11 Ağustos 2012, 08:40 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Al-i İmran Suresi, 137 - 148) Uhud Savaşı – 2 137- قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِكُمْ سُنَنٌ “Sizden önce nice olaylar gelip geçmiştir.” Ayet metninde geçen “sünen” ifadesi (Ahzab, 61-62) ayetinde de nazara verildiği şekilde, Allahı yalanlayan ümmetlerin başlarına gelen olaylardır.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] فَسِيرُواْ فِي الأَرْضِ فَانْظُرُواْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُكَذَّبِينَ “O halde yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların akıbeti nasıl olduğuna nazar edin.” Ta ki onların helâk eserleriyle ilgili gördüklerinizden ibret alın. 138- هَذَا بَيَانٌ لِّلنَّاسِ وَهُدًى وَمَوْعِظَةٌ لِّلْمُتَّقِينَ “İşte bu, insanlar için bir açıklama, müttakiler için bir hidayet ve bir öğüttür.” “İşte bu” ifadesi, önceki ümmetlerin hâline veya “nazar edin” ifadesinin mefhumuna bir işarettir. Yani, bu yalanlayan ümmetlerin hâlini bir beyan olmakla beraber, müttakiler için de ziyadesiyle bir basiret ve öğüttür. Veya “işte bu” ifadesi müttakiler ve tevbe edenlerin durumları hakkında özetlenenlere bir işaret de olabilir. “İşte bu” ifadesinin Kur’ana baktığı da söylenmiştir. 139- وَلاَ تَهِنُوا “Gevşemeyin!” وَلاَ تَحْزَنُوا “Ve üzülmeyin!” Ayet, Uhud savaşında Müslümanlara gelen musibete karşı onlara bir tesellidir. Yani, “başınıza gelen bu durumdan dolayı cihadda za’fiyet göstermeyin, sizden öldürülenlere de üzülmeyin. وَأَنتُمُ الأَعْلَوْنَ إِن كُنتُم مُّؤْمِنِينَ “İnanıyorsanız, üstün olan sizsiniz.” Hâlbuki siz onlardan çok çok yükseksiniz. Çünkü siz, -Hak üzeresiniz. -Savaşınız Allah içindir. -Savaşta hayatını kaybedenleriniz cennettedir. Onlar ise, -Batıl bir yoldadırlar. -Savaşları şeytan içindir. -Savaşta ölenleri cehennemdedir. Veya şu açıdan da bakılabilir: “Onların Uhudda size verdikleri zarardan daha fazlasını, siz Bedir Savaşında onlara verdiniz.” Veya “Siz, akıbet itibariyle en üstünsünüz.” Bu durumda ayet onlara ilâhî yardım ve galebe için bir müjde olur. “İnanıyorsanız” kaydı şu manayı gösterir: İmanınız sahihse, gevşeklik göstermeyin. Çünkü gerçek bir iman, kalp kuvveti ve Allaha güvenmeyi iktiza eder. Veya “imanınız sahihse, en üstün sizsiniz.” 140- إِن يَمْسَسْكُمْ قَرْحٌ فَقَدْ مَسَّ الْقَوْمَ قَرْحٌ مِّثْلُهُ “Eğer size bir yara dokunduysa, şüphesiz o topluluğa da benzeri bir yara dokunmuştu.” Yani, Uhudda onlar size galip geldiyse, Bedirde de siz onlara galip gelmiştiniz. Sonra onlar zafiyet göstermediler, korkmadılar. Sizler za’fiyet göstermemeye daha layıksınız. Çünkü, onların ummadığı şeyleri Allahtan umuyorsunuz. Şöyle de denildi: Ayette bahsedilen “Size bir yara dokunduysa, şüphesiz o topluluğa da benzeri bir yara dokundu” ifadesi, Uhudda iki tarafın da yara almasını anlatır. Çünkü Müslümanlar, Hz. Peygamberin emrine muhalefet etmeden önce, onlara galip gelmişlerdi. وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ “İşte bu günleri insanlar arasında döndürürüz.” Bir şiirde şöye denir: “Gün olur yenilir, gün gelir yeneriz. Gün olur üzülür, gün gelir seviniriz.” Ayette bahsedilen günlerden (el-eyyâm) maksat, galibiyet –mağlubiyet zamanlarıdır. وَلِيَعْلَمَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ “Bu, Allahın iman edenleri bilmesi içindir.” Yani, bizim bu günleri insanlar arasında çevirmemiz, pek çok gayeler içindir. Bunlardan biri de iman edenlerin ortaya çıkmasıdır. Ayrıca bunda, mü’mine isabet eden sıkıntılı hallerde bilinmeyen maslahatlar vardır. Veya şu mana olabilir: “İmanda sâbit olanlarla tereddüt içinde olanlar birbirinden ayrılsın diye böyle yaptık.” Bunda ve bunu emsali veya zıddı olan ifadelerden maksat, Allahın ilmini isbat veya nefyetmek olmayıp, delil getirme yoluyla malumun isbatı veya nefyidir.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Denildi ki: Ayetin manası “kendisine karşılığın taalluk edeceği bir ilimle Allahın bilmesi için” demektir. Bu da bir şeyi mevcut hâliyle bilmektir. وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاء “Bir de sizden şehitler edinmesi için.” Başınıza gelen Uhud mağlubiyetinin bir hikmeti de, Allahın içinizden bazılarına şehadet makamını vermesi içindir. “Şüheda”dan murat, zorluklara karşı sabır ve sebat kahramanlarının ortaya çıkması da olabilir.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ “Allah, zalimleri sevmez.” Allah, gizlediklerinin tersini söyleyen zalimleri bilir. Veya “Zalimlerden” murat kâfirler olabilir. Bu cümle, bir cümle-i mu’teriza, yani parantez arası bir cümledir. Ayette Allahın hakikatte kâfirlere zafer vermediğine bir tenbih vardır. Bazen onları galip kılması, onlar için bir istidraç ve mü’minler için de bir imtihandır. 141- وَلِيُمَحِّصَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ “Bir de Allah, iman edenleri arındırmak ve kâfirleri mahvetmek için böyle yapar.” Devranın aleyhte döndüğü dönemler, mü’minler için günahlarından bir tasfiye ve temizlik dönemidir. Şayet devran kâfirlerin aleyhine dönerse, bu da onları helâk etmek içindir. Ayet metninde geçen “mahk”, bir şeyi azar azar noksanlaştırmaktır. 142- أَمْ حَسِبْتُمْ أَن تَدْخُلُواْ الْجَنَّةَ وَلَمَّا يَعْلَمِ اللّهُ الَّذِينَ جَاهَدُواْ مِنكُمْ وَيَعْلَمَ الصَّابِرِينَ “Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenleri bilmeden ve sabredenleri bilmeden cennete girivereceğinizi mi zannettiniz?” Ayetteki “öyle mi zannettiniz?” üslûbu “evet, siz öyle zannettiniz” manasını ifade eder. Ayette “içinizden cihad edenleri” ifadesi cihadın farz-ı kifaye olduğuna bir delildir.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] 143- وَلَقَدْ كُنتُمْ تَمَنَّوْنَ الْمَوْتَ مِن قَبْلِ أَن تَلْقَوْهُ “Andolsun ki, ölümle karşılaşmadan önce onu temenni ediyordunuz.” “Ölümü temenni ediyordunuz” ifadesinde ölümden murat, savaştır. Çünkü savaş ölüm sebeplerinden biridir. Veya bundan murat “şehit olarak ölmektir”. Hitap, Bedir savaşında bulunmayanlaradır. Bunlar Rasulallah ile beraber savaşta bulunup, Bedir şehitlerinin nail oldukları ikrama nâil olmayı temenni etmişlerdi. فَقَدْ رَأَيْتُمُوهُ وَأَنتُمْ تَنظُرُونَ “İşte onu gördünüz, ama bakıp duruyorsunuz.” İşte savaşta kardeşlerinizden bir kısmının katledildiğini açık bir şekilde gördünüz. Ayette bazı mü’minlere bir kınama vardır. Bunlar harbi temenni etmişler, harbe sebebiyet vermişlerdir. Ama sonra korkmuşlar, hezimete uğramışlardır. Veya ayette şehadeti temenni etmeye bir kınama vardır. Çünkü şehadeti temennîde, kâfirlerin galebesini temennî vardır.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] 144- وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ “Muhammed, ancak bir peygamberdir.” قَدْ خَلَتْ مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ “Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir.” Daha önceki peygamberlerin gelip geçmesi gibi, O da ölüm veya katl ile bu dünyadan ayrılacaktır. أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى أَعْقَابِكُمْ “Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz?” Ayette Hz. Peygamberin ölmesi veya öldürülmesi durumunda dinden dönen başka istikamete yönelecek olanların hâlini inkâr vardır. Çünkü daha önce de nice peygamber gelip geçmiş, ama dinleri devam etmiştir. Bunu bilen kimselerin Hz. Peygamberin vefatıyla gerisin geriye dönmeleri, doğrusu çok yadırganacak bir durumdur. Sebeb-i Nüzûl Rivayete göre Uhud harbi esnasında Abdullah İbnu Kamîe Hz. Peygamere bir taş attı, bir dişinin kırılmasına ve yüzünün yaralanmasına sebebiyet verdi. Hz. Mus’ab Bin Umeyr Hz. Peygamberi savundu, sancak sahibi idi. İbnu Kamîe, Mus’abı şehit etti. Hz. Peygamberi öldürdüğünü sanarak “Muhammedi öldürdüm” dedi. Müşriklerden gür sesli biri “Muhammed öldürüldü!” diye bağırdı Bunun üzerine insanlar geri çekilmeye başladılar. Hz. Peygamber (asm) ise “Allahın kulları, bana doğru gelin!” diye çağırıyordu. Ashabından otuz tanesi Hz. Peygamber tarafına geldi, O’nu himaye ettiler, diğerleri ise ayrıldılar. Bazısı şöyle diyordu: “Keşke İbnu Übey bize Ebu Süfyandan eman alsa!” Münafıklardan bazısı ise “şayet O bir peygamber olsaydı öldürülmezdi. Kardeşlerinize ve dininize dönünüz” diyorlardı. Enes Bin Malik’in amcası Enes Bin Nadr ise şöyle dedi: “Ey kavmim! Şayet Muhammed katledilmişse, Muhammedin Rabbi ölmez diridir. Peygamber öldükten sonra yaşayıp ne yapacaksınız? O hangi dava için savaşmışsa siz de o yolda savaşın!” Ardından Allaha yalvararak “Allahım onların dediklerinden Sana özür beyan ediyorum, öyle sözlere taraf olmadığımı Sana iletiyorum” dedi. Sonra kılıcını çekip şehit oluncaya kadar savaştı. Bu münasebetle üstteki ayet nâzil oldu. وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا “Kim gerisin geri dönerse, Allah’a hiçbir şekilde zarar veremez.” Her kim irtidad ile hak dinden çıkarak batıla dönerse, Allaha bir zarar vermiş olamaz, ancak kendisine zarar verir. وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ “Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.” Allah, İslâm nimetine karşı Enes Bin Nadr gibi sebat göstererek şükredenlere mükâfatlarını verecektir. 145- وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ الله “Hiçbir nefis için Allah’ın izni olmadan ölmek yoktur.” Hiçbir nefis, Allahın dilemesi veya ölüm meleğine ruhu kabzetmeye izin vermesi dışında ölmez. Yani, her nefis için Allahın ilminde ve takdirinde belli bir eceli (ecel-i müsemma) vardır. Başka ayetlerde şöyle bildirilir: “Her ümmet için bir ecel vardır. Onların eceli geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.” (A’raf, 34) “Şayet Allah insanları zulümleri yüzünden cezalandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir vakte kadar erteler. Ecelleri geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.” (Nahl, 61) Ayette, -Savaşa teşvik ve cesaretlendirme vardır. -Ayrıca Hz. Peygambere koruma ve ecelinin tehir vaadi vardır. كِتَابًا مُّؤَجَّلاً “(Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır.” Bu belli bir eceldir, ne öne alınır, ne de geri bırakılır. وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا “Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz.” Ayette Uhud savaşında ganimet sevdasına kapılanlara bir tariz vardır. Çünkü Uhud Savaşında Müslümanlar müşriklere saldırdılar ve onları bozguna uğrattılar. Onların geride bıraktıkları malları ganimet olarak almaya başladılar. Okçular bunu görünce, ganimetten paylarını almak için oraya yöneldiler, siperlerini boş bıraktılar. Müşrikler bunu fırsat bildiler ve Müslümanlara arkadan hücum ettiler, onları bozguna uğrattılar. وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا “Kim de ahiret sevabını isterse, ona da ondan veririz.” وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ “Şükredenleri mükâfatlandıracağız.” Allah, nimete şükreden ve hiçbir şey kendisini cihaddan alıkoymayanları mükâfatlandıracaktır. 146- وَكَأَيِّن مِّن نَّبِيٍّ قَاتَلَ مَعَهُ رِبِّيُّونَ كَثِيرٌ “Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle beraber birçok ribbiyyun çarpıştılar.” Ayette geçen “Ribbiyyun” ifadesi “Rabbaniler, âlim ve müttaki kimseler” anlamındadır. Veya “Rabbe kul olanlar” demektir. Bu kelimeye “cemaatler” manası da verilmiştir. فَمَا وَهَنُواْ لِمَا أَصَابَهُمْ فِي سَبِيلِ اللّهِ وَمَا ضَعُفُواْ وَمَا اسْتَكَانُواْ “Allah yolunda başlarına gelenlerden yılgınlık göstermediler, zaafa düşmediler, boyun eğmediler.” Onlar, peygamberin veya içlerinden bazılarının katliyle gevşemediler, hayal kırıklığına uğramadılar. Düşmana karşı veya dini muhafazada za’fiyete düşmediler. Düşmana boyun eğmediler. Ayette bunu ifade eden kelime “sükûnet” kökünden gelir. Çünkü düşmana boyun eğen kimse, onun önünde dilediğini yapsın diye sükûnetle durur. Ayet, Hz. Peygamberin öldürüldüğü şeklindeki yalan haber karşısında onların durumunu tarif etmektedir. وَاللّهُ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ “Allah sabredenleri sever.” Allah sabredenlere yardım eder, onların kadr u kıymetini yükseltir. 147- وَمَا كَانَ قَوْلَهُمْ إِلاَّ أَن قَالُواْ “Onların sözleri ancak şu oldu:” ربَّنَا اغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَإِسْرَافَنَا فِي أَمْرِنَا وَثَبِّتْ أَقْدَامَنَا “Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve ayaklarımıza sebat ver.” وانصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرِينَ “Kâfirler güruhuna karşı bize yardım et!” Onlar aslında sebat gösteren, dinde kuvvetli Rabbanilerdi. Ama nefislerini terbiye etmek için kendilerini günahkâr ve aşırı kimseler olarak gördüler. Başlarına gelen musibetleri kendi nefislerinden bildiler, günahları için mağfiret talep ettiler. Sonra, harp meydanlarında sebat göstermek, düşmana karşı galip gelmek için yalvardılar. 148- فَآتَاهُمُ اللّهُ ثَوَابَ الدُّنْيَا وَحُسْنَ ثَوَابِ الآخِرَةِ “Allah da onlara hem dünya sevabını, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi.” وَاللّهُ يُحِبُّ الْمُحْسِنِينَ “Allah muhsin olanları sever.” Allah onların istiğfarı ve Allaha sığınmaları sebebiyle kendilerine dünyada zafer ve ganimet, izzet ve yâd-ı cemil, ahirette cennet ve nimetler verdi. Ayette “ahiret sevabı” denilmek yerine “ahiret sevabının güzelliğini” denilmesi, Allahın lütfunu ve Allah nezdinde nazara alınanın o olduğunu hissettirmek içindir.
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden.. BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü.. Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..! | |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Uhud Savaşı sonrası Peygamberimiz'in (s.a.v.) duâsı | Violent | Dualar | 0 | 16 Kasım 2012 17:40 |
Al-i İmran Suresi, 172 - 180) Uhud Savaşı – 5 | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:43 |
Al-i İmran Suresi, 156 - 171) Uhud Savaşı – 4 | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:42 |
Al-i İmran Suresi, 149 - 155) Uhud Savaşı – 3 | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:41 |
Al-i İmran Suresi, 121 - 136) Uhud Savaşı – 1 | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:38 |