IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 22 Eylül 2006, 10:46   #11
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Yazının sonuna gelirken bu Commentary Track olayından biraz bahsetmek istiyorum. Eğer New Game menüsünden Commentary Track açıkken yeni oyun başlatırsanız oyun boyunca yapımcıların sesli yorumlarını dinleyebiliyorsunuz. İlk başta patron Gabe Nevell bize Commentary Track konusunda bilgi veriyor. Daha sonra oyun sırasında bu opsiyona ulaşmak için çevrede gördüğümüz konuşma baloncuklarına tıklıyoruz. Daha sonra ister sadece sesli, ister altyazıyla beraber oyunu sanki belgeselini izliyormuş gibi bitirebiliyorsunuz. Benim önerim oyunu önce bir kez Commentary Track kapalıyken bitirip, daha sonra bir kez de açıkken bitirmeniz. Eğer öyle yapmazsanız ilk kez gördüğünüz mekânları tanımaya çalışırken birde Commentary Track ile uğraşırsınız. Ayrıca normal senaryonun diyaloglarını da kaçıracağınızı unutmayın benden söylemesi.

Oyunun artıklarını tek bir tarafta toplarsak geliştirilen muhteşem grafiklerini, harikulade ses efektleri ve müzikleri, ayrıca 1998’den beri FPS oyunlarına şekil veren kolay kontrollerini bir çırpıda söyleyebiliriz. Hala çok iyi olan fizik motoru da cabası. Bir de tabii ki Gravity Gun var.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Eksilerini tek bir paragrafta toplarsak bana göre sadece kısa sürmesi eksi olarak sayılabilir. Ama size göre yeni silah olmaması ve grafikler dışında çok fazla gelişme yaşanmamasını da eksi olabilir. Ama benim için bunlar çok ufak kadı kızı kusurları.

Sonuç

Tüm zamanların en iyi oyunu olarak kabul edilen Half life ve belli bir dereceye kadar onun izinden gelen ek paketlerinden sonra, HL 2 gibi bazı otoritelerce En iyi FPS olarak görülen bir yapımın yanında emin adımlarla yerini alıyor Episode One. Olumlu olumsuz bütün eleştirileri bir kenara bıraktığımızda ortaya çıkan sonuç gayet tatmin edici. Önceleri ek paket olarak düşünülen Episode one şimdi başlı başına bir oyun olarak kısa sürmesi dışında başarısı yadsınamayacak kadar büyük olan bir oyun deneyimi bence. HL2’den sonra EPO’da en ufak bir hayal kırıklığı yaşamadım. Zaten oyundan aldığım hissiyatı elimden geldiği kadar nota ve incelemeye yansıtmaya çalıştım. Hepinize iyi oyunlar
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


- Alıntıdır -

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 23 Eylül 2006, 11:30   #12
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Civcity: Rome



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Barbarsınız oğlum siz. Ülke işgal edip duruyorsunuz, garip müzikler dinleyip fasıl yapıyorsunuz. Hem sonra, eğlence böyle mi olurmuş? Bak bize, şahane arena dövüşlerimiz var, aslanlar gibi dövüşüp aslanlar tarafından parçalanıyor köleler. Parçalarken bazı et parçaları ve kanlar suratımıza geliyor falan ama olsun, sizde var mı böyle eğlence? Olmaz tabi, pis barbarlar."


Kara mizah yapılası bir mevzu bu Romalılar konusu, ancak her ne kadar dolaylı yoldan barbar sıfatı yakıştırsak da pek çok filozofun barındığı bir ülke olması çok da şaşırtıcı değil. "Filozoflar refah seviyesi yüksek ülkelerde yetişir" sözü kalmış aklımda felsefe derslerinden. Refah seviyesi, yüzyıllar sonrasına bakan bir uygarlık için, hayli yüksek bir imparatorluk Roma imparatorluğu. Öyle ki, hakkında kitaplar yazılıyor, filmler çekiliyor.. ve de oyunlar yapılıyor.

İlginçtir ki, oyunların uygarlığında Romalılar'a öyle çok sık rastlanmaz. Oyunların uygarlığı dediğim, arenalarda insanların eğlencesi için ölümüne dövüşen sefil kölelerin uygarlığı değil; "büyük insanlar" listesinde adı akla ilk gelecek insanların uygarlığı bu, yani klasikleşmiş oyunların uygarlığı. Her ne kadar kült olmuş bir Roma temalı oyuna çok fazla rastgelmesek de, Roma temalı oyunlara sık sık rastlıyoruz, geçtiğimiz günlerde çıkan CivCity: Rome gibi mesela. Peki bu oyun şeytanı kötürüm edebilecek mi? Aaz sonra... (Yukarıdaki puana bakıp da yazının devamını okumaya gerek duymayan arkadaşları aslanlara havale ediyorum.)

"SimCity'nin Roma'ya uğramış hali" gibi odun kıvamında bir tanım yapabilirim CivCity: Rome için. CivCity: Rome, SimCity gibi şehir planlama oyunu sayılır en nihayetinde; ancak bunu yüzyıllar öncesinin zaman diliminde yaparken işler ister istemez farklılaşıyor. Yapımcı firmalar da farklılaşınca işler istemez farklılaşıyor tabii, diyecektim tam ki, aklıma Caesar serisi geldi, vazgeçtim. Neden mi? Az sonra...

Evet, şehir planlama oyunu olduğundan bahsettim. Bunun ardından, pek de şaşırmayacağınız üzere oyunda çadırlar kurup göçmenleri konuk ettiğinizden, onlara eğlence yerleri, tarlalar, su kuyuları gibi hem çalışma alanları, hem de ihtiyaçlarını giderecek mekanları inşa ettiğinizden bahsedeceğim, şaşırır mısınız bilemiyorum. Evler seviye seviye yükseliyor ve bir evin ihtiyacını karşılayabiliyorsanız, o ev bir üst modele dönüşüp yeni yeni şeyler istiyor. Ve aslına bakarsanız, evet yine odun kıvamında, kaba olacak biraz ama, oyun bunun üzerine kurulu. Aşağı yukarı her bölümde amacınız x sayıda y model ev barındırabilmek.

Örneğin bir şehir kurarak işe başladınız ve size verilen görevleri yerine getirdiniz. (örneğin 3 tane çadırınız ufak birer eve dönüştüler) Ardından bölümü tamamlıyor, yeni göreve geçiyorsunuz; artık 5 tane çadırı daha büyük bir eve dönüştürmemiz gerek! İtiraf edeyim, bir süre zevk alarak yaptım ben bunu. Ancak 1-2 görev tamamlayıp bölümü geçtiğinizde tertemiz bir arazi ve "10 tane yüksek yüksek evler yap, hadi bakayım!" diyen pişkin bir elçiyle karşılaşıyorsunuz. Tamam kabul, pek saygıyla andığımız Caesar III'te de işler çok farklı değildi, (ki aslında oyunun Caesar III'ün yarım yamalak bir remake'inden farkı yok, ve o da aaz sonra) ancak en azından oyun sadece bunun üzerine kurulu da değildi.

Caesar'da halkı mutlu edebilmek için insanlığın evrimleşme sürecinde geriye doğru gittiğimi bilirim. (maymun olmak) Ancak bu oyunda insanları mutlu etmek, nasıl desem, hiç de zor değil. Ve işin garibi, insanların mutluluğu her zaman avantajınıza olmayabiliyor. 8000 nüfusla güzel güzel geçinmekte olduğunuz kentinizin mutluluğu tavan yapmış durumda diyelim; hal böyle olunca o 8000 nüfus oluyor 18000; %0 olan işsizlik oluyor %70. Gelenlerin %90'ının evsiz olduğuna zaten değinmiyorum. (oyunda nerelerde barındıkları falan da belli değil ayrıca, meraklandım kendileri için) Ve ne oluyor? Mutlu mesut geçinen halkınız arkanızdan konuşmaya başlıyor ve 18 bin kişi geldikleri gibi geri gitmeye başlıyorlar!

İşsizliğin %70'lere vardığı bir ülkede açılan bir dükkanın işsiz kalması ve dolayısıyla üretim zincirinin o halkasındaki kopma nedeniyle evlerin hiçbirinin gelişmemesi garip, değil mi? Söz konusu platform, CivCity: Rome ise, pek de değil. Bu gibi pek çok abidik hatalar oyunda mevcut maalesef. Ve daha önce dediğim gibi, bir yere kadar hayli de zevk alıyorsunuz ancak, bu gibi hatalar Romalılar'a sövdürmekten başka bir işe yaramıyor.

Caesar III'ün yarım yamalak bir remake'i olmuş demiştim, özellikle grafikler açısından bunu görebilirsiniz. Günümüz dünyasını 4-5 sene öncesinden takip eden grafikler düşük sisteme sahip olanlar için bir serap niteliği taşıyor elbette (oyunun 1024x768'den düşük çözünürlüğü yok ayrıca.. gerek de yok ama, Pentium III'te mi oynatacaksınız bu oyunu?); ancak bu polyannacılıktan başka bir şey olmasa gerek. Gümbür gümbür yaklaşmakta olan Caesar IV'e, ekran görüntülerine bir göz atıyorum da; bu donuk oyuna daha da fazla göz atmak gelmiyor içimden.

Oyun ilerledikçe, tıpkı Caesar serisinde olduğu gibi, savaş seçenekleri de çıkıyor karşımıza. Ama oyunun esas odaklandığı konu savaş olmadığı için üstünkörü işlenmiş diyebiliriz. Oysa Firefly, Stronghold gibi bir stratejiyle savaşın ne derece derin oynanabilirliğe sahip olabileceğini göstermişti. Peki neden bu kısım böyle yarım? Boynunun neden eğri olduğunu merak edenlere "nerem düzgün ki" diye cevap veren deve gibi soruyorum ben de kendime: "bu oyunun neresi tam ki?"


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Peki madem bu kadar kötü, neden 2.5 yıldızlık bu oyun? Çünkü bu oyun yarım; şayet tam olsa gerçekten 5 yıldızı hak eden bir oyun olabilirdi. Her şeyden önce, önceden de dediğim gibi, bir yere kadar gerçekten zevk alarak oynadığım bir oyun CivCity: Rome. Öte yandan; tek kişilik bir çadıra yerleşen birinin ihtiyaçlarını karşılayıp çadırını eve dönüştürmesini, kendine eş bulmasını, hatta çocuk yapmasını, tüm günlük faaliyetlerini ekran üzerinden görebiliyorsunuz. (ayrıca çocuklara tıklayınca ehihi, hiihi, hohoh gibi embesilliğin sınırlarını zorlayan gülücükler saçıyorlar. Komik mi, yoksa sinir bozucu mu bilemedim) Ancak, örneğin ibadet ihtiyacını bir tapınak yaparak giderdiğiniz bir başka Romalı, o tapınağa hiç girmeyerek, ve dolayısıyla evini de geliştirmeyerek insanı deli edebiliyor. Yarımlık burada söz konusu işte..

Caesar IV'ü beklerken, hele de demosu yayınlanmışken bu oyunu alıp oynamak ne kadar akıl karıdır, bilemiyorum. "Romaa! Şehir planlamasıı!! Kıymetlimiis!!" diyenler varsa, bu yazıyı okumalarına bile gerek yok ki zaten, ne desem boş. Ancak Firefly'ın önceki yapımlarının aksine hayli yarım yamalak bir oyun yapıp piyasaya sunması, bunu da ne alakasını çözemediğim Sid Meier'ın isminin altında yapması, pek de hoş karşılanabilir değil. Her şeye rağmen bir yere kadar oynanabilir bir oyun CivCity: Rome; yaz sıcaklarında fena gitmeyebilir.




- Alıntıdır -

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 11:32   #13
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Project Gotham Racing 3



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Araba kullanmaktan nefret ederim; Her ne kadar genel güzergahım olan üniversite ve evim arasındaki mesafe oldukça sakin geçse de, yol arasındaki her türlü çukur ve manyak şöför ile karşılaşma riski inanın ki bana hiç cazip gelmiyor. Bence aslında yarış pistleri caddelerden çok daha güvenli, yarış pistlerinde 3 aylık ehliyetiyle hız yapmaya çalışan çocuklar karşınıza çıkmaz, pistlerde belediyelerin açıp kapatmayı unuttuğu çukurlar da yoktur. Ancak pistlerinde eksi yönleri yok değil, herhangi bir sponsor veya turnuva olmadan o pistlerden birini kiralamak gerçekten inanılmaz derecede pahalı. Bunun dışında kullandığınız arabayı yarışlar için uygun normlara getirmek de ekstra masraf demek oluyor. Bu noktada devreye Microsoft giriyor ve Project Gotham Racing 3 (PGR3) ile hız tutkunlarına zevk güvenlik ve ekonomiyi bir arada sunuyor.

Oyuncular için ideal araba yarışı oyununu bulmak kutsal kadehe erişmek gibidir, genel olarak bir yönde öne çıkan bir oyun, başka bir noktada oldukça zayıf oluyor. Bunun en büyük nedeni elbetteki arcade ve similasyon türlerinin getirdiği farklılıklar elbette. Örnek vermek gerekirse Need for Speed serisinde her ne kadar hayallerimizdeki hareketleri ve yarışları kolaylıkla yapabiliyor olsak da, gerçek bir araba ile bu hareketlerin yapılması gerçekten üstün yetenek ve deneyim gerektirmesi similasyon sevenler böyle durumlarda hayal kırıklığına uğratuyor. Benzer bir şekilde gerçekçi fizikleriyle övülen Grand Turismo serisinde ise dudak uçuklatabilecek hareketleri yarıştan kopmadan yapabilmek neredeyse imkansız durumda. PGR serisi ise bambaşka bir yol izleyerek hem similasyon hemde arcade öğeleri taşıyan bir oynanış ile yoluna devam ediyor.

Project Gotham Racing 3 oynanış olarak ne bir similasyon kadar sıkı ne de bir arcade kadar bağımsız. Oyun gerçekci fizikleri oyunu similasyon sınıfına sokabilirdi belki, ancak kudo puanlarının varlığı oyunun tüm oynanışını değiştiriyor. Yarışları kazanarak aldığınız paralarda alabileceğiniz sınırlı sayıda araba var ve kesinlikle en iyileri değiller. Bu noktada devreye kudo puanları geliyor: Kudo puanları yaptığınız her artistik ve göze hoş gelen hareket de size veriliyor, eğer ki bu hareketleri seri olarak yaparsanız puanlar katlanarak artıyor( örneğin 3 hareketlik bir kombinasyonda puanlarınız üçe katlanıyor). Bu hareketleri bilinçli olarak sergilemek bir noktaya kadar yetenek istese de oyuna biraz alıştıktan sonra kudo puanlarını yarıştaki pozisyonu kaybetmeden toplamak ister istemiz refleksif bir hale geliyor. Kudo puanlarını bu kadar anlattıktan sonra ne işe yaradığını anlatmamak olmaz. Kazandığınız Kudo puanları sayesinde yeni arabalar alınabilir hale geliyor. Bu arabalar genel olarak konsept arabaları olarak düşünebiliriz. Bazıları gerçekten hızlı olmasına rağmen, diğerleri genel olarak gözlere hitab etmekten öteye gidemiyor.

PGR3 bizlere toplam beş şehirden oluşan pist seçenekleri sunuyor: Tokyo, Las Vegas, Londra, New York ve Nürnburgring (Sonuncusu yanılmıyorsam Almanya’nın ünlü pistlerinden biri bir şehirden çok). Her şehirin oluşturduğu görsel tema dışında, şehirlerin yapısından dolayı kaynaklanan oynanış şeklide çok farklı. Japonya’nın kıvrımlı sokakları arasında ardı ardına hızlı dönüşler sergilerken, Las Vegas’ın ana bulvarında aracınızın sınırlarını zorlama şansı bulacaksınız.

Oyun ile beraber seksen araç geliyor, ancak Xbox Live üzerinden satılan iki paket: Hız ve Stil paketleri bu sayıyı yüze yaklaştırıyor. Arabalardan teker teker bahsetmek yazımızın ömrünü uzatacak olsada benim ömrümü kısaltacağı için kısaca firmaları saymakla yetineceğim. PGR 3’te o veya bu şekilde arabası bulunan firmalar Lamborghini, Lotus, Ford, Saleen, Ferrari, RUF ( Porsche) ve Dodge. Yukarıda bahsetmiş olduğum stil ve hız paketleri sayesinde oyuna Cadillac ve BMW gibi firmaların arabaları da ekleniyor.


- Alıntıdır -

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 11:36   #14
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Metroid Prime: Hunters


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Samus Aran, insan böyle bir kadını nasıl unutabilir ki? O zıplayış, o hareketler ve en önemlisi onunla geçirdiğim o eğlenceli anlar. Samus ile ilk tanışmam Snes sistemim sayesinde oldu, Metroid Serisi o zamanlar Gamecube ve Wii'de görebildiğimiz üzere bir FPS değil, basit ama son derece eğlenceli bir platform oyunuydu. Bu efsane daha sonra gameboylarımıza ve sonrasında yeni haliyle Gamecube'de karşımıza çıktı, şimdi ise yenil Metroid, Hunters ile 3. kez el konsollarımıza konuk oluyor.

Samus bir kelle avcısı, ancak Samus'un bahtından olsa gerek ne zaman ödül için birinin peşine düşse bir şekilde içinde bulunduğu gezegeni veya evreni kurtarmak zorunda kalıyor. Hunters için de benzeri bir durum söz konusu, aslında genel olarak öykü serinin Gamecube oyunu olan Echoes'un sonrasını konu alıyor. Yokolmuş bir uygarlıktan gerekiye kalan savaş aletleri olan Alembiclerin bir araya getirilmesinden sonra ortaya çıkan Ocolithleri topluyoruz ancak bu sefer Ocolithlerin peşindeki tek kelle avcısı biz değiliz.

First-Person Adventure!?

Hunters da amacımız Ocolithleri diğer bounty hunterlardan önce ele geçirmek ve ele geçirmeleri durumunda bunları onlardan nazikçe geri almak. Oyunda toplam 6 gezegen var, ve her gezegende bir Ocolith ve çeşitli silahlar bulunuyor. Her ne kadar oyun çıkmadan önce bu ocolithleri almak için diğer avcılar ile gezegenden gezegene zamana karşı bir yarış içinde olacağımız söylenmiş olsada böyle bir olay kesinlikle yok. Her gezegen bir (veya olaya göre 2) avcı tarafından sahiplenilmiş durumda ve bölüm bossları olarak bu avcıları alt etmemiz gerekiyor..

Hatırlayacağınız üzere Gamecube için yayımlanan Metroid serisi first-person kamera açısı yüzünden bir fps olarak algılansa da, çoğu bölüm ve dövüşten, yetenekten çok mantık gerektirmesi yüzünden First-Person Adventure olarak tanımlanmıştı, genel olarak çoğu azılı düşmanı taktığımız görüntüleyicideki tarayıcı sayesinde zayıflıklarını bulup bunu onlara karşı kullanarak alt ediyorduk. Hunters da benzeri bir yol denemiş ancak pek başarılı olduğunu söyleyemeyiz.

Hunters diğer First-Person bazlı Metroid oyunlarının aksine adventuredan çok shooter yönü ağar basan bir oyun. Vizörümüzdeki tarayıcıyı hala kapıları açmak ve basit taramalar yapmak için kullanıyoruz ancak ne yazık ki Gamecube oyunlarındaki derinlik yok. Oyunda genel olarak bu eksikliği gidermek adına aksiyona yönelmiş durumda. Boss dövüşlerini saymazsak oyunun en ilginç yanı diğer kelle avcıları ile yaptığınız dövüşler, her avcının farklı bir özelliği ve saldırı şekli var. Örneğin çeşitli maden ve kayalardan oluşan bir ırka mensup olan Spire, kaya formunda üzerimize yuvarlanabilirken, bir keskin nişancı olan stylux ise çok uzak mesafelerden çok etkili atışlar yapabiliyor. Bu karakterler ile karşılaşacağınız mekanlarında diğer hunterların en iyi kullanabilecekleri şekilde tasarlandığınıa söylememe gerek olduğunu bile sanmıyorum.

Avcılık Lisansı

Gelelim oyunun en can alıcı noktası olan çoklu oyuncu desteğine, tek kişilik oyunlarda öldürdüğünüz avcıları seçebildiğiniz bu modda kablosuz internet bölgesi içindeki her yerden Nintendo Ds yolu ile online olarak oynayabiliyorsunuz. Tek kişilik oyun genel olarak basit hedeflere sahip olduğu için oldukça kolay, ancak çok oyunculu modda rakipleriniz saldırılarınızdan kaçmak için doğal olarak mümkün olan her türlü hareketi yapıyorlar. Bu da çok oyunculu modda elinizin normal modda olduğundan daha çok yorulmasına neden oluyor.
Görsel olarak Metroid Prime: Hunters nintendo 64'den hatırladığımız Goldeneye benzeri bir tablo çiziyor, görsel detaylar ve efektler bir el konsolu için yeterince tatmin edici. Nintendo'nun 3d ses sistemi oldukça iyi bir şekilde çalışıyor olsada seslerin kalitesinni düşüklüğü bence oyunun en büyük eksisi.

Doğruyu söylemek gerekirse ne derecede başarılı olursa olsun Hunters benim için bir hayal kırıklığı oldu. Adventure özelliği oyuna tam olarak eklenmemiş ve diğer kelle avcıları bir adada bekleyen yapay zekadan fazlası değil. Ben şahsen oyunun daha interaktif ve zorlayıcı olmasını bekliyordum. İtiraf etmek gerekirse benim bu oyuna bu kadar düşük bir not verme nedenim genel olarak seslerin kalitesizliği ve Metroid ismini haketmiyor oluşudur. Bu oyun piyasaya başka bir isim ile çıkmış olsaydı kesinlikle bundan çok daha yüksek notlar alabilirdi
Metroid'in Fps oyunculuğunua getirdiği bir çok detaydan yoksun olarak ortaya çıkan oyun hala Nintendo Ds'i için kaliteli bir aksiyon oyunu veya Wi-fi destekleyen bir ds oyunu arayan oyuncular için mümkün olan en iyi tercih.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


- Alıntıdır -

GameBoyda ( Since 93 ) Sureklı Oynardım Siyah Beyaz ekranda Tabi Sonra mertlik bozuldu GameBoy Color cıktı o ayri bir Konu


 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 11:41   #15
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Ice Age 2: The Meltdown


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Sid: Manny? Beni mi daha çok seviyorsun, yoksa Diego'yu mu?
Manny: Diego... Açık ara hem de...
Ellie: Manny! Çocuklar arasında ayrım yapmamak lazım...
Manny: O benim çocuğum değil... O benim köpeğim bile değil... Eğer bir çocuğum olsa ve onunda bir köpeği olsa, o köpeğinde bir çocuğu olsa, belki bu Sid olabilir...
Sid: Ellie? Sence bir köpeğim olabilir mi?
Ellie: Tabii ki!
Manny: Ellie! Çocukları şımartmamak lazım...

Bu diyaloglara gülmemek içten bile değil.. Buz Devri Erime Başlıyor'da bulunan birbirinden komik repliklerden sadece biri... Bir animasyon serisinin ikincisini oluşturan Erime Başlıyor, konusu ve kalitesi itibariyle diğer Animasyonlara açık ara fark atıyor... Ee! Tabi Bu eğlence ve bol macera filmle sınırlanmamalı... Şüphesiz yapımcılarda böyle düşünmüş ki, Erime Başlıyor’un oyununu yapmışlar...

Aslında oyuna giriş yapmadan önce, bu mükemmel animasyon serisinden bahsetmeliyim. 2001 yılında ilki gösterime girmeden çıkan fragmanı ile herkesi gülmekten kırıp geçirmeyi başarmıştı. Fragmanın yayınlanmasından bir süre sonra filmin kendisini beyaz perdede görme imkanı bulmuştuk. Gidip görüldükten sonra, tüm sinema seyircilerinin (neredeyse hepsinin) yorumları olumluydu... Yapım çocuk filminden öteye gidemeyen diğer animasyonlara açık ara fark atıyordu. Kuşkusuz bu olumlu yorumların büyük bir payesini oluşturan şey, ülkemizde gösterime girmeden önce hazırlanan Türkçe Dublaj idi. Çok önemli tiyatro sanatçıları tarafından hazırlanan dublajda; Ali Poyrazoğlu, Haluk Bilginer, Yekta Kopan gibi ünlü isimleri görmek mümkün. Filmi izledikten sonra çoğu kişinin yorumu "Filmi mutlaka dublajlı olarak izleyin" olmuştu. Gerçekten gidip gördüğümüz de, hakkının verilerek yapılmış ve olabileceğinin en iyisi olan bir dublaj çalışması karşımızdaydı.

Hepimiz filmleri izledikten sonra, Filmin ikincisinin geleceği haberleri kulaktan kulağa yayıldı. İşte bu harika bir gelişmeydi. İlki müthiş olan bir filmin, ikincisinin performansı da kuşkusuz ilkini aratmayacaktı. Gerçektende öyle oldu. 2006 İlkbaharında gösterime giren serinin ikincisi, Buz Devri: Erime Başlıyor, ilkini aratmayan güzellikteydi.

Filmi izledikten sonra, oyunu rafta görünce almaktan hiç çekinmedim. Çünkü Buz Devri heyecanını bir şekilde daha fazla yaşamalıydım... Oyunu kurdum. Beklentilerimi fazlasıyla alacağımı biliyordum.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Öncelikle oyunu kurdum ve hemen başlattım. Çok hoş bir menü beni bekliyordu. Gerek Text efektleri, Gerekte fon müziği büyük harmoni içerisindeydi. Oyuna başlar başlamaz, filmin başındaki sahneyi izliyoruz. Scrat, dev bir buzuna tırmanıyor ve uğruna her şeyi yapabileceği Fındığının peşinden gidiyor. Sonra bu denemesinde de başarısız olunca aşağıya düşüyordu. Bu noktadan sonra film başka bir kareye geçmesine rağmen, biz buradan devam ediyoruz. Yere düşen Scrat, Manny Diego ve Sid ile karşılaşıyor. Onların dilinden anlamadığı için sadece dinlemeyle yetiniyor, biz de onları dinlediğimizde, Sid'in, gruptaki elemanları Su Parkına götürmeye ikna etmeye çalıştığını görüyoruz. Diego ve Sid Manny'nin yanında ayrılıyor. Sonra oyunumuz burada başlıyor.

İlk başlarda oyunu sadece Fındık toplamaktan ibaret olarak görebilirsiniz ama oyunun ileriki bölümlerinden gerçekten tam bir Action tarzına bürünüyor. Tüm bu Action atmosferini gerçekleştirdiğim karakter ise türü bilinmeyen garip bir hayvan olan Scrat olunca, bir noktada kendinizi koltuktan düşmüş olarak bulabilirsiniz


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Oyunda Scrat'in sahip olabileceği tüm yeteneklere sahibiz. Koklayarak fındık bulma, toprağı kazıma, Zıplayarak buzları kırma, Buz içindeki fındıklar için buz parçalarını kırma, Yapraklı duvarlara tırmanma, Buzlu duvarlara tüm uzuvları kullanarak tırmanma ve daha bir çok yetenek sahibi oluyoruz. Scrat her holde bir karakter ile konuşma fırsatı bulup, Holdeki tabelalardan yeni yetenekler öğrenerek kolayca fındık toplama ve düşmanlardan çabuk kurtulma şansına erişiyor. Evet. Düşmanlarda oyunda yer alan bir etken. Boş bir alanda fındık toplamak pek eğlenceli olmayacağından düşmanlar her fırsatta bizi alt etmeye çalışıyor. Bu Düşmanlar, yarasalar, böcekler, kurtlar, pirhanalar, domuzlar ve benzeri yaratıklardan oluşuyor. Düşmanlarımızı alt etmenin bir çok yolu var, Scrat'ın yakın dövüşü Spin ve taş fırlatma. Scrat'in yakın dövüşü her fırsatta, her düşmana uygulayabileceğiniz bir saldırma cinsi. Her ne kadar riskli olsa da sonucu daima başarıya ulaşıyor. İkincisi ise taş fırlatma. Bu yöntem biraz zor çünkü taş fırlatmak gerçekten zor, ama etkili. Hedefi bulduğu takdir de düşmanı hemen yere yığma özelliği var. Ve sonuncusu Spin. Spin özelliğini sadece sağlık bar'ınız sonuna kadar dolu olduğunda kullanabiliyorsunuz. Benim klavyemde "L" tuşuna ayarlı olan spin'i kullandığımızda Scrat, kuyruğunun yardımıyla, kendi etrafından çok hızlı bir şekilde dönmeye başlıyor ve düşmanları alt ediyor. Bu yöntem kalabalık düşman topluluklarında epey etkili. Can barı demişken doğadan toplayacağınız şeyler çok önemli. Zaten oyundaki ana amaçlarımızdan biri olan fındık toplamak, Bunun yanında sağlığımızı yenilemek için Çiçek yaprakları ve Kiraz, Muz gibi meyveler topluyoruz. Oyunda çok çeşitli fındıklar var. Birincisi normal fındıklar, ikincisi normaldan biraz daha büyük, Yani Gold olarak tabir edebileceğimiz fındıklar. Üçüncüsü genelde zulalarda ve gizlerde bulunan dikenli fındıklar. Ve sonuncusu kabuklu fındıklar ki bunlar oyundaki bölümlerdeki asıl amacımız. Bu fındıklar hem bulması zor, hem de zahmetli. Ama tüm fındıkları topladığınızda Scrat'in yaşadığı tepkiler ve yüz ifadesi tüm sinirinizi siliyor...


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Scrat filmde bizi çok güldürürken, oyunda da aynısını başarıyor. Örneğin Diego'nun avlanmak için girdiği mağaradaki fındıkları gizlice toplarken, Diego arkasını döndüğü anda bir tuşa basıyoruz. Ve o anda Scrat ölü numarası yapıyor. Gerçekten bu bölümü gülmekten ilk seferde geçememiştim.

Oyunun genel yapısından bahsettik, geri kalan senaryo kısmından pek bahsetmek istemiyorum ama oyun bölüm atladıkça daha heyecanlı ve zevklileşmeye başlıyor. Senaryo hakkında fazla ipucu vermiyorum, en iyisi alıp görmek. Oynayın, oynatın... Oyun bundan ibaret. Yani bu lafımı yanlış anlamadan oyunu alıp oynayın. Gerçekten epey zevkli ve komik bir oyun. Çocuk oyunu deyip geçmeyin yani... Şöyle açıklayım ki sabahın köründe uykunuz kaçtı ve yapacak bir şey bulamadınız. Bilgisayarı açtığınızda yüklü olan oyunlarınız büyük ihtimalle Korku temaları veya Fantastik öğeler içeriyordur. Zaten sabahın köründe bünyenizin böyle bir şeyi kaldırmayacağını sizde bildiğinizden Ice Age'i açıp oynayın. Gerçekten hem uykunuz hem de neşeniz yerine gelecektir. Sonra bir bardak süt içip uyumaya devam edin. Neyse fazla konumuz dağılmadan bitiriyorum. İyi eğlenceler...



- Alıntıdır -

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 18:23   #16
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Sensible Soccer 2006


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Nereden başlasam, nasıl anlatsam (bu sözleri bir yerden hatırlıyorum ama) bilemiyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 1992 senesiydi. O zamanların en popüler makinesi AMIGA'ydı. Herkesin oynadığı tek bir futbol oyunu vardı, Kick Off. Seri haline gelen efsane o kadar tuttu ki futbol olarak başka hiçbir oyun oynanmıyordu. Ama ne zaman Sensible Soccer kapıyı çaldı, işler bir anda değişiverdi.

Sunduğu değişik oyun modlarıyla, lisansları alınmış takım ve oyuncularıyla değişik oyun tarzıyla eşsiz bir yapım olarak karşımıza çıktı. Özellikle Kick Off oyunundaki gibi topun oyuncuların ayağına yapışmaması oyunu daha gerçekçi kılıyordu. Bu nedenle alışılması zaman alan fakat öğrendikten sonra başından kalkılamayan bir oyun oluyordu Sensible.

Bu ilk oyunun ardından 2 sene geçti ve gerçek bomba o zaman patladı. Sensible Software Sensible World Of Soccer'ı piyasaya sürdü ve beklentilerin çok üstünde satış rakamlarına ulaştı. Bu oyun, birçok otorite tarafından gelmiş geçmiş en iyi futbol oyunu olarak gösterildi. Bu kadar mükemmel bir oyunun klasik olması kaçınılmazdı. Düşünün, dünyanın bütün ülke takımları ve bu ülkelerin bütün lig takımları (bazı ülkelerin sadece 1. lig takımları), tüm oyuncuların lisanslı isimleri ve birebir yapılmış formalarla dev gibi bir database. Bu kadar geniş altyapıya şu an bile hiçbir futbol veya menajerlik oyunu erişemedi. Düşünsenize, hangi oyunda El Salvador'un 3. liginden bir takım seçebildiniz?

İşte bu anlattıklarımı vaat eden tek oyun SWOS'tu. Her sene çıkan yeni versiyonla takımlar güncelleniyordu ve bu sayede oyun hiç eskimiyordu. Fakat gelişen teknoloji karşısında tüm oyunlar 3D'ye dönmüştü. Sensible da bu teknolojiden nasibini aldı ve 3D tarzında olan Sensible Soccer 98 piyasaya sürüldü. Oyun tam bir fiyaskoydu. O dev gibi database gitmiş, yerine kısıtlı olan takım ve lisansı alınmamış oyuncular konmuştu. Bunu neden yaptıklarını hala çözebilmiş değilim. Bu son oyunla birlikte Sensible gözden düştü. Ama eski oyunları halen oynandığı için unutulmayan bir oyun olmayı da başardı.

Günümüzde FIFA ve PES gibi çok kaliteli futbol oyunları olmasına rağmen hiçbiri SWOS oyuncularına aynı zevki yaşatamadı. SWOS'un havası apayrıydı. Bunun en büyük nedeni kuşkusuz kariyer moduydu. İster sadece menajer oluyor, istersek de seçtiğimiz takımlarla maçlara biz çıkıyorduk. Oyuncu transferleri ile takımımıza çeşitli takviyeler yapmak da mümkündü. Hele bir takımı 3. ligden alıp önce süper lige çıkarıp oradan da Avrupa kupalarında şampiyon yapmaya çalışmak çok eğlenceliydi. Başarılı sezon ardından başka takımlardan da teklif alabiliyorduk. Ara sıra ülke takımlarından da teklif aldığımız oluyordu.

Neyse çok gerilere gittik. Bu kadar bilgiden sonra incelememize geçsek fena da olmaz. Sensible Soccer 2006 adını ilk duyduğumda çok heyecanlanmıştım. Acaba efsane tekrar canlanacak mıydı, yoksa yine hüsranla mı sonuçlanacaktı? Oyun çıkana kadar hep iyi şeyler düşünmeye gayret ettim. Fakat yapımcının KUJU ENTERTAINMENT olduğunu öğrendiğimde karşıma neyin çıkacağını pek kestiremedim. Gerçi PS2'de Eye Toy Play gibi alışılmışın çok dışında bir oyuna imza attı ama bir klasiğin altından kalkabilmek çok zor bir işti. Bunu başaracağına pek inanmıyordum. Yanılmadığımı görmek çok uzun sürmedi.

Oyun piyasaya çıktığında büyük bir istek ve heyecanla oyunu edindim. Eve gelip hemen oyunu kurdum. Heyecandan yerimde duramıyordum. Kısa bir kurulumdan sonra başladım oynamaya. İlk olarak demoyu izledim tabii ki. Eski oyunun açılış müziğinin mikslenmiş hali kullanılmış. Zaten güzel olan müzik daha da iyi olmuş gibi. Neyse, ana ekrana geldiğimizde eski oyunda olan menü karşılıyor bizi, bazı eksikliklerle. Bunlara değineceğiz.

Menüdeki ana başlıklar şöyle:

Friendly: Arkadaşlık maçı yapmak için, bir nevi pratik yani.

Present Competition: UEFA, şampiyonlar ligi, süper kupa ve dünya kupası gibi turnuvalara katılmamızı sağlıyor.

DIY Competition: Bu seçenekle kendi liginizi, kupanızı veya turnuvanızı düzenleyebiliyorsunuz.

Custom Team: Kendi takımınızı yaratma şansını veriyor.

Options: Ne işe yaradığını bulamadım.

Data Editor: Hazır olan takımların ve oyuncuların üzerinde değişiklik yapabiliyorsunuz.

Load: Malum save ettiğiniz oyunlara buradan ulaşabiliyorsunuz.

Friendly'yi seçerek hemen bir alıştırma maçı yapmak istedim. İlk olarak takımımı seçtim ve maç öncesi seçeneklerine geldim. İlk yenilik burada çıktı karşıma. Top, stadyum, hava şartları ve forma seçimi çıktı karşıma. Tabii bazı özellikler kapalı. Puan kazandıkça açılıyor. Neyse seçimlerimi yaptıktan sonra geldik taktik ekranına. Gayet sade hazırlanmış ekranda takımımı ve taktiğimi oluşturup maça başladım.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 18:25   #17
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Oyuncular ekranda görünmeye başladığında ilk önce çok şaşırdım. Tamam eski oyunda da futbolcular koca kafalıydı ama bunda olay biraz abartılmış. Ama asıllarına benzetilmeye çalışılmış. Başarılı olmuş mu, derseniz pek değil gibi. Kafaları bu kadar kocaman olunca bacakları kürdan gibi kalmış. Neyse maça başladık. Sensible'ın önemli özelliklerinden biri de hızlı bir oyun olmasıdır. Ama Kuju sağ olsun bunu da biraz abartmış. 3-4 saniyede karşı kalede buluyorsunuz kendinizi. Bunun bazı olumlu etkileri de yok değil. Hızlı düşünüp karar vermeye sevk ediyor insanı, bu da heyecanı arttıran bir etken.

Yani oynanışta ciddi farklar bulunuyor. İlk olarak tek tuşla oynanan oyunumuzda artık 4 tuş ile oynanıyor. Depar atma tuşu, pas tuşu ve şut tuşu ayrı olarak düşünülmüş. Oyuncu ve taktik değiştirmek için de ayrı tuş kullanıyorsunuz. İsterseniz kaleciyi de kendiniz yönetebilme şansına sahipsiniz ki hiç tavsiye etmem. En büyük fark deparın oyuna eklenmesiyle olmuş. O tuşu kullanmadan çalım atmak veya atak yaparken başarılı olmak neredeyse imkansız. Karşı takımın savunmasını delmek bazen çok zor olabiliyor. Top sürerken deparı kullanmazsanız rakip sizi mutlaka yakalıyor ve topu kazanıyor.
Pas sisteminde değişiklik hemen göze çarpıyor. Çok ilginç yapılmış ve hiç de kullanışlı olmamış. Topu aldığınız anda altınızda çıkan ok işareti ne tarafa bakıyorsa (bu genelde anlamsız bir yer oluyor) pasa bastığınız anda topu o tarafa atıyor. İstediğiniz yere pas atmak tam bir işkence haline gelmiş. Hızlı pas yapmak oyunda zorunluluk haline gelmiş neredeyse. Tek başınıza topu alıp gitmeyi unutun, mutlaka önünüze bir engel çıkıyor.

Şut konusuna geldiğimizde yine bazı sorunlarla karşılaşıyoruz. Diğer oyunlarda ve eski Sensible'da şut çekerek uzak yerlere pas atabiliyorduk. Bu oyunda öyle bir şey söz konusu bile değil. Ayrıca kaleye çektiğimiz şutların çoğu kaleci tarafından karşılanıyor. Fakat direğin yakınından dışarı giden top nasıl olup da kalecini eline mıknatıs gibi yapışıyor anlayamıyorum. Böyle bir bug'ı görmemezlikten gelemezdim. Kale direğinin dibine attığınız her top %90 gol oluyor. Çektiğiniz nefis falsolu toplar artık gol olmuyor. Saçma sapan şutlar siz anlamadan gol oluyor. Gol olması imkansız olan pozisyonlar golle sonuçlanırken, %100'lük pozisyonlar gol olmuyor.

Seçeneklerde eksik olduğunu söylemiştim. Bunlardan en önemlisi kariyer modu. Böyle bir saçmalığın hangi akla hizmet olduğunu anlamak güç. Dediğim gibi Sensible'ın en sağlam özelliğidir kariyer. Bence bu oyun acaba tutacak mı diye piyasaya deneme olarak sürüldü herhalde. Çünkü üzerinde fazla uğraşılmamış gibi. Diğer eksik ise Highlights bölümü. Buradan da maçlarda attığınız golleri izleyip kaydedebiliyordunuz. Bu eksikler affedilir gibi değil.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Sensible maalesef lisanslı takım ve oyunculardan da yoksun. Mesela Chelsea yerine Blue London yazıyor. (biri PES mi dedi?) Bir tane de oyuncudan örnek vereyim; Cossi. (tahmin edeceğiniz gibi Cisse) Zaten eskisi gibi zengin database yerinde yeller esiyor. Fakat lisans için yapımcılara hak vermiyor da değilim. Neden derseniz; eskiden lisanslar şimdiki gibi astronomik rakamlarda değildi. Yapımcı firma çok da zengin olmayınca böyle bir sonuç çıkıyor karşımıza. Zaten oyun tabir yerindeyse (ki yerinde) tam bir arcade. Yani eğlencenin ön planda tutulduğu bir yapım. Ama eğlence olacak diye bazı kuralları atlamanın mantığı da yok. Maalesef oyunda geri pas kuralı yok. Yani istediğiniz gibi kalecinize geri pas verebiliyorsunuz. Bu kuralın olmayıp ofsayt kuralının olması da ayrı bir komedi.

Biliyorum yazının başında beri oyun hakkında iyi şeyler söylemedim, ama söyleyecek bir şey yok. Her açıdan dökülen bir oyun. Deneme olarak bile piyasaya sürülse Sensible adını kirletmeye kimsenin hakkı olmamalı. Bu oyunu yine Sensible Software yapsaydı eminim klasik tekrar canlanabilirdi.

Eğer bu serinin önceki oyunlarını oynamadıysanız bu oyuna hiç bulaşmayın. Bir yerden eski oyunları bulup onları oynayın. Çünkü her açıdan bu oyundan daha iyiler. Bir efsanenin daha rezil olmasına tanık olduk ne yazık ki. Eğer yeni oyun alacaksanız piyasaya bomba oyunlar düşmeye devam ediyor. Yalnız Sensible Soccer 2006'dan kesinlikle uzak durmanızı tavsiye ederim. Ama bence eve tıkılıp zamanınızı bilgisayar karşısında geçirmeyin.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 18:29   #18
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




Rome: Total War - Alexander

Medieval 2 için oyalama paketi olarak da görebileceğimiz Alexander doğruları ve yanlışları ile güzel bir oyun olarak görülebilir; paranıza yazık olamayacağına eminim. Bildiğiniz gibi Büyük İskender çok geniş alanlarda at koşturdu ve önemli dünya şehirlerini fethetti. Yani bu alanların tümünü oyuna eklemek çok zor ve bundan dolayı haritada bazı değişikliklere gidilmiş.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Görev alanımızda Makedonya'yı seçip oyuna başlıyoruz, karşımıza yükleme ekranı çıkıyor hemen sonra oyun alanına gelmiş bulunuyoruz. Durun hemen oyuna başlamıyoruz Kısa tanıtımda II.Philip'in amacı ve oğlu Büyük İskender'in yapması gerekenler anlatılıyor. Ekran şehirden şehre gidip bize bu alanlarda ne yapmamız gerektiği söyleniyor. Bizden 100 turn yani 100 yıl içerisinde koskoca haritayı fethetmemizi istiyorlar. Eski Totalwar'cılara bu basit gelecektir çünkü onlar ellerindeki az sayıda askerler ile taktik uygulayarak binlerce savaş kazanabileceklerdir. Ama yeni oyuna başlıyorsanız asker üretimini bekleyerek zaman kaybetmek kaçınılmaz bundan dolayı yeni başlayanların eski oyunlara da göz atmasında yarar var. Gene büyük bir haritada çok sıklıkla yerleştirilmemiş birçok şehir bulunuyor. (Örneğin, Anadolu'da 4 şehir var ya da bugünkü Yunanistan topraklarında 2 şehir var.) Alanın büyüklüğü bizi uzun soluklu seferler ve savaşların beklediğinin habercisi.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Eklenti paketinde simgelerde ve birim görünümlerinde de bazı değişiklikler var. Mesela bu resimde soldan sağa komutan-normal birim-Büyük İskender var. Büyük İskender'e özel bir skin çizilmiş. Tabi yine her ırka özel yeni birimler var fakat 3 barbar kavimin asker birimleri yine aynı kalmış. Bunu biraz da tarihte gerilere gidildikçe elde olan bilgilerin de azalmasına bağlayabiliriz. Yapımda bu yüzden barbar ırklar üzerinde çok fazla eğilim gösterilmemiş.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Alexander'da Dacialılar-Hindular-Galyalılar-Germenler-Makedonlar-Persler-İskitlar (soldan-sağa) olmak üzere 7 millet var. Ancak bize sadece Makedonlarla oynama hakkını verilmiş ve custom battle modunda savaş bölümünde ise 4 farklı ırk bize sunuluyor. Makedonlar-Persler-Hindular-Galyalılar. Alexander paketindeki barbarlar özellikle birkaç güçlü birliğiyle sizi önceki sürümlere göre biraz daha zorluyor. Ancak yapımdaki en güçlü birlik fillere bile boy ölçüşecek güçteki Büyük İskender'in atlı birliği.



 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 18:31   #19
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Birimlerden azda olsa biraz bilgi vermiştim şimdi ırklara özel askerleri anlatalım. Makedon - Pers - Hindular birimleri çeşitlilik gösteriyor fakat barbar kavimler diye adlandırılan ülkelerin birimleri genellikle aynı. Makedon birlikleri diğerlerine göre üstün durumdalar; nedeni ise 100 yılda onca yeri fethetmemizi isteyen oyun yapısının varlığına bağlanabilir. Gene uzun mızraklılar her zaman üstün olduğundan Makedon mızraklı birlikleri savaşta düşman birliklerini resmen biçiyor denilebilir. Oyunda dikkat ederseniz Makedon ve Pers birliklerinin sayısı aynı bu da oyun boyunca büyük düşmanın Persler olacağını gösteriyor. Diğer milletler ise bu kadar ciddi boyutta güçlü değiller.

Historical Battle denilen tarihteki gerçek savaşların olduğu bölüm geliştirilmiş ve seçilen savaşın hikayesi bir film eşliğinde anlatılırken aynı zamanda verilen bilgiyi de okuyorsunuz. Savaş yaptıkça ilerliyorsunuz ve gittikçe zorlaşan oyun yapısı zaman zaman soğuk terler dökmenize yol açabiliyor. Bu duruma ayrıca yer şekillerindeki olumsuzluklarda eklendiğinde problem bir anda daha da artabiliyor. Asla yanlışa yer yok ve en küçük bir aksamada tekrar oynamak zorunda kalabiliyorsunuz. Bölüm aralarındaki videolarda kullanılan epik dil, sizi savaşa hazırlamak konusunda oldukça başarılı.

Çok oyunculu(Multiplayer) seçeneğinde de gelişmeler var. Önceki yapımdan farklı olarak yeni bir mod daha eklendiğini görüyoruz.


Custom Battle : Savaş alanı asker birimi ve diğer ayrıntıları biz ayarlıyoruz.
Historical Battle : Tarihi savaşları arkadaşlarınızla oynayabiliyorsunuz.
Battle Tournament : Heyşey hazır bize özel savaş alanı birimler hazırlanmış 3vs1 1vs1 2vs2 karşılaşma seçenekleri var.

Alexander eklenti paketi sonuçta Medieval 2 için bir geçiş dönemini doldurmak amacını taşıyor. Nispeten uzatılmış savaş süreleri de bunun kanıtı niteliğinde. Her geçen gün Totalwar oyuncularının sayısı artıyor ve Medieval 2 çıkınca kendisini strateji türünde büyük bir oyuncu kitlesi bekliyor olacak. Alexander paketi bu açıdan değerlendirildiğinde serinin biraz daha geliştirilmiş ara temsilcisi olarak kabul edilebilir. Sonuç olarak Alexander seriyi takip eden oyun severlere getirdiği ufak yeniliklerle serinin doğru yolda ilerlediğini gösteriyor. Denemenizi tavsiye ederim

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 23 Eylül 2006, 18:40   #20
inFerno
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: -[ Oyun Tanıtımları ]-




The Da Vinci Code


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Anahtarlar, şifreler, kilitler ve anagramlar... Hepsi niçin kullanılır? Çoğu zaman insanların merak duygusunu örtmek için kullanılmışlardır. Bilindiği üzere insanoğlunun en güçlü duygularındandır merak. Bu sebepledir ki; bu duygunun önüne geçebilmek için, bu şekilde duvarlar kurulur. Ancak gizlemenin nedeni, her zaman insanın merak duygusu olmamıştır. Bazen de oldukça önemli veriler gizlenir neden mi? Tabii ki insanlardan dolayı. Bu nedenle, gizleme nedenleri sadece insanın merak dürtüsünü örtmek için kullanılır.

Hepiniz Dan Brown'ın bu ünlü kitabının ismini duymuşsunuzdur. Okumayanlar için kitabın konusunu özet geçecek olursak; Hıristiyanlık mezheplerinden olan Katolikler için efsanevi olan Kutsal Kase'den bahsedilmiştir. Var olduğuna inanılan bu kase, Tanrı'nın yeryüzündeki gücünü temsil etmektedir. Bu nedenlerdir ki her zaman insanların merakını çekmiştir. Bu tür bir varlığın tabii ki insanların nazarından uzakta olması gerekmektedir. Bunun içinde Sion Tarikatı olarak bilinen topluluk tarafından birçok şifreler ve anagramlar kullanılarak gizlenmiştir. Ancak o zamanlar ünlü olmayan bir sözün gerçekliğini unutmuşlardı, 'iki kişinin bildiği sır değildir'. : ) Peki, Da Vinci gibi bir sanatkarın bu olaylara ilgisi ne idi? Da Vinci, Kutsal Kase'yi korumak ve saklamak için görevlendirilen Sion Tarikatı'nın en önemli mensuplarındandı. Da Vinci sanatsal dehasını, Kutsal Kase'yi korumak için kullanmıştı. Tıpkı Fen Bilimlerinden de yakın dostumuz olan Newton gibi...

Genel hatlarıyla hikaye bu şekilde dallanmakta. Şimdi oyunumuzun başladığı yere gidelim. Simge bilimci Profesör Robert Langdon, bir konferans için Paris'e gelir. Aynı günlerde daha önceden telefonla görüştüğü Louvre Müzesi müdürü, bir cinayete kurban gider. Profesör Robert Langdon, olayla bir ilgisi olabileceğinden dolayı, Müfettiş Fache tarafından olay mahalline çağrılır. Ancak yine bir simge bilimci ve Paris polisine mensup olan Sophie Neveu, Robert'a bir komplo içinde bulunduğunu söyler. Fache katilin Robert Langdon olduğuna çoktan kanaat getirmiştir. Şimdi Robert Langdon kendisini temize çıkarmak ve Sophie Neveu ise ölen büyükbabasının katilini bulmak için hem polisten kaçacaklar hem de içinde bulunduklarını bilmedikleri bu büyük gizi çözmeye çalışacaklar.

Filmin oyunu mu? Yoksa kitabın mı...?

Daha fazla kitabın konusunda kalmadan oyunumuza dönelim. Yönettiğimiz karakterler, Robert Langdon ve Sophie Neveu'dan oluşmakta. Oyun içerisinde bu iki kişiyi, belirli yerlerde kontrol edeceğiz. Şunu belirteyim, oyunda yönettiğimiz karakterlerin film ile bir ilgisi yok. Yani oyunda kontrol ettiğimiz Robert, Tom Hanks olarak oyuna aktarılmamış. Aynı şey filmin diğer oyuncuları içinde geçerli. Yönettiğimiz karakterler, oyun yapımcılarının hayal gücü ile bize aktarılmış. Bu oyun için bir eksi mi, yoksa artı mı olduğuna karar veremeyeceğim. Çünkü eğer filmdeki karakterler aynen oyuna aktarılsaydı, yapım çok fazla filmin gölgesinde kalmış olabilirdi. Ama bu şekliyle de oyunda fazla emek harcanmamış gibi yorumlara yol açabilir. Bunun kararını en iyi siz verebilirsiniz. Bu şekilde söylendiğinde oyunun film ile alakası yok sanmayın. Aksine oyun, filmdeki birçok sahneyi kullanmakla beraber bazen de ara sahneleri oynuyor olacağız.
Oyunun türü aksiyon/adveture olarak tanımlanabilir. Zaten zamanımızda tek türe bağlı kalan oyun bulmak zor. Bunun için akıllıca davranılmış. Oyun genel olarak TPS kamerasından oynansa da bazı bulmacalarda FPS'ye dönüp point-click tarzını kullanmakta. The Da Vinci Code'da sadece bulmacaları çözüp ilerlemeyeceğiz. Gereken yerlerde polis ve güvenlik görevlileri ile de karşılaşacağız. İşte bu noktada oyunumuz aksiyona dönüşmekte. Yapılan dövüşlerde karakterinizi siz yönetiyorsunuz. Kavgalarda kullanılan arayüz oldukça basit. Sadece farenizin sağ ve sol tuşlarına ekranınızda gösterildiği gibi ve zamanında basmak. Bunları doğru şekilde yaparsanız, rakibinizi kolayca alt edebilirsiniz. Oyunda sadece 'tekme tokat dalmak' yok. İsterseniz diğer karakter ile birlikte çeşitli combolar yapabilirsiniz. Mesela bir polisi siz tutarsanız, yanınızdaki Sophie veya Robert aynı eski Türk filmlerindeki gibi adamın tozunu alıyorlar. Bezende düşmanınızı tutup duvara çarpabilme imkanınız var. Bu şekilde rakibinizi daha çabuk alt edebilirsiniz. Tabii ki her zaman işiniz bu kadar kolay olmayabilir ve zorlanabilirsiniz. Dövüş sırasında ekranın üst köşesinde çıkan sağlık barından durumunuzun ne olduğunu öğrenebilirsiniz. Dövüşlerden zevk almak istiyorsanız oyunun ayarlarından dövüş zorluğunu 'zor' olarak seçmenizi tavsiye ederim. Oyunda sadece dövüş sırasında size aktif olma imkanı tanımıyor. Az da olsa bazen bir kapıyı veya pencereyi açma gibi işleri size bırakıyor. Bunu yaparken farklı bir olay yok. Aynen ekranınızda çıkan tuşlara iyi bir zamanlama ile basmanız gerekiyor. Oyunda gizlenmede var ancak pek kullanmazını önermem. Tavsiye etmememin nedeni başlıca yapay zeka. Oyundaki yapay zeka tek kelimeyle berbat. Polisler, bazen karşı karşıya gelmenize rağmen sizi fark etmeyebiliyorlar. Bunun için görünmeyeceğim diyerek fazla bir çaba harcamanıza gerek yok. Gizlenerek birisinin arkasından stealth attack yapabilirsiniz. Bunun içinde iyi bir pozisyon aldıktan sonra farenizin sol tuşuna basmanız yeterli. Eğer düşmanınız uzaktaysa onu yanınıza çağırabilirsiniz. Bunu için bir duvarın arkasına geçin ve wall ambush yazısını gördüğünüzde E tuşuna basarak sırtınızı duvara verin. Daha sonra farenizin sağ tuşuna bastığınızda duvara vurup ses çıkartabilirsiniz. Güvenlik görevlileri merak edip yakınınıza geldiği zaman farenizin sol tuşu ile düşmanınıza ani bir saldırı gerçekleştirebilirsiniz.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
oyun, tanitimlari


Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Elvis/Film Tanıtımları İpek- Film Tanıtımları 0 06 Temmuz 2022 18:45
Kitap Tanıtımları.. Lee Kültür ve Sanat 381 16 Şubat 2021 18:55
Kule Tanıtımları Ecrin Online Oyunlar 0 14 Aralık 2013 04:44
Dergi Tanıtımları Nigar Kültür ve Sanat 3 25 Aralık 2011 15:51