27 Ağustos 2010, 12:55 | #1 | |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Yavuz Sultan Selim'in sandığımız bu resim aslında kimin? Murat Bardakçı yazdı... Bu resim Yavuz Sultan Selim’e değil, İran Şahı İsmail’e aittir Yavuz Selim bahsinin geçtiği hemen her kitapta, hükümdarın mutlaka kulağı küpeli bir tablosunun fotoğrafı da yeralır. Ama bu tablo aslında Yavuz’a değil, İran Şahı İsmail’e aittir. Küpe, Şah İsmail’in Şiiliğinin yanısıra Hayderî-Kalenderî dervişi olmasının sembolüdür ve Hayderîler bu küpeye “mengûş” derler. İddia ilk defa bundan 25 sene kadar önce, eski bir gazeteci olan Nezih Uzel tarafından ortaya atıldı ve Uzel bir antika dergisine “Bu resimbu adamın değil” diye yazdı. Söylediği “adam” bizim meşhur Yavuz Sultan Selim, bahsettiği resimde, Yavuz’un taa ilkokullardan itibaren hemen bütün ders kitaplarına girmiş olan küpeli tablosuydu. Yazılmasının üzerinden çeyrek asır geçti ve konu o derginin sayfaları arasında unutulup gitti. Nezih Uzel tablonun Yavuz Selim’i değil, aksine onun can düşmanı İran Şahı İsmail’i gösterdiğini söylüyordu ve söylediği doğruydu. Yavuz’un küpe taktığı yolundaki söylenti, döneminden sonraki tarih yazarları tarafından ortaya atılmıştı. Resim ise saray nakkaşhanesinde ama Yavuz’dan çok sonraki dönemlerde yapılmış, asırlar öncesine dayanan bazı efsaneler neticesinde, hükümdarın kulağına bir de küpe oturtulmuştu. Küpe, aslında Şah İsmail’e aitti ve Şah’ın inançlarıyla ilgiliydi. Şii olan Şah, aynı zamanda 13. yüzyılda ortaya çıkan bir yola, Hayderî-Kalenderî tarikatine bağlıydı ve kulağındaki küpe de bu inancının belirtisiydi. Hayderiliği, 1221’de ölen Kutbüddin Hayder isminde bir derviş, Kalenderî tarikatının bir şubesi olarak kurmuştu ve o devirde varolan tarikatların enmarjinaliydi. Hayderîliğin temelinde Hazreti Ali’ye duyulan aşırı bağlılık ve günlük hayattan uzaklaşıp kendine mahsus bir dünyada yaşamak vardı. Dervişler kulaklarının sadece tekine küpe takar, saçlarını, kaşlarını, kirpiklerini ve hatta göğüslerinin kıllarını bile tıraş eder, göğüslerinde bir tutamkıl bırakır ve bazıları bu tutama da tek bir inci tanesi geçirirlerdi. Hayderîler’in belli bir yerleri yoktu, bazan tek başlarına, bazan da birarada gezer, diyar diyar dolaşırlardı ve eski dönem Türk Edebiyatı’nın birçok önemli eseri Kalenderîler’e aitti. İşte meşhur tablodaki küpe Şah İsmail’in bu yönünün, Hayderî-Kalenderî dervişi olmasının sembolüdür. Yavuz Selim’e yapılan yakıştırma günün birinde belki düzeltilir ama, araştırılması, üzerindemutlaka durulması gereken bir başka konu var: Her iki hükümdarın da şairliği ve şiirlerinde kullandıkları dil... Türk hükümdarı olan Yavuz Selim’in Farsça, İranlılar’ın Şah’ı ama aslında özbeöz Türk olan İsmail’in de sadece Türkçe yazmış olmalarının sebebi... Alman baskısı Yavuz divanı Alman İmparatoru Wilhelm, 1904’te zamanın sultanı Abdülhamid’e çok ilginç bir hediye gönderdi: Hükümdarın cedlerinden Yavuz Selim’in altın yaldızlı divanını. O yıllar, Türk-Alman dostluğunun temellerinin atıldığı dönemlerdi. Sonraları gerçi Birinci Dünya Savaşı’na girmemiz imparatorluğun Anadolu dışındaki bütün topraklarının elimizden çıkmasıyla sonuçlandı ama o senelerde Alman dostluğundan başka şeyler bekleniyordu. Wilhelm’in bastırdığı kitap Abdülhamid için çok önemli bir manevî hediyeydi. Yavuz’un şiirleri o zamana kadar sadece el yazmalarının sayfalarında kalmış, kitap haline getirilmemişti. İmparator, divanı bir Alman Üniversitesi’nin doğu dilleri profesörü olan Paul Horn’a hazırlatmıştı. 132 sayfaydı, Berlin’de Devlet Matbaası’nda 47.5 santim boyunda basılmış ve her sayfasına tezhip yaptırılmıştı. Aradan tam 106 yıl geçti ve Almanlar’ın bastığı Yavuz Selim divanı, bugüne kadar bir daha basılmadı | |
|
27 Ağustos 2010, 16:14 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yavuz Sultan Selim küpe takar mıydı? Yavuz’un resimlerini çizenlerden çoğu onu burma pala bıyıklı ve tek kulağında küpe ile çizerler. Pala bıyıklar ile Yavuz’un tarihî kimliği arasında zihinlerde hemen bir bağ kuruluvermesi insanlara bu resimleri hoş gösterir. Eh durum böyle olunca kulağındaki küpeye de bir efsane uydurulmasında ne mahzur olabilir ki?!.. Hani kutsal toprakları aldığı zaman oradaki idarecilerin kullandığı Hakimü’l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hakimi) sıfatını uygun görmeyip kendini Hadimü’l-Haremeyn (Kutsal beldelerin hizmetkârı) ilan etmiştir ya buna bir ilave de halk yapmış ve orada gördüğü kulağı küpeli siyahi köleleri örnek alarak kulağına küpe taktırdığını ve bununla kendisini din uğrunda bir köle mesabesinde telakki ettiğini imaya yöneldiğini uydurmuştur. Oysa Yavuz’un minyatürlerinde hiçbir zaman pala bıyık veya küpe yoktur. Tarihî bilgiler onun kişiliğinde sadelikten yana olduğunu ve giyiminde de çok sade tercihlerde bulunduğunu söylerler.. Nitekim Topkapı Sarayı’ndaki en sade kaftan onundur. Mısır seferi dönüşünde Edirne’de kendisini karşılayan tek şehzadesi Süleyman’ın süslü elbiselerini görünce ona “Bre oğul sen böyle giyinirsen anan ne giyecek!” diye ikazda bulunması da bunu pekiştiren bir tarihî gerçektir. Keza aynı seferden gelişinde İstanbul’a gireceği sırada büyük bir zafer kutlaması tertipleneceğini duyunca israfı önlemek üzere bir gece vakti gizlice Topkapı’ya girdiği de bilinir. Bütün bunlardan daha önemlisi Yavuz’un küpe taktığını söyleyen hiçbir tarih satırı hiçbir belge yoktur. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Küpeli uydurma resimlerde ise resimdeki kişinin başında beyaz tülbent içinde kırmızı bir başlık ve üstünde de krallara benzetilmiş bir tac vardır. Bu tür kızıl börk ve tacı İran şahları kullanır. Osmanlı sultanları tac giymezler. Sonuç şu küpe takmak gibi bir hafifliği azametiyle öne çıkan Osmanlı sultanına hele de Yavuz gibi celalli bir adama yakıştırmak yanlıştır. O zaman da akıllara bir soru takılır: Kimdir bu küpeli taclı adam? Söyleyelim; Yavuz’un “Paymal eyleyelim kişverini sürhserin” diye üzerine yürüdüğü Sürhser (Kızılbaş) Şah İsmail’indir ve başındaki kızıl börk ile tac da Kızılbaşlığın simgesidir. Ne garip tecelli; Yavuz Çaldıran’da Şah İsmail de resimlerde birbirlerine külahları ters giydirmişler. İskender PALA * _______ _______* *___ ___* Batılı ressamların fırçasından çıkma “Veronese Serisi” denen tabloların gerçekle ilgisi yoktur. “Şark Sultanı” olarak gördükleri padişahları hayallerinde canlandırdıkları gibi çizdiler. Ayrıca “Osmanlı sarayı” tabloları da hayal ürünüdür. Ama yabancı yazarlar bu tablolara bakarak “Osmanlı hayatı” hakkında hüküm verici romanlar kaleme alıyorlar. Bir anlamda “Şark Masalı” yazıyorlar. Hazin ki, işin aslını bilmeyen gençlerimiz de bunları okuyarak Osmanlılar hakkında “karar” veriyor. Dediğim gibi, günümüze gelen padişah tablolarının ve saray görüntülerinin gerçekle ilgisi yoktur. Zaten bu padişahların şiş karınlı, ablak suratlı, süslü-püslü ve çirkin çizilmelerinden de bellidir. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Biri Sultan IV. Murad’ı ipekler içinde gösteriyor, diğeri sade giyimiyle ünlü Yavuz’un kulağına küpe takıp başına tâç giydiriyor. (aLınTı) Konu Sevda tarafından (27 Ağustos 2010 Saat 17:14 ) değiştirilmiştir. |
|
Etiketler |
bu, kimin, resim, sandığımız, selimin, sultan, yavuz |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Yavuz Sultan Selim | Sır | Merak Ettikleriniz | 0 | 13 Mayıs 2018 20:21 |
Yavuz Sultan Selim | Zen | Tarih | 0 | 17 Mayıs 2014 02:54 |
Yavuz Sultân Selim | MateJaN | Tarih | 0 | 28 Ocak 2013 17:53 |
Yavuz Sultan Selim'den | Kacak | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 30 Kasım 2011 21:48 |
Yavuz Sultan Selim | Ecrin | Tarih | 0 | 28 Nisan 2011 22:34 |