Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Seni bunca özlemesem... - Ayşe Özyılmazel
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Kapıyı açtım, içeri girdim, kapıyı kapattım...
Anahtarı deliğe sokup kilitledim.
Üç kere.
Önce karşıdaki odaya girdim.
Işığı yaktım. Ayağımdaki yüksek topuklu siyah ayakkabıları çıkarttım.
Yerlerine kaldırsam mı, sabaha mı bıraksam diye birkaç saniye düşündüm.
Sanırım başım ağrıyor.
Yorulmuşum...
Her zamanki gibi 'Bugünün işini yarına bırakma' ile 'Kendini zorlama sonra yaparsın' içimde çekişiyor.
Böyle durumlarda genellikle terbiyeme yeniliyorum.
MAKYAJ SİLERKEN... Bazen gözü kör olsa, şu terbiyenin...
İnsanı tek başına bile bırakmıyor.
Ağız tadımda hep terbiye kırbaçları...
Ayakkabıları dolaba kaldırıyorum.
Üstümdeki bej ceketi çıkartıp askıya asıyorum. Ceketlerin yanına...
Işığı kapatıp yan odaya geçiyorum.
Sıra jean ve bluzda... Önce elimdeki çantayı dolabın üstüne koyuyorum.
Yok, onun içindekileri artık sabah boşaltırım.
Bir atlet ve şort giydikten sonra banyoya gidiyorum.
Hâlâ başım ağrıyor.
Yatmam lazım.
Yatmadan önce banyoda beni bekleyen işlerim var. Bir bir onları yapıyorum.
En sıkıcısı da makyaj temizlemek...
Makyajımı silerken, sanki maskemi siliyor hissine kapılırım bazen. Herkesin gördüğü Ayşe'yi silercesi korka korka gerçek Ayşe'yle karşı karşıya kalırım.
ŞANSIMA, GECEME... Yatağa uzanıyorum...
Saat 03.30... Uykum yok!
Düşünesim yok!
Kalkıyor odadaki beyaz kütüphaneye yürüyorum. Özdemir Asaf okumam lazım.
Bazen Özdemir Asaf okumak lazım olur, okuru bilir, öyledir işte.
Bazen cevap vermezken kendine; bazen tarifi yokken içindekilerin, çekersin bir kitap kütüphaneden, rastgele açarsın bir sayfa ve o sayfa anlatır sana hislerini.
Şaşmaz yani...
Aksilik ya, Özdemir Asaf'ları bulamıyorum.
Sanırım içerdeki odada kaldılar. İçeri gidecek halim kaldı mı? Sanmam. Şiir kitapları arasından birini çekip alayım bari. Ümit Yaşar Oğuzcan'ın 'Aşka Dair Nesirler'i kısmetim.
Bakalım bana ne diyecek açtığım sayfa. Açıyorum ve 'Beşinci Mektup' çıkıyor şansıma, geceme, hislerime, yorgunluğuma. 'Ayrılık diye bir şey yok, bu bizim yalanımız. Sevmek var aslında, özlemek var, beklemek var. Şimdi nerdesin, ne yapıyorsun? Güneş çoktan doğdu. Uyanmış olmalısın.
Saçlarını tararken beni hatırladın değil mi? Öyleyse ayrılmadık.
Sadece özlemliyiz ve bekliyoruz.
Zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum. Önce beklemekten. Ömür boyunca ya bekliyor, ya bekletiyor insan, ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın. Bir çocuğun önce doğmasını bekliyorlar, sonra yürümesini, konuşmasını, büyümesini...
Zaman ilerliyor, bu defa para kazanmasını, kanunlara saygı göstermesini, insanları sevmesini, aldanmasını, aldatmasını bekliyorlar. Ve sonra ölümü bekleniyor insanoğlunun.
Ya o? Ya o?
İnsanlardan dostluk bekliyor, sevgilisinden sadakat, çocuklarından saygı ve bir parça huzur bekliyor, saadet bekliyor yaşamaktan.
Zaman ilerliyor, bir gün o da ölümü bekliyor artık. Aradıklarının çoğunu bulamamış, beklediklerinin çoğu gelmemiş bir insan olarak göçüp gidiyor bu dünyadan.
YAŞAMAK MACERAMIZ BU İşte yaşamak maceramız bu.
Yaşarken beklemek, beklerken yaşamak ve yaşayıp beklerken ölmek! Özleme bir diyeceğim yok!
O, kömür kırıntıları arasında parlayan bir cam parçası. O, nefes alışı sevgimizin, kavuşmalarımızın anlamı.
O, tek güzel yönü bekleyişlerimizin.
İnsanlığımız özleyişlerimizle alımlı, yaşantımız özlemlerle güzel.
Özlemin buruk bir tadı var, hele seni özlemenin. Bir kokusu var, bütün çiçeklere değişmem. Bir ışığı var, bir rengi var, seni özlemenin anlatılmaz. Verdiğin bütün acılara dayanıyorsam; seni özlediğim içindir.
Beklemenin korkunç zehri öldürmüyorsa beni; seni özlediğim içindir.
Yaşıyorsam; içimde umut varsa, yine seni özlediğim içindir.
Seni bunca özlemesem; bunca sevemezdim ki!'
Makyajımı silerken, sanki maskemi siliyor hissine kapılırım bazen. Herkesin gördüğü Ayşe'yi silercesi korka korka gerçek Ayşe'yle karşı karşıya kalırım.