28 Ekim 2014, 02:36 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Kimin özgürlüğü? Öyle bir dönemden geçiyoruz ki etrafımızdaki çember hızla daralıyor. AKP kendi siyasal gücünü pekiştirmek adına eline devletin tüm olanaklarını ve zor aygıtlarını alarak her alanı kuşatıyor. Artık nefes bile almak sadece parası olanın harcı. Sadece parası olan zehirli suları içmekten kurtuluyor, parasıyla çocuğuna bilimsel eğitimi sağlayabiliyor, hastanelerde parası varsa insanca tedavi olabiliyor. Kent merkezlerinde yaşamak parası olana nasip, parkların-yeşil alanların yıkıntıları üzerinden yükselen rezidansların ortalarına kurulan suni olsa bile yeşile bakmak sadece onlara… Üstelik sayıları düştükçe zenginlikleri de artıyor. Peki, bu zenginlik nasıl artıyor? Sorunun cevabı AKP’nin de özünü oluşturan siyasal, sosyal ve ekonomik programda yatıyor. Güncel terminolojide ‘yüzde 1’, bu politikalar bütününe ekonomik ve siyasal istikrar diyor. Bağımsız iktisatçılar olaya neoliberalizmin dinsel gericilikle küresel tabanda sürdürdüğü ittifakının, AKP tarafından Türkiye’nin öznel koşullarına uyarlanması olarak bakıyor. Sokaktaki yaşamın içinde, emeğiyle geçinen kitlelerin lugatında ise tüm bu olan biten “yıkım-yağma-ölüm saçan sömürü, gericilikle kuşatılmış-özgürlüğü çalınmış bir yaşam” olarak geçiyor. AKP ise tüm bunlara kader, fıtrat diyerek işine bakıyor. Yaptıklarına kılıf biçiyor, ses çıkaran olursa elindeki sopayı kafasına indiriveriyor, tüm halkı kefen tadında bu kılıfın içinde tutmaya çalışıyor. Yanı başımızda savaş ve insanlık suçları sürüyor. Bilindik bir ABD senaryosunun bugüne IŞİD gibi cihadist çetelerle uyarlandığı, kendisi de bir savaş örgütü olan NATO aracılığıyla savaşın meşrulaştırılmaya çalışıldığı bu sürece AKP’nin katkısı, çeteler eliyle savaşın ülkeye taşınması, o 49 vatandaşımızı ülkeye getiren “kahraman Başbakan ve ekibinin” hikâyesi kılıfına yediriliyor. Kimse 101 günlük esaretin hesabını sormasın isteniliyor. Tarihin utanç duvarlarının bir kez daha örüldüğü sınırda çoluğunu çocuğunu can havliyle savaştan kaçıranlara AKP’nin tomalarından sıkılan gazla neredeyse övünecek kadar bu “yedirme-yutturma” mevzusunda ustalaştıklarını görüyoruz. Büyük usta Nâzım’ın da işaret ettiği gibi bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diye yalanla besliyor bizi… Sınırın içerisine uzandığımızda daha büyük bir savaşla karşılaşıyoruz, AKP tarafından tüm emekçilere açılmış bir “yaşam savaşı” çıkıyor önümüze. Ve bu müdahaleyi öyle bir çift koldan yürütüyorlar ki darbelerin nereden nasıl geleceği anlaşılmadan oldubittiyle vurmuş oluyorlar. Bir yandan ekonomik programları adı altında, yani bilinçli bir programatik etrafında küresel finans sermayesinin ihtiyaçlarına uygun, onların iştahını kabartacak kazanç fırsatlarını yaratmaya dönük yapısal dönüşümleri ve politikaları hayata geçiriyorlar. Bu uygulamalar, kronik olarak enflasyon ve işsizlik üretiyorlar. Emekçi kitleler, antidemokratik toplusözleşme masalarında ücretlerine yapılan enflasyonun da altındaki zamlarla yoksullaştırılıyor. Bu kadar kolay nasıl yapıyorlar diye sormayın; yüksek enflasyon yani hayat pahalılığıyla baş başa kalan, insanca yaşamaya dair gereksinimlerinin hepsinin birden piyasalaştığı emekçileri, borçla temel ihtiyaçlarını karşılayabildiği darboğazla kuşatılmış bir çembere alıyorlar. Bu borç ilişkisinin içine bir de çığ gibi yükselen işsizlik tehdidini eklediği anda, taşeron çalışmaya da ikna etmenin yolu açılıyor. İşçileri/emekçileri parçalı, güvencesiz, yarınsız işlerde çalıştırarak hak mücadelesinin değil, yaşam mücadelesinin içine mahkûm etmiş oluyorlar. Diğer bir taraftan da tüm bu yıkımın tahribatını, toplumda netleşen sınıfsal çelişkileri görünmez kılmaya dönük, toplumsal muhalefeti etkisizleştirmek için dini-muhafazakâr/gerici örtüyle tüm yaşamı kuşatıyorlar. Toplumsal yaşama en fazla etki edecek olan eğitim sistemini öncelikli hedef almaları da bundan. Toplumsal yaşamı dizayn etmede en stratejik alanlardan biri çünkü eğitim. Özgür düşüncenin gelişeceği yer olan nitelikli, laik, bilimsel eğitimin önünü kesmek istemeleri, tüm bu yıkımın ucunda başlayan dini-gerici örtünün altında sorgulamayan, özgürlük talep etmeyen, hayalleri baştan çalınmış gelecek nesilleri yetiştirmek istemelerinden. Bugün sokaklarda vurulmaları için emri verdikleri, özgürlük peşinde koşan çocukların önünü daha küçükken kesmek istiyorlar. İşte tüm gençliğin yaşamını, hepimizin geleceğini çalan bu girişimlere biçtikleri kılıf da “özgürlük” oluyor. Tüm toplumun nasıl yaşayacağına, nasıl çalışacağına, kaç parayla geçineceğine, nerede oturacağına, özellikle kadınların toplum içinde nerede konumlandırılacağına, kaç çocuk doğuracaklarından, ne giyip nasıl konuşacaklarına varana dek despotik kararlar alanlar, her zamanki gibi mazlum kıyafetlerini üzerlerine giyerek, “özgürlük” kelimesini de çalmaya yelteniyorlar. Oysa muktedirin mağduriyet yalanı gibi gerçek de ortada; tarihin hiçbir dönemi muktedirlerin özgürlük mücadelesini yazmaz, bilakis onların özgürlük dediklerinin emekçileri esarete itenin ta kendisi olduğunu yazar. Ve bu tarih karanlığa başkaldıranların sınıf mücadelesi tarafından yazılır. Birgün gazetesi köşe yazarı, ASLI AYDIN. | |
|
Etiketler |
kimin, özgürlüğü |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Bir Dalganın Özgürlüğü | tiNa | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 01 Eylül 2013 21:52 |
Bir Dalganın Özgürlüğü | Sır | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 06 Kasım 2010 08:39 |
'Kimin oğlu, kimin kızı PKK’lı arşivde var' | VaLerKa | Haber Arşivi | 0 | 04 Aralık 2007 17:46 |