04 Mart 2022, 10:32 | #771 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | İBRETLİK HİKAYELER ( DİKİLİ BİR AĞACIN OLSUN) DİKİLİ BİR AĞACIN OLSUN Bir iş için New York'tan özel uçaklarıyla Silverlake kasabasına dönen James ve Marilyn Haney çifti, uçakları havada arıza yapınca ölümün kıyısından dönerler. Kasaba üzerinde arıza yapan uçaklarının yavaş yavaş alçalarak düşmeye başlamasıyla birlikte, gözlerini kapatarak çaresizlik içinde dua etmeye başlayan çift, büyük bir çatırı sesiyle gözlerini açarlar. Herhangi bir evin üzerine çakılmayı bekleyen çift, aile reisi James'in 25 yıl önce evinin bahçesine diktiği ağacın kolları arasından sağ salim yere inerler. Kendisini yetiştiren Bay James'in hayatının kurtulmasına vesile olan ağaç: "Senin de dikili bir ağacın olsun!" sözünün doğruluğunu ibret nazarlarına sunmuyor mu? |
|
04 Mart 2022, 10:35 | #772 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | TARİHTE YAŞAYAN HAZIR CEVAPLAR Türk ve İslam Büyüklerinden Hazır Cevaplar Neresi Akıyor? Kırkağaç Kaymakamlık binasının tamir gerektiği bildirilince, merkezden yazı gelmiş. Nelerin aktığını, yegan yegan bildiriniz. Aynı zamanda meşhur bir hicivci olan kaymakam Eşref, cevap yazmış. - Muslukları hariç, her tarafı akıyor. Elimi Yeni Yıkadım Mehmet Akif, elini yıkadıktan sonra Neyzen Tevfik'in kendisine uzattığı havlunun kirini görünce, ister istemez. - Hayır, demiş. Elimi daha yeni yıkadım. Fazilet Nihad Sami Banarlının anlattığına göre Yahya Kemal bir dönemdeki sohbetlerinde sık sık şöyle dermiş: 'Çocuklarımıza dediler ki: - Selçuklu ve Osmanlı medeniyetin bilmemek fazilettir. - Osmanlı devri Türkçe'sini bilmemek fazilettir. - Fuzuli'yi, Nedim'i, Namık Kemal'i, Hamid'i, Fikret'i bilmemek bir fazilettir. - Hasılı, ... bilmemek bir fazilettir. Çocuklarımız bir de baktılar ki meğer ne çok faziletleri varmış.' İstanbula Dönüşünü Yahya Kemal'a "Ankara'nın en çok hangi tarafını seviyorsunuz" diye sorduklarında şu cevabı vermiş: -İstanbul'a dönüşünü. Ne Alırsınız? Yahya Kemal, çok şişman olduğu için, bir yokuşun sonundaki dükkanın önünde dinlenirken, içeriden çıkan tezgâhtar: -Buyrun beyim, diye atılmış, ne alırsınız? Yahya Kemal tebessüm ederek: -Evladım müsaade edersen bir nefes alacağım. Yahudiler Necip Fazıl Kısakürek, "Yahudiler hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna şu cevabı vermişti. - Yahudiler mi dediniz? Onlar yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe veren lanetlilerdir. Arkamı Döneyim Necip Fazıl Kısakürek, sakal bırakmaya karar verir ve bırakır. Sakallı halini görenler şaşırırlar. Hatta bazıları hakaret etmek bile ister. Fakat üstad bu. Hiç lafın altında kalır mı? Adama laik olduğu cevabı verir. Üstadın sakallı halini gören biri, üstada hakaret etmek için karşısına geçip sakallı halini kasderek; -"Yahu Maymuna dönmüşsün!" der. Bu söz üzerine üstad adama haddini bildirir: -"Öylemiii, peki o zaman arkamı döneyim!.." |
|
04 Mart 2022, 10:38 | #773 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | ÖLÜM VE ÖTESİ( ÖLÜMÜ ANMAK VE ONA HAZIRLANMAK) Ölümü Anmak Ve Ona Hazırlanmak Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet edildiğine gön lo demiştir: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çok zikredin» diye büyt yordu. Ebû Nuaym, Ömer bin el-Hattab'm hadisinden aynısını riyşyet etmiştir. Bezzâr, Enes (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre Bİeşû-luîîah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: «Lezzetleri yıkıp yok eden ölümü çok anın. Çünkü ölümü anmak, darda olanı rahatlanchnr. Rahatlıkta olanı sıkıştırır.» îbn-i Mâce'nin Ömer (Radıyallahû anh)'dan rivayet ettiğine göre; Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'den hangi müslümanın daha akıllı, zeki olduğu soruldu. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Ölümü en fazla zikreden ve ölümden sonrasına en güzel ha*zırlananlardır akıllılar» diye buyurdu. Tirmizî, Şeddad bin Evs (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiğine göre, şöyle demiş: Rasûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «İyi akıllı kişi nefsine hakim, olan, Ölümden sonrasına çalışan- dır. Âciz kişi de, nefsinin havasına tabi olup (Allah bana şöyle şöyle yaptı) diye iftirada bulunandır» buyurdu. îbn-i Ebu Dünya, Enes (Radıyallahû AnhVdan rivayet ett göre: Resûlullah (Salîallâhû Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: «Ölümü çokça anın. Çünkü ölümü anmak günahları temizler, İnsanın elini dünyadan çeker, zenginken ölümü zikrettiğinizde o zikir, zenginliği hedm eder (azgınlığını indirir). Fakirken ölümü anmmz sisi yaşamaya razı eder.» Yine îbn-i Ebu Dünya A'îa el-Horasani'den rivayet ettiğine göre, şöyle demiştir: Resulullsh (SallaÜâhû Aleyhi ve Seîlem) bir meclîsin yanından geçti, gülmek ortalığı almıştı. Bunun Üzerine şöyle buyurdu ı «Meclisinizi lezzetledi bulandıncısıyla renklendirin.» Onlar dediler t -Yâ Kesûlaîlah nedir o lezzetleri bulandıran?» Resûlullah (Salîallâhû Aleyhi ve Sellem) : -Ölüm» diye buyurdu. Yine İbn-i Ebu Dünya'ıun Süfyan (Radıyallahû anhVdjan riva*yet ettiğine göre, şöyle demiştir; Bize yaşlı bir adam haber verdi ki Resûlullah (Salîallâhû Aleyhi ve Sellem), bir adama öğüt verip dedi: Ölümü çokça zikret, kendisinden başka her şeye karşı seni te*selli eder...» îbn-i Ebu Dünya ve Beyhaki îman Şubelerinde Zeyd e -Sülpym! (radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiklerine göre: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) sahabelerinden bir gaf*let hali gördüğünde yüksek bir sesle kendilerini uyarıyordu. «Ölüm geldi ölüm!,. Vazgeçilmez netice! Yâ şekavet, yâ saadet! (ya mutluluk, ya mutsuzluk) diye buyuruyordu. Beyhakî, el-Vadin bin Ata'dan rivayet ettiğine göre: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Selîem) insanlardan ölüm tasında bir gaflet sezdiğinde, gelir kapı çerçevesini tutar, üç sefer çağırırdı: «Ey insanlar, ey müslümanlar, vazgeçilmez sonuç olan ölüm gel*di. Ölüm getireceklerimle geldi. Allanın evliyasına rahat hoş bere*ketli neticeler getirdi. O evliyalar ki, ebed ehlidirler. İstek ve çalış*maları hep ebed içindir... İşte nasıl ki her yolcunun bir gayesi var*dır. (Hayat yarışmasına) katılan her yaşayanın da sonucu Ölümdür. Ya kazanır, ya kaybeder.» Taberani Ammar (Radıyallahû anhVdan rivayet ettiğin göre şöyle demiştir: Resûlullah (Salllâhû Aleyhi ve Sellem) : «Vaaz edici olarak Ölüm yeter,» diye buyurdu. Rivayet edildiğine göre Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) a şöyle sorulmuş: «Yâ Resûlalîah! Hiç kimse şehidlerle beraber haşrolacak mı?» Resûlullah (Sallaîlâhû Aleyhi ve Sellem) : «Evet gece ve gündüzünde yirmi sefer ölümü zikreden kişi on*larla beraber haşrolunacak» diye buyurmuştur. Sudi, «O Allah ki, sizi imtihan etsin ve hanginizin daha güzel amelli olduğunu göstersin diye ölüm ve hayatı yarattı»mealindeki âyet-i kerimeyi: «Hanginizin, ölümü çok zikrettiğini ona en güzel şekilde hazır*landığını ve daha fazla korkup sakındığınızı göstersin diye ölüm hayatı yarattı» şeklinde tefsir etmiştir. İbn-i Ebu Dünya ve Beyhaki «Şuab-i İman»da aynısını riva etmişlerdir. îbn-i Sabit (Radıyallahû anh) 'dan rivayet edildiğine göre: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve SellenO'in yanında birisi zik*redilip övüldü. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ; «Onun ölümü zikretmesi nasıldı?» diye sordu. «Ondan bu jko-nuda birşey konuşulmadı- dediler. Bunun üzerine «Bildiğiniz gibi değildir» diye bildirdi. İbn-i Ebi Dünya ve Bezzâr, Mevsulen (tam bir senedle) benzferi-ni rivayet etmişlerdir. Taberâni de Sehl bin Said'den benzerini rivayet etmiştir. Bâzıları demişlerdir ki: «Kim ölümü çok zikretse, üç şey ona ikram edilir Çabuk tevbe eder. Kalbinde kanaat olur. İbadetinde sevinç ve ferah bulur. Kim ölümü unutsa, üç şey ile cezalandırılır. Tevbeyi erteletir, kafi mik*tara razı olmayı bırakır. İbadetinde tenbellik yapar.Teymi de demiştir: «İki şey benden dünya lezzetini kesiyorlar: Ölümü ve Allah'ın huzurunda durmayı zikretmek...» îbn-i Ebu Dünya bunu rivayet etmiştir. Bâzıları da, «Dünyadan nasibini unutma» mealindeki âyet-i kerimede, nasibi kefen diye tefsir etmişler; (onlarca) ayet-i keri evveline bitişik olan bir vaazdır-. Âyetin evveli: «Allah'ın sana verdiği şeyler için Âhireti iste» mealindedii), Mânâsı da şöyle olur: Yani dünyadan Allah'ın sana verdiği şeylei1 ile Cenneti iste, o şeyleri ona kavuşturacak şekilde kullan ve unutf ma ki, nasibin olan kefenden başka bütün malını bırakacaksın, sil ki şair demiş: Ömür boyunca biriktirdiğinden nasibini Sarılacağın iki örtü bir de mumyan.. Ebû Nuaym, Ebû Hüreyre (Radıyallahû anh) 'dan rivayet ettiği*ne göre; Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) 'e bir adam geldi dedi — «Ya Resûlallah, neden ölümü sevemiyorum. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : — Malm var mı? buyurdu. — Evet, dedi. Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : —Önce malını gönder (yani fisebilillah ver). Çünkü mü kalbi malı ile beraberdir. Malı önce gönderse ister ki ona kavuşsun Erteletse (dünyada bıraksa) ister ki beraberinde kalsın. Said biı mistir: Mansûr, Ebû Derdâ'dan rivayet ettiğine göre şöyle cte- «Belİğ bir meviza, seri' bir gaflet. Vaaz edici olarak ölüm yeter. Ve ayırıcı olarak da zaman yeter. İnsan bugün meskenlerde Yarın ise mezarlarda...» tbn Ebi Dünya» Reca bin Hayve'den rivayet ettiğine göre Kul, ölümü çok zikretmez; illa, sevinç ve kıskançlığını bırakır. Ebi Derda'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: Kim Ölümü çok zikrederse, hasedi de azalır. Kıskançl Rebiî b. Enes'ten rivayet edildiğine göre şöyle demiştir Resûlulîah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Dünyadan insanın elini çektiren1 ve ona Ahireti sevdiren olarak ölüm yeter,» buyurdu... Taberâni, Tarık el-Muharibi (Radıyallahû anh)'dan rivayet etti*ğine göre, şöyle demiştir: Resûlulîah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) bana: «Ölüm gelmeden önce ölüme hazırlan» buyurdu. îbn-i Ebi Şeybe, Avn bin Abdullah (Radıyallahû antü'dan rivâ-i yet ettiğine göre şöyle demiştir: «Yarını ecelinden saymayan kuldan başka kimse Ölümü tam yerine koymamıştır. Çünkü güne başlayan çok kişi var ki o günü bi-ürmiyor. Ve yarım uman çok kişi var ki ona yetişmiyor. Sen eğer eceli ve gelişini görseydin emeli ve gururu bırakırdın.» Yine İbn4 Ebi Şeybe, Ebî Hazim'den rivayetine göre, şöyle de*miştir: «Âhirette seninle beraber olmak istediğin şeye bak. Onu bugün öne al ve bak; orda seninle olmak istemediğin şeyi bırak.» Yine îbn-i Ebî Şeybe ondan şunu rivayet etmiştir: «Ondan dolayı ölümü istemediğin her işi bırak. Sonra, öldüğün zaman sana zarar vermez.» Ebû Nuaym, Ömer îbn-i Abdul-Aziz (Radıyallahû anh)'den ki-vâyet ettiğine göre şöyle demiştir: «Kim Ölümü kalbine yaklaştırsa, elîndekini çoğaltır.ı Recâ bin Nuh'tan rivayet edildiğine göre, Ömer îbn-i Abdülaziz, ailesinden birine şunları söylemiştir: «Bundan sonra, eğer gece gündüz ölümü anmanın değerini diysen her fani şeye buğzet ve her baki şeyi sev.« Mücemmi' et-Teymi'den rivayet edildiğine göi§, şöyle demiştir: «Ölümü zikretmek zenginliktir.» Sümayt (Radıyallahû anhVtan rivayet edildiğine göre, şöyle iniştir: «Kim ölümü göz önüne alsa, dünyanın darlığına ve ferahına aldırmaz.» Ka'b'dan rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: «Kim ölümü hakkıyla tamsa dünyanın musibet ve gamlan ona kolay gelir.» îbn-i Ebi Dünya, Hasan'dan rivayet ettiğine göre şöyle demiştir t «Hiçbir kulun kalbi, 'hiçbir zaman ölümün zikrine devam etmemiş; illa, dünya onun nazarında küçülmüş ve içindeki her ona kolay gelmiş.» Katade (Radıyallahû anhVdan rivayet edildiğine göre, şöyle mistir: «Ne mutlu o kimseye ki, Ölüm saatini hatırlar.» Malik bin Dinar'dan rivayet edildiğine göre Hâkim, şöyle demiş*tir : «Amel ve ibadette kalbin hayatlanması için ölümü zikretmek yeter.» Safiyye (Radıyallahû anhâ) 'den rivayet edildiğine göre: : Bir kadın, Âişe (Ra,çLıyallahu anhâ)'ye kalbinin katılığından şi*kâyet etmiş. Âişe (Radıyallahû anhâ) : «Ölümü çok zikret, kalbin yumuşar,» demiş. Ebî Hazim'den rivayet edildiğine göre, şöyle demiştir: «Ey insanoğlu! Hayır sana ölümden sonra gelir.» îbn-i Asakir, Ali bin Ebi Talip (Radıyallahû anhVdan rivayet et*tiğine göre, şöyle demiştir: «Ölüm amel sandığıdır. Hayır sana ölümden sonra gelir.» Deylemî, Enes (Radıyallahû anhVden rivayet ettiğine göjre şöy*le demiştir: Hesûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Dünyada zühdün en iyisi, ölümü zikretmektir. İbadetin ı en üs*tünü tefekkürdür. Kim ölümün zikrini çok yüklense kabri Cennet bahçelerinden bir bahçe olur.» Hz. Ali de (Kerreniellah vechehu) şöyle demiştir: «İnsanlar, uykudadırlar, öldükleri zaman uyanırlar.» Hafız Ebu'1-Fadl el-Irakî bu mânâyı şöyle nazmetmiştiit: «İnsanlar, uykudadır, ölünce (ye kadar), Ölüm uyuklamalarını giderir.» . Tirmizî, Ebû Hüreyre'den rivayet ettiğine göre: Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : Ölüp de pişman olmayan hiç kimse bulunmaz» diye bu: Dediler: — Ya Resûlallah, nedendir pişmanlığı? Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem. — Eğer, iyi ise, iyiliğini artırmadığından pişman olur. Eğ ise vazgeçmediğinden pişman olur, buyurdu. |
|
04 Mart 2022, 10:41 | #774 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KALBİN İNCE HALLLERİ(İbâdete Devam ve Harami terk etmek) İbâdete Devam ve Harami terk etmek Ibâdetsin kelime mânâsi. Allah (C.C)'in farzlarini yerine getirerek haramlarindan kaçinmak ve O'nun koydugu sinirlari asmamaktir. Mücâhid. «Allah (C.C)'in sana verdigi imkânlar ile Âhiret Yurdu'nu ara, dünyadaki payini da unutma» (Kasas Sûre-i Celilesi: 77) mealindeki âyeti ile ilgili olarak, bu âyetin telkin ettigi düstûr; «Allah (C.C)'a ibâdet etmek» olarak özetlenebilir» demistir. Bilesin ki ibadetin temeli, Allah (C.C)'i tanimak. O'ndan çekinmek, umudu O'na baglamak ve kendini her an O'nun denetimi altinda hissetmektir. Insan bu sifatlardan uzaklasinca imanin özünü kavrayamaz. Çünki Allah (C.C)'i tanimaksizin. O'nun beseri bilgi ve hayal sinirlarini askin, benzersiz bir isitici, görücü, yaratici, bilgili ve muktedir bir ilâh olduguna inanmadikça yapilacak ibadet geçerli degildir. Nitekim, tasrali bir Arab, Muhammed Ibni Ali Ibni Hüseyin'e (Rahimehullah) «Sen Allah (C.C)'a ibadet ederken O'nu görüyor musun?» diye sorar. Muhammed Ibni Ali «Tabii! Öyle olmasa görmedigim kimseye niye ibadet edeyim» diye cevap verir. Tasrali Arab: «O'nu nasil olabiliyor da görüyorsun» diye sorar. Muhammed Ibni Ali ona der ki: «Göz bebeklerinin karsilasmasi mânâsinda O'nu gözler göremez, fakat gerçek iman sayesinde kalbler görür. Duyu organlari vasitasi ile idrak edilemez, çünki insanlarin bir benzeri degildir. Âyetleri ile taninir, alâmetleri araciligi ile sifatlan tezahür eder, beserî hüküme cümlelerinin ötesindedir. Iste O, yerin ve gögün ortaksiz tek ilâhidir.» Muhammed Ibni Ali'nin cevabini dinleyen tasrali Arab, bu sözlere «Allah (C.C), peygamberligi nereye havale edecegini cok iyi bilir» diye karsilik verir. Ariflerden birine «ilm-i batin» nedir?» diye sormuslar. O da söyle cevap vermistir: "ilm-i batin. Allah (C.C)'in ne bir melege, ne de bir insana açmadigi ve yalniz sevdigi kullarin kalblerine düsürdügü bir sirridir." Bildirildigine göre; Kâ'bul-Ahbar (RahimeHullah) der ki: «Eger insanlar Allah (C.C)'in azameti hakkinda bir tek, tane iriliginde kesin bilgiye (ilm-i yakin'e) sahip olsalar, sular ve rüzgar üzerinde yürüyebilirlerdi.» "Kendisini, tanimaktan âciz kalmayi itiraf etmeyi iman kabul eden ve nimetlere kavusanin sükürde yetersiz kaldigini kabul etmesini sükür kabul eden Allah (C.C)'i noksan sifatlardan tenzih ederim." Mahmud-ül Verrak bir siirinde söyle der: «Allah (C.C)'in nimetlerine sükredebilmem; bana bagislanmis Ayri bir nimet olduguna göre, ona karsilik olarak sükretmem gerekir. O halde sükrün hedefine varmak, onun fazileti olmaksizin nasil mümkün olabilir? Günler ne kadar biribirine eklense ve ömür ne kadar uzasa bile Insana saadet gelince sevinci çevreyi etkiler. Sikinti ne karsilasinca ardindan esir gelir. Saadette de sikintida da ayri ayri öyle nimetler vardir ki. Bunlari idrak etmeye degil hayaller, karalar ve denizler bile dar getir.» Buna göre insan. Allah (C.C)'in ululugu hakkinda kesin bir bilgiye varinca, kulluk vazifesini kesinlikle benimser, iman kalbde köklesince Allah (C.C)'a ibadet etme gerekliligi kendiliginden ortaya çikar. Iman «zahir» ve «batin» olmak üzere iki kisimdir. Zahiri iman: imana dil ile ifade etmektir, Batinî iman ise kalb ile baglanmaktir. Müminlerin Allah (C.C)'a yakinlik dereceleri bir birinden farklidir, ibadet dereceleri de degisiktir. Iman, kadere riza. ihlâs ve tevekkülde gösterebildikleri yükselise göre ve ilâhî mevhibeden alabildikleri pay oranina göre onlari birlestirir, ihlâs, kulun isledigi amele karsilik Allah (C.C)'dan mükâfat dilemesidir. Çünki âyette de buyuruldugu üzere «Sizi de, islediginiz amelleri de aslinda Allah yaratmistir.» Buna göre yapilan ibâdet sevap umuduna ve ceza korkusuna dayaniyorsa böyle düsünen kul gerçek mânâda ihlâs sahibi olamaz, o kendi nefsi için çalismis olur. Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: "Hiç biriniz, yalniz sahibinin korkusu île görev yapan, yaramaz bir köpek gibi veya ücreti verilmeyince çalismayan kötü bir çirak gibi olmamalidir." Nitekim ulu Allah (C.C.) söyle buyuruyor: "Bazi kimseler Allah'a tek tarafli bir düsünce ile ibadet ederler, eger kendilerine hayir gelirse tatmin olurlar, ama eger bir fitne ile karsilasirlarsa yüz çevirirler. Bunlar hem dünyada ve hem de Ahrette zarardadirlar. Bu, apaçik bir ziyandir." (Hacc Sûre-i Celîlesi: 11) Allah (C.C)'a ibâdet etmemiz ve bu ibadetin farz olusu üzerimize geçmis farz kereminden dolayidir. Kaldi ki O'nun bize bu yolda emir vermis olmasi, ibadetimize karsilik mükâfat vermesi, fazilet ve emrini kirdigimiz takdirde ceza vermesi bir adalettir. "Tevekkülce" gelince, sikinti ve darlik aninda ve basimiza bir belâ gelince gönül rahatligi ve sogukkanlilik içinde Allah (C.C)'a güvenmektir. Allah (C.C)'a tevekkül edenler, her seye yalniz O'nun gücü yettigini, ferahliga çikaracak araçlarin O'nun her seyi planlayip zamani gelince yaratan otoritesine bagli oldugunu bilirler. Böyleleri ne atalarindan, ne çocuklarindan, ne servetlerinden ve ne de teknolojik ürünlerden medet ummazlar. Tersine O'nun gösterdigi istikâmetten yürüyerek her seyi O'na havale ederler, Durum ve sartlar ne olursa olsun. O'nun baskasini dayanak ve umut kaynagi olarak tanimazlar. Zaten kendisine tevekkül edenlere O. kâfidir. «Riza" ´ya gelince o öa ilâhî takdirin her türlü gelismelerini gönül hosnutlugu ile karsilamaktir. Âlimlerimizden biri der ki: «Allah (C.C)'a en yakin kimseler. O'nun kendilerine ayirdigi payi en ziyade gönül huzuru ile benimseyenlerdir» Su vecizeyi düsünerek okuyalim. "Nice sevinçler aslinda hastaliktir, nice hasta-likfar da aslinda sifâdir." Nitekim bir sâir söyle der: "Her nimet, azi disleri arasinda senin için türlü belâlar saklar. Buna karsilik belâlar bekledigin yerden sevindirici sonuçlarla karsilasirsin. Yasadikça basina gelenlere karsi sabirli ol; cünki her seyin sonu vardir. Her sikintinin bir ferahtigi; her harisin bazi kusurlari vardir. Hic süphesiz, bize en yeterli söz Allah (C.C)'in kelâmidir." Ulu Allah (C.C.) bu konuda söyle buyuruyor: «— Aslinda hakkinizda hayirli olan bir sey sizin hosunuza gitmeyebilir. Buna karsilik hakkinizda ser olan bir sey sizin hosunuza gidebilir. Hiç süphesiz siz degil, Allah bilir.» (Bakara Sûre-i Celilesi: 216) Bilesin ki, kul dünya sevgisini terketmedikce. Allah (C.C)'a karsi ibadetini kemâle erdiremez. Bir vecize söyledir. «En tesirli nasihat arada perde kalmaksizin kalbe ulasan nasihattir» «Aradaki perdeler» de hic Süphesiz, dünyanin koydugu engellerdir. Hikmet ehlinir sözlerindendir: «Dünya bir anlik bir zamandir, sen onu ibadetle geçir.» Sâir Ebû Velid-ül Baci bu konuda söyle der: «Ben kesinlikle bildikten sonra. Bütün ömrümün aslinda bir an oldugunu. Neden onun kiymetini bilerek, onu. Iyilik ve ibadet yolunda kullanmayayim?» Sahâbilerden biri, bir gün Peygamber (S.A.V)`imize «ölmek istemiyorum» dedi. Peygamber (S.A.V)'imiz ona «Malin mülkün var mi?» diye sordu, adam «var» deyince Peygamber (S.A.V)'imiz de ona «ölümden kurtulus olmadigina göre malini kendinden önce gönder (hayirli yolda sarfet) çünki insan malinin yanindadir.» buyurdu. Rivayet edildigine göre, Hz. Isâ (A.S.) der ki: "iyilik su üç seyde belirir: Dilde, bakista ve sususta. Allah (C.C)'i zikretmenin disinda kalan konusma, bos sözdür. Ibret almaktan baska amaç tasiyan her bakis hatadir. Düsünce içinde geçmeyen her sükût de oyalanmaktan baska bir sey degildir. Dünyayi birakmak, onun gelismeleri hakkinda fikir yürütmekten ve hazlart pesinde kosmaktan vazgeçmek ile olur. Çünki düsünce, nefse (benlige, sahsiyete) bagli oldugu için. dilegi dogurur. Helâl olmayan seylere bakislarini salmaktan sakin, çünki bakis hedefine varan bir ok ve buyrugunu dinletebilen bir pâdisâhtir." Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: «— Bakis seytanin bir okudur. Bakisini haram hedeflerden, Allah (C.C) korkusu ile alakoyanlara, Allah (C.C) bu davranislarina karsilik hazzi kalbde duyulan bir iman bagislar.» Su vecizeleri dikkat ile okuyalim: «— Bakislarini basibos birakanlar, sik sik hayal kirikligina ugrar.» «— Hep öteye beriye bakmak, olaylarin perdesini kaldirir, insani rezil eder, cehennemdeki ikamet müddetini uzatir.» «— Gözlerine sahip ol. Çünki eger onlari basibos salacak olursan seni günaha düsürürler, fakat onlara hakim oldugun takdirde diger organlarina da hakim olmus olursun.» Eflatun'a sormuslar, «Isitmek mi, yoksa görmek mi kalbe daha zararlidir.» Feylesofun cevabi su olmus: «Bakis ile isitmek kalb için kusun iki kanadi gibidir. Kus, her iki kanadi olmadan ne havalanabilir ve ne de yere konabilir. Bir kanadi kirik kus, sirf digerinin yardimi ile havalanirken sikinti çeker, daha çok yorulur.» Muhammed Ibni Zey (rahimullah) der ki, «Insanin her önüne bakmasi, hem Allah (C.C) katinda ve hemde akli basinda kimselerin gözünde yeterli bir kusurdur.» Adamin biri önü sira giden bir köleye bakip gülüyormus, zâhidlerden biri ona söyle demis: «Behey akli bozuk! Kalbi bozuk ve bakisi zehirli adam! Sen amellerini yozan ve davranislarini tesbit edici ve koruyucu kâtip meleklerden utanmiyor musun? Onlar sana belâya ugramis ve derin bir batakliga gömülmüs bir zavalli olarak bakiyorlar. Sen ise bu durumda iken kendisini seyredenleri, gözlerini üzerine dikenleri umursamazlarin tutumunu benimsemissin.» Kadi Ercanî bir siirinde söyle der: «Ey gözlerim, bir bakista amaciniza vardiniz. Kalbimi en zararli yere sürüklediniz. Ey gözlerim, çekin elinizi kalbimden, cünki Iki kisinin bir kisiyi öldürmeye yürümesi namertliktir!» Hz. Ali (kerramellahu veçhe) buyurur: «Gözler seytanin tuzaklaridir, vücudtaki organlarin en çabuk etkilisi ve en agir darbelisidir. Allah (C.C)'a ibadet etmek yolunda vücudunun organlarinin nefsinin kontrolü altina veren kimse amacina ulasir. Buna karsilik organlarini nefsinin hazlarinin emrinde kullandiran kimse ise bütün amellerini sülüp süpürmüs olur.» Bir sâir söyle der: «Müridin nefsi Allah (C.C)'a ibadete yönelince. Kötülüge sürükleyen sebebler, üzerindeki te'sirini yitirince. Vücudun bütün organlari bu yolda ona uyunca. Bu durum onun hesabina çesitli nimet bagislar getirir. Ebedilik yurdunda cömert insanlar onu bekler. Günahkâr küçük - büyük her türlü günahin kökünü kaziyinca.» Abdullah Ibni Mübarek (rahimehullah) buyurur: «Imanin özü, Peygamber'imizin (S.A.S.) getirip ögrettiklerinin dogrulugunu kabul etmektir. Çünki Kur'an´in dogruluguna inanan kimse, onu tatbik etmeye koyularak ebediyen cehennemlik olmaktan kurtulur. Haramlardan sakinan kimse tevbe etmeye yönelir. Helâl ile beslenen takvâya yönelir. Farz ibadetlerini gerçeklestiren kimsenin müslümanligi saglamlasir. Dogru konusan sikintilardan kurtulur. Haksizliklardan uzaklasan «kisas»´dan kurtulur. Peygamber (S.A.S.) 'imizin sünnetlerini uygulayan kimsenin ameli özlesir. Sirf Allah (C.C) rizasina yönelen kimsenin ameli kabul edilir.» Rivayet edildigine göre, sahabelerden Ebû Derda (R.A.) bir gün Peygamber (S.A.V)'imize «Yâ Rasûlallah! (S.A.V) Bana bir seyler tavsiye et» diye basvurur. Peygamber (S.A.V)'imiz onun bu arzusunu söyte cevaplandirir: «— Ey Ebû Derda! Kazancin helâl, amelin salih olsun. Allah (C.C)'dan gündelik rizik dile ve kendini ölülerden say. Isledigin amelleri begenmekten sakin, bu durum amelleri ortadan silen, korkunç bir tehlikedir. Çünkü amellerini begenen kimse, yaptiklari kabul edilmis mi, yoksa geri mi çevrilmistir diye düsünmeden Allah (C.C)'i minnet borcu altina koydugu kanaatine varir. Oysa ki hayalkirikligi ve zillet getiren nice günah vardir ki büyüklük ve kendini begenmislik duygusu doguran ibadetten daha hayirlidir.» Amellerinde riyaya düsmekten de sekin. Allah (C.C)'in: «O gün hic hesap etmemis olduklari seyler Allah tarafindan karsilarina çikarilir» âyeti söyle tefsir edilmistir: «Bazi kimseler dünyada iyilik sayarak isledikleri nice amelleri. Kiyamet Günü olarak karsilarina çikar» (Zümer Sûre-i, Celiesi; 47) Seleften bir zat bu âyet okunurken "Vay riyakârlarin baslarina gelene" derdi. Öte yandan ulu Allah (C.C)'in «Allah'a yaptigi ibadete hic bir ortak kosmasin» (Kehf Süre-i Celilesi: 110) âyetinin mânâsi söyledir: «Yâni bu kimse yaptigi ibâdeti ne gösteris maksadi ile açiga vursun» ne de yaptigindan utanarak gizlesin» Ibni Mes'ud'dan rivayet edildigine göre, Kur'ân'i Kerim´in en son inen âyeti sudur: "Allah`a döndüreleceginiz ve herkese, haksizliga ugramaksizin kazandiginin karsiliginin verilecegi günden korkunuz." (Bakara Sûre-i Celilesi: 281). Sâir Muhammed Ibni Besir söyle der: «Dünün, yanilmaz bir sâhid srfati iie geride kalmistir. Bu günün de yaptiklarina sâhid olacaklir. Eger dün bir kötülük kazanmissan, bu gün, hamdederek, iki iyilik isle. Iyilik îslemeyi, sakin yarina birakma. Çünkü bakarsin ki, «yarin» gelmis ve sen yoksun!» Diger bir sâir de söyie der: «Arzularina uyarak günahi hemen islersin, Öteyandan ilerde Tevbe edecegini umarsin Bîr müddet sonra ansizin ölüm gelir! Bu yaptigin akilli ve tedbirlilerin isi degildir!» Hz. Dâvud (A.S.), Hz. Süleyman'a (A.S.) der ki: 1 — Mümin henüz elde edemedikleri konusunda Allah (C.C)'a tevekkül eder. 2 — Mümin elde ettiklerinden hosnut olur. 3 — Mümin elinden kaçanlar için sabreder.» Bir vecizede de söyle denilmistir: «Belâya karsi sabreden muradina erer.» Bir sâir söyle der: «Basina bir belâ gelince sabretmelisin. Hayal kirikligina ve aciya düsmemelisin. Eger dünya, zineti ile üzerine gelecek olursa Buna karsi direnmek, iyilik ve takva delilidir. Her iki durumda da zor kutlanarak nefsin ite devamli cihad et ki. Hiç bir engel Ile karsilasmadan umduguna ulasasin.» Diger bir sâir de söyle der: «Sabir, dilegin anahtaridir. O, her zaman, hedefe varmanin yardimcisidir. Sabret, ne kadar uzasa bile geceler. Çok defa mahzuna yardim etmistir. Sabir sayesinde nice «heyhat, olmasi imkânsiz» denen hedefe varilmistir.» Baska bir sâir de söyle der: «Sabir imanin en saglam kulpudur. Seytanin kiskirtmalarina karsi kalkandir o. Sabirda faydali sonuçlar vardir. Tez canliligin ise sonu hüsrandir. Zaman sana keder ulastirdi ise. Bize karsi zaten devirlerin tutumudur bu. Güzelim sabir zirhina bürün. Kesinlik ile bil ki, sabir cennetin kilavuzudur.» Sabir çesit çesittir. Birisi, en uygun vakitlerde ve eksiksiz olarak farz ibadetleri islemeye devam etmektir. Bir baskasi, nafile ibadet islemeye devam etmektir. Bir diger arkadas ve komsularin aci veren davranislarina katlanmaktir. Bir baska çesit sabir, fakirlige ve hastaliklara dayanmaktir. Bir diger sabir çesidi de günahlara, nefsin azgin arzularina, günah olmasi muhtemel seylere, bütün organlarin islerine ve diger faydasiz davranislara karsi durabilmektir. |
|
04 Mart 2022, 10:44 | #775 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | ALLAH I TANIMAK (ALLAHÜ TEÂLÂ'NIN SALTANATI) ALLAHÜ TEÂLÂ'NIN SALTANATI Allahü Teâlâ'nın zâtının var olduğu, sıfatları, nasıl ve ne gibi sorulardan münezzeh ve mukaddes olduğu, bir yerde olmaktan münezzeh olduğu, hepsinin anahtarı insanın kendi nefsini tanımak olduğu anlaşılınca, bilmekten, tanımaktan bir kısım kalmış oluyor. Meleklere iş vermesi, meleklerin onun emrine uyması, melekler vasıtasiyle işlerin olması, gökten yere emir göndermesi, göklerin ve yıldızların hareketi, yerde olanların işlerinin göklere bağlı olması, rızıklar anahtarının göğe havale edilmesi nasıl oluyor? diye sorulması mümkün olan sorulardandır. Allahü Teâlâ'yı tanımakta, bu mühim bir bahistir. Buna «Mârifet-i ef’âl», yâni fiilleri tanıma denir. Bundan öncekilere, «Mârifet-i zât ve mârifet-i sıfat» denildiği gibi... Bunun anahtarı da, kendini tanımaktır. Kendi memleketindeki padişahlığını nasıl yürüttüğünü bilmezsen, kâinatın padişahının hükmünü yürüttüğünü nasıl bilmek istersin? Önce kendini tanı ve bir işine dikkat et. Meselâ kâğıt üzerine Bismillah yazmak istediğin zaman, önce arzu ve istek meydana gelir, sonra kalbinde bir hareket ve kımıldama duyulur. Bu etten olan yürek ki, sol taraftadır. Ondan bir cism-i lâtif hareket eder ve beyne gider. Bu cism-i lâtife tabibler, ruh diyorlar. His ve hareket kuvvetlerini taşımaktadır. Hayvanlarda olan ruh ise daha başkadır. Bu ruh ölebilir. Bizim kalb dediğimiz ruh ise, hayvanlarda yoktur. Asla ölmez. Çünkü o, Allahü Teâlâ'yı bilme, anlama yeridir. Bu ruh beyne ulaşınca, Bismillâh'ın sureti hayâl kuvvetinin yeri olan beynin birinci odasında (merkezinde) meydana gelmiş olur. Beyinden çıkan sinirler her tarafa dağılır. Parmaklarının ucunda iplik gibi düğümlenir. Beyinden bu sinirlere uyarma verilir. Zayıf, kuru olanların kollarında sinirler görülebilir. Sonra sinirler kımıldanır, parmakların uçlan hareket eder ve sonra da parmaklar kalemi harekete geçirir. Kalem de mürekkebi harekete geçirir. Böylece hislerin yardımıyla hayâl hazinesinde olan Bismillâh'ın suretine uygun olarak Besmele kâğıtta meydana gelir. Bunda bilhassa gözün yardımı çoktur. Bu işin başlangıcında sende bir istek meydana geldiği gibi, her işin evvelinde Allahü Teâlâ'nın sıfatlarından bir sıfat vardır; buna-irâde denir. Bu irâdenin ilk eseri, kalbinde meydana geldiği ve sonra diğer yerlere ulaştığı gibi; Allahü Teâlâ'nın irâdesinin eseri de önce Arş'ta meydana gelir, sonra diğer yerlere ulaşır, Buhar gibi bir cism-i lâtîf kalb damarlarıyla bu eseri beyne ulaştırdığı gibi —ki bu cisme ruh derler—, Allahü Teâlâ'nm lâtif bir cevheri de o eseri Arş'a-ulaştırır; Arş'tan da, Kürsi'ye ulaştırır. Bu cevhere melek denir, ruh denir ve Rûhu'l-Kudüs denir. Kalbin eserinin beyne ulaşması, beynin kalbin tesiri [etkisi] ve tasarrufu altında olması gibi, irâde eseri önce Allahü Teâlâ'dan Kürsi'ye ulaşır; Kürsî ise Arş'ın altındadır. Senin fiilin ve muradın olan Besmele'nin sureti, beynin birinci odasında meydana geldiği ve yaptığı iş buna uygun olarak ortaya çıktığı gibi, kâinatta meydana gelecek her şeyin sureti, önce Levh-i Mahfûz'a nakşedilir. Beynindeki lâtif kuvvetin sinirleri, sinirlerin eli ve parmakları, parmakların da kalemi hareket ettirdiği gibi, Arş'ın ve Kürsî'nin üzerinde müvekkel olan [orada iş gören] lâtif cevherler, gökleri ve yıldızlan hareket ettirir. Beyin kuvveti vücut kirişlerini [veterleri], kasları ve parmak sinirlerini harekete getirdiği gibi, melek denen bu lâtif cevherler, yıldızlar ve onların şuaları vasıtasiyle süfli olan âleme gelir ve oradaki dört unsuru harekete geçirir. Bu dört şey sıcaklık, nemlilik, soğukluk ve kuruluktur. Mürekkep kalemini, Besmele meydana gelecek şekilde kaydırıp durdurduğu gibi, bu sıcaklık ve soğukluk, suyu, toprağı ve bu dört unsuru harekete geçirir. Kâğıdın mürekkebi kabul etmesi, mürekkebin bazı yerde dağınık, bazı yerde toplu olması gibi, yaşlılık, nemlilik bu dört unsura şekil verir. Kuruluk bu şekilleri bozmaktan korur. Eğer yaşlılık olmasaydı, kat'iyyen şekil olmazdı. Kuruluk olmasaydı, şekiller bozulurdu. Gözün yardımıyla kalemin işini tamamlaması, hareketini bitirmesiyle hayâl hazinesinde olana uygun olarak Besmele'nin yazılması gibi, meleklerin yardımıyla sıcaklık ve soğukluğun bu unsurları hareket ettirip, hayvan, bitki ve diğerleri bu dünyada, Levh-i Mahfûz'-da olduğu şekilde meydana gelir. Bedende bütün işler önce kalbde zahir olduğu ve sonra bütün azalara dağıldığı gibi, madde alemindeki işler de evvelâ Arş'ta meydana gelir ve Arş'tan bütün madde âlemine ulaşır. Bu hususiyeti evvelâ kalbin kabul edip, diğerlerinin ondan aşağı olması ve kalbde bir yer isnad edip, «Orada mesken kurmuşsun» düşüncesi gibi, Allahü Teâlâ'nm her şeye galibiyeti Arş vasıtasiyledir. Bunun için yeri orasıdır zannederler. Kalbine galib olup, işlerin doğru olduğu ve böylece bütün beden memleketini güzel idare ettiğin gibi, Allahü Teâlâ Arş'ın yaratılmasında Arş'a galib olup, Arş'ı doğrulttu. Karar kıldı. Memleketin düzeni yapılmış oldu. Bahusus âyet-i kerîme böyle geldi: «Arş'ı istilâ edip, her şeyi hükmü altına aldı. Bütün işleri idare ediyor...» . Bil ki, bunların hepsi doğrudur. Basiret sahiplerine açık keşiflerle bildirilmektedir. Bunu da «Allahü Teâla, Âdem'i [Adem'in hakikatini, ruhunu] kendi suretinde yarattı» , hadîs-i şerifinin hakikati ile bildirmişlerdir. Muhakkak bilmelisin ki, padişahı ve padişahlığı padişahlardan başkası bilmez. Eğer böyle olmasaydı, sana onun 'memleketinde padişahlık verilirdi. Allahü Teâlâ'nın mülkünden ve padişahlığından sana bir parça verilmiş olurdu; o zaman âlemlerin sahibini tanıyamazdın. O hâlde senin için yaratılmış olan padişahlığa şükret. Sana padişahlık ve kendi memleketine benzeyen bir memleket verdi. Kalbini Arş eyledi. Kalbin menba'ı olan hayvani ruhunu İsrafil, beynini Kürsi, hayâl hazineni Levh-i Mahfuz, göz, kulak ve bütün duygularını ayrı ayrı birer melek; sinir sisteminin merkezi olan beyinciğini de gökler ve yıldızlar gibi yarattı. Parmağını, kalemi ve mürekkebi senin emrine verdi. Seni tek ve nasıl olduğu belli olmayan şekilde yarattı ve hepsine padişah eyledi. Sonra da sana, «Sakın! Kendinden ve padişahlığından gafil olma ki, yaratandan da gafil olmayasın» buyurdu. Elbette Allahü Teâla Âdem'i kendi suretinde yarattı. O hâlde, ey insan! Nefsini bil ve Rabbini tanı... |
|
Konuyu Toplam 6 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 6 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | M | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |