13 Eylül 2008, 14:39 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Derviş Zaim Nokta'yı koydu Derviş Zaim'in son filmi 'Nokta', dünya festivallerini şimdiden dolaşmaya başladı. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. ‘Nokta’yı Tuz Gölü’nde çeken Derviş Zaim, “Tuz Gölü’nün o nötrlüğü, bana zaman içerisinde bir adımda ileri-geri gitme şansı verdi” diyor. Dünya festivallerini dolaşan yeni filmi ‘Nokta’yı hat sanatından ilhamla çeken ve hattaki gibi filmini de kesintisiz tek planmış gibi kurgulayan Derviş Zaim, ‘Estetiğin ahlaktan doğması gerektiğini düşünürüm. Yaptığımız eylemlerin sonuçlarından ne kertede sorumluyuz? Bunu hatla birleştirmeye gayret ettim’ diyor Derviş Zaim’in son filmi ‘Nokta’, ‘Cenneti Beklerken’le yoğunlaştırdığı bir arayışın ikinci durağı aslında. Modern bir sanat olan sinemada geleneksel sanatlardan ve bu sanatları temellendiren anlayıştan yararlanma çabası içindeki yönetmen, ‘Cenneti Beklerken’de minyatür anlayışından feyz almıştı. Bu kez söz konusu, hat sanatı. Tarihi değer taşıyan el yazması bir Kuran’ın çalınıp illegal yollardan satılmasına gönülsüzce karışan genç hattat Ahmet, çektiği vicdan azabından kurtulmanın peşindedir. Çıkışı da yine hat yoluyla olacaktır. Yönetmenin, sadece anlayış ya da hikâye olarak değil biçim olarak da hattan faydalandığı film, İstanbul Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülü kazandırdı Zaim’e. Geçen ay Saraybosna ve eylül başında da Kanada’daki Montreal Film Festivali’ne katılan film hakkında Derviş Zaim sorularımızı cevapladı. Nokta için yola ilk çıktığınızda öncelikli fikir hat meselesini bir hikâyeye oturtmak mıydı yoksa kafanızdaki hikâyeyi hat sanatının imkânlarına göre biçimlendirmek miydi? Estetiğin ahlaktan doğması gerektiğini düşünürüm. Burada tartışmaya çalıştığım ahlaki bir durum vardı. Şöyle ki; acaba yaptığımız eylemlerin sonuçlarından ne kertede sorumluyuz? Bunu bizim topraklara ait bir plastik anlayışla birleştirmeye gayret ettim. Yani motivasyonla plastik birbirine el vermeli, desteklemelidir. Sanki birbiri içerisinden doğal olarak doğuyor izlenimi vermelidir. Film, neredeyse kesintisiz biçimde Tuz Gölü’nde geçiyor. Tuz Gölü, baştaki ‘Af’allahü anh’ yazısı itibarıyla, hikâyenin ana mekânı. Ancak gelişen hikâyeler başka yerlerde de geçebilecekken siz özellikle hep orayı kullanmayı tercih etmişsiniz. Tuz Gölü size nasıl sinematografik imkânlar sağladı? Bir önceki filmde demiştim ki ‘zamanı ve mekânı minyatürlerdeki gibi oynak bir biçimde inşa edeceğim’. Burada da zamanı ve mekânı yine oynak şekilde inşa edebilme şansım olur mu? diye sordum. Çünkü önceki filmle devam eden bir tarafı olsun istiyordum. Bunun dışında ‘Nokta’da zaman içinde geri ve ileri gidişler var. Bunları aynı mekân içinde yapmam gerekiyordu. Bu kadar soyut bir mekânı seçmiş olmak, zaman içerisinde ileri- geri gidişleri daha kolay gerçekleştirmemi sağladı. Tuz Gölü’nün o nötrlüğü, bana zaman içerisinde bir adımda ileri-geri gitme şansı verdi. İkinci bir neden, o beyazlığın üstündeki siyah ve koyu lekeler, kağıt üzerindeki mürekkep damlalarını yansıtacaktı. Bu da yapmaya çalıştığım işin havasıyla doğru orantılı bir şeydi. Bir de hep tartışılan bir şey vardır; Karagöz’den nasıl yararlanırız? Karagöz’de Küşteri Meydanı diye bir kavram vardır. Küşteri Meydanı, birdenbire bir konak olabilir, bir gecekondu olabilir, bir balıkçı kahvesi olabilir... Seyirci onu kafasında canlandırır. Buradaki boşluk, böyle bir imkân da sağladı. Bir anlamda Tuz Gölü, bir Küşteri Meydanı’dır. Filmin, mükemmel insana ulaşmakla ilgili olduğunu söylemiştiniz. Ben ağırlıklı olarak Allah’ın insanı bağışlaması, insanın kendini affettirmesi, başkaları adına af dileme büyüklüğü göstermesi ve başkasının affına vesile olmak gibi kavramlar gördüm. Dedikleriniz de doğrudur, Ahmet kendi kendini, kalbinin aynasını cilalamaya çalışıyor -yine tasavvuftan bir deyişle. Suç işlemiş, kirlenmiş bir adam. O kirden kurtulmaya çalışıyor. Günahından, kabahatinden sıyrılmaya çalışan bir adamın öyküsü diyebiliriz. Üstelik bu suç, kendi isteğiyle ortaya çıkmış bir suç bile değil aslında. Başta evlenmek ve hatla uğraşmaktan başka derdi olmayan biri. Ama istemeden mafya tipi kişilerin eline düşmüş, hiç istemediği şeyler yapmış ve bunların getirdiği vicdanî rahatsızlıktan kurtulmaya çabalıyor. ‘Sinemamızda kes-yapıştır yöntemi var’ Ağırlıklı olarak son iki filminizde yer bulsa da önceki çalışmalarınızda da geleneksel sanatlardan yararlanma, geleneksel sanatları sinemayla bağdaştırma çabanız vardı. Bu çabalar nasıl ortaya çıktı ve son çalışmalarınızda daha da yoğun olarak nasıl yer buldu? Sinemanın yapması gereken şeylerden biri, içinde bulunduğu güç ilişkilerini teşhir etmek, masaya yatırmak, analiz etmektir. Diğeri de içinde bulunduğu coğrafyanın havasını ne kadar yansıtıp yansıtmadığı meselesi. Kendi filmografimde bu iki damarı mümkün olduğu kadar bulundurmaya gayret ediyorum. Yani içinde bulunduğum coğrafyanın güç ilişkileriyle ilgili işler yapmaya çalışıyorum, bir de otantik temsil konusunda kafa yoruyorum. Nokta’ya gelmeden önce de bu konuda yaptığım filmler oldu. İlk dört filmime baktığınızda mümkün olduğu kadar bu coğrafyanın kültüründen, tarihinden beslenen motifleri bulursunuz. Bu konuda Türk sinemasının durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Kâfi miktarda bu konulara eğilim var mı sizce? Türk sinemasının saldırması gereken konuların bunlar olduğunu düşünüyorum. Genellikle hem biçim hem de içerik olarak bir ‘kes/ yapıştır’ yöntemi var. Bu yöntemde Batılı modeller alınıyor, bizim bağlamımıza oturtulmaya çalışılıyor. Ana akım sinema bunu yapar; çünkü ticari sinemanın belli formülleri vardır. Ona alışkınız ama ne yazık ki alternatif sinema da bunu yapıyor. Bu anlamda bizim yapmamız gereken şey, bu coğrafyada yaşadıysan yüzyıllardır, ‘bu coğrafyanın sana sunduklarını sinemaya nasıl tercüme edebilirsin?’ üzerine düşünmektir. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. Bu konuda gençlerin kafasının karışması muhtemel bir konu var. “Geleneksel sanatlardan yararlanıyor” diyorlar. Buna itirazım yok elbette. Ama bunu söylediklerinde eksiltici bir durum ortaya çıkıyor. Sanki ben arkaik, sıkıcı, ancak 50-60 yaşlarında belli sayıda insanın ilgilenebileceği konulara doğru gidiyormuşum gibi algılanıyor. Yok böyle bir şey! Niçin yok; geçmiş hiçbir zaman geçmez. Sen geçmişin geçtiğini, bittiğini zannetsen de sen fark etmesen bile o hep seninle beraberdir. | |
|
Etiketler |
derviş, koydu, noktayı, zaim |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |