IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

113Beğeni(ler)

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 23 Kasım 2020, 00:06   #31
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




Emegine saglik cok guzel bi paylasim ...

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 04 Aralık 2020, 19:49   #32
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




1923 doğumlu Senegalli şair, yazar, yapımcı, yönetmen Ousmane Sembène 1997 yılında kraliçenin özel onur ödülüne layık görülür. Ödülünü almak için İngiltere’ye gider; törene katılır ve tarihe geçecek şu konuşmayı yapar ve ödülü almadan salonu terk eder:
“Sayın baylar ve bayanlar, konuşmama İngiliz dilinde devam etmeyeceğim için hepinizden özür dilerim.
Sizin topraklarınızdayım ve sizin sahibi olduğunuz sistem içinde sizin tarafınızdan payelendiriliyorum.
Ancak asıl konuşmam kendi öz dilimde olacaktır. Merak edenler, konuşmamın İngiliz diline tercümesini koltuklarında bulabilirler.
İngilizler geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize, gözlerimizi kapayarak dua etmesini öğrettiler.
Gözümüzü açtığımızda ise; bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.
İngilizler’in dinini, dilini öğrendik. Uzak dünyadan gelen yeni dil ve din bizi hep çalışmak zorunda kalan itaatkâr köleler yaptı. Özgürlük için her karşı geldiğimizde, bizi birbirimizle savaşmak için ikna ettiler ve silah verdiler.
İngilizler gelmeden önce topraklarımızda sadece kavga vardı. İngilizler’in kutsal dini bizim kavgacılığımızı kullandı; evlâtlarımızı savaşçı yaptı.
Hem de sadece kendi kardeşleriyle savaşan, dünyayı İngiliz dilinden ve İncil’den ibaret sanan vahşi savaşçılar.
Hastalıklar yaydılar. Ne olduğunu bilmediğimiz içeceklerle bizleri hasta ve zayıf yaptılar. Atalarımız’ı zincirleyerek büyük şehirlerine köle olarak götürdüler.
O büyük binaları, caddeleri, tünelleri ve kiliseleri insan etinin üzerine inşa ettiler.
Kendilerini temizlemek için sanatçılarına fikir adamlarına; sadece kendilerini kapsayan insan tariflerini yaptırdılar. Her çeşit yiyeceklerin büyüdüğü topraklarımıza ilaçlar döktüler. Toprağın altındaki yanıcı siyah cehennem kanı için bizleri öldürdüler.
Büyük acılar ve ölümcül işkenceler ördüler.
Her gelen gemiden; kıyılarımıza hep ikiye bölünmüş tekneler yanaştı.
İlk gelenler zulüm ettiler, arkasından gelen arkadaşları zulmü durdurma vaadiyle bizleri ele geçirdiler. Bugün gelenler de aynı sistemle hâlâ işgale devam etmekteler.
Yeni ilaçları, biyolojik silahları ve hastalıkları deneyen gönüllü doktorlarınızı istemiyoruz.
Emperyalist sisteminizde geri dönüşüm ekonomisiyle aslında sömürü olan yiyecek yardımlarınızı kabul etmiyoruz.
“ÖZGÜRLÜĞÜMÜZÜ İLAN EDİYOR VE DE AVRUPA’YI KOVUYORUZ…”
Birbirimizi anlamamızı zorlaştıran, şarkılarımızı ve masallarımızı unutturan fakir dilinizi reddediyoruz.
Çağdaş dünya daveti içindeki, bizi zorla şekillendiren yüzeysel sanat kuramlarınıza karşı çıkıyoruz.
Özgürlüğümüzü ilan ediyor, Afrikalı insanlar olarak doğduğumuzu ve Afrikalı ölmek için de bütün Avrupa’yı topraklarımızdan kovuyoruz.
Birbirimizi öldürelim diye bize öğrettiğiniz ırkçılığı… Felsefe adına önümüze sürdüğünüz batının sığ kafalı laflarını… Hukuk adına yaptığınız bütün şovenistliklerinizi… Ve sanat diye dayattığınız bütün estetik öğretilerinizi…
Afrika topraklarından silene kadar Afrika sizinle savaşacaktır.
Siz kabul etmeseniz de bir Afrikalı en az dünyanın herhangi bir yerindeki bir batılı kadar onurludur.
İnsan onurlu doğar. Ve hiçbir insanın kraliçelerin vereceği onura ihtiyacı yoktur.”



Alıntı...

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Aralık 2020, 21:51   #33
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




Yılbaşı Hediyesi Hikayesi

Tam bir dolar seksen yedi senti vardı. O kadar, ne bir sent eksik, ne bir sent fazla!.. Bunun da altmış senti penniden ibaret ufaklıktı. Bu pennileri teker teker bakkal, kasap, manavla çekişe çekişe pazarlık ederek ve her defasında satıcıların cimrilik isnatları karşısında utancından kıpkırmızı kesilerek biriktirmişti. Della paraları üç defa saydı. Bir dolar seksen yedi sent, o kadar! Halbuki ertesi gün Yılbaşı'ydı.
Kendini odadaki partal divanın üzerine atıp hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka çare yoktu. Della da böyle yaptı.
Della'nın evi, haftada sekiz dolara tutulmuş mobilyalı bir apartman! Tasvire değer bir hali yok. Tam bir fakirhane!
Aşağıda antrede, içine tek bir zarf sığdırmaya imkan olmayan bir mektup kutusu ile ölümlü bir elin asla çaldıramayacağı bir zil vardı. Kapıda da "Mr. James Dillingham Young" ismini taşıyan bir kart asılı idi.
Mr. James Dillingham eve geldiği vakit size evvelce Della diye takdim ettiğimiz karısı kendisine "Jim" diye hitap eder, boynuna sarılarak onu bağrına basardı.
Gözyaşları dindikten sonra Della eline bir ponpon alarak yüzünü pudraladı. Pencerede durarak apartmanın o kasvetli arka avlusundaki bulut rengi bir parmaklık üzerinde yürüyen bulut rengi kediyi aptal aptal seyretti. Ertesi günü Yılbaşı'ydı. Jim'e bir hediye alabilecek yalnız bir dolar seksen yedi senti vardı. Bu pennileri aylardan beri birer birer biriktirmişti. Halbuki şimdi hiçbir işe yaramadıklarını görüyordu. Haftada yirmi dolara pek bir şey yapmaya imkan yoktu. Masraf umduğundan fazlaya çıkıyordu. Zaten her zaman öyle olur!.. Şimdi Jim'e hediye alacak yalnız bir dolar seksen yedi senti vardı. Sevgili Jim'ine güzel bir şey almak hususunda hülyalar kurarak bir çok mesut anlar yaşamıştı. Güzel, nadir, parlak bir şey, Jim'e ait olmak şerefi ile az çok mütenasip bir hediye.
Pencereden uzaklaşarak kendini aynanın önüne attı. Gözleri pırıl pırıl yanıyordu, ama yirmi saniye içinde rengi uçuvermişti. Saçlarını çözerek omuzlarının üzerine döktü.
James Dillingham Young Ailesi'nin iftihar ettikleri iki şeyleri vardı. Birisi Jim'in babasından intikal eden ve aslında büyük babasına ait olan altın saat, diğeri ise Della'nın saçları idi. Apartmanın hava deliğinin karşı tarafında Saba Melikesi otursaydı Della, kraliçenin mücevherlerini kıymetten düşürmek kastiyle, o güzel saçlarını pencereden dışarı sarkıtırdı. Hazreti Süleyman apartmanın kapıcısı olsa ve bütün servetini, elmaslarını, bodrumda bulundursaydı, Jim ihtiyarı kıskandırıp hasetle sakalını kaşıttırmak için önünden her geçişinde cebindeki saati çekip bakar gibi yaparak gösterirdi.
Della'nın saçları altın renkli bir çağlayan gibi parlayarak ve dalgalanarak dizlerine kadar döküldü ve bir elbise gibi vücudunu örttü. Bununla beraber Della, saçlarının uzun müddet böyle kalmasına müsaade etmedi. Sinirli ellerle hemen topladı. Bir aralık bir an için durdu. Tereddüt eder gibi oldu. Yerdeki kırmızı tüyleri dökük halıya bir iki damla gözyaşı aktı.
Della, gözlerinin yaşı kurumadan kahverengi ceketini kapıp aynı renkteki şapkasını başına geçirdiği gibi, eteklerini savurarak kapıdan fırladı. Merdivenleri inip sokağa çıktı.
"Mm. Sofronie. Her nevi saç levazımı" ibaresini taşıyan bir tabelanın önünde durdu. Bir hamlede kendini yukarıda buldu. İriyarı, süt beyaz, soğuk bir kadın olan Madam Sofronie'ye nefes nefese:
- Saçlarımı alır mısınız? diye sordu.
Madam:
- Saç alırım ama şapkanı çıkar da bir bakalım, cevabını verdi. Della altın renkli, çağlayana benzeyen saçlarını döküverdi.
Madam, saçları pişkin bir alıcı eli ile bir yokladıktan sonra.
- Yirmi dolar, dedi.
Della:
- Peki. Derhal, cevabını verdi.
Ondan sonraki iki saati pembe bir bulut üstünde uçar gibi sevinçle nasıl geçirdiğini bilmiyordu. Edebiyat bertaraf, Jim için istediği hediyeyi bulmak arzusu ile dükkanların altını üstüne getiriyordu.
Nihayet bulabildi. Hasseten Jim için yapılmış bir şey? Dükkan dükkan gezmiş, hiçbirinde buna benzer bir şey görmemişti. Platin bir saat zinciri. Kıymeti, fazla gösterişli süslerde değil, deseninin sadeliğinde ve kibarlığında idi.
Bütün iyi şeyler böyle olmalıdır. Zincir Jim'in o emsalsiz saatine layık derecede güzeldi. Della ilk nazarda kararını verdi. Zincir tıpkı Jim gibi idi. Gösterişsiz, fakat kıymetli. Kocasını da, zinciri de aynı şekilde tarif etmek mümkündü, yirmibir dolar verdi. Bu zinciri taktıktan sonra Jim artık, saatine nerede olsa bakabilir, daha doğrusu bakmaya heveslenebilirdi. Halbuki, şimdi o emsalsiz saate, bir kayışa asılı olduğundan hep gizleyerek bakıyordu.
Eve avdet ettikten sonra Della'nın sarhoşluğu biraz geçti. Aklı başına gelerek ihtiyatlı hareket etmeyi düşündü. Saç maşalarını çıkartarak hava gazını yaktı. Ve aşkla cömertliğin birleşmesinden doğan tahribatı tamire koyuldu. Sayın dostlar, burun kıvırıp geçmeyin. Bu her zaman muazzam bir iştir. Müthiş bir iş!.
Kırk dakika zarfında saçları mektep kaçağı bir çocuk kafası gibi kıvrım kıvrım olmuştu. Della aynadaki aksini tenkitçi bir nazarla uzun uzadıya dikkatle seyretti.
Kendi kendine:
- Jim bu halimi görüp de beni ilk bakışta öldürmezse iyi. Tiyatro kızlarına benzetecek ama ne yapayım. Bir dolar seksen yedi sentle ne alınabilirdi ki, dedi.
Yedi buçukta kahve pişirilmişti. Tava da sobanın arkasına yerleştirilerek ısıtılmış olan pirzolaları kızartmak üzere hazırlanmıştı.
Jim, hiç geç kalmazdı. Della zinciri avucuna alarak kapının yanındaki masanın başına oturdu. Kocasının, merdivenlerin ilk basamağındaki ayak seslerini duyunca bembeyaz oldu. Gündelik, en basit şeyleri için dua etmeyi adet etmişti.
- Büyük Allahım! Yalvarırım sana, ne olur, saçlarımı beğendir, diye mırıldandı.
Jim kapıyı açtı ve içeri girip arkasından kapadı. Zayıf ve pek ciddi bir hali vardı. Zavallı henüz yirmi iki yaşında, aile yükü taşıyordu. Yeni bir pardesüye ihtiyacı vardı, ellerinde eldiven yoktu.
Odaya koku almış bir av köpeği gibi etrafına kayıtsız bir halde bakınarak girdi. Gözleri Della'ya dikilmişti. Della bu dik nazarların manasını anlamayarak korktu. Bu nazarlar ne hayret, ne hiddet, ne dehşet, ne beğenmemezlik, yani genç kadının hazırlandığı hislerden hiçbirini ifade etmiyordu. Jim, yüzünde o garip ifade ile nazarlarını karısına dikmiş sadece bakıyordu.
Della masanın yanından kıvrılarak yaklaştı.
- Jim, şekerim ne olursun öyle bakma, diye yalvardı. Saçımı kesip sattım.Yılbaşı'nı
sana hediye almadan geçiremezdim, ölürdüm. Ne olacak yine büyür. Affediyorsun değil mi? Ne yapayım başka çarem yoktu. Saçlarım çabuk büyür. Unutalım bunu, haydi Jim, şekerim. Yeni yılın kutlu olsun de de barışalım. Ne güzel ne hoş bir hediye aldığımı tasavvur edemezsin, dedi.
Jim zihnini yoracak kadar düşünüp taşındığı halde bir türlü anlayamamış gibi yavaş yavaş:
- Saçını mı kestin, dedi.
Della:
- Kesip sattım. Bu halimi beğenmedin mi? Eskisi kadar sevmedin mi? Saçsız da yine aynı insan değil miyim, diye yalvardı.
Jim etrafına şaşkın şaşkın baktı. Nihayet aptallaşmış gibi:
- Saçımı kestim mi dedin, diye cevap verdi.
Della:
- Evet, kesip sattım diyorum, diye izah etti. Yavrucuğum bu akşam Yılbaşı! Beni mazur gör, affet. Senin uğruna gitti, deyip ciddi bir tatlılıkla:
- Saçlarımın tellerini saymak belki mümkündür ama sana olan sevgimi ölçmek imkansızdır. Şekerim, pirzolaları ateşe koyalım mı? diye sordu.
Jim, daldığı rüyadan uyanır gibi oldu. Della'cığını kollarına aldı, pardesünün cebinden bir paket çıkararak masanın üstüne attı.
- Dellacığım, aldanıyorsun. Saçını nasıl kesersen kes, hiç fark etmez. Sana olan sevgimde hiç değişiklik yapmaz. Paketi açarsan birdenbire neden afalladığımı anlarsın, dedi.
Della beyaz parmakları ile kağıdı yırtarak ipleri kopararak paketi açtı. Açmasıyle feryadı basması bir oldu.
Gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
Paketten Della'nın Broodway'de bir vitrinde görüp uzun müddettir arzuladığı taraklar çıkmıştı. Kaplumbağa kabuğundan yapılmış elmas kenarlı o güzel taraklar işte önündeydi. Renkleri de saçlarına ne kadar uyuyordu. Pahalı olduklarını bildiğinden hiç ümide kapılmadan beğenmiş ve arzulamıştı. Hiç beklemediği olmuştu. Ama ne çare ki pek tamah ettiği bu canım tarakları süsleyecek lüleler gitmişti.
Della nihayet kendini toplayarak kocasının getirdiği hediyeleri bağrına bastı. Gülümseyerek kocasına baktı.
- Şekerim, saçım pek çabuk uzar, deyip tüyleri tutuşan bir kedi gibi yerinden fırlayarak:
- Ay unutuyordum, diye bağırdı.
Jim alınan güzel hediyeyi görmemişti. Della avucunu açarak sevinçle kocasına uzattı. Bu kıymetli, fakat donuk maden genç kadının ruhundaki ateşin aksi ile parlar gibi oldu.
- Şekerim, güzel değil mi? Bütün şehri altüst ettikten sonra bulabildim. Saatini ver bakalım nasıl yakışacak, dedi.
Jim, Della'nın dediğini yapacak yerde kendini sedire attı. Ellerini başının arkasına koyarak gülmeye başladı.
- Della sevgilim, hediyelerimizi bir kenara koyup bir müddet saklayalım. Bugünkü halimize uygun değil. Biraz fazla. Tarakları almak için saati sattım. Pirzolaları koy bakalım ateşe, dedi.0

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 05 Aralık 2020, 12:59   #34
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




Gazi Askerin Hikayesi

Askerliğini bitirmiş olan genç askerliğini yaptığı şehirden ailesini aradı:
-Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.
-Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz, diye cevapladılar.Oğulları,
-Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti.
-Arkadaşım savaşta ağır yaralandı.Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti.Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.
-Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.
-Hayır. Anne,baba,onun bizimle yaşamasını istiyorum.
-Oğlum,dedi babası,bizden ne istediğini bilmiyorsun.Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur.Bizim kendi hayatımız var,bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz.Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin.O kendi başının çaresine bakacaktır.Oğlu o anda telefonu kapattı.Ailesi ondan bir süre haber alamadı.Ama birkaç gün sonra,polisten bir telefon geldi.Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler.Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu.
Üzüntü dolu anne-baba oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler.Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler:
Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı.

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.

Konu NurSima tarafından (05 Aralık 2020 Saat 13:01 ) değiştirilmiştir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 10 Aralık 2020, 00:45   #35
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




'' aşkın gözü değil kendisi kördür''

Her insan rüştünü ispatladığı andan itibaren anne ve babalarından sonra sevebilecekleri ideallerine ve düşüncelerine yakın aşk kokan hislerine sahip çıkan özel insanı aramaya başlar...

Kendi hayalinde canlandırdığı esvabın ölçülerindeki bir insanla nar-ı aşkın yangınında karşılaşır... Küçük bir kıvılcımla başlayan bu yangına farkında olmadan sürekli odun taşır.

Sonrasın da bu aşka körükle gidenin sadece kendisi olduğunu görür.

Devamın da kusur peşinde koşturan bir yürek kalır; ve ateşin ortasında kalan bir yalnızlık…

Böyle bir durumla karşılaşan dostlarım bildik bir cümleyi dillerine pelesenk ederler ''aşkın gözü kördür''...

İşte o vakit hafiften bir zılgıt çekip hadi oradan, Aşk bu kadar ucuz değildir…

Ha bire tosladığınız saçma sapan bahaneleri aşk makamına çıkardınız..

Yangında tek kaldığınızı görünce mi aklınız başınıza geldi…

Aşkın gözü sen fark edinceye kadar kör değildi, sen yalnız kalınca mı körlüğü fark ettin? Aşk sevenin, sevdiğinde kusur görmediği için doğuştan kördür...

Gerçek aşk zaten kördür.

Sen zaten körsen göremezsin ki…

Mecnuna bir gün sorarlar: Leyla için çöllere düşmeye ne gerek var Mecnun? Aslında Leyla hiçde senin anlattığın kadar güzel değil..

Mecnunun cevabı ise sen birde Leylaya benim gözlerimle bak olur..

Gerçekten seven insan sevdiğinin hiç bir noksanını hiç bir kusurunu görmez...

Bütün masallarda, Rumi gibi şairlerimizin yazdığı yüzlerce dizelerde, Mecnunu çöllere attığı, Züleyhanın her şeyden vazgeçirdiği bu yollar aslında Tek Olan, Merhametlilerin Merhametlisi Güzel olan Allah'a aittir..

Ne mutlu bunu anlayarak bu dünyadan göçene..

Hz. Hasan'a zehiri getirdiklerine söylediği gibi.. Bu zehir benime Allah'ın arasında bir anlaşmadır ki benim için o bir şerbettir...

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 18 Aralık 2020, 00:38   #36
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




Bir Eşi Olmalı İnsanın Bir eşi olmalı insanın: Bakarken yüreğinin kabardığı, gözlerinden gözlerine yüreğinin aktığı… Âşık olduğu bir eşi olmalı! Sabah gözlerini açtığında, yanında olduğunu görüp, şükürler etmeli Yaradan’a. Koklamalı saçlarını uyuyan eşine şefkatle bakıp, usulca dokunmalı yüzüne,

Bir eşi olmalı insanın: Varlığını hissedebilmek için parmakları titremeli, incitirim korkusuyla. Sürekli çağlayan bir pınar olmalı gönlü. Kramplar girmeli midesine, onsuzluk aklına geldikçe! Bir eşi olmalı insanın: Rüzgâr onun kokusunu getirmeli, yağmur onun sesini. Elleri yanmalı ellerini tutabilmek için. Akşam onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği. Kelebekler gibi olmalı insanın kalbi.

Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken eşi. Beklemek asırlar gibi uzun gelmeli. Gelişi ile sonsuz bir nur dolmalı içine. Bir eşi olmalı insanın: Yüzüne baktığında, konuşmadan anlamalı derdini, tasasını, öfkesini, sevincini, coşkusunu… Güven duymalı, her şeyiyle. Başını göğsüne koyup, huzurla uyuyabilmeli, tüm düşüncelerinden arınmış olarak.

Babası, abisi, arkadaşı, dostu, sırdaşı, anası, çocuğu olmalı… Şımarabilmeli yanında. Kıskanılmalı zaman zaman da… Bir eşi olmalı insanın: Sabah yolcularken işine, içi acımalı, daha yollarken özlemeye başlamalı. ‘Seni şimdiden özledim.’ Bir eşi olmalı insanın: Akşam dönüşünü beklemeli sabırsızlıkla. Gözleri yollarda kalmalı ve kapıyı çalmadan açmalı. Aşkla karşılamalı, hasretle sarılmalı boynuna, özlemle koklayıp öpmeli, yıllarca uzak kalmışçasına! Hayır Dinlensin diyedir gözlerimiz

Bu önümüzde açılıp giden manzara; Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir, Ve tanrılar boşluktan bıkınca. Ellerimize malum olur nedense Suların rengi balıklarıyla, çiçekleriyle, Düşünmenin huzuru ayan olur; Soğuğun sessizliği hakeza. Yuvarlanan yıldızlar içinde saçlarımız, Boylarımız büyür usul usul; Duyulmasın diye gürültüler uykularda Yağmurlar yağar geceleri.

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 20 Aralık 2020, 19:11   #37
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




Oduncu ile Yılan Hikayesi

Zamanın birinde bir oduncu, ormanda odun keserken, çalıların arasında bir yılan görmüş. Elindeki baltayı kaldırıp yılanı ikiye bölmek üzereyken, yılanla göz göze gelmişler. Yılan öylesine mahzun bakıyormuş ki oduncunun gözlerine, oduncu acımış yılanın haline, öldürmeye kıyamamış. Baltayı ağır ağır yere bırakırken: “Şimdi bunun yavruları filan vardır” diye düşünmüş. ” Onları anasız bırakmak olmaz” Oduncunun karşısındaki yılan, meğer yılanların kralıymış.

Oduncunun tavrından o kadar etkilenmiş ki, ödüllendirmeye karar vermiş: “Ey insanoğlu”, demiş, “genelde senin türünle aramız iyi değildir. Ama sen farklısın. Sevmediklerine de merhamet gösterebiliyorsun.

Bu yüzden seni ödüllendirmeye karar verdim.” “Ne ödülü?” diye şaşmış oduncu. “Büyücek filansın, ama altı üstü bir yılansın, beni nasıl ödüllendirebilirsin ki?” “Hele azıcık bekle.” Demiş yılan, oduncunun yeni fark ettiği kör bir kuyuya dalmış.

Biraz sonra da ağzında bir altınla geri dönmüş. Ağzında taşıdığı altını oduncunun önüne bırakmış: Al bu senin “demiş.” Bundan böyle ne zaman paraya ihtiyacın olursa kuyunun başına gel,

“Ben dostun oduncu, hadi çık ortaya, ver altınımı” Diye seslen. Ben de her defasında sana bir altın lira vereyim” Oduncu şaşırmakla birlikte,

“Vardır bir hikmeti “Diyerek altını almış. Hemen şehre inip altınını kuyumcuda bozdurmuş. Yiyecek içecek almış. Bu sayede oduncunun evi bolluk yüzü görmüş.

Ama sırrını, ailesi dahil, hiç kimseye açmamış. Yılanla arasındaki sırrı saklamış. Ne zaman dara düşse ormana gidiyor, kuyunun başına geçiyor, yılana sesleniyor ve altınını alıyormuş.

Gel zaman, git zaman, günün birinde oduncu hastalanmış. Aylarca kuyunun başına gidememiş. Bu yüzden evinde yokluk yoksulluk başlamış. Yoksulluk dayanılmaz olunca, oğlunu yanına çağırmış oduncu.

Sırrını açmış sonra demiş ki: “Ormandaki kör kuyunun başına git oğlum olduğunu söyle.

Yılanın getireceği altını alıp kuyumculara bozdur ve o parayla erzak al” Oduncunun oğlu duyduklarına pek inanamamakla birlikte, babasının hatırı kırılmasın diye kuyunun başına gitmiş.

Yılanı çağırmış yılan bir süre sonra ortaya çıkmış. Ağzında taşıdığı altını delikanlının ayaklarının altına bırakmış. Delikanlı babasının anlattıklarının gerçek olduğunu görünce, büyük bir hırsa kapılmış.

“Kim bilir o kuyunun içinde ne çok altın var diye geçirmiş içinden. Hepsine aynı anda ve çabalamadan sahip olma kararıyla yılanı öldürmeyi tasarlamış.

Baltayı indirmiş. Fakat yılan daha atik davranıp canını kurtarmış. Ne var ki balta kuyruğuna gelmiş, kuyruğu kopmuş. Yılan can havliyle dönüp çocuğu ısırmış. Çocuk zehirlenip oracıkta ölmüş.

Saatler geçip de çocuk eve dönmeyince evdekileri bir telaştır almış. Oduncu, hasta yatağından, oğlunu ormanda aramalarını söylemiş. Delikanlının cesedini kör kuyunun başında bulmuşlar.

Hiç kimse ne olduğunu anlayamamış. Ağlaya sızlaya defnetmişler.

Gel zaman, git zaman, oduncu iyileşmiş. İyileşir iyileşmez de ormanın yolunu tutmuş. Kör kuyunun başına geçip seslenmiş yılana: “Ben dostun oduncu, hadi çık ortaya, ver altınımı”

Yılan uzun süre oduncuyu beklettikten sonra, ortaya çıkmış. Oduncu bakmış ki yılanın kuyruğu yok, merakla sormuş: “Kuyruğuna ne oldu?” Yılan her şeyi anlatmış.

Oduncu: “Oğlum hırsına yenilerek büyük bir hata yaptı, ama hatasını da hayatıyla ödedi.

Biz eski dostuz, dostluğumuzu devam ettirelim.” Yılan “Çok isterim ama bu artık imkânsız” demiş oduncuya. “Sende bu evlat acısı, bende bu kuyruk acısı varken, biz tekrar dost olamayız.“

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Aralık 2020, 19:03   #38
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




Sevdiklerini İhmal Eden Adam İbretlik Hikaye

Adam, telaşlı, öfkeli bir hâlde eşine bağırıp çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti.

Babalarının öfkesini görünce korkuyla birer koltukta sessizce oturup kalmışlardı. Adam, çocuklara, eşinin üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu:

”Söyledim değil mi, söyledim. Bugün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim.” Kahverengi gömlekle gidiversen ne olurmuş.

Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?

Aceleyle mavi gömleği ütüleyen eşi, “Tamam, bitti işte,” deyince adam gömleği hışımla aldı ve “Bitti, tabii bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar,” dedi dinmek bilmeyen öfkesiyle.

Kadın, çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra yine eşini sakinleştirmeye çabaladı. “Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.”

“Anlamıyor ki, anlamıyor ki, Bugün sunumu ben yapacağım. Herkesten önce gitmeliyim ki gelecek önemli konuklara, ‘Hoş geldin,” demeliyim..

Adam daha bir sürü söz söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı. Kadın, direksiyon başında da öfke saçan eşinin hâlinden endişelendi ve ‘Bir kaza yapmasa bari,’ diye düşündü.

Eşi uzaklaşınca çocuklarının yanına giderek, onlara sarılıp rahatlatmaya çalıştı: “Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim.”

Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı.

Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi. Biraz sonra çocuklarına seslendi: “Kahvaltınız hazır!”

Çocuklar kahvaltıya otururken radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla radyonun sesini biraz daha açtı.

Radyoda zincirleme bir kaza haberi vardı. “Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız, demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı.

Spikerin bahsettiği kaza’ yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı. Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikâyet etmesi, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi.

“Geç kaldım diye acele edip, acaba o da…” Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı,

“Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın, tamam mı?”

Çocukları uslu, söz dinler olduğu hâlde, onları çok kısa süreli de olsa evde yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu.

Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı.

Gözyaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. İçindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı.

Oysa her zaman böyle öfkeli değildi. ‘Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mi kalacak akıllarında?’ diye düşündü.

Kapıdan çıkarken çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları gizlenemeyecek hâldeydi.

Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı. Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına bakıp, “Haberleri mi dinledin?” diye sordu.

Eşi, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam eşine sıkıca sarıldı ve sonra da yanaklarından süzülen gözyaşlarını sildi. Kadın zorlukla sordu “Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?”

“Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim.”

O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu.

Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.

“Ben bugün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç! Ne yapalım, ben de geri döndüm.”

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 21 Aralık 2020, 19:46   #39
Çevrimdışı
Jkl
Lafazan FM
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




BAZEN CÜMLELER SUYA DÜŞEN YAĞMUR TANELERİ GİBİDİRLER..

MELODİSİ KULAĞA HOŞ GELİR AMA AVUCUNDA TUMAZSIN ONLARI.
SUYA DÜŞME ARZULARI ,AVUNDA Kİ SICAKLIĞI HİSSETME DUYGUSUNA AĞIR BASAR.

AŞK TA BÖYLEDİR !

ELE AVUCA SIĞMAZ . BİR BAŞKA BAHARI ASLA KABULLENMEZ.
YASTIK TEK AMA ; KOKUSU ÇİFT TİR.
SEVGİLİNİN YÜREĞİ , İSTENEN TEK ŞEYDİR..

EMEĞİNE SAĞLIK NurSima payşalımlar için..

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 24 Aralık 2020, 19:22   #40
Çevrimdışı
~ Lafazan.Net ~
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hikaye Öykü Şiirler




İblisin Hazreti Adem ve Hazreti Havva’ya Çirkin Tuzağı

İblis cennetten kovulduktan sonra kafaya taktı gece demez, gündüz demez Adem’e ne hile yapacağını düşünürdü. Bir gün birde baktı cennetin kapısında tavusla yılan çıkmaktalar. Hemen saldı zehrin. Yılanda kendini zehir kendinde, bana bir şey olmaz sana dursun. Cennetten çıkan tavus ve yılanı gören iblis hemen usulca sokuluverdi yanlarına. Onlara şöyle dedi:
-Siz cennetten kovulacaksınız Adem’de kovulacak, eğer ki beni cennette girdirirseniz ben ona kolayını öğretirim. Sizde Adem de cennetten kovulmazsınız diye yemin etti.

Tavusla yılan birleşip istişare ettiler. En son tavus vardı iblisin yanına ve şöyle dedi:

-Söylediklerine inanırız ama seni içeri nasıl sokacağız, düşündük taşındık onu bilemedik. Nasıl gizleriz de sokarız seni cennetten içeri. Bu cevap karşısında hemen sihir yaptı iblis. Bir sihirle mücevhere dönüştüğünü gören tavus kuşu inci tanesini ağzına aldı. Böylelikle iblis tavusun ağzında cennete girdi.

Peki iblis cennette girerde rahat durur mu. İblisin vazifesi iblislik yapmak. Tavus tuttu onu Havva‘ya getirdi. İblis hemen başka bir sihirle inci tanesinden bir insan suretine geçmişti. Hemen geçi vermişti Havva’nın karşısına ve ona şöyle dedi:

-Ey Havva eğer ki bu ağaçtan yemezseniz cennetten kovulacaksınız. Yasaktır dedi Havva. İblis bu durmadı, dürttü yine. Yemezseniz kovulacaksınız. Sende Adem’de cennetten kovulacaksınız. Nihayet Havva’yı kandırmayı başardı ve Havva o ağaçtan yedi. Sonra vardı Adem’in yanına. Ey Adem ben o yasaklı ağaçtan yedim dedi. Eyvah dedi Adem. Eyvah ki ne eyvah! Birden bir üzüntüye gark oldu Adem. Havva cennetten kovulacak bende ondan uzak kalacağım diye hayıflanırdı.

Havva’dan ayrı kalmayı kabul ettiremedi yüreğine. Onu yalnız koymamak, ondan ayrı düşmemek için oda vardı oda yedi yasaklı ağaçtan. Tavus iblisin dediklerine bir bir inanmadı ama o cennette daima kalmanın, hiç kovulmamanın hesabını kitabını yaparken iblis, iblisliğini yapmıştı çoktan. Havva ve Adem tavusun ağzında bir inci tanesi olarak cennette soktuğu iblis yüzünden cennetten kovuldular.

Ona eşlik eden yılanda onun yüzünden kovuldu cennetten. Böylece tavus, Adem, Havva, yılan hepsi cennetten kovulup, işte iki kapılı hana geldiler. Dostu düşmanı hepsini kandırdı işte o tavus. Güzel tüyleri rengarenk tüyleri hatırına gören kandı. O da önlerine düştü hepsini cennetten kovdurdu. Kim ki onun renkli tüylerine kandı, ağzında taşıdığı iblis oldu. Tavus işte böyle bir kuştur. Ondurur ha ondurur gafil, koşturur ha koşturur peşinden.

Ya o ağaç neydi bilir misiniz? Yasak ağaç. Havva ile Adem‘in yasak halde olduğu yedikleri ağaç. Buğdaydır o buğday. Peki nedir bu buğday. Bu buğday dünyalıktır, nefsin istediyse odur dünyayı ister. Buğday peşinde koşan tavusun peşinden ayrılmasın.

__________________
Edeptir AŞK Sevdirenin Hürmetine...

Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
anlamli, aynalar, bir bardak sutun hatri hikayesi, birakin, cocuklar, deniz yildizinin oykusu, dini hikaye, gitmek, goz, hikaye, hikayeler, hikayesi, hizasi, kaplumbaga hikayesi, kirik, komurluk, kufe hikayesi, lafazan, lafazan ailesi, lafazan chat, lafazan fm, lafazan mobil chat, lafazan mobil sohbet, lafazan muhabbet, lafazan net, lafazan radyo, lafazan sohbet, lafazan.net, lafazanfm, medya, mutluluk, ordek, oyku, oynasin, pesinden, sessizce kara hikayesi, sohbet, sohbet chat odalari, sohbet odaları, sosyal, tahta perdedeki civi, yanmak, yolumuzdaki engeller


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Evcilik Oynayan Erkekler, Futbol Oynayan Kızlar Liaaa Aile Evlilik ve Çocuklar 0 30 Ekim 2012 15:17
Alevi açılımına AKP'nin alevi vekilinden sert tepki Lucifer Haber Arşivi 0 28 Ocak 2010 17:24
Mum aleviyle oynayan kedinin öyküsü.. aLdiana Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 19 Şubat 2008 21:01
Vay Kedinin Haline Hasan Komedi ve Mizah 0 07 Temmuz 2006 11:30