20 Şubat 2022, 07:09 | #571 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | ALLAH YOLUNCA CİHAD (KARANIN BİTTİĞİ YER ) KARANIN BİTTİĞİ YER Hz. Muaviye r.a. zamanında İfrîkıyye (Kuzey Afrika) valiliği yapmış olan ve Tunus’ta Kayrevan şehrini inşa eden meşhur mücahid Ukbe b. Nafi, Yezid’in halifeliğinin ilk yıllarında ikinci defa Kuzey Afrika valiliğine tayin edilmişti (62/682). Ukbe, Kayrevan’a varır varmaz ordusunu toparlayıp müslümanlarla sürekli savaş halinde olan Bizanslılarla şiddetli çarpışmalara girişti. Cihad harekâtını kesintisiz sürdüren Ukbe b. Nafi’, batıya doğru ilerleyerek Tanca civarında Atlas Okyanusu’na dayandı. İşte o zaman şu tarihi sözünü söyledi: – Ya Rabbi! Eğer önüme çıkan şu deniz olmasaydı, senin yolunda cihad ederek daha ileri giderdim! Ukbe b. Nafi, karanın bittiği yerden geri döndü. Bizanslılar ve yardımcıları olan Berberîler, ondan korkarak yolundan kaçtılar. Dönüş sırasında ‘Maü’l-Feres’ diye anılan yerde konaklama yapıldı. Meğer bu bölge susuz bir yermiş. Herkes susuzluktan neredeyse ölecek duruma gelmiş. Ukbe b. Nafi iki rekat namaz kıldı, suya kavuşmak için Allah’a dua etti. O sırada Ukbe’nin atı ön ayaklarıyla yeri eşelemeye başladı. Ortaya çıkan bir kaya parçasının yanında sular fışkırıverdi. Ukbe herkesi suya çağırdı. Durumu görenler çevredeki kumluklarda eşmeler kazıp birçok su kaynağı buldu. Kana kana su içtiler. Buraya ‘atın suyu’ anlamında ‘Maü’l-Feres’ denildi. Ukbe, bu dönüş yolunda Tunus’un merkezi Kayrevan’a yaklaşmış, sekiz günlük bir mesafe kalmıştı. Ortada kendisine karşı koyacak bir düşman gücü kalmadığını zannederek, ordusunun büyük kısmını serbest bırakıp ileri taraflara gönderdi. Kendisi de az bir askerle Tehuze şehrine gitti. Bizanslılar da yanındaki askerlerin azlığını görünce, ona karşı savaşa başladılar. Berberîler içinde müslüman olmuş, çevresinde sözü dinlenen ve çok saygı gösterilen Küseyle isminde bir adam vardı. Ukbe Vali olarak gelince o adamın muhtemelen aşırı hırslı olduğunu düşünerek, yapılan uyarıları dinlemeden onu koyun kesip yüzmeye mecbur bırakmıştı. Maksadı, adamın halk nazarındaki itibarını düşürmekti. O zaman eline bulaşan kanı sakalına süren Küseyle, ilk fırsatta isyan etmeye karar vermişti. Bu adam nihayet sayıca hayli çok olan adamlarını toparlayıp Bizanslıların da desteğiyle ayaklandı. Kahraman Ukbe ve arkadaşları şehit edildi. Ukbe’nin son arzusu da şehit olmaktı. |
|
20 Şubat 2022, 07:12 | #572 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | BİR ÖĞÜT Tefekkür İnsanı Allah’a Götürür. Ey oğul! Tefekkür kalbin yapacağı işlerdendir. Eğer kendin için bir iyilik görürsen, bir iyiliğe nail olursan, Allah’a şükret! Bir kötülük görürsen de ondan dolayı tövbe et! İşte bu tefekkür sayesinde dinin ihya olur, dirilir, şeytanın da ölür. Şöyle denmiştir: “Bir saat tefekkür, bir gecelik ibadetten hayırlıdır.” Allah’a ulaşma yolunda yine Allah’ın fiillerini delil getir! Nasıl ki bir sanat eserinden sanatkâra intikal ediliyorsa, Allah’ın muazzam bir sanatı olan bu kâinata bakmakla da Allah’a ulaşılabilir. Onun için Allah’ın sanatı üzerinde tefekkür edersen Allah’a ulaşabilirsin! Hakiki imana sahip olan bir müminin iki dış gözü, iki de iç gözü vardır. İki dış gözü ile Allah’ın yeryüzündeki sanat eserlerini görür, iki iç gözü ile de Allah’ın göklerde yaratmış olduğu eserleri görür. Bundan sonra onun gözünden perdeler kaldırılır. Neticede Allah’ın yakın ve sevgili kullarından olur. Sevgiliden hiçbir şey gizlenemeyeceğine göre, Allah’ın sevgili kullarından olan bu kişiden de İlahî sırlar gizlenmez. Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri (kuddise sirruhu) |
|
20 Şubat 2022, 07:15 | #573 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | ALLAH C.C İNSAN A YETER ( YEMEK BÖYLE PİŞİRİLİR-HİKAYE) Böyle Yemek Pişirirler Bir gün ikindi vakti yanına bir misâfir geldi. Tencerede bir parça et vardı. Eti pişirip misâfire ikrâm edeyim diye düşündü. Fakat, yemeği hazırlamak için de misâfirin yanından ayrılamadı. Nihâyet akşam vakti oldu. Namazlarını kıldılar. Kendisi de, misâfiri de oruçlu idiler. Nihâyet evde bulunan bir kuru ekmek ve bir mikdar suyu misâfire ikrâm için hazırladı. Sonra, etin bulunduğu tencerenin Allahü teâlânın izni ile kaynadığını ve yemeğin çok güzel piştiğini gördü. Misâfire ikrâm ile iftarı birlikte yaptılar. Misâfir; -Hayâtımda bu kadar lezzetli bir yemek yemedim, deyince, Râbia-tül Adeviyye; -Her hâlinde Allahü teâlâyı hatırlıyan ve sâdece O'nun rızâsını istiyenlere işte böyle yemek pişirirler, buyurdu. |
|
20 Şubat 2022, 07:16 | #574 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KALBİN HALLERİ( ZEKAT IN BEYANI) Zekat Ulu Allah (CC.) söyle buyuruyor: "Zekâti veren mü'min'er kurtulusa ermislerdir." (Mu´minun Sûresi 4) Ebû Hureyre'den (R.A.) rivayet edildigine göre Peygamber (S.A.V)'imiz söyle buyuruyor: "Altin ve gümüsü olup da bunlarin hakkini (miktari belirtilmis zekâtini) vermeyenler için, mutlaka Kiyamet günü bu altin ve gümüs madenleri atesten levhalar haline getirilerek vücûdiari bunlarla kizartilir, yanlari ve sirtlari bu levhalar üzerinde daglanir." Yâni bu levhalar cok dahi olsa, cismi onlara gere genislettir, levhalar sogudukça miktari elli bin sene olan Kiyamet Gününde tekrar kizdirilirlar, bu hal, tâ küller arasinda muhakeme bitip herkes, yolunun Cennete mi, yoksa Cehenneme mi gedecegini görünceye kadar devam eder. Ulu Allah (C.C) söyle buyuruyor: "Altini ve gümüsü biriktirip de onlan Allah (C.C) yolunda kullanmayanlar yok mu? Onlan aci bir azab ile müjdele!" "Kiyamet Günü, o altin ve gümüs. Cehennem atesinde kizdirilarak onunla alinlari, burunlari ve sirttan daglanir ve onlara, iste bu kendiniz için biriktirdigînizdir. Biriktirdiginizi tadini tadin denilir." (Tevbe Sûresi - 34-35) Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: "Kiyamet Günü, üzerlerine farz kilinmis olan hakkimizi alakoydular, diyecek olan fakirler yüzünden vay zenginlerin basina gelenlere. Çünki o zaman ulu Allah (C.C) fakirlere; «Izzet ve celâlim hakki için, bu gün sizi kendime yaklastiracak ve onlan uzaklastiracagim.» diye cevap verir." Arkasindan Peygamber'imiz (S.A.S.) su âyeti okudu: "Onlar o kimselerdir ki mallarinda dilenci ile mahrum için muayyen bir hak vardir." (Mearic Sûresi. 24-25). Rivayete göre Peygamber'imiz (S.A.S.) Mi'rac'a götürüldügü gece sagilmaya, zehirli ot otlamaya, yeya kizgin tasin üzerine dogru sürüklenen koyunlar gibi Cehenneme dogru, sürülen arkasi ve önü yamali bir gurupla karsilasir. Cebrail'e (A.S.): «Bunlar kim?» diye sorar. Cebrail (A.S.) de Peygamber`imize (S.A.S.) su cevabi verir; «Bunlar, mallarinin zekatini vermemis olanlardir. Allah (C.C) onlara zulmetmis degildir, zâten Allah (C.C) kullarina asla zulmetmez.» HIKAYE Bir gün «tabiin»´den bir gurup Ebû Sinan'i ziyaret etmege giderler. Içeri girip yanina oturunca Ebû Sinan misafirlerine «Hep birlikte kalkalim da, kardesi ölen bir komsumuz var, onu taziye edelim» der. Bundan sonrasini, gurupta bulunan Muhammed Ibni Yusuf el-Feryabî söyle anlatiyor; «Birlikte kalktik, o adamin evine vardik, onu hüngür hüngür aglarken ve bitkin bir vaziyette bulduk, acisini hafifletecek ve kendisini teselli edecek sözler söylemeye basladik, fakat o hic teselli ve taziye sözlerine kulak asmiyordu. Ona «ölümün kaçinilmaz bir yolculuk oldugunu bilmiyor musun?» dedik, bize «tabii biliyorum, ama ben kardesimin gece gündüz çektigi azaba agliyorum» diye cevap verdi, ona «Allah (C.C) sana gaybi mi bildirdi ki, böyle söylüyorsun?» dedik, bize su cevabi verdi: «Hayir, fakat kardesimi gömüp kabrini toprakla doldurunca, herkes mezarliktan ayrildiktan sonra ben kabrin basina oturdum, o sirada içerden bir ses geldi, söyle diyordu; «Eyvah, beni tek basima azab ile basbasa koyup gittiler, oysa ki ben namazimi kilar ve orucumu tutardim.» Kardesimin bu feryadi beni aglatti ve «Durumu nasildir?» diye görmek için kabrini kazmaya basladim, bir de ne göreyim, içerde ates yaniyor ve kardesimin boynuna da atesten bir halka geçirilmis! Kardeslik sefkatime yenilerek boynundan halkayi çikarayim diye elimi uzattim, parmaklarim ve avucum yandi.» Muhammed Ibni Yûsuf el-Feryabi anlatmaya devam ediyor. «Adam yorganin altinda sakladigi elini cikardi, yanik karasi oldugunu gördük.» Arkasindan sözlerine devam etti: «Durumu böyle gördükten sonra üzerini yeniden toprak ile örterek mezarliktan ayrildim. Kardesimin haline nasil aglamayayim, onun acisini nasil unutayim?» Adama «Kardesin dünyada iken ne kötülük ederdi?» diye sorduk, bize «Malinin zekâtini vermezdi» diye cevap verdi, o zaman hepimiz: «Bu durum ulu Ailah (C.C)'in su Âyet-i Kerimesinin dogrulugunu ortaya koyuyor» dedik. Ulu Allah (C.C.) söyle buyuruyor: "Allah'in kendi faziletinden onlara bagislamis oldugu malda cimrice davrananlar, kendi hesaplarina iyi davrandiklarini sanmasinlar, tersine bu tutum kendileri için kötüdür. Cimrilik ile yanlarinda alakoyduklari mal (zekât) Kiyamet Günü halka olup boyunlarina geçirilecektir." (Al-i Imrân Süresi. 180) Demek ki, kardesinin azabi Kiyamet Gününe birakilmayarak öne alinmis ve kabirde uygulamaya konmustur. Muhammed Ibni Yûsuf sözlerine söyle devam ediyor, «Bir müddet sonra hep birlikte adamin yanindan ayrilarak Peygamberimizin (S.A.S.) arkadaslarindan biri olan Ebû Zerr'in (R.A.) yanina vardik, adamin basindan geçenleri ona anlattik ve ona «Yahudiler ve Hiristiyanlar ölünce onlarin kabirlerinde neden böyle bir durum görülmüyor?» diye sorduk, bize «Onlarin cehennemlik oldugu kesindir, fakat ulu Allah (C.C) size mü'minlerin böylesine durumlarini, ibret alasiniz, diye gösteriyor» diye cevap verdi. Nitekim ulu Allah (C.C.) buyuruyor ki: "Hiç süphesiz, Allah'dan size çesitli ibret manzaralan gelmistir. Görüp ibret alan kendine iyilik eder, ibret manzaralarina karsi göz yumanlar da kendilerine zarar ederler. Ben sizin basinizda koruyucu degilim." (En'am Sûresi. 104.) Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor: "Mallarinin zekâtini vermeyenler, Allah (C.C) katinda yahudiler ve hiristiyanlar gibidirler. Ösür vergisini vermeyenler, Allah (C.C) katinda, atesperestlerden farksizdirlar." Zekât ve ösür vermeyenler hem meleklerin, hem Peygamber (S.A.S.)'imizin dili ile lanete ugramislardir, onlarin sahidlikleri geçersizdir. Ebû Hureyre (R.A.) sözlerine söyle devam ediyor; «Zekât ve ösür vergisini ödeyenlere ne mutlu! Üzerinde zekâttan dolayi, kabir azabi ve Kiyamet Günü azabi bulunmayanlara ne mutlu! Cünki malinin zekâtini verenlere ulu (S.A.S.) kabir azabi çektirmez. Kiyamet Günü de vücûdlarini cehennem atesine haram kilar; hesaplasmaksizin onlari Cennete koyacagi kesindir, öyle kimseler, dudaklarin yanacagi o demlerde, susuzluk da çekmezler.» |
|
20 Şubat 2022, 07:19 | #575 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KENDİNİ TANIMAK ( İLİM BU YOLDA PERDEDİR ) İLİM BU YOLDA PERDEDİR Buraya kadar anlatılanlardan kalbin üstünlüğü anlaşıldı. Mutasavvıfların yolunun da ne olduğu öğrenildi. Sofilerden, «ilim, bu yolda perdedir» gibi sözler duyarsın ve bunlara inanmazsın. Bu sözü inkâr eyleme ki, doğrudur. Çünkü duygular ve duygu azaları vasıtasiyle hâsıl olan ilimlerle meşgul olur, onlara dalarsan, bundan mahrum olursun Kalb bir havuz gibidir, beş duygu âzası da havuza dışardan akan beş dere gibidir. Eğer havuzun dibinden temiz su çıkarmak istersen, bunun çaresi, havuzdaki bütün suyu boşaltman, sonra bu suların getirdiği siyah çamuru çıkarman ve bir daha pis su gelmemesi için bu yolları kesmen ve havuzun dibini, içinden temiz, berrak su çıkabilecek şekilde yapmandır. Havuz, siyah çamur ile dolu olduğu müddetçe içinden duru su çıkması imkânsızdır. Bunun gibi, kalbin içinden gelen ilim, dışardan gelenlerden kurtulmadıkça, maksat hâsıl olmaz. Fakat âlim, kendini öğrendiği ilimlerden ayırır, kalbini onlarla meşgul eylemezse, elde etmiş olduğu ilimler ona perde olmaz ve kalb gözünün açılması umulur. Şöyle ki: Kalb hayâllerden ve hislerden kurtulunca, eski hayâlleri ona perde olmaz. İlmin perde olmasının sebebi şudur ki, bir kimse Ehl-i sünnet itikadını öğrenir, münâkaşa ve münazaradaki delillerini de öğrenir, kendini tamamen buna verir ve bundan başka hiçbir ilim yoktur diye kabul eder, eğer kalbine başka bir şey gelse, «Bu duyduğumun aksinedir. Ona uymayan her şey bozuktur, yanlıştır» derse, böyle bir kimsede, işlerin hakikatinin bilinmesi mümkün olmaz. Çünkü: AVAMA ÖĞRETİLEN İTİKAD, HAKÎKATlN SÛRETÎDİR, KENDİSİ DEĞİLDİR. TAM MÂRİFET OLMALI Kİ, ÖZÜN KABUKTAN AYRILMASI GİBİ, HAKİKATLAR SURETTEN AYRILSIN. Biliniz ki, mücadele ve münazara ilmini o itikada yardımcı olarak öğrenene bir hakikat bildirilmez. Çünkü, elindekinin tam olduğunu sanmaktadır. Bu zan ona perde olur. Bir şeyi öğrendiğine zann-ı galibi olan kimse, bu dereceden mahrum olduğu ekseriya malûmdur, sözü meşhurdur. Bu da cedel [mücâdele – münazara] ilmine kendini verenlerin hâlidir. O hâlde, bu zannı silip atana, ilim perde olmaz. O zaman, onda da kalp açılması hâsıl olur. Derecesi çok yüksek olur. Onun yolu daha emniyetli, daha sağlam ve daha doğru olur. Zira temeli kuvvetli ilme dayanmayan kimse, ekseriya uzun zaman bâtıl hayâllere bağlı kalır ve azıcık şüphe ona perde olur. Alim ise böyle ziyanlardan emindir. O hâlde, «İlim perdedir» sözünün mânâsını mükâşefe [keşfetme] derecesine ulaşmış bir kimseden duyarsan, böyle bil, inkâr eyleme! Fakat, emir ve yasaklara uymayıp bozuk delillerle haramlara mubah diyen kâfirler ve nefislerine tâbi olan zavallılar, zamanımızda zuhur eyledi [meydana çıktı]. [yazarın zamanımız dediği dokuz asır evveldir!]. Kendilerinde bu hâller asla bulunmadığı hâlde, sofilerin sekir hâlinde söyledikleri lüzumsuz, saçma sözlerden birkaç tanesini alıp kendilerine süs veriyorlar: Yaptıkları iş, her gün yıkanıp taranmak, güzel elbiseler giyip seccadesini yaymak, sonra da ilmi ve âlimleri kötülemektir. Böyleleri öldürülmelidir. Şeytân ahlâklıdırlar. İnsanları aldatıyorlar. Allahü Teâlâ ve Resulü (sâllâllahü aleyhi ve sellem) ilmi ve âlimleri övüyorlar. Bütün dünyayı ilme davet ediyorlar. Her şey mubah diyen bu zavallı, hâl sahibi olmadığı ve ilmi elde etmediği için, onun bu sözü söylemesi nasıl doğru olabilir? Bu şuna benzer: Bir kimse kimyanın altından daha iyi olduğunu, ondan sayısız altın yapıldığını işitir. Altın hazinelerini önüne getirseler, onlara elini uzatmaz ve, «Altın ne işe yarar, onun kıymeti nedir ki... Bana kimya lâzımdır ve asıl odur», der. Altını almaz. Halbuki kimyayı da asla tanıyamaz, bulamaz. Altın da yapamaz. Çaresiz, müflis ve aç kalır. «Ben derim ki: Kimya, altından daha iyidir», şeklinde söylediği sözün sevincinden bağırır ve coşar. İşte peygamberlerin ve evliyanın keşfi kimyaya benzer. Alimlerin ilmi de altına benzer. Kimyaya sahip olan, altına sahip olandan daha faziletlidir. Fakat burada bir başka incelik daha vardır: Bir kimsede bulunan kimya yüz altından fazla yapmasa, bu kimse kendisinde bin altın bulunandan faziletli olamaz. Kimya kitapları kimyadan bahseder ve onu arayanlar çok olduğu hâlde, bunun hakikati uzun zamanda bile herkesin eline geçmez. Onu temin etmek isteyenlerin çoğu kalp para [sahte para] elde eder. Mutasavvıfların işi de böyledir. Çok nâdir bulunur. Olan az olduğuna göre, kemâle gelmesi de pek nâdir olur. O hâlde, buradan anlaşılmış oldu ki, sofilerin hâllerinden az bir şeyin kendisinde hâsıl olduğu bir kimse, bütün âlimlerden üstün olamaz. Çünkü bunların çoğu işin başlangıcında kendilerinde bir şey hâsıl olduktan sonra, oradan düşerler ve yolu tamamlayamazlar. Bâzıları da vardır ki, bir hâl ve bir hayâl onları kaplar ve fakat onun hakikati, aslı olmaz. Onlar bunu kazanç sayarlar. Beğenilmeyip atılan şey böyle olmaz. Bahusus [hususiyle, bilhassa] uykuda, rüyada hakikatler vardır. Fakat mânâsız, bozuk rüyalar da vardır. Hattâ âlimlerin sırrının üstünlüğü, bir kimse içindir ki, o, o hâlde öyle kâmil olmuştur ki, diğerlerine çalışarak verilen din bilgilerini, o öğrenmeksizin bilir. Bu söz ise nâdir sözlerdendir. Yâni bu sözle, ele geçmesi nâdir olan bir makam anlatıldı. O hâlde hakiki tasavvuf yoluna ve onların üstünlüğüne inanmalısın. Boyunlarına halka geçmiş bu zavallıların sözü ile onlar hakkındaki itikadını bozmamalısın. Onlardan ilmi ve âlimleri yeren ve ayıplayanların ellerinde bir şey olmadığını kabul etmelisin! |
|
20 Şubat 2022, 07:49 | #576 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | DÜNYA SEVGİSİ VE GÜZELLİKLERİNE ALDANMA DÜNYA VE HALİ Dünya tuzağı, öldürücü zehirleri ile düşkünlerine verilmiştir. Gafletle Dünyayı, zahirdeki güzelliği ile görürsen aldanma... O, hilesi, dokunanı derhal öldürür. Onda sadakat, onda vefa diye bir şey yoktur. Ona iyi gözle bakıp hoşlanma; şöyle ol: Sahrada bir adam çırılçıplak kazayı-hacete oturmuş. Hem edep yri görünüyor, hem de koku geliyor. Sen mecbursun; hem burnunu tutacak, hem de gözünü kapayacaksın. İşte dünyanın hali. Ondan kurtulmak için hem gözünü kapa, hem de burnunu tut... Dünyaya ihtiyacın kadar bağlan! kalpten sevme; Nesibin ne ise gelir üzülme..! |
|
20 Şubat 2022, 07:56 | #577 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | RÜYA TABİRLERİ ( RÜYADA SU İÇMEK) Su ve su içmek Rüyada her hangi sekilde akarsa aksin, Su görmek, rizk, geçim, rahat, temizlik, menfaat, nimet, safa, ölüm, keder, çocuk, Adalet, fitne, ganimet, toplu mal, ucuzluk ile tabir olunur. Ibni Sirin e göre; rüyada su görmek, hayattir. Rüyasinda su içen, güzel bir hayata kavusur. Su görmek, saf ve berrak olursa, hayir ve menfaate, bulanik olursa, kedere ve geçim darligina isarettir. Bir kadinin kendisine su verdigini gören, halk arasinda yalanci olarak taninir. Durgun su yorumda akan sudan daha zayiftir. Bir rivayete göre, durgun Su, hapse isarettir, Durgun bir suya düstügünü gören, hapse girer. Tuzlu su keder; bulanik su geçim darligidir. Evinde siyah su görmek, evin yikilacagina, bu sudan içmek, gözlerinin kör olacagina tabir olunur Kokmus su haram mala, Sari su siddetli hastaliga isarettir. Suyun yerde kayboldugunu görmek, memur veya isçi olanlar için isinden çikmaya; baskalari için ise yardim görmeden yasamaya yorumlanir. Çok sicak su görmek, devlet büyükleri için keder ve sikintiya delalet eder. Kirmaniye göre; sicak su görmek, hastalik ve hüzündür. Etegi ile BU tasidigini görmek, malinda ve dünya islerinde eksiklige delalet eder. Bir siseyi su ile doldurdugunu ve o sudan içtigini görenin esi gebe kalir; Eger sise kirilirsa, dogumda arinesi ölerek çocugu yasar. Eger rüyayi gören evli degilse, evlenir rizki artar. Birisine parasiz su verdigini gören iyilik yapar, bir rivayete göre, bir yerde yapi yaptirir. Elinde madeni bir kap ile su alip içtigini gören, sikinti ve eziyete düser. Nerede otursa olsun, suyun bollugu hayra tabir olunur. Suyun az olmasi da halk için selamete isarettir. Bir yere su döküldügünü görmek, o yerde feyiz,ve berekete delalet eder. Evinde, her ne sekilde olursa olsun, saf ve berrak su oldugunu görmek, iyi ve mutlu bir hayata, genis rizka; bulanik su görmek, zarara, geçim sikintisina delildir. Kendini su içinde gören, zor bir isle ugrasir. Elbisesi ile suya girdigini fakat elbisenin islanmadigini görenin din kuvveti yerindedir, sagligi iyidir ve bütün içleri düzgün ve yolunda olur. Evine veya bostanina su çevirdigini gören evlenir, üstüne su siçradigini gören, hayir ve menfaate erer. Eger bu su bulanik ve fena kokulu ise, tabiri aksinedir. Caferi Sadik a (RA) göre ; rüyada su görmek, bes sekilde tabir olunur: Sadakat, kuvvet, dinde zorluk, büyüklerle arkadaslik. Ebu Sait El Vaize göre; kadehte kendisine su verildigini görenin çocugu olur. Bir bardaktan saf su içtigini görmek, esinden ve çocuklarindan hayir görmektir. Siseden su içmek erkek, madeni bir kaptan su içmek ise kadina yorumlanir. Bir bardaktan su içip, suya kanmadigini görmek, karisinin ona itaat etmedigine ve Ahlakinin bozulduguna delalet eder. Uyanik oldugu zaman içtiginden daha fazla su içtigini gören, uzun ömürlü olur. Içtigi su saf ve berrak ise düsmanindan selamete, geçiminde sikintidan kurtulmaya isarettir. Suda el yikamak, malinda tasarrufa delildir. Bazi yorumculara göre; suya bakip içinde kendini gören evine iyilik ve cömertlikte bulunur. Sularin yerlerde döküldügünü gören, malindan harcar. Köprü veya kemer altindan sularin aktigini görmek, halkin kendilerine yardimci olan bir kimseden hayir göreceklerine isarettir. Bu sudan aldigini gören, böyle bir kimseden hayir ve menfaat görür. Denizin suyunu bir tarafa çevirip akittigini gören, dinsiz bir kimseden mal edinir. Suyu akitan bir kapta mesela kalbur veya süzgeç gibi su saklamak istedigini gören, kendisine faydasi olmayan biri ise baglanir. Bir çok kaplarda görülen sular, içinde bulundugu kabin disina ait tabirlerdeki gibi yorumlanir. Her hangi bir sey içinde su bulundurmak, uzun ömre delalet eder. O sudan harcadigi ömrünün geçeni, kalani ise ömrünün geri kalanidir, Eger bütün suyu içerse, eceli gelmis demektir. Her ne seyden olursa olsun, ilaç ile veya sikarak çikarilan meyve veya sebze sulan rizk ve menfaat ile yorumlanir. Abdulgani Nablusi ye göre; rüyada su görmek, güzel bir hayat ile tabir olunur. Evinde su oldugunu görmek, mutluluk, toplu mal, ganimet ve hayrin çoklugudur. Rüyada su içmek, düsmandan selamet ve rüya sahibi için bereketli seneye isarettir. Rüyasinda, uyanik oldugu zamanki adetinden fazla su içtigini görmek, uzun ömre delalet eder. Bir bardak su içip doymadigini görmek, esinin kendisine ihanet ettigine delalet eder. Elini suya soktugunu gören, mal ve mülk pesinde kosar. Bir küp dolusu saf suyu oldugunu, gören, miras yer. Su bulmak için gezdigini gören, halk arasinda yalancilik ve suna buna iftira ile suçlanir. Durgun su his ile yorumlandigi için, böyle bir suya düstügünü gören, hapse girer. Kokmus su fakirlik, geçim darligi ve sikintidir. Aci su, aci hayati çok sicak su geçimde zorluk, bulanik su haram mal; sari su hasta olarak tabir olunur. Derin bir suya düsüp dibine kadar yuvarlandigini gören, çok zengin olur. Bir rivayete göre, suya düsmek, ferahlik ve sevinçtir. Taskin ve coskun su azap ve fesatlik ile tabir olunur. Bir yerde sularin tasip evlere kadar girdigini görmek, orada büyük bir ihtilalin meydana gelecegine, evinin dami üzerinden su aktigini görmek, hemen meydana gelecek bir belaya delalet eder. Bir rivayete göre, rüyada su görmek bekar için evlenmege; dul bir kadin için kocaya, fakir için rizka; zengin için malinin artmasina; hasta için iyilige ve herkes için keder ve sikintidan kurtulmaya isarettir. Mendilinde, kesesinde veya elbisesinin eteginde su tasligini görmek, malindan ve yasayisinin gidisinden gururlandigina delildir, Esinin hamile oldugunu ve bir sise su içtigini gören kimse evli ise, bir mirasa, konar, Soguk su ile yikandigini gören hasta ise iyilesir, fakirse zengin olur, günahkar ise tövbe eder, tutuklu ise tahliye edilir, borçlu ise borcunu öder, bir seyden korkuyorsa bu korkusundan kurtulur. Bir kuyudan su çektigini gören kile ile mal kazanir. Denizin suyu bulanik oldugu halde, içtigini görmek hükümet tarafindan bir sikintiya ugramaga; denizin bütün suyunu içtigini görmek, büyük bir hastaliga; susuz iken su bulup içtigini görmek, ekinlerin o yil bereketli olacagina; suyu emerek içtigini görmek kedere; bir küpten veya testiden su içtigini görmek, bekar ise evlenecegine; evli ise bir kadindan menfaat görecegine isarettir. Kendisini susamamis ve su içmek ihtiyacinda olmadigini görmek hayir ile tabir olunur. Rüyada kendisinin susamadigini gören genis bir geçime kavusur. Ebu Sait El Vaiz e göre rüyada soguk su içtigini gören, helal, is edinir. Sicak su haram mala, tatli su helal ve kolay kazanilan paraya, aci su haram ve güç ele geçen servetle tabir olunur. Danyal Aleyhisselama göre; su içmek ihtiyacindan uzak oldugunu görmek susuz oldugunu görmekten hayirlidir. Bir kaç bardak su içtigi halde susuzlugunun geçmedigini görmek, dünya hayatinda son derece tamahkar olduguna isarettir. |
|
20 Şubat 2022, 08:06 | #578 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KARACAOĞLAN VE ELİF İN HAZİN ÖYKÜSÜ Güney illerimizde bir söylenceye (efsaneye) göre Karacoğlan’ın yaşamı şöyledir: Asıl adı Hasan’mış. Daha bir yaşına basmadan anadan öksüz kalmış. Beş yaşına varmadan da babası Kara İlyas, Ko*zan derebeyi Hüsam Bey(*} tarafından askere alınmış. Bir daha da dönmemiş. Böylece küçük Hasan ortalıktı kalakalmış ! Anasının “Karaca” diye sevip doyamadığı Hasan’a köyden (Farsak köyünden) Serdengeçti Osman Ağa sahip çıkmış. Ona babalık etmiş, büyütmüş. Yaşı on sekize gelince de, köyde kimi kimsesi olmayan dilsiz bir kızla evlendirmek istemiş. Karacoğlan, bu dilsiz kızla evlenmek istememiş. Ama bu düşüncesini çok sert bir adam olan babalığı Osman Ağa’ya da söyleyememiş. Çareyi köyden kaçmakta bulmuş. Düğün hazırlıkları yapılırken bir gece köyden kaçmış. Karacoğlan dağlar, tepeler aşmış, nereye gittiğini bi*meden durmadan yürümüş… Yorgunluktan yürüyemez duruma gelince, ulu bir çam ağacının altına oturmuş. Daha oturur oturmaz da uyumuş. Uykusunda ak sakallı bir dede, Karacoğlan’a dolu bir tas uzatmış: – İç şunu, iç ki, yorgunluğun ve dargınlığın son bulsun. Dilin bülbül, gönlün şen olsun, demiş. Karacoğlan, tası başına dikip içince kendine gelmiş. Yorgunluğu üstünden gidivermiş. İçinin çalıp söylemek isteğiyle coştuğunu görmüş. Sazını eline alıp yeniden yollara düşmüş… Bir gün Aladağlar’da bir Türkmen obasına konuk olmuş. Çalıp söylemiş. Oba halkı Karacoğlan’ı çok sevmiş: – Âşık, hiç üzülme, demişler. Burasını kendi oban gibi bil, burda kal, obamız şenlensin ! Karacoğlan obada kalmış. Günler gelip geçerken, Karacoğlan obabaşı Boran Bey’in biricik kızı Elife âşık olmuş. Boran Bey de babalığı Osman Ağa gibi sert bir adammış. Derdini içine gömmüş, gizlice obayı terketmiş… Dağları aşa aşa, günlerden bir gün Karaman iline gelmiş. Orada da Boran Bey’in obasıyla karşılaşmasın mı ? Hem şaşırmış, hem sevinmiş. Elif de aylardır Karacoğlan’ın özlemiyle yanıp tutuşuyormuş… Bir gece gizlice buluşup obadan kaçmışlar. Uzaklarda, çok uzaklarda, bir obaya, obanın beyi Tuğrul Bey’e sığınmışlar. Tuğrul Bey, obalılar, çok iyi karşılamışlar bunları. Artık Karacoğlan’la Elif orada katmışlar. Tuğrul Bey, dillere destan bir düğün yaptırarak bunları evlendirmiş. Karacoğlan obalılara saz çalıyor, Elif de ev işleriyle uğraşıyor, mutluluk içinde geçinip gidiyorlarmış. O yörede Köse Veli derler bir adam varmış. Elif ?e tutulup âşık olmuş. Bir gece Karacoğlan yokken, çadıra girivermiş, Elife saldırmış. Ne yapsın Elifcik? Bir duyan olmasın, rezil olmayalım diyerek sesini çıkaramamış. Karacaoğlan bu olayı öğrenince çok üzülmüş. Derdinden deli olmuş. “Demek Elif bana ihanet etti !” diyerek obadan ayrılmış, yeniden gurbete çıkmış. Gönlü kırık, yıllarca gurbet ellerde dolaşıp durmuş… Elife gelince, o da, o günden sonra kara çadırından hiç dışarı çıkmamış. “Ergeç gerçeği öğrenecek, bana dönecek!” umuduyla Karacoğlan’ın yolunu gözlemiş. Bir zamanlar oba*nın en güzel gelini olan Elifcik de yaşlanmış, artık obanın Elif Ana’sı olmuş… Elif Ana bir gün çadırın önünde otururken, oradan geçen bir çerçiye sormuş: – Çerçi kardaş, hiç gezdiğin yerlerde onu gördün mü? Çerçi de: – Sen kimden söz ediyorsun teyze ? demiş. – Kimden olsun çerçi kardaş, Karacamdan söz ediyorum ! – Elif dedikleri sen misin? – işte o benim kardaş! Boran Bey’in kızı, Karacoğlan’ın Elifi… Çerçi oradan hızla ayrılmış. Gidip Karacoğlan’ı bulmuş: – Çabuk ol, demiş, artık inadından vazgeç. Elifin eli ayağı tutmaz olmuş. Yolunu gözleyip duruyor. Ya yetişirsin, ya yetişemezsin, çabuk ol, hemen yola düş! Karacoğlan çerçiye: – işte görüyorsun durumumu, ben bu bükük belle ta oralara nasıl giderim? deyince, çerçi de: – Hadi atla atıma, deyip Karacoğlan’ı eski obasına gö*türmüş. Bütün oba Karacoğlan’ın başına toplanmış. Ayakta zor durabilen Karacoğlan: – Nerede? diye sormuş, Elif nerede ? Kalabalık donup kalmış, kimseden ses çıkmamış. – Yoksa öldü mü ? Yaşlılardan biri mezarlığı göstermiş: – işte orada ! Gençlerin yardımıyla Karacoğlan mezarlığa varmış. Yeni bir dut fidanı dikilen Elifin mezarının başına oturmuş. Sazını göğsüne bastırarak söylemeye başlamış: “Şu yalan dünyaya geldim geleli, Tas tas içtim ağuları sağ iken. Kahpe felek vermez benim muradım, Viran oldum mor sümbüllü bağ iken…” Sonra sazını dut fidanına asmış: – Bu saz burada kıyamete kadar kalacak, demiş, oraya yığılıp kalmış… Obalılar, Karacoğlan’ı Elifin yattığı tepenin karşısına gömmüşler.(**) Derler ki, her yıl ilkbaharda, o tepenin üstünde biri yeşil, biri mavi iki ışık yükselir, gökyüzünde birleşir. Karacaoğlan’la Elifin sevgileridir bunlar… Saza gelince, o saz da yıllarca orada asılı kalmış. Çürü*müş, yenisini yapıp asmışlar. Dut ağacı yaşlanmış, yıkılmış, Yeni bir dut fidanı dikmişler. Yüzyıllardır, yel estikçe Karacaoğlan’ın sazı kendi kendine ötüp durmuş… |
|
20 Şubat 2022, 22:53 | #579 |
Çevrimdışı ~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: KARACAOĞLAN VE ELİF İN HAZİN ÖYKÜSÜ PayLaşım için tşkLer...
__________________ Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine... Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
20 Şubat 2022, 22:53 | #580 |
Çevrimdışı ~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: RÜYA TABİRLERİ ( RÜYADA SU İÇMEK) PayLaşım için tşkLer...
__________________ Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine... Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
Konuyu Toplam 3 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 3 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | M | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |