Açlık belası gece yarısı katran karası bir vaktin acıkmışlığın da aldığı kokuya koşupta kapana kısılmış bir fare gibi, kafam avuçlarımın arasın da Seni düşünüyorum… Gönderdiğin roman bitti, güzel seçim yapmışsın. Belli ki çok aramış sonumuzu baştan yazmışsın. Raif bey de biraz kendimi buldum, Maria yaşam odağın da uyuyordu Sana. Frau Van Tiedemann ne zaman gelecekte Senden bir haber verecek diye beklemek kalıyor bana sadece sanıyorum ki… İnsan ömrünün büyük bölümü öğrenmek için cehalet ile kazanmak için kaybetmek ile geçiyor. Seni kaybetmeyi hiçbir kazanca eşdeğer görmediğimi keşke bilseydin ya da seçme şansım olsaydı… Kızıl bir elmanın iki yarısı gibi boynu vurulan bir suçlunun başı ve gövdesi gibi ayrılmasaydık, kızılca bir kıyamete kalmasaydı vuslat… Engindim Etnanın akışkan ateşi gibi yakmasaydı hasret dayanmak daha kolay olacaktı… Bir Eskimo kadar üşüyen yanların sahibi yapıverdin beni saçım sakalım beyazlara bürünmeseydi ve ihtiyarlamasaydım yokluğun da inan daha sakin kalabilirdim… Potansiyelsiz bir depreşmenin depremlerini yaşıyorum dünyam da , manasız bakışlarım var, suskunluğum da bir feryat. Aşkı sadeleştirilmiş hali ile sunan nice roman dizesin de Seni aramak, Seni hasretimle sınamak, Seni varlığım da yokluğun ile yaşatmak anlatamayacağım kadar zor. Yüzüm de Senden kalma bir suret var, aynalara küsmedim bu yüzden bu yüzden kimse de aramıyorum Seni ve Sen yapıyorum herkesi. Aynalar kırılıyor, dudağım da kırılganlığın sesi ve kulağım da kemikleşiyor yokluğunun nefesi.. Başı boş ılgın bir matem rüzgarı serseri ruhunun eseri… Bensiz olmayı göze aldığını görüyorum da Sensiz olamayacağımı unutmanı asla affetmeyeceğim sanırım. İki küçük tepe iki yeşil ağaç görüpte üç beş kişi olunca aylardan yaz aklımıza düşüverirdi ya gizlenbeç oynamak, saklanırdık ya bir yerlere, saklanmaya gerek yok gizlerin arkasına. Biliyorum ki ne kadar kaçsam da.. Sağım solum O be…04.03.2011 Çerkezköy