10 Temmuz 2012, 10:07 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Bakara Suresi, 183 - 189) Oruç Meseleleri 183- يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazıldı (farz kılındı).” Oruç, Hz. Âdemden itibaren peygamberlere ve ümmetlerine farz kılındı. Oruç emrinin öncekilere de yazılmasının nazara verilmesinde -Hükmü te’kid etmek, -Oruca teşvikte bulunmak, -Nefse daha kolay ve hoş gelmesini sağlamak vardır. Savm, (oruç), lügatte “nefsin arzuladığı şeylerden alıkonması” anlamına gelir, Şer’an ise, gün boyunca yeme-içmeden uzak kalmaktır. لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “Umulur ki korunursunuz.” Oruç tutunuz ki, günahlardan korunasınız. Çünkü oruç, günahların başlangıcı olan şehveti kırar. Hz. Peygamber (asm) gençlere tavsiyesinde şöyle buyurur: “…Evlenemeyen oruç tutsun. Çünkü oruç onu korur."[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] 184 - أَيَّامًا مَّعْدُودَاتٍ “Sayılı günlerde.” Geçici, sayılı günlerde oruç size farz kılındı. Mesela az mal tek tek sayılır. Ama çok mal, say say bitmez. İşte oruç, sayılı az günlerde farz kılındı. Bu sayılı günlerden murat, Ramazan ayıdır. Veya Ramazan orucundan önce emredilen sayılı günlerdir. Bu, aşura veya her ayın ortasındaki üç gündür. فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ “İçinizden hasta olan veya yolculukta bulunan ise, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutar.” Buradaki hastalıktan murat, oruç tutma halinde kişiye zarar veren veya onun oruç tutmasını zorlaştıran hastalıktır. Bu ifadede, gün ortasında yola çıkanın orucuna devam etmesine bir îma vardır. Seferde iken oruç tutmamak, bir ruhsattır, ama isteyen tutabilir. Ancak Zahiriye mezhebi, seferde oruç tutmamayı esas olarak gördü. Ebu Hüreyre’den de benzeri bir görüş nakledilir. وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ “Oruca gücü yetmeyenler ise, bir yoksulu doyuracak kadar fidye verir." [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Oruç tutabilecek kimseler eğer tutmayıp yerlerse, oruç yerine bir fakiri doyurma fidyesiyle mükelleftirler. Oruç emri geldiğinde bazılarına bu zor geldi, çünkü alışmamışlardı. Bu yüzden kendilerine önceleri böyle bir ruhsat tanındı, ama sonra yürürlükten kaldırıldı. Ancak ayete “orucu zorlukla takat getiren yaşlı ve aciz kimseler, bir fakiri doyurma fidyesiyle mükelleftirler” manası verilebilir. فَمَن تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَّهُ “Her kim de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır.” Kim gönüllü olarak hayır yapar da fidyeyi artırırsa, bu onun için daha hayırlıdır. وَأَن تَصُومُواْ خَيْرٌ لَّكُمْ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ “Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” Zorlukla tutabildiğinizden dolayı size tutmama izni verilmişken, oruç tutmanız fidye vermenizden çok daha hayırlıdır. Eğer oruçta olan fazileti ve görevi hakkıyla yapmak gereğini bilirseniz, elbette fidyeyi değil, oruç tutmayı tercih edersiniz. Denildi ki, mana şöyle de olabilir: “Eğer ilim ve tefekkür ehlinden iseniz, orucun fidyeden daha hayırlı olduğunu elbette bilirsiniz.” 185- شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِيَ أُنزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ “ (O sayılı günler), Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır.” Ramazan, R-M-D (yanmak) kökünden masdardır. Oruç ayına bu ismin verilmesi: -İnsanların bu ayda açlık ve susuzlukla yanması -Günahların bu ayda yanması, -Veya eski lügatten senenin ayların isimleerini naklettikleri zaman, bu ayın şiddetli sıcaklık zamanına rastlaması sebebiyle olabilir. Kur’anın nüzulü bu ayda, kadir gecesinde başladı. Veya bu ayda bir bütün olarak dünya semasına indirildi, oradan da parça parça arza gönderildi. Şöyle de mana verilebilir: “Ramazan öyle bir aydır ki, bu ayla alakalı Kur’an ayetleri indirildi, “oruç size farz kılındı…” denildi. Ayette, o ayda Kur’anın indirilmesinin, orucun o ayda tutulmasının sebebi olduğunu hissettirmek vardır. هُدًى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِّنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ “Kur’an, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleridir.” Bu ifadeler Kur’anın iki özelliğini anlatır: 1-Kur’an, i’cazı ile insanlar için bir hidayettir, onlara yol gösterir. 2-Ve hakka sevkeden apaçık ayetlerdir, kendisinde bulunan hikmet ve hükümlerle hak ile batılın arasını birbirinden ayırt eder. فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ “Öyle ise içinizden kim bu aya yetişirse, onda oruç tutsun.” Bu aya yetişen kimse, -şayet yolcu değilse- onda oruç tutsun. “Sizden ona yetişen” demek yerine, hemen evvelinde “Ramazan ayı” ifadesi geçmesine rağmen “kim bu aya yetişirse…” denilmesi, bu ayın büyüklüğünü gösterir. “Kim bu aya yetişirse” ifadesi “Cum’aya yetiştim” denildiğinde “Cum’a namazına yetiştim” manası anlaşıldığı gibi, “Sizden o ayın hilâline yetişen oruç tutsun” anlamına da gelebilir. وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِّنْ أَيَّامٍ أُخَرَ “Kim de hasta, yahut yolculukta ise, tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde tutar.” Ayet üstteki genel hükümden bir tahsistir. Çünkü hasta ve yolcu da bu aya yetişen kimselerdendir. Belki de bu kaydın tekraren ifade edilmesi, bunun içindir. Veya yakındaki hüküm nesholduğu gibi, bunun da neshi tevehhüm edilmesin diye böyle gelmiştir. يُرِيدُ اللّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلاَ يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ “Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez.” Bundan dolayı yolculukta ve hastalık halinde oruç tutmamayı mubah kıldı. وَلِتُكْمِلُواْ الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ اللّهَ عَلَى مَا هَدَاكُمْ “Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi ister.” وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ “Umulur ki şükredersiniz.” Burada üç ayrı illet sayılmıştır ve bunların her biri sıra ile önceki ifadelerle alakalıdır. Şöyle ki: 1-“Sayıyı tamamlamanızı.” Bu ifade, daha evvelinde “tutamadığı günler sayısınca sonra tutar” diye anlatılmıştı. 2-“Size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir etmenizi” ifadesi, böyle bir emrin verilmesi ve keyfiyetinin anlatılmasına bakar. 3-“Umulur ki şükredersiniz” ifadesi, oruçta ruhsat ve kolaylaştırma olmasına bakar. “Allahı tekbir etmek” ifadesi, Ramazan Bayramı tekbirlerine de bakabilir. Keza, Ramazan hilali görüldüğünde “Allahu Ekber”, yeni ay göründü, Ramazana girdik” şeklinde bir coşkuya da işaret edebilir. 186-وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ “Kullarım, sana benden sorduklarında, gerçekten ben çok yakınımdır.” “Onlara benim yakın olduğumu söyle!” Ayet, Allahu Teâlânın kulların fiillerini ve sözlerini en mükemmel bir şekilde bilmesini ve onların hallerine muttali oluşunu, onlara mekânca yakın olanın hâli ile temsil ederek anlatır. Sebeb-i Nüzûl Rivayete göre bir bedevi Hz. Peygambere “Rabbimiz bize yakın mı, ta ki gizlice yalvaralım, yoksa uzak mı, ta ki Ona nida edelim?” deyince ayet nazil oldu. أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِأ “Bana dua ettiğinde, dua edene cevap veririm.” Ayetin bu kısmı, Allahın yakınlığını anlatır ve dua edene icabeti vaat eder. فَلْيَسْتَجِيبُواْ لِي “O halde onlar da bana icabet etsinler.” وَلْيُؤْمِنُواْ بِي “Ve bana inansınlar.” Öyleyse, nasıl ki onlar bana istekleri için dua ettiklerinde kendilerine icabet ediyorum, onlar da ben onları iman ve taate çağırdığımda bana icabet etsinler, bana olan imanlarında sebat ve devam göstersinler. لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ “Ola ki muratlarına ersinler.” Böylece hakka isabet etmeyi umsunlar. Bil ki: Allahu Teâlâ insanlara Ramazan orucunu ve bunu tam ay tutmalarını emretti, tekbir ve şükür vazifelerini yapmaya teşvikte bulundu, peşinden de bunu te’kid ve teşvik olarak kendisinin onların hâllerini bildiğini, sözlerini işittiğini, amellerinin karşılığını vereceğini nazara verdi. Sonra da orucun hükümlerini beyan ile şöyle dedi: 187- أُحِلَّ لَكُمْ لَيْلَةَ الصِّيَامِ الرَّفَثُ إِلَى نِسَآئِكُمْ “Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helâl kılındı.” Sebeb-i Nüzûl Rivayete göre, oruç emrinin ilk zamanlarında Müslümanlar akşam vaktinden yatsıya veya yatıncaya kadar yemek-içmek ve ailevi münasebette bulunmakta serbest idiler. Sonra Hz. Ömer yatsıdan sonra hanımıyla beraber oldu. Pişman olup Hz. Peygamberin yanına geldi, özür beyan etti. Bunun üzerine başkaları kalkıp kendilerinin de benzeri durumları olduğunu itiraf edince, bu ayet nazil oldu. Ayette geçen rafes kinayeli olarak söylenmesi gereken müstehcen sözü açıktan söylemektir, cinsel ilişkiden kinayedir, çünkü onun bir parçası gibidir. Burada bu kelimenin tercih edilmesi, onların yaptığı bu ihlâlin çirkinliğini göstermek içindir. Bundan dolayıdır ki, gizliden bu yasağı çiğnemeyi, sonraki ayette “hıyanet” olarak isimlendirdi. هُنَّ لِبَاسٌ لَّكُمْ وَأَنتُمْ لِبَاسٌ لَّهُنَّ “Onlar, sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz.” Bu yeni bir cümle olup, yasağı ihlâl etmelerinin sebebini beyan eder. Bu da, erkeklerin onların ayrılığına dayanamaması, sıkça beraberlik ve içli dışlı olmak sebebiyle onlardan kaçınmanın zorluğu yüzündendir. Kadın ve erkek bir elbise misali birbirlerini sarıp sarmaladıklarından, bu halleri “Onlar, sizin için elbisedir, siz de onlar için elbisesiniz” şeklinde ifade edilmiştir. Veya birbirlerine elbise olmaları, her birinin hayat arkadaşının hâlini setretmesi ve onu harama düşmekten koruması yönündendir. عَلِمَ اللّهُ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَخْتانُونَ أَنفُسَكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ وَعَفَا عَنكُمْ “Allah, (Ramazan gecelerinde hanımlarınıza yaklaşarak) kendinize hıyanet ettiğinizi bildi de tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı.” Azaba maruz bırakacak, sevaptan payını azaltacak şeyler yapmakla nefislerinize zulmediyordunuz. Yaptıklarınızdan tevbe ettiğinizde, Allah tevbenizi kabul etti. فَالآنَ بَاشِرُوهُنَّ “Artık eşlerinize beraber olun.” Gelen ayetler bu konudaki haramlığı neshettiğinden, artık sabah namazı vakti girinceye kadarki zamanda, hanımlarınızla beraber olabilirsiniz. Bunda, sünnetin Kur’anla neshi caiz olduğuna bir delil vardır. Ayette geçen mübaşeret, temas halinde olmak, cildi cilde yapıştırmaktır. Cinsi münasebetten kinayedir. وَابْتَغُواْ مَا كَتَبَ اللّهُ لَكُمْ “Ve Allah’ın sizin için yazıp takdir etmiş olduğu şeyi arayın.” Allahın sizin için takdir ettiği ve levh-i mahfuzda sabit kıldığı çocuklara sahip olmayı talep edin. Yani, cinsi münasebetten maksat, evlat sahibi olmaktır. Çünkü şehvetin yaratılması ve nikahın meşru kılınmasının hikmeti, sadece cinsi ihtiyacını karşılamak değildir. Ayet azilden yasaklar, arkadan temastan nehyeder. Yani, “Allahın sizin için çocuk yazdığı yerden ilişkiye girin” demektir. وَكُلُواْ وَاشْرَبُواْ حَتَّى يَتَبَيَّنَ لَكُمُ الْخَيْطُ الأَبْيَضُ مِنَ الْخَيْطِ الأَسْوَدِ مِنَ الْفَجْرِ “Fecir vakti, beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye (tan yeri ağarıncaya) kadar yiyin ve için.” Ayette, fecir vakti ufukta görülen aydınlıkla gecenin koyu karanlığından onunla birlikte uzanan çizgi beyaz ve siyah iki ipe benzetilmiştir. Bazı rivayetlerde, başlangıçta “fecir vakti” kaydı yok iken, bazı zatların ellerinde beyaz ve siyah iki ip bulundurup bunlar birbirinden ayrılıncaya kadar sahura devam etmeleri anlatılır. Bunun üzerine “fecir vakti” kaydıyla bu beyazlık ve siyahlığın gündüzün aydınlığıyla gecenin karanlığını temsil ettiği nazara verilir. Şayet bu rivayetler sahihse, ilgili olay muhtemelen ramazandan önce idi. Beyanın (açıklamanın) ihtiyaç vaktine kadar tehiri caizdir. Veya, önce beyaz ve siyah ipliğin bu manaya delaleti meşhur olduğundan böyle ifade edilmekle yetinildi, ama bazıları bunu iltibas edince açıktan beyan edildi. Cinsel ilişkinin sabah vaktine kadar caiz kılınmasında, guslü sabah namazına kadar tehir etmeye ve sabaha cünüp giren oruçlunun orucu sahih olduğuna delâlet vardır. ثُمَّ أَتِمُّواْ الصِّيَامَ إِلَى الَّليْلِ “Sonra da akşama kadar orucu tam tutun.” Ayetin bu kısmı, orucun son vaktini anlatır ve gecenin oruçtan hariç olduğunu beyan eder. Böylece savm-ı visali yasaklar.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] وَلاَ تُبَاشِرُوهُنَّ وَأَنتُمْ عَاكِفُونَ فِي الْمَسَاجِدِ “Mescitlerde itikâfta iken ise, eşlerinizle beraber olmayın.” İtikâf, Allahın yakınlığını ve rızasını talep ederek mescidde kalmaktır. Katade’den nakledildiğine göre, mescitte itikâfa giren kişi hanımının yanına varır, onunla birlikte olur, sonra tekrar mescide dönerdi. Bu ayetle, bu tarz hareketten nehyedildiler. Ayette itikâfın mescitte yapılacağına ve bunun için belli bir mescit söz konusu olmadığına, ayrıca, mescitte ilişkiye girmenin haram olduğuna, bunun itikâfı bozduğuna bir delil vardır. Çünkü ibadetlerde nehiy, fesadı gerektirir. تِلْكَ حُدُودُ اللّهِ فَلاَ تَقْرَبُوهَا “Bunlar, Allah’ın koyduğu sınırlardır, bunlara yaklaşmayın.” Ayet, değil onu işlemek, batıla düşmemek için hak ile batıl arasındaki engel olan sınıra yaklaşmaktan bile yasaklar. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurur: “Her hükümdarın yasak arazisi vardır. Allahın yasak arazisi, haram kıldığı şeylerdir. Dolayısıyla yasak arazi çevresinde hayvanını otlatan, her an yasak araziye düşebilir.” Ayette “Allahın sınırlarına yaklaşmayın” denilmesi “Allahın sınırlarını aşmayın” denilmesinden daha beliğdir. Allahın hududundan murat, haram ve yasak kıldığı şeyler olabilir. كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ آيَاتِهِ لِلنَّاسِ “Allah, âyetlerini insanlara işte böyle açıklar.” لَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ “Ola ki sakınırlar.” Olur ki emirlere ve yasaklara muhalefetten sakınırlar. 188-وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ “Mallarınızı aranızda batıl sebeplerle yemeyin.” Bir kısmınız bir kısmınızın malını, Allahın mubah kılmadığı şekilde yemesin. وَتُدْلُواْ بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُواْ فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ “İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hakimlere rüşvet olarak vermeyin.” Yalancı şahitlik ve yalan yemin gibi günah yollarla hâkimlerden yararlanarak insanların mallarını elde etmeye çalışmayın. “Bile bile” Bunun bâtıl olduğunu bile bile, böyle bir günahı işlemeyin. Çünkü bilerek günah işlemek daha çirkin bir davranıştır. Sebeb-i Nüzûl Rivayete göre Abdan Hadramî, İmru’l-Kays El-Kindiye ait bir arazinin kendine ait olduğunu iddia etti, ama bir delili de yoktu. Rasulullah (asm) İmru’l-Kaysın yemin etmesine hükmetti. Yemin etmeye niyetlendiğinde Rasulullah şu ayeti kendisine okudu: (Âl-i İmran, 77) Bunun üzerine İmru’l-Kays yeminden vazgeçti, Rasulullah da araziye Abdan’a teslim etti. Ayet, bu münasebetle nazil oldu. Bunda, hâkimin hükmünün bâtına nüfuz etmediğine bir delil vardır. Hz. Peygamberin şu hadisi de bunu teyit eder: “Ben ancak bir insanım. Benim yanıma davacı – davalı olarak gelirsiniz, olur ki bazınız davasını anlatmakta daha müdellel olur da, ben de duyduğuma göre onun lehinde hüküm veririm. Ama kime bu şekilde kardeşinin hakkından bir şey vermişsem, ancak bir ateş parçası vermiş olurum.” 189-يَسْأَلُونَكَ عَنِ الأهِلَّةِ “Sana, hilâlleri soruyorlar.” Sebeb-i Nüzûl Muaz Bin Cebel ve Salebe Bin Ganem şöyle sordular: “Ya Rasulallah, bu hilalin durumu nedir? Önce ince bir ip gibi görülüyor, sonra gittikçe büyüyor, yuvarlak hâle geliyor? Sonra gittikçe küçülüyor, ilk hâline dönüyor?” قُلْ هِيَ مَوَاقِيتُ لِلنَّاسِ وَالْحَجِّ “De ki: Onlar insanlar için ve hac için vakit ölçüleridir.” Onlar ayın halinin ve durumunun değişmesinin hikmetini sormuşlardı. Allahu Teâlâ peygamberine, bundaki görülen hikmetin insanlar için vakitlere bir alâmet olması, ibadet vakitlerinin ve özelikle hac ibadetinin vaktinin bu şekilde bilinmesi olduğunu bildirdi. Çünkü eda ve kazada vakit son derece önemlidir. Mevakit kelimesi mikat kelimesinin çoğuludur, “vakit” kökünden gelir. Zaman ile vakit arasında şöyle bir fark vardır: Zaman, kısımlara ayrılmış müddettir. Vakit ise, bir iş için belirlenmiş zamandır.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] وَلَيْسَ الْبِرُّ بِأَنْ تَأْتُوْاْ الْبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا “İyilik, evlere arkalarından girmeniz değildir.” وَلَكِنَّ الْبِرَّ مَنِ اتَّقَى "Ama iyilik, takva sahibi kimsenin davranışıdır.” Ensar, ihrama girdiklerinde ev ve çadırlara kapılarından girmezler, ancak arkadan bir delik ve yarıktan girerlerdi ve bunu da bir iyilik sayarlardı. Bu şekilde kendilerine bildirildi ki, bu bir iyilik değildir. İyilik ancak haramlardan ve şehevanî şeylerden sakınmakla olur. Bunun öncesiyle irtibatı, şu cihetledir: Kendilerine ayın hallerinin aynı zamanda hac vaktini belirlemek için olduğu zikredilmişti, onların bu hâli de hacla alakalı olduğundan istidradî olarak temas edildi. Veya şu cihetten bakılabilir: Onlar aslında kendilerini o derece ilgilendirmeyen ve cevabı nübüvvet ilmini alakadar etmeyen bir meseleyi sordular, kendilerini ilgilendiren ve nübüvvet ilmiyle bilinecek suali ise terk ettiler. Cenab-ı Hak, suallerinin cevabından sonra, onlara layık olan aslında bu tarz sormaları ve bu ilme önem vermeleri gerektiğini uyarıda bulunmak için bu üslûbu kullandı. Veya bundan murat şu olabilir: Onların tersinden sual sormaları, evin kapısını bırakıp da bacasından girmeye çalışan kimseye benzer. Yani, sorularınızı tersinden sormak bir iyilik değildir. Lakin iyilik, bu tür suallerden kaçınmak ve benzerine tekrar cür’et etmemektir. وَأْتُواْ الْبُيُوتَ مِنْ أَبْوَابِهَا “Evlere kapılarından gelin.” Çünkü işi normal seyrinden çıkarmak bir iyilik değildir. Öyleyse her işi olması gerektiği şekilde yapın! وَاتَّقُواْ اللّهَ “Allah’tan korkun.” Allahın hükümlerini değiştirmekten ve fiillerine itiraz etmekten sakının. لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ “Umulur ki kurtuluşa eresiniz.” Ta ki hidayet ve iyiliğe kavuşun.
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden.. BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü.. Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..! | |
|
Etiketler |
183, 189, bakara, meseleleri, oruc, suresi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Bakara Suresi Türkçe | Sır | Kuranı Türkçe Oku | 0 | 03 Şubat 2018 01:46 |
Bakara Suresi, 282 - 283) Borçlanma Meseleleri | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:29 |
Bakara Suresi, 275 - 281) Faiz Meseleleri | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 11 Ağustos 2012 08:27 |
Bakara sûresi | Sır | Kuran-ı Kerim | 0 | 18 Ekim 2010 23:47 |
Atatürk ve Bakara Suresi | Afrodit | Atatürk Köşesi | 0 | 26 Eylül 2010 00:33 |