14 Şubat 2022, 19:56 | #492 |
Çevrimiçi # Forum Dedesi #
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: KIYAMET VE İSA A.S IN BEDENEN VE RUHEN DÜNYAYA GELİŞİ Güzel ve önemli konular gene eline sağlık üstat +
__________________ Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!! Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
14 Şubat 2022, 20:03 | #493 |
Çevrimiçi # Forum Dedesi #
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: KALBİN HALLERİ(ŞEYTANIN DÜŞMANLIĞI) Mübarek konular için eline sağlık üstat +
__________________ Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!! Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
14 Şubat 2022, 20:03 | #494 |
Çevrimiçi # Forum Dedesi #
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: ALLAH C.C Ü NEDEN SEVMELİYİZ Mübarek konular için eline sağlık üstat +
__________________ Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!! Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
15 Şubat 2022, 07:52 | #495 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | BU GÜNÜN DUASI 15-02-2022 Hazreti Âişe’den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söylerdi: “Allâhümme âfinî fî cesedi ve afini fî basari ve’c-alhü’l-varise minnî lâ ilahe illâ ente’l-halîmu’l-kerîmu. Sübhânellâhi rabbi’l-arşi’lazîmi ve’l-hamdü lillâhi rabbi’l-âlemîn.” “Allah’ım! Bedenime afiyet ver. Gözüme de öyle bir afiyet ver ki, be*nim arkamda kalsın (ölünceye kadar görme nimetinden beni mahrum bırakma). Senden başka İlâh yoktur. Sen Halimsin, Kerimsin (günahkârla*ra acele azâb vermezsin, ikramın boldur.) Büyük Arş’ın Rabbı olan Al*lah bütün noksanlıklardan münezzehtir. Hamd da âlemlerin Rabbine mah*sustur. “ AMİN |
|
15 Şubat 2022, 07:56 | #496 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | BABA HAKKININ ÖNEMİ (HİKAYE) “Baba Hakkını Yerine Getirmemenin Tehlikesi..!.” Malik bin Dinar Hazretleri hacca gitmişti. Hac günlerinin sonunda rüyasında denildi ki: …… – Ey Malik, müjdeler olsun, günahların affedildi. Seninle beraber haccedenlerin de günah rı affedildi. Hepinizin haccı kabul edildi. Ancak Belh’li Muhammed oğlu Abdürrahman’ın haccı kabul edilmeyip günahları affedilmedi. Uyanınca, halka Abdürrahman ismindeki şahsı sordu. Onu herkes tanıyordu, onun ibadetine düşkün, Kur’an’a bağlı bir zat olup her sene hacca geldiğini söylediler. Sora sora onu buldu. Yüzü ayın ondürdü gibi parlayan bir gençti. Selam verdi, o da selamını aldı. Malik Hazretlerine: – Siz kimsiniz, diye sordu. O da Basra’lı olduğunu söyledi. – Bana, benim afffedilmediğimi haber vermeye mi geldin; dedi. -Nereden bildin? – Rüyamda söylediler. – Allah senin haccını niçin kabul etmeyip, affetmiyor? – Ben, mübarek Ramazan ayının ilk gecesi büyük bir günah işledim. İçki içip sarhoş olmuştum. O haldeyken babam gelip beni kaldırmak istemiş. Ben babamın gözüne vurup kör etmişim. Babam da bana kırılıp “Allah senden razı olmasın” diye beddua etmiş. -Sabah olunca annem bana bu olanları anlattı. Yaptıklarıma pişman oldum. Gidip şarap küpümü kırdım. Allah için bol bol sadaka verdim. Kaç tane köleyi hürriyetine kavuşturdum. Her yıl hacca gitmeye başladım. Fakat her sene bir kişi senin gibi bana gelip “Allah senin haccını kabul etmedi. Seni affetmiyor” der. – Senin baban hayatta mı? – Hayattadır. Falan yerde ikamet etmektedir. Malik Hazretleri gencin babasını bulur. Adam, nur yüzlü bir zattır. O vardığında Kur’an okumaktır. Malik Hazretleri’ni tanıyınca çok sevinir ve: – Ya Malik, ben de seni görmeyi çok arzu yordum. Bir isteğin varsa hemen söyle, yerine getireyim, dedi. Malik bin Dinar Hazretleri, isteğini şöyle anlattı: – Farzet ki kıyamet kopmuş. Herkes kendi derdine düşmüş vaziyette. O sırada senin evladın Abdürrahman’ı tutup cehenneme atıyorlar. Bunun üzerine adam ağlamaya başladı. – Ben onu affettim. Hakkımı da helal ettim. Madem tanıyorsun git söyle. Malik Hazretleri gence gitti ve müjdeyi verdi: – Baban seni affetti. Hakkını helal etti. Genç o kadar sevindi ki, sevincinden hemen bayılıverdi. Bu arada babası da geldi . – Ey evladım, Allah sana azap etmesin, dedi . Bu arada genç kıpırdadı, bazı hareketlerde bulundu. Babası telaşa kapıldı, ölüyor zannetti. Malik Hazretleri’ne, Kelime-i Şehadet getirmesini söyledi. Oğlunun da duyup Kelime-i Şehadet getirmesini istiyordu. Malik Hazretleri bir iki kere Kelime-i Şehadet getirdiyse de söylemedi. Bu arada gözünü açıp: – Baba gel, sen de benim gözümü çıkarda, suçum kıyamete kalmasın, dedi. Babası: – Yok evladım ben sana hakkımı helal ettim, dedi. Malik Hazretleri sordu: – Ya Abdürrahman, ben Kelime-i Şehadet okudum ama sen benimle beraber okumadın? Nasıl okuyabilirim ki. Başımda iki melek dikiliyordu. Ellerinde ateşten sopalar vardı. Sonra babam hakkını helal ettiğini söyleyince bir melek daha gelip yeşil bir bezle yüzümü sildi. Artık Kelıme-i Şehadet getirebilirsin, baban senden razı olduğu için Allah da razı oldu” dedi. Daha sonra annesi ve kız kardeşi geldiler. Ağlıyorlardı. Abdürrahman, ağlayan annesini ve kız kardeşini gördü. Tekrar düştü ve hareketsiz kaldı. Baktılar ki ruhunu teslim etmiş. . |
|
15 Şubat 2022, 08:02 | #497 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KALBİN HALLERİ (EMANET VE TÖVBE) Emânet ve Tevbe Rivayete göre Muhammed Ibni Münhedir, söyle der: «Babamin bana söyle anlattigini hatirliyorum: Bir defa Süfyan'üs - Sevrî, Harem-i Serifi tavaf ederken her adim basinda Peygamberimize (S.A.S.) salâtü selâm getiren bir adam görür, der ki: «Behey adam! Sen tesbih ve tehlili birakmissin, kendini tamamen Peygamber'imize salât-ü selâm getirmeye vermissin, bu husûsda bir bildigin mi var?» dedim. Bana «Allah (C.C) günahini bagislasin, sen kimsin?» diye sordu, ona «Süfyan'üs - Sevrî'yim» diye cevap verdim. Bunun üzerine bana sunlari söyledi: «Eger sen zamaninin en büyük zahidi olmasaydin sana durumumu anlatmaz, seni sirrima ortak etmezdim. Simdi dinle: Babamla birlikte hacc için yola çikmistik, konak yerlerinden birinde babam hastalandi, yolculuktan geri kalarak onun durumu ile ilgilendim. Fakat sonunda öldü, ruhu çikinca yüzü kapkara kesildi. Ben dehsete kapilarak «Innâ lillâhi ve innâ ileyhi raciun» (Hiç süphe siz biz Allah içiniz ve O'na dönecegiz) dedim ve yüzünü örttüm. Bu sirada göz kapaklarim agirlasti, üzgün bir ruh hali içinde uykuya daldim. Rüyada, bu kadar güzel yüzlüsünü, bu kadar temiz kiliklisini ve bu derecede hos kokulusunu heyatta görmedigim birini gördüm, agir adimlar ile yürüyerek babamin yanina sokuldu, kefeni yüzünden kaldirarak avucunu çehresinin üzerinden geçirir geçirmez, babamin yüzü agariverdi. Sonra, yerinden kalkmis, gidiyordu, elbisesinin ucuna asilarak "Ey Allah (C.C)'in kulu. kimsin sen ki bu gurbet elinde Allah (C.C) seni babama ihsan buyurdugu ni'mete vâsita kilmistir" diye sordum. Bana söyle cevap verdi: «Beni tanimadin mi? Ben Abdullah oglu Muhammed (S.A.V)'im, Kur'ân'm sahibi. Baban günahkâr bir kimse idi, fakat bana çok salât-ü selâm getirirdi. Ölürken basina bu hal gelince benden imdad istedi, ben ise üzerime salât-ü selâm getirenlerin imdadina hemen kosarim.» Bu sirada uyandim, bir de baktim ki, babamin yüzü gerçekten bembeyaz oldu.» Amr Ibni Dinar'in (R.A.) Ebû Cafer'den (R.A.) rivayet ettigine göre. Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor: «Bana selât-ü selâm getirmeyi unutanlar, Cennet'in yolunu bulamazlar.» Bilesin ki, «emânet» kelimesi «emin» (güven) mastarindan türemistir. Çünki bu sifatin varligi, haksizligin önlenmesini güven altina alir. Emânetin ziddi olan «hiyanet» ise «havn» mastarindan türemistir, kelime manâsi ile «eksiklik» demektir. Cünki sen birine her hangi bir husûsda hâinlik ederken, o seyde ona bir eksiklik, bir yetersizlik gösteriyorsun demektir. Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: «Hile, aldatma ve emânete hiyanet, cehennemliktir» (Bu sifatlari tasiyanlar cehenneme gireceklerdir.) Yine Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyurur: "Insanlar île münasebet kurup onlarin hakkini yemeyenler, baskalari ile konusup onlara yalan söylemeyenler, mertligi kemâle erdiren, adalete bagliligini ortaya koyan ve kardeslik duygulari olgunlasmis kimseler; kurtulmalari vâcib olan kimselerdir." Bir gün bir cöl bedevisi, bir kavmi su sözler ile medhetmisti; «Emânete saygi hakkinda son derece titizdirler, kendilerine teslim edilmis olan hic bir vazifede haktan ayrilmazlar. Hiç bir müslümanin temel haklarindan birini çignemezler. Onlarin omuzlarinda hiç kimsenin mes'ûliyyeti kalmaz. Onlar, ümmetlerin en hayirlisidir.» Ben de diyorum ki: çöl bedevisinin övdügü bu çesit kimselerin artik soyu kurumustur, biz simdi bu zamanda "sadece insan kiliginda kurtlar görüyoruz." Nitekim sairin biri söyle der: «Insan bir sey yapmak isterken kime güvensin Mert ve soylulari nerede dost bulabilsin?! Çok azi hariç bu insanlar olmustur. Vücudlari elbiseli - birer kurt» Diger bir sâir de ayni konuda söyle der: «Yok artik kaybedildikleri zaman haklarinda denenler. «Keski beldeler ve üzerindekiler yerin dibinde geçseydi de, o ölmeseydi.» Huzeyfe'nin (R.A.) rivayet ettigine göre Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor: «Gün gelecek, güven öylesine ortadan kalkacaktir ki, insanlar birbirleri ile alis - veris yapacaklar, fakat hiç biri emâneti korumaya yanasmayacak ve «filân ogullan arasinda güvenilir biri var» diye konusulacaktir.» Bilesin ki, günâhlardan tevbe etmek hem âyet ve hem de hadisler ile farz kilinmistir. Nitekim ulu Allah (C.C.) söyle buyurur: "Ey iman edenler! Hepiniz Allah'a tevbe ediniz, ola ki, felaha eresiniz" (Nur Sûre-i celilesi - 31)) Bu Âyet-i Kerime kayitsiz sartsiz bütün mü'minlere umûmî bir emirdir. Yine ulu Allah (C.C) söyle buyurur: "Ey imân edenler! Günahlarindan Tevbe-i Nasûh ile tevbe ediniz. Hiç süphesiz Rabb'iniz kusurlarinizi örter ve sizi altindan irmaklar akan cennetlere koyar. O gün Allah, Peygamberi île iman edip O'nunla beraber olanlari rezil etmeyecek, bu kimselerin nurlari saglarinda ve önlerinde kosacak, onlar «ey Rabb'imiz, nurumuzu tamamla, günahlarimizi bagisla, hiç süphesiz, sen her seye kadirsin. Diyecekler. (Tahrim Sûrei celilesi - 8) Ayet-i Kerimede gecen "Nasuh" sifati, "sirf Allah (C.C) Rizasi icin olan her türlü lekeden beri olan" demektir ve «nasuh» mastarindan türemistir; tevbenin faziletlisini ifade eder. Yine ulu Allah (C.C) söyle buyuruyor: "Hiç süphesiz, Allah sik sik tevbe edenleri ve tertemiz olanlari sever." (Bakara Suresi - 222) Peygamber'imiz (S.A.V.) buyuruyor ki: "Günâhlarindan tevbe eden, Allah'in sevgilisidir. Günahlarindan tevbe eden, hiç günahi olmayan kimse gibidir." Yine Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: "Ulu Allah (C.C), mü'min kulun, günahlarindan tevbe etmesine su adamdan daha çok sevinir: Adam tehlikeli bir çölde konaklamistir, yaninda yiyecek ev suyunu tasiyan bir binek hayvani vardir, basini yere dayar ve bir müddet uyur, uyaninca görür ki, binek hayvani ortalikta yoktur. Onu aramaya koyulur, fakat uzun dolasmalari esnasinda açliktan, susuzluktan ve bunlara eklenen daha nice sikintidan imani gevremistir. «Konak yerine döneyim, yatip uyuyayim da öyle öleyim» der. Konak yerine varip yere çöker, basini dizlerine dayar ve «öleyim» diye uyur. Fakat uyaninca binek hayvanini yanibasinda görür, yiyecek ve suyu da hayvanin sirtindadir. Iste. ulu Allah (C.C) tevbe eden kulu için karsisinda binek hayvanini, hiç ummadigi bir anda buluveren bu çöl yolcusunun duydugu sevinçten daha siddetli bir sevinç île çok sevinir." Hasan'dan (R.A.) naklen bildirildigine göre Hz. Âdem (A.S.) kusurundan tevbe edip de tevbesi Allah (C.C) tarafindan kabul edilince, melekler kendisini tebrik ettiler. Cebrail ile Mikâil (selâm üzerlerine olsun) yanina inerek O"na «Ey Âdem! Gözün aydin, Allah (C.C) tevbeni kabul etti» dediler. Hz. Âdem (A.S.) Cebrail'e (A.S.) «Ey Cebrail, tevbem kabul buyurulduguna göre, bundan sonraki durumumu ögrenmek istiyorum» dedi. Bunun üzerine ulu Allah (C.C) vahiy yolu ile Hz. Âdem (A.S)'e sunlari bildirdi; «Yâ Âdem! soyundan gelenlere. Sen sikinti ve kederi miras birakiyorsun. Ben de onlara tevbeyi miras sayiyorum. Onlar içinden hangisi bana dua ederse. Senin dilegini nasil yerine getirdimse onun da duasini öylece kobul ederim. Kim Benden günahlarinin bagislanmasini isterse, bagisimi ondan esirgemem. Cünki Ben; Bana el açanlarin en yakini ve dileklerinin kar-silayicisiyim. Günahlarindan tevbe edenleri, dualari kabul edilmis, sevinçli ve güleryüzlü olarak kabirlerinden çikarip Mahser'e yolcu ederim.» Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: "Günes battigi yerden doguncaya (Kiyamete) kadar ulu Allah (C.C) gece günah isleyenlere gündüz, gündüz günah isleyenlere de geceleyin elini uzatir." Buradaki «el uzatmak» ifâdesi, tevbe etmeyi istemekten kinayedir. «Isteyen, kabul edenden» daha geri bir mânâ tasir. Cünki nice «kebûl eden» var ki istemez. Oysa ki, «isteyen» mutlaka kabul eder. Yine Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyuruyor: "Üstüste yigilsa da, göge yükselecek kadar çok günah isteseniz bile, arkasindan yaptiklariniza karsi pismanlik duysaniz, kuvvetle ümid edilir ki, Allah (C.C) tevbenizi kabul eder." Yine Peygamber'imiz (S.A.S.) buyurur ki: "Kul günah isler de o günahla Cennete girer." Oradakiler: «Bu nasil olur ya Rasûlallah» diye sorarlar. Peygamberimiz onlara söyle cevap verir. «Göz açip kapayasiya günahindan uzaklasarak hemen tevbe eder, böyle Cennete girer.» Yine Peygamber'imiz (S.A.S.) buyurur ki: "Günahin kefareti, pismanlik duygusudur." Yine Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyurur: "Günahlarindan tevbe edenler, hiç günahi olmayan kimseler gibi olurlar." Rivayete göre bir Habes'li Peygamber'imize (S.A.V.) gelerek sorar". «Yâ Rasulallah! Eger ben çirkin davranislarda bulunsam tevbem kabul olunur mu?» Peygamber (S.A.V.)'imiz ona «tabii» diye cevap verdi. Bunun üzerine kalkip gitti, sonra geri dönerek. Peygamber (S.A.V.)'imize yine sordu: «Ben o çirkin davranislari islerken Allah (C.C)beni görüyor mu?» Peygamberimiz «tabii» diye cevap verince Habes'li öyle bir nâra basti ki; erkasindan hemen yere düserek can verdi. Rivayet edildigine göre, Ulu Allah (C.C) Iblisi dergâhindan kovunca. O. Allah (C.C)'dan uzun ömür istedi. Allah (C.C) da dilegini kabul ederek ona Kiyamet gününe kader ömür tanidi. Bunun üzerine Iblis Allah (C.C)'a «izzetin ve celâlin hakki için canli kaldikça ademogulunun kalbinden çikmam» dedi. Buna karsilik ulu Allah (C.C) da Seytana «izzet ve celâlim hakki için, can teninde durdukça ben de onun tevbesini reddetmem» diye cevap verdi. Peygamber'imiz (S.A.V.) buyurur ki: "Suyun kiri yikayip gidermesi gibi, iyilikler kötülükleri giderir.» Said Ibni Museyib'in (rahimehullahu) bildirdigine göre, ulu Allah (C.C) «Süphesiz ki O, günahlarindan dönenleri bagislayicidir» Âyet-i Kerime- sini, günah isleyip tevbe ettikten sonra tevbesini bozarak yine günah isledikten sonra tevbe eden bir adam hakkinda indirmistir. Fudayl (R.A.) der ki: «Ulu Allah (C.C) söyle buyurur; «Günah isleyenleri müjdele ki, eger tevbe ederler ise tevbelerini kabul ederim. Dosdogru yoldan yürüyerek ibadet isleyenler. Siddiklara da bildir ki, eger onlara sirf adaletime göre muamelede bulunursam, onlari azaba çarptiririm.» Abdullah Ibni Ömer {R.A.) der ki: «Isledigi günah aklina geldigi zaman onun üzerinde duran ve bu yüzden kalbi ürperen kimsenin günahi, ana defterden (ümmül Kitab'dan) silinir.» Söylendigine göre, peygamberlerden biri günün birnde bir kusur isler, ulu Allah (C.C) ona bildirir ki: «Izzetim hakki için eger bir daha yaparsan seni azaba çarptiririm.» Peygamber de, Allah (C.C)'a söyle cevap verir: «Yâ Rabb'i Sen sensin, bense ben. Izzetin hakki için eger beni korumazsan, yine o kusuru isleyebilirim.» Bu cevab üzerine ulu Allah (C.C), onu bir daha o kusuru islemekten korudu. Bildirildigine göre. adamin biri bir gün Ibni Mes'ûd'a (R.A.) içini kemiren bir günahini söyleyerek tevbesinin kabul edilip edilmeyecegini sorar. Ibni Mes'ûd (R.A)söylediklerini duyunca yüzünü ondan çevirir, sonra adama bakarak göz pinarlarinin yasardigini görür, o zaman ona der ki: «Cennetin sekiz kapisi vardir, hepsi açilir ve kapanir, yalniz tevbe kapisi müstesna, onun basinda her zaman nöbet tutan bir melek bulunur ve hiç bir zaman kapanmaz. Bunu bilerek iyi amel isle ve sakin umudunu kesme.» Anlatildigina göre, Israilogullarindan bir delikanli, yirmi sene Allah (C.C)'a ibadet ettikten sonra sapitarak yirmi sene de günah ve kötülük islemis, bir gün aynaya bakarken sakalina ak düstügünü görür, bu duruma cani sikilir ve Allah (C.C)'a söyle seslenir, «Allah (C.C)'im! Sana yirmi sene ibadet ettikten sonra sapitarak yirmi yil boyunca günah isledim. Simdi yine sana dö*nersem beni kabul eder misin?» Kulagina söyle bir gizli ses gelir. «Bizi sevdin, biz de seni sevdik. Bizi biraktin. Biz de seni biraktik. Bize karsi geldin, seni kendi haline biraktik. Eger bize dönersen seni yine kabul ederiz.» Ibni Abbas'dan (R.A.) rivayet edildigine göre. Peygamber (S.A.S.)'imiz söyle buyuruyor: "Kul günahindan tevbe ettigi zaman, Allah (C.C) tevbesini kabul ettigi gibi solundaki meleklere, onun aleyhinde yazmis olduktan kötü amellerini unutturur. Vücudunun azalarina, yeryüzündeki ikametgâhina ve gökteki makamina da günahlarini unutturur. Böylece Kiyamet günü Allah (C.C)'in huzuruna gelince aleyhinde sahitlik yapacak hiç bir varlik bulunmaz.» Hz. Ali'den (kerrermallahu vechehu) rivayet edildigine göre Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyurur: "Varliklarin yaratilisindan dört bin yil önce Ars'in eteklerinde su yazi vardi: Ben, tevbe eden, iman edip iyi amel isleyen ve sonra da dogru yolda ilerleyenlerin günahlarini mutlaka bagislayacagim." Bilesin ki, gerek büyük ve gerek ise küçük, bütün günahlardan hemen tevbe etmek «farz-i ayn»´ dir. Cünki küçük günahlari islemeye devam etmek onlari, büyük günahlara dâhil eder. Nitekim, ulu Allah (C.C) söyle buyuruyor: «— Allah'dan korkan kullar çirkin bir is yaptiklari zaman, yahud nefislerine zulmettikleri vakit, Allah'i hatirlayarak günahlarinin affedilmesini dilerler, zâten Allah'dan baska günahlari kim afvedebiiir? Ayrica bu kimseler bile bile yapmis olduklari kötülüklerde israr etmezler» (Al-i Imran suresi - 135) "Nasûh Tevbesi" kulun hem disindan ve hem de içinden, bir daha günah islemeye dönmemek için kesin kararli olarak tevbe etmesidir. Sâdece distan günahlarina tevbe edenlerin durumu, üzerine ipek örtü serilen bir çöplüge benzer. Insanlar bu ipekle saklanmis yigina hoslanarak bakarlar, fakat örtü kalkinca yüzlerini ondan çevirirler. Bunun gibi. insanlar görünüste ibadet isleyenlere imrenerek bakarlar, ama Kiyamet günü, sirlarin ortaya ektigi gün. örtü kalkinca melekler onlardan yüz çevirir. Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) söyle buyurur: "Allah sizin kaliblariniza, dis görünüslerinize degil, kalblerinize ve niyyetlerinize bakar." Ibni Abbas'dan (R.A.) rivayet edildigine göre. Peygamber (S.A.V.)`imiz buyurur ki: "Nice tevbekar kimseler vardir ki. Kiyamet günü kendilerini tevbe etmis sanerak Allah (C.C)'in huzuruna gelirler. Oysa ki, gerçekte tevbe etmis degildirler." Çünki onlar tevbenin asagidaki esâslarini tamamlamamislardir. Tevbenin esâslari sunlardir: 1) Pismanlik duygusu. 2) Terkettigi günahi bir daha islememeyi kesin karar vermek. 3) Haksizliga ugratilanlara mümkün ise haklarini geri verip elden geliyorsa bu hususta helâlliklarini almak. 4) Bu mümkün degilse tevbe eden kimsenin gerek kendi hesabina ve gerekse haksizlik ettigi kimseler namina Allah (C.C)'dan sik sik magfiret dilemesidir. Böylelikle, ola ki Allah (C.C), haksizliga ugrayanlarin kendisinden hosnut olmalarini soglar. Günahlari unutmak ise en çirkin musibetlerdendir. Buna göre, akli basinda olan herkesin kendisi ile her zaman hesaplasmasi ve günahlarini unutmamasi gerekir. Nitekim buna dâir. bir sâir söyle der: «Ey, cürümlerini sayan günahkâr, Günahlarini unutma, geçmistekileri de hatirla, ölmeden önce Allah (C.C)'a tevbe et ve yenisinden kendini alakoy Ey âsî! itiraf edeceksen, günâhini itiraf et.» Fakih Ebû'l-Leys (rahimehullahu) buyurur: «Bir gün Hz. Ömer. R.A.) Peygamberimizin (S.A.V.) huzuruna aglayarak girdi. Peygamberimiz O'na: «Niçin agliyorsun» dive sordu. Hz. Ömer: «Kapida bir delikanli var, öylesine agliyor ki, yüregimi yakti» diye cevap verdi. Peygamber (S.A.V.)´imiz Hz. Ömer'e «Onu içeri al» buyurdu. Delikanli agla*yarak içeri girdi. Peygamber (S.A.V.)´imiz ona «Ey delikanli, niçin agliyorsun?» diye sordu. Delikanli «Ey Allah (C.C)'in Rasûi'u! Birçok günahima agliyorum, bana kizgin olan Allah (C.C)'dan korkuyorum» diye cevap verdi. Peygamber (S.A.V.)´imiz ona «Allah (C.C)'a ortak kostun mu?» diye sordu. Delikanli. «Hayir» dedi. Peygamber (S.A.V.)´imiz: «Haksiz yere adam öldürdün mü?» diye sordu, delikanli «Hayir» dedi. Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.)´imiz, delikanliya «O halde yedi kat gök, yedi ket yer ve daglar kadar bile olsa. Allah (C.C) günahlarini afveder» dedi. Delikanli «Yâ Rasûlallah (S.A.V.)! Benim günahlarim bunlardan daha büyüktür» dedi. Peygamber (S.A.V.)´imiz, delikanliya: «Senin günahlarin Kürsî'den daha mi büyük?» diye sordu, delikanli: «Evet, daha büyük» diye cevap verdi. Peygamber (S.A.V.)´imiz delikanliya: «Senin günahlarin mi, yoksa Ars mi daha büyüktür» diye sordu. Delikanli: «Günahlarim daha büyük» diye cevap verdi. Peygamber (S.A.V.)´imiz delikanliya: «Senin günahlarin mi büyük, yoksa Allah (C.C)'in afvi mi?» diye sordu, delikanli: «Hiç süphesiz Allah (C.C) daha büyük ve uludur» diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Allah (C.C)´imiz delikanliya: «Hiç süphesiz, kocaman bir günah yiginni ancak ulu olan Allah (C.C) afveder, O'nun ulu bagislayiciligi bu yigini silebilir.» dedi. Daha sonra Peygamber (S.A.V.)'imiz delikanliyi «Isledigin günahi bana söyle» dedi. delikanli: «Senden utanirim, yâ Rasûlallah» diye cevap verdi. Peygamber (S.A.V.)'imiz de gencin söylemesi için israr edince, genc sunlari anlatti; «Ben yedi yildan beri kefen soyardim. geçenlerde Ensar'dan bir cariye ölmüstü, vardim kabrini açtim, kefenini soydum. Kalktim, henüz bir kac adim uzaklasmistim ki. seytan beni dürttü, geri döndüm ve ölü cariyenin irzina geçtim. Yine kalkmis gidiyordum, henüz bir kac adim uzaklasmistim ki, cariyenin ayaklari üzerine dikildigini gördüm, bana söyle sesleniyordu: «Ey delikanli, yazik sana! Mazlumun hakkini zâlimden alan Allah (C.C)'dan utanmiyor musun? Beni ölüler arasinda Çiplak ve Allah (C.C) katinda cünûb biraktin.» Bu itirafi duyan Peygamber (S.A.V.)'imiz son derece teessür ve hiddete düserek, genci huzurundan disari çikarirlar. Peygamberimizin huzurundan kovulan genc, kirk gece Allah (C.C)'a devamli tevbe etti. Kirkinci gece dolunca basini göge kaldirarak söyle seslendi. «Ey Muhammed'in, (S.A.V.) Âdem'in (A.S.) ve Ibrahim'in (A.S) Rabb'i. Eger beni afvettiysen, bunu Hz. Muhammed'e (S.A.V.) ve O'nun sahabilerine bildir, degilse gökten ates indir ve beni içinde yok, böylece beni Âhiret azabindan kurtar.» Bu sirada Cebrail (A.S.) Peygamber (S.A.V.)'imize inerek O'na söyle dedi; «Yâ Muhammedi (S.A.V.) Rabb'in Sena selâm ediyor ve «varliklari sen mi yarattin?» diye soruyor» Peygamber (S.A.V.)'imiz Cebrail'e «Hâsâ, hem beni ve hem de onlari yaratan, benim ve onlarin rizkini veren O'dur» diye cevcp verdi. Bunun üzerine Cebrail, Peygamberimize «Allah (C.C) sana bildiriyor ki, Ben o delikanlinin tevbesini kabul ettim.» Bunun üzerine Peygamber (S.A.V.)'imiz hemen delikanliyi yanina cagirir ve Allah (C.C)'in, tevbesini kabul ettigini kendisine müjdeler. Anlatildigina göre Hz. Mûsâ (A.S.) zamaninda, tevbesinde durmayan, yaptigi her tevbeyi cok geçmeden bozan bir adam vardi. Böylece yirmi yil geçti. Bir gün ulu Allah (C.C), bu adam hakkinda Hz. Musa (A.S)'ya «falan kuluma söyle ki, ona gazap ettim» diye vehyetti. Hz. Müsâ (A.S.)´da, kendisine bildirileni adama ulastirdi. Adam üzüldü, çöle çikti ve söyle seslendi. «Allah (C.C)'im! Senin rahmetin mi tükendi, yoksa benim günahim, sana bir zarar mi dokundurdu? Yoksa, afv hazinelerin mi bitti, yoksa kullarina karsi cimri mi oldun? Hangi günah senin afvindan daha büyük olabilir ki! Kerem senin makbûl ve eski sifatlarindan biri, düsüklük ise benim fani sifatlarimdan biridir. Benim sifatim Senin sifatindan daha mi baskin çikiyor yoksa! Kullarini Sen rahmetinden uzak tutarsan, onlar kime yalvarsinlar! Sen onlari kovarsan kime bas vursunlar! Allah (C.C)'im! Eger üzerimdeki rahmetin sona ermis ve beni mutlaka azaba çarptiracaksan, o zaman bütün kullarinin azabini bana yükle, ben nefsimi onlara feda ettim.» Adamin bu yakarisi üzerine ulu Allah (C.C). Hz. Musa'ya (A.S.) söyle vahyetti. «Yâ Mûsâ! O kuluma var, de ki: Kudretimin, bagislayaciligimin ve merhametimin kemâli ile beni tanidigina göre, günahlari bütün yeryüzünü doldursa bile seni bagisliyorum.» Nitekim Peygamber'imiz (S.A.S.) söyle buyurur: «Allah (C.C) katinda en sevimli ses; tevbekâr bir günahkârin; «Yâ Rabb'i» diyen sesidir. Ulu Allah (C.C), bu sese söyle cevap verir: «Buyur yâ kulum! Ne istiyorsan söyle, sen benim katimda meleklerimden biri gibisin. Ben senin hem saginda, hem solunda ve hem de üstündeyim, içinden gecen duygularindan sana daha yakinim! Ey meleklerim, sâhid olun, bu kulumu afvettim!» Zunnun'ül-Misrî (rahimehullahu) buyurur: «Allah (C.C)'in öyle kullari vardir ki, kalb cicegi diker gibi, günah agaçlari diktiler, onlari tevbe ile suladilar, meyveleri pismanlik ve hüzün oldu. Deli olmadiklari halde delirmis gibi görünürler, bilinenin disinda söyleserek mest olurlar, bunlar Allah (C.C)'i ve O'nun Rasûl'ünü taniyan tatli ve düzgün sözlü kimselerdir. Sefa bardagindan su içmislerdir, uzun süreli belâlara katlanmak onlara miras kalmistir. Kalbleri «Meleküt» âleminde hayrete dalmis, düsünceleri «Ceberut» kivrimlari arasinda dolasmis, pismanlik revaki altinda gölgelenerek günah defterlerini okumuslardir, nefislerini eleme varis saymislar, böylece «vera» merdiveninden tirmanarak «zühd» doruguna ulasmislardir. Dünyanin ayrilik acisini tatli görmüsler, mezarin sertligini yumusak bulmuslar, böylece kurtulus ipine ve selâmet kulpuna tutunmaya muvaffak olmuslardir. Yükseklerde uçusan ruhlari «naim» bahçelerine konmus ve hayat denizine dalmislardir. Elem hendeklerini doldurmuslar, azgin nefsî arzularin köprülerini asmislar, böylece ilim vahasina inerek hikmet pinarindan kana kana içmislerdir. Zekâ gemisine binmisler, selâmet denizinde kurtulus rüzgâri ile yelken sisirerek «rahat» bahçelerine, yücelik ve soyluluk kaynagina ulasmislardir» |
|
15 Şubat 2022, 08:05 | #498 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KENDİNİ TANIMA ( KALBİN UYANIKLIĞI ) KALB PENCERESİ, UYANIKLIKTA DA ÂLEM-İ MELEKÛTA AÇIK OLUR Kalb penceresinin, uyumadan ve ölmeden âlem-i melekûta açılmayacağını sanmamalıdır. Böyle değildir! Bilâkis uyanık iken, bir kimse riyazet eder [nefse istediklerini vermez] kalbi gazab, şehvet ve fena huyların elinden, bu dünyanın aşağı hâllerinden kurtarır, yalnız bir yerde oturur, gözlerini yumar, duygularını çalıştırmaz, kalbini âlem-i melekût ile münâsebete geçirir — devam üzere dili ile değil, kalbi ile söyler. Allah, Allah... derse —, öyle olur ki, kendinden haberi olmaz. Bütün âlemden de haberi olmaz. Allahü Teâlâ'dan başka hiçbir şey bilmez. Böyle olunca, uyanık da olsa, o pencere açılır; diğerinin rüyada gördüklerini, o uyanık iken görür. Meleklerin ruhları güzel suretlerde ona görünür. Peygamberleri de görür. Onlardan istifade eder. Yardım görür. Yerdeki ve gökteki melekûtu [melekleri] ona gösterirler. Kendisine bu yol açılan kimse, anlatmaya, vasfetmeye sığmayan büyük işler, hâller görür. Bunun hakkında Besûlullah (sallâlahü aleyhi ve sellem) Efendimiz, «Yeryüzü benim için toparlandı, doğusunu batısını gördüm» buyurdu. Allahü Teâlâ buyurdu ki: «Bunun gibi İbrâhime (aleyhisselâm) yakîn sahiblerinden olması için, göklerin ve yerlerin melekûtunu gösterdik» , Belki de, bütün peygamberin ilmi, his ve öğrenme yoluyla değil, bu yol ile idi. Hepsinin başlangıcı rnücâhede idi. Şöyle ki: Allahü Teâlâ buyurur: «Rabbinin ismini zikret ve bütün bağlantılardan kesil, O'na dön» , Yâni, bütün şeylerden temizlen, ayrıl, bütün varlığınla kendini ona ver, dünya tedbirleri ile uğraşma ki, O senin işini doğru yapsın. Ve yine buyurur: «Doğunun ve batının Rabbidir. Ondan başka ilâh yoktur. Her işine O'nu vekil eyle» . O'nu vekil eylersen, elini çek ve insanlara karışma, onlarla uğraşma. «Müşriklerin tekzib ve ezâsına [yalanlama eziyetine] sabret! Onlardan uzak dur, cezalarını Allahü Teâlâ'ya bırak« . Bütün bunlar, riyazet ve mücâhedeyi öğretmektedir. Böylece kalb, insanların düşmanlığından, dünya arzularından ve hislerle meşgul olmaktan kurtulup, temizlenir. Mutasavvıfların yolu budur ve bu, peygamberlik yoludur. Çalışarak ilim kazanmak âlimlerin yoludur. Bu da büyük ve kıymetlidir. Fakat peygamberlik yoluna göre muhtasardır. Peygamberlerin ve evliyaların ilmi, bir kimse öğretmeksizin, Allahü Teâlâ tarafından kalblerine akar. Bu yolun doğruluğu tecrübe ile de anlaşılmaktadır. Birçokları bunu söylemekte ve akli deliller bunu bildirmektedir. Eğer bu sana tadarak, duyarak hâsıl olmadıysa, öğrenmekle elde edemediysen, aklın delilleri ile de buna eremediysen, bari buna inanmayı elden kaçırma ve kabul eyle ki, üç dereceden de mahrum kalmayasın ve kâfir olmayasın. Bunlar kalbin şaşılacak hâllerinden işaretlerindendir. İnsan kalbinin üstünlüğü bununla anlaşılmış olur. |
|
15 Şubat 2022, 08:19 | #499 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | GAZABA MÜSTAHAK HALLER( GİZLİ ŞİRK ) Gizli Şirk (Putperestlik) Ey oğul! Sen hiçbir şey üzerinde değilsin. Senin müslümanlığın da sıhhatli değil. İslam, üzerine bina kurulan temelin ta kendisidir. Senin şehadet getirmen de tam olmamış, eksik. Zira dilinle Lâ ilâhe illallah: “Allah’tan başka ilâh yoktur” diyorsun, fakat kalbinle bunu yalanlıyorsun. Kalbinde, içinde birçok ilâhlar var. Senin, devlet büyüklerinden ve mahalli idarecilerden korkman, içinde birer ilâhtır. Kendi çalışmana, kendi kazancına, kendi gücüne kuvvetine, kendi kulağına, kendi gözüne, kendi zorbalığına güvenmen, içinde birer ilâhtır. Zararı, faydayı, bir nimete nail olmayı, bir nimetten yoksun kalmayı insanlardan bilmen, içinde birer ilâhtır. İnsanların çoğu, kalpleriyle, işte bu saydıklarımıza güvenirler, dayanırlar. Fakat kendilerine sorarsan, Allah’a dayanıp güvendiklerini söylerler. Lâ ilâhe: “Hiçbir ilâh yoktur,” dediğin zaman, bununla toptan bir reddi (nefyi) onaylıyorsun. İllallah: “ancak Allah vardır,” dediğin zaman ise, yine Allah için toptan bir kabulü (ispatı) onaylamış oluyorsun. Bu durumda, her ne zaman kalbin, Hak’tan gayrı bir şeye dayanır, güvenirse; o zaman yukarıdaki külli ispatında yalancı durumuna düşmüş, yani kendi kendini yalanlamış oluyorsun. Kendisine dayanıp güvendiğin o şey de, senin ilâhın oluyor. Gerçek ve fiili durum budur. Zahire itibar yoktur. Kalbinde birçok ilâh varken, sen nasıl Lâ ilâhe illallah: “Allah’tan başka ilâh yoktur,” diyebilirsin? Allah’tan başka güvenip dayandığın her şey, senin putundur. Kalbinde şirk, yani ortak koşma bulunduğu müddetçe, dilinle Kelime-i Tevhid’i söylemen sana fayda vermez. Kalp pis oldukça, bedenin temiz olması sana yarar sağlamaz. Tevhid ehli, şeytanını ezer. Şirk ehlini ise şeytanları ezer. İhlas, sözlerin de, amel ve fiillerin de özüdür. Zira gerek sözler, gerekse fiil ve ameller ihlastan, içtenlikten yoksun bulundukları an, özü olmayan birer kabuk, birer posa haline gelirler. Kabuk ve posa ise ancak ateşte yanmaya yarar; ateşte yandıktan sonra iş görecek hale gelir. Ey ahali! Nefsleriniz uluhiyet (ilâh olma) iddiasında. Fakat sizin bundan haberiniz yok. Zira nefsleriniz, Hakk’a karşı büyükleniyorlar, kibirleniyorlar. Onlar, Allah’ın muradının gayrını istiyorlar. Onlar Allah’ı sevmiyorlar, bilakis, O’nun düşmanı lanetlik şeytanı seviyorlar. Allah’ın ezelde takdir ettiği kaderleri gelmeye ve vuku bulmaya başladığı zaman, olanlara boyun eğmiyorlar, teslim olmuyorlar, sabredip tahammül göstermiyorlar. Bilakis itiraz ediyorlar, kaderle çekişiyorlar. İslam’ın hakikatinden onların haberi bile yok. Senin kendisine güvenip ümit bağladığın her şey, senin ilâhındır, mabudundur. Kendisinden korktuğun veya kendisine ümit bağladığın her şey, senin ilâhındır, mabudundur. Esas sebep olan Allah’ı tamamen unutarak, zararın da, faydanın da kendisinden geldiğini kabul ettiğin her şey, senin ilâhındır, mabudundur. Fakat kısa bir süre sonra görürsün sen. Allah, kendisini bırakıp da güvendiğin ve bağlandığın ne varsa hepsini alır. Şu hususu iyi bil ki, bütün eşya, sadece Allah’ın hareket ettirmesiyle hareket eder, durdurmasıyla durur. O’nun iradesi ve kuvveti olmadan, ne duran bir şey harekete geçebilir, ne de hareket etmekte olan bir şey durabilir. Kişi bu hususu böylece bilip kabul eltiği zaman, artık insanları ve diğer varlıkları Allah’a ortak tanıma yükünden ve suçundan kurtulur. Allah’a şirk koşmaz. Melekler içinde resim, suret bulunan eve girmezlerse, içinde bir sürü suretlerle putlar bulunan senin kalbine Allah nasıl girer? Allah’tan gayrı her şey bir puttur. Öyleyse sen, putları kır. Evi temizle. Ey dünyaya kulluk edenler! Ey ahirete kulluk edenler! Siz, Allah’ı da, dünyayı da, ahireti de bilmiyorsunuz. Kiminizin putu dünya. Kiminizinki ahiret. Kiminizinki insanlar. Kiminizinki zevkler, nefsani arzular. Kiminizinki övülme, halktan tasvip görme, alkış toplama. Allah dışında her şey, bir puttur. Kişi Allah’tan gayrı neye bağlandı ve neye gönül verdiyse, o onun putudur. Senin bütün umudun insanlar. Her şeyi onlardan bekliyor, onlardan umuyorsun. Korkun da onlardan. Hep onlardan korkuyorsun. Bu hal, Rabbine şirk koşmaktır, ortak tanımaktır. Bu zaman, ahir zamandır. Bu zamanda çoğu insanların mabudu, paradan ibarettir. Bu zaman insanlarının çoğu, Musa Aleyhisselam’ın kavmine benzedi. Yahudilere benzedi. Onlar, altın buzağıyı kendilerine mabud edinmişlerdi. Bu zamanın insanının altın buzağısı da paradır. Parayı kendine mabud edinmişsin, Rab edinmişsin. Paraya tapıyorsun. Senin Allah’ın para. Hükümdarlar, devlet büyükleri ve ikbal sahipleri, halktan birçoğunun nazarında birer ilâhtır. Dünyevî imkânlar, zenginlikler, sıhhat, afiyet, kuvvet ve kudret, birçok insanların nazarında birer ilâhtır. İnsanların birçoğu, bunlara ve benzeri şeylere taparlar... Dünya zorbalarına, zenginlerine, firavunlarına ve hükümdarlarına saygı gösterip Allah’ı unuttuğun ve O’na saygı göstermediğin takdirde, senin hakkındaki hüküm de, putlara tapanlar hakkındaki hüküm gibidir. Sen de putuna saygı gösterenlerden olursun. Putlara kulluk etme, onları yaratana kulluk et. İşte o zaman, putlar sana boyun eğecektir. Sen, namazda iken bile yalan söylüyorsun. Mesela namaza dururken ve gene namaz sırasında, “Allahu Ekber” (Allah her şeyden büyüktür) diyorsun. Böylece yalan söylemiş oluyorsun. Çünkü senin kalbinde, Allah’tan başka bir ilâh vardır. Kendisine güvenip bağlandığın her şey, senin ilâhındır, mabudundur. Kendisinden korktuğun ve kendisine ümit beslediğin her şey, senin ilâhındır, taptığındır. Kendisinde Allah’tan başka bir şey bulunduğu müddetçe, senin kalbin için kurtuluş yoktur. Eğer sen, taşlar üzerinde Allah’a bin yıl secde etsen, değil mi ki kalbinle O’ndan başkasına yöneliyorsun, sana bu secdeler hiçbir fayda vermez. Mevlâsından başkasını sever oldukça, o kalp için iyi bir akibet yoktur. Allah’tan başka her şeyi kalbinden yoketmedikçe, saadete eremez, bahtiyar olamazsın. |
|
15 Şubat 2022, 08:21 | #500 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | İBRETLİK HADİSELER(ATEŞLE SU ARASINDA ÖLÜM) ATEŞLE SU ARASINDAKİ ÖLÜM Abbasi Halifesi Me'mun'un (786-833) vezirlerinden Fazi ibni Süheyl, ilm-i nücumda zamanın önde gelen şahsiyetlerinden biriydi. Uzun bir müddet Me'mun'a vezirlik yaptı. Azledildikten sonra Serhas şehrinde emeklilik köşesine çekilip kendi halinde yaşamaya başladı. Günün birinde Fazl'ın düşmanlarından biri Fazl hakkında hükümdara çok kötü şeyler anlattı. Neticede Halife Me'mun, yaptıklarından dolayı Fazl'ı cezalandırmaya karar verdi ve onu öldürmek üzere Galip adlı adamını gönderdi. Emri alan adam Fazl'ı öldürmek üzere yola çıktığında, onu hamamda yıkanırken buldu ve onu oracıkta öldürüp geri döndü. Daha sonra Fazl'ın babasına bir mektup yazan hükümdarın adamları, mektupta: "Fazl'ın bize layık olan hediyesini gönderirsen." dediler. Fazl'ın babası: "Kendisi bir sandık mühürlemiştir. Bu sandık Halife içindir. İçinde ne bulunduğunu ben de bilmiyorum." diye bir cevap gönderdi. Hemen Bağdat'a getirilen sandık Halife'nin huzurunda açıldı. Sandığın içinde Fazl'ın el yazısıyla yazılmış bir kağıt çıktı ve kağıtta aynen şunlar yazıyordu: "Bismillahirrahmanirrahim. Bu konu, ben Fazl ibni Sühyl'in üzerinedir. Kırk yedi sene ömrüm vardır ve bundan sonra ölümüm ateşle su arasında olacaktır." (Bilindiği gibi Fazl hamamda öldürülmüştü. |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | M | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |