09 Haziran 2012, 16:32 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Sözleşmeyle Ve Doğal Hukukla Siyaset - Siyaset Bilimi Egemenlik daima halktadır, yani, bireylerde değil ama toplumda hiyerarşik biçimde, aileden devlete, dizilen organik gruplardadır. Halk kral ve memurlarına sözleşmeye sadık kalmaları koşuluyla iktidarı verir. Althusius, bu yolla, kral ve bürokrasinin egemenlik daima halkta olmak kaydıyla nasıl belirli bir gücü muhafaza ettiğini açıklayabilmiştir. Bu rıza ile, gruplar arasındaki sözleşme ile açıklanır, belirli dini kavramlarla değil. GROTIUS Ulusal devletler kurulduğu zaman bu bağımsız devletlerin arasındaki ilişkiler sorusu gündeme geldi. Artık aralarındaki ilişkiyi düzenleyecek herhangi bir kurum kalmamıştı; ayrıca, ulusal devletlerdeki yasal anlayışlar kanunların ulusal bir kral tarafından yapılması ve bundan dolayı sadece kendi devletinde uygulanabilir olduğu kanaatine dayanıyordu. Danimarkalı hukukçu Hugo Grotius (ya da de Groot, 1583-1645) doğal hukuk fikrine geri dönerek ikileme hukuki bir çözüm sağladı: Tekil ulusal devletlerden üstün olan ve aralarındaki ilişkileri düzenleyen belirli kanunlar vardır. Doğal hukuk fikrini geliştirerek Grotius belirli devletlerin hukukundan üstün olan uluslararası bir hukuk için temel temin etmiş oldu. Bu noktadaki çabası takdir topladı ve Milletler Cemiyeti, Nuremberg Duruşmaları ve Birleşmiş Milletler ile sonuçlanan uluslararası hukuk kavramına dahil olmuş oldu. Grotius, Otuz Yıl Savaşları sırasında (1618-48) yaşamıştır. Dini-siyasî çatışmaların bir sonucu olarak 1618'de ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı, fakat Fransa'ya XIII. Louis'ye kaçtı (bir kitaplıkta gizlenmek suretiyle) ve orada diğer faaliyetlerinin yanı sıra diplomat olarak İsveç'in hizmetine girdi (1634). Ancak Kraliçe Christina, O'nu İsveç'e bir emirle davet edince sert iklim ve zayıf bedeni ölümünü getirdi. (Descartes'in beş yıl sonra buradaki talihsiz ölümüyle karşılaştırın.) Otuz Yıl Savaşları anlaşmazlığa düşen devletlerin tabi olacağı bir hukuk sistemini kamçılamıştır. Bu savaş ayrıca kamusal olan siyasî ve yasal meseleler ile özel olan dinî sorular arasında bir ayrıma yol açmıştır Grotius tüm bu fikirleri ifade etmiştir. Stoacılıkla gelişen ve Hıristiyan ilahiyatına kadar gelen doğal hukuk fikri Grotius tarafından teolojik ve dini törensel tabanından arındırılmış bir biçimde uyarlanmıştır. Bu Hıristiyan karşıtı bir görüşün ifadesi değil, fakat doğal hukukun siyasî ve yasal tarafların dini olandan daha ayrışmış bulunduğu yeni bir duruma uyarlanmasıydı. Eğer uluslararası hukuk herkese uygulanacaksa doğal hukukun esasları Hıristiyan ilahiyatından bağımsız olmak zorundaydı. Böylece devletler arasında ve devletlerin kendi içinde siyasî ve yasal anlaşma için daha seküler bir temel aranıyordu. Bu anlamda Grotius, yeni bir durum için doğal hukuk fikrini güncellemiş oldu. Grotius'un en bilinen çalışması The Law of War and Peace'tir (Savaş ve Barış Hukuku, "Dejure belli ac pacis"). Başlıktan da anlaşılacağı üzere Grotius, burada savaş da dahil olmak kaydıyla tüm koşullara uyarlanabilecek bir hukuk fikri üzerinde durur: Tanrı tüm insanlara dostluğu doğal bir ihtiyaç olarak bah*setmiştir (appetitus societatis) ve bu vahiy veya ilahiyattan bağımsız olarak tüm insanlarca farkına varılabilir bir durumdur. Huzurlu bir birlikte yaşam ihtiyacı temeldir ve bunun gerçekleşmesi için herkesin belirli kanunlara saygı duyması zorunludur. Örnek verirsek, vaatler tutulmalı, eşitlik uygulanmalıdır. Bu doğal hukuk teorisi Tanrının Yaratıcı ve normların vericisi olarak kabul edildiği iradeci görüşün reddini gerektiriyordu (Luther ile karşılaştırın). İşler iradecilerin iddia ettiği gibi değildir, yani, Tanrının tüm zamanlarda irade buyurduğu şey tanım olarak doğru değildir; bilakis, Tanrı doğruyu irade buyurur zira O, zaten doğrudur. Sonuç olarak doğru sürekli ve evrenseldir ve herkes tarafından tanınabilir. Grotius bir devletin uluslararası cemiyetin eşit bir üyesi olabilmesi için yerine getirilmesi gereken bazı koşullardan bahseder: Devletin, geniş mi küçük mü olduğu değil istikrarlı olması ve antlaşmaların gereğini yerine getirmesi önemlidir. Bunlar bugün de kullanılan kriterlerdir. Elbette, bu uluslararası hukuku uygulayacak bir kurumun olmaması problemi vardır. Böyle bir kurum, belirli ölçüde Orta Çağ'da Kilisede mevcuttu. Fakat Reformdan sonra Kilise bölündü ve büyük ölçüde belli devletlerle bütünleşti. | |
|
Etiketler |
bilimi, hukukla, siyaset, sözleşmeyle |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Siyaset Felsefesinde Bireysel ve Toplumsal Olarak Siyaset Nedir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 27 Ekim 2020 21:39 |
Siyaset Felsefesinde Siyaset Bilimi ile Siyaset Felsefesinin İlişkisi Nedir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 27 Ekim 2020 21:13 |
Siyaset Felsefesinin Ana Kavramı Siyaset Nedir? Siyaset Ne Değildir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 27 Ekim 2020 21:13 |
Şansölye Nedir - Siyaset Bilimi | Liaaa | Ödev ve Tezler | 0 | 09 Haziran 2012 16:40 |
Aydınlanmacı Siyaset - Siyaset Bilimi | Liaaa | Ödev ve Tezler | 0 | 09 Haziran 2012 16:33 |