28 Mart 2009, 20:47 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yahudiler ve roma dönemi MUSEVİLİK VE YAHUDİ TARİHİ YAHUDİLER VE ROMA DÖNEMİ ROMALILAR Yisrael’in İkinci Milletler Topluluğu’nun Roma İmparatorluğu’nun elinde acıklı sona ulaşmasının hikayesini anlatmadan önce zamanda geriye bir yolculuk yapalım ve Roma’nın ne olduğuna, güçlü Yunanlılara nasıl meydan okuyabilecek bir kuvvet haline geldiğine değinelim. Roma’nın tarihi M.Ö. 753 yılında bir şehir devlet olarak başlar. Şehrin kuruluşu ünlü bir efsaneye dayanır. Tiber Nehri kıyılarına yerleşenlerin, akıbetlerinin bağlı olduğuna inandıkları “Vesta’ya, yani ocak tanrıçasına bağlı bakireler” tutmaları yaygın bir uygulamaydı. Bu genç kadınların saf ve temiz kalması gerekiyordu. Bir ocak tanrıçası bakiresi yanlış yola saptığında canlı gömülerek öldürülüyordu. M.Ö. 8. yüzyılda Rhea Silvia adlı bir ocak tanrıçası bakiresi hamile kaldı. Hata onun değildi, tanrı Mars tarafından iğfal edilmişti! Silvia Rhea ikiz oğlanlar doğurdu: Romulus ve Romus. Ne var ki yerel kral onları yarı-tanrı olarak kabul etmedi ve Tiber Nehri’ne attırdı. Mucizevi bir şekilde kıyıya yüzdüler, bir dişi kurt tarafından bakıldılar sonra da bir çoban tarafından büyütüldüler. Oğlanlar büyüdüklerinde, boğulmaktan kurtuldukları yerin yakınında, Tiber’e bakan yedi tepe üzerinde Roma şehrini kurdular. (Daha sonra Romulus Romus’u öldürdü ve tanrı Quirinus oldu.) İlginç olan şudur ki Yahudi geleneği Romalıların, Yaakov’un ikiz kardeşi, kızıl saçlı ve kana susamış Esav’ın soyundan geldiğini ileri sürer. Yahudilik Roma’ya hem “kırmızı” hem de “kan” anlamına gelen İbrani kökten yola çıkarak “Edom” der (Bereşit 36:1’de Esav’a verilen başka bir isim). Daha sonraki Yahudi-Romalı ilişkisine baktığımızda, Romalıların Esav’ın hayat görüşünün ruhani mirasçıları olduğunu anlarız. ROMA CUMHURİYETİ Romulus’un zamanından birkaç yüz yıl ileriye gittiğimizde, yaklaşık M.Ö. 500 yıllarında Roma halkının ona hükmeden monarşiyi devirdiğini ve bir senato tarafından yönetilen bir cumhuriyet kurduğunu görürüz. Senatonun yüksek sınıflardan oluştuğu, toprak sahibi erkek vatandaşların “patrisyen-soylu” adlandırıldığı bir oligarşi... Sağlıklı ve güçlü her eski medeniyet gibi Romalılar da hakimiyet alanlarını genişletmek için savaşmaya koyulur. Hırslı Romalılar karşılarında kendi görüşlerinde olan Kartacalıları bulur ve M.Ö. 264 yılında M.Ö. 146 yılına kadar sürecek olan ve Roma’nın zaferle çıkacağı, Pun Savaşları olarak bilinen muazzam bir mücadeleye girişirler. Romalılar Yunan sömürgelerini, ardından Yunanistan’ın kendisini fetheder ve Akdeniz’deki büyük güç haline gelirler. Büyük ölçüde Yunan hayat görüşünü miras almışlardır. Kültürlerine Greko-Romen deriz çünkü Yunanistan’la Roma iki farklı halk, medeniyet ve kültür oldukları halde Romalılar kendilerini çok büyük oranda Yunanlıların kültürel mirasçıları olarak görüyordu. Daha ileride Roma tarihinde çok sayıda Romalı kendilerini Yunanlıların reenkarnasyonu addedecektir. Yunanlılar Roma mimarisini ve Roma hayat görüşünü birçok açıdan etkilemiştir. Ancak Romalıların kendi benzersiz katkıları da olmuştur. Roma, Yunanistan’dan çok daha muhafazakar, ataerkil bir toplumdu. Ayrıca çok çalışkan, son derece iyi örgütlenmiş kişilerdi, bu da onları imparatorluk kurma ustası haline getirdi. Örgütleme yeteneklerini her alanda görürüz: Mühendislikte: Romalıların hakim olduğu nereye baksak, halen ayakta duran Roma su kemerleri, yolları, kaleleri, duvarları buluruz. İnanılmaz inşaatçılardı. İnşaat bilgileri şaşırtıcıydı. Hükümet ve kanunlarında: Bütün Akdeniz havzasında kullanılan bir kanun sistemi kurdular. Yönetim, vergi toplama yetenekleri. Her şeyin ötesinde sistematik bir şekilde savaşma ve fethetme yetenekleri. Fetih ve imparatorluk kurmak, Roma organizasyonunun en büyük özelliklerindendi. ROMALILARIN FETHİ Romalılar savaşmada devrim yaptı. Yunanlıların aksine, vatandaşları askere almaz, profesyonel bir ordu kullanırlardı. Askerler savaşmak için para alır, bunu hayat boyu sürecek bir kariyer haline getirirdi. Romalı için askerlik sadece bir iş değildi, bir yaşam biçimiydi. Romalıların görüşü tartışmasız en büyük Romalı general olan Jül Sezar’ın ünlü deyişinde saklıydı: Veni, vidi, vici – “Geldim, gördüm, yendim.” Hızlı hareket edemeyen Yunanlı mızraklı ve kalkanlı asker alayları yerine Romalılar, her biri 10 tane daha küçük ve daha hareketli piyade taburuna bölünmüş lejyonları oluşturdu. Lejyon Roma ordusunun temel birimi oldu. Roma, her biri yaklaşık 5.000 kişilik 24 ile 28 arasında, çoğu piyade, birazı süvari lejyonuna sahipti. Bu lejyonların örgütlenme şekli Romalılara savaş alanında inanılmaz bir esneklik kazandırıyordu. Aynı anda yüz kişiyle savaşabilecek daha küçük birimlere ayrılabiliyorlardı. Yunanlıların hiçbir zaman başaramayacağı şekillerde manevra yapabiliyorlardı. Romalılar Yunanlıları işte böyle ezdi. Karşılarına çıkan herkesi katlettikleri gibi onları da katlettiler. Bu bizi Roma kültürünün bir başka kilit özelliğine götürüyor. Romalılar çok sofistike insanlar oldukları halde, çok da vahşiydiler. Belki de tarihteki en vahşi medeniyet... Vahşetleri savaşta görülebilir tabii. İnanılmaz derecede saldırgan insanlardı. Her şeyi fethetmek için kontrol edilemez bir hırsa sahip insanlar... (Bu, Yahudilerin Esav’ın soyundan gelenler hakkındaki görüşlerine uymaktadır. Esav fiziksel olarak hakimiyet kurma gücüne sahipti. İkiz kardeşi Yaakov ise ruhani açıdan hakimiyet kurma gücüne sahipti.) Daha da çarpıcı olanı, vahşetlerinin eğlence şekillerinde de ortaya çıkmasıdır. Romalılar imparatorluğun 200 farklı yerinde, günlerini yiyip içerek ve insanların tuhaf bir şekilde boğazlanarak öldürülmesini seyrederek rahatlayarak geçirdikleri anfitiyatrolar kurdular. (Bu uygulama son derece popülerdi. İmparator Avgustus hükümdarlığı sırasında 10.000 kişinin dövüştüğü ve 3.500 vahşi hayvanın öldürüldüğü oyunları başlatmakla övünmektedir.) Bu nokta insanlık tarihinde çok ilginç bir ders oluşturmaktadır. En sofistike kültürlerin, aynı zamanda en vahşileri olduğunu da sıklıkla görüyoruz. Bunu Roma’da (daha sonraları birçok başkasında, en yakın zamanda da Almanya’da) gördük. ROMA İMPARATORLUĞU Roma orduları dışarıda zaferler elde ederken, ülkede cumhuriyetin hali pek iyi değildi. M.Ö. 1. yüzyılda Roma iç çekişme ve sınıf mücadelesi ile uğraşmak zorundaydı. Bunların arasında Spartaküs’ün başını çektiği tutsakların ayaklanması (M.Ö.72) belki de en ünlüleridir. Bu sözde “sosyal savaş” Roma’yı vatandaşlığı geniş ölçüde yaygınlaştırmaya zorladı ama cumhuriyet yine de ortadan kalktı. General Pompeii popüler bir galip olarak ortaya çıktı, Krasus ve Jül Sezar ile M.Ö. 60 yılında Birinci Triumvirlik’i kurdu. Ancak Pompeii ile Sezar’ın arası bozuldu ve Sezar Roma’ya hakim olarak Roma İmparatorluğu’nun temellerini attı. Yisrael ülkesindeki hikayeyi bu noktada bırakmıştık. Son iki Hoşmanay hükümdar (Makabilerin soyundan) iki erkek kardeşti: Hyrcanus ve Aristobolus. Birbirleriyle kimin kral olacağı konusunda kavga ederken akıllarına Roma’nın aracılık yapması fikri geldi. Böylece M.Ö. 63 yılında Pompeii, ordularını Yisrael’e hareket ettirmeye davet edildi. Eski tarihçi Josefus daha sonra neler olduğunu ayrıntılarıyla açıklar. Romalılar gelir, birçok Yahudiyi katleder ve iki kardeşten zayıf olanı, Hyrcanus’u ülkenin kukla hükümdarı yaparlar. Bu Roma sisteminin bir parçasıydı. Vekâletle hükmetmeyi severlerdi. Roma’nın vergileri ödendikçe ve Roma kanunlarına uyuldukça yerel vali ya da kralın, ülkeyi yönetmek için gündelik sorunlarla uğraşmasına izin verirlerdi. Roma’nın Yisrael’e müdahalesi Yahudi bağımsızlığına son verdi ve Yahudi tarihinin en karanlık dönemlerinin birini başlattı. Hükmeden Hyrcanus veya herhangi bir başka Yahudi değil, Roma idi. (Sanhedrin’in nüfuzu Pompeii’nin fethinden altı yıl sonra bir Roma kararnamesiyle iptal edilmişti.) Bağımsız Yisrael devleti artık yoktu. Roma’nın Judea eyaleti olmuştu. Pompeii savaştaki yararlılıkları karşılığında ödül olarak askerlerine geniş toprak parçaları vererek ülkenin büyük kısmını böldü. Gaza, Yafa, Aşdod ve diğer Yahudi şehirleri artık Roma İmparatorluğu haritasında yer alıyordu. Kendisine kral deme hakkı bulunsa da Hyrcanus sadece Yeruşalayim’e ve kuzeyi ile güneyinde birkaç parçaya sahipti ama bu küçük alanı bile Şam’daki Roma konsülüne danışmadan yönetemiyordu. 29. bölümde sözünü ettiğimiz gibi Yisrael’in Roma tarafından alınışında kilit rolü Hyrcanus’un baş danışmanı, İdumean generali Antipater oynuyordu. Idumeanlar Yahudilerin benzeri görülmemiş bir hatasının tanıklarıydı: Yohanan Hyrcanus’un zorla Yahudi yaptığı kişilerdi. Zayıf Hyrcanus’un arkasındaki gerçek kuvvet olan Antipater, fırsatı eline geçirmişken kendi ailesini güçlü konumlara getirmeyi ihmal etmedi. Hyrcanus’a rehberlik etmeyi sürdürdü ve M.Ö. 49 yılında Pompeii ile Jül Sezar iç çatışmaya girişince, kazanan tarafı seçmesine yardım etti. Antipater kısa zaman sonra iktidardaki adam oldu. Romalılar bu zorla Yahudi olmuş adamın, Yahudi değerleriyle veya milliyetçiliği ile özdeşleşmediği konusunda doğru tahminlerde bulundu. Antipater iktidarda olduğu sürece “militan tektanrıcılık” yeniden tehlikeli bir biçimde ortaya çıkmayacaktı. Antipater tarihe adını yazdırmadı ama oğlu Herod, dini zorla değiştirilmiş bir aileden gelmesine ve sadece ismen Yahudi olmasına rağmen Yahudilerin en ünlü krallarından biri oldu. Tarihe Büyük Herod olarak adını yazdırdı. Alıntı. | |
|
31 Mart 2009, 19:30 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi Birinci Yahudi-Roma savaşı Birinci Yahudi-Roma savaşları (66–73), (Büyük İsyan diye de bilinir, İbranice:המרד הגדול, ha-Mered Ha-Gadol), Yahudiye eyaletindeki Yahudilerin Roma İmparatorluğu'na karşı gerçekleştirdiği üç isyandan birincisidir (birincisi 115-117 yılları arasındaki Kitos Savaşı, üçüncüsü ise 132-135 yılları arasındaki Bar Kokhba isyanıdır). İsyan 66 yılında Yunanlılar ve Yahudiler arasındaki dinî gerilim yüzünden çıktı.[1] Titus komutasındaki lejyonların Kudüs'ü kuşatıp, yerle bir etmeleri, Herod Tapınağı'nın (70 yılında) ve Yahudi kalelerinin (67'de Gamla ve 73'te Metzada) yağmalayıp ateşe vermeleri ve Yahudilerin büyük bölümünü köle yapıp, kılıçtan geçirmeleriyle sona erdi. Yahudi isyanlarının Roma İmparatorluğu tarafından bastırılması, Yahudilerin çoğunun dağıtılıp köle olarak satılması nedeniyle Yahudi diasporasının dağıldığı coğrafya ve diasporadakilerin sayısı üzerinde etkili olmuştur. Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 19:38 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi YAHUDİ-ROMA İŞBİRLİĞİ: ELÇİ İSA'YI "ÖLDÜRMEYE TAM TEŞEBBÜS" İnsanlık Tarihi, başlangıcından günümüze kadar çok sayıda medeniyet, kavim ve insan topluluklarının, tarih sahnesine çıkışlarına, mücadelelerine ve yok oluşlarına şahit olmaktadır. Allah, Hak'ka(İslam'a) daveti, insan neslinin, yeryüzündeki hayata adım atmasıyla başlatmıştır. Davet yöntemleri, insanın gelişmesine paralel bir şekilde; elçiler, sayfalar, kitaplar aracılığı ile olmuştur. Ayrıca, tüm evren(alemler), bu gerçeği anlamada, insanın önüne "apaçık bir kitap" olarak serilmiştir. Sitemizin "Eski Kavimler" bölümünde, Kur'an da açıkça yer alan, bu kavimlerden bazılarının; elçileriyle mücadelesi ve sonunda helak oluşları, yer almaktadır. Bu bölüm, arkeolojik araştırmalar ve Kur'an da yer almayan kavimlerle, daha da zenginleştirilecektir. Ayrıca, insan topluluklarının, "elçileriyle mücadelelerini"; uyarıcı olmak üzere "Allah'tan gelen azabı(cezayı)" ve nihayet elçilerini öldürmeye teşebbüs etmeleri sebebiyle de "nasıl helak oldukları" konusunu, "Eski kavimler" bölümünde yayınlayacağız. Bu nedenledir ki burada, bu "elçi-kavim(toplum) ilişkisini" kısaca özetleyeceğiz. Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 19:39 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi ELÇİLERİN GÖREVİ: ELÇİ-KAVİM İLİŞKİSİ VE "HELAK" Özetle "sünnetullah" şudur: 1) Allah, insan toplumlarının merkezlerine, rahmet olmak üzere; Rahmet Elçilerini, insanları uyarmak; Hak'ka(İslam'a) çağırmak üzere gönderir. Zira Allah, insanoğlunun, Kendisine başlangıçta verdiği sözü unutup, Hak'tan sapacağını bildiği için, "elçi göndermeyi" vaad etmiştir. Bu vaad, Allah'ın Rahmet Sıfatı'nın bir sonucudur. Bu nedenledir ki, her kavme(topluma), bir "uyarıcı-hatırlatıcı-korkutucu" ve Hak'ka gelenleri "müjdeleyici" elçiler göndermiştir. Elçileri destekleyici olmak üzere de nebilerden söz almıştır. 2) Kendilerine elçiler gelen kavimler, bu elçilerin; "sadece ve sadece Allah'a köle olun. Allah'ın dışındaki ilahları reddedin!" çağrısı karşısında, direnmişler ve elçilerle mücadele etmişlerdir. "Atalarının-babalarının dini"nden vazgeçmeyeceklerini söyleyerek; bu mücadelede ileri gitmişler ve elçileri öldürmeye çalışmışlardır. Elçilerini, yalancı, iftiracı, sihirbaz ve mecnun(cinni) olarak suçlayarak; mucizelere inanmamış, getirilse bile inanmayacakları, daha başka mucizeler istemişlerdir. Genellikle, bir önceki elçinin getirdiği "İslam Dini" de zamanla bozularak, "şirk dini"ne dönüşmekte; "din adamları" çatısı altında toplayabileceğimiz; kahinler, hakimler, rabbaniler, ruhbanlar, rahipler, alimler, mollalar ve şeyhler saltanatı ortaya çıkmaktadır. Elçilere asıl savaş açanlar, bu "saltanat"ın sarsılmasından korkanlardır. Esas itibariyle, elçilerin temel görevi, Allah'ın vahyi'ni; insanlara tebliğdir. İktidarı ele geçirmek ve yönetime talip olmak değildir. Hiçbir elçinin, vahye muhatap olan toplumu, yönetmekle ilgili iddiası yoktur. Nitekim Hz. Muhammed, Kureyş'in yönetim teklifini elinin tersiyle iterken, Hz. İsa, "vergiyi kime vereceğiz?" sorusuna cevap olarak, "parayı" işaret etmiştir. Ancak, toplumun "din baronlar"ı ve iktidar sahipleri, elçileri, iktidarları için tehdit olarak görmüşlerdir ve onları, "yurtlarını-iktidarlarını ele geçirmekle" suçlamışlardır. Vahyin Elçileri'ni böyle göstermek, işlerine gelmektedir. Sonuç olarak, bu kökleşmiş "şirk saltanatı"nın sarsılacağını gören "din baronları", elçilere savaş açmakta ve öldürmekle tehdit ederek; "tebliğ görevleri"ni yasaklamaktadırlar. 3) Elçilerin tebliğ görevi sırasında Allah, o kavme(topluma), uyarıcı olmak üzere; çeşitli sıkıntılar, kıtlıklar, kuraklıklar, depremler, kasırgalar vb. toplumun doğal yaşamını alt-üst edecek "doğal felaketler" göndermekte; adeta "ilahi top atışları"yla, toplum, "yumuşamaya ve akletmeye" zorlanmaktadır. Bütün bunlar Kur'an da, "Allah'ın uyarıcı azabı" olarak bildirilmektedir. Uyarılan toplum ve bireyleri, "elçinin tebliğine eşlik eden" bu uyarıları, ya algılamamakta, ya da bu olayları, elçinin uğursuzluğu olarak nitelendirmektedirler. 4) Sonunda, kavminin düşmanlığının arttığını ve konuşmasının yasaklanarak; "ya bizim dinimize dönersin, ya yurdumuzu terkedersin, ya da seni taşlarız-öldürürüz" tehdidiyle karşılaşan elçi, Rabbine sığınarak, aczini ifade eder ve yardım ister. Bunun üzerine, " Allah'ın vaadi" gereğince elçiler ve ona tabi olan, "iman eden kimseler"in, kavimlerini terkedip-hicret etmeleri emredilir. Geride kalan, elçinin çağrısına iman etmeyen ve onun konuşmasını da yasaklayarak, öldürmekle tehdit eden kavim(toplum), "kökten" yok edilir. Yani, Kur'an kavramıyla "helak" edilir. Kur'an, kavimlere gönderilen elçiler, bu elçilerin çağrıları, kavimlerinin cevapları, Allah'ın, bu kavimleri nasıl ve neyle helak ettiğiyle ilgili, sayısız ayetler ve açıklamalarla doludur. Bu meseleyi daha iyi anlamak için "Eski Kavimler" bölümündeki; "Kur'an da Nuh", "Kur'an da Ad", "Kur'an da Semud", "Kur'an da İbrahim", "Kur'an da Lut" sayfaları incelenebilir. 5) Sonuç olarak söyleyeceğimiz şudur ki: "kavimlerin helakı"nın temel sebebi; elçilerin getirdiği mesajı inkar etmeleri ve tebliğe, olumlu cevap vermemeleri değildir. Helakın asıl sebebi, elçilerin, Allah'tan aldıkları "vahyin topluma iletilmesi, temel hakkı"nın çiğnenmesi ve hatta tamamen ellerinden alınarak, yasaklanmasıdır. Her kavmin ve her insanın, Hak'kı(İslam'ı) inkar etme, reddetme ve yeryüzünü ifsad etmemek şartıyla, yaşama hakkı vardır. Her insan, "ister iman eder, ister küfreder(örter)", hesabını "Mahşer"de verir. Bu, Allah'ın, insanlara, Dünya 'da tanıdığı; "inanma, düşünme ve düşüncesini tebliğ etme özgürlüğü"dür. Bu özgürlük, insanlar kadar elçilerinde hakkıdır. Elbette ki Allah, Elçileri'nin ve Dini'nin koruyucusudur. Şayet elçilerin kavimleri, elçilerin, topluma Hak'kı(İslam'ı) tebliğ etmesine sonuna kadar müsade etselerdi; bu "temel özgürlüğü" ellerinden almasalardı; biz inanıyoruz ki, "Allah'ın helakı", belirlenmiş bir süreye kadar gecikecekti. Bugün Allah ve O'nun Alemlere Rahmet olarak gönderilmiş olan Elçisi Muhammed(a.s.) adına hareket ettiklerini söyleyenler, ne hazindir ki, "kendi hevaları"na göre hareket ediyorlar. Nitekim Kur'an, şöyle seslenir: "Sen o hevasını ilah edineni görmedin mi ?" Unutmayalım ki, İslam adına hareket ettiğini söyleyip; bu "temel özgürlüğü" tanımayan, "İslam cahili radikalizm", bir hastalıktır, hem de tedavisi olmayan bir hastalık. Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 19:39 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi İSRAİLOĞULLARININ SON ELÇİSİ: "İSA" Neredeyse tüm elçiler, kavimlerini uyarmak için mücadele etmişlerdir. Peygamberliğin mührü olan son Elçi Muhammed(a.s.)'ın, habercisi olan İsa(a.s.)ın, kavmiyle mücadelesi, yakın tarihin en dramatik mücadelesidir. Olağanüstü doğumu, hayatı, mucizeleri ve mücadelesiyle, bugün dahi tartışmaların konusu olmaktadır. İsrailoğulları'nın son "kavmi elçisi" olan İsa, nebilere uzanan kanlı ellerin son şahidi olmuş ve Kavmi'nin suçunu kanıtlamıştır. Burada Yahudilerin, alemlere rahmet olarak gönderilen, son evrensel Elçi'yi de, öldürmeye teşebbüs ettikleri hatırlanmalıdır. Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 19:40 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi İSRAİL KAVMİ' NİN ESARETİ: ROMA HAKİMİYETİ Olağanüstü özellikleriyle, elçiler arasında dikkat çeken İsa, putperest Roma İmparatorluğunun hakimiyetinde bulunan; bugünkü İsrail, Filistin, Suriye ve Ürdün topraklarını kısmen içeren bir bölgeye; İsrail kavmi'ne gönderilmişti. İsa'nın doğduğu Yahudiye toprakları, Romalılar tarafından, M.Ö 63 de işgal edildi. Bu tarihten sonra Roma, Yahudiye'yi bir "sömürge" olarak yönetti. İsa'nın doğumu sırasında, pagan Roma'nın başında, M.Ö 27 tarihinde Roma senatosunun, Augustus ünvanı verdiği, Sezar'ın, yeğeninin oğlu Octavianus (M.Ö 27- M.S 19) vardı. Çağının en büyük emperyal gücü olan Roma'nın sınırları, Batı Avrupa, Kuzey Afrika, Mısır, Anadolu ve Suriye' yi içine alıyordu. Yahudiye'de yönetici olan Herod (M.Ö 74 - M.S 4), Roma senatosuna bağlı bir kraldı. Ancak bu bir kraldan ziyade, Roma'nın, bölgedeki valisi konumundaydı. Bu dönemde Roma, Yahudiye'de, bir Romalı yönetici bulundurmuyor, tayin ettiği kralla(valiyle) yönetiyordu. Herod, ölümünden önce Yahudiye krallığını, oğulları arasında paylaştırarak; kendisi ile birlikte dörtlü bir yönetim oluşturdu. Ancak imparator Augustus, Herod'un ölümünden sonra, onun vasiyetini tanımadı. Romalılar, Kudüs'e valiler göndererek, daha sıkı bir şekilde kontrol altında tutmaya başladılar, Herod'un oğullarından Herod Antipası'da, babasının ölümünden sonra, düşük profilli bir kral(vali) olarak tanıdılar. İsa, tebliğe başladığı zaman, Roma yönetimi değişmişti. Augustus'un üvey oğlu Tiberius (M.S 14-37), İmparator olmuştu. Roma, Yahudiye kralı Herod Antipas'ın yanında, ülkeyi daha sıkı kontrol etmek için vali Pontus Pilatus'u görevlendirmişti. Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 19:41 | #7 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi İSA'NIN TEBLİĞİ: KAVMİNİN DURUMU Zekeriya Peygamberi öldüren, İsa'nın öncüsü ve habercisi Zekeriya oğlu Yahya peygamberin, uyarılarını duymayan ve hatta ölümüne seyirci kalan İsrail kavmi, Musa'nın getirdiği "Din"i, çoktan bozmuştu. Zekeriya'nın oğlu elçi Yahya, kral Herod Antipas'ın emriyle tutuklanmış; daha sonra da kavminin seyirciliğinde öldürülmüştü. Helen kültürü ve Roma paganizminden etkilenen ve ellerindeki Tevrat'ı rafa kaldırıp; "Sözlü Tevrat" oluşturan din adamları, "şahsi görüş ve yorumlarını" egemen kılmışlardı. Kaldı ki rafa kaldırdıkları Tevrat bile, Musa'nın getirdiği Kitap olmayıp; Babil sürgünüyle kaybolan ve yeniden düzenlenen Tevrat'tı. Tabi ki bu Hak'ka(İslam'a) çağrı karşısında, yukarıda bahsettiğimiz; her elçinin karşılaştığı süreç başladı. Yahudi din adamları; ferisiler ve hahamlar, özellikle de Mabed'i kontrol altında tutan, Yahudiye'nin ileri gelen zenginlerini de içine alan sadukiler, tepkilerini göstermekte gecikmediler. Allah'ın, Davut soyundan, İsrail kavmine son elçisi olan Mesih İsa, niçin gönderildiğini ve "Musa'nın Dini"nin nasıl bozulduğunu; Barnabas İncili'nde, bakın nasıl anlatıyor: Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 19:42 | #8 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi "DİNİ BOZMASALAR, İNCİL BANA VERİLMEYECEKTİ" "Bakın, size diyorum ki, şayet Hak(Gerçek), Musa'nın kitabından silinip çıkarılmamış olsaydı, Allah, babamız Davud'a ikinciyi vermeyecekti. Ve, Davud'un Kitabı(Zebur), tahrif edilmemiş olsaydı, Allah, İncil'i bana emanet etmeyecekti. Çünkü, Allah'ımız Rab, tüm insanlara, "değişmez ve tek bir mesajla" konuşmuştur. Allah, insana, "kurtuluş yolu" olarak takdir ettiği şeyi, tüm peygamberlere söyletmiştir. Ruhumun huzurunda durduğu Allah, sağ ve diridir ki; şayet Musa'nın Kitabı, babamız Davud'un Kitabı'yla birlikte, sahte ferisi ve fakihlerin insanî gelenekleriyle tahrif edilmemiş olsaydı, Allah, bana Kelâmı'nı vermeyecekti. Ve, neden ben Musa'nın Kitabından ve Davut'un Kitabı'ndan söz ediyorum? Her peygamberliği tahrif ettiler. O kadar ki, bugün, Allah'ın emrettiği hiç bir şeye bakılmıyor. Ancak insanlar, sanki Allah yanılgı içinde de, insanlar hata etmezmiş gibi, fakihler ne diyor, ferisîler ne yapıyor diye ona bakıyorlar. "Bu bakımdan, yazıklar olsun bu imansız nesle. Çünkü üzerlerine, Mabedle mihrap arasında öldürdükleri Berekya'nın oğlu Zekeriya'nın kanıyla birlikte, her peygamberin ve takvalı insanın kanı dökülecektir! "Hangi peygamberi öldürmediler ki? Hangi takvalı insanı, tabii bir ölümle, ölüme bıraktılar? Olsa olsa bir tane. Ve, şimdi de beni öldürmenin yollarını arıyorlar. İbrahim'in çocukları olmakla ve güzel mabetleri bulunmakla övünürler. Allah sağ ve diridir ki, onlar, Şeytan'ın çocuklarıdır ve onun dilediğini yaparlar. Bu yüzdendir, Kutsal Şehirle birlikte, Mabed yıkılacak, o kadar ki, Mabet'de taş üstünde taş kalmayacaktır. "Allah beni, İsrail ailesine göndermek için seçtiği zaman, bana apaçık bir aynaya benzeyen bir Kitap verdi. O, benim kalbime o şekilde indi ki; konuştuğum şeylerin hepsi bu Kitap'tan(İncil'den) geliyor. Ve, bu Kitab'ın, benim ağzımdan çıkması sona erdiği zaman, ben Dünya'dan yukarı alınacağım."(Barnabas İncili/124,189) Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 19:43 | #9 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi "İMANI, ADALETİ, MERHAMETİ BIRAKIYORSUNUZ" İsa, Musa'nın ve Davud'un Dini'ni, "şirk dini"ne dönüştüren "din adamlarını", Matta İncili'nde, bakın nasıl suçluyor: "Yazıcılar(haham ve rabbiler), ferisiler, Musa'nın kürsüsünde otururlar, bundan dolayı size söyledikleri bütün işleri yapın ve tutun. Ancak onların işlerine göre yapmayın, çünkü söylerler ve yapmazlar. Evet onlar ağır ve taşınması güç yükler bağlayıp, insanların omuzlarına korlar, kendileri ise parmakları ile onları kımıldatmak istemezler. Fakat onlar, bütün işlerini, insanlara görünmek için yaparlar. Ziyafetlerde baş köşeyi, mabetlerde baş yerleri ve çarşı meydanlarında selamları ve insanlar tarafından rabbi diye çağrılmayı severler. "Lakin, vay başınıza hahamlar, rabbiler, ferisiler! Ve münafıklar! Çünkü siz göklerin melekutunu, insanların yüzlerine kapıyorsunuz. Böylece kendiniz, (bu melekuta) girmediğiniz gibi, girenleri de bırakmıyorsunuz ki girsinler. "Vay başınıza sahtekar hahamlar, rabbiler ve ferisiler! Çünkü nanenin, anasonun ve kimyonun ondalığını veriyorsunuz ve şeriatın daha ağır işlerini, adaleti, merhameti ve imanı bırakıyorsunuz. Siz, küçük sineği süzerek ayırırsınız, ancak deveyi yutarsınız." (Matta İncili/23) Alıntı. |
|
31 Mart 2009, 19:44 | #10 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yahudiler ve roma dönemi "VAY HALİNİZE HAHAMLAR": "PEYGAMBERLERİN KANINDAN SORULACAKSINIZ" İsa, onların, yaptıklarının hesabını vereceklerini söyleyerek; şöyle tehdit ediyor: "Vay halinize ey hahamlar, rabbiler ve ferisiler, ikiyüzlüler! Peygamberlerin mezarlarını yaparsınız, salihlerin türbelerini donatırsınız. 'Atalarımızın yaşadığı günlerde yaşasaydık, onlarla birlikte peygamberlerin kanına girmezdik' diyorsunuz. 'Böylece, peygamberleri öldürenlerin torunları olduğunuza siz kendiniz tanıklık ediyorsunuz. Haydi, atalarınızın başlattığı işi bitirin! Sizi yılanlar, sizi engerekler soyu! Cehennem cezasından nasıl kaçacaksınız?' "İşte bunun için size peygamberler, hikmetli adamlar ve din bilginleri gönderiyorum. Bunlardan kimini öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini havralarınızda kamçılayacak, kentten kente kovalayacaksınız. Böylelikle, doğru kişi olan Habil'in kanından, tapınakla sunak arasında öldürdüğünüz Berekya'nın oğlu Zekeriya'nın kanına kadar, yeryüzünde akıtılan her doğru kişinin kanından sorumlu tutulacaksınız. Size doğrusunu söyleyeyim, bunların hepsinden, bu kuşak sorumlu tutulacaktır" (Matta İncili / 23) Alıntı. |
|
Etiketler |
donemi, dönemi, roma, ve, yahudiler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Ayasuluk Tepesi kazılarında Roma İmparatoru Theodosius dönemi buluntuları | CyBeR | Kültür ve Sanat | 0 | 05 Aralık 2021 13:35 |
Roma dönemi - yeruşalayım için savaş | YapraK | Musevilik | 0 | 28 Mart 2009 21:05 |
Roma dönemi - büyük isyan | YapraK | Musevilik | 0 | 28 Mart 2009 21:04 |
Yahudiler ve roma dönemi - hillel ve şamay | YapraK | Musevilik | 0 | 28 Mart 2009 21:02 |
Yahudiler ve roma dönemi - yuhuda kralı herod | YapraK | Musevilik | 0 | 28 Mart 2009 20:49 |