IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20 Ağustos 2008, 12:15   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Devrimci kızlar bana tapardı




15 yaşımda devrimci oldum, kızlar bana tapardı.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Tuluhan Tekelioğlu / SABAH
Bir gece babamın, kütüphanemizdeki pek çok kitabı, bahçedeki çöp tenekesinde ağlayarak yaktığını izlemiştim. 12 Eylül'ün, her kuşağın hafızasında ayrı bir yeri var. Bir kuşağın dünyayı değiştirme idealiyle girdiği mücadeleden, bedel ödeyerek çıkmasıydı 12 Eylül. Benim için, teyzemden gelen mektupların üzerinde, her defasında 'okundu' damgasını görmekti... 15 yaşında devrimci olan, 80'lerde Sovyetler Birliği'ne giderek eğitim alan Ahmet Ümit için 12 Eylül, ona hayatın ne kadar değerli olduğunu anlatan bir dönem: "Birine âşık oluruz, bir şey ilgimizi çeker ve hayatımızın önemli bir dönemini alır. Önemli olan o düşüncenin doğruluğu, yanlışlığı değil, benim öyle bir hayatı yaşıyor olmamdı. Eğer birilerine haksızlık yapmaz, yalan söylemez, canını acıtmazsam, gece rahat uyuyabileceğimi öğrendim. İnsanın bir amacı olması gerektiğini ama sadece kendi amacımın doğru olmadığını, benim dışımdaki düşüncelerin de doğru olabileceğini öğrendim." Yazdığı romanlarda o dönemin izleri olan Ahmet Ümit, devrim yaparken âşık olduğu ve evlendiği Vildan Ümit'le ilk kez röportaj verdi. Uzun yıllar yaşadıkları illegal hayatı, bu hayatın kırılma noktasını, zorlandıkları sosyalleşmeyi ama kolay alıştıkları yazarlık şöhretini ve bugün kendilerini en mutlu eden "Hayatımıza devrimsel dönüşüm getirdi," dedikleri torunlarını anlattılar. Şaka değil sevgili okurlar. Yazar Ahmet Ümit, 47 yaşında dede oldu. Hayranlarına duyurulur!

- Kızınızdan, dede olacağınızı duyduğunuzda ne oldu?
- A.Ü: Ben kızım evlenmeden dede oldum. Tarihin tekerrürü gibiydi. Eşim de kızımıza biz evlenmeden hamile kalmıştı. Evlilik kurumunun esas meselesi, insanların birbirine duyduğu sevgi, ikincisi de saygı. Bu sevgi olduğu sürece nikâh memuruna gidip imza atıp atmamanın bir önemi yoktur. Kendi evliliğimizde bunu gördük. Eşim 1981 yılında kızımıza hamile kaldığında 21 yaşımdaydım! TKP için çalışıyorduk. Evlenmek gerekiyordu. O zaman

Vildan altı aylık hamileydi.
- V.Ü: Biz evleniriz, 'Bebek yedi aylık doğdu,' deriz, diye düşünmüştük. Bebek gerçekten yedi aylık doğdu. Nisanda evlendik, temmuz ayında kızımız oldu. Herkes bu hıza çok şaşırdı tabii.

- Devrim yaparken doğan aşk...
- A.Ü: İstanbul'a 1978'de, üniversite için geldim. Vildan'la ilk kez öldürülen bir arkadaşımızın cenazesinde karşılaştık. Aynı örgütün üyesiydik. Çocuğumuzun olması örgüt için de büyük avantaj oluşturdu. Çünkü illegaliz, yeraltındayız, politika yasaklanmış, 1980'de darbe olmuş, 1981'den bahsediyorum. Terörist falan değiliz, solcuyuz... Çocukları olan genç bir çift kimsenin ilgisini çekmiyor tabii. Bu uzunca bir süre devam etti.

- V.Ü: Bakırköy'deki Halk Evi bombalanmıştı. Üç arkadaşımız ölmüştü. Ahmet de orada bulunuyordu. Onun arkasından büyük bir protesto yürüyüşü yapıldı. Bizi, 500 kişiyi gözaltına alıp, Davutpaşa Kışlası'na götürdüler, bir ay tutuklu kaldık. Bu süreç aslında benim kendimi değerlendirmem açısından iyi bir zaman oldu. Birden fark ettim ki çok fena şekilde âşığım! Çünkü o kadar hızlı bir süreç yaşıyorduk ki, cenazeler, bildiri dağıtmalar, dergi çıkarmalar... Ahmet'te de benzer duygular varmış. Hatta mahkememize gelmişti. Ahmet, çıktığımda kapıdaydı. Birlikte Bakırköy'den Eminönü'ne kadar yürüdük.
- A.Ü: Bizim büyük yürüyüşümüzdü... Aşkımızı ilan ettik.
- V.Ü: Evlilik hikâyemiz darbe takvimine çok uygun. Hamile olduğumu anladım, ailesi normal prosedürü yerine getirmek için beni istemeye geldi. O tarih 11 Eylül 1980'di.
- A.Ü: O geceyi çok iyi hatırlıyorum Vildan'ların evi Gaziosmanpaşa'daydı. Vildan'ı istemeye gittik. 20 yaşımdayım. Vildan'ın babası heyecanlanıyor, bende fazla heyecan yok. Annem o zaman 58 yaşında. İllegal dokümanlar vardı, anneme verirdim. Kadıncağız belinin arasına falan sıkıştırmıştı. Eve gittik, ertesi sabah kalktık darbe olmuş.

- İçeri alındınız mı hiç?
- V.Ü: Ben gözaltına alındım. Henüz evlenmemiştik ama hamileydim. Sanırım 1980 Eylül ya da kasımıydı. Benim okuduğum lisenin önüne pankart asılmış. Sabahın beşiydi, GMC ile kapımıza mavi bereliler dayandı ve beni aldılar. Tam o dönemde de Ankara'da TKP operasyonu başlamıştı. Küçükköy'de hem asker hem de polisin bulunduğu üste bir gün kaldım. Askerler tutuklayıp sorgu için polise getiriyorlardı. Birkaç arkadaşım daha vardı. O sabah karakola getirilen gazetelerde 'Kızıl Tren Operasyonu başladı, TKP'liler tutuklandı' diye bir başlık vardı. Ben de "Eyvah daha buralardayım," dedim.
- A.Ü: Eğer hamile olduğu bir tespit edilseydi, 'Terörist kız hamile çıktı' diye basında ilginç başlıklarla yer alabilirdik. Allah'tan bıraktılar.

- Nasıl geçiniyordunuz?
- A.Ü: Perşembe pazarında demir ticareti yaptım. Sonra örgüt, "Gerek yok, sen profesyonel çalış, biz geçimimizi sağlarız," dedi. Cüzi miktarlarda bir ev kirası, yaşayabileceğimiz kadar para veriyorlar. Böylece biz ailemizden koptuk, ailemiz bizim evimize gelemiyor. Polis bizi önceden tanıyordu. Bizi izleyerek örgüte ulaşmasın diye böyle yapıyorduk. Aileyle bağlarımızı kopardık. Çocuğumuzla beraber uzunca bir süre birlikte yaşadık. İlkokul zamanı gelince Gül'e kayınvalidem baktı.
- V.Ü: Kreşe bırakacak ekonomik durumumuz yok. O nedenle ilkokul son sınıfa kadar annem baktı kızımıza...

- TKP için değdi mi peki?
- A.Ü: Aslında birine âşık oluruz, bir şey ilgimizi çeker ve hayatımızın en önemli dönemini alır. Benim için muhteşem bir dönemdi. Önemli olan o düşüncenin doğruluğu-yanlışlığı değil, benim öyle bir hayatı yaşıyor olmamdı. Bana hayatın ne kadar değerli olduğunu öğretti. Çünkü birçok arkadaşım yanımda öldü. Çok insan kaybettik, büyük özverilerde bulunduk. İkincisi, mutluluğun insanın kendi içiyle alakalı olduğunu anladım. Eğer birilerine haksızlık yapmazsam, yalan söylemezsem, canını acıtmazsam, gece rahat uyuyabileceğimi öğrendim. İnsanın bir amacı olması gerektiğini ama sadece kendi amacımın doğru olmadığını, benim dışımdaki düşüncelerin de doğru olabileceğini öğrendim. Ve hoşgörülü olmayı öğrendim. Yazar olmaya karar verdikten sonra yaptığım hesaplaşmada, tek doğrunun tekelimde olmadığını, farklı hayat biçimlerine saygı göstermem gerektiğini öğrendim.
- V.Ü: Bir dönem sonra TKP yarı legalleşti. Aslında biz artık bu partiyle çok fazla devam edemeyeceğimizi gördük. Sovyetler Birliği'ne gittik, orada eğitim aldık. O da ben de gördük ki, orada yaşanan sosyalizm, bizim hayal ettiğimiz gibi değil.

AHMET ÜMİT
Kızım evlenmeden dede oldum! Tarihin tekerrürü gibiydi. Vildan da kızımıza biz evlenmeden hamile kalmıştı.

Vildan gözaltına alınmıştı. Eğer hamile olduğu tespit edilseydi, "Terörist kız hamile çıktı," diye basında ilginç başlıklarla yer alabilirdik. Allah'tan bıraktılar.
Aşk eski alevini yitirir. Hayat bir süre sonra rutine döner. Bu rutinin içinde yeni yok, hep tekrarlar var. Bu, insanları bıktırıyor. Bir de bu bıkkınlığı koruyan şeyin adı 'evlilik'. Bu kalenin koruduğu şey güzel bir şey değil. Bu kalenin dışında yeni tatlar, yeni hayatlar, güzel şeyler bekliyor. Bunları yapmıyorsunuz, çünkü evlisiniz!

Biz erkeklerin daha rahat ve huzurlu olması için evde, işte ve yatakta kadınların özgür ve güçlü olması lazım.

Dünya ümidini kaybetti, dünya değiştirilebilir olmaktan çıktı. Toplumlar öyle büyük değişikliklere kalkışmıyor. O yüzden dine dönüş başladı, o yüzden insanlar kapanıyor ve bu dünyada bulamadıklarını, öte dünyada garanti altına almaya çalışıyorlar.

VİLDAN ÜMİT
Evlilik hikâyemiz darbe takvimine çok uygun. Hamile olduğumu anladım, ailesi normal prosedürü yerine getirmek için beni istemeye geldi. O tarih 11 Eylül 1980'di.

Nisan ayında evlendik, temmuzda kızımız oldu. Herkes bu hıza çok şaşırdı.

Örgüt için çalışırken kızımıza, ilkokul çağı boyunca annem baktı. Gül'ü hafta sonu yanımıza alıyorduk. Komünizmi öğrenmek için 80'lerde Sovyetler Birliği'ne gittik. Ama hayal kırıklığıydı. Oradaki insanlar, bizim Türkiye'de yaşadığımızdan farklı yaşamıyorlar. Aynı şekilde polis tarafından kovalanıyorlar, aynı şekilde zulüm görüyorlar, düşüncelerini söyledikleri zaman onlar da hapislere atılıyorlar.

Bir süre, sosyal hayata alışmak kolay olmadı. Bütün dünyayı değiştirme gücüne muktedir olan bir insanken birdenbire patronun dediğini yapmak zorunda kalıyorum. O bir yıl çok bocaladım, normal hayata alışmak için.

Ahmet'in çok kadın hayranı var. İmza günündeyiz. Kapı açıldı. Bir kadın koşarak geldi, "Ben size âşığım," diye sarıldı Ahmet'e. Herkes dönüp bana baktı. "Ne yapayım, âşıkmış," dedim. Kadıncağız birden yaptığı anormalliği fark etti ve "Sizin yazdıklarınıza âşığım beyefendi," dedi.

Sizin ütopyanız nedir?
- A.Ü: Savaş ve sömürünün olmadığı, insanların yaşamaktan mutluluk duyacağı bir dünya. Orada insanlar ruhlarını kaybetmişlerdi, mutsuzlardı. Nedeni şuydu: Herkesin ruhunu bir kalıba dökmüşlerdi. İnsanların ruhlarını kalıba dökemezsiniz. İnsanlar bitkilerden farklı olduğunu hissetmek ister, bu farklılığı ortadan kaldırmışlardı. Bazı sorunları çözmüşlerdi ama bu sorunu çözememişlerdi. Benim ütopyam şu: -bunun adına sosyalizm, komünizm, özgür bir ülke, güneş ülkesi ya da olmayan ülke de diyebiliriz- insanların işlerinin olduğu, karnını doyurduğu, özgür olduğu, sevdiği şeyi yaptığı, dini inançlarından, etnik kökenlerinden, kadın-erkek ya da eşcinsel olmalarından dolayı aşağılanmadığı bir toplum.

- Hayatınızın kırılma noktası mıydı orada gördükleriniz?
- A.Ü: Zamanla örgütteki yönetici insanların yaşam biçiminin, bakış açısının, hayatı algılamasının bizimkinden farklı olduğunu gördük. Benim anladığım devrimci insan böyle değildir. Müdahale eden, kuşku duyan, değiştirmeye çalışan insandır. 1985'te yazar olmaya karar verdim. Nâzım Hikmet gibi bir örnek vardı önümde, dev bir örnek. Bu adam Türkiye'de tek başına partiden daha etkiliydi. Çok fazla dönüşüm ve değişim sağlamıştı. Ben de şöyle söyledim: Başkalarını yöneteceğini söyleyen insanlar, bunu parti aracılığıyla söylemek yerine kendi sözlerini söylemeli. Böyle başladı değişimimiz...

- Örgüt, bırakma kararınıza tepki gösterdi mi?
- A.Ü: Hayır. Çünkü örgüt de değişiyordu. Bir Gorbaçov dönemi, Sovyetler Birliği değişiyor. Anlayışla karşılandı, bir karşı çıkış olmadı.

- İllegallikten legalliğe geçiş, normal insanlar gibi yaşamak... Zor bir değişim miydi?
- A.Ü: Para kazanmaya başladım! 29 yaşımda kalıcı bir işim olmaya başladı. Ali Toygun'la reklam ajansı çalıştırmaya başladık. Bir yandan çalışıyor, bir yandan ilk hikâyelerimi yazıyordum.
- V.Ü: 1985 yılına kadar devrimcilik yapıyorduk. Başlangıçta sosyalleşmek zor geldi. İlk defa çalışmaya başlamıştım. Bütün dünyayı değiştirme gücüne muktedir olan bir insanken birdenbire patronun dediğini yapmak zorunda kalıyorum. O bir yıl çok bocaladım, normal hayata alışmak için.

Parayı kim yönetir evde?
- V.Ü: Ben yönetirim.
- A.Ü: Bana da harçlık verir.

- Ahmet Ümit'in harçlığı nedir?
- A.Ü: Haftada 500 lira!
- V.Ü: Ahmet savurgandır. Daha çok ayakkabı alırken...

- Kadınlar daha düşkündür ayakkabıya diye bilirdim...
- V.Ü: Bizde Ahmet ayakkabı almaktan çok hoşlanır. O yüzden evdeki dolaplar ayakkabı doludur.
- A.Ü: Biraz abartıyorlar. Mesela giriyoruz mağazaya... Birini çok beğeniyorum, ondan iki-üç tane alıyorum.

- Ahmet Ümit'in değiştirmeye çalıştığınız yönü var mı?
- V.Ü: Daha düzenli olması için çaba gösteriyorum.
- A.Ü: Dağınıklık olmazsa yapamıyorum. Onlarca kitabın içinde onlarca not var. Dağınıklık, benim düzenim.

- Her yerde yazabilir misiniz?
- A.Ü: Hayır, sessizlik lazım. Mümkünse klasik ve caz müzikle, üçünün olduğu her yerde yazarım.

- Hiç birliktelikten sıkıldığınız zamanlar olmadı mı?
- V.Ü: Birbirimizin bağımsız mekânlarına karışmıyoruz. Hani Virginia Woolf'un 'kendine ait bir oda'sı var ya. Ben bunu bir ödev olarak algılamıyorum. İkimizin de bağımsız alanları var. İkimiz de orada özgürüz.

Kocama 'Ben size âşığım' dedi
- Dayanışma içinde geçen bu 28 yılda evliliğinizi zorlayan günler yaşamadınız mı hiç?

- A.Ü: Konuşarak çözebildik bir sürü meseleyi. Biz iyi arkadaşız. Aşk denilen şey bir süre sonra eski alevini yitirir. Eski coşku ortadan kalkar. O eğer sevgiye dönüşebiliyorsa o zaman şanslısınız. Elbette kırgınlıklar olmuştur. Gece yatarken sırtını dönüp yatma olmuştur ama kapıyı çarpma, kavga asla yok. En büyük eleştirmenlerim Gül ile Vildan'dır. İnanılmaz acımasızdırlar. Onlar yüzünden romanımdan 30 sayfa falan attığımı biliyorum. Hiçbir eleştirmen bunlar kadar acımasız olamaz.

- Ünlü yazar Ahmet Ümit'in karısı olmayı nasıl yaşıyorsunuz?
- V.Ü: Ahmet yaşadıklarının içine, beraber yaşadığı insanları dahil ediyor. Araştırma sürecini hep beraber yapıyoruz. Romanın ortalarına geldiğinde, bazen kendi kendime konuştuğumu hissediyorum. Etrafında olan şeylerin tam ayırdına varamadığını düşünüyorum. Bazen bu haliyle eğleniyorum.
- A.Ü: Mevlana ve Şems hakkında yazıyorum. Beraber okuyoruz, birlikte Konya'ya üç kez gittik, mezarlıkları geziyoruz, Şems'in türbesine gittik. Yeni romanımın adı Bab-ı Esrar (Sırlar Kapısı). Evlenmeden önce Gül de katılıyordu araştırma sürecine. Şimdi ikimiz kaldık.
- V.Ü: Yeni romanı için şu an seyahat ediyoruz.

- Romanınızı önce eşinize mi okutursunuz?
- A.Ü: Şu anda okuyor zaten. Buraya gelmeden önce bir bölüm okudu. "Bir kadın böyle konuşur mu, böyle olur mu," diyor. Çok acımasız...
- V.Ü: Bunları ben söylemezsem başka insanlar daha çok üzer Ahmet'i.

- Hiç Ahmet Ümit'i kıskandığınız zamanlar olmadı mı?
- V.Ü: Fazla öne çıkmayı seven bir insan değilim. Bunu rahat bir şekilde karşıladım. Onu böyle televizyonlarda falan görünce hoşuma da gidiyor. İnsanlar durdurup imza alınca da...

- Kadın hayranları imza günlerinde kuyruk oluşturuyor?
- V.Ü: Genellikle Ahmet'in imza günlerine gitmem. Bir gün Ankara'ya beraber gittik. İmza gününde, kapı açıldı. Bir kadın koşarak geldi, "Ben size âşığım," diye sarıldı Ahmet'e. Herkes dönüp bana baktı. "Ne yapayım, âşıkmış," dedim. Kadın birden yaptığı anormalliği fark etti ve "Sizin yazdıklarınıza âşığım beyefendi," dedi.
- A.Ü: Ben şaşırmıştım. Bir de "Allah Allah böyle bir kadın mı var?" diyecek, yanlış anlayacak diye...

A.Ü: '15 yaşımda devrimci oldum, kızlar bana tapardı'
- Romanlarınızdaki kadınlar niye hep aldatan kadınlar?

- A.Ü: Aslında şöyle: Hayatımda üç kadın var. Annem, karım ve kızım. Ve onlarla aram çok iyidir. Ne annemle, ne Vildan'la, ne de Gül'le büyük kavgalar yaşamadım. Kadınların acı çekmesini kabul edemiyorum, romanda da kabul edemiyorum. Bu bir takıntı olabilir. O nedenle kadınların aldatılmasını çok fazla işlemek istemiyorum. Romanlarımda güçlü kadınlar anlatmaya çalışıyorum. Bu aslında Türkiye'de olmayan bir şey. Annem mesela güçlü bir kadındır. Yazarlık yeteneğim varsa, bunu annemden aldım. Biz evlenmeden Vildan hamile kalıyor, Rüzgâr geliyor, bunların hepsini sevgiyle karşıladı. Antep'te zordur böyle şeyler. Antepli olmakla övünürüm ama öbür tarafta feodal bir Antep var.

- Sizin kadar uzun evli kalmış kişiler azalıyor. Evlilik şans işi mi?
- A.Ü: Bence asıl şans, bizim çok uyumlu olabilmemiz. Bu belki biraz kendiliğinden oldu. İnsanlar sizi okuyorlar ve bundan mutlular. Kimseye zarar vermiyorsunuz.

- Hiç içinizden geçmedi mi kaçamak yapmak?
- A.Ü: Geçmez mi, tabii ki geçti. Ama bakıyorsunuz, nereye kadar? Bir süre sonra bedeli daha fazla. Değmez buna. Şu anda içinde bulunduğum şey, her şeyi veriyor bana, mutluyum. Ötekileri çok iyi biliyorum. Vildan'dan önce kız arkadaşlarım oldu. 15 yaşımda devrimciyim.

- Devrimci kızlar beğenir miydi sizi?
- A.Ü: Tabii, tapardı kızlar bana. Taksim'de miting yapardık, bir adam çıkmış konuşuyor... Etkileyiciydim (Gülüyor).

- Herkes sizin kadar şanslı değil ne yazık ki. Neden bir süre sonra mutluluk ve evlilik kelimeleri yan yana gelemiyor?
- A.Ü: Hayat bir süre sonra rutine dönüyor. Bu rutinin içinde yeni şeyler yok. Bu, insanları bıktırıyor. Bir de bu bıkkınlığı koruyan şeyin adı evlilik. Bu kalenin dışında yeni tatlar, yeni hayatlar, güzel şeyler bekliyor. Bunları yapmıyorsunuz, çünkü evlisiniz. Eğer evlilikte beraber bir şeye yönelinebilirse yeni heyecan geliyor. Benim yazarlığa başlamam, Vildan'ın çeviriye başlaması gibi... Torunumuz Rüzgâr da yeni bir heyecan!

- Kızınızın doğumunu kapıda beklerken yaşadıklarınız...
- A.Ü: Zor tabii. Yani bekliyorsunuz, bir gerilim falan oluşuyor. Ondan sonra herifi görünce bayıldık tabii, hemen alıştık. Birdenbire hayatımıza çok hoş bir şey geldi. Ben romanın ve sanatın dışında bir şeyin bana daha fazlasını veremeyeceğini sanıyordum ama Rüzgâr'ı görünce anladım ki, hayat edebiyattan daha büyük ve sürprizlerle dolu bir şeydir.

- Torun edebiyattan daha mı güçlü?
- A.Ü: Kesinlikle daha güçlü bir şey. Rüzgâr'ın bir gülüşü için bütün yazdıklarımı feda edebilirim. Rüzgâr hayatımıza devrimsel bir dönüşüm getirdi. Hikâye kitabı yazarken birdenbire bu arkadaş geldi ve kahramanın adını Rüzgâr yaptım. Kitabın ismi Olmayan Ülke. Bu ülkeyi kurmak için büyücü kralın oğlu Rüzgâr ile insan kralın kızı Su Hanım, Venüs yıldızını takip ediyorlar. Biliyorsunuz Kutup yıldızını takip ederek insanlar sömürgeci oldular ama Venüs'ü takip ederek belki güzelliği bulur, 'Olmayan ülke'yi kurarlar.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
bana, devrimci, kızlar, tapardı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Fıstık Gibi Kızlar - Şeker Kızlar Kuzeyden Gelen Avatar ve Smiley 0 16 Ağustos 2012 00:16
İyi Kızlar Kötü Kızlar N999 Ah Kadınlar 0 28 Ocak 2012 22:45
Hatırla Devrimci aŁmiηa IF Ekstra 0 02 Nisan 2011 01:41
Cici Kızlar Cennete, Deli Kızlar Her Yere Kralice Ah Kadınlar 0 03 Aralık 2008 14:34