10 Şubat 2012, 13:18 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Post Yapısalcılık Yazının yaşayan canli konuşma karşısındaki değersizliği düşüncesine dayanarak yapılmış konuşma ile yazma arasındaki geleneksel ayrımın en iyi görülebileceği yer Platon'un Phaidmr diyalogudur. Söz konusu diyalogda Platon , insanların belleklerinin tembelleştireceği düşüncesiyle imparatorun yazının derhal yasaklanmasını buyurduğu ünlü bir Mısır söylemine yaptığı göndermeden hareketle köküne dek sözmerkezci düşünceler ortaya koymaktadır. Derrida yapılan bu temel ayrıma yalnızca bir iletişim biçiminin bir başkasına yeğlenişi olarak bakılamayacağına, tam tersine söz konusu ayrımın felsefece düşünce üzerinde iki bin yıli aşkın bir süredir belirleyici olmuş bütün sıradüzensel karşıtlıkların temelini oluşturduğuna parmak basmaktadır. Buna göre, konuşma kendisiyle birlikte buradalığı, doğruluğu, gerçekliği, sahiciliği olanaklı kılarken, yazıysa konuşmadan türetilmiş kurmaca yapısıyla hem canlı konuşmanın varlığını bozmakta hem de birtakım yanılsamaları benimseyerek sanıların tutsağı olmamıza yol açmaktadır. Derrida ’nın konuşma/yazma karşılığına yönelik eleştirilerinin, kavramsal ikiliklerin maskelerini düşürmek amacıyla yaptığı yapısökümcü okumaların "post- yapısalcı eleştiri"nin yeni açılımlar kazanmasında son derece büyük bir değeri vardır. Bu bağlamda Derrida 'nın yaptığı yapısökümcü okumalardan en çok göze çarpanlardan biri, Husserl 'in görüngübiliminde (ayrıca pek çok başka öğretide de) temel bir rol oynayan "varlık ile yokluk" arasındaki karşıtlık ilişkisine yoğunlaşmaktadır. Husserl görüngübilime dayalı düşüncelerini ortaya koyarken, dolaysız bir biçimde burada olan yani bilincimde bulunan ile burada olmayan yani bilincimin dışında olan arasında keskin bir ayrım yapma gereği duymuştur. Ancak Husserl dolaysız bir biçimde burada olanın ayrıntılı bir çözümlemesini yapınca, dolaysız bilinç alanının buradaliğını yaşanan anda olmadığını görerek, her türden bilinç yaşantısının buradalığını zamansallık içerdiğini söylemek durumunda kalmıştır. Somut bir deneysel varlığı bulunan "an", bu anlamda hem dolaysız bir biçimde geçmişte yaşanmış ama belleğini hem de dolaysız gelecekte yaşanacak bir an beklentisini içermektedir. Oysa gerek geçmiş gerekse gelecek burada olmayan anlar olmaları bir yana yaşanmakta olan anın da vazgeçilmez bileşenleridir. Derrida 'nın Husserl in varlık ile yokluk ayrımı üstüne kurulu görüngübilimine yönelik okumasının açıklıkla gösterdiği gibi, varlık ile yokluk ayrımı son çözümlemede kendi ayrım olmaktalığını sorun haline getirecek bir biçimde kendi üzerine dönmektedir. Kimi araştırmacıların gözünde post- yapısalcılığın en uç biçimi olarak görünen yapısökümcülük, düşüncenin temel ayrımlarının hiçbirinin de değişmez, saam ya da dayanıklı olmadıklarını ileri sürmektedir. Bu anlamda ussal bir dizgenin kavranabilirliği ile böyle bir diıgenin kavramaya çalıştığı gerçeklik arasında kapatılması olanaksız bir uçurum söz konusudur. Derrida bu uçunımu farkli terimlerle adlandırıyor olmakla birlikte, çoğunluk Fransızca'daki dı~'eıerııe (ayrım) sözcüğünden bozularak yapmış * diffirance "ayrım” terimini kullanmavı yeğlediği görülmektedir. Terim, bir yandan dizgesel yapılar ile bu yapıların kavramaya çalıştığı deneyimler, olaylar, metinler gibi kendilikler arasındaki ayrımın altını çizerken, öbür yandan Fransızca'da "ertelemek" anlamına gelen differer sözcüğünün sunduğu anlam olanağından yararlanarak, karşıt kavramlardan birinin üstünlüğünü, daha değerli oluşunu ya da karşın önündeki olumlu herhangi bir özelliğini öne çıkarmaya bağlı olarak saltık ayrımlar kurma çabaları olanağının şimdilik olanaksız oluşu nedeniyle her zaman için ertelenmek zorunda olduğuna dikkat çekmektedir. Bu ikinci gerçeği Derrida, karşıtlık ilişkisi içinde bulunan terimlerini karşıtlıklarının zamanla yavaş yavaş kaybolduklarını göstermek amacıyla "iz" tasarımıı doğrultusunda enine boyuna ayrıca tartışmaktadır. Derrida ' nın bu bağlamda yine sıkça sözünü ettiği bir başka terim "yayılma" ya da "saçılma" (dissemination) ise çözümlemeye konu nesnelerin kavramsal ağdan kayarak, kullandığımız verili kavrama dizgesinin dışına taşarak dağılmaktalıklarını anlatmaktadır. Yakın dönemin yazın eleştirisi literatürüne bakıldığında, kimi yazın kuramcılarının Derrida'nın felsefe metinlerine uyguladığı yapısökümcü okuma yöntemini yazın metinlerine başarıyla uyguladıkları görülmektedir. Bu bağlamda yazın yapıtlarının da aynı felsefe dizgeleri gibi birtakım dünyalar yaratıyor olmaları gerçeğine odaklanan yazın araştırmacıları şiirlerin, öykülerin ve öteki yazın metinlerinin aynı felsefe metinlerinde olduğu gibi kendi içinde tutarlı ve bütünlüklü anlam dizgeleri üstüne kuruldukları düşüncesinden yola koyulmaktadırlar. Hatta bu noktada birtakım post- yapısalcı yazın kuramcıları, yazın metinlerinde sıklıkla karşılaşılan söz konusu anlam dizgelerinin her birinin yapısoküme alınmasının günümüz yazın eleştirisinin başlıca ödevi olduğunu ileri sürmektedirler. Derrida 'nın kendisi yöntemini hemen hep felsefe metinleri üstünde uygulamış olsa da, yazın çözümlemelerinin söz konusu yöntemi çok çabuk benimsedikleri gözlenmektedir. Kuşkusuz hem Derrida 'nın hem de postyapısalcılığın önde gelen öteki düşünürlerinin, felsefe ile yazın arasında keskin bir sınır olduğu yönündeki geleneksel ayrımı bütün bütün yadsıdıklarını bu noktada ayrıca belirtmekte yarar var. Geleneksel yazın çözümlemesi anlayışı bir metnin anlamını yazarın zihnindeki dile getirmesi olarak görmektedir, bu anlamda her yazar yazıya aldığı metninde kafasında bulunanları, içinden geçenleri, söylemek istediklerini anlamlı bir biçimde dile getirmektedir. Yapısökümcü yazın eleştirisinin ilk aşaması bir anlamda yapısalcı bir eleştiri üstüne bina edilmiştir. Buna göre, öncelikle yapılması gereken anlamı yazarın egemenliğinden kurtarmak, yazarı da metnin anlamı belirlenirken başvurulacak enson yetke konumunda olmaktan çıkarmaktır. Çoğunluk "yazarın ölümü" deyişiyle anlatılan yazar-egemen metin okuma yordamının sona erişinin yapısökümcü metin çözümleme etkinliğindeki somut karşılığı, yazara metnin karşısında hiçbir öncelikli ya da ayrıcalıklı konum tanımadan, onu metnin içine yalnızca dilsel bir kendilik olarak yerleştirmektir. Sözgelimi post- yapısalcı yazın anlayışının önde gelen adlarından Roland Barthes , Balzac tararafından yazılmış bir metne odaklanarak, Balzac'ın ne demek istemiş olabileceği sorusuna hiçbir duyarlılık göstermeden, salt metinde gövdelenen biçimsel kodlar üzerinden bir metnin en iyi nasıl çözümlenebileceğini başarıyla göstermiştir. Bu yapısalcı adım açıklıkla görülebileceği gibi, Tanrı konumundaki geleneksel yazarın ölümü düşüncesi ile Descartesçı ben'in ya da öznenin ölümü düşüncesi arasında üstünden atlanamayacak bir koşutluğu su yüzüne çıkarmaktadır. Ancak post-yapısalcılar bu adımla da yetinmeyerek, özerk bir konumda bulunan metnin kendisinde dahi ne olduğu açıkça belli her okumada olduğu gibi aynı kalan değişmez bir anlam bulunmadığını ileri sürerek bir adım daha ileri gitmektedirler. Burada söz konusu olan metni belli bir anlamdan yoksun oluşu değil, birbirleriyle çelişip çatışan her yeni okumada giderek daha da çoğalan bir anlamlar alanı oluşudur. Nitekim yapısökümcü yönelimli yazın eleştirmenleri, ötekiler önünde kendi önceliğini dayatan her anlamın, metnin gerçek ya da biricik anlamı olduğu savıyla ortaya çıkan her anlamın ilkece metnin uçlarına gidilerek ya da metnin asıl anlamlarına başvurularak çürütülebileceğini söylemektedirler. Örneğin Milton'un Yitik Cennet başlıklı yapıtının, ortodoks Hıristiyan yönelimli bir okumanın bakış açısıyla, özellikle yapıtta Şeytan'a nasıl yaklaşıldığının belli ayrıntıları üstüne yoğunlaşmak yoluyla yapısının sökülmesi olanaklıdır. Bütün metinlerin yazarlarının ne düşündüklerini ya da ne duyduklarını dile getirmeye çalışmalarıyla yaratıldıkları kuşku götürmez, ancak burada yapısökümcülerin asıl parmak bastıkları önemli nokta, metnin her durumda yazarın niyetlerinin çok ötesine uzanan bir anlam ufku bulunduğu; çok anlamlılığıyla dikkat çeken bu ufkun a1a kendi içinde tutarlı tek bir anlam yaırsı içine kapatılamayacak denli açık uçlu ( Eco 'nun deyişiyle "açık yapıt'~ bir nitelik sergiliyor olmasıdır. Bu noktada ,yapısökümcülüğün daha yüksek bir sesle dile getirdiği post-yapısalcılık anlayışınla, birincil değerde metin ile ikincil değerde metin, başyapıt ile açımlama amacıyla yazılmış yapıt, özgün savlı yazı ile yorumlama yazısı arasında öteden beri yapılan ayrımlara da bütün bütün karşı çıkılmaktadır. Geleneksel yaklaşımlardı, yorumlama özgün metindeki anlamı yı da düşünceleri olabildiğince eksiksiz bir biçimde yeniden dile getirme çabasına karşılık gelmektedir. Bu bağlamda bu yorumun başarılı olmasının en temel ölçütü, yorumladığı metinden ne daha eksik ne de daha fazla söylemeyip metindeki anlamı olduğu gibi yeniden dile getirerek aktarmaktır. Bir başka deyişle, geleneksel metin tasarımında, yorumun, dolayısıyla da yorumcunun kendi dilediğine seçerek aldığı izlekleri özgür bir biçimde işleyip değerlendirmesine, başka sorun, konu ya da alanlarla ilişkilendirilmesine izin yoktur; çünkü bu tasarıma göre tüm bunları gerçek, özgün, başyapıt olan metnin kendisi, dolayısıyla da büyük, gerçek, tanrısal esinle dolu olan metnin yazarı, olabilecek en iyi ölçülerde zaten başarıyla yapmıştır. Bütün bu geleneksel ayrımların üstüne kurulduğu "yaratma" ile "yeniden üretme'. ayrımı post-yapısalcılık çerçevesinde çözüştürülmüş, yeniden üretmelerle yapılmış metinlerin en az özgün metinlerin kendileri denli, hatta kimileyin onlardan bile daha büyük bir yaratıcılık örneği sergiledikleri öne sürülmüştür. Böylelikle de yorulama etkinliğinin baştan beri yaratma etkinliği karşısında ikincil konumda olduğunu tek bir ödün vermeden savunan geleneksel anlayış yıkılarak yaratama ile yorumlama arasındaki ayrım bütünüyle çökertilmiş olmaktadır. Felsefe Sözlüğü, A.Baki Güçlü; Erkan Uzun; Serkan Uzun; Ü.Hüsrev Yoksal-Bilim ve Sanat Yayınları. alıntı | |
|
Etiketler |
post, yapısalcılık |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Psikoloji Ekollerinden Biri Olan Yapısalcılık Ekolü Nedir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 19 Ocak 2021 21:39 |
Psikoloji Ekollerinden Biri Olan Yapısalcılık Ekolü Nedir? | Kalemzede | Felsefe | 0 | 19 Aralık 2020 23:36 |
Yapısalcılık | PySSyCaT | Felsefe | 0 | 11 Kasım 2014 18:41 |
Yapısalcılık | YapraK | Felsefe | 0 | 30 Mart 2009 20:51 |
Post - Yapısalcılık | YapraK | Felsefe | 0 | 30 Mart 2009 20:37 |