma olur adam heves eder kızı kaçırır, bir yerde meblağ. Bir kere tuttu mu artık o kız onun karısı olur, erkek kızın üzerinden eşarp yüzük gibi rastgele bir eşyayı aldığı zaman o kız onunla izdivaç etmek zorundadır. İzdivaç etmezse erkek elindeki kızın eşyasını herkese gösterir. Erkeğin elinde bulunan kızın eşyası bir manada da kızın namusu gibidir.”(Şalpazarı Geyikli beldesi) Şalpazarı Geyikli beldesinde kaçmayla alakalı olarak bir kaynak kişi anlatısı aşağıda olduğu gibi verilmektedir. “Sevdamızla konuşur, karar eder anamıza, babamıza söylerdik, kabul etmezlerse, kaçardık. Önce suya gitme vardı, bir yerde bir yalak bir tekne oludu oraya giderdik. Sevdamızda o suyun kapısını keserdi, orada konuşur, anlaşırdık veyahut değirmene gider sevdamızla orada anlaşır kaçardık önceden adet öyleydi.”(Şalpazarı Geyikli beldesi) “Kaçarak izdivaç etme var, böyle vaziyetlerde kızın babası isterse kızı geri alabilir. Zorla kaçırma da buralarda olur buna çekme denmektedir. Çekilen kız üç günden sonra gerikazançlamaz (baba evine). Beşik kertme de var. Beşik kertmede kimisi kızın beşiğinin başını kerter, kimisi de beşiğe oğlanın ismini yazar. Büyüdükleri zaman izdivaç eden de var, izdivaç etmeyen de. Kumalık Trabzon merkezde de görülüyor, ancak köylerde daha yaygın. Dul kadının izdivaç etmesi normal ancak giderken çocuklarını götüremez. Ziraçocuklar baba tarafınındır.”(Trabzon merkez Faroz Semti) Son zamanlarda evlilikler şehir merkezinde çoğunlukla anlaşarak yapılmaktadır. Kırsal kesimde ise; anlaşarak yapılan evliliklerin yanı sıra yukarıda belirtilen evlilik türlerine de rastlandığı tespit etmiştir. EVLİLİĞE HAZIRLIK MERTEBELERİ Evliliğe hazırlık mertebeleri, izdivaç etme çağı, kız beğenme, kız isteme başlıkları altında incelenmektedir. Evlilik çağı: Geleneksel kesimde kızın ve erkeğin evlenme çağına geldiklerini belirleyen bir takım ölçütler vardır. Bunların başında ergenlik çağına girmiş olmak gelmektedir. Ülkemizde ergenlik çağı 10-14 yaşları arasında başlar. Gerek kızda, gerekse erkekte görülen, birtakım biyolojik ve ****olojik gelişmeler, ergenlik çağının belirtileridir. Annelik ve babalık için gerekli olan bu gelişmeler, onların biyolojik ve sosyo – kültürel kişiliklerini geliştiren önemli belirtilerdir. Bu değişik belirtilerle kişisel sorumluluklar da başlamaktadır. Erkek çocuklar aile içerisinde; gerek cinsinin, gerekse yaşının gerektirdiği, etkinliklere katılarak, geleneklerin gerektirdiği tavrı almaya çalışır. Kızın ergenlik çağına girmesi; ev işlerine katılması, aile ve grup içerisindeki genç kızlık çağının gerektirdiği role bürünmesine karşı cinsle ilgilenmesiyle belirginleşmekte ve evlenme çağına girmiş olmasında ölçüt olarak alınmaktadır. Evlenme olayında Anadolu’nun hemen hemen her yerinde sıra gözetimi olayına rastlanmaktadır. Bu konuda büyük kardeşlerin daha önce evlenmelerine dikkat edilmektedir. İster köyde ister kentte olsun; evlenme yaşını ve zamanını ekonomik yaşamın, bazı sosyal olayların, göçlerin, ölümlerin kısacası kültürel yapının belirlediğini söylemek gerekir. Araştırma bölgesinde konuyla ilgili olarak yapılan tespitler aşağıda yer almaktadır. “Kızın evlenme çağı eskiden 18 yaşını bulurdu, şimdilerde 20 -22 ye kadar uzadı. Kız 30 yaşına geldi mi evde kalmış sayılmaktadır. 27 yaşıma gelen kız artık evde kalmıştır. Erkek de evlenme yaşı 25 – 26 ya kadar uzar. Burada erkekle kız arasındaki yaş farkı en fazla 10 ‘a kadar çıkmaktadır. Normal olan erkekle kız arasında 4- 5 yaş olmasıdır. Erkeğin kızdan küçük olmaması önemlidir. Ancak geçmişte nadir de olsa kızın erkekten yaşça büyük olduğu evlikler yapılmaktaydı. Burada sıra gütme vardır. Eğer küçük kız veya oğlanın evlenmesi gerekiyorsa, büyük kız veya büyük oğlandan izin alınması, onların sıralarını vermesi gerekmektedir.”(Tonya Melikşah köyü) “Kızların evlenme yaşı 15- 16 dır. 30 yaşına varan kız evde kalmış sayılır. Ona biz burada kaluk deriz. Onları artık yaşlılar alır. bazıları da hiç evlenmeden bakir, bekar gider (ölür). Eğer kız severse isterse ana baba vermezse onun günahı çok, insanın ille evlenmesi çoluğa çocuğa karışması gerekiyor. Erkeğin evlenme yaşı da kızınkiyle aynı. Bir iki yaş aşağı veya yukarı olabilir. Bazen çok seyrek de olsa kızın erkekten büyük olduğu vaziyetler oluyor. Ama bu çok seyrek. Ekseriyetle herkes menendine başka bir deyişleeşine. Sıra gütme var örneğin küçüğün sevdası çıktı, anne baba – ha bunu evereyim senide everceğim diyerek büyükten müsaade ister. Müsaade ederse küçüğü izdivaç ettirebilirsin, vermezse duracak. Kız da oğlan da sırasına (sırasını bekleyecek), hanede tatsızlık kuramazsın.”(Şalpazarı Simenli köyü) “16- 20 kızlarda izdivaç etme yaşı. 25-30’u geçti mi hanede kalmış sayılmaktadır. Erkek önceden askere gitmeden izdivaç ederdi. Şimdi son zamanlarda erkeğin belli bir izdivaç etme yaşı yok erkek her yaşta izdivaç edebilir. Şayet küçük kardeş severse büyükten müsaade alarak izdivaç edebilir. Büyüğün müsaade etmemesi halinde evlilik gerçekleşmez. Müsaade edilmemesi halinde yapılan evliliklerde kardeşler arasında uyumsuzluklar çıkmaktadır.”(Trabzon merkez Faroz semti) “Kızlar 16-17 yaşında izdivaç eder. 20 yaşına kadar zor kalır. 25 yaşlarına geldi mi derler kaluk hanede kalmış. Kız bölümünü birinci ister vermeyeceksin ikinci ister vermeyeceksin üçüncü o zaman vereceksin. Kız bölümünün üçüncüden sonra nasibi kapanır, bahtı kesilir. En büyük kız varken, küçüğünü vermezlerdi, büyük sıradayken küçük verilmez. Büyüğün bahtı bozulur. Vermek zorunda kalınırsa, büyükten destur alınır. Büyük ben senin rızkına mani olmayayım sen izdivaç edebilirsin, müteessir olma diyerekmüsaade eder. ”(Maçka Çeşmeler köyü) Son zamanlarda yukarıda kaynak kişilerin belirttikleri evlilik yaşı; köylerde hali hazırda geçerliliğini sürdürürken şehre merkezinde bu yaşın büyüdüğü saptamıştır. Geçmişte erkekler askere gitmeden de izdivaç ettirilirken, son zamanlarda erkeğin kolay izdivaç edebilmesi için askere gitmesi aranmakta, askerliğini yapmış olan erkeğe daha kolay kız verilmektedir. Kız beğenme. Görücülük, kız isteme. Ananesel kesimde izdivaç etme hazırlıkları “kız bakma”, “kız arama”,”kız tahkikat” ile başlamaktadır. Erkek çocuklarını izdivaç ettirmek isteyen anne ve babalar ilk önceakrabalarından, komşularından ve yakın etraflarından başlayarak kız aramaya çıkmaktaydılar. Kız bakma ile ilgili ailelere, akrabalar, komşular yardımcı hem de aracı rolü üstlenmektedirler. İzdivaç edecek erkeğe kız bakma olayına Anadolu’nun bir çok yerinde; “görücülük”, görücüye çıkma” vb isimler verilmektedir. Araştırma bölgesinde de; konuyla alakalı olarak diğer bölgelerde olduğu gibi kız bakma, kız beğenme, kız görme, görücü gitme, görücü. Gibi kavramlar kullanılmaktadır. Trabzon’da kız beğenme kız görme evliliğin ehemmiyetli bir mertebesini oluşturmaktadır. Bütün toplumlar, izdivaç edecek kızda ve erkekte ait olduğu toplumun değer yargılarına , dünya görüşlerine , hayatı algılayış biçimlerine göre, kısaca hayat tarzına göre birtakım nitelikleri taşımasına dikkat etmektedir. Bu niteliklerin Anadolu’nun diğer bölgeleriyle benzerlik göstermekle birlikte farklılıklar da içerdiği saptanmıştır. Konuya ilişkin kaynak kişi, derlemeleri şöyledir; “Eskiden istediğimiz kız gelin gelene kadar oğlanı hiç tanımazdı. Oğlan da ı sülaleden sürekli kaçardı. Ayıp vardı, saygı vardı. Ben komşu olarak tavsiye ederdim falan yerde iyi bir kız var. Kız arayanlarda bana sorardı iyi midir, kötü müdür, yalancı , dolancı mıdır, namuslu mudur, hırsız mıdır, gece yatağa işer mi, sülalesinde herhangi bir hastalık var mı. Sülalesinde hastalık olan aileden kız alınmazdı. Sülalede verem , frengi, sara ve ya sülalede deli bir uşak varsa o aileden kız alınmaz. Çünkü doğan çocuklar da onun zürriyetinden olacağına inanırız. Beğenilen kız; eli becerikli mi, işinde gücünde iyi mi, ahlaklı mı, dedikoducu mu, dilli mi 9çok konuşan), soyu sopu nasıldır bunlar hep bilen birinden sorulur. Burada kız yoksulsa yoksul alır, zenginse zengin alır. burada şöyle bir söz vardır. Zenginsen yoksul kız alacaksın, sende gelip görsün, zengin kız senin malına da tenezzül etmez denir. İzdivaç edecek oğlan rakı içer mi, bir haylazlığı var mı, önceden delikanlılar başlarından şapkalarını hiç indirmezler, kadınlar da peştemallerini indirmezlerdi çok ayıptı. Kızın ilk istendiği akşam uşağın vaziyeti sorulur. Önceden başından bir olay geçmiş midir, sülale iyice araştırılır. Erkekte zenginliğe çok ehemmiyetverilir. Erkek zengin , kız yoksul ise bir istemede kız hemen verilir.erkekte yakışıklılık da ehemmiyetlidir. Bir sanatının olup olmadığına da bakılır. Tarlada, bağda, bahçede çalışırsa kolay kolay kız vermezler. Erkeğin askerliğini yapmış olması da ehemmiyetlidir. ”(Tonya Çeşmeler köyü) “Önceden zenginlik arazi üzerineydi. Falancının arazisi çok ben kızımı ona vereyim veyahut o oğlanı alayım denirdi. Ama şimdi araziye bakılmıyor soy sop yakışıklılık da aranıyor.”(Şalpazarı Geyikli beldesi) “İstenecek kızın nasıl iş yaptığına bakılır. Namus, zenginlik, mal mülk, soy sop, güzellik ehemmiyetlidir. Erkeğin de en birinci ailesine bakılır, sigara içki içmemesi, kumar oynamaması çok ehemmiyetlidir.”(Trabzon merkez Faroz semti) “İstenecek kızın zanaatlı, becerikli olması, iyi bir sülalenin kızı, yeri yurdu olması aranır. Erkek okumuş olacak, yeri yurdu olacak. Gurbette çalışıyor ve bir işi olacak. Amir memur olacak. Yakışıklı olacak. Kızın da erkeğin de en çok akıllı olması ehemmiyetli. Elin adamının kaynananın, kaynatanın yüzünü güldürürsen onlara yaranırsan en iyisi bu.”(Şalpazarı Simenli köyü) Araştırma yöresinde geçmişte herkes birbirini tanıyordu. Bu nedenle oğlan tarafı münasip gördüğü kızı kızın bir akrabası veya yakın bir komşusunu da yanına alarak görmeye gider. Bu olay yörede;”kız bakmaya gitme”,”kız görmeye gitme”, “görücü gitme” görmeye gidenlere ise görücü denmekteydi. Bu uygulama son zamanlarda de devam etmektedir. Konuyla alakalı olarak değişik yerlerde yapılan derlemeler şöyledir. “Köyde herkes bir birini tanır. Ama beğenilen kız öyle istenmek emeliyle değil. Hane halini görmek, kızın oturup kalkması nasıldır, onu anlamak emeliyle dışarıda tanıyor ol0san da kızın evine bir gider veya bir aracı gönderilir. Şayet kayınvalide gitmişse buna kız bakmaya gitme denir. Şayet komşulardan biri gitmişse buna aracı denmektedir. Aracı orada onlara hiçbir şey çıtlatmaz. Kızın oturup kalkmasına, iş yapmasına, evin temizliğine evin etrafına bakar”(Tonya Meliklah köyü) “Düğünlerde ve benzer topluluklarda kız beğenilirdi. Kız görmeye uğurlu gün olduğu için çoğunlukla Perşembe ve Pazar günleri gidilirdi. Kızı görmeye gitmeden bir aracı gönderilir. Aracı gelip kızınızı görecekler diye haber verir. Bu işi gören aracıya yenge denmektedir. Kız görmeye gidildiğinde kız kesinlikle çıkar. O zaman kız dipten başa doğru(ayağından başına doğru) bir sakatlığı olup olmadığını anlamak için bir güzel süzülür. O gün kızın oturmasına kalkmasına. Evin tertibine , temizliğine kısaca her şeye çok dikkat edilir.”(Trabzon Faroz semti) Kız görme mertebesini, kız isteme mertebesi izlemektedir. Kız beğenilirse kız evine bir aracı tarafından haber gönderilerek niyet belirtilir. Yakın akrabalar ve sözü geçen tesirlibir kışı de alınarak kız evine gidilir. Bu olay diğer yörelerde olduğu gibi; “kız isteme” olarak tanımlanmaktadır. “Beğenilen kızı istemek için, sizi bu akşam rahatsız edeceğiz diye kız evine haber verilir. Kız tarafı oradan buradan (her hangi bir yerden) duyduğu için, gelme niyetlerini zaten biliyordur. Bu nedenle konuyu hemen anlar. Kız tarafı taraftarsa emredin gelin der. Taraftar olmasalar da oğlan tarafı gene gider. İstemeye kayınvalide, kaynata olacak varsa oğlanın ağabeyi gider. Kız istemeye gidildiği zaman önceden bakarlardı ki evin kapısı temiz mi, süpürülmüş mü, evin kedisi güzel mi, kediye bakarlar ki zayıf mı, semiz mi, kapıda ki köpeğe bakarlar ki semiz mi, altı güzel süpürülmüş mü. Evin kapısında odun yığını var mı. Hemen kız istenmez derler ki; biz buraya niye geldik sormuyorsunuz. Kız evi de der ki; hoş geldiniz, sefa geldiniz, niye geldiniz. Kaynata olacak da der ki; Allah’ın emriyle senin kızını benim oğluma istiyorum. Kız tarafının vermeye niyeti varsa; taşınayım, düşüneyim der, yoksa yanlış geldiniz bizde size göre kız yok der. Oğlan tarafı kızı severse kolay kolay bırakmaz. İlk istemede kız verilmez. Verilirse; evlendiği zaman bir şey olduğu zaman derler ki iyi bir şey olsaydın ilkin ki akşam hemen vermezlerdi. Kız bir istenir, iki istenir, kız tarafını sülalesine,eşine, dostuna danışması için araya bir müddet süre konur Bu olaya kız isteme denmektedir. Kız tarafının vermeye niyeti varsa bu dışardan da öğrenilir (kahveden kız veya oğlan tarafının bir akrabasından vb). Kız tarafı vermeye karar verirse oğlan tarafına; buyurun gelin diye haber gönderir.”(Maçka Çeşmeler köyü) “Kız beğenilirse, aracı , yenge gidip oğlan evine haber götürür. Kızı sevdik falan vakitte isteyeceğiz derler. Kız istemeye, eskiden perşembe veya pazartesi günü gidiliyordu, günümüzde ise fark etmiyor. Her gün gidile biliniyor. Kız istemeye kadın erkek eş dost toplanarak gidilir. Giderken de; eskiden lokum götürülüyordu, günümüzde ise çikolata şekerleme götürülüyor. Kız evinde kısa bir muhabbetten sonra konuyu oğlan tarafından anlayışlı (yaşlı başlı sözü geçen) birisi açar. Allah’ın emriyle kızınızı sevdik istiyoruz der. Kız tarafı da, düşünelim bize ara verin der. İlk istemede kız verilmez. Hemen verilmez ki; bak hemen kızlarını verdiler. Oğlan tarafı kızı vermeye niyetli, değilse, yakın gelmezler , kız çıkmaz, yüzünü asar, kahveyi sert verir. Evin düzeninden de anlaşılır. Vermeye niyetleri yoksa, haberleri olduğu halde evi düzeni olmaz. İstemeye iki üç kez gidilir. Kızı vereceklerse oğlan tarafına tamam gelsinler diyerek haber gönderilir.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi) “Oğlanla kız mutlaka anlaşır. Anlaşmadan isteme olmaz. Eskiden de böyleydi, günümüzde de böyledir. Anlaşmadan sonra oğlan tarafından oğlanın anası babası gider. Kız tarafı hemen durumu anlar. Kızım mı gönderdi sizi der. İlk istemede hemen kız verilmez. Anlaşmadan kızın evine hiçbir şey götürülmez. Orada dövüşecek misin, çekişece4k misisin belli değil. Kız ekseriyetle oğlanın babası ister. Kız istemeye gidildiği zaman kız tarafı hiç bir ikram yapmaz. Zira kız alındı mı, uyuldu mu daha belli değil. Oraya varınca deriz ki; Allah’ın buyruğuyla, peygamberin sünnetiyle, ben senin kızını istemeye geldin, onu evlat edeceğim. Erkek çocuğuma alacağım, sen ne dersin der. Kızın babası da der ki, kızın haberi olmadan sen buraya gelmezsin. Var idi, yoğ idi uğraşırsın orada artık. Kızın babasının gönlü olursa olur, olmazsa bir daha varırsın, bir daha varırsın.”(Şalpazarı Geyikli beldesi) “Akşamdan büyükler toplanır, istemeye gider. İstemeye gitmenin bir günü yok. Ha ayıra (böyle) ne zaman coştun o zaman git istemeye. İstemeye gittikleri zaman bizim haayıra bir işimiz var, Allah’ın buyruğu peygamberin sünnetiyle senin kızını gelin edesim (etmek istiyorum) var, istemeye geldim. Sen de bana ne dersin der. O da ; kızıma sordunuz mu alıyor mu der o da ; e ona da soracağız der. O zaman (aynı anda, isteme sırasında) kızın yanına bir adam yollanır. Kız yalnızken elçi sorar; baban kıza meselediyor sen ne diyorsun diye. Kız da; babam verirse alırım der. Elçi kızın söylediğini içeri bildirir. Düzeldi mi gönül veriliyor, bir günde de karar oluyor.”(Şalpazarı Simenli köyü) “Kız beğenilirse kız istemeye gidilir. Önce kız evine haber gönderilir, dışarıda da kız babasına; kızınızı istemeye geleceğiz diyerek haber verilir. Kız tarafı olur dese de olmaz dese de yeniden gidilir. Zira ilk söyleme de kız tarafı0 hemen gelin demez. Emredin gelin diyen de olur, benim izdivaç edecek kızım yok diyen de olur. kız istemeye gitmeninrastgele bir günü yoktur, her hangi bir gün gidile bilinir. Muhtar , kayınvalide, kaynata olacak sözü geçen biri kız evine gittikçe, Allah’ın buyruğu, peygamberin kavliyle, şayetsizin de rızanız varsa, kızımı erkek çocuğuna istiyorum denir. İstemeden önce biz buraya hayırlı bir iş için, hayırlı bir niyet için buraya geldik şeklinde konuşulur. Kız istemeye gidenler önceden bir şey götürmüyorlardı ama şimdi götürüyorlar. Bir istemeyle kız verilmez . birkaç sefer gidilir. Kız tarafının kararı oğlan tarafına ya elçi aracılığıyla, bildirilir,veyahut kayınvalide veya erkek tarafından biri haber almak içim gönderilir. Kızın verilmesi tamam kız verildi söz kesildi şeklinde anlatılmaktadır.”(Tonya Melikşah köyü) Ananesel kesimde kız babası kızın verilip verilmeyeceği ile ilgili aile büyüklerine, akrabalara, eşe arkadaşa müracaat eder. Geçmişte bu konuda kızın söz hakkının olup olmadığı araştırma yapılan yörelere göre farklılık göstermektedir. Şalpazarı’nda yaşayan Çepniler’de izdivaç etmelerin geçmişte de son zamanlarda de anlaşarak yapıldığı, kızın istememesi halinde izdivaç etmelerin gerçekleşmediği saptamıştır. Bu yörede anne babanın vermemesi vaziyetinde kaçma olayının gerçekleştiği kaynak kişiler tarafından anlatılmaktadır. Şalpazarı dışında çalışma yapılan yörelerde çocukların izdivaç etmesi ile ilgili ilk olarak anne ve babanın istemesinin ehemmiyetli olduğu tespit etmiştir. Ancakson zamanlarda Trabzon genelinde bu kaidenin yıkılmış olduğu gözlemlenmekte, eş seçme ile ilgili kızın ve erkeğin düşüncesinin ön tasarıya geçtiği görülmektedir. Söz kesme, nişan: Söz kesme kız isteme mertebesinden hemen sonra gelmektedir. Kız isteme yoluyla anlaşan ailelerin, bu anlaşmalarını halka duyurmaları itibariyle gerçekleştirdiği ilk davranış biçimidir. Söz kesme olayı pozitif netice alınır alınmaz. Başka bir deyişle kızı verilmesiyle beraber hemen gerçekleştirilir. Söz kesimi olayında düğünle alakalı olarak yapılacak olan her şey konuşulmaktadır. Konuyla alakalı olarak saptayan kaynak kişi anlatıları şöyledir. “İstemeye gidildiği zaman kız alırım dediği zaman orada hemen bir karar olur. aldık, veriş ettik bunda karar ettik denir söz bu işte.”(Şalpazarı Simenli köyü) “Kızın verilmesi; falancaya söz kesildi şeklinde anlatılmaktadır. Önceden söz verdik tamam oluyordu. Şimdi yüzük takılıyor. Geçmişte söz kesildikten sonra çok bekletilmez, bir iki ay içerisinde kız alınır, en fazla üç ay bekletilir. Yapılacak olan her şey söz kesiminde kararlaştırılır.”(Tonya Melikşah köuü) “Anlaşılınca vermeye karar verildi mi, söz kesilir. Söz de kıza alınacak takılar konuşulur.”Maçka Çeşmeler köyü) Söz kesmeden sonra gelen mertebe “nişan”dır. Nişan merasimi çoğu bölgemizde kız hanesi tarafından tertip etmektedir. Trabzon’da araştırma yapılan yörelerde konuyla alakalıtespitlerimiz Anadolu’nun bir çok yöresiyle benzerlik göstermektedir. Ancak çepni olduklarını söyleyen Şalpazarı’ndaki uygulamaların kendisine has özellikler gösterdiğisaptamıştır. Geçmişte kızın uzun müddet nişanlı kalması istenmez, oğlan tarafı gelinini hemen götürmek isterdi. Son zamanlarda ise nişanlılık müddeti belli değildir. Bu müddet tamamiyleoğlanın ve oğlan tarafının işlerini yoluna koyması ve hazırlıklarını bitirmesiyle alakalıdır. “Nişan alışverişine gitmeye nişan denmektedir. Nişan çağrısı önceden tutulan bir kadın tarafından yapılırdı, çağrıya çağrı denmekteydi. Çağrı yapana gittiği hanelerde para verilmekte, bu verilen paraya bahşiş denmekte ve bu paralar çağrı yapana kalmaktaydı. Çağrı yapan kadın kimler ne kadar para vermişse düğün sahibine söylemesi gerekiyordu,zira ileride onlar da düğün yaptığında aynı şekilde karşılığının verilmesi gerekmekteydi. Geçmişte de günümüzde de nişandan 5-10 gün önce nişan alışverişine gidilmektedir. Günümüzde nişan alışverişine kız ve erkek her ikisi de gitmektedir. Geçmişte erkek nişan alışverişine gitmezdi. Alışverişte kıza gerekli olacak tüm giysi eşyalarının alınmasına özen gösterilirdi. Nişanda çok eskiden şeker dağıtılmakta, dağıtılacak şeker oğlan tarafından kız evine gönderilmekte, diğer nişan masraflarını ise kız tarafı karşılamaktaydı. Şeker oğlan evinden kız evine şeker selesiyle gelir, sele kız evine girerken kapıda bahşiş alınırdı. Geçmişte nişanda ağır takı takılmaz, takılar düğünde takılırdı. Geçmişte nişanın bozulduğu durumlar olmaktaydı, böyle durumlarda kızın evlenmesi güçleşmekteydi. Kızın nişanlı kalma süresi bayrama denk gelirse, özellikle kurban bayramına, kıza kimi aileler para verir, kimi aileler de, kurban gönderir. Kurban kurdelalarla ve boyalarla süslenerek oğlanın erkek kardeşi tarafından kız evine gönderilmekte. Kurbanın alnına kağıtla Allah sizi ölene kadar mesut etsin yazısı yazılmaktaydı. İsteyenler kurbanlık koça altın da takmaktadır. Buna gelin kurbanı denmekteydi. Kurbanı götürmesinin karşılığında oğlanın kardeşine kız hediye vermekteydi. Bu gelenek günümüzde de devam etmektedir. ”(Trabzon merkez Faroz mahallesi) “Eskiden kız verildiği zaman nişan yapılmaz kız hemen götürülürdü, nişan şimdiki gençlerde çok var. Geçmişte nişan söz demekti.”(Şalpazarı Simenli köyü) Başlık: Konuyla ilgili olarak tespit edilen kaynak kişi anlatıları şöyledir. “İlle ben senden şu kadar başlık alacağım diye bir şey yoktur. Gelin alıcı kapıya geldiği zaman eğer kız dışarı (başka) bir köyden getiriliyorsa, oğlan tarafı gelin almaya giderken koç götürür. Koçu köyün delikanlıları alarak bir yerde toplanarak kesip yerler. Eğer koç götürülmezse; erkeğin köyünden bir öncü gider ona babalık denirdi. Kız almaya gidildiği zaman babalığın önüne biri çıkar , babalık ona para verirdi. Bu paraya koç parası adı verilmekteydi. Sonradan o koç parası kalktı.”(Maçka Çeşmeler köyü) “Oğlan tarafı başlığı konuşurken, evladını evlat ettik, alacağını söyle, ne istersen vereceğiz der. Kızın babası da şunu alacağım diyerek oğlan tarafına bir ceza vurur gari (gayri) oğlan tarafı onu verir, gelinine de ne verebilirse (takı türü ne alabilirse) onu verir.”Şalpazarı Geyikli beldesi) “Başlık eskiden vardı kız istenirken başlık da konuşulmaktaydı. Ancak son zamanlarda merkezde başlık olayı yok. Köylerde hali hazırda devam ediyor.”(Trabzon merkez Farozsemti) “Söz alındıktan sonra bir akşam kararlaştırılır. Toplanılarak başlık parası konuşulur. Başlık parası kesinlikle verilmektedir, başlık parasında uyum olmazsa kız verilmez. Başlık parası kızı (gelini getirmeden) almadan toplu veya parça parça verilmektedir. Önceden başlık parasına avait denmekteydi, son zamanlarda ise başlık parası denmektedir. Kaçan kıza da başlık alınmaktadır. Parayı kızın babası almakta, bir bölümüyle kıza öte beri bir şeyler almakta gerisi de babaya kalmaktadır.”(Tonya Melikşlah köyü) “Kızın babası; ha ben bu kadar başlık alacağım, çoştuysan (istersen) al kızımı, çoşmazsan kalsın. O da der ki (oğlanın babası); e çoşuyorum , erkek çocuğum ille alacağım diyor derdi. Başlık oldu mu tamam karar olurdu. Başlık çok oldu veremeyeceksen zamanında vazgeçilirdi. Kıza verilecek çeyizler için kız babası o başlık parasından kullanır. Başlık toplu ödenir burada veresiye karı olmaz denirdi. Önceden başlık vardı, altın yoktu, şimdi altın var artık kıza başlık alınmıyor.”(Şalpazarı Simenli köyü) Geçmişte başlık parası; kız babası tarafından kıza verilecek çeyize katkı olarak istediği kadar kullanılmakta , kalanı da kız tarafının ekonomik olarak katkı sağlamasına yönelik bir ananeydi. Geçmişte bu kaideye yüzde yüz uyulmakta, başlıkta anlaşılamadığı vaziyetlerde evlilik gerçekleşmemekteydi. Son zamanlarda ise başlık uygulamasının şehirmerkezinde tamamiyle, kırsal kesimde ise kısmen ortadan kalktığı saptamıştır. Çeyiz: Anadolu’da çeyiz ananesi konusunda çalışmalar, düğün ananeleri içerisinde bir ayrım olarak incelenmiştir. Çeyiz ananesi, izdivaç etme konusunda ananeler arasında, yeni kurulan ailenin, parasal açıdan desteklenmesine yönelik bir uygulamadır. Çeyiz bir istikametiyle parasal bir özellik taşırken, diğer istikametten çevreninde oluşan ananegörenek, adet, inanç ve pratiklerle üzerinde ehemmiyetle durulması gereken halk kültürü konularından biridir. Çeyiz ananesi; ananesel el sanatlarının, bir nesilden diğerine aktarılması, yeni biçimlerde imalatları, sosyo – kültürel ve ekonomik boyutları ile ele alındığında, toplum hayatındaki tesiri,daha iyi ortaya çıkmaktadır. Çeyiz Anadolu’nun tüm yörelerinde benzer özelliklerle karşımıza çıkmaktadır. Araştırma yöresinde; geçmişte kızın çeyizi düğün günü gelinle beraber bir ata gelin, bir ete gelinin çeyiz sandığı ve bir ata da yatakları yüklenerek götürülmekteydi. Son zamanlarda ise; düğünden bir hafta veya birkaç gün önce götürülmektedir. Çeyizle alakalı bu geçiş sürecinde başlangıçta kız çeyizle beraber gitmemekte, çeyizi kız tarafından gidenler yerleştirmekteydi. Ancak son zamanlarda bu uygulama da değişmiş gelin çeyiziyle berabergitmekte ve evini kendisi yerleştirmektedir. Kalabalık aile tipinden çekirdek aile tipine geçiş bu değişimde temel etken olmuştur. Çeyiz Anadolu’nun tüm yörelerinde benzer özelliklerle karşımıza çıkmaktadır. Araştırma yöresinde; çeyizle alakalı uygulamaların kazalarda farklılık gösterdiği tespit etmiştir. Bu faklılığın il merkezinde daha bariz olduğu görülmektedir. Konuyla alakalı olarak araştırma yöresinde saptayan veriler şöyledir. “Önceden zengin olan kızın çeyizinde her şey oludu, ağırlığı (mobilya türü eşyaları) tamamiyle oğlan tarafı yapar, sandık çeyizi ise kıza aitti. Sandık çeyizinde kızın kullanacağı her şey bulunur, el işi olarak da kanaviçe, beyaz iş iğne oyası bulunurdu. İğne oyası, tığ işi ve boncuktan yapılan tülbentler kız çeyizinde kesinlikle olması gerekirdi. Çokönceden beyaz tülbentlerin kenarı pullanırdı, bunlardan kız çeyizinde 12 tane muhakkak bulunurdu. Sandık çeyizinde ayrı olarak hane halkının tümüne dağıtılmak üzere hazırlanan bohçalar da bulunmaktadır. Bu bohçalarda çoğunlukla Faruz dokumasından fanila, külot, mendil, havlu, çorap ve çarşaf türü şeyler bulundurulurdu. Bohçanın içindekiler verilecek kişinin aile içerisindeki yakınlık derecesine göre değişiklik göstermektedir. Kayınvalide ve kaynatanın bohçası her zaman daha özenli ve zengin hazırlanmaktadır. Geçmişte kaymamaya; seccade, baş örtüsü, atlet, külot, taret mendili, çorap ve yatağının üzerine sermesi için yaygı konurdu. Son zamanlarda bunlara ek olarak giysilik de konmaktadır. kaynataya ise; seccade, bir takım pijama çıkarır, bir takım gömlek, atlet, külot çorap mendil koymaktadır eltilere görümcelere normal bohça çıkmaktadır. Oğlan tarafı da kızın akrabalarına aynı şekilde bohça çıkarmaktadır. Burada bir gün iki gün önce kızlar toplanır, çeyizler kazanlarda kaynatılır, yıkanarak ütülenerek hazırlanır. Buna çeyiz toplama denir. Çeyiz toplandıktan sonra kız evine serilmekte, bu olay çeyiz dizildi şeklinde anlatılmaktaydı. Çeyiz görmeye kız evine oğlan tarafı da gitmekteydi, çeyiz görmeye gelenler hane eşyası türünden armağan götürülmekteydi. Çeyiz dizme son zamanlarda artık yok. Çeyiz oğlan evine götürülmeden oğlan tarafı; çeyizi ne zaman alalım diye haber gönderir. Kız tarafı da Perşembe veyahut pazartesi olmak üzere bir gün belirler. Bu olaya çeyiz alma denmektedir. Çeyiz haneden çıkarken sandığın üzerine kızın erkek kardeşi oturarak bahşiş ister, gönlünü yaparsan çocuk sandığın üzerinden kalkar. Dul, babasız gelinin hiçbir şeyine yanaşmaz, burada bu iyi sayılmamaktadır. Çeyizle birlikte eskiden kızın kardeşi, ağabeyi, yengesi gider, kız gitmezdi. Günümüzde çeyizle birlikte kız da gidiyor. Kız tarafı çeyizi oğlan evine yerleştirmekte, gelin yatağını ise yenge hazırlamaktadır. Yatak hazırlanırken oğlan tarafı yatağın üzerine oğlan çocuğu oturtturur, kız tarafı da çocuğa bahşiş çıkartır. Oğlan evi de orada bulunan herkese yemek verir.”(Trabzon merkez Faroz mahallesi) “Çeyiz eskiden kızla beraber giderdi, günümüzde bir hafta önce gitmekte ve kızın evi düzülmektedir. Eskiden kız çeyizinde; yorgan, yatak türü şeyler ve sandık çeyizi bulunurdu, eskiden çeyizde sandık mutlaka bulunmaktaydı. Sandık kız evinden çıkarken üzerine kızın erkek veya kız kardeşi oturur, bahşiş verilene kadar sandıktan kalkmaz. Verilen bu paraya sandık parası veya çeyiz parası denmektedir. Bu adet günümüzde de devam etmektedir. Eskiden her gelin giden kızın peşine baba evinden bir inek verilmekteydi. O ineğin bağını tutana da bahşiş verilmekte, verilen bu bahşişe de bağ parası denmekteydi. Bahşişi veren ineği alır götürür gelinin baba evinden verilen bu inek; kıza koca evinde bir katkı olması emeline yönelikti.”(Tonya Melikşah köyü) “Kız düğünden sonra baba evinden çağrılır. Kızımla görüşmek istiyorum kızımı akşamca (akşamüzeri) haneye alacağım hazırlığım var der. Kızın düğünden sonra baba evineçağrılmasına gerilik denmektedir. Kız o gece orada kalır, sonrası gün çeyizlerini alarak koca evine gider. Kız komşu evinden gelin gittiği için komşu evine giderken hiçbir eşyasının götürmemektedir. Kız çeyiz ve kendisine ait olan tüm eşyaları geriliğe gittiği gün alıp koca evine götürmektedir. ”(Şalpazarı Simenli köyü) “Uyup – kayan (kaçan) kıza anlaştıktan sonra pırtısı (eşyası) verilir. Önceden kız çeyizinde; yorgan, tırmaç (bağ), çentik (kola takılan heybe) bulunmaktaydı. Önceden sandık yoktu, yünden hazırlanmış bir çuvalın içine kızın bütün çeyizleri konmaktaydı.”(Şalpazarı Geyikli beldesi) “Oğlan tarafı sandık ve yatak yaparak kız tarafına gönderir. Kız tarafı da sandık yapar. Kızın yaptığı sandığı içerisinde kızın yastığı çulu her şeyi bulunur. Önceden kız çeyizinde en az 40- 50 çift çorap bulunmakta, bu çoraplar bohça ile dağıtılmaktaydı. Buna bohça çıkarma isimi verilmekteydi bohça çıkarma adeti şimdi de devam ediyor. Önceden gelin çıkarılırken, bir ata sandıkları yüklenir, bir ata da yatak yorganları yüklenirdi. Oğlan evinde sandık attan indirildi mi kızın kardeşi sandığın üzerine oturur, çocuğa sandık parası vererek çocuğu sandıktan indirirler, sandığı içeri alırlardı. Oğlan evine çeyiz gelince odaya ip çekilir, havlular bir tarafa, giysilikler bir tarafa, yün çoraplar bir tarafa asılırdı. Kız çeyizini, kızın tarafından gelenler asar, oğlan tarafı ellemezdi. Gelin geldiği zaman gelin odasına kimseyi almazlar, gelinin odasını donatırlardı. Son zamanlarda ise gelinin odası gelin gelmeden bir gün önce donatılmaktadır.”(Maçka Çeşmeler köyü) Geçmişte çeyiz düğün günü kızla beraber götürülmekte, aynı gün düğün devam ederken oğlan evinden gelenler çeyizi yerleştirmekteydi. Zamanla çeyiz düğünden birkaç günönce götürülmeye başlandı. Başlangıçta kız çeyiz sermeye gitmiyordu. Son zamanlarda ise çeyiz düğünden önce gitmekte, çeyizle beraber kız da gittikçe kendi evini yerleştirmektedir. Çeyizin son zamanlarda yeniden geçmişteki emele başka bir deyişle izdivaç eden çiftlerin ihtiyaçlarını, hayatını kolaylaştırmaya yönelik bir uygulama olarak sürmesine karşılık, biçimsel olarak farklılaştığı saptamıştır. Ekonomik hayatın değişmesiyle farklılaşan kültürel yapı; kız çeyizinin daha çeşitlenmesi ve zenginleşmesinin natürel nedeni olmuştur. Urba düzme: “Düğüne iki ay kala alışverişe gidilmekte, buna gelin urbasına gitme denmekteydi. Alınan tüm urbalıklar terzi tarafından dikilmekte, terzi gelinliği dikerken bahşiş istemekteydi”(Maçka Çeşmeler köyü) “Düğün alışverişinde nişan alışverişine göre daha çok şey alınmaktadır. Daha önceki düğün alışverişlerinde çoğunlukla kumaş alınmakta, alınan kumaşlar terziye götürülmekte, terzi ilk kumaşı keseceği zaman makas kesmiyor diyerek bahşiş almaktaydı. O gün terziye gidenlerin hepsi terziye bahşiş vermekte, öncelikle kayınvalide parayı makasın yanına bırakmakta, sonra oğlan tarafı ve kız tarafı bahşişlerini bırakmaktaydılar. Toplanan bu paralar terziye kalmaktaydı.”(Trabzon merkez Faroz semti) “Önceden gelini komşu evine götürdüğümüz zaman hemen giysilikler alınırdı. Buna urba düzme denirdi. Gelinin giysileri dikilene kadar gelinin kaldığı komşu evine komşulargiysi iletirdi.”(Şalpazarı Geyikli beldesi) “Geline giysilik almaya düğünden iki gün önce gidilir. Buna çamaşıra gitme denmektedir. Çamaşıra kız da gider kız beğenir düğün sahipleri kızın beğendiklerini alır. Alınan kumaşlar terzilere verilir, terzi ilk makası vururken; bu makas bu giysiyi kesmiyor derdi. Bunun üzerine terziye beş on kuruş bahşiş verilmekteydi.”(Şalpazarı Simenli köyü) “Önceden söz kesildikten bir hafta veya on beş gün sonra, gelinin giysilerini almaya gidilirdi. Buna ağırlık denmektedir. Ağırlık almaya kayınvalide, kaynata, kızın annesi, babası varsa ablası giderdi. Burada ağırlık almaya kız da gidiyordu ancak güvey gitmezdi, şimdi de gitmiyor. Önceden ağırlıkta üst baş kumaş alınır, terzide diktirilirdi. Ağırlık günü oğlan tarafı kız tarafının hane halkına, kız tarafı da oğlan tarafının hane halkına bir şeyler alırdı. Kız tarafına alınanlar ekseriyetle kumaş olmaktaydı, bu kumaşlar terziye götürülerek gelinin elbiseleriyle beraber diktirilmekteydi. Bu adet son zamanlarda de devam etmektedir.” (Tonya Melikşah köyü) DÜĞÜN MERTEBELERİ Düğün uygulamaları kapsamında; kına gecesi, gelin hamamı, güvey tıraşı,yenge ve sağdıç ananesi, düğün, nikah , gerdek, gerdek sonrası konuları bulunmaktadır. Bu bölüm oluşturan düğün uygulamaları içerisinde ehemmiyetli yer tutan sağdıç ve yenge ananesi de incelenecektir. Kına gecesi: Ülkemizde izdivaç etmeyle alakalı yaygın ananelerden birisi de kına gecesidir. Kına gecesi çoğunlukla gerdekten bir gün önce, kadınlar arasında kız evinde yapılmaktadır. Kız kınası kadar yaygın olmamakla birlikte bir takım yörelerimizde güveye da kına yakıldığı görülmektedir. Erkek evinde toplananların tertip ettikleri gecede kız evinden bir tepsi içerisinde gelen kına orada bulunana rastgele biri veya güveyin sağdıcı tarafından eline yakılması uygulaması Anadolu’nun bir çok yöresinde yaygın bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Düğün kız almadan bir gün önce kına gecesiyle başlamaktadır. Kızın evinde kına , oğlanın evinde de aynı gün kına düğünü yapılmaktadır. Kına sabaha kadar sürmektedir. “Kınanın hazırlanmasında ve kızın eline konulması sırasında dul ve başından iki evlilik geçirmiş kadınlar, uzak tutulur. Gelinin kınasını yenge karar ve kınayı yeniden yenge yakar. Kına yakılırken kardeşi avucunun ortasına para koyar. Kına yakılırken kız avucunu açmaz. Kızın avucunu açması için kardeşi uğraşır. Kına konurken mani çevrilir, gelin ağlatılır, gelin ağlamazsa kocaya gidecek diye sevindi derler. Gelinin kınası koyulana kadar gelin ağlar. Geline kına konduktan sonra kına orada bulunan herkese dağıtılır. Gelinin elleri kınalı ve bağlı olarak, duvağı çıkarılmadan bir yere yaslatılarak sabaha kadar bekler. Kınanın olacağı gün sabahtan oğlanın evinde yemek pişmeye başlar. Oğlan evinde gece sabaha kadar yemek pişer.”(Maçka Çeşmeler köyü) “Kına gecesi çarşamba günü yapılmaktaydı. Ama burada kına koyulmaz gelin ağlatma var. O gece kızın arkadaşları kızla beraber yatar. Eskiden kınalarda def , güğüm götü çalınırdı. Erkek tarafının da geldiği kınada kadınlar oyun çıkarırlardı. Kınaya sadece kadınlar katılırdı.”(Trabzon Faroz mahallesi) “Düğünden bir gün önce yapılır. Kına o gün eve veya bir gün önce kız evine gelir. Eskiden paket halinde gelir, bir tepside yoğrulur veya yoğrulmadan kuru olarak dağıtılırdı. Oğlan tarafı kınayı kız evine getirirken kınanın yanında elbise veya takı da getirirlerdi. Başından iki nikah geçen ya da dul olan kadınlar kına karmaz zaten onlar kendilerini bilir yanaşmazlardı. Bu günümüzde de böyledir. Kına kemençe eşliğinde yakılır. Kemençe çalan kına yakılırken ayrı bir odada gelini ağlatacak bir şekilde kemençe çalar. Bu esnada kemençeci kemençe eşliğinde türkü söylemektedir. Kemençe eşliğinde türkü söyleyerek kız ağlatmaya oturak havası denmektedir. Kına konurken, kayınvalide bahşiş vermeden kız elini açmaz. Kına yakılırken kızı yüzü eskiden beyaz tülbentle kapatılıyordu. Günümüz de ise kırmızı tülbentle kapatılmaktadır. Kına sadece ele yakılmaktadır. Kına gecesinde kıza giydirilen elbiseye kınalık adı verilmektedir. Burada ayağa kına yakma yoktur.”(Tonya Melikşah köyü) “Düğünden önce kına düğünü edilir. Sabahta gelin alınır. Kına burada eskiden yoktu günümüzde yapılmaktadır.”(Şalpazarı Simenli köyü) Yapılan araştırmada yörede kına geleneğinin günümüzde yaygınlaştığı saptanmıştır. 60 yaş üzerindekiler bu uygulamanın kendi zamanlarında olmadığını söylemektedirler. Sağdıç ve yengelik: “Sağdıç oğlanın bilmediği şeyleri anlatan kişidir. Sağdıcın evli olması gerekmektedir. Oğlan tarafı kimi severse onu sağdıç olarak seçmektedir. Sağdıcın görevi düğünden iki günönce başlamaktaydı. Sağdıç damadı camiden ilahilerle götürerek gerdeğe atar, gerdeğe atarken de; haydi Allah hayırlı etsin diyerek sırtına vurmaktaydı. Sağdıç sabah oğlanı çağırır, ne haber der, oğlan da uyduk yattık diyerek cevaplardı. Gerdek sonrası, erkeğin izdivaç edip izdivaç etmediğini öğrenene kadar izdivaç etmediyse, sağdıç tekrar onu karşısına alır yine yapması gerekenleri anlatmaktaydı. Güvey izdivaç ettiyse sağdıç hamama götürülmekteydi. Ancak bu anane son zamanlarda artık uygulanmıyor İzdivaç ettiyse sağdıç güveye armağan takar, bunun karşılığında kız da sağdıca bohça çıkartmaktaydı. bu bohçaya sağdıç bohçası denmektedir. Sağdıç bohçası ağırdır, çokehemmiyetli sayılır, zira bu bohça bir manada yüz akıdır. Güvey izdivaç ettikten iki gün sonra sağdıç; gelin ve güveyi çağrı eder, sağdıç bohçası o zaman verilmektedir. Kıza yardımcı olana da yenge denmektedir. Yengenin görevi de düğünden dört gün önce başlamaktadır. Yengeyi kız tarafı seçmektedir. Yenge kızı inat etmemesi ile ilgiliuyarmaktadır. Yenge düğün gecesi oğlan evinde kalır, izdivaç ettiler mi izdivaç etmediler mi diyerek kapıda bekleyerek ses alır. ancak bu uygulama son zamanlarda yok. Yenge sabah kalkar, gerdek yatağını toplar. Yatağı topladıktan sonra, oğlan tarafının yastığın altına konan bahşiş konur. Bu geçmişte çoklukla küçük altın olurdu. Yenge yemeğini yer bekaret başka bir deyişle yüz akını alarak kız evine götürürdü. Yüz akı karşılığında kızın annesi de yengeye bahşiş verirdi. Yenge yüz akını kaynanaya da gösterir. Yüz akı kız tarafında kalmaktadır. Düğünden birkaç gün sonra yenge de gelin ve güveyi çağrı eder, o gün yengenin bohçası götürülmekteydi.”(Trabzon merkez Faroz semti) “Yenge kız tarafından evli bir kadın seçilir. Yengenin dul olmamasına dikkat edilir. Bunun uğursuzluğuna inanılmaktadır. Yenge düğün süresince gelinin her şeyiyle ilgilenir, düğün süresince gelini kumanda eder”(Maçka Çeşmeler köyü) Araştırma bölgesinde; çalışmanın gerçekleştirildiği yörelerden sadece Maçka çeşmeler köyünde; sağdıç ve yenge kavramlarının haricinde “babalık” ve “analık” kavramlarına rastlanmıştır. Babalık kaynatanın sevdiği veya iyi anlaştığı bir komşusunu veya akrabasını vekil seçmesidir. Babalık, düğün esnasında liderlik yapar, kaynatanın verdiği parayı düğün sırasında ihtiyaç duyulan olan yerlere dağıtır. Bu bir manada düğün sahibinin işlerini kolaylaştırmaya yönelik bir uygulamadır. Babalığı karısı ise analıktır. Analık düğünmüddetince oğlan tarafının yardımcısıdır. Babalık ve analığın görevi düğünden sonra biter. Ancak bu yolla kurulan sanal akrabalık güveyin erkek çocuklukları olması şeklinde can verene kadar devam eder. Araştırma bölgesinde sadece Şalpazarı Kazası’nde sağdıçlık ve yengelik kavramıyla benzeşen heybeci kavramı saptamıştır. Heybecini; dul ve başından iki nikah geçmeyen biri olmasına bilhassa dikkat edilmektedir. Yapılan çalışmada son zamanlarda bilhassa Trabzon merkezde yenge ve sağdıç ananesinin ortadan kalktığı tespit etmiştir. Düğün: Düğün izdivaç etme denilen geçiş döneminin en bariz özelliğidir. Yukarıda genel hatlarıyla değinilen mertebelerin emeli, düğünle dışa vurulmaktadır. Bu nedenle ananesel topluluklarda düğünün ananesel değerlere ve kaidelere uygun bir biçimde kutlanmasına önem verilir. Halk kültüründe düğüne elden geldiğince çok kişi çağrılmasına ehemmiyetverilmektedir. Yüz yüze bakan toplumlarda kimsenin unutulmamasına ve darıldırılmamasına çok dikkat edilmektedir. Ananesel kültürde düğün, çağrılanların dışında başkalarına da açıktır. Düğünde herkes çağrılı gibi ağırlanır. Kızlar yetişmeye başladıkları zaman aile büyükleri anne, babaanne, teyze, hala tarafından evliliğe hazırlanırdı. Geçmişte bir kızın ilk olarak iyi bir hane kızı olarak yetişmesineönem verilmekteydi. Kız yetişmeye başladığı andan itibaren hane içerisinde her hangi bir yanlışı olduğu zaman “bak koca evinde de böyle yaparsan böyle böyle olur” şeklindekiikazlarla evliliğe hazırlanmaya başlanır ve ailenin ehemmiyetli bir müessese olduğu kızın kafasına yerleştirilmeye çalışılırdı. Bu yaklaşımın son zamanlarda de devam ettiği tespit etmiştir. Kızın yetişmeye başlayıp haneden gelin olarak çıkacağı güne kadar hayatın işleyişi içerisinde verilen bu eğitimin temelinde yatan düşünce; kıza asıl evinin baba hanesi değil, koca hanesi olduğu düşüncesini empoze ederek ailenin birliğine ve bütünlüğüne yönelik bir hayat sürmesini sağlamaya yöneliktir. Araştırma yöresinde saptayan verilerin Anadolu’nun bir çok yöresiyle örtüşen özellikler gösterdiği saptanmıştır. Bu veriler kaynak kişilerden tespit edildiği şekilde aşağıda verilmektedir. Düğün hazırlıklarına yönelik kaynak kişi anlatıları şöyledir; “Düğün alış verişine Perşembe ya da pazartesi günü çıkılmaktaydı. Düğün çağrısı için kız tarafı ve oğlan tarafı ayrı çağrıcı tutmaktaydı. Çağrıcı kadın veya erkek olabilir. Bazen yaşlı kadınlar çağrı yapmaktaydı. Çağrı yapana para verilirdi, bu nedenle bu çağrı için ihtiyacı olan kişiler seçilmekteydi. Düğün ; Çarşamba günü kına, Perşembe günü düğün, Cuma günü cumalık olmak üzere üç gün sürmekteydi.”Trabzon merkez Faroz mahallesi) “Eskiden düğün iki gün sürerdi. Düğün çağrısını 13 – 15 iki oğlan çocuğu yapardı. Kız evi, ve oğlan evi ayrı ayrı çağrı yapardı.”(Tonya Melikşah köyü) Trabzon’da yapılan araştırma da; Şalpazarı’nda evlenme ile ilgili geleneklerin sadece o yöreye özgü nitelikler taşıdığı saptanmıştır. Kendilerini çepni olarak tanımlayan yöre halkının konuyla ilgili olarak anlatıları şöyledir. “Eskiden kaçan kıza da düğün edilirdi. Kız oğlanın evine gelin edilmez, bir komşunun veya bir akrabanın evine gelin edilir. Bir komşunun evine gelin ettikten sonra kızın babasıyla uğraşacaksın, düşeceksin, kalkacaksın uyduktan sonra düğüne başlayacaksın. Düğünle gelini alıp evine yani oğlanın evine götüreceksin. Kız kaçtıktan sonra baba istese de kızı alamaz. Kızın yaşı tutmaz babasına sahip çıkarsa o zaman hükümete kanuna düşer. Kanun kızı babaya teslim eder. Eskiden gelin kaçsa da kaçmasa da baba evinden gelin çıkarılmazdı. Eskiden nişan olmazdı biz aramızda sevdamızla bir birimize nişan takardık.”(Şalpazarı Geyikli beldesi) Gelin hamamı, damat hamamı: “Gelin düğün günü olan Perşembe günü kız tarafından hamama götürülmekteydi. Banyoda kullanılacak takunyaları ve gümüş tasları da, kız tarafı getirmekteydi. Hamamın parası kız tarafından karşılanmakta, hamama oğlan tarafı da gelmekteydi. Hamamda ipek peştamala sarınan gelin hamamın ortasında bulunan hamam taşına oturur, gelin hamamına gidenler, ellerinde mumlarla ilahi söyleyerek, hamam taşının etrafında dönmekteydi. O gün tellal ve hamam ustası tutulur, usta hamamı yakmakla görevlidir, tellal ise orada bulunana herkesi yıkamaktaydı. Tellal gelini yıkarken bunun başını benim ellerim tutmuyor der o zaman ilk önce oğlan tarafı olmak üzere tellala bahşiş verilirdi. Bu verilen bahşişe ise tellal bahşişi denmekte, bahşişler tellalın peştamaline sokulmaktaydı. Gelinin başına siftah kaynanası ve annesi su döker, daha sonra orada bulunan herkes gelinin başına su dökerdi. Dul ve başından iki nikah geçenler ve yetimler gelin hamamına gelir ancak geline yaklaşmazlardı, onlar zaten yaklaşmamaları gerektiğini kendileri bilmekteydiler. Gelin hahamının giderlerini kız tarafı karşılamaktaydı.”(Trabzon merkez Faroz semti) Yapılan çalışmada gelin hamamının geçmişte sadece Trabzon merkezde olduğu tespit etmiştir. Köylerde böyle bir ananenin olmadığı saptamıştır. Son zamanlarda ise gelin hamamı ananesinin merkezde de artık uygulanmadığı tespit etmiştir. Konuyla alakalı olarak geçmişte Trabzon merkezde güvey hahamının da olduğu saptamıştır. Buna göre düğün günü başka bir deyişle Perşembe günü sağdıç güveyi hamama götürmektedir. Güvey hahamına sadece güvey ve sağdıç gitmektedir. Çalışmada gelin ve güvey hamamının. Merkezde olduğu saptamıştır. Son zamanlarda ise hanelerdeki banyo sisteminin gelişmiş olması sebebiyle artık düğünün ehemmiyetli birbölümünü oluşturan gelin ve güvey hamamı uygulaması ve bunun çevreninde oluşan anane ve göreneklerin ortadan kalktığı tespit etmiştir. Güvey tıraşı ve güveyin hazırlanışı; “Güveyin babalığı kimse güveyi düğün günü orta yere getirir, eğlenceyle güvey orada tıraş edilirdi. Tıraş olurken de güveye orada bulunalar bahşiş verilmekteydi. Güvey siyahgiysi, beyaz gömlek giyer, güvey olduğu belli olsun diye omzuna havlu atılırdı. Güvey babalık tarafından giydirilmekteydi”(Maçka Çeşmeler köyü) “Perşembe düğün günü güvey tıraşı olur, güveyin önüne beyaz ipekli örtülürdü. Berber tıraşa başlamadan usturam kesmiyor der; oğlanın babası para takar. Aynı zamanda şenlik devam ederdi. Bazen gelin geldikten sonra güvey tıraş edilmekte, tıraş sırasında güveyin yanında sağdıç bulunmakta, tıraş sırasında güveye armağan takılmaktaydı.” (Trabzon merkez Faroz semti) “Önceden güvey tıraşı yoktu son zamanlarda güvey tıraşı yapılmaktadır. Düğün günü yapılan tıraşta berber ustura kesmiyor diyerek bahşiş almaktadır” (Şalpazarı Simenli köyü) Gelinin hazırlanması ve gelin elbisesi : Gelinin hazırlanması düğünün ehemmiyetli bir mertebesini oluşturmakta, konuyla alakalı olarak da bazı adet inanma ve uygulamalara baş vurulduğu görülmektedir. Konuyla yönelik derlemeler olduğu gibi verilmektedir. “Gelini yenge hazırlar. Baba tarafı geline gidiyorsun, kızım yerinde rahat ol. Her şeyi kötülüğe yorma, ailene uy, yüzümüzü ak eyle, kemiklerin bize etin o tarafa derler.” (Trabzon merkez Faroz semti) “Gelini kız tarafından birisi giydirir. Gelini giydirene oğlan tarafı bahşiş verir. Bu bahşişe giydirme parası denmektedir. Önceden gelinlik yoktu, geline siyah ipekten çarşaf diker onu giydirirlerdi, çarşafın içerisine beyaz veya kırmızı ipekten giysi, giysinin altına da dizlik giydirilirdi. Gelinin yüzü de beyaz tülbentle kapatılırdı” (Tonya Melikşah köyü) “Geline önce beyaz keten gömlek giydirilir, altına çiçekli dizden aşağı kadar uzanan külot giydirilirdi. Geçmişte içten giyilen külota dizlik denmekteydi. Keten gömleğin üzerinde koyunun yününden yapılmış şal olur. şalın üzerine kuşak bağlanır, onun üzerinde yün peştamal sarılırdı. Peştemalin uzunluğu ayak bileğine kadardı. Ayağa ala çorap veya beyaz çorap giyilmekteydi. Ala çorap Ula köyden getirilmekteydi, beyaz çorap ise malın (keçinin) yününden eğrilerek yapılmaktaydı. Gelinin giydiği çarığı kendimiz diker, bağını yünden kıvratırdık. Gelinin başında ise; çiçekli çember olur, çemberin altına da tabla sarardık. Tabla da yeniden renk renk çemberden olurdu. Tablanın üzerine çember, çemberin üzerine de beyaz atılır, onun üzerine de gümüş takılırdı. Aynı gümüşten boyuna da takılırdı. Başa takılana baş gümüşü, boyna takılana boyun gümüşü denirdi. Önceden bu gümüşlere cıngıl denmekteydi” (Şalpazarı Geyikli beldesi) “Gelin komşu evinde bilen biri tarafından giydirilir. Önce geline diz üzerine kadar keten köynek giydirilir. Onun üzerine kotnu yaylık giydirilirdi. Onun da üzerine saçakları uzun diren kuşak bağlanırdı. Başa beyaz çember, üzerine çıngıl denilen gümüş takılırdı. Ayağa koyun yününden çorap ve sığır derisinden kendi diktiğimiz çarığı giydirirdik” (Şalpazarı Simenli köyü) Son zamanlarda ananesel gelinliklerin tamamiyle ortadan kalkmış onların yerini çağdaş gelinlikler almıştır. Gelinleri ise son zamanlarda artık kuaförler hazırlamaktadır. Gelin alma: Anadolu’nun her yerinde gelinin yeni evine gelmesi çevreninde bir çok anane, görenek adet ve uygulamanın kümelendiği bilinmektedir. Bunlara bağlı olarak yapılan uygulama ve pratiklerin temelinde; gelinin yeni evinin düzenine, ekonomisine, çalışma temposuna ve hayat biçimine uyması, varolacağı düşünülen bir takım kötü alışkanlıklarını ayrılması, uğur, bolluk ve bereket getirmesi, yumuşak huylu olması, baba evini özlememesi gibi nedenler yatmaktadır. Tarabzon’un çeşitli yörelerinde yapılan araştırmada geçmişte gelin almayla konusunda uygulamaların farklılık gösterdiği tespit etmiştir. Şalpazarı’nda gelin geçmişte yayan götürülmekte, giderken de yolunun üzerinden kimin arazisinden geçerse hudut parası alarak yoluna devam etmekteydi. Aynı ilde araştırma yapılan diğer yörelerde ise geçmişte gelin yemenilerle, kurdelelerle süslenmiş atla götürülürdü. Son zamanlarda arabayla götürülmektedir. Geçmişte gelin almaya güvey gitmezken son zamanlarda bu kaidenin da yıkılmış olduğu kaynak kişiler tarafından anlatılmaktadır. Ancak gelin koca evine girerken geçmişte yapılan; tatlılık olsun gelinin başına para saçılması, bolluk ve bereket olsun diye gelinin arpalanması ve başına para saçılması, gelinin bir tabak mısır ununu evin tereklerine serpmesi gibi uygulamalar son zamanlarda de devam etmektedir. Maçka Çeşmeler köyünde saptayan gelin attan indirilirken geline verilen inek ve kazan kadının koca evinde her vaziyette aç kalmamasını sağlamaya yönelik bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Konuyla alakalı olarak yapılan kaynak kişi anlatıları şöyledir; “Gelin almaya gidenlere gelin alıcı denmektedir. Gelin almaya geçmişte araba yoktu, havlu ve tülbentlerle süslenmiş atlarla gidilmekteydi. Gelin alıcılar, uzaktan gelirken geline askerlerine cemaatine bak diyerek gösterilirdi. Ana evinde geline koca evinde nasıl olacağına değin nasihatlar verir. Gelin haneden çıkarılırken, gelinle beraber oğlan evine gidecek yenge kapıda durur, kapıyı meblağ, dışarı çıkar, oğlan tarafından gelen babalık artık kızı dışarı çıkartın der, yenge; vazifenizi görün öyle çıkaralım der, babalık , usulünüz nedir der, yenge da para ister, oğlan tarafı bunun üzerine para verir. Bu paraya kapı parası denmektedir. Kapı parası yengeye kalır. Gelinin arabaya veyahut ata kardeşi bindirir, o zaman da kardeş para alır bu paraya da kardeş parası denmektedir. Kapı parası ve kardeş parası birleştirilerek yenge ile kardeşe eşit olarak bölüştürülmektedir. Gelin giderken köyün çocukları yola taş dizerler, ip çekerler, gelin araba ile götürülüyorsa arabanın önü kesilerek para alınır. Bu paraya yol parası isimi verilmektedir. Gelin koca evine geldiği zaman, arpa, şeker , bozuk para, soğan hazırlanarak gelinin üzerine saçılır. Gelin koca evine uğurlu gelsin diye hep sağ taraftan getirirler. Gelin kapıdan içeriye sağ ayağıyla girer. Gelin oğlan evinde geldi mi geçmişte attan inmeden babalık önden gittikçe kaynata ve güveyi getirirdi, onlar gelinin başından arpa atarlar buna gelini arpalama denmekteydi. Bu gelin verimli, uğurlu olsun diye yapılmaktaydı. Gelin attan inmeden ahırdan bir inek getirirler, şayet nazardan korkuyorlarsa; ineği getirmez hangi inek olduğu karışmasın belli olsun düşüncesiyle ineğin kulağından bir tüy alınarak o getirilirdi. Bir de büyük çamaşır kazanı getirilir, gelin atın üzerinde o kazanın içerisine para bırakırdı. Bu bir manada kazanı satın almak, başka bir deyişle kazanı sahiplenmekti. Daha sonra kazan üç yerden babalık tarafından kertilir (bıçakla kazanın kıyısı yaralanır), kazanın gelinin olduğu beli olsun diye. İneğinde kuyruğundan veya kulağından alınan tüyle beraber, kızın tarafından biri ahıra gittikçe, ineği görür ve der ki sarı renkli bir inek, ahıra giden hangi ineğin geline verildiğine konusunda şahitlik ederdi. O ineği daha sonra vicdanlı olan kıza verir, kimileri de satardı. Oğlan evinin kapısında kız attan indi mi; kızın kardeşi atın üzerine binerek atı koşturur, bahşişini alana kadar atı evin içerisine sokmaya çalışırdı. Atı daha fazla yormasın diye kardeşe para vererek attan indirirlerdi. Verilen bu paraya da kardeş parası denmekteydi. Gelin attan inince güvey kendi sözü geçsin diye gelinin sağ ayağına basardı, bu adet hala devam etmekte. Daha sonra gelini haneye götürürler,hanede gelin ve güveye yenge şerbet yaparak içirir, buna gelin şerbeti denmektedir. Gelin içeriye yüzü örtülü olarak alınır, babalık gelir gelinin eline bahşiş verir. Bu olaya gelin görmesi denmektedir. Daha sonra babalık elindeki bıçağı üç kere gelinin peçesine takarak gelinin yüzünü açar. Buna duvak açma denmektedir.”(Maçka Çeşmeler köyü) “Gelin almaya gidenlere gelin alıcı denmektedir geçmişte gelin almaya güvey bazen gider, bazen de gitmezdi. Gelin haneden çıkarken oğlan kardeşi kapıyı keserek bahşiş alır. buna yol kesme denmektedir. Önceden gelin atla gidiyordu. Gelini ata sağdıçla kardeşi bindirirdi. Gelin baba evinden çıkarken başından para atılır. Oğlan evinden girerken de gelinin başından buğdayla para atılır. Gelin nasipli verimli olsun diye böyle yapılmaktaydı.” (Trabzon merkez Faroz semti) “Gelin almaya gidenlere düğün alayı denmektedir. Düğün alayını kız tarafı hemen içeri sokmaz, kapıda kızın kardeşi veya bir yakını durarak kapı parası ister. Onu ikna edip para verdikten sonra içeri girerler. Biraz eğlenceden sonra gelin çıkarılır. Gelin çıkarken; anne baba kızlarına, koca evine dirin giriyor, ölün çıkacak, ona göre hareket et, kendini ona göre ayarla der, Genelde eskiden gelini kaynatası veya oğlanın bir yakını çıkarırdı. Buna öncü denirdi . gelini öncüye gelinin erkek kardeşi teslim eder, teslim ederken de bahşiş alırdı. Eskiden gelin atla götürülürdü, artık araba ile götürülmektedir. Gelin oğlan evine götürülürken bayrakla yolu kesilerek bahşiş istenir. Buna yol kesme denmektedir. Eskiden damat gelin almaya gitmez, gelini evde beklerdi. Günümüzde gelin almaya damat da gitmektedir. Eskiden gelini attan kaynata veya öncü olan kişi indirir, gelin eve girerken başından, şeker ve bozuk para serpilirdi. Gelin eve girer girmez hemen odasına götürülür, eğlence veya orta yapılacaksa gelin ortaya bir yere oturtulurdu. Ortada gelin bir masanın önüne oturtulur, herkes horona dururdu. Horonun tam ortasında önce oğlan tarafı olmak üzere geline takı takılmaya başlanır. Daha sonra kız tarafı ve konu komşunun hediyelerini vermesiyle orta yani takı biterdi. Takılar takılırken de kimin ne verdiğini belirtmek için birisi bağırır.” (Tonya Melikşah köyü) “Gelin komşunun evinden koca evine düğün günü heybeci tarafından götürülmektedir. Gelin koca evine getirilirken gelinliği üzerinde, yüzü yaşmakla kapalı olur. Diyelim kız karşı komşuya gelin oldu, heybeciyle birlikte koca evine giderken hangi sınırdan, kimin arazisinden geçecekse ondan para istenir, parayı aldıktan sonra sınırdan geçerdi. Eğer sınırından geçen kişiyle düğün yapan küsülüyse sınır sahibinin yerine bir başkası para vererek gelini sınırdan geçirir, ancak düğüne gitmezdi. Para gelinin heybesine atılır. Koca evine gidince heybeci gelinin omzundan heybeyi indirir. Sınırdan geçerken toplanan paralar da heybecinin olur. gelini heybeci kapıya getirir. Gelin kapı soyalarının arasına gelince sarı iplik tutulur, gelin ipi tutarak birden büzer. Eşiğe de bir kazan bırakılır, gelin kazanı üç kere teper. Gelin içeri girmeden kapının başındayken kocası silah atar. bu adet günümüzde artık yok. Gelin koca evine geldi mi: düğün başlar. Gelinin kucağına erkek çocuğu olsun diye, oğlan çocuk oturtulur. Başından aşağı şeker atılır. Heybeci bağırır gelini oturtun diye gelin oturur, tekrar kalkar. Heybeci bu defa gelinin yüzünü açın diye bağırır, gelinin yüzü açılır ve geline para verilir. Verilen bu parala gelinin olmaktadır.”(Şalpazarı Geyikli beldesi) “Gelin verilip söz kesildikten sonra oğlan tarafı istediği zaman gelinini alır gelin alınırken kızın ailesi dua verir. Duam senin olsun dediğini ettin güle güle git denir. Gelin baba evinden hane giysisiyle çıkarılır. Gelin baba evinden çıkarıldı mı bir komşu hanesi veya bir akraba evine götürülür. Haneden çıkarken yanına hiçbir eşya almaz, üstününelbisesiyle çıkar. Gelin babasının evinden komşu evine kayınvalide ve kaynatası ile beraber gider bu esnada hiçbir eğlence yapılmaz. Gelin koca evine gitmeden önce gideceğihanede, hane halkı tarafından karşılanır. Gelin orada bulunanların elini öper, o zaman geline hane halkı tarafından beş on kuruş para verilmektedir. Hoş geldin, hoş bulduk denir.Böylelikle komşu komşuya bir komşuluk hakkı bağışlar. Uşak (güvey) anasından babasından çekinir, ansızın haneye gitmeye utanır diye, gelin başka bir haneye bırakılır. Gelin ve güvey biraz alıştıktan sonra kendi hanelerine düğünle giderler. Kendi hanelerine gitme bazı iki üç gün, bazı de bir hafta sürmektedir. Bazı gelini on güne kadar bırakır. Gelinin bırakıldığı komşu hanesi veya akraba hanesi vaziyetten son derece memnun olur. Gelinle beraber kalacağı haneye gelinin kalacağı haneye kız tarafından gelen olur ana ohanede kalmaz gider. Güvey gelinin bulunduğu haneye gider ve o hanede karı koca olurlar. Gelinle güveyin karı koca olduğu yatak o evin yatağıdır. Bu haneye gelin gelecek diye komşu veya akraba evinde gelin yatağı hazırlanır. O yatak o evin yatağıdır. Gelin koca evine gittiği zaman yatak orada kalır, gelin komşu evinden çıkarken hane halkıyla tek tek helallaşır. O komşuyla gelin ve güveyin her zaman gönül hoş olur. Gelin koca evine heybeciyle beraber gitmektedir heybeci gelinin çamaşırlarını yüklenir, birkaç kişiyle beraberyola koyulurlar. Gelin varır şu kapıya ; e… gelin hudutta kaldı, gelmiyor denir. O zaman oradan biri gelir, beş on kuruş para atar. gelin giderken giderken gene gider dayanır ya bir ağaca, ya bir taş veyahut bir ırmağa bir hududa gelir. Gelin gene gitmez dinelir (durur) kalır. Yeniden para verilir. Geçire geçire gelin kocanın evine götürülür. Gelinle heybeci koca evine varınca birisi heybeciye para vererek heybecinin sırtındaki gelinin çamaşırlarını indirir. Heybeciye verilen para heybeciye kalır. Hudutta toplanan paralar ise, geline kalır. Gelinin koca evine götürülmeden komşu evine götürülmesi ananesi son zamanlarda de devam etmektedir.Gelin koca evine gelince tabağa mısır unu koyarlar geline verirler, gelin onu evin tereklerine serper, serperken de beğim ile bereketim ile geldim der. Ayağının altına bir sağan bırakırlar gelin haneye girerken o sağanı tekmeler.gelin haneye girince kayınvalide der ki; sana ahırda bir inek verdin veya koyunu varsa koyun verdim der. Sana bu hane teslim, allahın izniyle hayırlı durursun, allahın izniyle bu hanede çok mutlu olursun. Sana erkek çocuğumu verdim, ha bu hanede birisini asacak mı, kesecek mi, hırsızlığa gidecek mi, ******luğa mı gidecek hepsi bu hanede kalacak. Dışarı bir şey söylemek yok der. Sabah kayınvalide gelinle yalnız kalınca da, yemeklerimiz böyle pişecek, sofralarımız böyle salınacak, yataklarımız böyle yazılacak. İneklerimiz ha bu kadar ot yiyecek diyerek evin düzenini öğretmeye çalışır. ” (Şalpazarı Simenli köyü) Şalpazarı’nda düğün gelinle güvey komşu evinde karı koca olduktan sonra yapılmaktadır. Yöre halkı bu olayı şöyle anlatmaktadır. “Uşakla kız beraber olduktan sonra düğün yapılır. Karı koca olmadan düğün yapmayız. Önce bizim olacak onu bileceğiz, sevineceğiz. Gelinin bizim olduğundan emin olacağız o zaman severiz de, alırız da, veririz de tamam artık bizim gelinimizdir o, emin olmadan düğün yapmayız. Şimdi de karı koca olunduktan sonra düğün yapılıyor, karı koca olmadan düğün yapmak yok. Bir kere gelinin kendisinin olduğundan emin olacak başı bağlanacak ki düğününü de her şeyini de yapsın başın koca evine bağlanacak boş yere işi bilmeyiz biz” (Şalpazarı Simenli köyü) Düğün yemeği: Düğün yemeği halk mutfağı ve beslenme konusu içerisinde özel gün yemekleri bölümünde incelenmektedir. Özel gün yemekleri içerisinde yer alan düğün yemekleri her bölgenin kültürel, ekonomik ve ekolojik etrafına göre farklılık içermektedirler. Trabzon’da da düğün yemekleri yukarıda belirtilen etkenlere göre belirlenmiştir. Konuyla alakalı olarak yapılan tespitler şöyledir. “Düğün yemeği; düğün günü yanı Perşembe günü, özel tutulan bir aşçı veya düğün sahipler tarafından yapılmakta, yemek ise gelin haneye geldikten sonra verilmeye başlanmaktaydı. Gelin oğlan evine gelene kadar aşçı yemekleri açmaz. Düğün sahiplerinden birisi gelir; bu pilav niçin pişmiyor derdi. Aşçı; bilmem bahşişi yok ondandır derdi. Bunun üzerine kayınvalide, kaynata bahşiş verirdi, buna aşçı bahşişi denmekteydi. Bundan sonra ilk önce geline vermek üzere yemek dağıtılmaya başlanır, düğün günü yapılan yemek cumalık da da yenilirdi. Düğün yemeğinde çoğunlukla; dolma, börek kızartma, bulunurdu. Düğünden iki gün önce yanı Çarşamba günü oğlan evinde açkı açılarak, baklava ve börek yapılmaktaydı. açkı açmak için kadınlar ve kızlar toplanır, bunların hepsine de açkı bahşişi verilirdi. Bu iş için de dul ve başından iki nikah geçenler uzak tutulurdu.”(Trabzon merkez Faroz semti) “Düğün yemeği olarak düğün çorbası, düğün ekmeği yapılmaktadır. Düğün ekmeği düğünden birkaç gün önce toplanan kadınlar ve kızlar tarafından yapılmaktadır.”(Şalpazarı Simenli köyü) “Kız evinde kına gecesi yapılırken, aynı gün oğlanın evinde sabaha kadar yemek pişirilir. Yemek yapana aşçı denmektedir. Yemek pişirene bahşiş verilmektedir. Düğün yemeğinde; sütlaç, makarna, süt çorbası, kara lahana dolması, patates yemeği, yufka şekerlisi, fasulye yemeği bulunmaktadır. Düğün için eskiden yedi sekiz kat ekmek yapılmakta, buna fırın yoğurma denmekteydi. Bu ekmekler Perşembe günü düğüne gelen cemaat ve Cuma günü kız tarafından gelenler tarafından yenmekteydi. Cuma günü oğlan tarafına yemek yedirilmez. Oğlan tarafında düğün günü yapılan şenliklere erkek düğünü denmekte, cuma günü kız tarafı yedirilmekteydi.”(Maçka Çeşmeler köyü) “Düğün yemeği düğünden bir gün önce; güzel yemek yapan birisi tarafından oğlanın evinde hazırlanmaktadır. Eskiden düğün yemeğinde; makarna , pilav, sütlaç, çorba, fasulye yemeği olurdu. Eskiden düğün sahibi komşulara un dağıtarak düğün ekmeği hazırlanırdı. Herkes dağıtılan unla evinde ekmek yaparak düğün evine getirmekteydi. Pişirilen ekmeklere ise düğün ekmeği denmekteydi.” (Tonya Melikşah köyü) Nikah : Resmi veya dinsel törenden sonra gelinle damadın bir araya gelmelerine gerdek denmektedir. Böylece gelinin ve damadın birliktelikleri yasa, din ve bağlı bulunduğu toplumun onayı ile geçerli sayılmaktadır. Yasalara göre, devletin bu işle görevlendirdiği yetkili memurun, huzurunda ve şahitlerinde bulunduğu usulüne uygun olarak kıyılan nikah evlilik için geçerli sayılmaktadır. İster dini nikah, isterse resmi nikah, her ikisinin de amacı; kadın erkek beraberliğini ilan etmek, evliliği toplumun gözünde geçerli saymak, kutlamak ve kutsamaktır. Konuyla ilgili olarak tespit edilen bilgiler aşağıda yer almaktadır: “Mühim olan imam nikahıdır. Resmi nikah o resmi nikahtır. Resmi nikah ileride başına bir şey geldiği zaman o hak iddia etmek için yapılmaktadır. Ama ille de mühim olan hoca nikahıdır. Hoca nikahı kıyılmadan karı koca olunmaz. Olunursa böyle doğan çocukların zürriyeti *** olur derler.”(Maçka Çeşmeler köyü) “Genellikle kaçırılarak komşu evine götürülen gelinin, kaçtığı gün nikahı yapılmaz. Ertesi gün hoca getirilerek nikah kıyılır. Eskiden resmi nikah yoktu. Düğüne kadar; bağlanma olmasın, bir cazılık olmasın diye karı koca olunur, bunun için düğün beklenmezdi.” (Şalpazarı Geyikli beldesi) “Kız verildikten bir hafta sonra nikah yapılmaktadır. Başlıkta nikahta verilir. Kız ve oğlan huzura gelir. Hoca üç kere kıza sorar; aldın kabul ettin mi der, kız da; üç defa aldım kabul ettim der. Sonra aynı soruyu üç kere erkeğe sorar, erkek de üç kere aldım kabul ettim diyerek nikah kıyılır. Daha sonra muhtar gelir nikah kıyar, daha sonra muhtar kaydını yapar.” (Şalpazarı Simenli köyü) Gerdek: Anadolu’da nikahtan sonra bir araya gelecek çiftin kalacağı yer, “gerdek hanesi”, gerdek damı” ve “gerdek odası” denmektedir. Araştırma bölgesinde ise bu tamınlar çerisinde en yaygın olarak kullanılanı gerdek odasıdır. Konuyla alakalı olarak saptayan bilgiler şöyledir; “Yenge gelinle güveyi içeri alır. hanede kim varsa haneden çıkar, o gece komşuda kalırlar. yenge gerdek odasında gelinle güveyin elini bir birine vererek onları merhabalaştırarak dışarı çıkar. Güvey gelin konuşsun diye ya altın veyahut bir miktar para uzatır. Gelini şaşırtmaya çalışır. Gelinin o gece aldığı paraya konuşma parası denmektedir. Gelin konuşma parasını aldıktan sonra namaz postunu serer. Gelin postun üzerinde durur, güvey gelinin duvağının üzerinde Allah rızası için iki rekat namaz kılar. Çoluğuna çocuğuna uğurlu gelmesi için ille kılması gerekmektedir. Yenge sabah kaynanadan, kaynatadan önce gelerek, gelin kalktı mı ona bakar, gelini kaldırır, güveyle birlik oldular mı geline sorar. Önceden ilk gece kesinlikle beraber olmak gerekmekteydi. Evlilik nişanını yenge alır yatağı yenge toplar. Sabah güvey haneden çıkmadan yatağa para bırakır. Yenge yatağı topladıktan sonra o parayı alır, gelini giydirir. Güveyin bıraktığı paraya yatak parası denmektedir. Yenge kız tarafından ve oğlan tarafından bir kişiye nişanları kesinliklegösterir. Kızlık nişanı yıkansa da çıkmaz onu kız bengi gizler. Rastgele bir iftiraya uğradığı zaman o nişanla her yere gide bilir”Maçka Çeşmeler köyü) “burada gelin düğünden önce komşu veya bir akraba evine götürülüyor ya o hanede karı koca olunacağı gün oğlan evinden birisi kapıda bekler. Karı koca olunduktan sonra oğlan dışarıda bekleyen kadına haber verir. Kadın içeri girerek işareti alır, kızın babasına iletir. Kız bakire çıkmazsa o zaman darsuk( ters, kötü) oluyor. O zaman kız geri götürülüyor.Dahi dahi alındıysa, şayet kız bir belaya düştüyse anlattıysa dahi dahi alınıyorsa bir şey yok, ama gelir burada bizi aldatırsa onu o gece geri göndeririz” (Şalpazarı Simenli köyü) “Gerdeğe girmeden kesinlikle nikah kıyılmaktadır. Önceden gelin güvey gerdeğe girdi mi kapı bekleme vardı, son zamanlarda yok. Çok önceden kayınvalide işareti görmek isterdi. Kızın bakire çıkmaması halinde bir takım gizler, kimisi de gelini geri gönderir. Bu tamamiyle kişiye bağlı bir vaziyettir.” (Tonya Melikşah köyü) “Güvey gerdeğe yatsı namazından sonra toplulukla ve sağdıcıyla birlikte ilahilerle camiden getirilerek gerdeğe sağdıç tarafından atılmaktaydı. Atarken de sağdıç; Allah hayırlı uğurlu etsin diyerek sırtına vurmaktaydı. Sabah olunca sağdıç oğlanı çağırır, ne haber diyerek haber sorar. Bunu üzerine oğlan da uyduk, yattık der. Geçmişte kızın bakire çıkmaması halinde baba evine gönderilme vaziyeti olmaktaydı. Bakire olmayan kıza burada bozulmuş kız denmektedir” (Trabzon merkez Faroz semti) Yörede oğlanın bağlanmasıyla alakalı anlatıların da yoğunluk taşıdığı tespit etmiştir. Bu konuda saptayan kaynak kişi anlatıları şöyledir. “Bağlanma oğlanın izdivaç edeceği akşam ya nikahta olur, veyahut hoca bağlıyor derler. Böyle vaziyetlerde ya aynı hocayı bulup bağı çözdürmek gerekiyor, veyahut başka bir hocaya bağı çözdürmek gerekiyor. Burada birisi bağlandı hoca, hoca yarım kilo incir ve uzum kurusu alarak haneye gitti hanede kız ve oğlandan başka kimse yoktu onları her ikisine de yedirdi, bağ bozulmadı. Bunu üzerine hoca oğlana diye konuştu ki canlı bir balık alacaksın deniz kenarına gidip balığın ağzına işeyerek denize atacaksın, hiç kimseyle konuşmadan gelip karınla yatacaksın. Bu şekilde bağ bozuldu” (Trabzon merkez Faroz semti) Gerdek sonrası, duvak; Araştırma yöresinde gerdekten sonra yapılan eğlenceye cumalık denmektedir. Konuyla alakalı olarak kaynak kişi anlatıları şöyledir; “Erkek düğünü Perşembe günü oldu mu; Cuma günü kız tarafının bütün kadınları ve köyün bütün kadınları gelir cumalık yapılır. Cumalığa erkek gelmez. Önceden cumalıkta kemençe, davul ve zurna eşliğinde kızlar oynardı. Gelini ortaya çıkarırlar, önüne bir masa korlar, masaya ayna , makas, tarak koyarak geline zülüf keserlerdi. Zülüf çemberin arkasında durur, kocanın yanında zülüf çemberin dışına çıkarılırdı. Zülüfü kocanın görmesi sevap, yabancı bir erkeğin görmesi günahtı. Zülüfü yenge keser, keserken de üç kere makas kesmiyor diyerek zülüfü keserler. Cumalık günü kızın yengesi ile oğlanın analığı, hizmet eder. O gün kıza para ve çeşitli giyecek ve hane eşyalarından oluşan bahşişler verilmektedir. Bu verilen bahşişlere gelinin bahşişi denmektedir. Cumalık günü gelin dolaşarak herkesin elini öper. Buna gelin öpmesi denmektedir. Öpmezse gelin için saygısız ve görgüsüz derler.”(Maçka çeşmeler köyü) El öpme: “Cumalıktan sonra gelin üç gün üstüne baba evine el öpmeye gider. Bu uygulamaya burada geri denmektedir. Kız baba evine; kocası, analık, babalık, kayınvalide, kaynata ileberaber gider. Şayet kızın baba tarafı kalabalık gelin demişse daha kalabalık olarak gidilmektedir. O gün kız evinde yemek yenir. Yenen yemeklerin gideri kız evine aittir. Geri gidildiğinde birtakım oyunlar çıkarılmaktadır. O gün güvey darılır kazançlan yemekleri yemez, güvey ne isterse onu getirmek zorundadırlar. O gün gelinin evinden saklı soğan ve kaşık çalınır, hane sahipleri bir şey çalınmasın diye daimi olarak yemek yiyenleri kollarlar. Geriye gidildiği gün güvey orada bulunan herkesin elini öper. Geriye gittiği gün gelin kocasıyla beraber evine döner. Çok eskiden kız çağrılmayınca babanın evine gitmezdi. Kız baba evinden çağrıldıktan sonra gidip gelmeler başlardı.”(Maçka Çeşmeler köyü) “Yedinci gün yediye gidilmektedir.”(Maçka çeşmeler köyü) “Gekin düğünden sonra baba evinden çağrılmaktadır. Buna geriliğe gitme, gerilik denmektedir. Kızın baba tarafı ne zaman isterse o zaman kızını görüşmek için geriliğe çağırır. Kızın bütün akrabaları kız evinde bir sıra halinde oturur. Gelin kız babadan, anadan başlayarak orada bulunan herkesin elini öper. Buna geriliğe geldik görüşüyoruk denmektedir. Gelin geriliğe tarafıyla (oğlanın anası, babasıyla vb) gider. Geriliğe ailenin dışında yabancılar çağrılmaz. Giderken yağlanarak bişi götürülür. Buna gerilik bişisi denmektedir. Gelin o gece ya kaynana ya görümce ya da başka birisiyle babasının evinde kalır, damat kalmaz. Ertesi gün gelin çeyizlerini alarak koca evine gider.” (Şalpazarı Simenli köyü) “Eskiden gelin düğünden bir hafta sonra annesinin evine görüşe giderdi.giderken de hediye götürürdü. Şimdi böyle bir adet yok” (Tonya Melikşah köyü) El öpmeden sonra oğlan evi ve kız tarafı normal akrabalık ilişkilerini sürdürmeye başlar. Kızın evine ana babanın çok gitmesi iyi sayılmaz. Bu konuyla alakalı olarak;”bunlar neden bu kadar çok geliyor, yemeye mi, almaya mı, çalmaya mı”şeklinde yorum yapılmaktadır. Serin serin gidilirse daha makbul sayılmaktadır. Kızın annesinin kızız evinde kızıyla saklı saklı konuşması da yörede iyi sayılmamaktadır.bu konuyla alakalı olarak da yöre halkı; “elin adamı şüphelenir” şeklinde yorum yapmaktadır. NETİCE VE DEĞERLENDİRME Trabzon kaza ve köylerine ait izdivaç etme adetleri incelendiğinde; uygulamaların büyük çoğunluğunun Anadolu’nun diğer yörelerinde olduğu gibi dinsel ve büyüsel bir muhtevataşıdığı gözlenmektedir. Yapılan çalışmada; aynı ilde değişik kaza ve köylerdeki izdivaç etme adetlerinin farklılık gösterdiği saptamıştır. Bir çok anane, görenek, adet ve inanmaları kümelendiği izdivaç etme konusunda adetlerin bilhassa Şalpazarı Kazası’nde farklılık gösterdiği tespit etmiştir. Çalışmada olası olabildiğince geçmiş ve günümüzdeki uygulamalar ve pratikler beraber verilmeye çalışılmıştır. Mevzubahis çalışma da kültürün diğer unsurlarında olduğu gibiizdivaç etme adetlerinde de hızlı bir değişimin olduğu görülmektedir. Toplumsal yapı içerisinde kültürün birinci derecede belirleyicisi ekonomik hayattır. Ekonomik hayatın farklılaşmasının yanı sıra, teknolojinin gelişmesi ve kitle iletişim ağının da genişlemesiyle gerçekleşmiştir. Değişim dikkatli bir şekilde gözlendiğinde; parasal alandaki kültürel unsurların daha hızlı değiştiği veya yok olduğu ancak içsel alandaki kültürel unsurların büyük çoğunluğunun varlığını sürdürdüğü veya şekilde değişerek, muhtevası bozulmadan hayatın içerisinde bulunduğu gözlenmektedir. Yörede geçmişte ve son zamanlarda gerçekleştirilen izdivaç etme tipleri incelendiğinde; geçmişte ekonomik ve kültürel nedenlerden dolayı yoğun olarak yapılan, ansızın çok kadınla izdivaç etme, takas, baldızla izdivaç etme, akraba evliliği, beşik kertme ve kaçarak izdivaç etmelerin son zamanlarda yok denecek kadar azaldığı saptamıştır. Son zamanlarda anlaşarak izdivaç etme yoğun olarak görülen izdivaç etme biçimidir. Değişimin en bariz olduğu alan başlık parasıdır. Geçmişte hem kız tarafını ekonomik olarak deşarj olan, hem de kızın çeyizine katkı olarak kullanılan başlık parası son zamanlarda artık çok nadir olarak alınmaktadır. İzdivaç etme konusunda değişikliklerin parasal alandaki gen bariz değişimin, kız çeyizinde olduğu gözlenmektedir. aLinti..
__________________ #MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦ {22~02~`22..∞} {09~09~`22..ღ} | |
|
Etiketler |
evlenme adetleri, trabzon’un bazı, yörelerinde |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
SİVAS KIZ İSTEME – DÜĞÜN ADETLERİ | PySSyCaT | Örf ve Adetler | 0 | 13 Eylül 2016 11:01 |
ÇERKEZ ADETLERİ | PySSyCaT | Örf ve Adetler | 0 | 06 Eylül 2016 00:05 |
YÖRÜK ADETLERİ – DOĞUM ÖLÜM ASKERLİK | PySSyCaT | Örf ve Adetler | 0 | 03 Eylül 2016 11:27 |
Romantik ve Yaratıcı Evlenme Teklifleri - Evlenme Teklifi Örnekleri | Liaaa | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 20 Mart 2012 23:17 |
Romantik Evlenme Teklifi İçin Uygun 5 Şehir’de Evlenme Teklifi | Ezgi | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 06 Aralık 2011 08:42 |