11 Ağustos 2012, 08:36 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Al-i İmran Suresi, 92 - 99) Kâbe Ve Hac 92- لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ “Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe, birr’e (gerçek iyiliğe) asla erişemezsiniz.” Birr, hayrın kemâlini ifade eder. Yani, sevdiğiniz şeylerden vermedikçe hayırda mükemmelliğe asla ulaşamazsınız. Veya ayet, Allahtan gelecek iyiliği ifade eder. Yani, sevdiğiniz şeylerden vermedikçe Allahtan gelecek rahmet, rıza ve cennete asla ulaşamazsınız. “Sevdiğiniz şeyler” ifadesi başta mal olmak üzere, diğer sevilen şeyleri de içine alır. Mesela makamı insanlara yardımda kullanmak, bedeni Allaha itaatte kullanmak, gerekirse canını Allah yolunda vermek ayetin şümûlüne girmektedir. Rivayete göre, bu ayet nazil olduğunda Ebu Talha Hz. Peygambere gelip şöyle dedi: “Ya Rasulallah! Mallarım içinde en sevdiğim hurmalığımdır. Onu vakfediyorum, Allah sana nasıl gösterirse öyle değerlendir.” Hz. Peygamber şöyle dedi: “Maşaallah, maşaallah. Kârlı bir ticaret. Ama ben onu akrabalarına bırakmanı daha uygun görüyorum.” Zeyd Bin Harisenin çok sevdiği bir atı vardı. Bunu Hz. Peygambere getirip “Bu, Allah yoluna vakfedildi” dedi. Hz. Peygamber atın üzerine Zeydin oğlu Üsameyi bindirdi. Bunun üzerine Zeyd, “Ben onu sadaka olarak vermeyi murat etmiştim” dedi. Hz. Peygamber de “Allah onu senden kabul etti” buyurdu. Bu rivayetler, en sevilen malları en yakınlara infak etmenin daha efdal olduğuna delâlet eder. Ayet, vacip ve müstehap infakın hepsini içine alır. وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيْءٍ فَإِنَّ اللّهَ بِهِ عَلِيمٌ “Ve her ne infak ederseniz, Allah onu hakkıyla bilir.” İster sevdiklerinizden, ister sevmediklerinizden verin, ne verirseniz şüphesiz Allah onu bilir, ona göre karşılık verir. 93- كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلاًّ لِّبَنِي إِسْرَائِيلَ إِلاَّ مَا حَرَّمَ إِسْرَائِيلُ عَلَى نَفْسِهِ مِن قَبْلِ أَن تُنَزَّلَ التَّوْرَاةُ “Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in kendisine haram kıldığı dışında, yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helâl idi.” İsrail, Hz. Yakubtur, Hz. Yakup deve eti ve sütü gibi bazı şeyleri kendine haram kılmıştı. Denildiğine göre siyatik hastalığı vardı, iyileşirse en sevdiği yemeği yememek üzere adakta bulundu. Deve eti ve sütü ise en sevdiği yiyecekti. Şöyle de denildi: Bunu, doktorların tavsiyesi ile tedavi amaçlı olarak yaptı. “Peygamberler içtihat yapabilir” diyenler bu ayetle de delil getirdiler. Peygamber için içtihadı caiz görmeyenler ise, Hz. Yakub’un bunu Allahtan bir izinle yaptığını söylediler. Bu durumda Hz. Yakub’un kendisine haram kılması, doğrudan Allahın haram kılması gibi bir manayı ifade eder. Kur’an-ı Kerim “Yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları sebebiyle, önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri Yahudilere haram kıldık.” (Nisa,160) “Yahudilere tırnaklı hayvanların hepsini, sığır ve koyunların ise içyağlarını onlara haram kıldık.” (En’am, 146) gibi ayetlerle bazı şeylerin onlara haram kılındığını bildirir. Sebeb-i Nüzûl Hz. Peygamber döneminde Yahudiler şöyle demişlerdi: “Bunlar ilk defa bize haram kılınmış şeyler değillerdir. Bunlar Hz. Nûha, Hz. İbrahime ve ondan sonra gelenlere de haram kılınmıştı. Dolayısıyla, öncekilere haram kılınanlar bize de haram kılındı.” Ayet onların bu iddialarına bir red ve inkârdır. قُلْ فَأْتُواْ بِالتَّوْرَاةِ فَاتْلُوهَا إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ “De ki: Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Tevrat’ı getirip okuyun.” Rivayete göre onlara bu ayeti okuyunca şaşırdılar, Tevratı çıkarıp okumaya cesaret edemediler. Bu olayda Hz. Peygamberin nübüvvetine bir delil vardır.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] 94- فَمَنِ افْتَرَىَ عَلَى اللّهِ الْكَذِبَ مِن بَعْدِ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ “Kim bundan sonra Allah’a karşı yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” Kim kendisini ilzam edecek delil geldikten sonra, bu şekilde Allahın haram kılmadığı bir şeyi hem İsrailoğullarına, hem de öncekilere haram kılınmış gibi göstererek Allaha iftira ederse, böyle olanlar insaflı hareket edemezler, hak açığa çıktıktan sonra onun karşısında direnirler. 95- قُلْ صَدَقَ اللّهُ “De ki: Allah, doğru söyledi.” “Allah doğru söyledi” derken, “siz ise yalan söylediniz” şeklinde bir tariz vardır. Yani, Allahın indirdiği hükümde sadık olduğu, sizin ise yalancı olduğunuz sabit oldu. فَاتَّبِعُواْ مِلَّةَ إِبْرَاهِيمَ حَنِيفًا “Öyle ise hakka yönelen İbrahim’in dinine uyun.” Ayet metnindeki “İbrahim milleti”, O’nun dinidir. Hz. Peygambere gelen dinin de aslı odur. Öyleyse İslama tâbi olun ki, dünyevî maksatlarınıza ulaşmak için sizi tahrife ve inada sevk eden, İbrahime ve O’na tâbi olanlara Allahın helal kıldığı temiz şeyleri haram saymanıza yol açan Yahudilikten kurtulasınız. وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ “O, müşriklerden değildi.” Ayette, -Mahz-ı tevhid, -Dinde istikamet -Ve ifrat – tefritten kaçınmakta Hz. İbrahime uymanın vücubuna bir işaret vardır. Ayrıca, “O müşriklerden değildi” derken, “ama siz müşriklerdensiniz” şeklinde bir tariz söz konusudur. 96- إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِّلْعَالَمِينَ “Şüphesiz, insanlar için ilk mabed, Mekke’de âlemlere bir bereket ve hidayet olarak kurulan Kâ’be’dir.” Rivayete göre Hz. Peygambere insanlar için vaz edilen ilk mescidin hangisi olduğu soruldu. “Mescid-i Haram” diye cevap verdi. Sonra da Beyt-i Makdisin vaz edildiğini söyledi. “Aralarında ne kadar süre var?” diye soruldu. “Kırk sene” olduğunu söyledi. Denildiğine göre onu ilk bina eden Hz. İbrahimdir. Zaman içinde yıkılınca Cürhümlülerden bazıları, ardından Amalika ve Kureyş onu yeniden bina etmekte hizmetleri oldu. Kabeyi ilk bina edenin Hz. Âdem olduğu da anlatılır. Tufanda yerle bir oldu, sonra Hz. İbrahim onu yeniden bina etti. Denildi ki: Hz. Âdemden önce Ka’benin yerinde “Durah” denilen bir beyt vardı. Melekler bunun etrafında tavaf ederlerdi. Hz. Âdem yeryüzüne gönderilince oraya hacc için gitmesi ve etrafında tavaf etmesi emredildi. Tufanda dördüncü semaya yükseltildi, şimdi melekler onun etrafında tavaf etmektedirler. Böyle bir rivayet olmakla beraber, ayetin zâhirine uygun görülmemektedir. Denildi ki, ayette nazara verilen “ilk beyt”, zaman itibarıyla değil şeref yönündendir. Ka’benin mübarek olması: Ka’be, hacc ve umre için gelenlere, orada itikafta bulunanlara, tavaf edenlere hayrı ve faydası çok mübarek bir mekândır. Ka’benin hidayet olması ise: O, insanların kıblesi ve mabedidir. Keza, ayetin devamında ifade edildiği gibi, kendisinde hayret verici ayetler/ alâmetler vardır. 97- فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ “Onda apaçık ayetler (deliller) vardır.” Mesela asırlardır kuşlar Beytullahın hizasına gelince üzerinden geçmezler, yandan geçerler. Yırtıcı hayvanlar av hayvanlarına haremde rastladıklarında onları parçalamazlar. Ashab-ı Fil olayında görüldüğü gibi, ona kötü niyetle gelen zorba hükümdarlar Allahın kahrına ma’ruz kalırlar. مَّقَامُ إِبْرَاهِيمَ “Makam-ı İbrahim (onlardan biridir.)” Makam-ı İbrahim o ayetlerden biridir. Makam-ı İbrahimde de nice alâmetler vardır. Mesela, -Yalçın kayada ayak izi olması, -Ayak izinin topuklara kadar çıkması, -Kayalar içinde bu yumuşaklıkla tahsisi, -Peygamberlerden arda kalan eserler içinde bunun devam ettirilmesi, -O kadar düşmanları olmakla beraber, binlerce senedir korunması. Kayadaki ayak izi şöyle anlatılır: Hz. İbrahim Ka’beyi yaparken, bina yükseldiğinde bu taş üzerine çıkıp taşları dizmeye devam etmiş, iki ayağı o taşta gömülerek iz bırakmış. وَمَن دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا“Oraya giren emniyette olur.” O ayetlerden biri de, Beyt’e girenin emin olmasıdır. Ayetin evvelinde “onda apaçık ayetler vardır” denilmişti. O ayetlere misal olarak, -Makam-ı İbrahim -Ve ona girenin emniyet içinde olması gösterildi. Nasıl ki Hz. Peygamber (asm) “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi.” Güzel koku, kadın ve gözümün nuru olan namaz” derken, hoşlanılan şeylerden üç tanesini misal olarak söylemiştir. Onun gibi “Onda apaçık ayetler vardır” denildikten sonra bu ikisi misal olarak getirilmiştir. Bu ikisinin zikrinde, diğerlerini söylemeye gerek kalmayacak iki özellik nazara verilmektedir: Makam-ı İbrahim’deki ayak izi, dünya durdukça kalıcı bir alâmettir. Ona girildiğinde emniyet içinde olmak ise, kıyamet gününde azaptan kurtulmaya bir alâmettir.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Hz. Peygamber şöyle buyurur: “İki haremden birinde ölen, kıyamet günü emin olarak diriltilir.” Ebu Hanife’ye göre, dinden dönmek, kısas veya benzeri bir durumdan dolayı öldürülmeyi hak etmiş kişi hareme sığındığında kendisine saldırılmaz, lakin çıkması için zorlanır. وَلِلّهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلاً “Ona bir yol bulabilenlerin Beyt’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” Ayetin ilk kısmından bütün insanlara hac farz gibi anlaşılabilirdi. Devamında ise “ona bir yol bulabilene” denilerek tahsis edildi. Hz. Peygamber (a.s.m) “yol bulmayı” azık ve binek olarak açıklamıştır. Bu rivayet, imam-ı Şafiî’nin “yol bulmayı” mal olarak açıklamasını teyîd etmektedir. Bunun için İmam-ı Şafiî bir kimsenin maddi imkânı olduğunda kendisi gidemese bile niyabeten başkasına ücretini verip göndermeyi vacip olarak görür. İmam-ı Malik “yol bulmayı” beden ile açıklar. Buna göre yürümeye ve yolda kazanmaya gücü yetene hac vacip olur. Ebu Hanife ise, hem mal, hem de beden olarak açıklar.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ “Kim de inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” Ayette “her kim haccetmezse” denilmek yerine “kim inkâr ederse” denilerek haccın vücubuna te’kidde bulunuldu ve terk eden hakkında sertlik gösterildi. Bunun içindir ki Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Haccetmeden ölen kimse ister bir Yahudi, ister bir Hıristiyan olarak ölsün!” Bu ayette haccın vücubu, farziyeti çeşitli delâlet cihetleriyle te’kid edilmiştir: -Haber sığasıyla gelmesi. -İsim sûretinde ibrazı. -Bunun, insanların boynunda Allah için zorunlu bir hak olduğunu gösterir bir şekilde getirilmesi. -Hükmün önce bütün insanları içine alacak şekilde genel ifade edilip sonra yol bulabilenlere tahsisi. Çünkü bu tarz anlatım bir şeyin müphem olarak ifadesinden sonra izah edilmesidir, muradın ikinci kez tekrarıdır. -Haccı terk etmek kâfirlerin fiili olmasından, terkinin küfür sayılması. -Allahu Teâlânın âlemlerden müstağni olduğunun zikredilmesi. Çünkü burada istiğnanın zikri, Allahın nefretine ve yardımını terkine delâlet eder. -Allahın bütün âlemlerden müstağni olduğunun ifadesi, haccı kasden terk edenle ilgili ilâhî gadabın büyüklüğünü gösterir. Haccın bu kadar te’kidle nazara verilmesi, onda -Nefsi köreltmek, -Bedeni yormak, -Malı harcamak, -Şehevî şeylerden uzak kalmak, -Allaha yönelmek gibi hem câmi, hem de meşakkatli bir ibadet olmasındandır. Rivayete göre hacc’la ilgili ayetin ilk kısmı nazil olduğunda Hz. Peygamber (asm) değişik din mensuplarını topladı, onlara hitap edip “Allah size haccetmeyi farz kıldı, haccınızı yapın!” buyurdu. Buna bir topluluk iman etti, beşi ise inkâr etti. Bunun üzerine “kim de inkâr ederse…” kısmı nazil oldu. 98- قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ “De ki: Ey ehl-i kitab! Niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?” Allahın ayetleri semî ve aklî olabilir. Bu ayetler Hz. Muhammed’in (asm) iddia etmiş olduğu haccın vücubu ve diğer meselelerde O’nun sıdkına delâlet etmektedir. Ayette ehl-i kitabın hâssaten zikri, onların küfrünün daha çirkin olmasındandır. Çünkü Allahın ayetlerini bilmeleri daha kuvvetlidir. Ayrıca, bunlar her ne kadar Tevrat ve İncil’e iman ettiklerini iddia etseler de, aslında onları da inkâr etmektedirler. وَاللّهُ شَهِيدٌ عَلَى مَا تَعْمَلُونَ “Hâlbuki Allah, yaptıklarınıza şahittir.” Durum şu ki, Allah amellerinize muttalidir, ona göre size karşılık verir. Tahrif etmeniz veya gizlemeye çalışmanız size bir fayda vermez. 99- قُلْ يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ اللّهِ مَنْ آمَنَ تَبْغُونَهَا عِوَجًا وَأَنتُمْ شُهَدَاء “De ki: Ey ehl-i kitab! Şahitler olduğunuz hâlde, niçin Allah’ın yolunu eğri göstermeğe çalışıp inananları Allah yolundan çeviriyorsunuz?” Bundan önceki ayette de “Ey Ehl-i kitap! Niçin…” denilmişti. Hitabın ve sualin tekrarı, onları daha ziyade kınamak ve özürlerini nefyetmek içindir. Ayrıca bunda “Allahın ayetlerini inkâr etmek ve Allah yolundan alıkoymaya çalışmak” fillerinin her birinin zâtında çok çirkin olup, azabı celbettiğini hissettirmek vardır. “Allah yolu” Allahın hak dini olan İslâmdır, insanlar o yolda gitmekle emrolunmuşlardır. Denildi ki: Ehl-i kitaptan olanlar mü’minleri fitneye düşürmek istiyor, aralarını bozmaya çalışıyorlardı. Hatta Medinede Evs ve Hazrece geldiler, cahiliye döneminde aralarında olan düşmanlık ve savaşları hatırlattılar. Niyetleri, onları eski düşmanlık günlerine geri döndürmekti. Allah yolundan çevirebilmek için hileler düşünüyorlardı. Onlar Allah yolunu eğri göstermeye çalışmakla, insanlara durumu karıştırmak, İslâm dininde hakdan eğrilik olduğunu vehmettirmek istiyorlardı. -Neshin olmadığını söylemek, -Hz. Peygamberin Tevratta zikredilen sıfatlarını değiştirmek, -Veya mü’minler arasında ayrımcılık yapıp onları birbiriyle meşgul etmek, böylece geri kalmalarını sağlamak, -Din meselesinde aralarında problemler yaşamalarını temin etmek gibi metotlarla hedeflerine varmak istiyorlardı. Şahitler olduğunuz halde ifadesi, şunu bildirir: “Hâlbuki sizler İslâmın Allahın yolu olduğuna ve o yoldan çevirmenin sapmak ve saptırmak olduğuna şahitlersiniz.” Veya, “sizler kendi dininizden olanların nezdinde âdil kimselersiniz, sizin sözlerinize güvenirler, aralarındaki meselelerde sizi şahit tutarlar.” وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ “Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.” Bu, onlara bir vaîddir. Birinci ayetle reddedilen husus onların küfürleri idi. Onlar bunu açıktan yapıyorlardı. Bundan dolayı ayetin sonu, “Allah yaptıklarınıza şahittir” şeklinde bitirildi. Bu ayette ise reddedilen husus, onların müminleri Allah yolu olan İslâm’dan alıkoymalarıdır. Bunu ise gizlice yapıyorlardı ve o konuda hile peşinde idiler. Bundan dolayı ayetin sonu “Allah yaptıklarınızdan gafil değildir” şeklinde bitirildi.
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden.. BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü.. Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..! | |
|
Etiketler |
kabe |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Âl-i İmrân Suresi Türkçe | Sır | Kuranı Türkçe Oku | 0 | 07 Ocak 2020 22:36 |
Al-i İmran Suresi, 172 - 180) Uhud Savaşı – 5 | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:43 |
Al-i İmran Suresi, 121 - 136) Uhud Savaşı – 1 | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:38 |
Al-i İmran Suresi, 100 - 109) Allah’ın İpi | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:37 |
Âl-i İmrân Suresi | Liaaa | Alfabetik Sıraya Göre Sureler | 0 | 20 Mart 2012 22:48 |