IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

112Beğeni(ler)

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 30 Aralık 2021, 18:57   #21
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yozgat Sürmelisi Türkü Hikayesi




Yozgat şehri 1760 yılı başlarında Bozok Yaylasının, yeşillik, etrafı ormanlarla çevrili içinde bin bir çeşit kuşun ötüştüğü bir sahada kurulurken; Yozgat halkı o zaman yarı göçebe ve sürülerini besleyerek hayvancılıkla uğraşır, hayatlarını bu yoldan sağlarlardı.

Bozok yaylasında otlayan bu sürülerin birini de Sürmeli Bey adında bir Türkmen Yörüğü otlatırdı. Halk tarafından sevilen bu yanık sesli halk ozanı elinde kavalı, sırtında sazı Yozgat´tan Akdağmadeni´ne uzanan ormanların içinde sürüsünün içinde dolaşırdı. Bazen bir çamın dibine rastlanır. Sazının tellerini konuşturur bazen bir derenin kenarında kavalını çalar, aşık olduğu gönlünün sevgilisini düşünürdü.

O sevgili ki güzelliği Bozok yayla´sına yayılmış, ahu gözlü, sürmeli kaşlı, ay yüzlü bir dilberdi. Babası bir Türkmen beyi idi ve çok sert bir adamdı. Sürmeli Bey, ailesini salarak, babasından sevdiğini istetir, mağrur adam, kızını bir çobana vermeye yanaşmaz. Araya beyler, ağalar girer ama boşuna, bir türlü gönlü olmaz kızın babasının ve iki sevgili birleşemezler.

Üzüntüsünden sürüsünü bırakan Sürmeli Bey alır sazını eline beş çamlar mevkiinde kendine bir dergah kurar. Aşkını, yanık türküleriyle dağlara ağaçlara anlatır. Küser otağına, obasına ve Akdağlar´a kadar uzanan çamların arkasında onu bir daha gören olmaz. Dertli kavalına üflediğ, işli sazına söylettiği nameler kalır geriye. O gün bu gündür dillerde yankılanır Sürmeli Bey´in türküleri.

SÜRMELİ KIZIN ÖYKÜSÜ

Sürmeli Yozgat´ta yaşanmış Türk Halk Edebiyatının en güzel örneklerinden birisidir. Yozgat Sürmelilerinin ortaya çıkışı 19. yy. sonlarında İkinci Cihan Harbinin sona erdiği dönemdir. Hepsi 96 beyittir.

Sürmeli güzel gözlü sevgiliye bir hitaptır. Eskiden genç kızlar dışarıya çıkarken gözlerine sürme çekerlerdi ve gözleri daha alımlı olurdu. Bol feracelerinin içinde sadece gözleri görünürdü kızların.

Yozgat Sürmelileri yaşanmış öykülerin getirdiği birer sevda, hatta karasevda türküleridir. Bu bir anlık sürmeli gözlere bakış, yüreklerde büyük aşklara kara sevdalara başlanmış olur kor düşen yürekler sessiz sessiz yanar, ateşini genişletir ve ağızlardan sürmelinin sözleri olarak dökülür. Söylenen sözlerde acı vardır, hasret vardır, gurbet vardır. Sürmelileri dinlerken bu kadar duygulanmamızın sebebi bu sürmeli öykülerinde yakaladığımız duyguların kendimizde de bir yeri, bir acısının olmasındandır. Kısaca kendi aşklarımızı, hasretimizi buluruz Yozgat Sürmelilerinde.

Sürmeli Beyin en tanınmış türküsü ;

Of ooof !
Yozgat seni delik delik anam delerim
Kalbur olur toprağını anam elerim
Vay vay anam sürmelim

Eğer sürmelini yitirirsen anam
Koyun olur peşin sıra melerim
Vay vay anam sürmelim

Of oof ! Çamlığın ardında bir yuva yaptım
Yuvamın içinde sürü otlattım
Ben sürmelimi gurbete attım
Vay vay anam sürmelim

Yozgat türkülerinde hasret, sevda ve hepsinden daha çok yayla ve yayla ile ilgili konular işlenmiştir. Yozgat’ı en iyi anlatan “Türkü Yozgat Sürmelisi”dir. Sürmeli Türküsünden bir dörtlük şöyledir.

Dersini almış da ediyor ezber
Sürmeli gözlerin sürmeyi neyler
Bu dert beni iflah etmez del eyler
Benim dert çekmeye dermanım mı var

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 30 Aralık 2021, 18:59   #22
Çevrimdışı
Tefeci'nin Kızı
Yardımcı Admin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zahidem Türküsü Hikayesi




Hanımefendi emeğinize sağlık paylaşım için teşekkürler

__________________
''Zamanın Eli Değdi Bize
Artık Aynı Değiliz
İkimiz de''


Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Aralık 2021, 19:00   #23
Çevrimdışı
Tefeci'nin Kızı
Yardımcı Admin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Yozgat Sürmelisi Türkü Hikayesi




Hanımefendi emeğinize sağlık paylaşım için teşekkürler

__________________
''Zamanın Eli Değdi Bize
Artık Aynı Değiliz
İkimiz de''


Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Aralık 2021, 19:00   #24
Çevrimdışı
# Forum Dedesi #
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zahidem Türküsü Hikayesi




Çok güzel türküdür hakkaten eline sağlık..

__________________
Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!!
Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Aralık 2021, 19:00   #25
Çevrimdışı
Tefeci'nin Kızı
Yardımcı Admin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Yörük Ali Türküsü Hikayesi




Hanımefendi emeğinize sağlık paylaşım için teşekkürler

__________________
''Zamanın Eli Değdi Bize
Artık Aynı Değiliz
İkimiz de''


Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Aralık 2021, 19:01   #26
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yarim İstanbul´u Mesken Mi Tuttun Türkü Hikayesi




Yarim İstanbul´u mesken mi tuttun
Yöre: Kayseri
Güz güneşi sarı sarı devriliyordu o ikindi üzeri de uzaklardaki mor dağların ardına. Elinde su testisi, köyün çeşme başında, sıraya girmişti. Yedi yıl önce beş altı yaşındaki kızlar şimdi varmışlardı on iki , on üçlerine. Düğün davulları aynı gün birlikte döğülen Hatça´yla Zalha´nın üçüncü çocukları koşup oynuyorlardı.Derin bir iç geçirdi.
Bir çocuğu olsaydı bâri. Oğlan değil, kızı. O zaman olsaydı şimdiye yedi yaşında. Çeşmeden su getirmese bile, evde aşa muşa el atar, ortalığı toplar, anasına can yoldaşı olurdu. Ama İstanbul gurbetinde yedi yıldır eylenen eri, istemezdi kız evlât. Erkek olmalıydı çocuğu. Erkek olmalı babası gibi bilekli, kocaman kocaman elli, ayaklı, kaşı gözü kudretten sürmeli. On yaşına varmadan, çifte çubuğa el atmalıydı. Yedi yıldır İstanbul gurbetinde eyleşen böyle isterdi oğlunu. Babasının soyunu sürdürmeli, köy çocuklarıyla dere kıyısında güleş tutup, kendi akranlarını yere kabak gibi vurmalıydı:
Gene derin bir iç geçirdi.

Yedi yıl, yedi koca yıldır İstanbul dedikleri güzeli bol, seyranı renkli İstanbul´da ne bekliyor da gelmek bilmiyordu? Sakın orda gül yüzlü, bal dudaklı, kara kaş kara gözlü bir güvercin göğsü topukluya… Ağlıyası geldi birden. Düşünmek istemiyordu bunu. O pençeli, o tuttuğunu koparan, o boylu poslu erkeğinin bir İstanbul kızına tutulup ondan dolayı sılasını unuttuğunu öğrense öldürürdü kendini. “Vallaha öldürürüm!” dedi içinden sert sert. “Günahı, vebali varsa ona. Kaba sakal hoca tevatür günah dediydi vaazda. Hele böyle bir şey olsun….”

Yanında bir karaltı. Kendine gelerek gözlerinin yaşardığına dikkat etti, sildi elinin tersiyle gözlerini.

Resullarin Emine anaydı gelen:

– Ne o kınalı kekliğim benim? dedi. Öksüzüm, yavrum. Ne ağlıyon? Telâşlandı:
– Yoook, ağlamıyorum nene…

Gün görmüş, umur sürmüş kırış kırış nene inanmadı:
– Ağlıyon kınalı kekliğim, sürmelim ağlıyon. Ben bilmem mi ne diye ağladığını? Vefasızın diktiği fidanlar meyveye geldi. Onunla gurbete gidenler yedinci sefer dönüyorlar sılaya. O nerde? Hani?

“Kınalı keklik” gene derinden bir çekti. Güneşin yarı yarıya derildiği mor dağlara baktı. Gözlerinden yuvarlananlara dur diyemiyordu gayri. Varsın aksınlardı Nene´nin dediği gibi, öksüze bu dünyada gülmek yoktu. Keten yelekli, burma bıyıklısı İstanbul gurbetinde belki de bembeyaz bir istanbul kızıyla unutmuştu sılasını. Dili de varmıyordu ama, unutmasa ne diye yedi yıldır dönüp gelmesin? Dönüp gelmedi diyelim, insan iki satır bir şeyler de mi yazamazdı? İlk gittiği aylar nasıl yazıyordu? Demek unutmuştu? Unutmuştu demek ha? Hıçkırdı. Genç, yaşlı kadınlar, ellerinin kınasıyla çiçeği burnunda kızlar toplandılar başına. Sormadılar hiçbir şey. Biliyorlardı. Sorup da ne diye yüreğini büstübün kaldırsınlar? Biri:
– Sus bacım, dedi. Sus! Bir başkası:
– Gözlerinden döktüğüne yazık!

Sağdan soldan herkes bir şey söylüyordu:
– El oğlu değil mi? En iyisinin köküne kibrit!
-Vallaha Amasyanın bardağı, biri olmazsa biri daha bence..
– En doğrusu bu ama….
– Dinlemiyor ki!
– Bu gençlik, bu tâzelik…
– Yedi yıl, yedi yıl anam. Dile kolay. İnsan eksik eteğini yedi yıl sılasında unutur mu?

Sıkıldı, bunaldı. Ağlamıyordu artık. Zaman zaman bu: Mâdem erkeği İstanbul gurbetinde yedi yıldır unutmuştu onu, o da varsın istidayı boşansın bir güzel, varsındı bir başkasına. Elini sallasa ellisi, başını sallasa…

Duramadı karıların arasında. Onüçünde bulup yitirdiği, yirmisine vardığı halde bir türlü geri dönemiyeni içinden bir sızı bir geçti. Testisini koydu çeşmenin iplik gibi akan suyunun altına. Testi dola dursun, gittiyse keyfinden mi gitmişti. İstanbul´a? Gözü kör olasıca yokluk. Düşmanına avuç açtıran yokluk yüzünden, birkaç para kazanıp öküzü ikileştirmek, birkaç dönüm tarla daha alıp babadan kalan bir kaç dönümüne eklemek için. O gece, o gece işte, nasıl yatırmıştı koluna! Nasıl okşamıştı saçlarını, neler demişti? İstanbul gurbetine gidecek, çok değil yazı orda geçirip, güze, olmazsa kışa koynunda desteyle para, dönecek. O zamana kadar bir de oğlu olmuş olursa, eh gayri, keyfine son olmıyacaktı!.

Başındaki beyat örtüyü çenesinin altında çözüp yeniden bağladı.
Yedi yıl, yedi koca yıl!
Kocasının isteğince bir oğlu olaydı bâri..

Testisinin dolup taşmakta olduğunun farkına bile varmadı: Bir oğlu olsa o zamandan bu zamana, altı yaşında mı olurdu? Bösböyük, palazlanmış delikanlı. Akranlarıyla dere kenarında güleş mi tutardı? Babası gibi pençeli olur da akranlarını yere kapak gibi mi vururdu? Ekimde tarlaya birlikte mi giderler, hasat vakti düveni birlikte mi sürerlerdi? Babasının kokusunu mu taşırdı?
– Kınalı keklik kaldın gene. Bak testin doldu, taşıyor!

Kendine geldi. İnsanoğlunun aklına şaştı. Gözleri testisindeydi güya. Testisinde olduğu halde, görememişti dolduğunu.

Çekti lülenin altından. Güldü acı acı.

Tuttu evinin yolunu. Tuttu ya, şimdi de aklından köyün yaşlıları, gençleri kaynaşmağa başlamıştı. Her kafadan bir ses:
– Deli anam deli bu!
– Doğru bacım, deli..
– Beni yedi yıldır sılamda unutacak da..
– Ben de hâlâ yolunu bekliyeceğim onu ha?

Sonra kafa kafaya, fısıl fısıl bir konuşma. Ah bu konuşma, ah bu konuşmalar… Evden içeri girerken, Dursunların Hacı´yı hâtırladı elinde olmıyarak. İnce, kapkara kaşları yıkıldı sinirli sinirli. Testiyi bıraktı kapının yanına, geçti pencerenin önünde dayandı duvara sağ omzuyla. Odada kimse yoktu, tek başınaydı ya, deminki karılar, kızlar, orta yaşlıların hayalleri doldurmuştu odayı. Alev saçan bakışlarıyla sanki topuna haykırdı:
– Dursunların Hacı, Kara Hacı başınızda parçalansın. Atın yerine eşeği bağlamıyacağım işte, bağlamıyacağım!

Kara Hacı da neydi ki sırma bıyıklı Ali´sinin yanında? Değil yedi yıl, on yıl dönmese sılasına, onu gene unutamazdı işte!

Güz güneşi çoktaan devrilip gitmişti mor dağların ardına. Gece iniyordu köye ağır ağır. Loş oda farkına varılmaksızın kararıyor, derinleşiyordu. Derken bu yandaki kapkara dağların ardından bakır kızılı kocaman bir ayın tekeri gözüktü. Sonra ağır ağır yükseldi göklere, ufaldı, bakır kızılını yitirdi, pırıl pırıl yanmağa, saz örtülü dumanlarıyla ker*** evleri süslemeğe başladı.

Canı ne yemek istiyordu, ne de su.

Gel desen gelmez miydim? Şu güzellerin doldurduğu elmastan kadehleri ben dolduramaz mıydım?

Ali bakıyordu, sadece bakıyordu.

Oysa hem ağlıyor, hem söylüyordu:
– Ketenden yeleğini bile ben dikmedim miydi? Benim gibi bir öksüze dünyayı haram etmeğe nasıl kıydın? Yiğitliğine yakışır mıydı gurbette beklemek dayanacak özümün tükendiğini anlamadm mı?

Ali susuyor, boyuna susuyordu. Taştan ses çıkıyor, Ali´den çıkınıyordu. Sözlerinin ardını getirdi ağlıya ağlıya:
– İnsafsız yedi yıl oldu sen gideli, diktiğin fidanlar meyvaya geldi tekmil. Birlikte gittiklerinizin tümü yedişer sefer geldiler sılalarına. Buraların güzelleri çoktur ama sana yaramaz. Durmadın sözünde Ali´m. Sözünde durmayana erkek demezler biliyor musun? Kavlimizde gidip de dönmemek varmıydı vefasız?

Fakat Ali hiç ses vermeden bakmış bakmış, sonra çekip giderken duman olmuştu âdeta. Bağırmıştı ardından, bağırmış, bağırmış… Fakat Ali…

Uyandı. Güneş bir mızrak boyu yükselmişti Kalktı yaslandığı yerden:
– Hayırdır inşallah, dedi.

Kalktı usulcak, gitti kapıya, örttü, kalın tahta sürgüsünü itti. Ne olur ne olmazdı. Kara, kuru Hacı kötü dadanmıştı çünkü. Köy bakkalında kafayı çekip elinde saz, düşüyordu tek gözden ibaret evininin yakınlarına. Daha bir günden bir güne ne kapısına dayanıp böyle böyle demiş, ne de çeşmeye giderken, yahut da tarlanın yolunu tek başına tuttuğunda yolunu kesmişti. Kesmemiş, lâf da atmamıştı ama, köyün cadı karıları pek yakıştırmışlar onu Kara Hacı´ya! Yedi yıldır İstanbul´u mesken tutan vefasızını düşüne düşüne uykuya varıverdi. Dünya çoktan silinmiş, ay devrini tamamlayıp elini eteğini çekmişti dünyanın göklerinden.

Devrile kaldığı yerde mışıl mışıl uyuyordu.
Uykusunda düş.
Düşünde İstanbul gurbeti. Taşı toprağı altındandı İstanbul gurbetinin. Ali´sini aramağa gitmişti düşünde. Bulmuştu da. Güzellerin arasındaydı. Bir kıyıdan bakıyordu. Güzellerden biri dizine başını koyup uzanmıştı boylu boyunca. Bir başkası gümüş bir kupayla şarap veriyor, daha bir başkası da dudağından öpmeğe uzatıyordu dudaklarını.

O zaman, o zaman işte, gizlendiği kıyıdan çıkıvermişti. Ali şaşırmış, bırakıp güzellerini, koşmuştu yanına. Açmıştı ağzını Ali´sine, yummuştu gözünü:

– İstanbul´u mesken mi tuttun? Bu güzelleri gördün beni unuttun mu? Sılasına gelmeğe yemin mi ettin yoksa?

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Aralık 2021, 19:01   #27
Çevrimdışı
Tefeci'nin Kızı
Yardımcı Admin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Yarim İstanbul´u Mesken Mi Tuttun Türkü Hikayesi




Hanımefendi emeğinize sağlık paylaşım için teşekkürler

__________________
''Zamanın Eli Değdi Bize
Artık Aynı Değiliz
İkimiz de''


Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Aralık 2021, 19:07   #28
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Türkülerde Turna Hikayesi




Türküler hayatımızın âdeta vazgeçilmez bir parçasıdır. Türk insanı türkülerle konuşmuş, türkülerle dertleşmiş, türkülerle hasret gidermiş, türkülerle acılarını, sevinçlerini dile getirmiş, türkülerle selâm uçurmuş o yara, türkülerle selâm almış o yardan. Dolayısıyla türküler kültürümüzde önemli bir iletişim aracı olmuştur. Bu yüzden, türkülerde kullanılan her bir sözün kendine özgü derinliği ve anlamı bulunmaktadır. Türkülerde kullanılan kavramlarla ilgili yapılacak anlam çözümlemeleri ile bu durumun daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyiz.

Türkülerde kullanılan kavramların hiçbiri gelişigüzel yer almış değildir. Her bir kavramın kendine özgü bir çağrışımı bulunmaktadır. Kimi zaman ayrılığın önünde en büyük engel olarak karlı dağlar görülmüş, onların aradan çekilmesi ile hasret çekenlerin kavuşacağı dile getirilmiş; kimi zaman da kahpe felekten şikâyet edilmiş. Kimi zaman güllerle konuşup dertleşmiş, ovalara seslenmiş, taşlarla konuşmuş, ceylanlarla dertleşmiş; kimi zaman da Ferhat olup dağları delmişiz. Bu yüzden türkülerde yer alan sözlerden çok, o sözlerin bir araya gelmesini hazırlayan olaylar zincirini çok iyi bilmek gerekir.

Türk kültüründe kutsal sayılan birçok kuş türü içerisinde turnanın ayrı ve özel bir yeri bulunmaktadır. Çünkü, göklerin özgürlük sevdalıları olarak bilinen turna kuşlarının, Gök Tanrı yı temsil ettiği varsayılmış ve ona kutsal bir kimlik yüklenmiştir. Aynı kutsal kimliğin İslâm tasavvuf geleneği içerisinde de sürdüğünü görmekteyiz.

Gururlarına düşkün, son derece sade bir hayat tarzını tercih eden turna kuşları, gökyüzünün engin maviliklerinde uçarken, her bir kanat vuruşları müziğin notaları gibi ahenkli, şiirin sözleri gibi armoniktir. Onların simgesel görüntüleri içerisinde, birçok imgesel anlam da ortaya çıkmaktadır. Bu imgelerin her birinin ayrı ayrı çözümlenmesi ile, turnaların Türk kültürü içerisindeki somut değerleri anlaşılmış olur.

Turnalar kimi zaman coşkunun, kimi zaman hüznün, bazen de mutluluğun habercisi olmuşlardır. Birçok halk şiirinde, özellikle halk türkülerinde duyguların anlatımında turnayı aracı olarak görürüz. Turnanın türkülerde bu kadar geniş yer almasında, onun Türk halkı tarafından çok sevilmesi etkili olmuştur.

Türkülerde turna kuşunun çok yaygın olarak kullanılmasının birçok nedeni bulunmaktadır. Bunların arasında en önemli yeri, -turnanın göçmen bir kuş olması, diyar diyar gezmesinden ötürü-, onun haber getirip götürme görevini üstlenmesi tutmaktadır. Bu özelliklerinden ötürü turnalar gurbette kalanın, hasret çekenin, nazlı yârdan ayrı olanın duygularına tercüman olurlar. Kimi zaman haber götürür, kimi zaman da haber getirir. Kimi zaman da kendisiyle dertler paylaşılır.

Geniş bir coğrafyada ve farklı kültürlerde yer edinmiş olarak karşımıza çıkan turnayı, Türk insanı giyiminde, kuşamında, halısında, kiliminde, oyasında, eşiğinde, beşiğinde, velhasıl her eşyasında motif olarak kullanmıştır.

Turna Kuşu, Orta Asya dan Japonya ya oradan da Kore ye kadar geniş bir kuşakta mukaddes olarak kabul edilmektedir. Aynı zamanda turna, Alevilik ve Bektaşilik kültüründe de çok önemlidir. Alevîlikte turna ve güvercin kutsal sayılan iki kuştur. Bu kuş, Alevî-Bektaşi folklorunda da önemli bir rol oynar ve Hz. Ali yi temsil eder. Yine Ahmet Yesevi, turnaya dönüşebilmektedir.

Cemin önemli bir unsuru olan semahlardaki hareketlerin her birinin ayrı ve özel bir anlamı bulunmaktadır. Turna Semahı ise, turnanın uçuşunu çağrıştırır. Turnaların gökyüzündeki hareketlerini yansıtan figürlerle semah dönen, döndükçe yükselen canlar Hakla buluşurlar. Turna semahı, bu buluşmayı anlatır. Sesi Ali ye benzetilen turna, kuzeyden güneye, güneyden kuzeye göç ederken, Anadolu insanından selam götürür, onlardan da selam getirir.

“Kim gördü deryada balık izini,

Eğildi öptü Kanber in gözünü,

Turnalardan işittim avazını,

Turnalar Ali mi görmediniz mi?” (Pir Sultan Abdal)

Şah Hatai de, turnanın sesini Hz. Ali nin sesine benzeterek ona ilahi bir kimlik yükler.

Yemen ellerinden beri gelirken

Turnalar Ali yi görmediniz mi?

Hava üzerinde semah ederken

Turnalar Ali yi görmediniz mi?(Pir Sultan Abdal)

Erzurum yöresine ait sıra barlarından dördüncü barın adı da “Turna Barı”dır. Turna Barı nda biri kadın, diğeri erkek olmak üzere iki oyuncu, bir çift turnayı temsil ederler. Oyunda ara sıra ötüşme taklitleri yapılır. İki oyuncunun birbirleri etrafında dönmeleriyle oyuna başlanır. Erkek oyuncu dişiyi aldatarak diz üstü yere çöktürür. Etrafında üç devir yaptıktan sonra sırtına çıkıp oynar. Sonra da yine erkek tarafından kaldırılır ve oyun biter. Turna barı, düğünlerde Erzurum kadınlarınca da oynana gelmiştir.

Oyunda turnanın hareketlerini taklit eden figürler vardır. Barın belirli bir yerinde erkek dişiyi çökmeye mecbur edince, seyircilerden biri dişinin önünde fındık, badem gibi şeyler koymayı unutmaz. Dişi, turna, bunları kuşun hareketlerini taklit ederek yer ve erkeği gözüyle takip ederek etmeye başlar. Erkek turna dişinin sırtına çıkarken kanatlarını çırpar. Bunun asıl mânasını çözmek güç değildir. Bölgenin en uzun ömürlü barlarından olduğu, Asya da da çeşitlerinin bulunmasıyla sabittir.

Turna sürüleri göç ederken genellikle “▲” biçiminde uçarlar. Bu onlara has bir uçuş tekniğidir. Turnalar, çiftler halinde yaşarlar ve tek eşli bir hayat sürerler. Yuvalarını diğerlerinden ayırırlar. Eğer bir avcı turnanın birini vurur ya da turna çiftlerinden biri ölürse, geride kalan turna yaşamaya devam etmez ölümü seçer ve kendini suya bırakır.

Turna sadece Türk kültüründe değil, Japon kültüründe de önemli bir simge olarak yer almaktadır. 1950 nin ortalarına doğru, 1945 Hiroşima atom bombasının patlaması sonucunda Lösemi hastası olan 11 yaşındaki Sasaki Sadako, hastalığının iyileşmesi için turna kuşu origamilerini yapmaya başlamıştır. Japon inancına göre, 1000 adet turna kuşu origamisi yapıp dilek tutulduğunda, dileğin gerçekleşeceğine inanılır. Sadako, 644 turna kuşu origamisi yaptıktan sonra ölür. Arkadaşları onun yerine sayıyı tamamlamış ve cenaze töreninde mezarına turna kuşlarını koymuşlardır. Bu olay Hiroshima da Dünya çocuk barış gününün oluşmasına ve bugünün onuruna Sadako nun Seatle da bir heykelinin yapılmasına neden olmuştur. Her sene Ağustos ayının altısında kutlanan barış gününde, dünya çapında birçok çocuk tarafından yapılan turna kuşu origamileri Hiroshima ya gönderilir.

Türkülerimizde turna motifinin kullanımında üç ana temaya rastlamaktayız. Bunlardan birincisi, haber götüren, ikincisi haber getiren, üçüncüsü de kendileriyle dertleşilen turna.

1. Haber Götüren Turnalar

Haberleşmek, bir başka adıyla iletişim insan için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. İlk çağlarda dumanla, güvercinle haberleşen insanoğlu, günümüzde elektronik ortamda karşılıklı konuşup görüşme imkânı bulmaktadır.

Teknolojinin henüz gelişmediği dönemlerde, gurbete çıkanlar, vatanından ve sevdiklerinden ayrı kalanlar, haberleşmede çeşitli araçlar kullanmışlar, bunların içerisinde de en önemli yeri turnalar almıştır. Hasretlerini, üzüntülerini, acılarını, kederlerini ya da sevinçlerini türküler aracılığı ile dile getirmişlerdir. Türkülerde en önemli haber taşıyıcıları da turnalar olmuştur. Turnaların bu misyonu üstlenmelerinde, insanın turna ile oluşturduğu duygusal bağın etkisi vardır.

Diyar diyar gezen turnaların haber götürücü olmasından daha doğal bir durum olamaz. Bunu bilen şair, onun vasıtasıyla haberleşir. Turna kendisinden aldığı haberi sılaya götürecek, onlardan aldıklarını da kendisine getirecektir.

Dolaylı haberleşme aracı olan turna, tıpkı bir mektubun sonunda konulan üç nokta gibidir. Turnayı gören sevgili, sevdiğinin kendisine neyi söylemesini istiyorsa, onu hissetmeye çalışacaktır.

Bir çift turnayı dalda gören şair, buna oldukça içerler. Çünkü onlardan haber bekleyenler var. Bu yüzden şair turnaya yalvarır:

“Seversen Mevla yı kalma yollarda

Sizi bekleyen var bizim ellerde” (Bir Çift Turna) diyerek, bir an evvel kendisinden aldığı haberi götürmesini ister.

Turnalar sadece uçuşlarıyla değil, sesleriyle de insanları etkilemişlerdir. Şair onun ötüşündeki yakıcılık ile kendi durumu arasında paralellik kurar. Eşinden ayrılan turna dertli ötmektedir.

“Turnam dertli öttün, derdimi deştin

El vurdun, yaremin başını açtın.” (Bir Çift Turna) mısralarında, turnanın dertli ötüşü iki nedene bağlanmıştır. Ya eşinden ayrılmış, ya da yolunu şaşırmıştır. Bilindiği gibi turna, tek eşli bir hayat sürer. Eşinden ayrılmış olması onun hayatının da sona ermesi anlamına gelir. Turnanın bu özelliği ile kendisi arasında ilgi kuran ozan, acısını onunla paylaşır. O da sevdiklerinden ayrılıp gurbet ellere düşmüştür. Bu yüzden turna ile kendi arasında bir yakınlık kurar.

Turnalar hiç durmadan kilometrelerce uçabilen ve havada en uzun kalan kuş türlerinin başında gelir. Şair bu durumu bildiği için, turnanın kendi memleketini de durmadan geçeceğinden endişelenir ve ona şöyle seslenir:

“Fazla gitmen bizim köye varınca

Selam söylen eşe dosta sorunca”

Muharrem Ertaş ın çırağı olarak yetişen ve türkülerinde genellikle Anadolu insanının yanıklığını, hüznünü ve yer yer de sevincini işleyen Keskinli mahalli sanatçı Hacı Taşan (1930-1983), “Allı Turnam” türküsünde, turnalarla eşe dosta selam gönderilir.

“Allı turnam bizim ele varırsan

Şeker söyle kaymak söyle bal söyle.” dedikten sonra, turnanın sılaya varınca ne söylemesi gerektiği de tembih edilir. Önce güzel şeyler söyleyecek. Umutla bekleyenlerin umutlarını kırmayacaktır.

“Eğer bizi sual eden olursa

Boynu bükük benzi soluk yar söyle.” denilecektir. Böylece kendi durumundan eş, dost ve yaran haberdar olacaktır.

Aşık edebiyatının önemli isimlerinden olan Gevheri nin “Garip Turna” türküsünde sıladan, yardan ve sevenlerden ayrı kalmanın, kendisini ne hâle koyduğunu turnalar aracılığı ile sılaya iletir. Gevheri ayrılığın acısını;

“A zalim engeller yolumu bağlar

Yarimin hasreti ciğerim dağlar” mısraları ile ifade etmektedir.

Aşık tarzı Türk şiirinin tanınmış simalarından Erzurumlu Emrah, dost iline giden turnalara,

“Uğrar isen yar yanına

Eyle selamı selamı.” dedikten sonra, gurbetin ve ayrılığın alnına yazılmış bir yazı olduğunu belirtir. Emrah ın tek arzusu vardır. O da yare kavuşup, onun elinden bade içmektir. Ancak bu arzusunu gerçekleştirebileceğinden de emin değildir.

Hayatı hakkında çok fazla bir bilgiye sahip olmadığımız Ercişli Emrah, “Katar Katar Giden Turnalar” adlı şiirinde, turnalarla sılaya haber gönderir. Emrah,

Sılada sevdiğim öz anam atam

Daha gözlemesin yollarımızı” der.

Emrah esir düşmüştür. Bu yüzden sevdiklerine kavuşmasının ihtimali gözükmemektedir. Turnalara sevdiklerinin yolunu umutla beklememesini söyler.

“Gündüz akşama dek ceza ederler

Akşam da bağlarlar ellerimizi

Musa Eroğlu nun derlediği, Mut yöresine ait “Telli Turnam” türküsünde,

“Telli turnam selam götür

Sevgilimin diyarına

Üzülmesin ağlamasın,

Belki gelirim yarına” diyerek, telli turnadan sevgiliye kavuşmanın yakın olduğu haberini götürmesi istenir.

Turna sadece selamı götürmekle kalmaz. Kimi zaman da, her ne şart altında olursa olsun haberi ulaştırması gerekir. “Gidin Turnalar Gidin” adlı anonim türküde bu durum şöyle ifade edilmiştir:

“Gidin turnalar gidin

Yarime selam edin

Yarim uykuda ise

Uykusun haram edin”.

Gaziantep yöresinde söylenen “Yüce Dağ Başında Uçan Turnalar” adlı türküde ise, selam gönderme şarta bağlanmıştır. Eğer yolları bizim köyden geçecek olursa selam gönderilecek, aksi takdirde selam göndermesinin bir anlamı olmayacaktır. Buradan da anlaşılacağı üzere, turnaların güzergâhı da önemli olmaktadır.

“Bir selam var göndereyim yarime

Bizim köye uğrar ise yolunuz” Turnalar sadece bununla kalmayacak, gurbette kalmış olmanın acılarını da anlatacak.

Kimi türkülerde de, turnanın bizzat gideceği yer belirtilir. Yani tabir yerinde ise, haber götüreceği adres söylenir.

“Turnam gidersen Mardine

Turnam yare selâm söyle.”

2. Haber Getiren Turnalar

Turnalar sadece haber götürmezler, aynı zamandan eşten, dosttan, yarandan haber de getirirler. Haber getiren turna türkülerinin sayısı da bir hayli fazladır. Bunlardan biri de Pir Sultan Abdal a aittir. Türküde yüce dağ başından süzülerek gelen turnaya seslenen şair,

“Yüce yüce dağlardan mı gelirsin

Hayır mı gök turnam yardan ne haber?” dedikten sonra, yarinden ayrı kaldığı için çektiği hasreti turnaya anlatır ve yarinin de kendisi gibi hasret çekip çekmediğini öğrenmek ister.

Turnalarla erenler arasında bir bağlantı kurulmuştur. Erenler de tıpkı turnalar gibi bir yerde duramazlar, diyar diyar gezerler. Bu durum “Bir Çift Turna” türküsünde,

“Konup göçmek erenlerin işidir

Konup göç ki söylenesin dillerde” mısraları ile dile getirilir.

Turnalar, avcılardan çok korkarlar. Bu yüzden çok tedirgindirler. Aşık Davut Sulari de, sıladan gelen turnalarla konuşmak, onlardan haber almak ister. Ancak turnaların kendisiyle konuşmaya pek niyetleri yoktur. Ozan turnaları rahatlatmak için kendisinin avcı olmadığını,

“Sulari yi avcı sanma

Sakin kara taşa konma

Bizim yaylalardan inme.” mısraları ile dile getirir.

“Bir Çift Turna” türküsünde de Kars ilinden gelen turnaların garip ötüşleri ve göle konmaya korkmalarını avcı korkusuna bağlar.

“Bir çift turna geldi Kars illerinden
Öter garip garip bizim ellerde

Evrilir çevrilir göle konmaya

Korkar ki avcı var göllerde”

Katar katar gelen turnalar, beraberlerinde haber de getirirler. Her birinin de oluşturduğu etki farklı farklıdır. Kimisi sıla özlemini bir daha hatırlatır, kimi de sıladan gelen bir haberi ulaştırır. Karacaoğlan, katar katar olmuş gelen turnaların kendi haline bakmalarını ister. Çünkü durumu içler acısıdır. O bu durumunu şöyle ifade etmektedir.

“Gittim gurbet ile geri gelinmez

Kim ölüp de kim kaldığı bilinmez

Ölsem gurbet ilde gözüm yumulmaz

Anam, atam bir ağlarım yok benim.”

Haber getiren turna türkülerini genel olarak değerlendirdiğimizde, hemen tamamında gurbet acısının getirdiği yoğun bir beklentiyle karşılaşmaktayız. Bu dramı oluşturan temel unsurları değerlendirecek olursak, mukayeseli bir yaklaşımı görmekteyiz
3. Turnalarla Söyleşme

Turnaların türkülerde yüklendiği bir başka fonksiyon da, kendileriyle dertleşme ve söyleşmedir. Gurbette kalmış, hasret çekenler veya herhangi bir derdini paylaşmak isteyenler turnalarla söyleşir. Ozan “Gitme turnam gitme bir sualim var” dedikten sonra, “Turnam neden düştün sen bu yollara?” diye sorar. Çünkü turnanın durumu hiç de iyi görünmemektedir.

“Ağlamışsın gözlerinin yaşına

Uğramışsın zemherinin kışına” mısraları bu durumu ortaya koymaktadır.

Bir başka türküde turnanın gitmemesi istenir.

“Gitme turnam bizim elden

Dön gel Allahın seversen

Ayrılık ölümden beter

Dön gel Allahın seversen” mısralarında, turna ile söyleşen ozan, âdeta turnanın kaderi ile kendisininkini benzer görür. “Gitme Turnam Yollar Iraktır” türküsünde turnanın gitmesi istenmez. Çünkü, ayrılık dayanılmaz bir acıdır. Ozan da gurbete düştüğü için, kimse ne öldüğünden, ne de sağ olduğundan haberdardır. Bu yüzden, turnaların ayrılık ateşine yanmalarını istemez ve onları yolundan çevirmeye çalışır.

“Geldim gurbet ele geri dönülmez

Kim öldüğü kim kaldığı bilinmez

Ölsem gurbet elde gözüm yumulmaz

Anam bacım bir ağlarım yok benim”

Turnalarla söyleşilen türkülerde ana temanın ayrılık ve aşk acısı olduğunu görmekteyiz. Aslında her bir türkünün ayrı bir hikâyesi ve bu hikâyeye bağlı anlam derinliği bulunmaktadır. Biz sadece bu türkülerden okuyucuları bir nebze olsun haberdar etmek ve bu konuya dikkat çekmeyi arzu ettik.

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Aralık 2021, 19:08   #29
Çevrimdışı
Tefeci'nin Kızı
Yardımcı Admin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Türkülerde Turna Hikayesi




Hanımefendi emeğinize sağlık paylaşım için teşekkürler

__________________
''Zamanın Eli Değdi Bize
Artık Aynı Değiliz
İkimiz de''


Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Aralık 2021, 19:09   #30
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sevdiğime Varamadım Türkü Hikayesi




Yöre: Tokat/Reşadiye
Vaktiyle, Niksar´ın bir köyünde genç bir ilkokul öğretmeni varmış. Güzel bir köylü kızı sevdalanmış bu öğretmene.. Hem kendine sevdalanmış, hem de öğretmen ya;o zamanda mühim bir meslek, herkesin hayallerini süslermiş öğretmenlik. Öğretmen bey de boş değilmiş bizim sevdalı kıza.. Bunlar konuşmaya başlamışlar, yani sevdalarını,yüreklerini açmışlar birbirlerine.. Bir süre sonra, öğretmenin tayini Niksar´ın içine çıkmış. Kızı almış bir dert, anasıyla (abusu) konuşmuş, “gidecem öğretmenle,seviyorum onu),lakin anası izin vermemiş.. “Onunla bir olamazsın, O koskoca öğretmen bey, sen bir köylüsün, denk değilsiniz” demiş. Öğretmen gitmiş, hem de öyle bir gitmiş ki ne aramış kızı me sormuş, ne de mektup yazmış. Bizim sevdalı kızı köyden bir çobana vermişler sonra.. İşte bu türküyü derleyen ve kaynaş kişi olan Ali KAYA ve Çakır USTA´dır bu düğünün mehterleri (Zurna çalanlar). Kız, “kız başı yıkama” (Reşadiye´de bir düğün geleneği) sırasında ağlayarak, mani yakmış boyle:

“abum abum kız abum

sensin sebebim abum”

beni yaktın sen abum” diye.. Çakır usta ve Ali KAYA da bu sözlerden esinlenerek, bu türküyü yöremiz kültürüne ve türküler hazinemize kazandırmışlardır

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
adina yaktigim turkuler, aksam turkusu, hikayeleri, hikayesi, lafazan ailesi, lafazan chat, lafazan fm, lafazan mobil sohbet, lafazan net, lafazan radyo, lafazan sohbet, lafazan sohbet radyo, lafazan.net, lafazan.net.radyo, lafazanfm, siiri, turku


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
DJ-Türkü ile Türkü Seli CanLı Yayında (TatLiSohbet) AyNiL Yayındaki DJ'ler 1 09 Aralık 2021 00:26
DJ-Türkü ile Türkü Seli CanLı Yayında (TatLiSohbet) AyNiL Yayındaki DJ'ler 1 09 Aralık 2021 00:25
En çok dinlenilen 10 türkü ve hikayeleri.. AyNiL Sunucu Radyolarından Son Haberler 0 10 Eylül 2021 11:43
Dj Türkü ile Türkü Şöleni Derin Fm de. Derin Fm Yayındaki DJ'ler 1 09 Ekim 2020 22:28
Türkü türkü Anadolu Zeytin Kültür ve Sanat 1 24 Nisan 2019 18:04