13 Şubat 2022, 20:02 | #481 |
Çevrimdışı ~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: KENDİNİ TANIMAK (KALB ÂLEMİNİN ŞAŞILACAK HÂLLERİ) PayLaşım için tşkLer....
__________________ Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine... Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
13 Şubat 2022, 21:56 | #482 |
Çevrimiçi # Forum Dedesi #
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: AYET-HADİS-DUA12-02-2022 Eline sağlık üstat Aminn...
__________________ Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!! Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
14 Şubat 2022, 08:30 | #483 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | BU GÜNÜN DUASI 14-02-2022 Âmenerresûlü’nün fazîleti Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: “Bekara sûresinin sonundaki iki âyeti (Âmenerresûlüyü) geceleyin okuyana, bunlar ona kâfidir.” “Bekara sûresinin başından dört âyeti, Âyet-el kürsîyi ve bunu takip eden iki âyeti ve sûrenin sonunda bulunan üç ayeti kim okursa ona ve ehline o gün şeytan yaklaşamaz, kötü olan hiçbir şeyle karşılaşmaz. Bu âyetler deliye okunursa Allahü teâlânın izniyle iyileşir.” “Allahü teâlâ, gökleri ve yeri yaratmadan iki bin yıl önce bir kitab yazdı ve o kitabdan iki âyet indirerek Bekara sûresini bu iki âyetle kapadı. Bu iki âyet, bir evde üç gece okunmazsa, Şeytân o eve yaklaşır.” “Âmenerresûlü’yü öğrenin!.. Kadınlarınıza, çocuklarınıza da öğretin. Çünkü bunlar hem Kur’ân-ı kerîm, hem de duâdır.” “Dört şey Arş-ı a’zam altındaki hazineden indirildi. Fâtiha, âyet-el-kürsî, Âmenerresûlü, Kevser sûresi.” Hazret-i Ömer buyurdu ki: “Akıllı kişi Bekara sûresinin sonunda bulunan âyetleri (Âmenerresûlü) okumadan uyamaz.” Hazret-i Ali buyurdu ki: “Bekara sûresinin sonundan üç âyet-i kerîmeyi okumadan uyuyan bir kimseye ben akıllı diyemem.” İmâm-ı Nevevî buyurdu ki: Bu âyet-i kerîmelere okumak geceyi ihyâ etmeye kâfidir. Bazıları da, kötülüklerden korunmasına kâfi gelir demişlerdir. İbni Âbidîn buyuruyor ki: “Defin bittikten sonra, birkaç dakika etrafında oturup veya çömelip, sessizce Bekara sûresinin başını ve sonunu okumak meyyit için duâ ve istigfâr etmek müstehabdır.” Abdullah ibni Mes’ûd buyurdu ki: “Resûlullah efendimize Mi’racda üç hususi şey verildi. Birincisi beş vakit namaz. İkincisi, Âmenerresûlü, Üçüncüsü Ümmetinden Allaha hiç bir şeyi ortak koşmadan ölenlerin günâhlarına şefaat etme.” Allâme Bedreddin Aynî buyurdu ki: “Âmenerresûlüyü okuyanlar için, bu âyetler, gece ibâdet, vird ve zikr yerine geçer. Sevâb ve fazîlet olarak yeter. O gece, olması muhtemel âfetlerden, şeytanın, insanların ve cinlerin şerrinden korur.” [Âmenerresûlü Kur’ân-ı kerîmin 50. sayfasındadır.] |
|
14 Şubat 2022, 08:33 | #484 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Papaz Tevrat’ı okurken Hz.Muhammed ( s.a.v.) in ismini gördü ve…(HİKAYE) Papaz Tevrat’ı okurken Hz.Muhammed ( s.a.v.) in ismini gördü ve… Peygamberimiz (s.a.s.) zamanında Şam’da bir Yahudi hahamı vardı. Bu haham zamanın ileri gelen Yahudilerindendi. Bir gün bin sûre ve her sûresi bin âyetten ibaret olan Allah (C.C.)’nın kelâmı Tevrat’ı okurken dört yerinde Hazret-i Peygamberimizin ismi şerifine rastladı, Peygamberimizin îslâmiyeti anlatmakla vazifeli olduğunu ve Medine’de İslâm dinini yaydığını daha evvel çok duyuyor ve yayılan Islâmiyete ve Peygamberimize karşı büyük bir kin besliyotdu. Bundan dolayı Tevrat kitabında O’nun isminin bulunmasına tahammül edemeyerek hasedinden o dört sahifeyi yırtıp attı. Fakat Cenab-ı Allah ona îslâmiyeti nasip edecekti, ikinci gün gene Tevrat okumaya başladığında bu sefer sekiz yerde Peygamberimizin ismi şerifine rastladı. Sekiz sahifenin sekizini de yırtması lâzımdı. Bir hayli düşündükten sonra onları da yırtmaya karar verdi, yırtarak onları da ateşe atıp yaktı. Ne var ki Cenab-ı Allah ikaz etmeye devam ediyordu. Sabahleyin açıp da okumaya başlayınca bu sefer yirmi dört sahifede ayrı ayrı yirmi dört kere peygamberimizin ismi geçiyordu. Bu defa yırtıp atamadı. Çünkü yırta yırta o koca kitabı baştan sona bitirmesi lâzım geliyordu. Hergün ismi şerifin bir kat daha arttığını görünce, Peygamberimizin hakiki bir kurtarıcı olduğunu, Allah tarafından gönderilmiş bir Nebiyyi Kerîm olduğunu anlaması gerekiyordu, içine bir ateş düştü. Oturduğu yerden kalkarak doğru en samimi olduğu bir haham arkadaşının yanına gidip durumu anlattı, kendisine Medine’nin yolunu tarif etmesini rica etti. Arkadaşı: -Yahu sen şaşırdın mı? O bir sihirbazdır. Sakın ha Medine’ye gideyim falan deme! diyerek sıkı sıkı tenbihte bulundu İse de o artık kararını vermişti: -Yok, yok! İş senin bildiğin gibi değil… Bu zamana kadar kendimizi aldattığımız yeter, ben gideceğim Medine’ye, diyerek oradan ayrıldı ve Medine’nin yolunu bilen başka kimselerden öğrenerek yola düştü. Araya sora artık kaç günde gitti ise Medine’yi buldu ama, Server-i Kâinat Efendimizi hayatta bulamadı. Çünkü O, Medine’ye vardığında Peygamberimiz irtihal edeli dört gün olmuştu. Bir sokakta giderken, gayet nur yüzlü bir zata rastladı. Anladı onun Nur’u ilâhî ile alâkadar olduğunu… Sordu: -Ey kardeş’. Ben yabancıyım, Resül-ü Zîşan ile müşerref olmaya geldim. Beni onun huzuruna çıkarır mısınız? dedi. O rast geldiği sahabi Selman-ı Farisi Hazretleri idi: Merhaba, hoş geldiniz… Gelin benimle, diyerek önünde yürümeye başladı. Fakat, Peygamberimizin Dar-i Baka’ya irtihal ettiğini ona bir türlü söyleyemiyor, gözlerinden ırmak gibi yaşlar akıtarak ilerliyordu. Yolda yanlarına Cihar Yarı Güzin efendimizi de alarak Ravza-i Mutahharaya vardılar. Orada Şam’dan îslâmiyeti kabul ederek Peygamber Efendimizle müşerref olmak için gelen o zata kabri şerifi göstererek: Senin görmek ve dinini kabul etmek için geldiğin o zatı şerif Hazreti Muhammed Mustafa’dır. Ve dört gün evvel bizi öksüz bırakarak Âlem-i bakaya göçüp gitmiştir, dediler. îslâmiyeti kabul ederek gelen o eski haham İse onlardan daha çok ağlamaya ve gözyaşı dökmeye başladı, hüngür hüngür ağlıyordu ve dedi ki: -Onu gören içinizde varsa ben de onları görmüş olayım, diyerek büyük bir aşkla sahabe-i kiramın yüzlerine bakıyordu. Sonra Peygamberimizin en yakın akrabalarından olan Hazreti Ali’den vasıflarını sordu. Her hareketini dikkatlice dinledikten sonra: – Vallahi benim Tevrat’ta okuyup öğrendiğim sizin anlattığınızın ta kendisidir, diyerek peygamberimizin sırtına giydiği bir elbisesini istedi. Selman-ı Farisi Hazretleri gidip Hırka-i Şerifi getirince alıp öptü yüzüne gözüne sürdü ve: – Eşhedü en lâ İlahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü, diyerek îslâmiyeti kabul etmek şerefine erdi. Daha sonra ise ellerini kaldırarak şöyle dua etti: -Ya Rabbi! Sen Erhamürrâhimîn’sin, eğer benim sana ve Resulü kibriyana olan îmanımı kabul etti isen sana hamdü senalar olsun ne mutlu bana… Artık ben Resûlüllah’ı görmeden duramayacağım, benim, ruhumu buracıkta, onun kabri başında al da, ona en çabuk zamanda kavuştur beni, diye dua etti. Cenab-ı Allah (C.C.) onun içten gelen duasını kabul buyurmuştu. Hemen düşerek ruhunu orada Cenab-ı Allah’a teslim edip Resulü Kibriya’ya kavuştu. Eshab-ı Kiram, aldılar, yıkadılar, kefenlediler ve cenazesini kılıp islâmî usûl üzere defnettiler. |
|
14 Şubat 2022, 08:36 | #485 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | ALLAH C.C Ü NEDEN SEVMELİYİZ Allah’ı Sevmeye Dair Şer’i Deliller. Muhammed ümmeti, Allah’ı ve Resulünü sevmenin farz olduğunu savunup bu görüşte fikir birliği etmişlerdir. Var olmayan bir şey nasıl farz olur? Ve sevgiye bağlı olup da onun meyvesi olan taat ve ibadet nasıl olur da sevgi ve muhabbet ile açıklanır? İbadet ve taatin olması için önce sevginin olması gerekir. Çünkü kişi, ancak sevdiği için her şey yapar. Allah ‘ı sevmek konusunda birçok ayet -i celileler nazil olmuştur. Bunlardan bir kaçı: “Allah onları, onlar da Allah ‘ı severler” (Maide sures i, ayet : 54) ” İman edenlerin Allah’a olan sevgisi her şeyden daha çoktur.” Bu ayet -i celileler, muhabbeti ve muhabbetin farklı olduğunu ispat eden delillerdir. Allah sevgisini ispat eden bu ayet -i celilelerden başka Resulullah Efendimizin söylemiş olduğu hadis -i şerifler de çoktur. Resulullah Efendimiz birçok hadis -i şeriflerde muhabbeti imanın şartı olarak bildirmiştir. Bir gün Ebu Rezm-i Ukayli, Resulullah Efendimizin yanına gelip imandan sordu. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) şöyle buyurdu: ” İman, Allah ve Resulünün senin için her şeyden daha çok sevimli olmasıdır.” Yüce Allah buyuruyor ki: “De ki: “Eğer babalarınız, analarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileleriniz, elinize geçirdiğiniz mallarınız ve zarara uğramasından korktuğunuz bir ticaret ya da hoş landığınız evleriniz sizin için Allah’dan, O’nun Peygamberinden ve O’nun yolundaki cihaddan daha sevgili ise, artık Allah ‘ın emri gelinceye kadar bekleyin.” ” (Tevbe sures i, ayet : 24) Bu ayet -i celile tehdit ve inkarı reddetme konusunda nazil olmuştur. Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: Allah ‘ı sevmeyi emretmek hususunda, “Ey insanlar! Yüce Allah’ın size ihsanda bulunduğu sayısız nimetlerine karşı O’nun seviniz. Ve beni de Allah sevdiği için seviniz.“ Sahabelerden birisi diyor ki: “Arkadaşlarımızdan birisi Hz. Muhammed’in huzuruna gelerek şöyle konuştu : “Ey Allah’ın Resulü!… Ben, seni çok seviyorum.” Hz. Muhammed (s.a.v.): – O halde fakirliğe razı olup ona hazırlan . Adam: – Ben, Yüce Allah’ı da çok seviyorum. Hz. Muhammed (s.a.v.): – O halde, belalara da katlanmayı kabul et .” diye buyurdu . Sevgili Peygamberimiz, sahabelerden Musa’ya bakıp sırtında deriden yapılmış bir örtü görünce şöyle buyurdu: “Hz. Allah ‘ın, iman nurunu kalbine doldurduğu şu adama bakınız. Çünkü onu, anne ve babasının arasında dolaşıp onların sofrasını en iyi yemekler hazırlayarak güzel muamele ve harekette bulunduğunu gördüm. Allah ve habibi Muhammed’in sevgisi onu gördüğünüz bu ahlaka sahip kıldı.“ Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: ” İbrahim peygamber (A.S.), ruhunu almaya gelen Azrail’e (A.S.) şöyle dedi: “Bir dost , hiç dostunun canını alıp da öldürür mü?” O sırada Hz. Allah şöyle seslendi: “Hiç dostun, dostuna kavuşmasını çirkin gördüğünü duydun mu?” Bunun üzerine İbrahim (A.S.): ” İşte, şimdi canımı alabilirsin.” dedi. Bu makama ancak bütün varlığıyla Allah’ı sevenler kavuşabilirler. İbrahim (A.S.), Allah’a kavuşmasına bu fani hayatın engel olduğuna kanaat getirince gönülden ölüme razı olup ruhunu ölüm meleğine teslim eder. Böylece Allah’a kavuşmak zevkine erişir. Peygamberimiz (S.A.S.) buyuruyor ki: “Allah’ım!.. Bana sevgini, seni sevenin sevgisini, beni sevgine yakınlaş tıracak her şeyin sevgisini nasip et ve senin sevgini benim için soğuk sudan daha sevimli kıl.“ Adamın biri, bir gün Peygamberimiz (S.A.V.) in yanına gelerek şöyle sordu: “Kıyamet ne zaman kopacaktır?” Hz. Muhammed (s.a.v.): “Kıyamet yolculuğuna yolluk olarak ne hazırladın?” Adam şöyle cevap verdi: “Fazla namaz kılmış veya oruç tutmuş değilim. Fakat Allah ve Resulünü çok s everim.” Hz. Muhammed (s.a.v.): “Her kişi, sevdiği ile beraber haşrolunur ve sevdiğine kavuşur.” buyurdu. İslam büyüklerinden Has an Bas ri diyor ki: “Rabbini bilen, O’nu sever, emirlerine itaat eder. Dünyanın hiçbir kimseye yar olmadığını bilir, ondan yüz çevirir. Çünkü mü’min gaflet içinde bulunmaz, dünya ağına düşmez, boş işlerle uğraşmaz, düşündüğü vakit üzülür.“ İslam büyüklerinden birisi diyor ki: “Bir gün İsa Peygamber, yolda yürürken benizleri solgun, perişan üç kişiyle karşılaştı. Onların dertlerini sorduğunda o üç kişi, dertlerinin, perişan durumlarının sebebinin cehennem korkusu olduğunu söylediler.” Bunun üzerine İsa (A.S.) onlara: “Korkunuz yersiz. Hz. Allah korkanları cehennem ateşinde yakmayacağına dair söz verdi.” dedikten sonra yoluna devam etti. Sonra İsa Peygamber, öncekilerden daha perişan ve acıklı bir durumda olan üç kişiye daha rastladı. Bunlara dertlerinin ne olduğunu sordu. Onlar da dertlerinin, perişan hallerinin tek sebebinin cennet aşkı olduğunu söylediler. Bunun üzerine İsa Peygamber onlara: “Umut ett iğinize kavuşacaksınız. Çünkü Hz. Allah, umut ettiğinizi size vereceğine dair vaadde bulunmuştur.” dedikten sonra oradan ayrıldı. Biraz ileride durumları diğerlerinden daha acıklı ve perişan olan, yüzleri adeta nur kesilmiş olan bir başka üç kişiyle karşılaştı. Bunlara da dert lerini sorduğunda onlar: “Bizim derdimiz, cehennem korkusu veya cennet arzusu değildir. Bizim derdimiz Allah aşkıdır. Biz Allah’a olan sevgimizden dolayı bu hale geldik.” dediler. Bunun üzerine İsa Peygamber onlara üç defa: ” İşte Allah’ın yakın kulları, gerçek dostları...” dedi. Ashabtan Zeydoğlu Abdülvahid diyor ki: “Bir keresinde kar üzerinde duran bir adam gördüm. Ona: “Üşümüyor musun?” dedim. O bana: “Allah sevgisi ile meşgul olan bir kimse, soğuğu duymaz.” dedi.” Yine ashabtan Muazoğlu Yahya diyor ki: “Sevgi ile yapılan hardal tanesi kadar ibadet , bana göre, sevgisiz yapılan yetmiş yıllık ibadetten daha hayırlıdır.“ Allah sevgisi hakkında sayılamayacak kadar çok eserler ve deliller vardır. Bu açıkça ortadadır. Asıl kapalı olan gerçek anlamıdır. |
|
14 Şubat 2022, 08:38 | #486 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | HIZIR A.S VE GELİN (HİKAYE) Hızır ve Gelin 1930'lu yıllar. Rize. Anzer, halkın kendi tabiri ile Ancer. Dünyaca balı ile meşhur olan Ancer. Binlerce poleni ve şifayı içinde barındıran balıyla meşhur Ancer. Kış. Yaylacılık yapan Ancerlilerin bir kısmı aşağıya Rize'ye şehre inmemiş, kışlamışlar. Yazdan yığdıkları otlarıyla, mallarını kışdan çıkarıp, bahara eriştirmenin çabası içindeler. Evet hepsinin mal tabir ettiği koyunları, sığırları var, tektük birkaç tanesinin de kara kovanı var. Şifa niyetine ilaç niyetine küçük bir kavanozu dolduracak kadar balları olurdu çoğunun. O da kış bitmeden tükenir giderdi. Meryem. Lezgilerin kızı Meryem. Yeni gelin, beyini gurbete Samsun'a göndermiş. O da o kış yaylada kışlamış. Sabaha kadar kar yağmıştır. Tam kürekle yolu açayım deyip, kapıya yönelmekte iken, kapısı çalınır. Kapıyı açari. İhtiyar bir adam selam verir ve: - Kızım, ben Aşağı Ancerdenim, gelinim aş eriyor, canı bal çekti, Allah rızası için, bir iki kaşık bal verirmisin? Meryem gelin düşünmez bile, Allah rızası değil mi der, dibinde üç dört kaşık bal kalmış olan kavonozu getirir , onun da yarısını ihtiyar'a verir. İhtiyar: - Allah razı olsun kızım, artsın eksilmesin der. Meryem, kavanozu koymak için geri döner. Kavanozun ağzını kapatayım derken birde ne görsün, kavanoz ağzına kadar bal ile dolu. Meseleyi anlar, kapıya koşar, kar ile dolu yaylanın uçsuzluklarına bakar. Ne bir insan vardır ne de kar da bir iz. Gelen Hızırdır. Aradan üç dört ay geçer, her gün bal yediği halde kavanoz her seferinde ağzına kadar bal ile doludur. Sırrını hiç kimseye açmaz. Yaza doğru beyi gurbetten gelir. Beyine her öğün bal verir. Bal bitmez, hem ancer balı olacak, bütün kış kalacak birde her öğün kaşık kaşık yenecek, bal bitmeyecek. Beyini merak sarar, sorar, cevap alamaz. Beyi en sonunda: - Ne olur beni seviyorsan söyle ne oluyor. bunda bir iş var. Meryem dayanamaz ve ağzı kapalı kavonozu da alır ve olayı anlatır. Kavanozu açıp işte bak ağzına kadar dolu demek istediğinde bir de ne görsün? Kavonozun dibinde iki kaşık bal kalmış. Evet, gerçek yaşanmış bir olay... Belki sizin başınıza da geldi, belki gelebilir. Meryem'in kavonozundaki bal bitmeyecekti. Sizin de belki cebinizdeki araba parasını verdiğiniz bir ihtiyar ardından elinizi her cebinizdeki cüzdana attığınızda tükenmeyecek para... Ama sakın ha. Sakın ha. Hızır ile karşılaştığınızı ve sırrınızı kimseye söylemeyin.... |
|
14 Şubat 2022, 08:41 | #487 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KALBİN HALLERİ(ŞEYTANIN DÜŞMANLIĞI) Şeytanın Düşmanlığı Her müminin, âlimleri ve salihieri sevmesi, onlar ile düşüp kalkmayı huy edinmesi,gereken bilgileri onlara sorup edinmesi, nasihatlerini tut-ması, çirkin davranışlardan kaçınması ve şeytanı düşman bilmesi gerekir. Nitekim ulu Allah (C.C.) şöyle buyuruyor: — Şeytan size düşmandır, siz de onu düşman tutun» (52). Yani Allah'ın emrine uyarak şeytana karşı çıkın, yoksa Allah'ın emir-lerine karşı gelerek ona uymayın. Bütün tutumlarınızda, davranışlarınız-da ve inançlarınızda samimiyetle ondan sakının. Yaptığınız her işte şuurlu olun. Çünkü onun içinize riya sokması çir-kin davranışları gözünüzde süslemesi her zaman mümkündür. Ona karşı koyarken Allah'dan yardım dileyin. Abdullah îbni Mes'ud (R.A.) der ki. «bir gün Peygamber'imiz bize bir çizgi çizdi ve «işte bu, Allah'ın yoludur» dedi. Sonra onun sağından ve solundan birkaç çizgi daha çizdi ve şöyle dedi, «bunların her biri de birer yanyoldur, her birinin üzerinde bu yan yollara sapmaya çağıran birer şey-tan vardır.» Arkasından bize şu âyet-i kerimeyi okudu: «Hiç şüphesiz, bu benim dosdoğru yolumdur, hep birlikte bunu takip ediniz. Yan yollara sapmayınız ki, O'nun dosdoğru yolundan sizi ayır-masınlar. Allah bunları size, kötülükten sakınasınız diye emretmekte-dir (53). Âyeti okuduktan sonra, Peygamber'imiz (S.A.S.) bize şeytanın yolla-rının çokluğu hakkında açıklama yaptı. Peygamber'imizden naklen bildirildiğine göre şöyle buyurmuştur. Beni İsrail zamanında bir rahip vardı şeytan bir genç kıza kasdederek onu bogor sonra da ailesine kızlarını rahibin tedavi edebileceğine inan-dırır, ailesi de kızı rahibe götürür. Rahip önce kızı tedavi etmeye yanaşmaz, fakat ailesinin ısrarlarına dayanamayarak kabul eder. Tedavi için kız rahibin yanında bulunduğu sırada şeytan hemen rahibe koşar, onu kızın ırzına geçmeye teşvik eder» rahip bir müddet direnirse de sonunda şeytana yenilir ve hastasının ır-zına geçer, genç kız gebe kalır. Bunun üzerine şeytan rahibe yeniden sokularak der ki, «kızın ailesi yakında gelir, durumu öğrenirler ise rezil olursun. En iyisi onu öldür, aile-si sorarlarsa «kızınız öldü» dersin. Rahip şeytanın teklifini kabul eder, genç kızı öldürerek gizlice gömer. Bu sırada şeytan yine boş durmaz. Hemen genç kızın ailesine koşar, «rahip kızınızı önce gebe bıraktı, sonra da öldürüp gizlice gömdü» diye olup biteni anlatıp kalplerine vesvese eder. Bunun üzerine kızın yakınları rahibe koşarlar, «kız nerede» diye so-rarlar, rahip şeytanın öğrettiği cevabı verir, «öldü» der. (Durumu gelme-den önce şeytandan öğrenen kız yakınları) rahibi yakalayıp götürürler, kızlarına karşılık onu öldürmeye karar verirler. Bu sırada şeytan hemen rahibe koşar, «kızı boğulmasına ben sebep oldum, onu sana getirmelerini tavsiye eden de benim. Şimdi de benim de-diklerimi yaparsan seni onların ellerinden kurtarırım» der. «Can korkusuna düşen rahip», «ne yapmamı istiyorsun» diye sorar. Şeytan, «bana iki kere secde edeceksin» der Çaresiz rahip şeytanın teklifini kabul ederek ona üstüste iki secde yapar, her şeyi istediği gibi sonuçlandıran şeytan ikinci secdeden başını kaldıran rahibe son sözlerini söyler, «seninle artık hiç bir ilgim yok» der ve kaybolur. Ulu Allah (C.C.) bu hıssa hakkında şöyle buyuruyor: — Yahudileri savaşa kışkırtan münafıkların sözleri, tıpkı şeytanın tu-tumu gibidir. Hani şeytan insana önce «küfret» dermiş de insan küfre-dince ben senden uzağım. Çünkü ben âlemlerin Rabb'inden korkarım» demişti.» (54). Rivayete göre İblis bir gün İmam-ı Şâfi''ye (rehimehullahu) sorar, «ey İmam! Beni dilediği gibi yaratan ve dilediği yolda kullanan sonra da diler-se cennete koyacak ve dilerse cehenneme gönderecek olan Allah hak-kında ne düşünüyorsun, tutumunda adil midir, yoksa zalim mi?» Şafiî onun bu sözüne düşünür sonra şöyle cevap verir «behey herif! Eğer seni senin arzuna uyarak yarattı ise sana zulmetmiştir, yok eğer kendi muradına binaen seni varetti ise O, yaptığından mes'ul değildir.» Şeytan aldığı cevabın karşısında öyle perişan oldu ki, nerede ise ye-rin dibine geçeyazdı. Fakat çok geçmeden kendisini toparlayarak Şafiiye dedi ki, «ey İmam! Ben bu soru ile yetmiş bin abidin zihnini bulandırarak onları kulluk divanından çıkardım.» Bilesin ki, kalb bir kale gibidir, şeytan da oraya girip onu ele geçir-mek, onu fethetmek isteyen bir düşman. Kaleyi düşmana karşı savunmak için onun kapılarından giriş yerlerinde ve gediklerinde nöbetçi bulundur-mak gerekir. Bu nöbetçilik ve muhafızlık görevini kaleyi iyice tanımayan-lar başaramaz. Kalbi şeytanın vesveselerine karşı korumak, gereklidir, bu görev, her mükellefin omuzlarına yüklenmiş bir «farz-ı ayn»dir. Gerekli olan bir neticeye kendisi olmaksızın ulaşılmayan vasıta da gereklidir. Şeytanın sızma yollarını bilmeksizin kalbi ona karşı savunmakta ba-şarıya ulaşılamaz. Demek ki, onun sızma yollarını bilmek farz oluyor Şey-tanın kaleye benzettiğimiz kalbe girmek için kullanacağı yollar ve sızma yerleri kulun bir takım sıfatlarıdır. Bunlar çoktur. Bazıları şunlardır: 1 — Öfke ve azgın istek. Öfke, aklı ürkütüp kaçıran bir canavardır, akıl zayıflayınca şeytanın ordusu hücuma geçer. insan öfkelendikçe, çocuğun topla oynadığı gi-bi şeytan onunla oynar. Anlatıldığına göre Allah'ın velilerinden biri İblise «ademoğlunun na-sıl yendiğini bana söyle» der. Şeytan da «öfke ve azgın arzuları kabar-dığı zaman onu ele alırım» diye cevab verir. 2 — Kıskançlık ve ihtiras. İnsan bir şeye karşı ihtiras bağlayınca ihtirası, gözünü kör ve ku-lağını sağır eder. Böyle olunca da şeytana aradığı fırsat verilmiş olur. Aslında kötü ve çirkin de olsa, arzusuna vardıran her vasıta,muhterisin gözüne güzel gelir. Rivayete göre Hz. Nuh (A.S.) Allah'ın emrine uyarak her canlı türün-den birer çift alarak gemiye bindiği zaman tanımadığı bir ihtiyarın ge-minin bir köşesine sindiğini görür, ona «gemiye niye girdin» diye so-rar. İhtiyar «adamlarının kalblerine sızmak için girdim, öylece kalbleri benim elimde kalırken senin yanında sadece vücudları kalacak» diye ce-vap verir. Bu cevap üzerine ihtiyarın kimliğini teşhiste gecikmeyen Hz. Nuh, «defol buradan,, ey Allah'ın düşmanı, sen mel'un şeytandan başkası de-ğilsin» diye onu kovmak ister. Bu sırada İblis, Hz. Nuh'a «ben insanları beş şey vasıtası ile helâke sürüklerim, şimdi üçünü sana anlatacağım. Fakat geri kalan ikisini söy-lemem» der. O anda ulu Allah Hz. Nuh'a «sana ikisini söylesin, geriye kalan üç tanesi mühim değil» diye vahiy gönderir. Bunun üzerine Hz. Nuh şeyta-na «ikisini söyle yeter» der. Şeytan Hz. Nuh'a şu karşılığı verir, «o ikisi öyle vasıtalardır ki, beni hiç yalancı çıkarmamışlardır, hiç bir zaman beni hedefimden geri bırakmamışlardır, insanları bunlar sayesinde mahvede-rim. Bunlar ihtiras ve kıskançlıktır. Kıskançlık yüzünden ben kendim lâ-netlenerek kovuldum. İhtirasa gelince, bir ağacın meyvası dışında cen-netteki her şey Adem'e mubah kılınmıştı, ihtirasını alevlendirerek onu yasak ağacın meyvasından yemeye iknâ ettim.» 3 — Oburluktur. İsterse yenen yemek sırf helâl olsun. Çünkü oburluk nefsin aşı-rı isteklerini güçlendirir, aşırı arzular da şeytanın silahlarıdır. Rivayete göre bir gün İblis Hz. Yahya'ya (A.S.) görünür, elinde çe-şitli maddelerden yapılmış bir yular tomarı vardır. Hz. Yahya «bu yular-lar nedir» diye sorar. Şeytan «bunlar insanları yakalamaya yarayan çeşit çeşit arzulardır» diye cevap verir. Hz. Yahya şeytana «içlerinde bana ait olanı var mı» diye sorar Şey-tan der ki, «galiba bir keresinde karnını tıka-basa doyurmuştun da seni böylelikle namazdan ve zikirden alakoymuştuk» Hz. Yahya «başka bir şey var mı» diye sorar. Şeytan «hayır» der Bunun üzerine Hz. Yahya «bir daha karnımı tıka-basa» doldurma-mak, bundan sonra boynumun borcu olsun» der. Şeytan da Hz. Yahya'ya «andolsun ki, bundan sonra bende hiç bir müslümana nasihat etmeyeceğim» diye k arşılık verir. 4 — Bu huylardan biri de elbise, ev mobilyada süs düşkünlüğüdür. Şeytan insanın kalbinde süse düşkünlük olduğunu görünce, bu yol-dan tohum atar ve tohumların yumurtlamasını sağlar. Şeytan böyle şey-lere karşı zaafı olan kimseyi durmadan yeni evler yapmaya, yapıların duvar ve tavanlarını türlü türlü geleneklere göre süslemeye ve odaların genişletmeye çağırır, çeşit çeşit kıyafetler ve binek hayvanları ile bezen-meye davet eder ve insanı ömrü boyunca bu çeşit arzuların esiri halinde tutar. Zaten bu yolda şeytan insanı bir kere kandırdıktan sonra ikinci bir sefer onu ele alması gerekmez, çünkü bu zaafların biri diğerini çeker, ku-lun ömrü doluncaya kadar bu yolda yürür, nihayet günün birinde şeyta-nın yolunda ve doyumsuz arzuların emrinde iken ölüverir. Böyle kimselerin akibetinin kötü olmasından korkulur. Allah hepimi-zi korusun! 5 — Bu huylardan biri insanlara umut bağlamaktır. Sefvan îbni Selim (R.A.) der ki, «bir gün Abdullah İbni Hanzele'ye İblis görünür ve der ki, «ya İbni Hanzele! Sana bir şey öğretmek istiyo-rum» İbni Hanzele «ihtiyacım yok» diye karşılık verir. Şeytan ona «bir dinle de bak, eğer yararlı ise kabul eder, değilse reddedersin» Ey İbni Hanzele, Allah'dan başka hiç kimseden kesin ürnid bağlayarak bir şey isteme. Kızınca ne hale düştüğünü gör, çünkü öfke-lendiğin zaman seni kolayca ele geçiririm.» 6.— Bu huylardan biri acelecilik ve sebatsızlıktır. Peygamber'imiz (S.A.S.) buyuruyor ki: — Acelecilik şeytandan ağır davranmak ise Allah'dandır.» Çünkü insan aceleye kapılınca, şeytan ona, hiç ummadığı taraftan kötülüğünü benimsetir. Rivayete göre Hz. İsa (A.S.) doğduğu zaman, yandaşları derhal ibli-se koşup derler ki, «yeryüzünde bütün putların başı eğildi» Şeytan onla-ra «olan oldu, siz yerinizde kalın» diyerek hemen uçuşa geçer. Yeryüzünün altını üstüne getirir, putların boyun eğmesine sebep olan olayı öğ-renemez. Sonunda Hz. İsa'nın (A.S.) doğduğunu tesbit eder, çevresini bütün meleklerin kuşattığını görür. Bunun üzerine hemen yandaşlarının yanına döner ve onlara şöyle der, «dün gece dünyaya bir peygamber geldi, bu çocuk hariç, hiç bir gebelik ve doğum hadisesi olmamıştır ki, ben yanında bulunmayayım. Bu geceden sonra artık putlara tapılmaz, bundan ümidi-nizi kesin. Bundan sonra ademoğullarına acelecilik ve densizlik yolu ile sokulmaya bakın.» 7 — Bu huylardan biri para ve mal düşkünlüğüdür. Yiyecek - içecek ile diğer zarurî ihtiyaçların ötesinde kalan bütün varlık, hayvanat ve akabat şeytanın konağıdır. Sabit ül-Bünananî (R.A.) der ki, «Peygamber'imize (S.A.S.) peygam-berlik görevi verildiği zaman İblis şeytanlarına şunu söyledi, «bir şey ol-du, ama nedir bilmiyorum, gidin iyice öğrenin.» İblis'in adamları her tarafı araştırdılar, fakat ne olduğunu öğrene-meyerek geri döndüler, «bir şey öğrenemedik» dediler. Bunun üzerine İblis «ben size şimdi haber getiririm» diyerek kayboldu. Bir müddet sonra çıkageldi ve adamlarına «Allah, Hz, Muhammed'i peygamber olarak görevlendirmiştir» dedi. Bundan sonra İblis adamlarını Peygamber'imizin sahabilerine (Allah onlardan razı olsun) göndermeye başladı, fakat hepsi her seferinde eli boş ve hayal kırıklığı içinde dönüyorlardı, dönüşte sözleri şunlar oluyor-du, «hayatımızda bir gün böyle adamlarla karşılaşmadık, tam yanlarına sokuluyoruz, namaza kalkıyorlar, böylece bütün gayretlerimiz boşa çı-kıyor.» Bu sözleri dinleyen İblis adamlarına şöyle dedi. «onları bir müddet kendi hallerine bırakın, Allah'ın izni ile yakında bütün dünyayı fethede-ceklerdir, o zaman biz de onlardan istediklerimizi sızdırırız.» Rivayete göre Hz. İsa (A.S.) bir gün bir taş parçasını yastık edine-rek yere yaslanıp bu sırada yanına gelen şeytan,ona «ya İsa! Galiba dünyadan hoşlanıyorsun» der. Bunun üzerine Hz. İsa (A.S.) taşı başının altından kaldırıp atar ve şeytana «dünya ile birlikte bu da senin olsun» der. 8 — Bu huylardan biri de cimrilik ve yoksul düşme korkusudur. insanı fakirlere yardım etmekten, sadaka vermekten alakoyan, bi-riktirme ve varlık yığma hırsını kışkırtarak neticede acı azaba sürükle-yen bu huydur. Pintiliğin afetlerinden biri mal biriktirmek için çarşı -pazar dolaşmaktır. Zaten böyle yerler şeytanların cirit attıkları yerler-dir. 9 — Bu huylardan biri taassub. Kendi görüşlerine körü - körüne bağlanmak, karşı taraftakilere kin beslemek onlara küçümseyen bakışlarla bakmaktır» Bu tutum, cemiyetin hem iyilerini ve hem de kötülerini birlikte helâ-ke sürükler. Hasan ül-Basrî der ki, duyduğumuza göre İblis şöyle demiş «Mu-hammed'in ümmetini ayartarak bazı günahlara soktum, fakat Allah'dan af dileyip kusurlarını bağışlatarak belimi kırdılar. Fakat ben onlara öyle günahlar işletiyorum ki, onlar için Allah'dan af dilemezler. Bunlar boş arzu ve heveslere kapılarak burunlarının doğrusuna gitmeye dayanır.» Şeytan doğru söylüyor. Böyleleri, saplantıları yüzünden günahlara sürüklendiklerini bilmezler ki tevbe etsinler. 10— Bunlardan biri Müslümanlara su-i zânda bulunmaktır. Bundan hatta kötüleri itham etmekten bile kaçınmak gerekir. Her-kesin kusurunu okuyarak, onun-bunun hakkında kötü düşünceleri ileri sü-ren kimse gördün mü, bilesin ki, onun, içi pistir ve kendi iç pisliği, dışına sızmaktadır. Şu halde insan şeytanın içeri girmesini önlemek için kalbinin bu ka-pılarını kapatmalı. Bunlara karşılık Allah'ı zikretmesine yardımcı olma-lıdır. İbni İshak (rehimehullahu) şöyle der: Kureyş kâfirleri sahabîlerin Mekke'den Medine'ye hicret ettiğini görünce ve Peygamber'imizin (S.A.S.) yeni taraftarlar kazandığını duyunca O'nun gücünden korkmaya başladı-lar, çünkü O'nun kendileri ile savaşmak üzere ordu topladığını anlamış-lardı. Bunun üzerine her zamanki toplantı yerleri olan Kuzey İbni Kılâb'ın evi olan (Dar'ül Nedve'de), durumu görüşmek için biraraya geldiler. Kabile-nin bütün kararlan bu evde yapılan toplantılarda alındığı için ona bu isim verilmiştir. Kureyş herşeye mutlaka burada karar verirdi. Bu toplantılara kırk yaşını doldurmamış Kureyş'li olmayanlar alınmazdı.Kureyşliler de bu şart aranmazdı.ebü Cehil'in başkanlığında bir cumartesi günü toplanmışlardı. Bundan dolayıdır ki; cumartesi günü Mekir ve Hiyie günüdür» buyurulmuştur Necd'li bir ihtiyar kılığına girmiş olan İblis aralarında bu-lunuyordu İblis'in aralarına girmesi şöyle oldu. İpek bir cübbe veya tay-lasan giyerek alımlı bir ihtiyar kılığında kapıda belirmişti. Münafıklar bu «ihtiyar kimdir» diye sordular. İblis cevap verdi, «Necd li bir adam, ne için toplandığınızı duydum da söyleyeceklerinizi dinleme-ye geldi, bazı noktalarda size fikir verme ve nasihatlerde bulunma ihti-mali de vardır.» Bunun üzerine ona «içeri gir» dediler, o da girdi ve ko-nuşmalara katıldı. Peygamber'imize (S.A.S.) ne yapılması gerektiği konusunda tartışıyorlardı, yüz kişi idiler, bir rivayete göre ise onbeş kişi idiler. İleri gelen-lerinden biri olan Ebul Buhteri —ki kâfir olarak Bedr savaşında öldü-şu görüşü ileri sürdü, «O'nu zincire vurup hapsedin, kapıyı üzerine kit-leyin ve bundan sonra O'ndan evvel gelip geçmiş şair ve büyücülerin başına gelen akıbetin O'nun da başına gelmesini bekleyin (yani zin-danda ölmesini bekleyin).» Necd'li ihtiyar (yani aslında şeytan) bu fikre karşı çıkarak der ki, «bu fikir isabetli değildir, Allah'a yemin ederim ki, eğer siz O'nu zin-cire vurup hapsedecek olsanız, daha üzerine kapıyı kapatır-kapatmaz başına gelenleri adamları duyacak, hemen baskın düzenleyip O'nu eli-nizden alacaklar, sonra da karşınızda hindi gibi kabararak mukaveme-tinizi kıracaklardır, o yüzden bu fikir isabetli değildir, başka bir çare dü-şünün. İleri gelenlerden bir diğeri olan Ebul Esved Rabia Bin Amrül Amiri şu görüşü ileri sürer, «O'nu aramızdan çıkarır, beldemizden sürelim ne-reye isterse gitsin, hiç ilgilenmeyelim.» Necd'li (Allah'ın lâneti üzerine olsun) bu görüşe de derhal karşı çıkar ve der ki, «Vallahi bu da çıkar yol değildir. Ne güzel konuştuğunu, ne kadar çekici bir mantığa sahip olduğunu ve ileri sürdüğü yeni gö-rüşler ile herkesin kalbini ne biçim büyülediğini görmüyor musunuz? Eğer O'nu buradan kovacak olursanız, bir arap kabilesine varıp araya yerleşebilir, onları tatlı dili ile kandırarak size karşı kışkırtabilin Sonra da toplayacağı bir ordu ile üzerinize yürüyerek elinizden iktidarı alabilir ve size istediğini yapabilir O'nun hakkında başka bir çare düşünmelisiniz.» Bunun üzerine meşhur Ebul Cehl söz alarak der ki, «vallahi, O'nun hakkında benim bir fikrim var, ama sizin sözleriniz buna uzak kalıyor. Ba-na kalırsa her kabileden gözü pek, atılgan, becerikli birer delikanlı seçe-ceksiniz, ellerine birer keskin kılıç vereceksiniz, üzerine çullanacaklar, hepsi bir adam vuruyormuş gibi, ayni anda kılıçlarını çekip üzerine in-direcekler ve nefes almaya fırsat vermeden canını alacaklar, böylece O'ndan kurtulmuş oluruz. Bütün kabileler suç ortağı olacağı için O'nun kabilesi olan Abdül Menaf kabilesi, diğerlerinin tümüne karşı O'nun kan davasını gütmeye cesaret edemezler, hep birlikte diyetini veririz, olur-biter.» Necd'li ihtiyar. (Allah'ın lâneti üzerine olsun) Ebul Cehl'in sözü bi-tince der ki, «görüş budur, başka çare göremiyorum Böylece o toplantıda Peygamber'imizi (S.A.S.) öldürmeye karar ve-rerek dağıldılar.Fakat bu sırada Cebrail (A.S.) Peygamber'imize (S.A.S.) gelerek «bu gece her zamanki yatağında yatman diye talimat verir. Gece olunca Kureyş kâfirlerinin seçkin silâhşörleri Peygamber'imi-zin evi önünde pusu kurdular, uyumasını gözetliyorlardı, uyuyunca üze-rine çullanacaklardı. Öte yandan Peygamber'imiz (S.A.S.) Hz. Ali'yi (keremellahu vec-hehu) o gece yatağında yatmakla görevlendirdi, Hz. Ali bu hadiseden sonra Peygamber'imizin cuma ve bayramlarda giyindiği yeşil bir paltoyu üstüne çekerek yatağa uzandı. Böylelikle Hz. Ali (kerremellahu vechehu» kendini Allah'a adayarak Peygamber'imizin hayatını kurtaran ilk müslü-man oldu. Bu konuda bizzat Hz. Ali'nin söylediği bir şiir şöyledir: Kendini ileri sürerek toprağa ayak basanların en hayırlısını korudum Beytül Atık'a ve Hacerul Esved'i tavaf edeni. O Allah'ın Resul'üdür, O'na tuzak kurmalarından çekinmişti. Kudret eli her yere uzanan ulu Allah O'nu tuzaktan korudu. Allah'ın Resul'ü, mağarada güven içinde geceyi geçirdi. Allah'ın örtü ve himayesi altında saklanarak Ben ise onları ve bana yapabileceklerini bekleyerek geceyi geçirdim. Kendimi ö!üme ve esarete adamıştım. O gece Peygamber'imiz (S.A.S.) silâhşörlerin önünde evden çıktı, Allah onların gözünü kararttığı için hiç biri O'nu göremedi, Peygambe-r'imiz «Yasin» suresinin şu kısmını okuyarak onların her birinin başına daha önce avucuna almış olduğu toprağı saçmıştı. Peygamber'imizin okuduğu âyetler şunlardır. Ulu Allah buyuruyor ki: — YASİN, Hikmet dolu Kur'an hakkı için, hiç şüphesiz, san pay* gamberferden birisin, dosdoğru yol uyarınca. O kitab (Kur'an), gücü her şeye yeten, bağışlayıcı tarafından indirilmiştir, ataları ikaz edilmemiş olan bir kavmi ikaz etmek için. Onların çoğu üzerinde söz (hüküm) gerçekleşti, onlar artık iman etmezler. Biz onların boyunlarına, çenelerine kadar dayanan tasmalar taktık, bu yüzden başlarını sağa- sola çeviremezler. Ayrıca biz onların önlerine ve arkalarına birer set çektik ve onları örttük, bundan dolayı göremezler» (55). Böylece Peygamberimiz (S.A.S.) evden ayrılarak dilediği yere yolcu öldü. Bu sırada silâhşörlerin yanina, daha önce aralarında bulunmayan bir yabancı geldi, onlara «burda ne bekliyorsunuz» diye sordu. Silâhşörler «Muhammedi» diye cevap verdiler. Yabancı onlara dedi ki. tAllah sizi hayal kırıklığına uğrattı. Vallahi O, sizin önünüzden geçip gitti. Giderken de her birinizin başına toprak serpti ve dilediği yolu tuttu. Başınızın üstüne bakasanız a!.» Bunun üzerine herkes eli ile başını yokladı, tepelerine toprağın ser- pitdiğini gördüler. Hemen pusudan çıkarak Peygamberimiz (S.A.S.)'ın odasına girdiler, ve Hz. Ali'yi (kerremellahu vechehu) Peygamberimizin paltosuna bürünmüş yatakta buldular, «vallahi, bu Muhammed'dir, işte, paltosuna bürünmüş, uyuyor» dediler. , Bu düşünce ile sabahladılar, fakat yataktan Hz. Ali (keremellahu vechehu) kalktı. O zaman «bizimle geceleyin konuşan yabancı doğru söylemiş» dediler. Kur'an-ı kerimin şu âyeti bu konuda indi. Ulu Allah şöyle buyuruyor: —Hani bir keresinde o kâfirler, ya öldürmek veya sürmek üzere seni tutuklamak için tuzak kurmuşlardı. Onlar tuzak kurarlar, ama Allah onların tuzağını boşa çıkarır. Hiç şüphesiz Allah tuzaklarını en hayırlı şekilde boşa çıkarandır» (56). Bu konuda bir şair şöyle der: Canını sıkma! Zorluğun arkası kolaylıktır. Her şeyin bir vakti ve takdiri vardı^ Takdir sahibi, bizim halimizi şüphesiz görüyor Bizim tedbirimizin üstünde Allah'ın tedbiri vardır. Bu olayın arkasından ulu Allah Peygamber'imizin Mekke'den Medi-ne'ye göç etmesine izin verdi. İbni Abbas (R.A.) «ey Rabb'im! Bana doğ-ru şekilde girip doğru şekilde çıkmak nasib eyle, bana kendi nezdin-den yardıma bir kılavuz ihsan eyle» âyet-i kerimesinin tefsiri sırasında «Cebrail, Peygamber'imize yanına Hz. Ebu Bekr'i almasını emretti» der. Hakim, Hz. Ali'ye dayanarak rivayet eder ki, Peygamber'imiz (S.A.S.) göçme emrini aldığı zaman Cebrail'e «yanımda kim olacak>> diye sorar, Cebrail (A.S.) de «Hz. Ebu Bekr» diye cevap verir. Öteyandan Peygam-ber'imiz çıkışını Hz. Ali'ye bildirdi, yanında bulunan emanetleri sahiple-rine teslim etmek üzere onu yerine bıraktı. Hz. Ayşe (R. Anha) hicret olayını şöyle anlatır: Bir gün biz Ebu Bekr'in (babamın) evinde otururken kuşluk sıraları, aşağı - yukarı günün en sıcak saatlerinde Peygamber'imizin eve doğru geldiğini gördüm. Hz. Ebu Bekr'in diğer bir kızı olan Hz. Esma (R. Anha) ise Taberanî'-nin rivayetine göre olayın bu kısmı hakkında şunları söylemektedir. «Re-sulüllah. Mekke'de iken biri sabah, öbürü akşamleyin olmak üzere günde iki defa bize gelirdi. O gün ise (hicret öncesi günü) kuşluk vakti eve gel-mekte olduğunu görerek babama dedim ki, «babacığım, şu gelen Resu-lüllah, başını sarmış, buraya doğru geliyor, oysa ki bu saatte bize gel-mek huyu değildi.» Hz. Ebu Bekr, Esma'nın sözlerine şöyle cevap verdi» «anam-babam O'nun uğruna feda olsun, yemin ederim ki, bu saatte O'nu buraya gel-meye mutlaka mühim bir olay sevketmiştir.» Bundan sonra olanları Hz. Ayşe şöyle anlatmaya devam ediyor, «Re-sulüllah kapıya geldi, içeri girmek için izin istedi, Hz. Ebu Bekr izin verin-ce içeri girdi. Ebu Bekr oturmakta olduğu sedirden inerek O'na yer ver-di. Oturunca Ebu Bekr'e «yanındakileri dışarı çıkar» dedi. Ebu Bekr «bun-lar senin ev halkındır yani Ayşe ile Esma'dır dedi. Başka bir rivayette ise «yabancı yok. İki kızım var burada» diye ce-vap verdi. Bunun üzerine Peygamber'imiz (S.A.S.) söze girerek Ebu Bekr'e «göç etmeme izin verildi» dedi. Hz. Ebu Bekr «ana-babam uğruna feda olsun, benim de yanında gelmemi istiyor musun? diye sordu. Peygam-ber'imiz «evet» dedi. Bu sırada Ebu Bekr'in ağladığını gördüm, o zamana kadar hiçbir kim-senin sevincinden ağlayacağını sanmazdım. Hz. Ebu Bekr (R.A.) Peygamber'imize (S.AS.) «anam-babam yoluna feda olsun, şu iki binek hayvanımdan birini kendine al» dedi. Peygam-ber'imiz (S.A.S.) «eğer parası ile satmaya razı olursan alırım» diye ce-vap verdi. — 98 — Bir rivayette: (Dilersen kıymetini verir alırım) buyurdu, binek hayva-nın ancak para karşılığında kabul etmesi, Allah yolunda yapacağı göçün hem mal ve hem de beden ile işlenen bir ibadet haline gelerek eksiksiz bir mahiyet kazanmasını istemesinden ileri geliyordu. Hemen yol hazırlıklarına giriştik, azık torbalarını hazırladık içine bir pişmiş koyun koyduk. Kız kardeşim Esma bel kuşağından bir parça ke-serek dağarcığın ağzını bağladı, bu yüzden adı ondan sonra «çift kuşak-lı» diye kaldı. Böylece yola çıkan Rasûlüllah (S.A.S.) ile Ebû Bekr (R.A.) «Sevr» mağarasına vardılar, üç gün burada saklandılar. «Sevr» Mekke yakınla-rındaki bir dağın adıdır, oraya ilk defa çıkan Sevr İbni Abdü'l-Menat'ın adına izafeten bu ismi almıştır. Diğer bir rivâyete göre Rasûlüllah ile Ebû Bekr, evin arka kapısından çıkarak yola koyuldular. Yine bir rivâyete göre yolda Ebû Cehl ile karşılaş-tılar, fakat onları onun gözlerinden Allah sakladı ve o farketmeden geçip gittiler. Hz. Esma (R. Anha) der ki, «Hz. Bekr, beş bin dirhem olan bütün parasını yanına alarak bu yolculuğa çıkmıştır.» Kureyş'liler Peygamber'imizi (S.A.S.) ellerinden kaçırınca, Mekke'-nin her tarafını aradılar, altını üstüne getirdiler. Her tarafa iz sürücüler çıkardılar. Mağaranın yolunu tutan iz'ciler, onların izlerini tesbit ettiler ve mağaranın ağzına kadar izlerini sürdüler. Peygamber'imizi ellerinden kaçırmak, Kureyş'lilere ağır geldi, bu işe canları çok sıkıldı, bu yüzden O'nu yakalayana yüz deve adadılar. Kadı İyad'dan (R.A.) rivâyet edildiğine göre Sebir Dağı Peygamberi-mize «Yâ Rasûlüllah! Benden kaç, çünki üzerimde iken öldürülmenden ve o yüzden Allah'ın lânetine uğramaktan korkuyorum» diye seslendi. Buna karşılık Hıra Dağı da «Bana gel, yâ Rasûlellah!» diye O'na seslendi. Rivâyete göre Peygamber'imiz ile Ebû Bekr (R.A.) mağaraya girince Allah'ın emri ile mağaranın ağzında hemencecik bir «ummu gayicn» ağacı bitiverdi ve bu ağacın varlığı mağaranın yolunu kâfirlerin gözlerinden sakladı. Öte yandan ulu Allah, örümceğe mağaranın ağzını ağla örmesini emretti, bir çift yabanî güvercin de yine kapıda yuva kurdular. Bunların hepsi müşrikleri mağaraya girmekten alakoydu. Yine rivâ-yete göre, bugün Harem-i Şerif'de görülen güvercinler o çiftin soyundan gelir. Peygamber'imize sağlamış oldukları himayenin karşılığında, nesil-lerinin artması ve Harem'de avlanma tehlikesinden uzak olarak güven içinde yaşamakla mükâfatlandırıldılar. Kureyş kabilesinin her öbeğinden seçilen delikanlılar, elleri sopalı, baltalı ve kılıçlı olarak mağaranın kapısına dayandılar. Aralarından biri ayrılarak mağaranın ağzına sokuldu, orda yuva yapmış bir çift güvercini görünce arkadaşlarının yanına döndü, Ona «Ne var, ne yok» dediler, o da «Kapıda iki yabanî güvercin görünce içerde hiç kimsenin bulun-madığını anladım» diye karşılık verdi. Peygamber'imiz (S.A.S.) bu ko-nuşmayı içerden duydu ve Allah'ın düşmanlarını savdığını anladı. Buna rağmen delikanlılardan biri «içeri girin» dedi. Fakat onlardan biri olan Ümeyye İbni Half ona şu cevabı verdi, «içeri girip ne yapacak-sınız. Kapı Muhammed'in doğumundan bile daha eski bir örümcek ağı ile örülmüş, eğer O içeri girmiş olsaydı yumurtaların kırılmış ve ağın parçalanmış olması gerekirdi.» Bu durum Kureyşlileri askeri harekâta girişmekten kesinlikle ala-koydu. Görüyor musun, ağaç, arananı nasıl saklayarak kovalayanı şa-şırttı, öte yandan örümcek geldi, mağara kapısını perdeledi,boşluğun yüzünü ağı ile örerek iz'cilerin gözünü bağladı da aramaktan caydılar. Böylelikle örümcek Peygamber'imizi (S.A.S.) koruma şerefi kazandı. İbni Nakîb'in bu husustaki şiiri ne kadar güzeldir: «İpek böceği koza örer, her çeşit elbiseye yakışır. Fakat örümcek ondan daha üstündür, Peygamber'in başına ördüğü ağ sayesinde..,» Buharî ile Müslim'in Hz. Enes'den rivâyet ettiğine göre şöyle demiştir: Ebû Bekr (R.A.) bana şöyle dedi, «Mağarada iken Peygamber'imize «eğer iz'cilerden biri ayaklarının ucuna baksaydı bizi görecekti» dedim, O bana «Sen bu iki kişiyi ne sanıyorsun» bunların üçüncüsü Allah'dır», diye ce-vap verdi.» Siyer yazarlarından birine göre Hz. Ebû Bekr, Peygamber'imize «Bun-lardan biri ayak parmaklarının ucuna baksa bizi görecekti» dediği zaman Peygamber'imiz ona şöyle cevap verdi: «Onlar o taraftan bize doğru gel-selerdi,, biz de bu taraftan giderdik.» Hz. Ebû Bekr, Peygamber'imizin gösterdiği tarafa bakınca mağara-nın açıldığını, bir denizin belirdiğini ve bir geminin karaya yanaşmış dur-duğunu gördü. Hasan'ül - Basrî'den rivâyet edildiğine göre Peygamber'imiz ile Hz. Ebû Bekr, gece mağaraya doğru yol alırlarken Hz. Ebû Bekr, Peygam-ber'imizin bazan önünden bazan da arkasından yürüyordu. Peygamber'i-miz O'na bu davranışının sebebini sorunca Ebû Bekr (R.A.) şu cevabı ver-di, «Kılavuzluk aklıma gelince önün sıra yürüyorum, sonra gözetleme gö-revimi hatırlayınca geride kalıp arkan sıra yürüyorum.» Peygamber'imiz O'na «Başımıza bir hal gelse benim uğruma seve seve ölür müsün?» diye sordu. Ebû Bekr, «Seni, Hakkı tebliğ etmek üzere gönderene (Al-lah'a) yemin ederim ki, evet» diye cevap verdi. Mağaraya vardıklarında Ebû Bekr, Peygamber'imize «Olduğun yer-de dur, yâ Rasûlellah, ben mağarayı senin için temizleyeyim» dedi ve öteyi-beriyi temizlemeye koyuldu. Mağaranın zeminini el yordamı ile yoklarken rastladığı her deliği paltosundan bir parça keserek tıkıyordu, böyle böyle paltosunu bitirdi, fakat son bir delik açık kaldı, onu da her hangi bir canlı çıkıp Peygamber'imizi ısırmasın diye topuğu ile tıkadı. Bundan sonra Peygamber'imiz içeri girdi, başını Ebû Bekr'in dizine dayayarak uykuya daldı, o sırada bir canlı Ebû Bekr'in topuğunu ısırdı, fakat Peygamber'imizi uyandırmamak için kımıldamadı, acıdan gözleri yaşarınca damlalardan biri Peygamber'imizin yüzüne aktı ve O'nu uyan-dırdı. Peygamber'imiz Ebû Bekr'e «Ne oluyor sana» diye sordu, «Anam -babam yoluna feda olsun, ısırıldım» diye cevap verdi. Peygamber'imiz so-kulan yere tükürük bastı ve acısı dindi. Meşhur İslâm Şâiri Hassan İbni Sâbit (R.A.) bu mevzûda ne güzel söyler: «O şerefli, mağaradaki iki kişinin ikincisi idi, O ikisi dağa çıkınca, düşman oranın her tarafını aradı. Düşmanlar bütün canlılardan öğrendiler ki; Peygamber'imize karşı duyulan sevginin dengi yoktur.» Peygamber'imiz Mekke'den perşembe günü yola çıkmıştı, mağaradan da Pazartesi gecesi ayrılmış olmalıydı, çünki orada üç gece kaldı. Bu olay Rebiülevvel ayının başlarında meydana geldi, Rebiülevvel ayının onikinci Cum'a günü ise Medine'ye vardı. Anlatıldığına göre adı Zekeriyya olan bir Zâhid şiddetli bir hasta-lığa yakalanır, ölmek üzeredir, son demlerinde bir arkadaşı başına gelir ve ona «Lâilâhe illellah, Muhammed'ür - Rasûlüllah» demeyi telkîn eder, fakat zâhid bu telkînı yüzünü ekşiterek reddeder. Arkadaşı ikinci sefer telkîn eder, zâhid yine yüzünü çevirir, arkada-şının üçüncü telkînini ise «hayır, söylemiyorum» diye sözlü olarak red-deder. Arkasından bayılır, başı arkadaşının dizleri üzerine düşer, bir müd-det böyle kalır, arkasından biraz açılır ve gözlerini açınca «bana bir şey dediniz mi?» diye sorar, ona «evet, sana üç kere Kelime-i Şehâdet ge-tirmeni telkîn ettik. İki keresinde yüzünü döndün, üçüncüsünde de, «söy-lemiyorum» diye cevap verdin» derler Zâhid onlara durumu şöyle açıklar, «Bana İblis geldi, elinde bir bar-dak su vardı, sağımda durdu, bardağı sallayarak «su ister misin?» dedi, «tabiî» dedim. Bunun üzerine «İsa Allah'ın oğludur» dedi, o yüzden yü-zümü öbür tarafa çevirdim. Sonra ayak uçlarımdan yana bana sokuldu, ayni sözü söyledi, ona yine yüzümü döndüm. Üçüncü defa bana ayni cümleyi tekrar ettirmek is-teyince «hayır, söylemiyorum» diye cevap verdim. İşte o zaman su dolu bardağı hırsından yere çaldı ve ortalıktan kayboldu. İşte ben şeytanı reddettim, yoksa sizin telkîninizi değil, şimdi söy-lüyorum: «Eşhedü ellâilâhe illellâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve rasûlühü.» . Rivâyete göre Ömer - Bin Abdülâziz (R.A.) der ki, «Sâlihlerden biri. şeytanın insanoğlunun kalbinin neresinde olduğunu kendisine göster-mesini Allâh'dan ister.Bunun üzerine rüyada içi dışından görünen yarı şeffaf bir insan vücudu görür, adamın başı omuz ile kulağı arasındaki boşlukta ve sol omuzu üzerinde kurbağa şekline girmiş olarak şeytanı görür, uzun ince bir hortumu vardır, onu adamın omuzundan kalbine uzat-mıştır, bu yoldan oraya vesvese akıtmaktadır. Fakat, adam Allah'ın adını andığı zaman kurbağa kılığına girmiş olan şeytan görünmez oluyor.» . Allah'ım! Lânetlik şeytanı ve kıskançların dilini üzerimize musallat eyleme, Peygamberlerinin sonuncusu olan Hz. Muhammed (SAV.) hür-metine sana zikir ve şükürde bulunmamıza yardım buyur. |
|
14 Şubat 2022, 08:43 | #488 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KENDİNİ BİLMAK TANIMAK -KALBİN İLGİNÇ HALLERİ KALB ÂLEMİNİN ŞAŞILACAK HÂLLERİ Kalb âleminin şaşılacak hâllerinin sonu yoktur. Üstünlüğü de şaşılacak hâllerinin, her şeydekinden daha çok olmasındadır. Çok insanlar bundan gafildirler [habersizdirler]. Üstünlüğü iki sebebledir: Birincisi ilim, ikincisi kudrettir. İlim sebebiyle üstünlüğü iki tabakadır: Birini herkes bilebilir. Diğeri ise, daha örtülüdür, herkes anlayamaz. Bu, öncekinden üstündür. Zahiri olan bütün ilimleri ve san'atlan bilmesidir. Bütün san'atları bilen odur. Kitaplarda olanları okur ve bilir. Geometri, hesab, tıb, astronomi ve şeriat ilimleri gibi. O, bir şey olup, bölünmediği hâlde bütün bu ilimler ona sığıyor. Belki de, bütün âlem onda sahrada bir kum tanesi gibi kalır. Bir anda, düşünce ve hareketiyle, yerden göklere çıkar, doğudan batıya gider. Toprak âlemine bırakıldığı hâlde; bütün gökleri ölçer, her yıldızın büyüklüğünü bilir ve ölçülerini söyler. Balığı ustalıkla denizin derinliklerinden çıkarır. Kuşu havadan yere indirir. Fil, deve ve at gibi kuvvetli hayvanları emrinde kullanır. Âlemde olan şaşılacak hâller ve ilimler onun san'atıdır. Bütün bu ilimler onda, beş duygu organı vasıtasiyle hâsıl olur [meydana gelir]. Bunlar meydandadır, herkes bunları anlayabilir. Bundan daha çok şaşılacak hâlleri şöyledir ki, kalbin içinden, âlem-i cismânî dedikleri, duygu azaları ile hissolunan âleme ve ruhanî dedikleri âlem-i melekûta yâni, duygu azaları ile, his olunamayan âleme, bir pencere açılmıştır. İnsanların çoğu cisim ve madde âlemini bilir, bu ise zâten muhtasardır [kısadır]. Kalbin içinde, ikinci bir pencere bulunduğuna delil, ilimlerinin iki çeşit olmasıdır: Biri uyku hâlidir. Uykuda iken duygu âzalarının yolu bağlanıp kesilince, içerdeki diğer pencere açılır. Âlem-i melekûttan [melekler alemi] ve Levh-i Mahfuz'da gaybi olan [bilinmeyen], ileride olacak şeyleri [izin verildiği kadar] bilir ve görür. Ama ya açık olarak; olduğu, olacağı gibi görür, yahut tâbire ihtiyaç olacak surette görür. İnsanlar zannederler ki, uyanıklık halindeki marifet daha yüksektir. Hâlbuki herkes bilir ki, uyanıkken gaybı görmek olmaz, uyurken olur. Duygu azaları yolu ile olmaz. Uykunun, rüyanın hakikatini bu kitabda anlatmamıza imkân yoktur. Fakat, şu kadar bilmelidir ki, kalb ayna gibidir. Levh-i Mahfuz da ayna gibidir. Bütün varlıkların sureti ondadır. Bir ayna diğer bir aynanın karşısına konulunca, birinde görünenler, diğerine akseder. Bunun gibi, Levh-i Mahfuz'daki görüntüler, kalbde de görünür. Fakat bunun için de, kalbin saf olması, duygulardan kurtulması ve Levh-i Mahfuz'la münasebet kurması lâzımdır. Hislerle uğraştığı müddetçe, âlem-i melekût ile münasebet yolu kapalıdır. Uykuda ise, hislerden kurtuluyor. O hâlde, âlem-i melekûtun mütalâasından [iyice düşünülmesinden], cevherinde olan, zahir olur. Uyku sebebiyle hisler bağlı ise de, hayâl kendi yerindedir. Bunun için gördüklerini, hayâli temsiller şeklinde görür, sarih ve açık olmaz, örtü ve perdeden kurtulamaz. Ölünce hayâl de, his de kalmaz. O zaman işler perdesiz ve örtüsüz görünür. Ona denir ki: «Senden gaflet perdesini kaldırdık, gözün bugün daha keskin görür» (1). Ve derler ki: «Ey Rabbimiz! Vaad ettiğin azabı gördük, Peygamberin sıdkını [doğruluğunu] işittik. Şimdi bizi tekrar dünyaya gönder, iyi ameller yapalım» (2). Delillerden biri de şudur ki, kalbine ilham yolu ile doğru firâsetler ve düşünceler gelmeyen hiç kimse yoktur. Bu, his yolu ile değildir; kalbde hâsıl olmuştur. Nereden geldiğini de bilmez. Bu kadarını bilmelidir ki, ilimlerin hepsi his yolları ile değildir. Belki âlem-i melekûttandır. Bu dünya için yaratılmış olan hisler, âlem-i melekûtun mütalâasına elbette perde olurlar. Onlardan kurtulamadıkça, asla o âleme yol bulamaz. |
|
14 Şubat 2022, 08:53 | #489 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | RÜYA TABİRLERİ( KABİR GÖRMEK) Rüya tabirleri Kabir görmek Kabir Rüyada kabir görmek, hapse, hapishane de kabre isarettir. Rüyada bir kabir yaptigini gören kimse, bir ev tamir eder. Cenaze görmeksizin kabre girdigini gören kimse, bir ölünün veresesi tarafindan satilan bir evi satin alir. Bekar olan bir kimse rüyada kabristan kazdigini görse, hile ile bir kadinla evlenir. Rüyada bir kabir üzerinde ayakta durdugunu gören kimse büyük bir günah isler. Bir kimsenin rüyada duvar olmayan bir yerde kazdigi kabir, ahiret evidir. Eger kazdigi o eve girerse o kimsenin ecelinin yakin olmasina isarettir. Eger o kabire girmezse, bu rüyanin sahibine bir zarari yoktur. Rüyada bir kabir satin alarak içine görmedigini gören kimse, bir kadina nikahla malik olur. Bir kimse, rüyada bir kabrin bir yerden diger bir yere gittigini görse, kabir sahibinin evlat ve torunlarindan birisinin orada bir ev yapmasina isarettir. Taninan kabirler, hakkin emrine meçhul kabirler de münafik bir kavme isarettir. Rüyada dam üstünde bir kabir kazdigini gören kimsenin, ömrü uzun olur. Rüyada kabirleri ziyaret eden kimse hapishaneyi ziyaret eder. Rüyada kabirler üzerine yagmur yagmasi, Allah (C.C.)'in rahmetinin tecelli ettigine isarettir. Rüyada bir kabir yaptigini gören kimse, evlenir. Rüyada bir kabri mesken yaptigini gören kimse, orada ikamet etmesine isarettir. Kabirler, uzak yolculuklara, üzüntü, keder, korkunç yer, zevce ve hapishanelere isarettir. Rüyada kendisi veya baska biri için bir sehirde bir kabir kazdigini veya kendisi için bir kabir kazildigini gören kimse, o sehirde bir bina yapar veya o sehirde ikamet eder. Bir kimse rüyada bir kabrin gedik ve açik yerlerini tamamen kapadigini görse, o kimsenin ömrü uzun ve daima sihhatte olur. Rüyada ölmeden kabre defnedildigini gören kimseye, üzüntü ve keder erisir. Veya islerinde sikintiya düser. Yahut hapsedilir. Dikilmis bir kefenle beraber bir kabir içinde defnedilmis oldugunu gören kimse, bir kadinla nikahlanir. Rüyada bir ölünün kabrini açtigini gören kimse, o ölünün yol ve meslegini talep ve onun yoluna uyma arzusunda bulunur. Eger o ölü alimse o kimseye ilim ve hikmet erisir. Eger zengin ise o kimseye mal ve zenginlik erisir. Eger kabrinde ölüye rastlasa ve onun diri oldugunu görse, o kimseye erisecek malin haram olduguna ve isabet edecek ilim ve hikmetin de dogru olduguna isarettir. Ã?â??lmüs bir insani kabirde ölü olarak bulan kimse maksat ve muradina erisemez. Rüyada Resülullahin (S.A.V.) kabr-i seriflerini açtigini gören kimse, Resülullahin (S.A.V.) unutulmus olan bir sünnetim ihya eder. Ancak Resülullahin (S.A.V.) kemiklerine kavusuncaya kadar açsa ve onlan kiracak olsa bu halde o kimse o sünneti açarken bid'at ve sapikliga düser. Tanimadigi ölülerin kabirlerinden siçrayip kalktiklarini ve evlerine dogru gittiklerini görse, rüya sahibinin oturdugu sehir halkindan serli kimselerin Müslüman olmasina isarettir. Rüyada bir kafirin veya bid'at ehli bir kimsenin ve zimmilerden birisinin kabrini açtigini gören kimse, sapiklilarin yollannda gitmeyi arzu eder. Veya hile ile haram mala karisir. Eger kabri açtiginda murdar ve pis kokulu bir iaseye yahut siyah bir çamura ya da çokça insan pisligine rastlasa, o kimsenin bozuk ve yaramaz bir arzusuna kavusmasina isarettir.. Kabir Rüyada kabir, hapishaneyle tabir olunur. Rüyada bir mezarlikta bulundugunu görmek, bir suçtan dolayi aranmak ta olduguna; bir mezarlikta bir cenazenin gömüldügünü görmek, bir suçtan dolayi tutuklandigi yerden tahliye edilecegine delalettir. Büyük bir mezarin üzerinde ayakta durdugu ve mezar tasinda ki yazilan okudugunu görmek, bir büyük günah isledigine isaret tir. Büyük bir alanda baska mezarlar olmadigi halde, kendisinin orada bir mezar kazdigini görmesi, ecelinin yakin olduguna delil dir. Rüyada bir mezar satin alarak, ölmeden Önce kendi mezarini yaptirip üzerine adini yazdirdigini görmek, tanidigi bir kadinin evlenecegine delalet eder. Rüyada bir kabri bir mezarliktan alip baska bir mezarliga naklettirdigini görmek, kendisinin veya ço cuklarini o Mahallede bir ev yaptiracaklarina delalet eder. Kendi evinin çatisinda bir mezar kazmak, ömrünün uzunluguna isarettir. Bazi yorumculara göre kabir, evle tabir olunur. Rüyasinda bir kabirde yatip kalktigim, orayi kendisine ev olarak kullandigini görmek, fakirlesmege isarettir. Rüyasinda Aile halkindan birisine veya kendisine bir mezar kazdigini veya kazdirdigini görmek, o sehirde kendisi ve Ailesi için bir ev yaptiracagina veya satin alacagina delalet eder. Bir kimse nin rüyasinda aile kabristaninda oldugunu ve orada ailesine ait mezarlari onardigini. topraklarini düzelttigini görmesi, ömrünün saglikli ve uzun olarak geçecegine delildir. Rüyasinda aile mezarliginda oldugunu ve mezarlarin üzerine çiçek dikip suladigini görmek bir çocugu olacagina; mezar taçlari üzerinde kuslarin Su içmesi için yapilan küçük oyuklardan kusla rin su içmek için geldiklerim, fakat kaplarin içinde su bulunmadi gi için içemediklerini görmek, onlar için dua etmek gerektigine delalet eder. Rüyasinda ölmedigi halde gömüldügünü görmek, kedere ve sikintiya isarettir. Kefenli bir halde bir mezarda yattigini görmek, bir kadinla nikahlanmasina isarettir. Rüyasinda bir mezari aç mak için topraklari kürekle kaldirdigini görmek, o ölünün hayatta iken yaptigi isi yapmaya çalisacagina isarettir. Eger ölü, hayatta iken bir bilgin ise o kimse de bilgin, eger zengin ise zengin olur. Kazdigi mezarda ölüyü görüp de onun sag oldugunu anlamak kazandigi malin haram olduguna ve edindigi bilginin de dogru oldu guna delildir. Ölü bir insani mezarinda ölü görmek, muradina ermekle yorumlanir. Rüyada bir mezarlikta ölülerin kabirlerinden çiktiklarini görmek, eger mevsim kurak geçiyorsa. havanin uygun bir sekilde yagmurlu açacagina ve o yil hububatin bollasacagina Isarettir. Kirmani ye göre; rüyasinda kendisi için veyahut baska biri için bir mezar kazildigini veya kazdigini gören, oturdugu yerde bir ev yaptirir. Bir mezari öptügünü görenin, ömrü uzun ve sagligi de vamli olur. Ölmezden evvel mezara gömüldügünü gören, hapishaneye girer yahut islerinde zorluk çeker. Bir mezarda ölü gibi gömülüp fakat üzeri örtülmemis oldugunu gören, kadin ise evlenir, erkekse hapse girer. Mezarlar arasinda dolastigini ve açik mezarlara girip çiktigini gören, kötü insanlarin evlerine girer, yahut zindana atilir. Adim, künyesin!, kisiligini bildigi bir erkegin mezarini kazdigini ve gömülü olan adama ulastigini gören, o kisinin bulun dugu meslege girer. Bir kisinin bir kabre indigini ve sonra çikip rü ya sahibini oradan kovdugunu gören, bir tutuklu tarafindan bir suçla suçlanir. Bir kapali mezari kazip içinden yasayan bir adam çiktigini gören, sevince ulasir. Ebu Sait El Vaiz e göre; rüyada birinin kendisini bir mezara soktugunu gören o kisi tarafindan bir tehlikeye atilir. Rüyada bir mezara konuldugunu gören, bir ev satin alir. Mezarda üzerine top rak örtüldügünü gören, mal sahibi olur. Mezarlikta Toprak kazdigini gören, çok yasar. Bir bilinmeyen yerde, birçok mezarlar görmek bir takim kötü insanlara delalet eder. Taninmis mezar, Allah in emriyle tabir olunur. Mezarin üzerinde yesillik görmek, mezar sahibinin rahmette olduguna isarettir. Mezarliga giderek ibret aldigini gören, islerinde insafla hareket eder, Mezara giripte, taninmis bir adamin kabrinin kendi evine dönüstügünü gören, kabir sahibinin akrabasindan biri ile evlenir. Zengin bir adamin mezari üzerinde ayakta durdugunu gören, dünyaliga ulasir. Bir mezarlikta mezarlar arasinda dolasip bunlara selam verdigini gören iflas ederek dilenir. Bazi tabircilere göre; bir mezarda oldugunu ve üzerinde bir sey yazili bulundugunu gören, hapse girer ve hapisten çikamaz. Kendisini mezarda görmesi, sikintida olmaktir. Ibni Sirin e göre; rüyasinda mezara konuldugunu gören sikintiya düser. Üzeri örtülü olmayarak mezarda oldugunu gören, uzun bir yolculuga çikar ve hayir ve menfaatle geri döner. Kendi mezari üzerinde ayakta durup, kendisine baktigini gören, günahlarindan kurtulur. Bir mezarda olup Münkir ve Nekir tarafindan su al soruldugunu gören bir meseleden dolayi mahkemeye düser. Onlara dogru cevap verdigini gören, kendinden sorulan meseleden emin olur. Eger cevapta yanilirsa, fenadir. Mezardan çikarildigim, tekrar mezara konuldugunu gören, devlet baskanindan hayir görür. Ve sonra hapsedilir. Bu tabir devlet memuru olanlar hak kindadir, Onlardan gayri olan rüya sahibi, kendi makam ve miktarina göre evvela hayra, sonra zarara ugrar. Rüyada kabir görmek, hapse; hapishane de kabre isarettir. Rüyada bir kabir yaptigini gören kimse, bir ev tamir eder. Cenaze görmeksizin kabre girdigini gören kimse, bir ölünün veresesi tarafindan satilan bir evi safin alir. Bekar olan bir kimse rüyada kabristan kazdigini görse, hile ile bir kadinla evlenilir. Rüyada bir kabir üzerinde ayakta durdugunu görür kimse büyük bir günah isler. Bir kimsenin rüyada duvar olmayan bir yerde kazdigi kabir, ahiret evidir. Eger kazdigi o eve girerse o kimsenin ecelinin yakin olmasina isarettir. Eger o kabire girmezse, bu rüyanin sahibin bir zarari yoktur. Rüyada bir kabir satin alarak içine görmedigini gören kimse, bir kadina nik&ahla malik olur. Bir kimse, rüyada bir kabrin bir yerden i diger bir yere gittigini görse, kabir sahibinin evlat ve torunlarindan birisinin orada bir ev yapmasina isarettir. Taninan kabirler, hakkin emrine; meçhul kabirler de münafik bir kavme isarettir. Rüyada dam üstünde bir kabir kazdigini gören kimsenin, ömrü uzun olur. Rüyada kabirleri ziyaret eden kimse hapishaneyi ziyaret eder. Rüyada kabirler üzerine yagmur yagmasi. Allah (C.C.) in rahmetinin tecelli ettigine isarettir. Rüyada bir kabir yaptigini gören kimse, evlenir. Rüyada bir kabri mesken yaptigini gören kimse, orada ikamet etmesine isarettir. Kabirler. uzak yolculuklara, üzüntü, keder, korkunç yer. zevce ve hapishanelere isarettir. Rüyada kendisi veya baska biri için bir sehirde bir kabir kazdigini veya kendisi için bir kabir kazildigini gören kimse, o sehirde bir bina yapar veya o sehirde ikamet eder. Bir kimse rüyada bir kabrin gedik ve açik yerlerini tamamen kapadigini görse, o kimsenin ömrü uzun ve daima sihhatte olur. Rüyada ölmeden kabre defnedildigini gören kimseye. üzüntü ve keder erisir. Veya islerinde sikintiya düser. Yahut hapsedilir. Dikilmis bir kefenle beraber bir kabir içinde defnedilmis oldugunu gören kimse, bir kadinla nikahlanir. Rüyada bir ölünün kabrini açtigini gören kimse, o ölünün yol ve meslegini talep ve onun yoluna uyma arzusunda bulunur. Eger O ölü bilimse o kimseye ilim ve hikmet erisir. Eger zengin ise o kimseye mal ve zenginlik erisir. Eger kabrinde ölüye rastlasa ve onun diri oldugunu görse, o kimseye erisecek malin haram olduguna ve isabet edecek ilim ve hikmetin de dogru olduguna isarettir. ölmüs bir insani kabirde ölü olarak bulan kimse maksat ve muradina erisemez. Rüyada Resülullahin (S.A.V.) kabri seriflerini açtigini gören kimse, Resulullahin (S.A.V.) unutulmus olan bir sünnetini ihya eder. Ancak Resulullahin (S..A.V.) kemiklerine kavusuncaya kadar açsa ve onlari kiracak olsa bu halde o kimse o sünneti açarken bid at ve sapikliga düser. Tanimadigi ölülerin kabirlerinden siçrayip kalktiklarini ve evlerine dogru gittiklerini görse, rüya sahibinin oturdugu sehir halkindan serli kimselerin Müslüman olmasina isarettir. Rüyada bir kafirin veya bid at ehli bir kimsenin ve zimmilerden birisinin kabrini açtigini gören kimse, sapikliklarin yollarinda gitmeyi arzu eder. Veya hile ile haram mala karisir. Eger kabri açtiginda murdar ve pis kokulu bir seye yahut siyah bir çamura ya da çokça insan pisligine rastlasa, o kimsenin bozuk ve yaramaz bir arzusuna kavusmasina isarettir. Kabir Kabir yaptığını görmek ev tamiratı yapmaya, Kabri sadece görmek hapse yahut inzivaya çekilmeye, Canlı olarak kabre girmek, bir ölünün veresesinden ev satın almaya, Bekarın kabir kazması bir kadını hileyle nikahlamaya, Ölünün defnedildiği kabrin tam üzeriinde ayakta durduğunu görmek büyük bir günah işlemeye, Bilinmeyen ve etrafı açık bir alana kazılan kabir kişinin ahiret evine, bunun içine girmiş ise ecelinin yaklaşmasına, Kabri satın aldığını fakat içine girmediğini görmek evlenmeye, Bir kabrin bir yere gittiğini görmek, o mezarın vereselerinden birinin orada ev alarak yerleşmesine, Dikilmiş bir kefenle kabre defnedilmek evlenmeye, Dam üstünde, çatı vs. gibi yerlere kabir kazmak uzun ömre, Kabir ziyareti hapishane ziyaretine, Bir kabri açtığını görmek, orada medfun bulunan kimsenin iş, meslek ve meşrebine talip ve sahip olmaya, Esasen ölmüş birini kabirde ölü bulmak arzu ve isteğine kavuşamamaya, Peygamberimizin mübarek kabirlerini açtığını görmek, terkedilmiş sünnetleri ihya etmeye, derinlere doğrukazıp, kemiklerine ulaştığını görmek, sünnet işliyorum zehabı ile bid atlere sapmaya ve dinde aşırı gitmeye, Ölülerin kabirlerinden kalkıp evlerine doğru gittiğini görmek umut edilmeyen güzel şeylerin gerçekleşmesine delalet eder. Rüyada bir insanın kabir yapması, bir evi tamir ve imar etmesi demektir. Kendisinin kabir kazdığını görmesi, bekar ise hile ve yalanla bir kadınla evlenir. Kabir üzerinde ayakta durması onun büyük bir günah işleyeceğine işarettir. Dam üstünde kabir kazması, ömrünün uzunluğuna; kabirleri gezmesi, hapishanede bulunan mahkumları ziyaret etmesine işarettir. Bir insanın kabir yaptığını görmesi bir evi onarması demektir. Kabir kazmak ise, bekarlar için düzenbazlıkla gerçekleşen evlilik demektir. Kabre girmek ise iş yaşamında sıkıntılar yaşanacak anlamındadır. Temiz mezar, geçmişle ilgili bir şey yüzünden para alınacağına işaret eder. Kişi kabre kendi girerse ömrü uzar. Rüyada kabir görmek; mahpusa düşmeye, kabir yaptırdığınızı görmek; evinizi tamir ettireceğinize, açık bir kabri örtmek; Sağlıklı, uzun bir ömür sürmeye, kabri kazıp içinden diri insan çıktığını görmek; teşebbüs edilen işte başarı sağlanacağına, birinin sizi kabre koymaya çalıştığını görmek; bir tehlikenin yakınınızda olduğuna, bakımlı, çiçeklerle süslü bir kabir görmek; o memleketin zengin olup kalkınacağına işarettir. |
|
14 Şubat 2022, 14:49 | #490 |
Çevrimdışı ♪ Lafazan FM ♪
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | KIYAMET VE İSA A.S IN BEDENEN VE RUHEN DÜNYAYA GELİŞİ Hazret-i İsa ruh ve beden beraber olarak gelecek! Hindistan’da yetişmiş büyük İslam alimi Enver Şah Keşmirî (1292-1352 Hicri) Hz. Meryem oğlu Hz.İsa’nın yeniden geleceği hakkında bildiriler bütün hadis-i şerifleri bir araya toplamış. “et-Tasrih bimâ tevâtera fi nuzuli el-Mesih” adını verdiği bir eser vucuda getirmiştir. Kitapta, bu konudaki 100’den fazla mütevatir hadis-i şerife yer verilmiştir İsa aleyhisselamın ruh ve beden olarak geleceğini haber veren hadisi şeriflerden bazıları: Hz. Ebu Hureyre’nin rivayetine göre Resûlullah şöyle buyurdu: “Nefsim elinde olana yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa, adil bir yönetici olarak aranıza inecektir. Sonra haçı kıracak, domuzu öldürecek ve harbe son verecektir. O zaman servet öylesine bollaşacak ki, hiç kimse onu kabul etmeyecek ve Allah huzurunda bir secde’de bulunmak dünya ve içindekilerden daha hayırlı görülecektir. ” (Buhari: Kitab-ül-Ehâdis’il-Enbiya, Bâbü Nüzûl’i İsa İbn Meryem’; Müslim: Bâbü Nüzüli İsa; Ebvâb el-Fiten, Bâbün fi Nüzûli İsa; Müsned-i Ahmed: Merviyyatü Ebi Hureyre) Hz. Ebu Hureyre’den gelen bir başka rivayet şöyledir: “Meryem oğlu İsa, nüzül etmedikçe kıyamet kopmayacaktır...” (Buhari, Kitab-ül-Mezâlim, Bâbü Kesris-Salib; İbn Mâce, Kitab-ül-Fiten) Hz. Ebu Hureyre; Rasûlullah efendimizin (Deccâl’ın zuhuruyla ilgili haberleri zikrettikten sonra) şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Müslümanların onunla (Deccâl’la) savaşmak üzere hazırlık yapıp, saf bağlayıp ikame’de bulunulduğu sırada nüzûl edecek. Ve Allah’ın düşmanı (yani, Deccâl) onu görür görmez, tuzun suda eridiği gibi erimeye başlayacaktır. Eğer İsa onu kendi haline bırakırsa, öyle eriyip ölecektir. Fakat Allah onu İsa’nın eliyle öldürecek ve İsa mızrağı üzerindeki kanını Müslümanlara gösterecektir.” (Mişkât: Kitab ül-Fiten; referans Müslim’edir.) Ebu Hureyre’nin rivayetine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Onunla (yani İsa Mesih ile) benim aramda peygamber yoktur ve o nüzül edecektir. Şu halde onu gördüğünüzde tanıyın. Orta boylu, açık tenlidir. İki parçalı sarı bir elbise giymiş olacaktır. Saçları adeta üzerinden su damlıyor gibi olacaktır ama ıslak olmayacaktır. İslâm uğruna hasımlarla savaşacak, haçı kıracak, domuzu öldürecek ve cizye’ yi kaldıracaktır. Allah İslâm’ın dışındaki tüm ümmetlere son verecek ve Mesih, Deccâl’ı katledecek ve dünyada 40 yıl kalıp ölecek ve cenaze namazını Müslümanlar kılacaktır.” (Ebu Dâvud: Kitâb el-Melâhim; Müsned-i Ahmed: Merviyyât-ı Ebû Hureyre). Abdullah bin Amr bin As, Rasûlullah’ın şöyle dediğini rivayet ediyor: “Deccâl, ümmetin içinde zuhur edecek ve kırk şu kadar yaşayacak. Sonra Allah Meryem oğlu İsa’yı gönderecek. O, Urve bin Mesûd’a (ki bir sahabi’dir.) çok benzeyecek. Deccâl’ı izleyip öldürecek. Sonra yedi yıl boyunca insanlar o durumda yaşayacak ki iki kişi arasında ne kötü niyet, ne de düşmanlık mevcud olacak.” (Müslim: Zikrü’d-Deccâl) Hz Aişe (Deccâl haberi ile ilgili olarak) rivayet etmiştir: “Sonra İsa inecek ve Deccâl’i öldürecek. Bundan sonra İsa yeryüzünde adil bir imam ve hak tanır bir yönetici olarak kırk yıl kalacaktır.” (Müsned-i Ahmed) İmran bin Husayn Resûlullah’ın şöyle dediğini rivayet ediyor: “Ümmetimden daima Hak üzere sebat eden ve düşmanları alteden bir grup olacak. Tâ ki Allah’ın hükmü gele ve Meryem oğlu İsa nuzül ede...” (Müsned-i Ahmed) Bütün bu hadis-i şeriflerden, İsa aleyhisselamın şahsı manevi olarak değil ruh ve beden olarak geleceği açıkça anlaşılmaktadır. Bu konuda farklı yol tutmak, İslam âlimlerinin söz birliğinden ayrılmak, kötü bir çığır açmak olur. Câbir bin Abdullah, Rasûlullah efendimizin (Deccâl’dan söz ederken) şöyle dediğini rivayet ediyor: “İşte tam o sıralarda Müslümanlar arasında Meryem oğlu İsa Aleyhisselâm zuhur edecektir. Sonra insanlar namaz için kalktıklarında kendisine sorularak “Öne geç ve bize namaz kıldır. Fakat O, “Hayır, sizin kendi önderiniz geçip namazı kıldırmalıdır.” diyecektir. Sonra sabah namazını edâ ettikten sonra, Müslümanlar Deccâl ile savaşmaya çıkacaklardır. Buyurdu ki: “O yalancı, İsa’yı görünce tuzun suda eridiği gibi eriyecektir. Sonra İsa, ona doğru ilerleyecek ve onu katledecektir. Ve öyle bir durum olacaktır ki, ağaçlar ve taşlar “Arkamda bir Yahudi gizleniyor ” diye bağıracaklardır. Deccâl’a tâbi olanlardan hiçbiri kalmayacaktır ki İsa kendisini öldürmemiş olsun.” (Müsned-i Ahmed, Rivayâtu Câbir bin Abdullah) Hazret-i Nevvas bin Sam’ân Kitâbî, (Deccâl haberiyle ilgili olarak) şunları rivayet ediyor: “Deccâl şunları yaparken Allah Meryem oğlu Mesih’i gönderecek ve o, Dimaşk’ın (Şam) doğu kesimine beyaz minarenin yakınına sarı elbiseli ve iki meleğin kanatlarına yaslanmış olarak inecektir. Başını eğdiğinde saçlarından su damlıyor gibi olacaktır, başını kaldırdığında da âdeta inci misali damlalar aşağı dökülüyormuş hissini verecektir. Nefesindeki havanın ulaştığı yerlerdeki ve görüş ufkunun içinde kalan bütün kâfirler ölecektir. Sonra Meryem’in oğlu, Deccâl’ın peşine düşecek ve onu Lud kapısında kaltedip, öldürecektir.” (Müslim: Zikrüd’-Deccâl, Ebû Dâvud: Kitab el-Melâhim: Tirmizi: Ebvab el-Fiten; İbn Mâce: Kitab el-Fiten.) Huzeyfe bin Esîd el-Gifarî anlatıyor: “Bir keresinde Rasûlullah meclisimize teşrif etti. Biz o esnada aramızda konuşmaktaydık. “Ne hakkında konuşuyorsunuz” diye sordu. “Kıyamet hakkında konuşuyorduk” dediler. “On alamet belirmedikçe kıyamet kopmaz.” dedi ve sonra on âlameti saydı: (1) Duman, (2) Deccâl, (3) Dâbbet’ül-Arz, (4) Güneşin batıdan doğması, (5) Meryem oğlu İsa’nın nüzulu, (6) Ye’cüc ve Me’cüc, (7) Üç büyük yer kayması: Biri doğu’da (😎 İkincisi batı’da, (9) Üçüncüsü Arap yarımadasında, (10) Yemen’de çıkacak ve insanlığı mahşere kadar körükleyen bir yangın.” (Müslim: Kitab el-Fiten, Ebu Dâvud: Kitab el-Melâhim.) Ebu Umâme Bâhilî (Deccal’i uzun bir hâdis içinde zikrederken) rivayet ediyor: “Selâm verildikten sonra İsa şöyle diyecek: “Kapıyı açın.” Kapı açılacak, karşılarına 70.000 silâhlı Yahudiyle Deccâl çıkacak. O, İsa’ya bakar bakmaz tuzun suda eridiği gibi erimeye başlayacak ve kaçmaya başlayacaktır. İsa şöyle diyecek: “Sana öyle bir nefes edeceğim ki, seni öldürecek.” Sonra onu Lud kapısının doğu yakasında altedecek ve Allah Yahudileri yenilgiye uğratacak… Ve yeryüzü tıpkı kabın suyla dolması gibi Müslümanlarla dolacak. Tüm dünya bir de aynı Kelime’yi zikredecek, ona uyacak ve Allah’tan başkasına ibadet edilmeyecektir.” (İbn Mâce: Kitab el-Fiten) Semüra bin Cündüp (Uzun bir hadiste) rivayet etmiştir ki, Resûlullah şöyle dedi: “Sonra o sabah Meryem oğlu İsa, Müslümanlarla bir olacak ve Allah, Deccâl ile ordusunu hezimete uğratacaktır. Ta ki duvarlar ve ağaç kökleri haykıracaktır: “Ey mü’min, bir kâfir arkamda saklanıyor, gel ve öldür onu.” (Müsned-i Ahmed, Hâkim). Rasullah’ın azadlısı Sefîne (Deccâl ile ilgili haberden söz ederken) rivayet ediyor: “Sonra İsa inecek ve Allah, Afik tepesi yakınlarında Deccâl’i öldürecektir.” (Müsned-i Ahmed) Bütün bu mütevatir hadis-i şeriflerden açıkça anlaşılıyor ki, İsa aleyhisselam gelecek. Bu gelmesi de, şahsi manevi, bir hareket, bir akım şeklinde olmayacak. Ruh ve beden olarak olacak. Bunu da, hadis-i şeriflerde geçen, adil bir yönetici olacak, hac ve umre yapacak, namaz kılacak, Deccali öldürdüğünde mızrağı üzerinde kan olacak, orta boylu, açık tenli, iki parçalı elbise giyecek, 40 yıl kalıp ölecek ve namazını Müslümanlar kılcak, Dimaşk’ın (Şam) doğu kesimine beyaz minarenin yakınına sarı elbiseli ve iki meleğin kanatlarına yaslanmış olarak inecektir… gibi ifadelerden anlaşılmaktadır. Bu hadis-i şeriflerin ve nuzül ile ilgili diğer hadislerin mütevatir olduğunu müfessir ibn-i Cerir et-Taberi, el-Aburi, İbn-i Atiyye, Müfessir el-Kurtubi, Müfessir Ebu Hayyan, Müfessir ibn-i Kesir, Buhari şarihi Hafız ibn-i Hacer el-Askalani…. Keza Sahih-i Buhari’yi şerh eden el-Keşmiri kitaplarında açıklamışlardır. Sormak hakkımız değil mi : Taberi, Ebu Hayyan, Kurtubi, İbn-i Kesir gibi seçkin tefsir otoritelerinin, Hafız İbn-i Hacer gibi bir hadis uzmanın karşısında saf tutan bozuk bir görüşün ne gibi ilmi bir değeri olabilir?! Bugüne kadar, Ehli sünnet alimleri, bu açık ifadelere hiçbir yorum getirmemişler, olduğu gibi inanmışlardır. Bundan sonra da, ehli sünnet yolunda olanların böyle inanmaları, Ehli sünnet dışı yorumlara itibar etmemeleri gerekir. |
|
Konuyu Toplam 5 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 5 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Fotoğraf paylaşımları hk. | M | Duyuru Arşivi | 1 | 21 Ağustos 2019 13:03 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 02 Mart 2018 12:12 |
Günün Müzik Paylaşımları | AsiRuh | Albüm Tanıtımları | 0 | 23 Şubat 2018 10:56 |