IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 25 Temmuz 2006, 18:47   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Kültür ve sanat nedir ?




Kültür:
İnsan toplumuna özgü bilgi, inanç ve davranışlar büyünü ile bu bütünün parçası olan maddi nesneler.Toplumsal yaşamın dil, düşünce, gelenek, işaret sistemleri, kurumlar, yasalar, aletler, teknikler, sanat yapıtları gibi her türlü maddi ve tinsel ürününü kapsamına alır.
Kültür: İnsanoğlunun biyolojik olarak değil de sosyal olarak kuşaktan kuşağa aktardığı maddi ve maddi olmayan ürünler bütünü.Eşanlamlısı �ekin�.

Günlük dilde �kültürlü olmak� bilgili, görgülü, incelikli olmak anlamına gelir.Kültürlü kişi uygarlığın nimetlerinden bilinçli olarak yararlanan, eğitimli kişidir.

Kültür terimini günümüzdeki anlamına yakın bir şekilde ilk kez 17. yüzyılda Samuel von Pufendorf kullanmıştır.Ona göre kültür doğaya karşıt olan ve belli bir toplumsal bağlam içinde ortaya çıkan tüm insan eserleridir.

Alman filozof Immanuel Kant kültürü insanın mantıksal özünden dolayı özgürce hayata geçirebileceği amaçların, ideallerin tümü olarak tanımlamıştır.

Bir başka Alman filozof Herder kültürü bir ulusun, bir halk ya da topluluğun yaşam tarzı olarak yorumlamıştır.

Kültürü tanımlamaya çabalayanlardan bir diğeri de antropolojinin kurucularından Edward Burnett Taylor olmuştur.Ona göre kültür �bilgilerden, inançlardan, sanattan, ahlaktan ve insanın toplumda yaşayan bir varlık olması nedeniyle edindiği bütün öbür yetenekler ve alışkanlıklardan oluşan karmaşık bir bütün� dür.

Antropoloji ve etnoloji bilimleri geliştikçe kültür olgusunun karmaşıklığı daha da belirginleşmiş ve tanımlar da çeşitlenmiştir.ABD�li antropologlar A.L.Kroeber ve Clyde Kluckhohn Kültür Kavramlarına ve Tanımlarına Eleştirel Bir Bakış -1952 adlı çalışmalarında kültürün 164 farklı tanımını verirler.Bunlardan biri olan �öğrenilmiş davranış� yeterli bir tanım değildir çünkü hayvan türlerinin yaşamında da doğal davranışların dışında sonradan edinilmiş ya da öğrenilmiş davranışların payı vardır.Bir başka tanıma göre kültür �zihindeki düşünceler� den oluşur.Bu da yeterli değildir çünkü düşünceler toplumda ancak dilde, eylemde v
e yaratılmış ürünlerde cisimlendikleri sürece bir anlam ve işlev kazanırlar.


Kaynakça:

1-Cevizci, Ahmet, felsefe Sözlüğü, Paradigma Yayınları, İstanbul, 2002

2-Ana Britanica Ansiklopedisi, İstanbul, 2000


Konu Ruhadam tarafından (15 Ocak 2011 Saat 13:17 ) değiştirilmiştir.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 25 Temmuz 2006, 18:49   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sanat Nedir ?




Sanat :
Bir düğmeye basit bir dokunuşla, zaman ve mekânı birkaç yüzyıl kısaltabilecek güce erişen insan düşüncesi, yepyeni ve şiddetli korkuları da beraberinde getirdi. Bilim, endüstri, teknik ve politika alanında meydana gelen birbirine bağlı ve sürükleyici gelişmeler, toplumlara özgürlük getirdiği kadar, huzursuzlukları da arttırdı. Özellikle 1945 sonrası, insanların gökyüzüne tırmanışları, yeryüzündeki büyük sermaye hareketleri, insana yakışmayacak katliamlar, endüstriyel ve teknik gelişmeler, şiddetli ve yıpratıcı korkuları da beraberinde getirdi. Bütün bunlar, bugünkü insanın sanata bakış tarzını da biçimlendiren gelişmelerdir.
Günümüzde, insanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olabilecek alanlardan biri de sanattır. İnsan duyarlığının karmaşık ürünleri olan ve daima insan özgürlüğünün hakkını arayan sanat eserleri, bazı kalıpları sürekli olarak zorlayıp aşar, onların nitelik olarak daha üstün ve yoğun yeni seviyelere ulaşmasını sağlar.
Tolstoy, "İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştı" der. İnsan, nasıl duymaya, düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata girmiş olursa, insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renklerle canlı ve cansız simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren, gerçekten tarih sahnesine çıkmış olur. Sanat; din ve felsefe gibi, insanı günlük hayatın dar kalıplarından kurtaran bir teneffüs anı gibidir. Sanatta güzeli, bilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı, aslında kendini aramaktadır. Din, felsefe, bilim, sanat ve hatta teknik gibi alanlar, birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Her sanat eseri, var olan bir şey ile, bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar. Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir veya bir insan görüntüsüdür. Bir tiyatro oyunu, belli olayların simgelenmesidir. Bir şiir ya da müzik parçası, ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularından bir anlatımdır. Sanatçının gördüğü, kavradığı ve gerçeklik olarak belirlediği varlığın bilgisi, sanatın öz konusunu oluşturur.
Bugün Türkçe'de, iyi yapılan her iş için «sanat» kelimesi kullanılmaktadır. Türkçe'deki «sanat» kelimesi, kapsamı bakımından, pek çok oluş ve nesnelere ilişkin durumu içine almaktadır. Bugün, hiç şüphe duymaksızın en yaygın biçimde kullandığımız «sanat» kelimesi, etimolojik bakımından Osmanlıca'ya dayanmaktadır. Osmanlıca'nın kelime kaynakları olan Arapça ve Farsça'da, sanat kavramını ifade etmek için kullanılan durumu oldukça farklıdır.
Sanat kelimesi Arapça'da amel, iş yapma anlamlarını veren «san'a» kökünden gelmektedir ve yapılan iş, alet yardımıyla, belirli bir el becerisiyle sürdürülen marangozluk, duvarcılık gibi meslek dallarını kapsamaktadır. Görüldüğü gibi bu kelime Arapça'da, insanın akıl ve zekâsını kullanarak yaptığı işleri anlatır. Bugünkü Türkçe'de kullandığımız «sanat» kelimesi, Osmanlıca'da bir değişiklik geçirmiş, yeni kazandığı anlam ve muhtevayla birlikte benimsenmiştir.
Bir an için, karmaşık yapısını, ilgili olduğu pek çok kavramı bir yana bırakıp, sanatı " insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç " olarak kabul edebiliriz. Bugün Türkçe'de iyi yapılan her iş için "sanat" kelimesinden yararlanıp; "askerlik sanatı", "güzel konuşma sanatı" gibi kalıpları tekrarlar dururuz. O halde, yapılan bir iş veya hareketin, güzel, gelişmiş ve etkileyici bir biçimde görünmesi, onu bir sanat olarak tanımlamamıza sebep olmaktadır. Bu, şu demektir; insan yaptığı işi yüceltebildikçe, ona bir parıltı katabildikçe, sanat olgusuna biraz yaklaşabilmiş sayılır. Yani sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır. Sanatı bazen, şöyle de tarif ederler: "İnsan aklının eşya üzerindeki pırıltısı" . Bu, yüzlerce tariften yalnızca bir tanesidir.
Halk arasında "sanat" kelimesi; "insanların ihtiyaçlarından birisinin karşılanması konusunda öğretilen ve yapılan iş" anlamında kullanıldığı gibi, "ustalık, hüner, marifet" anlamında; "Bu işte sanat vardır; kolay değil o da bir sanattır." şeklinde de kullanılmaktadır. Maddi fayda gözeten sanatlardan ayırabilmek için "GÜZEL SANAT" kavramı içinde, sanat'ı şöyle tanımlamak mümkündür: "İnsanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritm gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir
."

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 00:39   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Efsane Aşklar' ın Öyküleri...




Ferhat ile Şirin

Padisah, kizi Sirin'i çok severdi. Sirin bir kösk istedi babasindan. Kösk tam üç günde bitirildi. "Ama ben saçaklarinda hiç görmedigim kuslarin uçtugu, duvarlarinda hiç bilmedigim gemilerin hiç bilmedigim ülkelere sevinç tasidigi, dört bir yaninda atlarin hiç tanimadigim umut ülkelerine dogru gittigi bir kösk isterdim" dedi Sirin. En güzel resimleri, en güzel islemeleri en güzel renklerle yaratan Ferhat'i sarayin bahçesine yapilan bu yeni köske getirdiler. Ferhat boyalarini açti, her yani resimlerle, islemelerle süslemeye basladi. Dünyamizin basina sarmis bütün olmazliklari, yüregimize nereden geldiyse gelmis bütün yanlislari, kötülükleri yoksayan büyük bir yaratici çabayla ise koyuldu Ferhat. Boyalarla arasinda kesin bir anlasma vardi. Hiçbir seyi umursamaz gibiydi. Oysa, yaptiklarini begendiremezse boynu vurulacakti.

Yaratanlar
Bagislayin önce bizi
Her seyi sizden aldik
Hiçbir sey veremedik belki size
Bizim yüzümüzden yalnizliginiz
Yaratanlar
Bizi hosgörmeyin ama
Alin degistirin bizi
Taslari yontu yapmaya
Degistirin
Sabah aksam degistirin içimizi
Yaratanlar
Aydinliga çikaran eller kutsal ellerdir
Siz bastanbasa birer tanrisiniz
Duyurun her duymazliga sesinizi

Ferhat bir sabah vakti gene boyalariyla söylesirken, tuttu yemyesil bir yaprak isledi köskün avlusundaki büyük çesmenin tasina. Sonra yapraga dönüp sunlari söyledi:

Gözlerinin derininde bir sari
Yaprak gibi sicak yazdan geçecek
Bekleyecek uzaktan ilk rüzgâri
Ilk sallantida yerlere düsecek
Ilk yagmurda islanacak saçlari
Ilk selin akisina takilip gidecek
Bir ovada karsilayacak kari
Ilk ayazda yüregi titreyecek
Iz kalmayacak ondan baharlara
Çürüdügünde yesiller çikacak
Artik ben yokum dedigi gün
Topraktan papatyalar fiskiracak
Bir yokta geçirecek uzun yazi
Sonbahari hele hiç duymayacak
Kimse gelmekte olan soguklari
Onu bulup da ondan sormayacak

Daha sonra o yapragin yanina özgürlük kirmizisi bir sandal çizdi. Kumluga mor rüzgârlar getirdi. Dalgalar kiyiyi tutunca sunlari söyledi:

Tutkularla açilir misin sandal
Eski mavi büyük denizlere
Gider misin isiklarin ardindan
Günesin kuskusuz battigi yere
Orada görülmedik umutlar bulur
Alir getirir misin kiyilarimiza
Büyük sevinç çigliklari tasir misin
Kara ve sessiz yalnizligimiza
O deniz tarlalarinda belki çiçekler
YesiI uzakliklara serer bakisini
Belki onlar bizden iyi bilirler
Umudun gizlisini askin saklanmisini
Gider getirir misin güzeI sandal
Bize acilarda yok olmayani
Büyüyüp büyüyüp de kuslar gibi
Gün geIip alnindan vurulmayani

Daha sonra da bu apaydinlik kiyiya bir atli getirdi daglardan. Atliya bakip sunlari söyledi:

Taraninca sabahlarin saçIari
Senin adin umut diye biri mi
Bir daha geçmez misin geçtigini
Yakilinca küI vermeyen serüven
Senin adin bir atli mi daglardan
Baskaldirmis yoklugunun adina
Varinca atli olmanin tadina
Senin için gitmelerin sehri mi
Senin karli daglarin var mi kistan
Sunulacak umudun var mi yaza
Yoksa aksamüstünde kendini
Birakacak misin renksiz beyaza
Atini basibos sürüp tarlaya
Topla diyecek misin yalnizligi
Özgürlügü ayri ayri kapilarda tutarken
Varligin ve yoklugun uymazligi
Yaratanlar
Her umudu bir kesinlik bildiniz
Sizden önce umut yoktu dünyamizda
Dünyamiza umudu siz getirdiniz
Sonu hiç gelmeyecek bir sarkida
Siz islediniz dogaya inanci
Kendinizden kendinizi yaratmayi bildiniz
Her sey bitmis sanilan yerde bile
Yeni yontular kurdunuz kayalardan
Asilmazliklar gibi dikili daglardan
Siz asmayi bildiniz geçitleri
Siz bize kendimizi gösterdiniz
Siz bozdunuz dogada sessizligi
Yerine sonsuzlugu getirdiniz

Ferhat o sabah yapragi, sandali ve atliyi çizerken, Sirin bir kösede gizlice onu gözetliyordu. Bakti ki, düsledigi güzelliklerden de büyük güzellikler Ferhat'in çizdigi, boyadigi resimlerdedir. Usulca onun yanina yaklasti ve dedi ki:

Bu kadar güzelligi kaldiramaz
Daha güzellersen yikilir duvarlar
Böylesine eksiksiz bir türküyü
Duyanlar dinlemeye dayanamaz
Biraz çirkinlik kat yaptigina
O güzel çocuk yüzlerini sil biraz
O bembeyaz yeleli atlari karala
Yerlerine yalnizlik çiz biraz
Iyiden dogrudan ve güzelden
Birini görmezden gel hiç degilse
Boyadigin çiçeklerden birinin
Hiç degilse bir yapragini kopar
Bir yerinde aksasin bu sonsuzluk
Yoksa yüregimiz dayanmayacak
Hem bizim eksikli varligimiz
Senin eksiksizligini zor anlayacak
Sonra aklindan sökemezse seni
Ya bir çilgin olup çikarsa Sirin
Sonunda bir yalnizliga düserse
Sonsuzlugunla ödeyebilir misin

Ferhat, Sirin'i görünce vuruldu. Ne gördügü, ne duydugu, ne yarattigi güzellikler içinde böylesine yüce bir güzellige raslamisti. Dedi ki Sirin'e:

Boyalarla isledigim duvarlarda
Hiçbir güzellik ulasamaz sana
Ben ne kadar benzetmek istesem
Hiçbir rüzgâr benzeyemez saçlarina
Güzelligini asacak qüzellik yoktur
Onu ben istesem de yaratamam
Senin güzelligini gördükten sonra
Artik ben boyalara dokunamam
Ben ki hep bir asmaya inanmistim
Ama senin varligini asamam
Gözlerinde parlayan yücelige
Yaklasmak istesem de yaklasamam
Eksiksizi ben sende gördüm ancak
Bundan sonra eksiksizi yaratmayi umamam
Ilk yenilgim en yüce yenilgimdir
Artik Ferhat'in isi tamam
Neden bunca güzelligin vardi da
Yeni güzellikler özledin bos yere
Neden böyle bir vurusta yok ettin
Yoksa düsmanligin mi vardi bana
Sirin karsi durdu Ferhat'in sözlerine. Dedi ki:
Sen ki hep bir sonsuzun umudusun
Nasil durur kalirsin yeniden dogmalara
Sen ki hep bir bitmezin sarkisisin
Nasil boyun egersin çaresiz kalmalara
Biz hepimiz bir tutkuya yaratildik
Dogduk koyu ve yogun yalnizliktan
Biz ki durak bilmeyen yolculariz
Nasil eksildik deriz zor yollardan
Artik yüklendik ya yaratmayi
Bütün güzellikler bizden sorulacak
Iyiyi ve dogruyu yüklendik ya
Düsüncemiz her zaman sonsuzu arayacak
Bütün yarattigini sil istersen
Istersen yeniden koyul yaratmalara
Kendini azalmayacak bir tutku say istersen
Yürü bizi bekleyen zamanlara
GüzelIigimi asmani isterim
Yalniz kalmak istemem ben dogada
Kendimi yarattiklarinla anlayayim
Daha yüce güzellikler ver bana

Ferhat da, her yaratan gibi, yaratmayi istemese de yaratacakti. Sirin ona yepyeni güzellikleri duyurdu. Ferhat yepyeni güzelliklere dogru yürüdü. Sirin'in köskü, artik, bir güzellikler cennetiydi. Çok zaman Ferhat da Sirin de her gün biraz daha büyüyen güzellikler karsisinda saskinliga düsüyorlardi. Güzelligin kaynagi simdi artik yalnizca Ferhat degildi. "Sende buldugum güzellikleri çiziyorum durmadan" derdi Ferhat. Gün geldi, köskün islenmedik yeri kalmadi. Padisah, yaptiklarina karsilik Ferhat'a bir torba altin verdi. Ferhat torbayi köskün bir kösesine birakarak çikti gitti. Giderken son bir bakisla bakti Sirin'e. Padisah olanlari anladi, anlamazdan geldi. Onlarin birbirlerine zorunlu olduklarini anlayamazdi elbet. Ne de olsa padisahti. Yaratmakla yönetmek anlamaz birbirini.

Günlerden bir gün Sirin, Ferhat'a bir mektup yolladi. Mektubu götürecek ikiyüzlü, onu önce Padisah'a verdi. Padisah mektuptan hiçbir sey anlamadigi için ikiyüzlüye "götür ver bakalim altindan ne çikacak" dedi. Mektupta sunlar yaziliydi:

Yeraltindan çikar gibi maden
Oydukça yalnizlik çikarilir
Aradigin geçmis günler içinde
Yalnizligin bir karsiligi vardir
Geçmeye çalistigin geçitlerde
Koca sehirler boyunca yilginlik
Durup durup sessizlige uzanir
Bulut tutar gibi tutar gökleri
Oyarcasina bir duyarligi
Öyle basip geçmisler ki adim adim
Yüregin islek bir kaldirim
Korundugun bütün zor zamanlarda
Öyle yürümüsler ki her yanindan
Yikim bile degil kalan geriye
Yeraltindan çikar gibi maden
Ölümleri oymuslar yüregine

Ikiyüzlü, Ferhat'tan da Sirin'e bir mektup getirdi. Ama önce Padisah'a okuttu mektubu gene. Padisah bu mektuptan da bir sey anlamadi. "Götür mektubu ver Sirin'e, bakalim ne yapacak" dedi. Mektupta sunlar yaziliydi:

Adim adim eskiyerek bir gün
Bakarlar ki yirtilmis torba
Saman gibi dagilir ortaliga
Umut bilip ömrünce götürdügün
Yeni bir göz gibidir karanliga
Yikimini ilk gören her duyarlik
Bir ada gibi çizer durusunu
Her yaninda denizden bir yalnizlik
Yüregindeki kus vurulur alnindan
Bos kanatIariyla iner yere
Umutlari kapanir göklerine
Zaman denen sesler duyulmaz olur
Yavas yavas çekilerek bir gün
Bakarlar ki çöl basmis denizi
Artik onu aramayin gemiler
Onun için sular çoktan bitti

Yazdi. Sehir susuzluktan yaniyordu. Her yerde su ariyorlardi. Sarayda bir yudum su kalmayinca Padisah da arayicilara katildi. En önde Müneccimbasi büyülü sarkaciyla yürüyor, onu Padisah, vezirler ve halk izliyordu. Aksama kadar yürüdüler. Günes batarken, aralarindan ayrilip sehrin güneyindeki dagi asmis olan bes kisinin dorukta el salladiklarini gördüler. Biraz sonra o bes kisi etege indi ve dagin öbür eteginde çoskun bir suyun sel gibi aktigini bildirdi. Müneccimbasi sarkacini o yöne dogru döndürerek bir seyler mirildandi ama, söyledikleri sevinç çigliklari arasinda yok oldu. Ancak, mühendisler Padisah'a bildirdiler ki, o su dag delinmeden sehre getirilemez. Ertesi gün bütün halk dagi delmeye koyuldu. Gelgelelim, kayalar kazmalara geçit vermiyordu. Susuzluk son duragina geldiginde, Padisah, dagi iki günde delebilene istedigini verecegini bildirdi. Çigirtkanlar haberi yaydilar. Bir ögle üstü Ferhat, Padisah'in karsisina geldi. Ferhat, Padisah'a dedi ki:

Kazmalar kürekler yetmez dagi delmeye
Yüreginden vermedin mi dag susar
Dagi delen deldigi dagdan güçlü gerek
Yoksa hiç bir susuzluga geçit vermez kayalar
Ne istemek ne bilmek yetmez dagi delmeye
Sen asmayi bilmedin mi dag susar
Su oralarda akar biz burada yanariz
Dalarak pinarlarin eksilmez düslerine
Dag ne bilecek kendinden vermeyi
Kayalar susuzlugu ne anlamis
Yasamayi bilmeyen bilmez ki yasatmayi
Dag bitmez bir sessizliktir yokluguna inanmis
Yürek direnmeyi bilse çoktan delinmisti dag
Çoktan yenik düsmüstü varliginda kayalar
Simdi o kuru çayda sular oynasiyordu
Simdi kiskanç bir çöle benzemezdi sokaklar
Bu dagi tek basima delecegim
Basegmeyi bilmeyen yüregimle
Bütün susuzlara haber salinsin
Yarin suyu getirecegim sehre

Ferhat'i dinleyen Padisah'in sevinçle söyledikleri:

Bilsin günes
Bir karanliktan sonra güne açilani
Yikasin yagmur
Yanmalardan sonra kül baglayani
Anlasin dereler sularini
Bütün kuslarina saysin gökler
Renklerini tanisin çiçekler
Basaklar kavrasin tarlalarini
Nasil Ferhat daglari anlamissa
Daglar bütün geçmezlige bitmisse
Giyinsin umudunu bütün sular
Dahu uzaklara sersin uzaklarini
Nasil daglar tutamazsa sulari
Nasil deniz yok etmezse gidisleri
Her kopan kayada parlayan alinteri
Silsin bütün ölüm korkularini
Duysun bütün sabahlar
Geceden umut diye gündüze baglanani
Görsün bütün kayalar
Sarsilmazliginda bitimsiz durani
Kullanilmis umutlari çikarip atin
Varacaginiz yerlere vardinizsa
Anilara hiçbir sey saklamayin
Eger insan gibi yasadinizsa
Eski sular düslerini birakin
Daglarin ardinda yeni sular var
Yeni sabahlarda delin daglari
Susuzluktan suya çikin birdenbire
Yoksa düsler birden çoraklasirsa
Insan hiç anlamadan yalniz kalir
Kullanilmis umutlari çikarip atin
Yorgun umut ani olup kalmadan
Gökler kadar özgür olacaksiniz
Kendinizi yikayin anilardan

Sabah olmadan daha, Ferhat kazmasini omuzlayip dagin etegine geldi. Basladi dagi delmeye. Her vurusta adam büyüklügünde kayalar kopariyordu. Ögleye dogru Padisah, yaninda Sirin ve adamlariyla dagin etegine geldi. Bakti ki Ferhat dagin yarisini delmis. Ferhat gelenlerin yaninda Sirin'i görünce sarsildi. Sirin bir ara onun yanina gelerek kimseye sezdirmeden bir mektup birakti avucunun içine. Ferhat, ancak Padisah, Sirin ve vezirler döndükten sonra mektubu açip okuyabildi. Okur okumaz, oldugu yere yigilip kaldi. Bir ara toparlandi, sirtini bir kayaya dayadi. Içinden, dagi da Sirin'i de birakip, uzak, çok uzak yerlere gitmek geldi. Ancak, koca bir sehrin umudu olmusken, dagi delmeden bir yere gidemeyecegini düsündü. Yeniden kazmasini aldi eline.

Sirin, mektubunda, önce, babasinin sehre gelecek suyla birlikte dügün dernek kurarak kendisini vezirin ogluna verecegini, bunun kendisi için ölüm demek olacagini, Ferhat'siz bir Sirin düsünemedigini, tam bir açmazda oldugunu bildiriyor, sonra sunlari söylüyordu:



Konu Ruhadam tarafından (15 Ocak 2011 Saat 12:37 ) değiştirilmiştir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 00:41   #4
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Efsane Aşklar' ın Öyküleri...




Devamı..

Birden yasadigim her seyi ölmek
Her seyi yeniden yasamak istiyorum
Birden hiçbir seyi duymak istemiyorum
Bitmis bir sarki gibi seziyorum kendimi
Yikilsin istemiyorum artik duymazliginda daglar
Baksin istemiyorum artik gözlerimi
Belki bütün bir evrenin güneslerini
Belki ilk olarak isiktan saymiyorum
Birdenbire sönecegini bilmezdim umudun
Sevincin böyle çabucak ölecegini bilmezdim
Böyle bir açmaza demir atmak nerelerden
Nasil da birdenbire gelip buldu beni
Yeniden duymak istemiyorum yasarligimi
Hiç degilse bir gün ölmek bir tek gün
Ey bana kendini bir gün çok gören ölüm
Bir anlasan nasil çok seviyorum seni
Ferhat, Sirin'in mektubundan yüklendigi aciyIa bir türkü söyledi. Türküyü, arkasinda sessizce duran Siriii in dinledigini bilmiyordu. Dedi ki türküde:

Sonsuz tutkulnrda asar bosluklari
Iner bir papatya sarisinda güzellenir
Günesin ilkbakislari vurunca
Gözlerin dinmezlikleri ummayan bir denizdir.

Yillari yürümüs isiklar gibi uzaylardan
Gelir dönülmezligin çizdigi yeryüzüne
Mavisi sessizlikte çogalan gözlerindir
Akisini duyurur bitimsiz dogalardan

Sürer bir yasarlikta kesiksiz inanmayi
Dönmez çoktan eskimis geçkin uçarliklara
Yasamaktan bildigi uzun bir dinmezliktir
Umutlanmaz korkak yalnizliklara

Istesen de istemesen de anlamaz durmayi
Der ki -adim zamanlardir bitmisliklerde kalmam
Bir kere sana biçmis ya kendini tamam
Hiçbir sey ögretemez ona sensiz olmayi



Sehir sudan umudunu kesmisti. Sessizce ölümünü bekliyordu. Kimsenin dagin ardina gidecek gücü yoktu su içmek için. Gitmeye kalkanlar baygin yigildilar dagin yamacina. Simdi kayu bir sessizlik yalnizca Ferhat'in kazmalariyla yirtiliyordu. Ferhat, üzgün, Sirin'in mektubuna karsilik olan türküyü söyledigi zaman arkasinda Sirin'in bulundugunu bilmiyordu. Biraz sonra bir hisirti oldu, Ferhat arkasina bakti, Sirin'i gördü. Kucaklastilar. Sirin, saraya dönerlerken, bir yolunu bulup babasinin yanindan ayrilmis, kosa kosa Ferhat'in yanina dönmüstü. Susuzluktan kuruyan gözleri, dudaklari, artik son gücünü harcadigini gösteriyordu. Uzun zaman birbirlerinden ayrilmadilar. Sonra baktilar ki günes batmaktadir ve su gecikirse sehir kirilacaktir, birlikte çalismaya koyuldular. Ferhat kazmasiyla kocaman kayalari kopariyor, Sirin de kendisinden umulmayacak bir güçle bu kayalari açilan tünelin disina çikariyordu. Sehir büyük bir sessizlik içinde yavas yavas erimekteydi. Ferhat gittikçe koyulan sessizligi duydukça kazmasini daha büyük bir hinçla salliyor, günes batmadan önce dagin ardindaki gür suyu sehre akitmak istiyordu. Açilan tünelin bir ucunda isiklar kirmizilasmaya, tünelin içini karanliga gögüs geren koyu bir pembelik sarmaya basladigi sirada, güçlü bir kazma vurusuyla düsen bir kayanin yerine dolan mor isiklar bu büyük çabanin sonunu müjdelediler. Ferhat daha sonra suyla tünel arasina büyük bir ark açti, suyun akis yönünü degistirdi. Biraz sonra sehirden gelen çigliklar, ölüm saçan susuzlugun sonunu bildiriyordu. Ferhat ve Sirin, bir agacin gövdesine sirtlarini dayadilar, düsünceye daldilar. Gittikçe artan uzak çigliklar arasinda aksam pembeden koyu maviye dogru degiserek ilerliyordu. Bu güzel bitisin kendilerinin sonu olacagini bilerek susuyorlardi. Uzun uzun sustular. Sonra artik günün son isiklari da uyumaya gidince, yavasça yerlerinden dogruldular. O sirada ne Ferhat, Sirin'in güzünden akan bir damla yasi ne Sirin, Ferhat'in gözünden akan bir damla yasi görebildi.Ferhat, Sirin'e dedi ki:

Varligin varligima karisacak
Umut yorulmaz bir atli gibi çikti geliyor
Dünyamizda gözlerinin vazgeçilmez mavisi kurulacak
Bunu hayir diyenler de biliyor
Ölümlerden ölümsüzlük devsirenlerde
Eski bir kolayliktir kendinden utanmak
Çok eski bir zorluktur seni sevmek
Bulutlarin yagmurlardan koparildigi yerde
Inançlarin durup kaldigi günde
Her direnç bizim için sonsuza açiliyor
Çöllerden daha kuru ve bitkin bekleyislerde
Her umutsuzluktan sonra sular basliyor
Sen yasamsin bir yandan olmaza degisirsin
Yikarsin bütün umudu geçilmez daglarinda
Bir yandan bize bütün maviyi getirirsin
Ölmezligi gök bilen kuslarin kanadinda
Umut olmazliklari bilmeyen ülkedir
Hiç durmndan seni bana ulastiran
Yalnizlik bir korkudur dönüp dönüp
Gelip gene kendisine baslayan



Sirin, Ferhat'a su karsiligi verdi:
Deniz susayinca gök
Bir yagmur deniziydi çilginlasan
Sanilirdi ki bir gün saçlarindan
Umulmadik denizler gelecek
Yasar gibi mavisinde bir çiçek
Bir kus bir ince uçusu söyler gibi
Bir böcek bir ilk yazi anar gibi
Her yoklukta varligin bilinecek
Gün bitince pembeliginde aksam
Bir yeni gün umuduydu bekleyisle
Durmak bilmez yolcuydu
Daha yolcu olurdu hergidisle
Duyar gibi dönmezligi bir akis
Karanligi bilmez gibi sabahlar
Saatlar bir inanca kosar gibi
Her bakisa gözlerini getirecek
Deniz baslayinca gök
Bir sonsuzluktu sulara karisan
Bir günessin güne dogdugun yerde
Kovulmaktan yorgun yolcudur aksam

Ferhat ve Sirin dagdan sehre indiler. Suya kanmis bir kalabalik her yanda sevinç gösterilerinde bulundu onlara. Ferhat da, Sirin de, suya kavusan kalabaligin övgülerinden kurtulabilmek için kosarcasina saraya girdiler. Padisah ve adamlari Ferhat'i bekliyordu. Padisah, Ferhat'la Sirin'i bir arada görünce öfkelendi ama bir sey demedi. Ferhat'i yanina çagirdi. Bir torba altin uzatti ona. Ayrica,"dile benden ne dilersen" dedi. Ferhat, Padisah'a , altin istemedigini, yalnizca ve yalnizca Sirin'i istedigini söyledi. "Bir dag delicinin Sirin'i istemesi büyük saygisizlik" diye bagirdi Padisah. Adamlarina bagirdi: "Götürün bu dag deliciyi zindana atin, akillanana kadar kalsin orada." Ferhat yorgundu, zindana girer girmez uykuya daldi. Zindancilardan biri, gün dogarken bir mektup uzatti gizlice Ferhat'a. Mektup Sirin'dendi. Diyordu ki Sirin:

Seninle bir dönülmeze inanan
Her zaman seninle bir Sirin var
Sen git senin pesinden gelecegim
Bizi kolay ayiramaz korkular
Satir satir yazilsa da duygulardan
Ölümlere yokluklara agitlar
Unutulmus serüvenler kadar sönük
Bir gitme umudu sana yeter
Yüreginin derininde kosup duran
Çocuklar kadar korkusuz tutkular
Anlatir her uzaktan geçene
Daglarin ardinda gür sular var
Ögrenecegin hiçbir sey kalmadi
Yalnizliklardan ve suçlu yasaklardan
Büyütecegin umutlar yok
Umut çoktan çekildi bu saraydan
Bir gitme tutkusu sana yeter
Gitmesen de sen yolcusun burada
Için bilinmedik daglara dogru kossun
Gözlerin gün boyu gezinsin ufuklarda

Bir gün sonra, gene gün dogarken Ferhat'a Sirin den bir mektup daha getirdiler. Diyordu ki Sirin:

Yasamak güvenemeden
Direnemeden tutulamadan
Harman yerlerinde savrulamadan
Uzun bir boslukta gelip gitmek
Bir aksam bir bulutu özleyemeden
Bir ilkyaz yagmurunu isteyemeden
Kilicinin ucuna gelen sevinci
Çekip bir yalnizliga isleyemeden

Birgecenin düslerde uzayan yerinde
Kalmak bir yarina dogmayi bilemeden
Bekleyip en uzun yollardan özlemlerle
Bir tutku gibi çikip gelemeden
Yasamak dalgasiz sular gibi
Rüzgârsiz yelkenler gidissiz yollar gibi
Çekilmek kurumus saksilar gibi
Pencere içlerinden kapi önlerinden
Yasamak bitmislikte uykular kadar
Büyüyüp kirgin kaygilar örnegi
Bir uzaga çekilip daglar gibi
Yükseklerin sarkisini söyleyemeden

Ondan bir gün sonra, gene gün dogarken, bir mektup daha geldi Sirin den Ferhat'a. Diyordu ki Sirin:

Günler birer bekleyistir geçilir
Inancinda getirmez bir korkuyu
Koca sehir sana çok görse de
Asilmaz daglardan tasidigin umudu
Sana zaman bir sarkidir söylenir
Der ki çiglikliirdan yorgunsan eger
Umut gemileri batmadan daha
Kendini baska bir mavilige ver
Baska bir rüzgârda yürü tutkuyu
Bir gün sevince varmayi birakma
Tut ki boydanboya çöktü sevgiler
Soracagin ne kaldi yalnizliga
Bilirsin ki distan yikamazlarsa
Gelir içten alirlar kaleleri
Kavgada yere sermezler de
Kavgasiz birakirlar önce seni
Unutur musun bir gün
Seni sessizce arkadan vurani
Yazik sana çok gördüler
Kavgada verecegin bir avuç kani

Sirin'in Ferhat'a gizlice mektup yolladigini duyan Padisah kizini yanina çagirtti ve "üç gün içinde dügünün olacak, bilesin" dedi. Sirin, babasina, Ferhat'dan baskasini istemedigini, baskasina vermeye kalkarsa kendini öldürecegini kesinlikle bildirdi. Padisah, Sirin'in bu sözleri üstüne iyice öfkelendi, Adamlarina buyurdu: "O Ferhat denen dag deliciyi çikarin zindandan, söyleyin ona, hemen bu sehirden çekip gitsin. Yoksa boynunu vurdururum." Sirin babasinin yanindan çiktiginda yikilmis gibiydi. Gene de umutluydu. Zindanin kapisina kostu. Adamlar Ferhat'i çikariyorlardi. Sirin, Ferhat'a "daglarda bekle beni" diyebildi. Hemen Ferhat'i uzaklastirdilar, götürüp sehrin kiyisina biraktilar. Ferhat su getirmek için oydugu daga çikti. Bir magara oydu kendine. Orada yalnizca acilarini ve umudunu yasamaya koyuldu. Dügün baslamak üzereydi. Ertesi gün çalgilar çalinacakti. Vezirin oglu tras olmus, yenilerini giymisti. Sarayda basdöndürücü bir gidis gelis göze çarpiyordu. Kadinlar Sirin'i kandirmaya çalisiyorlardi uzun uzun. Sözü biri aliyor, öbürü birakiyordu. Sirin susuyordu. Bir firtina öncesinin sessizligi gibiydi. Üstünde ne yapacagini bilenlerin dinginligi vardi. Su sasirtan ve korkutan dinginlik, aksama dogru kesin bir sevince birakmisti yerini. Son dakikaya kadar Ferhat'a kavusmayi deneyecek, kavusamazsa odasinin penceresinden usulca asagiya birakacakti kendini. Yasamakla da, ölmekle de Ferhat'in olabilecegine inaniyordu. Gülüyor, sarkilar söylüyordu. Aksam geceye dogru degisirken, sarayin kapisini bekleyen bekçinin yanina gitti. Ondan kendisini kapidan birakmasini istedi. Sirin, sarayin kapisindaki bekçiye dedi ki:

Gün dogdu umut kirildi
Birak beni gideyim
Dünyam bütün karardi
Birak beni gideyim
Ben topraktan ayrilamaz bir suyum
Denizlerini özleyen gemiyim
UçusIara susadi kanatlarim
Birak beni gideyim

Çekildi özsularim dallarimda
Onmaz bir durgunlugum yalnizlikta
Her geçen gün biraz daha geceyim
Birak beni gideyim
Tutkuyu tutma kapilarda
Nilüferler bogulmadan sularda
Acilar onu yikmadan daglarda
Birak beni gideyim
Nasil olsa yolum çizili benim
Ben ya Ferhat demisim ya da ölüm
Ey benim yoldasim urnut gözlüin
Birak beni gideyim

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 00:43   #5
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Efsane Aşklar' ın Öyküleri...




Ferhat İle Şirin Devamı...

Bekçi sessizce açti kapiyi, tek söz söylemeden. Sirin gecenin karanliginda usulca süzüldü disariya. Karanligi boydanboya kosuyordu. Ferhat'i bulmak için sabahi beklemeliydi. Bir agacin dibine çöktü, beklemeye basladi. Gece bitmek bilmeyen bir agirlik gibi uzadikça uzuyordu. Sirin, uyanik, düs gördü sabaha kadar. Bu düslerin her birinde, kendisini çogaltan, yücelten, kendisinin çogalttigi, yücelttigi Ferhat vardi. Sabahi anlatan ilk isiklar Dogu'da kipirdanmaya baslayinca, Sirin, "ölüme de, yasamaya da benzer bir gün doguyor" dedi. Gün dogudan ilerledi, Sirin'in ayaklarina kadar geldi ilk isiklariyla. Sirin daga dogru yürümeye basladi. Dag onu yokusunda engelleyecek yerde, onun yürüyüsüne yürüyüs, gücüne güç katiyordu. Uçuyordu sanki dagin yükseklerine. Ferhat'in magarasinin dorukta olduguna inaniyordu. Doruga yaklasinca "Ferhat" diye seslendi. Sirin'i özlemle kucaklayan Ferhat ona sunlari söyledi:

Umutlarin dogdugu yerde geldin
Günesle birlikte dogdun sabaha
Madem ki böylesine güzelliksin
Bir dag çiçegi taksan saçlarina
Sarsilmazliginda bir kalesin
Dünyada hiçbir ordu yikamaz burçlarini
Kiyilari çok uzak bir denizsin
Benim diyen geiniler geçemez daglarini

Gülünç ettik ya ölümü ona bak
Yasarligi en kesin belirleyebildik ya
Artik ölüm her yerde utanacak
Ferhat ile Sirin'e göz koymakla

Kucaginda ölüme ölüm demem
Umudunda yok olmalar bir hiçtir
Gökleri mavisinden koparmak isteyene
Artik ölüm bir çikar yol degildir

Ölmezligi bulduk ya sonunda
Varligimizla yarattik sonsuzu
Haydi kalk uzaklara gidelim
Ölüm sonsuza bölmeden umudumuzu
Sirin'in Ferhat'a söyledikleri:
Ölümler kolay sandi sevinçleri
Bire ona yüze bölerim sandi
Duyuyorum en güzel sabahimda
Ölüm bos yere yokluga inandi
Ölümler kolay sandi bitisleri
Bir kiliçta sonsuza yikacakti
Biliyorum en güzel inancimla
Ölüm kendine yok yere inandi
Ölüm her günkü gücüne yanildi
O sandi ki dur dese duracaktik
Ölüm belki de bizi çocuk sandi
Onu görür görmez aglayacaktik
Bir korkuyu sunacakti da bize
Korkuda çöller gibi yanacaktik
O sandi ki o bize inanmazsa
Biz ona çaresiz inanacaktik
Ölümler kolay sandi sevinçleri
Bire ona yüze bölerim sandi
Biz bir olmus iki ayni inançtik
Ölüm eksikliginde kalakaldi

Yaratanlar
Birer sonsuzluksunuz
Olmazi yoksadiniz bir evrende
Ölüm alsa neyi alacak sizden
Ölüm verse ne verecektir size
Siz her açmaza birer umutsunuz
Ölümünüzde suçumuz büyüktür
Yasarken aci çektiniz
Ondan da biz suçluyuz
Neyleyelim siz sonsuz büyüktünüz
Biz pek ayak uyduramadik size
Bizi size birakmadi korkumuz
Uyamadik büyüklügünüze
Siz birer tanrisiniz

Ferhat ile Sirin dagi asip bilinmedik uzaklara dogru yürümeye basladilar. Oysa büyük bir kalabalik peslerindeydi. Onlar su baslarinda dura dura, çiçek toplaya toplaya ilerliyorlardi. Kalabalik, kizgin bir çabayla kosturuyordu. Basta büyülü sarkaciyla Müneccimbasi, onun yaninda Padisah, arkalarinda vezirler ve damat, daha arkada da cellatlar vardi. Bir su basinda yakaladilar Ferhat ile Sirin'i. Önce Ferhat'i Sirin den ayirmaya çalistilar. Ayiramadilar. O zaman cellatlardan biri Ferhat'in sirtina bir biçak sapladi. Ferhat, Sirin'le birlikte yere yikildi. Sirin'i götürmeye gelen Padisah kizinin üstüne egildi. "Kalk artik, bu is bitti, gidiyoruz" dedi. Bir de bakti ki, Sirin de Ferhat'la birlikte gitmistir. Padisah yanmasina yandi ama, ölümlerin ardindan yanmak dayanmak midir? Simdi yüzyillarin basip geçtigi bu uzak ülkede Ferhat ile Sirin her olmaza baskaldiran birer umut olarak masallarda, türkülerde, sevinçlerde, tutkularda, inaçlarda yasarlar. Kime sorsaniz, Ferhat ile Sirin'in öldügünü söyleyemez. Ölümün el uzatamadigi yerdedir onlar, onlar ölümsüzlügün kendisidir. Yasarken dirençtiler, yasarliklari bitince ölümsüz oldular. Ölüm bir yoketme tanrisi olmayi onlarla birlikte elden kaçirdi. Ferhat ile Sirin'den beri ölüm, yalnizca yasamayanlari alip gidiyor. Bir direnci, bir güzelligi, bir inanci yaratmislar için ölüm, o günden beri çaresiz bir gülünçlüktür.
SON

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 00:44   #6
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Efsane Aşklar' ın Öyküleri...




Lelya ile Mecnun

Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla nın annesi öğrenir.

Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez.

Kays okulda Leyla yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar.

Mecnun un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun u çölde bulur.

Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ yı tanımaz.

Babası Mecnûn u iyileşmesi için Kâbe ye götürür. Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder:

"Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni
Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni."

Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar.

Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir. Bir zaman sonra âilesi, Leylâ yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm ı vuslatından uzak tutmayı başarır.

Mecnûn, çölde, Leylâ nın evlendiğini arkadaşı Zeyd den işitince çok üzülür. Leylâ ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn a anlatır.

Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder.Bir müddet sonra Mecnûn un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner.

Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz.

Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;

"Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez."
Der, kabri kucaklayarak ölür.

Bir müddet sonra Mecnûn un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki:

"Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular."


SON.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 00:46   #7
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Efsane Aşklar' ın Öyküleri...




Kerem ile Aslı

Kerem ile Aslı'nın aşkları asırlardır hiç tükenmedi.
Anonim halk hikayesi. XII. Yüzyilda tesekkül ettigi yorumlanan, Kerem ile Asli hikayesi anonim halk hikayelerimizin karakteristik özelliklerini tasir. Hikaye kahramani Asik Kerem, Asli isimli bir Ermeni kizina asik olur. Onu kendisinden kaçiranlarin ardindan arkadasi Sofu ile saz çalarak, türkü söyleyerek diyar diyar dolasir. Büyük bir askin, ugrunda ne ölçüde fedakarlik yapilacak bir kuvvet oldugunu isaret eder. Zorlu macerasinin sonunda, Haleb"de Asli"ya kavusan Kerem tam onunla evlenecekken bir kesis büyüsüne kurban gider. Bir büyü ile tutusup yanar, kül olur. Bu külün kivilcimi ile saçlarindan tutusarak, ayni akibete ugrayan Asli ile ancak cennette bulusurlar...

SON.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 00:47   #8
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Efsane Aşklar' ın Öyküleri...




Asuman ile Zeycan

Ayni elmadan yiyerek çocuk sahibi olan iki ana babanin biri kiz, biri erkek çocuklari arasindaki aski anlatan Türk halk öyküsü. Erzincan beyi Kaleli Bey ile kahyasi Dervis Ahmet"in çocuklari olmamaktadir. Bey ve kahyasi, kilik degistirerek geziye çikarlar. Bir yaylada karsilastiklari bir dervisin verdigi elmayi esleriyle birlikte yiyen babalar, çocuk sahibi olurlar. Beyin kizi, kahyanin oglu olmustur. Dervis, kizin adini Zeycan, oglanin adini da Asuman koyar, onlarin birbirleriyle besik kertmesi nisanli olduklarini, büyüdükleri zaman evlendirilmelerini söyler. Çocuklar büyüyünce birbirlerini severler, ancak Zeycan"in annesi, Kaleleli Bey"i etkileyerek iki gencin evlenmesini engeller. Asuman ve Zeycan, düslerinde bade içerek asiklik gücü kazanmislar, saz çalarak deyisler söylemeye baslamislardir. Asuman kilik degistirerek beyin huzuruna çikar ve ondan atismak için asik ister. Kaleli Bey, Asuman"in karsisina, asik olarak kendi kizini çikartir. Bu atismada kaybeden, kazananin kölesi olacaktir. Iki sevgili arasindaki sazli sözlü mücadeleyi Asuman kazanir. Ama Kaleli Bey, sözünde durmadigi gibi, Asuman"i da öldürtmek ister. Sevgilisinin yardimiyla kaçip kurtulan Asuman, Basra"ya gider, bir kahvede asiklik yapmaya baslar. Asiklikta gösterdigi basari, Basrali asiklarca kiskanildigi için bir kuyuya atilan Asuman"i, dügünde elinden bade içerek asik oldugu dervis kurtarir, Erzincan"a getirir.

SON.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 00:48   #9
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Efsane Aşklar' ın Öyküleri...




Arzu ile Kamber

Birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki gencin asklarini anlatan ve 17. yüzyilda ortaya çiktigi sanilan Türk halk öyküsü. Konusu söyledir: Bir kervan, yolda eskiya baskinina ugrar. Baskindan yalniz küçük bir erkek çocugu sag olarak kurtulur. Bir aile tarafindan evlatlik olarak alinan çocuga Kanber adi verilir. Bir süre sonra bu ailenin bir kiz çocugu olur, adini Arzu koyarlar. Iki çocuk birbirlerini kardeş sanarak büyürler. Bir süre sonra aralarında ilgi veyakınlık başlar. Kardeş olmadiklarını ögrenince de evlenmek isterler. Arzu"nun annesi bu evlilige karsi çıkar ve kızını zengin bir tüccarla evlendirir. Ama adam kisa bir süre sonra ölür.Arzu ile kanber evlenmek için yeniden uığrasırlarsa da, anne engel olur. Asıklar bir rastlantı sonucu birbirlerini bulurlar. Kavusmanin heyecaniyla ikisi de bayilir. Sürekli olarak kızını izleyen kötü yürekli anne onlari gene ayırmak ister, ama gençlerin çevresi su ile kaplandigindan yanlarina ulasamaz. Az sonra iki sevgilinin gögüslerinden birer güvercin çikarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler

SON.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 04 Ekim 2006, 00:50   #10
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Efsane Aşklar' ın Öyküleri...




Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis

Mitolojiye uzanırsak önce aşk ve güzellik ilahı Afrodit ile (Venüs) çoban Anahis'in aşkı akla geliyor. Efsaneye göre de Truvalı çobanın ve ondan sonra gelen bütün çobanların yanık kavalları, hep bu aşkı fısıldamış.

SON.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
asklar, efsane, kultur, nedir, oykuleri, sanat, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ordu Zen Sanat Akademisi Kültür Sanat Etkinliği SpinoZi Kültür ve Sanat 0 11 Haziran 2024 19:39
Başkentte Kültür Sanat Thetis Kültür ve Sanat 0 10 Mayıs 2012 18:54
Trabzon'da Kültür Sanat Thetis Kültür ve Sanat 0 10 Mayıs 2012 18:52
İzmir'de Kültür Sanat Cemalizim Kültür ve Sanat 0 15 Mart 2012 09:51
Başkentte Kültür Sanat Luis Kültür ve Sanat 0 22 Nisan 2010 13:58