02 Mart 2022, 09:16 | #751 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KALBİN İNCE HALLERİ(ÖLÜMÜ HATIRLAMAK) Ölümü Hatırlamak Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: "Dünyevî hazlari gözden düsüren ölümü sik sik hatirlayiniz." Hadisi söyle Açiklayabiliriz: ölümü sik sik hatirlayarak dünya hazlarina karsi olan hevesinizi kiriniz ki, Allah (C.C)'a yöndesiniz. Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: "Eger hayvanlar ölüm hakkinda insanlonn büdigini bilselerdi, hep zayif hayvan eti yemek zorunda kalirdiniz." Hz. Ayse (R. Anha) Peygamber (S.A.S.)'imize bir gün «Kiyamet Günü, sehidler ile birlikte Mahsere gelen olacak mi?» diye sorar. Peygamber (S.A.S.)'imiz bu soruya «Evet, ölümü günle gecede yirmi kere hatirtayanlar.» diye cevap buyurdu. 8u üstün faziletin sebebi, ölümü akla getirmenin oyalama yurdu olan dünyadan sogumayi gerektirmesi ve Âhiret için hazirlik yapmaya yol açmasidir, ölümü hatirdan çikarmak ise dünya hazlarina dalmaya sürükler. Peygamber'imiz (S.A.S.) buyurur ki: «— Ölüm, mü'mine hediyedir.» Peygamber (S.A.S.)´imizin ölümü, mümin hesabina hediye saymasi sundan ileri geliyor; Çünki nefsinin çesitli isteklerini karsilamanin sikintilarina katlanmak, azgin arzularini sinirlamak ve seytana karsi devamli olarak kendini savunmak gibi vazifeleri omuzunda tasidigindan dolayi, dünya mü'min için bir çesit zindandir, ölüm onu bu azabdan kurtarmaktir. Bu kurtulus onun hakkinda bir hediyedir. Yine Peygamber'imiz {S.A.S.) buyuruyor ki: «— Ölüm, her müsîüman için bir kefarettir.» Peygamber'imiz {S.A.S.) bu hadisi ile, halka ne eli ile ne de dili ile zarar vermeyen, kendini mü'min ahlâkinin canli numunesi haline getiren, ufak tefek kusurlar disinda büyük günahlarin kirine bulasmamis gerçek mü'minieri kasdetmektedir. Iste Ölüm böylesine büyük günahlardan kalabilmis ve farz ibadetieri yerine getirmis kimselerin ufak tefek günahlarina kefaret ve temizleyici olur. Ata-ul Horasani der ki: Peygamber'imiz {S.A.S.) bir gün yüksek sesli kahkahalari disardan duyulan bir meclise ugradi ve onlara: "Dünya hazlarinin bulandiricisini anarak meclisinizi karistirir." diye buyurur, oradakiler «Dünya hazlarinin bulandiricisi nedir?» diye sorarlar. Peygamber {S.A.S.)'imiz «ölüm» diye cevap verir. Enes (R.A) der ki Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyurdu: "Ölümü sik sik hatirlayiniz, çünki günahtan giderir ve sizi dünyadan sogutur." Diger bir Hadiste: «— Ölüm uyarici olmaya kâfidir.» Baska bir Hadiste: «— Olüm vaiz olmaya kâfidir.» Buyurmustur. Peygamber'imiz (S.A.S.) bir gün mescide girince içerdekilerin yüksek sesle gülerek konustuklarini görür, onlara: «Ölümü hatiriniza getiriniz. Nefsimi kudret elinde tutan Allah (C.C)'a yemin ederim ki, benim bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok aglardiniz» buyurdu. Peygamber'imizin de bulundugu bir mecliste sahâbiler birini söz ko*nusu ederek hayli överler. Bunun üzerine Peygamber (S.A.V)'imiz sahabilere: «Sözünü ettiginiz arkadasiniz ölümü anar miydi?» diye sordu. Sahabeler: «Biz onun ölümden bahsettigini hic duymus degiliz» diye cevap verdiler. O zaman Peygamber (S.A.V)'imiz «O halde arkadasiniz sizin övdügünüz gibi degildir.» buyurdu. Ibni Ömer (R.A.) der ki: «On kisilik bir gurubun onuncusu olarak Peygamber (S.A.V)`imizin ziyaretine vardim. Ensar'dan biri Peygamber (S.A.V)'imize «Insanlarin en zekisi ve degerlisi kimdir, Yâ Rasûlellah?» diye sordu. Peygamber (S.A.V)'imiz bu soruya söyle cevap verdi: «En zeki ve en degerli kimseler ölümü en sik anan ve onun için en çok hazirlik yapan kimselerdir. Bu kimseler dünya serefi ve Ahiret üstünlügünü birlikte yanlarinda götüren zekilerdir.» Hasan-ül Basrî (rahimehullah) buyurur: «Ölüm dünyanin degerini düsürdü ve akli basinda kimselerin huzurunu yok etti.» Rebi' Ibni Haysem buyurdu: «Mü'minin, ölümden daha degerli bir bekledigi yoktur. Benîm ölümümü kimseye duyurmayin, hemencecik beni Rabb'ime teslim edin.» Ehli hikmetten bir zat, bir arkadasina gönderdigi mektupta sunlari yazdi: «Ey kardesim, ölümü özleyip de bulamayacagin âleme (Ahirete) göçmeden önce bu alemde iken ölümden kork.» Ibni Sirin'in (rahimehullah) yaninda ölümden söz edildigi zaman vücudunun bütün organlari donakalirdi. Ömer Ibni Abdülâziz (R.A.) her gece fikih âlimlerini sarayinda sohbete çaginr, hep birlikte ölümden, Kiyamet Günü,den ve Âhiretten bahsederek, sanki önlerinde cenaze varmis gibi göryasi dökerlerdi. Ibrahim-i Toymî (rahimehullah) buyurur: «îki sey beni dünyadan haz duymaz hale getirdi. Ölümü ve Allah'in huzuruna dikilecegimi düsünmek.» Kâ'b Ibni Ahbar (rhimehullah) buyurur: «Ölecegini bilen kimse dünyanin sikinti ve mes'elelerine önem vermez.» Mutarrif (rahimehullah) buyurur: «Rüyamda, Basra Camii'nin ortasindaki kürsüden seslenen birinin söyle dedigini duydum: «Ölümü hatirlamak. Allah (C.C)'dan korkanlarin kalbini parça parça etmistir. Yemin ederim ki, ben onlari ne yapacaklarini sasirmis görüyorum.» Es'as (rahimehullah) der ki, «Hasan-ül Basrî'nin yanina girerdik kendisi sanki ates, sanki bir âhiret isi ve ölüm hatirasi idi.» Safiye (R. Anha) buyurur ki: «Kadinin biri bir gün Hz. Ayse'ye (R.A.) gelerek kalbinin katiligindan dert yandi, Hz. Ayse (R.A.) ona: «Sik sik ölümü hatirla, o zaman kalbin yumusar» dedi. Kadin, Hz. Ayse (R.A.)'nin tavsiyesini tatbik edince gerçekten kalbi yumusadi. Bundan dolayi bir müddet sonra yine Hz. Ayse (R.A.)'nin ziyaretine gelerek ona tesekkür etti.» Hz. Isa'nin (A.S.) yaninda ölümden bahsedilirken derisi kanardi. Hz. Dâvud (A.S.) un yaninda ölümden Kiyâmet Gününden söz edildigi zaman, vücûdunun organlari birbirinden ayrilacak derecede aglar ve ancak Allah (C.C)'in rahmetinden bahsedilince kendine gelirdi. Hasan-ül Basrî (rahimehullah) buyurur: «Gördügüm bütün akli basinda kimseler ölümden korkuyor ve ölünün arkasindan hüzün duyuyor.» Emevî halifelerinden Ömer Ibni Abdülâziz (R.A.) çevresindeki âlimlerden birine «Bana va'zet» der. Âlim: «Ölümü tadacak ilk halife sensin» der. Halife «Devam et» der. Âlim: «Hz. Âdem'e (A.S.) varincaya kadar bütün atalarin ölümü tatmaktan kurtulamamislardir. Simdi ise sira sana geldî» der. Bunun üzerine Ömer Ibni Abdülâziz aglamaya baslar. Rebi' Ibni Hasem (rahimehullah) evinde bir kuyu kazmis, her gün birkaç kere içine girer yatarmis, böylelikle ölüm düsüncesini hafizasinda canli tutarmis ve soranlara dermis ki: «Ölüm duygusu bir an bile ka*bimden çiksa hemen kalbim bozulur.» Mutarrif Ibni Abdülâziz (rahimehulîah) buyurur; «su ölüm, varlik sahiplerini varliklarina kanmaktan alakoydu, o halde ölümsüz bir varlik ve saadet arayiniz.» Halife Ömer Ibni Abdülâziz (R.A.) Anbese'ye dedi ki, «Ölümü sik sik an. Eger genis imkânlar içinde yasiyorsan, bu hatirlama, seni mütevazi imkânlara yöneltir. Eger kit imkâniar içinde yasiyorsan bu hatirlama, yasama imkânlarini genis saymana yolacar.» Ebû Süleyman-üd Darani (rahimehullah) der ki: «Ümmü Harun'a «ölmek ister misin?» diye sordum, «hayir» dedi. "Nicin?" diye sordum, bana su cevabi verdi: «Bir insanin emrini kirmis olsam. onunla karsilasmak istemezdim. (Allah (C.C) ile) nasil karsilasmayi isteyebilirim ki. O'nun emrini kirdim.» Ebu Musa el-Temimî (rahimehullah) buyurur: «Meshur sâir Farezdek'in esi vefat etmisti, Basra sehrinin bütün ileri gelenleri cenazeye gelmisti, aralarinda Hasan-ül Basrî (rahimehullah) da vardi. Farezdek'e dedi ki: «Yâ Ebû Firas (Farazdek'in lâkabi) bu gün için ne hazirladin?» Farezdek: «Atmis yildan beri tekrarladigim (Lâ ilâhe illallah...) sehadet cümlesini» diye cevap verdi. Farezdek esi topraga verildikten sonra kabrin basina dikilerek bir mersiye söyledi, su beyitler o mersiyeden alinmistir: «Korkarim ki, beni affetmezsen kabrin ötesinde ondan. Daha dar ve daha yakici bir yerden yakami kurtaramam. Kiyâmet Günü bana sert bir güdücü ve Farezdek'i süren bir sürücü geldigi vakit hiç süphesiz boynu bukali cehenneme yürüyen kimseler Adem ogullarindan hayrete ugrarlar. «Kabirde yatanlar hakkinda Arap sâirleri söyle demislerdir: «Mezarligin basinda dur ve söyle seslen. «Hanginiz karanliga gömülmüstür.» Hanginize kabri içinde iyi davranilmistir, da muhafizlari onu emin bir uykuya dalmasina müsaade etmislerdir.» Disardan bakan gözlere göre mezarlikta tek bir sükûnet vardir. Belli degil ölüler arasindaki derece farklari Eger sana cevap verselerdi, içinde bulunduklari durumun içyüzünü Açiklayan bir dil ile sana her seyi anlatirlardi Itaat içinde olanlari. Cennet bahçesine inmistir. Dolasir dilegince agaçlari arasinda. Azgin günahkârlara gelince onlar çukurda kivraniyorlar, yilanlarina yuva olarak Akrebler de yürür ürerine dogru, ruhu onlarin isirmalari yüzünden agir bir iskence altindadir. Mâlik ibni Dinar buyurur ki; «Bir gün bir mezarligin yanindan geçerken su siiri söyledim: «Mezarliga vardim, onlara seslendim: Hani nerde ululer ve küçümseyenler? Nerede, büyüklüsüne delil getirenler? Övündügü zaman sözleri dogru bulunanlar nerede?» O sirada mezarliktan bir ses geldi. Sesi duyuyor, fakat sesleneni göremiyordum, söyle diyordu: «Yok oldu hepsi, yok haber verecek kimse, Öldüler hepsi, haber de öldü. Topragin kizlari gece gündüz demeden, O vücûdlarin güzelliklerini mahvediyor. Ey göçüp gidenleri soran kisi. Gördüklerinden ibret almiyor musun?» 8ir kabrin üzerinde su yazi bulunmustur: Mezarlar sana sesleniyor, oysa ki onlar dilsizdir, konusmazlar. Sakinleri de toprak altinda suskun yatiyor. «Ey doymak bilmez bir ihtiras ile dünyalik yigan kimse. Bu dünyaligi kim icin biriktiriyorsun? Halbuki sen öleceksin!» ibni Semmak (rahimehullah) buyuruyor ki: «Bir gün mezarliktan geçerken kabirlerden biri üzerinde su manzum kitabeyi okudum: «Akraba ve yakinlarim, kabrimin yanindan gelip geçiyorlar. Sanki beni hiç tanimanrslar gibi! Mirasçilar malimi bölüsüyorlar. Fakat borçlarimi tereddütsüz reddediyorlar. Herkes payini almis ve kendi hayatini yasiyor. Aman Allah (C.C)'im! Ne de çabuk unuttular beni!» Diger bir kabir üzerinde de su yazi bulunmustur: «Tanidiklar arasindaki gerçek dost çabucak kayboluyor. Ne kapici ve ne de bekçi öiüme engel olamiyor. O hald'e dünyadan ve dünya hazlarindan nasil ferahlik buluyorsun? Ey sözleri ve nefes'eri sayilan kimse! Ey gafil! Kusurlara batmissin. Ömrünü dünya hazlarina dalarak harcamissin! ölüm, aldandi diye, câhile redamet etmez. Baskalarina bilgi dagitanlara da acimaz! Basinda durdugun nice kabrin icindekini Ölüm cevap veremez, dilsize çevirdi, oysa o dilsiz degildi. Köskün pek bayindirdi, herkesçe begeniliyordu. Kabrin ise bu gün mezarlikta belirsiz olmustur.» Baska bir manzum kitabe de söyledir: «Kabirleri rehin atlari gibi dizidigi vakit dostlarin basinda durdum. Eger aglasam da göz yaslarim bosansa gözlerim aralarindaki yerimi görürdü.» (Bir doktorun mezar tasinda su manzum kitabe bulunmustur.) «Bana biri Lokman toprak oldu dedigi vakit, Tibbindan ve kâmilliginden bahsedilen nerede. Ihtisas ve tedavileri suya düstü. Heyhat, kendisini savunamayan baskasini savunamaz dedim.» Diger bir mezar tasinda üo su manzum kitabe bulundu: «Ey insanlar! Benim de bir emelim vardi. Ölüm ona ulasmaktan alakoydu beni. Allah (C.C)'indan korksun o kimse ki. Yasarken amel etme firsati bulmustur. Gördügün yere tasinan yalniz ben degilim. Herkes böyle bir yere tasinacaktir. |
|
02 Mart 2022, 09:19 | #752 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KENDİNİ TANIMAK (ALLAHÜ TEALÂ'NIN TENZİH VE TAKDÎSİNİ BİLMEK) ALLAHÜ TEALÂ'NIN TENZİH VE TAKDÎSİNİ BİLMEK Allahü Teâlâ'nın sıfatlarını, kendi sıfatlarından, ve zâtını, kendi zâtından bildiği gibi, Allahü Teâlâ'nın tenzih ve takdisini de kendi tenzih ve takdisinden bilir. Allahü Teâlâ hakkında tenzîh ve takdisin mânâsı, vehme ve hayâle gelen her şeyden beri, mukaddes ve yüksek olmasıdır. O'nun, tasarrufunun haricinde olan hiçbir yer olmadığı hâlde, kendisine bir yer izafe edilmekten münezzehtir, uzaktır. İnsan, bunun numunesini kendinde görebilir. Kalb dediğimiz ruhunun hakikati, vehim ve hayâle gelen her şeyden münezzehtir. Onun için ölçü ve sayı olmayacağını, bölünemeyeceğini de söylemiştik. Böyle olunca, rengi, şekli de olmaz. Şekli ve ölçüsü olmayan bir şeyin hayâle gelmesi imkânsızdır. Gözün gördüğü veya benzerini gördüğü şey, hayâle gelir. Göz ve hayâle verilenler ise şekil ve renklerden başka' bir şey değildir. Yaratılış icabı sorulacak olan (nasıl bir şeydir?) in mânâsı, şekli nasıldır, küçük müdür, büyük müdür? demektir. Bu sıfatların kendisine yanaşamadığı bir şey için, nasıl sorusu lüzumsuz ve boş olur. Nasıldır sorusunun kendisine sorulamayacağı bir şeyi bilmek istersen, kendi hakikatine bak. Hakkı tanımak yeri olan senin hakikatin bölünmez, ölçülmez, kemmiyet ve keyfiyet ona yanaşamaz. Bir kimse, «Ruh nasıl şeydir?» diye sorsa, cevabı, «Nasıl demenin ona yolu yoktur!» olur. Kendini bu sıfatlarla bilince, Allahü Teâlâ'nın bu takdis ve tenzihe daha lâyık olduğunu anlarsın, insanlar nasıl olduğu bilinmeyen bir varlığa şaşarlar, işte kendileri öyledir ve kendilerini bilmezler! Hattâ insan kendi bedenine dikkat ederse, nasıl olduğu bilinmeyen binlerce şey bulur. Bunların hiçbirini görmez. Meselâ, aşk ve derdi göz görmez. Nasıl olduğunu bilmek istese, yine bilemez. Çünkü, böyle şeylerin şekli ve rengi yoktur. Bu suale sebep bile yoktur. Hattâ bir kimse sesin hakikatini öğrenmeye çalışsa, yahut kokunun ve tadmanın hakikatinin nasıl olduğunu bilmek istese, bilemez. Bunun sebebi, nasıl ve ne gibi? sorular, görme duygusundan meydana gelen hayâl icabı şeyler olduğu için, her şeyden gözün nasibini, payını aramak istemesidir. Ses gibi, kulakla alâkalı olan şeyden, gözün hiç nasibi yoktur. Gözün, sesin nasıl ve ne gibi olduğunu öğrenmek istemesi ise muhaldir [imkansızdır]. Çünkü ses, gözün nasibi olmaktan münezzehtir. Renk ve şekil de kulağın nasibi olmaktan münezzehtir. Bunun gibi, lâzım olan şeyi kalbin anlaması ve aklın bilmesi, bütün his âzalarının nasibi olmaktan münezzehtir. Nasıl ve ne gibi sorular, his olunanlar içindir. Burada uzun yazmak ve derine dalmak icabeder [gerekir]. Akli ilimlerden bahseden kitablarımızda uzun uzun anlattık. Bu kitabda bu kadan kâfidir. Maksad; insanın nasıl olduğu bilinmeyen kendinden, Allahü Teâlâ'nın nasıl olduğunun bilinemeyeceğini anlamasıdır. İnsan bilir ki, ruh vardır ve bedenin padişahıdır. Bedeninde bilinebilen her şey, onun ülkesidir. O ise nasıl olduğu bilinmeyen bir şeydir. Bunun gibi, kâinatın padişahı (Allahü Teâlâ'nın da nasıl olduğu bilinemez. His olunan gibi bilinen her şey onun mülkü, memleketidir. Allahü Teâlâ'nın tenzihini bildiren diğer bir husus da, ona hiçbir yer izafe edilmemesidir. Ruh da hiçbir şeye izafe olunamaz. Ruh, eldedir, ayaktadır, baştadır veya başka bir yerdedir denemez. Belki bedenin bütün kısımları ayrılır, bölünür, o ise bölünmez. Bölünemeyenin bölünene girmesi muhaldir. Çünkü, o zaman, o da bölünebilir bir hâl alır! Hiçbir uzuvda olduğu söylenemediği hâlde, hiçbir uzuv onun tasarrufunun dışında kalmaz. Bilâkis hepsi onun emrinde, tasarrufundadırlar. O hepsinin hâkimidir. Hususan, bütün kâinat, kâinatın hâkimi olan Allahü Teâlâ'nın tasarrufundadır. O ise, kendisine bir yer izafe edilmekten, filân yerdedir denmekten münezzehtir, beridir. Takdisi bu şekilde anlatmak, ruhun hususiyetini ve sırrını açıklamakla olur. Buna ise izin yoktur. Hepsini anlayabilmek, «Allahü Teâlâ Âdemi [yâni Ademin hakikatini, rûhunu] kendi suretinde yarattı» (hadîs-i şerifiyle açıklanabilir. |
|
02 Mart 2022, 09:21 | #753 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | DÜNYA VE AHİRET KAZANÇLARI ( ALLAH C.C E İTAAT) Allah'a İtaat İle Geçen Uzun Ömrün Üstünlükleri Ebû Bekir (Radıyallahü anh) 'dan rivayet edildiğine göret Bir adam «Ya ResûIIullah İnsanların hangisi daha hayırlıdır?» diye sordu. Rasulluüah (SaUallâhü Aleyhi ve Sellem) cevaben Ömrü uzun olup ameli güzel olandır» buyurdu. Sonra, adam: «İnsanların hangisi daha şerlidir?» diye sordu. ResuÜullah (Sallahü Aleyhi ve Sellem) t «Ömrü uzun ameli kötü olandır» diye buyurdu» Olup Hakim, Câbir (Radıyallahü anh)'den rivayet ettiğine göre Re*sûlüllah (Sallâhû Aleyhi ve Sellem) : «En hayırlınız Ömrü en uzun, ameli en güzel olanınızdır» bu*yurdu. İmam Ahmed, Ebû Hüreyre (Radıyallahü anh) 'dan rivayet etti*ğine göre, Resûlüllah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «En iyiniz, ömrü uzun olup, ameli güzel olandır» diye buyurdu. Taberâni'nin Ubâde bin Sâmit (Radıyaîlahû anh)'dan rivayeti*ne göre, Resûlüllah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem): «En iyinizin kim olduğunu söyleyeyim mi?» dedi. SahabUer t «Evet ey Allah'ın Resûlu!..» ResûIuUah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) : «Doğru dürüst gitmek şartıyla İslâmiyet için de en uzun yaşa yanınızdır» diye buyurdu. Yine Taberâni'nin Avf bin Mâlik (Radıyallahû anh)'dan rivâye tine göre, şöyle demiştir: «ResûluHah (Sallallâhû Aleyhi ve SellemVden işittim şöyle di yordu: «Müslümanm ömrü uzadıkça kendisinin hayn artar.» tmam Ahmed ve îbn Zenceveyh Ebû Hûreyre (Kadıyallahû ai hü) 'dan rivayetlerine göre şöyle demiştir: «Kuza'a kabilesinin bir köyünden iki adam vardı. Resûlulla (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) hidayetiyle müslüman olmuştular. Bij senit düştü, diğerinin eceli bir sene ertelendi.» Talha bin Ubeydullah (Radıyallahû anh) şöyle dedi: «Cennet bana göründü.» Eceli ertelenen şehidden önce cennel konduğunu gördüm. Bundan hayrette kaldım. Sabahleyin bunu R sûlullah (Sallalîâhû Aleyhi ve Sellemî'e anlattun, Resûlullah (Sa lallâhû Aleyhi ve Sellem) : «O, diğerinden sonra bir Ramazan orucunu, altı bin rekât fa ve nice sünnet rekâtlarını edâ etmedi mi?» diye buyurdu. îmam Ahmed ve Bezzar, Talha (Radıyallâhû anh) 'dan rivâylerine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) «Allah katında teşbihinden, tekbirinden, tehlilinden Ötürü; İslamiyet dini içinde ihtiyarlanan kişiden daha üstün yoktur» diye buyurdu. Ebû Nuaym'in, Said bin Cübeyr {Radıyallahû anh) 'den rivâyt ne göre şöyle demiştir: «Farzları yapmak, namazları kılmak ve Allah'ın nasip ettiği yapmak üzere müslümanm her bir gün yaşaması onun için ganimettir.» |
|
02 Mart 2022, 09:26 | #754 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | İBRETLİK OLAYLAR ( ÖLÜME SEBEP OLAN ŞAKA )HİKAYE ŞAKANIN DOZU Jake Fen adında bir Macar, eşini korkutup biraz eğlenmek için boğazına bir ip geçirip kendini asmış pozu vererek rol yapar. Biraz sonra hiçbir şeyden habersiz eve gelen bayan Fen, kocasını o halde görünce korkudan şoka girerek bayılır. Çok geçmeden bir iş için Fen ailesinin evine gelen komşu kadın, kapıyı açık görünce içeri girer ve iki cesetle (!) karşılaşır. Kadının içindeki şeytanı boş durmaz ve fırsattan istifade evi soymaya kalkar. Etraftan yükte hafif pahada ağır ne varsa toplamaya çalışırken onları farkettirmeden seyreden Jake Fen, kadına bir tekme atar. Cesedin canlandığını sanan kadın korkudan oracıkta can verir. Daha sonra mesele aydınlanarak medyatik hale gelir ve sonunda mahkemeye intikal eder. Yargılama sonunda Jake Fen beraat eder. |
|
02 Mart 2022, 09:29 | #755 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | BİR HİKAYE (İSA A.S VE YOL ARKADAŞI ) Dünyanın Hali Cerir'in rivayet ettiğine göre Leys der ki: " Adamın bir Hz. İsa'ya arkadaş olur, ona "Senin yanında sana yoldaş olabilirmiyim" diye teklif eder. Teklifinin kabul edilmesi üzerine yola koyulurlar, bir nehrin kenarına varınca yemek molası için otururlar, yanlarında üç çörek vardır. İkisini yerler, birisi kalır, bu arada Hz. İsa nehre varıp su içmek üzere kalkar, su içip dönünce üçüncü çöreği bulamaz. Adama "Çöreği kim aldı" diye sorar, adam bilmiyorum diye cevap verir. Yemekten sonra arkadaşı ile birlikte yola koyulur. Yolda iki yavrulu bir geyik görürler. Hz. İsa yavrulardan birini çağırır, yavru Hz.İsa'nın daveti üzerine yanına gelince onu keser, etinin nir kısmını kızartarak yerler. Yemekten sonra Hz. İsâ geyik yavrusunun kalıntılarına " Allah'ın izni ile canlanıp kalk" der, yavru da derhal canlanıp kalkarak oradan uzaklaşıverir. Bu olay üzerine Hz. İsâ yoldaşına "Sana az önceki mucizeyi gösteren Allah için soruyorum, çöreği kim aldı?" der. Adam yine "Bilmiyorum" diye cevap verir. Bir müddet sonra bir nehrin yanına varırlar, Hz. İsâ adamın elinden tutarak su üstünde yürürler, karşıya geçerler. Nehri aşınca Hz. İsâ "Az önceki mucizeyi sana gösteren Allah hakkı için sana soruyorum, üçüncü çöreği kim aldı?" diye sorar, adam yine "bilmiyorum" diye cevap verir. Bir müddet sonra bir çöle varırlar ve otururlar. Hz. İsâ bir yere kum ve yoprak yığar, meydana gelen yığına Allah'ın izni ile "altın ol" der,yığın da altın olur. Hz. İsâ yığını üçe bölerek adama " üçte birir benim, üçte birir senin, öbür üçte biri de çöreği alanın " deyince adam "çöreği alan bendim" diye gerçeği itiraf eder. Bunun üzerine Hz. İsâ "Altının hepsi senin olsun" diyerek ondan ayrılır. Adam altının başında dururken çölde yanına iki yolcu gelir. Gelenler kendisini öldürüp altını almak isterler, adam "Onu aramızda üçe bölüşürüz, şimdi önce biriniz şehre varıp yiyecek bir şey alsın" diye teklif eder. Adamın teklifi kabul edilerek gelenlerden biri şehre gönderilir. Şehre giden adam yolda giderken "Niye altını onlar ile bölüşeyim, alacağım yiyeceğe zehir katar, onları öldürürüm, böylece altının hepsi bana kalır" diye düşünür ve dediği gibi yapmak üzere şehirden aldığı yiyeceğe zehir katarak döner. Altının Yanında kalanlar da "Niye ona altının üçte birini verelim, dönünce onu öldürür ve altını ikimiz paylaşırız" diye konuşurlar. Adam dönünce onu öldürürler, fakat yiyeceği yeyince de kendileri ölür, böylece altın çöl ortasında ve her üçünün ölüsünün yanıbaşında sahipsiz kalır. Daha sonra Hz. İsâ'nın yolu olay yerine yeniden uğrar, durumu görünce yanındakilere "İşte dünya budur,ondan sakının" der. |
|
02 Mart 2022, 11:10 | #756 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | RÜYA TABİRLERİ ( RÜYADA UÇMAK ) Uçmak Rüyada uçtuğunu görmek; bir yolculuğa çıkacağınıza yada mevki olarak yükseleceğinize işarettir. Uçmak Danyal aleyhisselama göre: Rüyada uçtugunu görmek, hayirdir. Rüyada bir yerden baska bir yere kus gibi uçtugunu gören, yola çikar ve büyük bir mevkie ulasir. Gökyüzüne dogru uçtugunu gören zarara ugrar. Gökyüzüne uçup bir daha yere inmedigini gören dünyadan göçer. Ibni Sirin e göre; rüyasinda kanadi olmadigi halde uçtugunu gören bulundugu durumdan baska bir duruma girer. Bir evin damindan baska bir evin damina uçtugunu gören, esinden bosanarak baska biriyle evlenir. Kirmani ye göre; göge dogru uçtugunu görmek hacca gitmege; evinden tanimadigi bir eve uçtugunu görmek, ölümüne; kus kanadina benzeyen kanatlari oldugunu görmek, halkin hayretini çekecek bir halin olduguna; göge dogru uçup sonra yere indigini görmek, ölüm derecesinde hasta olup sonra iyilesecegine delalet eder. Ebu Sait El Vaize göre; rüyasinda bir dagin tepesine uçtugunu gören büyük bir mekana erisir. Uçarken bir seyin üzerine düstügünü gören, öyle bir seyin sahibi olur. Eger rüya sahibi bir ise layik degilse, ölüm derecesinde hastalanir. Kanat takarak uçtugunu görmek, yolculuga; kanatsiz olarak uçtugunu görmek, bir durumdan baska bir duruma geçecegine; uçtugu vakit niyetlendigi yere ulasirsa yolculugunda hayra nail olacagina; bir tarladan baska bir tarlaya uçtugunu görmek, kuvvet ve serefe delalet eder. Alçaktan yüksek bir yere kanatsiz olarak uçtugunu gören, meramina ulasir. Güvercin gibi uçtugunu gören yükselir. Havada kaybolacak derecede uçtugunu gören ölür. Bir baska rivayete görede: Rüyada uçmak, yolculuk, basasagi uçmak ise, rahatlikla yapilacak yolculuktur. Yolcu olmayan kimsenin rüyada uçmasi, onun issiz kalmasina isarettir. Rüyada damdan dama uçtugunu gören kimse, ünlü bir zat tarafindan ünlü bir zat taratma geçer .Bir kadin rüyada tanidigi bir erkegin evine uçtugunu gören kimse, o erkekevlenir. Rüyada bildigi bir evden bilmedigi uzak bir eve uçtugunu görenkimse, ölür.Hapsedilmis bir kimse rüyada uçtugunu görse, hapisten çikar.Bazi tabirciler, rüyada uçmak eger kanatla olursa, yolculuga çikmaya,kanatsiz olursa, bir durumdan diger bir duruma geçer veya bir yerden digerbir yere nakleder, dediler.Yabanci olan bir kimse, uçtugunu görse, memleketine döner. Bazi tabircilerde, o yabanci çok yolculuk yapar, dediler.Rüyada kuslarla beraber uçtugunu gören kimse, yabanci kimselerle görüsür.Bir kimse rüyada bir adamla yarissa ve uçup o adami geçse, o adamakahreder. Uçtugundan dolayi da o kimsenin kadri yüce olur.Uçarken gökte kayboldugunu ve geri dönmedigini gören kimse ölür. Rüyada evinden tanimadigi bir eve uçtugunu gören kimse, evinden kabreintikal eder. Havaya dogru uçtugunu gören kimse, ölecek derecede hasta olur, sonra bu hastaliktan kurtulur. Alçak bir yerden yüksek bir yere kanatsiz uçtugunu gören kimse, arzusunanail olur ve yükseldigi nispette sani yücelir. Havada güvercinler gibi uçtugunu ve yeryüzünde bulunanlardan dilediginezarar vermeye ve diledigine de fayda temin etmeye muktedir oldugunugören bir kimse, saltanat, izzet ve serefe nail olur.Zenginlerin ve devlet memurlarinin rüyada uçtuklarim görmeleriilerlemelerine, gurbette olan bir kimsenin görmesi ise, memleketinedönmesine isarettir. Bazen de bu rüya memleketine hiç dönemeyecegineisarettir. Bir kimse iki kanadiyla uçtugunu görse, bu rüya bütün insanlarhakkinda hayirlidir. Kanatsiz uçtugunu ve göge dogru yükseldigini görse,siddetli bir korkuya ve rüyayi görene isabet edecek bir belaya isarettir. Ev ve sokaklar üzerinde uçtugunu görse, yine onun çekecegi izdirap vesahsi islerinin de ilerleyememesine isarettir.Kuslarla beraber uçtugunu gören kimse, yakinda yabanci bir kavminarasinda bulunur. Rüyada havaya fazla kalmayarak yalniz yerin üzerindeoldugu bilinecegi kadar yükseklikte uçtugunu görse, yolculuga çikmaya vetekrar dönüp gelmeye isarettir.Bir kimse, istedigi zaman uçtugunu ve istemedigi zaman da uçmadigimgörse, büyük bir hayra ve rüyayi görenin islerinin kolayligina isarettir. Evinden uçarak çiktigini gören kimsenin, ölecegine isarettir.Bir kimse iyi bir sekilde uçamadigini veya basasagi uçtugunu görse, okimseye isabet edecek büyük bir kötülüge isarettir.Hasta bir kimsenin, uçtugunu görmesi, ölecegine isarettir.Bir kimse sedir veya baska bir sey üzerinde uyudugu halde mahfe içindeuçtugunu görse, rüya sahibinin basma geçecegi bir belaya yahut ölecegineya da dizlerinde veya baldirlannda meydana gelecek bir hastalik ve afeteisarettir. Yerle gök arasinda uçtugunu gören kimsenin, arzu ve istegi çokolur. Rüyada bir yerden diger bir yere gögün genisligine dogru uçtugunugören kimse, gitmeye söz verdigi bir yere yaya olarak veya bir seye binerekgider, ya da bir yere yolculuga çikar ve uçtugunda yerden yükseldigimiktarca da o yerde izzet ve ikram görür.Fazlaca uçtugunu görmesi, arzu ve isteklerinin fazla olduguna isarettir. Bazen de uçmak, talebe için ilim ögrenmeye, kötü kimseler için, günahIslemeye veya önceden çalismis oldugu bir seyi istemeye ya da rüyasahibinin kizma aninda yapacagi basit hareketlere isarettir.Kanatsiz uçtugunu görmek ise, mesakkatli bir yolculuk yapacagina yahut Bilhassa güzel bir yerden kötü bir yere uçtugunu görmek fazla müsrif bir kisi olduguna isarettir. Eger kötü bir yerden uçup denize ve manzarasi güzel bir daga yahut çimenlik bir yere ya da camiye indigini görse, yukaridaki rüyanin aksine tabir edilir. Uçmak Ferahlık ve sevince; Uçmak yolculuğa, başaşağı uçmak yolculukta rahat etmeye, işsiz kalmaya, kanatsız olarak uçmak bir durumdan başka bir duruma geçmeye yahut yer değiştirmeye, Kuşlarla birlikte uçmak yabancılarla görüşmeye, Gururlu birinin uçtuğunu görmmesi Rüyanın batıl olmasına, Damdan dama uçmak şöhretli bir kimseden diğer ünlü birine yaklaşmaya yahut bir kadından başka bir kadına geçmeye; Bilinen bir evden başka bir malum eve uçmak evlenmeye, bilinmeyen eve uçmak vefat etmeye, Alçak bir yerden yüksek bir yere kantasız olarak uçmak arzu ettiği şeye kavuşmaya, itibar kazanmaya, Uçarken gökyüzünde kaybolup gitmek ölmeye, Dağın uçtuğunu görmek saltanata nail olmaya, Bir yerden bir yere uçmak mal biriktirme arzusuna, İki kanadı ile uçtuğunu görmek haylır ve iyiliğe, Hastanın uçmase vefat etmesine, Gökyüzünde durmaksızın uçmak aşırı istek ve arzulara delalet eder. ( Ayrıca Bakınız; Sıçramak.) Çok yükseklerde, hatta uzayda uçtuğunuzu gördüyseniz, evlilik sorunları yaşayacaksınız. Alçaktan uçmak ise geçici sıkıntı ve hastalığa işarettir. Rüyasında uçtuğunu gören insanın hayatında olumlu ve güzel gelişmeler olacak demektir. Ama uçarken korkmak bu gelişmeler için daha zaman olduğuna işaret eder. Rüyada uçtuğunu görmek; bir yolculuğa çıkacağınıza yada mevki olarak yükseleceğinize işarettir. |
|
02 Mart 2022, 11:16 | #757 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | MERAK EDİLENLER (CENNETTE GECE GÜNDÜZ VARMIDIR YADA NASILDIR Cennet'te gece ve gündüz var mıdır? Kaynaklarda görebildiğimiz kadarıyla, Cennet’te söz konusu vak’lar/oluşumlar yoktur. Adı geçen hadiselerin, güneş sisteminde yer alan yerkürenin hareketi ve onu çevreleyen atmosferle ilgili olduğunu düşündüğümüzde, bu ve benzeri olayların Cennet’te bulunma ihtimalinin olmadığı görülür. Nitekim Sevgili Peygamberimiz’e (s.a.v.) ashap tarafından; “Yâ Rasûlullah, Cennet’te gece ile gündüz var mı? diye sorulduğunda şöyle cevap buyurmuşlardır: “Orada gece yoktur. Ancak orada sabahı akşama, akşamı da sabaha döndüren ışık ve ziya vardır. (Yani gece-gündüz, akşamın azıcık kararması gibi belli olur.) Cennet ehline namaz vakitlerinde (ki onlar dünyada iken o vakitlerde namaz kılarlardı) hediyelerinin tarafları gelir ve kendilerine melekler selâm verirler". [İmam Şa'rânî, Ölüm-Kıyâmet-Âhiret, s. 357, Hadîs no: 647; Tirmizi rivâyet etmiştir] Aslında, dikkatle ve hikmetle bakıldığında, beka âleminin zaman çarkının dışında kalması, onun sonsuza dek devam etmesinin de bir gereğidir. Çünkü, zaman seline kapılan her şey ölüme mahkumdur. Cennet’te ölüm olmadığına göre, bu manadaki bir zamandan da söz edilemez. Oysa, dünyada meydana gelen hadiselerin hemen hepsi zaman mefhumuna bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. İnsanların dinlenmek, rahat etmek için tercih ettikleri mekanlar da hep tabii güzelliklerle iç içedirler. İnsanın tabii güzellik arayışı içinde olmasının sebeplerinden biri, Allah Teala'nın insanı, “Çeşit çeşit 'inceliklere ve güzelliklere' (veya her türden sık ağaçlara) sahiptirler.” [Rahmân suresi, 48] ayetiyle bildirdiği Cennet güzelliklerinden zevk alacak şekilde yaratmış olmasıdır. Bütün güzelliklerinin yanı sıra Cennet’te, dünyadakinden farklı olarak ne sıcak ne de soğuk olan, insan tabiatının en hoşlanacağı tam kararında bir iklim olacağı da Kur'an'da bildirilmiştir: “…Ve onları, 'ne sıcak-ne soğuk, tam kararında gölgeliğe' sokacağız.” [Nisa suresi, 57] *** Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde mevcut beyanlara dayanarak Cennet nimetlerinin ana hususiyetlerini şu şekilde tesbit etmek mümkündür: - Sonsuz lüks ve konfor… - Devamlı sulh ve huzur… - Cennet ehlinin hem bedenî hem ruhî bakımdan son derece güçlü ve kabiliyetli olmaları… - Manevî tatmin (rızâ-hoşnutluk)... - Allah Teala’yı görmek, O’nunla konuşmak… - Bütün bunları saran bir ebediyet... Dinler tarihine dair araştırmalar, hemen her din ve inanç sisteminde ölüm sonrası hesaplaşmanın, ceza veya mükâfatın varlığının kabul edildiğini göstermiştir. Genel olarak İslâm âlimlerinin Cennet tasviri hakkında benimsedikleri görüş, onun mahiyetinin bilinemeyeceği şeklindedir. Çünkü mü'min kullar için ahiret hayatında hazırlanmış mutluluk vesilelerinin hiç kimse tarafından tahayyül edilemeyeceğini ifade eden ayetten [Secde suresi, 17] başka, kudsi hadis olarak rivayet edilen meşhur metin de bu hususu açıkça belirtmektedir: “Ben, sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir beşer zihninin tasavvur edemeyeceği saadetler/mutluluklar hazırladım.” [Buhâri, Sahih, Tefsir, 1; Müslim, Sahih, Cennet 2-5] Dünya hayatında beş duyu ve akıl alanlarındaki idrakler, tabiat şartlarıyla kayıtlı olduğuna göre nasslarda geçen tasvirleri aynı şartlar çerçevesinde veya hayal gücüyle değiştirerek idrak etmek/algılamak gerekir. Nitekim bazı ayetlerde, Cennet ve nimetleriyle ilgili dünya ve ahiret anlayış ve kavrayışları arasında benzerliklerin bulunduğu ifade edilmiştir [Bakara suresi, 25; Muhammed suresi, 6] İbn Abbas'tan yaygın olarak rivayet edilen, “Cennet’te isimlerden başka dünyayı andıran hiçbir şey yoktur.” [el-Makdisi, 1, 194] ifadesi, ikisi arasındaki mahiyet farklılığını belirten-gösteren bir söz olsa gerektir. |
|
03 Mart 2022, 09:20 | #758 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | BU GÜNÜN DUASI 03-03-2022 Dertsiz Dua Soguktur. Dua edenin, ‘Rabbim’ demesi, Allah’in ‘efendim’ demesinin ta kendisidir.. Birisi her gece kalkip Allah’i aniyor, O’na dua ediyordu.. Seytan ona dedi: – Ey Allah’i cok anan kisi, butun gece ‘Allah’ deyip cagirmana karsilik seni buyur eden var mi? Sana bir tek cevap bile gelmiyor, daha ne zamana kadar dua edeceksin?.. Adamin gonlu kirildi, basini yere koydu ve uyudu. Ruyasinda ona söyle dendi: – Kendine gel uyan! Niye duayi, zikri biraktin?.. Neden usandin?.. Adam: – ‘Buyur’ diye bir cevap gelmiyor ki, kapidan kovulmaktan korkuyorum dedi. Bunun üzerine dendi ki ona: – Senin Allah demen, O’nun buyur demesi sayesindedir.. Senin yalvarisin, Allah’in senin ruhuna haber ucurmasindandir.. Senin cabalarin, careler araman, Allah’in seni kendine yaklastirmasi, ayaklarindaki baglari cozmesindendir.. Senin korkun, sevgin, umidin Allah’in lutfunun kemendidir.. Senin her ‘Yarabbi’ demenin altinda, Allah’in buyur demesi vardir.. Gafilin, cahilin cani, bu duadan uzaktir.. Cunku ‘Yarabbi’ demeye izin yok ona.. Agzinda da kilit var, dilinde de.. Zarara ugradigi zaman, aglayip, sizlamasin diye Allah ona dert, agri, sIzI, gam, keder vermedi.. Bununla anla ki, Allah’a dua etmeni, O’nu cagirmani saglayan dert, dunya saltanatindan daha iyidir.. Dertsiz dua soguktur. Dertliyken yapilan dua gonulden kopar.. |
|
03 Mart 2022, 09:25 | #759 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KALBİN GİZLİ HALLERİ( KİŞİ ALLAH I NASIL GÖREBİLİR) Kişi Rabbini Nasıl Görebilir? Kulun kalbi bütün fanilerden boşaldığı ve orada Allah’tan başka hiçbir şey kalmadığı zaman, Allah dilediği şekilde kendisini ona gösterir. Nasıl ki başkalarını zahiren gösteriyorsa, kendisini de bâtınen gösterir. Nasıl ki Mirac gecesinde Peygamber Efendimiz’e gösterdiyse, tıpkı bunun gibi, o kuluna da gösterir. Nasıl ki bu kul uykuda iken, gözleri kapalı olduğu halde gördüğü rüyada kendi kendisini görüyorsa, aynen bunun gibi, Allah’ı da görebilir. Gerçekten insan rüyada, o anda gözleri kapalı bulunduğu halde, kendi kendisini aynen ve birçok şekillerde görebiliyor. Tıpkı bunun gibi, Allah o kuluna öyle bir mânâ ihsan eder ki, onunla Rabbini görür. O’na yakınlığını görür. Sıfatlarını görür. Lütuflarını, fazlını ve ihsanını görür. Hediyelerini görür. Tecelli yerlerini görür. Benim söylediklerimi anlamaya çalışınız. Onları arkanıza atmayınız. Ben, hak içinde hakkı söylüyorum. Tecrübelere dayanarak konuşuyorum. Birçoğunuz müslümanlık iddiasında. Fakat yanlarında, İslam’ın hakikatinden eser bile yok. Vah sizlere! Üzerinizde İslam’ın yalnızca ismi var. Bu isim müslümanlığı size fayda vermez. İslam’ın şartlarını sadece zahirî yönüyle işliyorsunuz, zahirî yönüyle yaşıyorsunuz. Bâtın yönüne ise hiç girmiyorsunuz. Amelleriniz hiçbir şeye denk değildir. |
|
03 Mart 2022, 09:28 | #760 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | NEFS TERBİYESİ ( NEFSİN HALLERİ) NEFİS VE HALLERİ Bu kadar külfetler içerisinde, varlığını gösteren yalnız Allah’ü Taala’dır. Bundan sonra nefsin gelir. Muhatap olarak meydanda da sen varsın. Nefis; başta Allah’ın zıddıdır. Halbuki her şey sahiplidir. Böyle olduğu için nefis, hem yaradılış itibariyle, hem de mülk olarak Allah’ındır. Bu arada nefse boş iddia ve arzu, bir de kötülükleri ile sevinmesi kalır. İş böyle olduğuna göre, sen, Hakka uyarak nefsine muhalefet edesen; Allah için nefsine hasım olmuş olursun... Allah-ü Taala, Davud’da (A.S) şöyle buyurdu: - “Ya Davud, ben daimi kuvvetinim, bu kuvvetini nefsine düşman olarak ibadete vermeğe çalış. “ Ey mümin, eğer sen de böyle yapar ve bu halde kalırsan, kulluğun ve Allah’a karşı olan bağlılığın doğru olur. Rızkın ne ise... rahat,güzel, hoşolarak gelir; aziz ve mukerrem olursun. Ve her şey sana hizmet etmeğe başlar. Sana tazim ederler, hürmet ederler... Çünkü onlar yaratanına bağlıdır. Sen ise onun sevgili kulusun. Onları Hak yaratmıştır. Onlar da bunu ikrar etmektedirler. Nasıl ki; Allah-ü Taala bunu şu ayetlerde haber vermiştir. - “Allah’ı tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, lakin siz onların tesbihini anlayamazsınız.” - “ Göğe ve yere isteyerek veya zorla geliniz... diye buyurdu. Onlar da dediler: - İsteyerek geldik...” İbadetin başı nefse muhalefet etmektir. Allah-ü Taala buyurdu: - “Nefsine uyma; nefs seni Allah yolundan ayırır.” Davud’a da şöyle buyurmuştur: - “Ey Davud, nefsini bırak, çünkü o, daima münazaa çıkarır. “ Beyazid-i Bestami’den (Rh.) bir rivayet vardır. Beyazid mana aleminde tecelli-i ilahiye nail olur ve sorar: - “Yarabbi, sana nasıl gelinir? Şu cevabı alır.... Nefsini bırak da gel... Beyazid der ki: Nefsimi bıraktım, yılan soyunduğu gibi ben de nefsimden soyundum... Her hayrın ve her güzelliğin onu bırakmakta olduğunu gördüm...” Eğer takva halinde isen, nefsine daima muhalefet et... Halkın varlığını kalbinden çıkar. Onlardan her hangi bir şey bekleme. Onlara minnet etme. Onlara güvenme, onların elindeki dünyalığa göz atma. Onların iyiliği seni sevindirmesin, kötülükleri de gücendirmesin. Onların hediyesini, sadakasını, zekatlarını, adaklarını bekleme. Şayet senin mal, mülk sahibi bir adamın varsa sakın mirasına konmak için ölümünü .isteme... Halkı hakikaten kalbinden çıkar. Onları kah açılan, kah kapanan bir kapı bil. Onları, meyvesi bazen var, bazen de yok olan ağaçlar gör... Bu işlerin hepsini bir faile bağla ve bir müdebbirin tedbiri kabul et. Bu fail ve müdebbirin de Allah olduğuna inan ki, muvahhid olasın. Bu anlattığımız şeyleri kabul etmekle beraber kulların çalışmasını da inkar etme... Sonra cebriye mezhebine girmiş olursun. Her ikisini birleştirirsen cebriye mezhebinden kurtulursun. Allah’ın yardımı olmadan onların işi tamam olmayacağını iyi bil. Allah’ı unutarak onlara tapma. Bunların yaptığı, Allah’ın işinden ayrıdır, deme. Hakkı inkar etmiş olursun. Kadriye mezhebine girmiş olursun. Allah, gücü kuvveti verir, kullar da yapar, de... Bu hükümlerde Allah’ın emri ne ise ona bağlan. Bunlardan haddi aşmayarak kısmetin ne ise onu al. Allah’ın hükmü, sana ve bütün mahlukata kendi verdiği hükmü ile olur. Sakın sen hakim olmaya kalkmayasın. Sen de onlar gibi kader-i ilahinin çizgisi dahilindesin. Kader ise karanlıktır. Karanlığa lamba ile gir. Bu lamba da Allah’ın kitabı, Peygamberin sünnetidir. Sakın bu ikisinden ayrılma... Eğer bir hatıra kalbine gelirse ve sıkışık durumda kalırsan, onu derhal kitap ve sünnet ölçüsüne vur... Mesela, zina etmek, gösteriş yapmak gibi şeylerden olduğunu görürsen, facir(*) ve fasiklerle(**) birleşmek gibi şeyler olursa –ki bunlar haramdır- sakın yapma... Derhal bu gibi düşünceleri bırak... Bunlardan başka haram şeyler olursa hemen ört... kaç... Kabul etme, amel etme... Bu gibi şeylerin şeytan tarafından sana hatırlatıldığını bil. O sana gelen hatıranın, mübah olan arzulardan, evlenmek, yemek, içmek nev’inden bazı şeyler... yine yapma. İhtimal ki aklın ermediği bazı kötülükler onda gizlidir. Mesela bakarsın sana bir fikir gelir: - Bu müşkülün için falan yere git; oradaki falan zata arz et... Halbuki senin o zata ihtiyacın yoktur. Belki de senin ilmin, irfanın daha üstündür. Bunları da onunla anlıyorsun. Burada biraz dur. Hemen oraya koşma... Bazen de kendi kendine dersin: - Herhalde bu Allah tarafından ilhamdır, bununla amel edeyim... Hayır bunu da yapma! Bu işte de hayırlısını bekle... Bunun Hak tarafından olduğunu anlamak için, o ilhamın sana tekerrür halinde gelmesi lazımdır... Yahut sana, o işi yapman için manevi bir emir verilir, o zaman yaparsın. Allah için bilgi sahibi olanlara bu gibi şeylerde bazı alametler zuhur eder; bunu da ancak akıllı veliler ve ebdal zümresi bilir. Bu anlatılan şeyleri sakın yanlış anlama... Bunlar, emir ve yasakların haricindeki şeylere aittir. Şer’i hükümlere uyman ve tamamiyle tatbik etmen lazımdır. Aksi halde manevi alemden hiç nasib alamazsın... Doğruyu bilen ve o yolda hidayet eden Allah’tır... |
|
Konuyu Toplam 8 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 8 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | M | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |