10 Eylül 2012, 15:27 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Azil / Hakan Günday Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Yazar:Hakan Günday Sayfa Sayısı: 216 Baskı Yılı: 2008 Dili: Türkçe Yayınevi: Doğan Kitap Arka Kapak Teknoloji, insanların davranışını, ahlakını, sosyoekonomik ilişkilerini, asla geri dönülmeyecek bir biçimde değiştiriyor. Söz konusu değişim, insanlığın amacından sapmasına ve doğadışı, adsız bir türün yeşermesine neden oluyor. İnsanlığın bin çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak, elli yılda televizyon tarafından çiğneniyor.Ve on yıldır da internet tarafından yutuluyor. Bireyin yalnızlığı, toplum dışına çıkmasıyla sonuçlanıyor.Toplum dışına itilen (ya da bunu kendi tercih eden) birey, kendi doğrularını yaratıp onlarla yaşamaya başlıyor. Zamanla toplum ile birey arasında genişleyen ahlak farkı, ikisinin de hastalanmasının temel nedeni oluveriyor. Hakan Günday "Azil"de içinde yaşadığımız toplumsal yapıya yönelen eleştirisini, modern insanın "hiç"leşme sorunsalını, gerçek, hayal, kâbus arasındaki geçişler ile zaman ve mekân geçişlerini, yer yer sertleşen ifadelerle öyle ustalıkla aktarıyor ki, okuyucuyu adeta tokatlıyor. Yazdıklarıyla uçları zorlayan genç yazar Hakan Günday her ne kadar yeraltı edebiyatı yapmadığını söylese de, insanı rahatsız ve tedirgin edici, hem sisteme karşı olan hem de sistemle iç içe geçen karakterlerine ustalıkla can veriyor. Günday, ana karakteri Asil'in psişik özelliğine ve dünya algısına uygun bir dili de büyük bir beceriyle kullanıyor.Roman boyunca çok sayıda felsefi tanımlama ve tespit, ana karakterin üslubuyla sıralanıyor. & & & “Bu cümle, yazmayı öğrendiğimin kanıtıdır. Bu cümleyse, okumaya devam ettiğinin kanıtı. Birlikte, iki kanıtı olan bir suç işleyeceğiz. Bir hayata son vereceğiz. Ancak korkma. Doğum yeri belli olmayan ölümün serpilişi o kadar yavaş olacak ki ölenin kim olduğunu anlamayacaksın. İşlediğin bir suçtan ötürü, belki de ilk kez pişmanlık duymayacaksın. Belki de o gün geldiğinde, bir hayata son vermenin suç olmadığına inanacaksın. Ancak şimdi titrediğini biliyorum. Elindeki kağıdı tutmayı sürdürmekle yırtıp atmak arasında hangi hızla gidip geldiğini rüzgarından hissedebiliyorum. Tek başına işlenen suç bir göktaşıdır. Sırtında sadece sahibine yer vardır. Suçun işlenmesinde payı olanların her biri, birbirine yapışır. Her ne kadar birbirlerinden kaçmaya çalışsalar da suç çekimi onların ayrılmasını engeller. Sanıldığı gibi, suçun işlendiği yere değil, birbirlerine dönerler. Çünkü suç güvenli ve güvenilir değildir. Güvensizlik, yirmi dört saatlik gözetimler gerektirir. Suç ortakları birbirini gözetler. Bu yüzden, sen ve ben, bir suçla yapışacağız. Tutkalımız ne dostluk ne de aşk; güvensizlikten delirmemek için yalnız kalana kadar, ortaklarının birbirlerini öldürmeye çalıştıkları suç. Kızdıran, acıtan, muhteşem suç. Bütün şahdamarlarını mat eden suç. Ancak bizim ortaklığımızda rahat bir uyku için birinin diğerini öldürmesine gerek yok. Çünkü işlenecek suç gerçekleştiğinde sayımız bire düşecek.” S.13 “Sayesinde var olduğun zamanın seni taşımasına izin ver. Unutma ki zaman, gidecek yeri olmayanların evidir. Sadece zaman onları ileriye taşır. Ölümcül bir hastalığa sahip olan ile intihar etmekten yorgun düşenin ortak noktası, ilerleyen zamanda geri gidiyormuş gibi görünmeleridir. Ancak bu, ilerleyen bir trenin sadece son vagonuna kadar yürümeye benzer. Sonrası yoktur, beden sahibi olan ilerlemek zorundadır. Zamana güven zira yaşarken asla varamayacağın yerlere seni sadece o götürür.” S.15 “Çelişki seni öldürür. Çelişki işkencedir. Çelişki buz tutmuş bir göldür. Çelişki, buz tutmuş gölün çatladığı andır. Çelişki, göldeki çatlağa saplanıp donmaya başlamandır. Çelişki, yardım istemek için açtığın ağzına dolan sudur.” S.29 “Hiçbir şey geçmeyecek baba. Kimse kurtulmayacak. Çünkü Tanrı’nın tanrısı yok. Biz ona inanıyoruz, ama o hiçbir şeye inanmıyor. Belki de tek gerçek tanrısız Tanrı’nın kendisi. Tanrısızlık Tanrı’ya mahsus! Bu yüzden, kurallarda asalet ve adalet arama! Çünkü Tanrı, ne asil ne de adil olmak zorunda! Benim gibi!” S.70 “Asil yaşayan bir delidir. Anımsamadığı için geçmişi, umursamadığı için geleceği yoktur.” “Davranışa dönüşen düşünceler daima geçmişe aittir. “Işık hızının da bir sınırı olduğunu öğrendiğin gün gökyüzüne baktın. Güneşi gördün. Ancak gördüğünün, güneşin geçmişi olduğunu anladın. Haklıydın. Güneş’in Dünya’ya uzaklığı yüz kırk dört milyon kilometre ve ışığının gezegene ulaşması sekiz dakika sürüyor. Dolayısıyla bir gün, güneş sönerse, bunu ancak sekiz dakika sonra anlayabileceğini kabul ettin. Sekiz dakika boyunca, güneşi sönmemiş gibi yaşayacak olan insanları düşündün. Her anın, o son sekiz dakikaya dahil olabileceği olasılığını fark ettin. En önemlisi, düşüncenin davranışa dönüşme süresinin de en az sekiz dakika olabileceğini hayal ettin. Aradaki sekiz dakikayı, doğanın parçası olarak gördün. Sevgilisini sevmekten vazgeçmiş insanın, ancak sekiz dakika sonra bunu açıklayabilmesini olgunlukla karşıladın. Sekiz dakika boyunca sevildiğini düşünmeye devam eden insanın gerçekle çarpışınca kırılan hayaline acımadın. Çünkü gözlemleyebildiğin her davranışın geçmişteki bir düşüncenin eseri olduğunu anlamıştın. Tanığı olduğun ve insanlar tarafından temeli atılmış olan dünya her şeyiyle geçmişe aitti.” “Sonunda tanrı sıkıntıdan patlamıştır. Buna da Big Bang denir.” “Azınlıklar, ne etnik ne dinsel ne de renklere ilişkin olanlardır. Yeryüzü ve dışındaki tek azınlık, yanıtlardır. Her şeyi ve herkesi sorular yönetir. Evren nüfusunun çoğunluğu sorulardan oluşur. Soru ve yanıtların nadir evliliklerinden doğan melezler de bildiklerimizdir. Melezlerin ışığı neyi aydınlatıyorsa onu görürüz. Gerisi karanlıktır. Hiçbir gözün alışamayacağı kadar karanlık. El yordamının bile kör kaldığı karanlık. Kabul etmen gereken ilk gerçek de, doğumunda gözlerinin kapalı olduğudur. Hayata karanlıktan geldiğini bilmelisin. Anavatanım karanlıktır. Karanlığın kuralları yoktur. Karanlığın tarihi yoktur. Gözlenebilen tek hareket, karanlığın dışına düşendir. Sadece karanlığın dışı kurallara sahiptir. Doğumundan birkaç saat sonra gözlerini açmanın nedeni, ışığın seni beklediğini bilmendir. Kurallar, buluşmaların gecikmesini yasaklar. Kurallar karanlığın dışındaki hareketin kimlik bilgileridir. Kurallar, onların varlığını bilmeyenlere göre kader, diğerleri için pusuladır. Önce varlıklarını kabul etmen, sonrasında da oları tanıman gerekir. Bedenli ya da bedensiz, her şeyin ve herkesin boyun eğdiği kurallar, yaratıcılığın sınırlarıdır.” “…bu yolu seçtin. Olabildiğince az hissetmek. Duygularını olabildiğince önemsememek. Ne sevgiyi ne de nefreti ciddiye almak. Pürüzsüz bir düşünce ağı kurabilmek adına duygularının boğazını sıktın. Bazıları kangren olup öldü, bazıları cılız hayatlarını sürdürdü. Zihin sınırları içinde düşüncenin duygudan başka düşmanı yoktu ve sen bunun farkındaydın.” “İnsanlık tarihi, kutsal olanları anlatır. İnsanlık tarihi, doğurtanları anlatır. tarih, insanlık rahmine düşmüş peygamberleri anlatır. Azledilenlerin tarihini anlatansa, Asil’in hayatıdır. Çünkü hepsinin laneti aynıdır: düşünmek. Çünkü hepsinin alınyazısı aynıdır: düşünüyorum, öyleyse, varlığımı yok edebilirim.” “İstediğini düşünebilir, istediğini hayal edebilirsin ama yalnızca seçtiklerini gerçekleştirebilirsin.” “Aynı zihinde yer alan karşıt düşünceler birbirini yok eder ve ışığa dönüşürler. Herhangi bir düşünce, karşıtıyla karşılaşırsa özgün halinden eser kalmaz. Karşıtından mutlaka etkilenir ve değişir. Bu da yok olduğu anlamına gelir. Aynı zihindeki karşıt düşünce baskısına çelişki denir. Zihin, çelişki karşısında birbirini parçalayan düşünceleri ölümlerine terk etmek zorundadır ve üçüncü düşünceyi üretmelidir. Zihin, yok olanların bıraktığı yeri üçüncülerle doldurmalıdır. Aynı takdirde karşıt düşüncelerin aynı anda yok olmasıyla boşalacak olan zihinde davranışa dönüşecek hiçbir şey kalmayacaktır. Ve davranışın gözlemlenmediği beden her anlamda felçli sayılacaktır. İnsanların en büyük hatası, bu kuralı görmezden gelmeleri ve karşıt düşüncelerin birbirlerini öldürmesine izleyici kalmalarıdır. Hayatın karşılarına çıkardığı seçim kavşaklarında dolanarak ölmelerinin nedeni, karşıt düşüncelerin çarpışmalarından kaynaklanan ışıktan gözlerini alamadıkları için körleşmeleridir. Kör ve felçli. Kim böyle olmak ister?” “Müslüman olduğunuzu varsayarak söylüyorum: allahsızlık Allah’a mahsustur. İnsanın kaybetmekten korktuğu bir tanrısı ancak Tanrı’nın tükenmeyen insanları vardır. Dolayısıyla sorgulanması gereken Tanrı’ya atfedilen niteliklerdir. Tanrı’nın varlığı yerine iyiliği ya da kötülüğü hakkında kuşkuya düşmek gerekir. Unutmamak gerekir ki Allah’ın dediğinin olduğu bir dünyada yaşıyor ve her saniye ölen bebeklere tanıklık ediyoruz. Üzerinde düşünülmesi gereken iki soru var. Birincisi: Günümüz dünyası kimin eseridir? İnsanın mı, Tanrı’nın mı? İkincisi: İnsanlığın mutsuzluğu, kutsal bir gereklilik midir? Yanıtlarını düşünmeye cesaret etmek, insanın kendine doğru atacağı ilk adım olacaktır.” “Bir insanı sevdiğini düşünmek, ona bunu söylemek ve ardından sarılmakla anlatılamayacak kadar mükemmeldir.” “Sevgi, tırmananları birbirine bağlayan bir halattı. Biri düşerse diğerlerinin hayatta kalması için halatın kesilmesi gerekiyordu. Ancak sevgi, kesilemeyecek kadar kalın bir halattı ve sonunda herkes düşerdi. Aptallar sevdikleriyle düşer, kötüler sevdiklerini aşağı çeker.” “Önemli olan, Tanrı’nın bir enstrüman yaratmış olmasıdır. İnsan denen bir enstrüman. Ancak yarattığı müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi, Tanrı da insandan doğru sesi çıkaramamıştır. Bu yüzden, Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de Şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir.” “Sahip olduğun her bilgi, içinde çürüdüğün bir hücredir.” “Her ne kadar hayatta kalmanın bedeli ölüm olsa da, şimdilik bu kadarını ödeyebiliyorum.” “Bir insanı öldürmek, ondan nefret ettiğini düşünmenin yanında daima kusurludur. Hiçbir davranış, düşüncenin gerçek tercümesi değildir. ” | |
|
Etiketler |
azil, günday, hakan |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Hakan Günday | Fragile | Şairler / Yazarlar | 2 | 28 Mart 2020 14:13 |
Hakan Günday - AZ | Bab | Ne Okumalıyım? | 2 | 12 Temmuz 2019 12:32 |
Hakan Günday / Az | Zen | Dünya Edebiyatları | 0 | 10 Şubat 2012 14:55 |
Hakan Günday - P1ç | Bab | Ne Okumalıyım? | 0 | 27 Kasım 2011 03:17 |
Hakan Günday | Melodram | Şairler / Yazarlar | 2 | 01 Ekim 2011 18:09 |