Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Semavi dinler ve seküler hümanizm!
İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad, İsrail'in, bahar ya da yaz aylarında ülkesine saldırmayı planladığını iddia etti. Ahmedinecad, “Aldığımız son istihbarata göre İsrail bahar veya yaz aylarında savaş başlatacak bir neden arıyor. Ancak son kararı henüz vermiş değiller” dedi. İran Cumhurbaşkanı, “Böyle bir saldırıya vereceğimiz karşılık ve bölge ülkelerinin tepkisi İsrail'i bitirecek” ifadesini kullandı.
Bu haber dün haber sitelerine yansıdı. Bu ifadeler gerçeği yansıtsa da yansıtmasa da yakın bir gelecekte bir İsrail-İran savaşına tanık olacak gibiyiz. Gidişat onu gösteriyor…
Semavi dinlerin inananlarının yüzyıllardır birbirlerine besledikleri kin nefret ve buna bağlı olarak ortaya çıkan savaşlar dinmek bilmiyor biteceğe de benzemiyor. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın temsilcilerinin ölüm sonrası hayata dair “gerçek”in ne olduğu üzerine bitmek bilmeyen tartışmaları insan cesetleri üzerine oturtulmuş kanla dolu bir tarihi karşımıza çıkardı. Haçlı seferleri, Osmanlı fetihleri dinlerin bu kanlı egemenlik mücadelesinin tipik canlı çarpıcı örnekleridir. 21.yüzyılda bu mücadele kaldığı yerden hiç aralık vermeden devam ediyor. Semavi dinler sadece birbirleriyle değil kendi içinde Şii, Sünni, Katolik, Ortodoks, Protestan gibi bölünmelerle savaş ve kan dolu bir tarih üretmeye de devam etti. Bütün bu tırnak içindeki “kutsal” mücadeleler nihayetinde tepkisel olarak “insanoğlunun farklılıkları zenginlik olarak kabul ederek barış içinde yaşaması”nı ön plana alan “seküler hümanizmi” ortaya çıkardı. Ancak bunun da insanoğluna çare olmadığı ortada. Bunun yansımalarını en iyi çağımızda görüyoruz. Hayatı anlamlandırma çabasında dinleri merkezine almayan Darwin ve Freud’dan örneklerle devam etmek istiyoruz. Darwin ve Freud'a göre insan ile böcek aynıdır. Bu düşünceye göre insan tesadüfen var olan, içgüdüleri ile hareket eden, yemekten ve üremekten başka amacı olmayan; bencil, çıkarı peşinde koşan, güçlü olursa yaşayabilen bir varlıktır. Bu görüş, öldükten sonra yok olan, kimseye hesap verme mecburiyeti taşımayan, sevgi ile cinselliği eş değer şekilde yaşayan, sorumsuz, özgür ve bağımsız, arzuları peşinde koşan insan modelini savunmaktadır. Seküler hümanizmin felsefesini oluşturan bu fikirlerin çağımızda genel kabul gördüğü aşikar. Hatta inananların birçoğu da hayatlarını bu felsefe üzerine oturtmuş gözüküyor. Bazılarının kulağına hoş gelse de bu hayat tarzının ve felsefenin insanın çıkarına ne derece uygun olduğu, bugün modernizmin deneyerek gördüğü bir gerçektir. Öyle bir çağdayız ki Afrika’da açlıktan ölmekte olan insanların birkaç bin kilometre ötesinde; satın aldıkları lüks Ortaçağ kaleleri içinde milyarlarca dolarlık servetleriyle zevk ve sefa süren dünya starları aynı zaman dilimi içinde yaşıyor. Dünya yaşamakta olduğu çöküşü bünyesinde barındığı insanlıktan çıkmış insanlarla daha da hızlandırıyor. İnsanoğlunun cins, ırk ayrımı gözetmeksizin birlik ve beraberlik içinde, elinde var olan maddi ve manevi değerleri paylaşarak barış dolu bir geleceğe yelken açması çok zor gözüküyor.
Semavi öğretiler; insanı insan yapan unsurun yüce ve kutsal bir amaç uğruna yaşaması olduğunu ortaya koyar, farklı farklı “kutsal metin”lere sahip olsalar da temelde insanın ölüm sonrasında hesap vermesini inananlarına vurgulayarak anlatır. Yeryüzünde insanoğlunun oyunu sonlandığında her şeyin puanlandığı ve buna göre bir değerlendirme sisteminin olacağı açık bir dille anlatılır. “İnsan” sanki bu imtihanı kaybetmiş gibi.. Barış içinde yaşamayı unutmuş tarih boyunca birbirini öldürerek Cennet’te kendine yer garantileyen “insan”ın kendisini yaratan Yaratıcı’ya ihanet ettiğini düşünmekteyiz.
İnsanın bağlandığı şeyin gerçekten var olup olmadığına veya ahlaken uygun olup olmadığına bakmadan inanması, zayıf bir inanışı ifade eder. Mantık yürütme sonunda onay-lanıp, gönülden doğrulanan fikirler, inanca dönüştüklerinde daha kalıcı bir temel dayanağa sahip olurlar. Semavi dinlerin temsilcileri ayrı ayrı kendilerinin bu anlamda daha kalıcı ve temel bir dayanağa sahip olduğunu iddia ederek “kendi gerçeği”ni dünyada kanla tesis etmenin peşine düşmüştür. Karşımıza çıkan tablo tarihte de yaşadığımız zamanda da ortada.. Şimdilerde ise Müslüman İran ile Yahudi İsrail tarihten gelen hesabı sözde nükleer gerekçelerle devam ettirme niyetinde.. İnsanın dünyada imtihanda olduğuna inanmış kitleler söz konusu imtihanı çoktan kaybetmiş gibi gözüküyor…
İnananlar; kutsal savaş misyonu biçtikleri cinayetlerle gidecekleri Cennet’in hesabını yaparken, imtihan gibi bir derdi olmayan, bunu kabullenmemiş seküler hümanistler ise farklılıkların bir arada yaşamasının erdemi üzerinden dünyada barış içinde yaşamanın yollarını; resmi olarak evlilik izni almış eşcinsel çiftlere evlat edinme hakkını tanıyarak arıyor.
Dindar Hristiyanların, Yahudilerin, Müslümanların cinayetleri üzerinden süre giden “kutsal savaş”lar…
Annesi de babası da seküler hümanist lezbiyen kadınlar ya da homoseksüel erkekler olan küçücük çocuklar…