28 Mart 2009, 19:16 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Avraam'ın Dünyası Avraam'ın Dünyası Yahudi tarihi boşlukta gerçekleşmemiştir. Hiçbir ulusun tarihi çevresinden bağımsız değildir.. Bu nedenle öncelikle konuya odaklanarak Avraam’ın, zamanının dünyasının neresine oturduğu hakkında biraz bilgi edineceğiz. Avraam Orta Bronz Çağı adlandırılan bir dönemde, M.Ö. 18. yüzyıl civarında ortaya çıkar. (Medeniyetler en çok kullanılan madenlerle adlandırılır. Orta Bronz çağı M.Ö. 2200 yılından M.Ö. 1550 yılına kadar olan zamanı kapsar.) Antropologların çoğu insanın ataları olan hominidlerin Afrika kökenli olduğuna inanırsa da medeniyet Orta Doğu’daki Verimli Hilal’de, Avraam’ın doğduğu yerde başlar. Medeniyet derken kastettiğimiz basit tarımsal yerleşimler ya da kulübelerde yaşayan birkaç kişi değil, birlikte yaşayan insanların meydana getirdiği sofistike düzenlemelerdir. Yaklaşık 5.500 yıl önce Orta Doğu’da avcı/devşiricilerden -bütün günlerini yiyecek arayarak geçiren insanlar- hayvanlarını evcilleştirebilen insanlara doğru bir evrim gerçekleşti. Bunun anlamı, yemek ya da sütlerini ve postlarını kullanmak için hayvan yetiştirebildikleri, ürün almak üzere topraklarını sürebildikleridir. Bu gerçekleştiğinde nüfus artışına yol açan bir yiyecek fazlası oluştu ve insanlar uzmanlık gerektiren işlere el attı: zanaatçılar, bilginler, rahipler ve savaşçılar ortaya çıktı. O zaman da şehirler büyümeye başladı. Dünyadaki ilk medeniyetler, birçok kişinin fikrine göre, Verimli Hilal denilen bölgede doğdu. VERİMLİ HİLAL Verimli Hilal Mısır’da Nil nehrinin suladığı alanı, Levant’ı (İsrail’in bulunduğu orta bölüm) ve Fırat’la Dicle nehirlerinin suladıkları alanı kapsar. Üç büyük nehir verimliliğe, dolayısıyla da bu alanın insanlar tarafından arzu edilmesine güçlü katkıda bulunur. Dünyanın en geniş nehri olan Nil inanılmaz bir akarsudur. Nil nehri olmasaydı Mısır bir çöl olurdu. Eski çağlarda Mısır’ın %3’ü ekilebilir topraklardan, %97’si ise çöllerden meydana geliyordu. Fırat ile Dicle de görkemli nehirlerdi; günümüzde Irak ve Türkiye’yi sularlar. Geçmişte ise tarihçilerin Mezopotamya diye adlandırdıkları, Yunanca “iki nehrin arası” anlamına gelen bölgeyi. İlk medeniyetin Mısır’da mı yoksa Mezopotamya’da mı (özellikle Mezopotamya’nın Sümer diye adlandırılan bölümü) ortaya çıktığı konusunda bazı tartışmalar vardır ama medeniyetin ilk işaretinin -yazının- Verimli Hilal’de icat edildiğinden emin olabiliriz. Yazı, bugün doğal karşıladığımız çok önemli bir icattır. Resimyazılarla başladı. Bir çöp adam çizerdiniz, “insan”ı simgelerdi. Bu resimler daha sonra fonetik sesleri temsil eden daha soyut simgeler şeklinde evrim gösterdi ve sonunda her biri bir sesi temsil eden ve bir araya geldiklerinde bir fikri ifade eden üç “harfli” bir sisteme dönüştü. (Günümüzde bile İbranice üç sesli harf sitemine dayanır.) Yazı insanın yegane en büyük icadıdır. Günümüzün bütün teknolojisi bilginin doğru iletilmesinin ortak birikimine dayanır ve artık o kadar hızlı bir şekilde gelişmektedir ki ayak uydurmakta zorlanıyoruz. “KONUŞAN BİR RUH” Yahudi görüş açısından, kendini ifade etme yeteneği -yazıyla ya da sözle- insanla ilgili her şeyi temsil eder. Tanrı’nın ilk insanı -Adem’i- yarattığında “burun deliklerine hayat nefesini verdiğini ve insanın yaşayan bir ruh olduğunu” öğreniyoruz (Bereşit 2:7). İbranice nefeş haya, “yaşayan ruh”, “konuşan ruh” olarak da tercüme edilebilir. (Targum Onkelos) Gelişmiş olan ilk iki medeniyet arasından Mısır olağandışıdır çünkü çöllerle çevrilidir, dolayısıyla da ulaşılmazdır. Bir medeniyet olarak Mısır 3.000 yıla yakın bir süre boyunca ayakta kalmıştır. Bu bir medeniyet için inanılmaz derecede uzun bir süredir. Neden Mısır o kadar uzun zaman boyunca ayakta kaldı? Çünkü kimse orayı işgal edemiyordu. Yunanlılar -özellikle Büyük İskender- gelip Mısır’ı sona erdirinceye kadar... Sonra da orası bir Yunan sömürgesi oldu. Mezopotamya’nın böyle doğal savunmaları yoktu. Tüm eski ulusların büyük göç yolunun ortasında duran dev bir sel ovasıydı. Asya ya da Avrupa’dan gelen her fatih buraya ayak basıyordu. Doğal muhafazalardan yoksundu - dağları, çölleri yoktu- üstelik çok arzu edilen bereketli bir topraktı. Dünyanın bu yöresinde toprağın sık sık elde değiştirdiğini ve çok sayıda medeniyet kurulduğunu görüyoruz: Asurlular, Babilliler, Persler, Yunanlılar, Romalılar ve sonra da tabii İslamlar. KESİŞME NOKTASINDA Yahudi tarihi bu kargaşalı yerde- medeniyetin beşiği olan Fırat ve Dicle Nehirleri vadisinde- başlar. Ziraat ve kültürün gelişmesi bakımından medeniyetin başlaması için mantıklı bir yerdi. Aynı zamanda da Avraam’ın ortaya çıkması için de mantıklı bir yerdi çünkü eğer Avraam dünyayı etkileyecekse, eski göç yollarının kesişme noktasında bulunması gerekir. Bir Eskimo ya da Kızılderili olarak dünyaya gelseydi tüm insanlık tarihi farklı olurdu. Ne var ki Avraam Mezopotamya’da, arkeologların kazılarını sürdürdükleri bugünkü Irak’ta, Ur Kasdim ya da Kalde Ur’u diye adlandırılan hareketli yerde doğdu. Burası erken medeniyetlerin merkezi, kozmopolit bir merkezdi. Avraam’ın yolculuğu da buradan başlar. Alıntı. | |
|
15 Nisan 2012, 23:29 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Avraam'ın Dünyası Yahudi tarihi boşlukta gerçekleşmemiştir. Hiçbir ulusun tarihi çevresinden bağımsız değildir.. Bu nedenle öncelikle konuya odaklanarak Avraam’ın, zamanının dünyasının neresine oturduğu hakkında biraz bilgi edineceğiz. Avraam Orta Bronz Çağı adlandırılan bir dönemde, M.Ö. 18. yüzyıl civarında ortaya çıkar. (Medeniyetler en çok kullanılan madenlerle adlandırılır. Orta Bronz çağı M.Ö. 2200 yılından M.Ö. 1550 yılına kadar olan zamanı kapsar.) Antropologların çoğu insanın ataları olan hominidlerin Afrika kökenli olduğuna inanırsa da medeniyet Orta Doğu’daki Verimli Hilal’de, Avraam’ın doğduğu yerde başlar. Medeniyet derken kastettiğimiz basit tarımsal yerleşimler ya da kulübelerde yaşayan birkaç kişi değil, birlikte yaşayan insanların meydana getirdiği sofistike düzenlemelerdir. Yaklaşık 5.500 yıl önce Orta Doğu’da avcı/devşiricilerden -bütün günlerini yiyecek arayarak geçiren insanlar- hayvanlarını evcilleştirebilen insanlara doğru bir evrim gerçekleşti. Bunun anlamı, yemek ya da sütlerini ve postlarını kullanmak için hayvan yetiştirebildikleri, ürün almak üzere topraklarını sürebildikleridir. Bu gerçekleştiğinde nüfus artışına yol açan bir yiyecek fazlası oluştu ve insanlar uzmanlık gerektiren işlere el attı: zanaatçılar, bilginler, rahipler ve savaşçılar ortaya çıktı. O zaman da şehirler büyümeye başladı. Dünyadaki ilk medeniyetler, birçok kişinin fikrine göre, Verimli Hilal denilen bölgede doğdu. VERİMLİ HİLAL Verimli Hilal Mısır’da Nil nehrinin suladığı alanı, Levant’ı (İsrail’in bulunduğu orta bölüm) ve Fırat’la Dicle nehirlerinin suladıkları alanı kapsar. Üç büyük nehir verimliliğe, dolayısıyla da bu alanın insanlar tarafından arzu edilmesine güçlü katkıda bulunur. Dünyanın en geniş nehri olan Nil inanılmaz bir akarsudur. Nil nehri olmasaydı Mısır bir çöl olurdu. Eski çağlarda Mısır’ın %3’ü ekilebilir topraklardan, %97’si ise çöllerden meydana geliyordu. Fırat ile Dicle de görkemli nehirlerdi; günümüzde Irak ve Türkiye’yi sularlar. Geçmişte ise tarihçilerin Mezopotamya diye adlandırdıkları, Yunanca “iki nehrin arası” anlamına gelen bölgeyi. İlk medeniyetin Mısır’da mı yoksa Mezopotamya’da mı (özellikle Mezopotamya’nın Sümer diye adlandırılan bölümü) ortaya çıktığı konusunda bazı tartışmalar vardır ama medeniyetin ilk işaretinin -yazının- Verimli Hilal’de icat edildiğinden emin olabiliriz. Yazı, bugün doğal karşıladığımız çok önemli bir icattır. Resimyazılarla başladı. Bir çöp adam çizerdiniz, “insan”ı simgelerdi. Bu resimler daha sonra fonetik sesleri temsil eden daha soyut simgeler şeklinde evrim gösterdi ve sonunda her biri bir sesi temsil eden ve bir araya geldiklerinde bir fikri ifade eden üç “harfli” bir sisteme dönüştü. (Günümüzde bile İbranice üç sesli harf sitemine dayanır.) Yazı insanın yegane en büyük icadıdır. Günümüzün bütün teknolojisi bilginin doğru iletilmesinin ortak birikimine dayanır ve artık o kadar hızlı bir şekilde gelişmektedir ki ayak uydurmakta zorlanıyoruz. “KONUŞAN BİR RUH” Yahudi görüş açısından, kendini ifade etme yeteneği -yazıyla ya da sözle- insanla ilgili her şeyi temsil eder. Tanrı’nın ilk insanı -Adem’i- yarattığında “burun deliklerine hayat nefesini verdiğini ve insanın yaşayan bir ruh olduğunu” öğreniyoruz (Bereşit 2:7). İbranice nefeş haya, “yaşayan ruh”, “konuşan ruh” olarak da tercüme edilebilir. (Targum Onkelos) Gelişmiş olan ilk iki medeniyet arasından Mısır olağandışıdır çünkü çöllerle çevrilidir, dolayısıyla da ulaşılmazdır. Bir medeniyet olarak Mısır 3.000 yıla yakın bir süre boyunca ayakta kalmıştır. Bu bir medeniyet için inanılmaz derecede uzun bir süredir. Neden Mısır o kadar uzun zaman boyunca ayakta kaldı? Çünkü kimse orayı işgal edemiyordu. Yunanlılar -özellikle Büyük İskender- gelip Mısır’ı sona erdirinceye kadar... Sonra da orası bir Yunan sömürgesi oldu. Mezopotamya’nın böyle doğal savunmaları yoktu. Tüm eski ulusların büyük göç yolunun ortasında duran dev bir sel ovasıydı. Asya ya da Avrupa’dan gelen her fatih buraya ayak basıyordu. Doğal muhafazalardan yoksundu - dağları, çölleri yoktu- üstelik çok arzu edilen bereketli bir topraktı. Dünyanın bu yöresinde toprağın sık sık elde değiştirdiğini ve çok sayıda medeniyet kurulduğunu görüyoruz: Asurlular, Babilliler, Persler, Yunanlılar, Romalılar ve sonra da tabii İslamlar. KESİŞME NOKTASINDA Yahudi tarihi bu kargaşalı yerde- medeniyetin beşiği olan Fırat ve Dicle Nehirleri vadisinde- başlar. Ziraat ve kültürün gelişmesi bakımından medeniyetin başlaması için mantıklı bir yerdi. Aynı zamanda da Avraam’ın ortaya çıkması için de mantıklı bir yerdi çünkü eğer Avraam dünyayı etkileyecekse, eski göç yollarının kesişme noktasında bulunması gerekir. Bir Eskimo ya da Kızılderili olarak dünyaya gelseydi tüm insanlık tarihi farklı olurdu. Ne var ki Avraam Mezopotamya’da, arkeologların kazılarını sürdürdükleri bugünkü Irak’ta, Ur Kasdim ya da Kalde Ur’u diye adlandırılan hareketli yerde doğdu. Burası erken medeniyetlerin merkezi, kozmopolit bir merkezdi. Avraam’ın yolculuğu da buradan başlar. Avraam'ın Yolculuğu Tarih gelecek için bir rehberdir. Yahudi tarihindeki ilk dersler bir şekli ortaya çıkarır, dolayısıyla o dönemde olup biten her şeye özel dikkat göstermeliyiz. Tora’nın Bereşit Kitabı’nda Avraam’la karşılaştığımızda artık 75 yaşındadır, bu da ilginçtir çünkü küçük bir çocukken ne yaptığını, hangi sporlarla ilgilendiğini bilmeyi çok arzu ederdik. Ama Tanrı kafamızı konuyla ilgili olmayan bilgilerle doldurmamızı istemez. Bize öğretmeye ve rehberlik etmeye çalıştığı için sadece öğrenmemiz gereken mesajları vermek ister. Avraam’ın hikâyesi Tanrı’nın ona konuşması ile başlar. Bu demektir ki Avraam hayatı boyunca hiçbir kehanetle karşılaşmadan, tektanrıcılık ideolojisi dışarıdan hiçbir şekilde doğrulanmadan yaşadı, dolayısıyla bu, Avraam’ın doğruya bağlılığı hakkında çok şey ifade eder. Bütünüyle çoktanrılı bir dünyada Avraam tek bir Tanrı gerçeğini seçti ve kendisini -gerekirse hayatı pahasına- bir misyona, insan bilincine gerçeği getirmeye adadı. Bunu Tanrı’nın insanların O’nun için ölmesine ihtiyacı olduğu için değil, gerçek bu olduğu için yaptı. Tanrı size düzenli olarak konuşursa bu gerçek uğruna her türlü sıkıntıya katlanırsınız ama sadece kendi inancınıza dayanarak bunu yapmak kolay değildir. Böylece Avraam’ın ne kadar büyük bir insan ve ne kadar idealist olduğu hakkında biraz fikir edinebiliyoruz. “Diğer yanda” durmakta bir mahsur görmedi, ki bu Ivri -İbrani- sözcüğünün anlamıdır. İşte bu yüzden Avraam’a “proto-Yahudi” diyebiliriz. Avraam’dan itibaren Yahudi kişiliğinde bu idealizmi -“dünyayı değiştirmek” için yılmaz bir dürtü- görüyoruz. Avraam bu dürtüyü soyundan gelenlere aktardı, onlar da dünya tarihindeki hemen her önemli ilerleme, amaç veya sosyal hareketin ön sıralarında yer aldı. (Yahudiler sadece entelektüel katkıları nedeniyle oransız sayıda Nobel ödülü almakla yetinmedi, aynı zamanda komünizm, sosyalizm, feminizm, vatandaşlık hakları, işçi sendikaları, vb. hareketlerin öncülüğünü yaptı). Yahudi olmayan tarihçi Ernest Van den Haag şöyle yazmıştır: Modern dünyanın düşünüşüne en çok hakim olan insanların listesini yapmaları istendiğinde birçok eğitimli kişi Freud, Einstein, Marx ve Darvin’i sayacaktır. Bu dördünden sadece Darvin Yahudi değildi. Yahudiler dünya nüfusunun çok küçük bir yüzdesini oluştururken, batı kültürünün tarihindeki oranlarıyla alakasız önemlerinin sırrı nedir? (Ernest Van den Haag, Yahudi Mistik.) Van den Haag’ın sorusuna cevap, Avraam’ın kişiliğini anlayarak bulunabilir ÜÇ İLKE Öyle ise Avraam’ın Tora’da nasıl tanıtıldığına bakalım. Tora’yı öğrenmek için değil de, orada karşılaştığımız kapsamlı ilkeleri tanımlamak için... Bunlardan üçünü teşhis edebiliyoruz. Tanrı Avraam’a dedi ki: “Toprağından, doğduğun yerden ve babanın evinden sana gösterdiğim toprağa git. (Bereşit 12:1) Burada Tanrı’nın Charles Dickens gibi olmadığını görüyoruz. Dickens kullandığı sözcükler başına para aldığından mümkün olduğunca laf kalabalığı yapacaktı. Tanrı ise tam tersine. Öyle ise sormamız gereken soru: Bütün Tora’da sözcüklerini o denli idareli kullanan Tanrı neden bu emrin üzerinde bu kadar duruyor? “Kendini tamamıyla ayır, sadece toprağından değil, doğum yerinde de, babanın evinden de.” Belli bir konutta belli bir zaman boyunca yaşamışsanız, orası her zaman sizin eviniz olacaktır. Daha sonra nerede ve ne kadar rahat yaşamış olursanız olun, evinizi düşündüğünüzde, aklınıza orası gelir. Bu çok derin bir inançtır. Dolayısıyla Tanrı Avraam’a “Kendini en temel duygusal seviyede ayır.” diyor. Daha da önemlisi, makrokozmik tarihi açıdan Tanrı Avraam’a ve dolayısıyla Yahudi ulusuna diyor ki: “Kendini tamamıyla ayır ve farklı bir yöne doğru git.” Tanrı’nın Avraam’a çıkmayı emrettiği yolculuk sadece fiziksel bir yolculuk değildir, tarihte herkesinkinden farklı olacak bir yolculuktur. Avraam diğer uluslar arasında kabul görmeyen, tek başına yaşayan bir ulusun babası olacaktır. Bu Yahudi tarihinin ilk benzersiz özelliğidir. İkincisini bir sonraki pasuk’ta öğreniyoruz: “Seni büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayacağım ve adını ululaştıracağım; ve sen bir kutsama olacaksın.” (Bereşit 12:2) Bu pasuk Tanrı’nın Yahudi tarihine aktif olarak katılacağı sözünü iletir: “Yapacağım...” 17. yüzyılda XIV. Louis bir doğaüstü delili göstermesini istediğinde büyük Fransız aydınlanma filozofu Blaise Pascal şöyle cevap verdi: “Yahudi ulusu Majesteleri.” Neden? Çünkü Yahudi tarihini biliyordu ve Yahudi ulusunun 17. yüzyıla kadar hayatta kalmasının tarihin bütün kanunlarını ihlal ettiğinin farkındaydı. Yahudilerin 20. yüzyıla kadar hayatta kalmayı başardığını görseydi ne derdi acaba? Yahudi tarihi doğaüstü bir fenomendir. Yahudi ulusu hiçbir zaman var olmayacaktı çünkü Avraam’ın karısı Sara kısırdı. Avraam ölecekti ve misyonu da onunla birlikte ölecekti. Ama öyle olmadı. Bir mucize gerçekleşti. Böylece Yahudi ulusunun mucize sonucunda ortaya çıktığını, tüm insanlık tarihi boyunca mucize eseri hayatta kaldığını ve en büyük imparatorluklardan daha uzun yaşadığını öğreniyoruz. Bunun nedeni, Yahudilerin benzersiz bir misyona, benzersiz bir tarihe sahip bir ulus olmasıdır. Yahudilerin başına gelen, diğer halkların başına gelmez. 2000 yıl boyunca milli bir anavatanı olmayan bir ulus olarak yaşamak normal bir şey değildir. İnsanlık tarihinde benzersizdir. 2000 yıl önce sizin olan yerde anavatanı yeniden kurmak normal değildir. İnsanlık tarihinde benzersizdir. Ve üçüncüsü: “Seni kutsayanı kutsayacağım ve seni lanetleyeni lanetleyeceğim ve senin aracılığında dünyadaki tüm aileler kutsanacak.” (Bereşit 12:3) Tanrı burada Avraam’a onun ve soyundan gelenlerin -Yahudilerin- Tanrı’nın koruması altında olacağını söylüyor. Yahudilere karşı iyi davranan uluslar ve halklar iyi durumda olacak. Yahudilere kötü davranan imparatorluk ve halklar kötü durumda olacak. Ve bütün dünya Yahudi halkı tarafından değiştirilecek. Bu, tarihin büyük ilkelerinden biridir. Batıdaki medeniyetlerin neredeyse hepsinin yükselişinin ve çöküşünün grafiğini, Yahudilere nasıl davrandıklarına bakarak çizebilirsiniz. Kuşkusuz bunun bir kısmı doğa üstüdür, İspanya veya Almanya olsun, Polonya, ya da Amerika olsun. Zaman içinde ilerledikçe bunu göreceğiz. Başka bir kısmı ise hiç de o kadar doğaüstü değildir çünkü ülkenizde yaşayan bir grup insan varsa -eğitimli, gayretli, kendini işine vermiş, sadık, yaratıcı, iyi bağlantıları olan insanlar- onlara iyi davranır, onların size anlamlı bir şekilde katılmasını ve katkıda bulunmasına izin verirseniz, ülkeniz bundan yararlanacaktır. Bu insanları ezer ve kovarsanız, ekonomik düşüş yüzünden ıstırap çekersiniz. Ama tabii ki bundan çok daha fazlası söz konusudur. Yani üçüncü bir ilke de vardır: ulusların ve imparatorlukların yükselişi ve çöküşü Yahudilere nasıl davrandıklarına bağlıdır. Bu şaşırtıcı bir fikir olmakla birlikte insanlık tarihinde açıkça kanıtlayabileceğiniz bir fikirdir. Yahudilerin dünya üzerindeki inanılmaz derecedeki olumlu etkisini görebilirsiniz. Bunların hepsinin en temel olanı, Yahudilerin şimdi demokrasi ile bağlantılı olan değerlere katkıda bulunmuş olmasıdır -Tora’dan gelen değerler: yaşama saygı, adalet, eşitlik, barış, sevgi, eğitim, sosyal sorumluluk, vb. Dolayısıyla Bereşit’teki bu üç pasuk’ta Yahudi tarihindeki ilkeleri çözecek anahtarı buluyoruz. Avraam’ın yolculuğu paradigmanın kendisidir. Kişisel yaşamı ve kendisinden hemen sonra gelenlerin yaşamı, Yahudi tarihinin ne olduğunun mini bir versiyonu, mikrokozmu olacaktır.
__________________ Exy.. |
|
Etiketler |
avraamin, dunyasi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Büyükada Hesed Le Avraam | PySSyCaT | Musevilik | 0 | 08 Kasım 2020 15:52 |
Bob'un Dünyası | NarÇiçeği | Kitap Tanıtımları | 1 | 16 Ocak 2016 19:59 |
Kadınların iç dünyası da dış dünyası kadar renkli | YapraK | Ah Kadınlar | 0 | 24 Eylül 2009 04:32 |
Avraam'ın Yolculuğu | YapraK | Musevilik | 0 | 28 Mart 2009 19:21 |