05 Kasım 2014, 22:01 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yazarlıkta başarı taktikleri Yazarlık nasıl öğrenilir? Roman, deneme öykü gibi eserleri okuyarak mı yoksa bu türlerin nasıl yazılacağını anlatan kitaplardan mı? Kılavuz kitaplar kısa yazarlığın kısa bir sürede öğrenileceğini vaad ediyor. İşte yazar olmak üzerine önemli bir yazı... Yazmayı hangi kitaplardan öğrenmeli? Roman, öykü gibi kurmaca ya da eleştiri, deneme, inceleme gibi kurgu dışı eserlerin yazımı, bu türlerde örnekler okuyarak mı öğrenilir yoksa bu türlerin nasıl yazılacağı üzerine kaleme alınmış kitaplardan mı? Kılavuz kitapların yazarlığı kısa sürede öğretebileceğinin ileri sürülmesi, birçok yazar adayı için bu çalışmaları cazip kılıyor. Yazı bir buluş mudur, keşif mi? Yazmak insan için güçlü bir tutku ve ihtiyaçken, öyle görünüyor ki, Sümerler yazıyı uygarlığa kazandırdıklarında bir buluştan çok keşfi gerçekleştirdiler. Sanki yazı, evrenin bir yerinde saklı dururken onlar sadece bir hazinenin kapağını araladılar ya da üzerindeki tozlu örtüyü kaldırdılar. O günden bugüne yazı insanın kaderinin bir ortağı ve tanığı olarak varlığını sürdürdü, sürdürüyor ve sürdürecek. İnsan neden yazmak ister ve içinden geçtiği dünyayı, hayatı kayıt altına almaya tutku duyar? Tarihin yazının bulunuşuyla başladığını kabul edersek aslında bu sorunun tarih kadar eski olduğu çıkarımına da varırız. Belki bu soruya cevap ararken yaptığımız, aslında daha kesif, daha karanlık bir dünyaya doğru yolculuktur. Tam da bunun için yazı üzerine, yazının doğasına dair kaleme alınan bütün kitaplar, zihnimize yeni sorular ekler, imgelemimizdeki soru işaretini büyütür.‘İnsan ancak kendini yazar’ “İnsan her zaman hikâye anlatıcısıdır; kendisinin ve başkalarının hikâyeleriyle çevrili yaşar, başına gelen her şeyi onlar aracılığıyla görür ve hayatını anlatıyormuş gibi yaşamaya çalışır.” diyen Jean-Paul Sartre’ın sözünden, hikâye anlatmanın salt bir anlatma edimi olmadığını çıkarabiliriz. Bir insan her zaman hikâye anlatıcısı ise yazar kimdir? “Bir anlatıcılar vardır, bir de yazarlar. İnsan canının istediğini anlatır; canının istediğini yazmaz: Ancak kendini yazar.” sözleriyle Jules Renard, Sartre’dan yıllar önce aslında aklımıza takılan soruya dolaylı da olsa yanıt veriyordu. Jules Renard’ın anlatıcı ile yazar arasına koyduğu sınır bizi yazara daha çok yaklaştırmışken, karşımıza yazı ile yazar arasındaki ilişkiyi sorgulayan şu soru çıkar: Acaba yazar, nasıl yazdığını bilir mi? “Yazmak bir dağa tırmanmaya benzer. Tırmanırken tek görebildiğiniz, önünüzdeki ve tam üstünüzdeki kayadır. Nereden geldiğinizi ya da nereye gittiğinizi göremezsiniz.” cümlesi üzerinden sürdüğümüz iz, yazarın yapıtını var ederken yürüdüğü yolu da resmeder. Virgina Woolf, Bir Okur Olarak adlı yapıtında aynı yaklaşımı şu sözlerle derinleştirir: “Edebiyatla, sözgelimi bir otomobilin üretim süreci arasında bir benzetme ilk bakıştan sonra anlamını yitirir. Yüzyılların akışı içinde makine üretmek konusunda pek çok şey öğrenmemize rağmen edebiyat üretme konusunda bir şey öğrendiğimiz hayli su götürür. Daha iyi yazmıyoruz; hakkımızda söylenebilecek tek şey, şimdi birazcık şu yönde, şimdi bu yönde hareket etmeye devam ettiğimiz, ama yeterince yüksek bir zirveden bakıldığında, hareket rotamız bir çemberin içinde sürüp gidiyor olsa gerek.” Edebiyatın, yazının doğası üzerine düşünürken iş zihinde olanı yazıya dökmeye gelince yaşanan krizi Semih Gümüş’ün şu saptamasında okuruz: “İnsana ne denli beceriksiz olduğunu, yazmaktan daha çok ne gösterir? Sanırım ötesi yok. Yazınsal yazının olanaklarının neler olduğunu kâğıt üstüne yazalım, sonra da onları bir kişi yaratmakta, kişiler arasındaki ilişkileri ve çatışmaları, ölümleri ve doğumları ve bunlara benzer durumları anlatmakta kullanmaya başlayalım. Kâğıt üstüne yazıldığı gibi olmadığını görmek, ümit kırıcı olabilir. Yaratıcı yazıyla yazar arasındaki sağlam köprü tam bu krizin ortasında kurulur.” Yazmayı Vırgınıa Woolf’tan öğrenmek Roman, öykü, şiir gibi kurgusal ya da eleştiri, deneme, inceleme gibi kurgu dışı eserlerin yazımı, bu türlerden örneklerin okunmasıyla mı öğrenilir yoksa bu türlerin nasıl yazılacağı etrafında kaleme alınmış kitaplardan mı? Andığım türlerin nasıl öğretileceğine ilişkin kitapların, bu türlerin tarihine kıyasla çok yeni olması, bugün de birçok yazarın bu rehber kitaplardan bağımsız şekilde nitelikli eserler vermeleri, aslında yazma yetisinin yazarın kendi çabası ve keşfiyle ortaya çıktığını gösteriyor. Elbette, nitelikli eserler okuyarak kazanılacak yazarlık yetisi, daha meşakkatli ve zorlu bir süreci çağrıştırır. Neyin nasıl yazılacağına ilişkin kitapların kısa sürede yazarlığı öğretebileceği iddiası, birçok yazar adayı için bu yöntemleri cazip kılıyor. Yazarlığın giderek “profesyonel bir işe” dönüşmesi ve vaat ettiği yeni imkânlar, onu da tıpkı diğer meslek dalları gibi öğretilebilir bir uğraş haline getiriyor. Nasıl yazılacağı teknik düzeyde öğretilse bile yazarlığın okuma, donanım, birikim temelli bir süreç içinde ilerlemesi, ilk kitabını yazma derslerinden edindiği tekniklerle yazan ve göz kamaştıran kimi yazarların “tek kitaplık imzalar” olarak kalmasına da sebep oluyor. Yazarlık hileye, kalem oyunlarına gelen bir uğraş değildir; dahası bu anlamda oldukça dirençlidir. Tam da bu noktada Ernest Hemingway’in “En büyük başarı kalıcı olabilmektir.” sözü akla geliyor. Amerikalı romancı Joyce Carol Oates Bir Yazarın İnancı’nda, “Kurmaca düzyazı bir zanaattır ve zanaat öğrenilmelidir; rastlantı sonucu ya da bilerek, isteyerek.” der. Oates’un yazar adayını yüreklendiren bu sözlerindeki vurgunun kurmacanın sanat yönünden çok “zanaat” yönüne dönük olduğunu belirtmek gerekir. Ve muhtemelen Oates, “rastlantı” ve “bilerek” sözcüklerini arka arkaya kullanırken bu işin profesyonel bir destekle olduğu kadar kendi başına da öğrenilebileceğini imliyor. Murat Gülsoy bu konuda edebiyatımızdaki yetkin örneklerden biri olan Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık adlı kitabında, Oates’un zanaat ve sanat sözcükleri üzerinden vardığı ayrımı şu sözlerle ifade ediyor: “Teknikler öğretilebilir. Eğitimi veren kişinin izlediği programa göre yazma teknikleri konusunda deneyim kazandırılabilir. Ancak işin yaratıcılık kısmı biraz daha farklı bir yerde duruyor.” Formüllerle yazılır mı? Yazarlık dersi uzmanı Danell Jones tarafından hazırlanan Virginia Woolf’tan Yazarlık Dersleri (Timaş), yazar adaylarına yazarlık tekniklerini yetkin ve doyurucu bir dille sunan bir çalışma. Virginia Woolf ismi bile temas ettiği şeyi yazınsallaştırmaya yeterken, Jones peşine düştüğü hazineyi en doğru yerde bulma başarısı gösteriyor. Danell Jones’un bu kitabıyla benzerlerine göre daha nitelikli bir eser ortaya koyduğunu söyleyebiliriz, çünkü bir taraftan yazarlığın teknik boyutunu anlatırken diğer taraftan Woolf gibi bir yazarın yapıtlarından bu işin pratik ve kuramsal izlerini sürüyor. Yazarlık derslerine, en azından bugünkü işlevi ve değeri açısından bakıldığında, kolay kolay gönül indirmeyeceğini düşündüğümüz Woolf’un aynı konuda bunca söz söylemiş olması doğrusu şaşırtıcı. Kaç yazar adayı Danell Jones’tan yazarlığın büyüsünü, sırrını öğrenmiştir bilinmez ama Jones’un Woolf’u bu bağlamda çözümlemeyi başardığı söylenebilir. Jones, kitabın başında Woolf’u sınıfta bu meseleyi anlatan bir öğretmen olarak düşlüyor ve Virginia Woolf imgesini etkileyici bir biçimde okurun önüne seriyor. Woolf henüz ilk dersinde tahtaya şu sözü yazıyor: “Bir sanat eseri üretmek için gereken şartlar nelerdir?” Yanıtı sınıftaki bir öğrenci şöyle veriyor: “Kendine ait bir odaya ve yılda beş yüz sterlinlik bir gelire sahip olmak mı?” Kitap boyunca açılan konu başlıkları, Woolf’un eserlerinden alıntılanan ve onun ağzından aktarılan cevaplarla ve öğrencilerin sorularıyla sürüyor. Her okurun ya da yazar adayının edebi metinleri çözümlemesi, işlenen teknikleri, anlatım imkânlarını görmesi kimi zaman çok zor, kimi zamansa imkânsızdır. Dersler boyunca soruların devam etmesi, Danell Jones’un bazen Woolf’un bazen de kendi sözleriyle verdiği cevaplar, meselenin çözüldükçe kendini yenileyen bir büyüye, gize sahip olduğunu da imliyor. Parmak izi bir insan için ne kadar biricikse, kalem izi de bir yazar için o denli biricik değil midir? Gelişigüzel yazan birinden bir yazara dönüşmek ancak o kalem izini yakalamakla mümkün olabilecekse, bu nasıl gerçekleşecek? Yazının dilini çözmek “İnsan kendi özgünlüğünü edinmeden önce nelere katlanıyor.”, “Söz konusu olan birinci değil, biricik olmaktır.” birbirini tamamlayan bu iki cümle, Jules Renard’ın Yazmak Üzerine Notlar (Sel Yay.) adlı yapıtından. Renard’ın yükte hafif pahada ağır kitabı, kütüphanenizde dururken sık sık elinizin gideceği cinsten. Yazar “özgünlük” ve “biriciklik” vurgularıyla yazarın niteliğinin neyi yazdığıyla değil, nasıl yazdığıyla ortaya çıkacağının altını çiziyor. Çünkü binlerce roman, hikâye, şiir kitabı arasında bir yapıt eğer sadece eskileri çoğaltıyorsa bir anlam ve değer taşımayacaktır; önemli olan kuru tekrara düşmek değil öncüllerinden farklı bir eser üretmektir. “Sözcük yalnız ona verilen yer sayesinde yaşar.” diyen Renard, metnin en küçük biriminden itibaren nasıl inşa edileceğini anlatıyor. Yazmak Üzerine Notlar elbette bir tür yazma dersi değil ama “Yazarın işi yazmayı öğrenmektir.” diyen gerçek bir edebiyatçının günlüğünde bu tür notlar, ilkeler, cümleler bulunması, yazarlığın aslında hap niteliğindeki kitaplardan edinilecek bir “yeti” olmaktan çok, has edebiyatın kapısını dövmekle, orada ısrarla durmakla gerçekleşeceğini gösteriyor. Renard, birçok yazarlık dersi kitabına bedel şu tespitte bulunurken, aslında ne çok şey söylüyor: “Yapıtın ağaç gibi doğması büyümesi gerek. Havada, dalların tam olarak uyacağı kurallar, görünmez çizgiler yoktur. Ağaç bütünüyle onu içeren tohumdan çıkıp açık havada gelişir özgürce. Planları izlenecek yolları çizip onu bozan bahçıvandır.” Woolf’tan duyduğumuz, “Yaşanmış olanın önemli olduğu yerde hayali olanı yazmayı tercih ederim.” sözü Renard’ta şu karşılığı buluyor: “Yaşamı tatlılıkla alt etmek gerek.” Yazarlığın kuru bir hevesten çok bir varoluş biçimine, bir yaşam gereksinimine dönüşmesi gerektiği Renard’ın şu sözlerinden daha güzel anlatılabilir mi: “Yazmak için yaşamak gerek, yoksa yaşamak için yazmak değil.” Yazar olmayı kolay mı sandın? Yazarlık uzaktan vaat ettiği ışıltılı dünyanın, albeninin, saygınlığın yanında türlü zorlukları, engelleri de barındırır. İlk başta arzu edilen sadece bir kitabın kapağında isminizin olmasıyken, bu amaca ulaşıldıktan sonra başka başka hevesler, sorumluluklar, talepler ve zorluklar beklemektedir yazarı. Giuseppe Culicchia, Demek Yazar Olmak İstiyorsun (Aylak Adam) adlı kitabında bitmez tükenmez enerjisi ve yalınkılıç dürüstlüğüyle yazarların dünyasını, edebiyat “piyasasının” durumunu sadece okura ve yazar adaylarına değil, yazarların kendisine de açıyor. Aslında Demek Yazar Olmak İstiyorsun, Charles Bukowski’nin bir şiirinin adı ve şiir şu dizelerle açılıyor: “her şeye rağmen/ adeta içinden fışkırmıyorsa/ bırak yapma/ kalbinden ve aklından ve ağzından/ ve ciğerlerinden gelmiyorsa/ bırak yapma.” Şiir şu dizelerle sona eriyor: “dünyanın hiçbir yerinde kütüphaneler/ senin gibilerle uykuya dalmak için esnememişlerdir/ o zincirin halkası olma/ bırak yapma/ ruhundan bir roket gibi çıkmıyorsa/ hareketsiz kalmak/ seni delirtmiyorsa ya da/ intihara ya da cinayete sürüklemiyorsa/ bırak yapma/ içindeki güneş/ ciğerini yakmıyorsa/ bırak yapma/ doğru zaman geldiğinde/ ve kader seni seçmişse/ her şey kendiliğinden gelecek ve devam edecektir/ sen ölene ya da o içinde ölene kadar/ başka yolu yok/ ve hiç olmadı da.” Culicchia üç döneme ayırdığı yazarlık ‘kariyerini’ “Gelecek Vaat Eden Yetenek”, “Hergele Herif” ve “Büyük Usta” başlıklarıyla adlandırıyor. Her üç bölümde de yayınevi, piyasa ve okur arasında kurulan ilişkileri kendi deneyimlerinin ateşiyle pişirdiği sözlerle anlatıyor yazar. Yazının dünyasında Hemingway olmak insanı, mesela Faulkner’ın, “Okuyucularının sözlüğe bakmalarını gerekli kılacak tek bir kelime bile yazmamasıyla ünlüdür.” eleştirisinden korumaz. Bütün bunları Culicchia’dan okuduktan sonra durup kendi kendimize şu soruyu soruyoruz: “Gerçekten yazar olmak istiyor muyum?” Ne yazacağını bilmek ancak yazmakla mümkün Yazar, yalnızlığın iskemlesi üzerinde ele avuca gelmez düşlerden bir dünya ortaya çıkarır. Yazar adayı ve okur ondan nasıl düş kurduğunu, sunduğu dünyayı nasıl var ettiğini anlatmasını ister. Düş ne kadar ele avuca gelirse yazarın geçtiği yolları okurlarına göstermesi de o denli mümkündür. Marguerite Duras şu sözleriyle sadece yazarların içinde bulunduğu durumu anlatmıyor, bir yazar adayına ne yapması gerektiğini de söylüyor: “Yazmak, insan yazsaydı ne yazardı, bunu öğrenme çabasıdır –ancak yazdıktan sonra öğrenebiliriz bunu–, öncesindeyse insanın kendi kendine sorabileceği en tehlikeli sorudur bu. Ama aynı zamanda en çok sorulan.” Yazar adayına öğütler Yazdıklarımı ilk okuyan kişi ben olduğuma göre, herhangi bir hikâyeyi yazmaya başlamamdaki asıl sebep onu okumak isteyişim olmalı. Bir yazarın başına gelebilecek en tehlikeli şey, kendi kendine, “Ne kadar iyi yazıyorum be!” demeye başlamasıdır. Yergiler konusunda ise bir yazarın yapabileceği en gereksiz şey, kendi kendine, “Pekâlâ, şimdi cevabını veririm senin!” demesidir. Yazarın kendi dilini yaratması gerekir, benzerlerininkini kullanması değil. Okunmaktan çok anlamı sezilen uzun tümcelerden kesinkes kaçınmalı. Düzyazıyı, tadına bakmadan önce krema gibi soğumaya bırakmak gerek. Yazan el her zaman okuyan gözü bilmezden gelse keşke. Edebiyat sevgisi iyi kitaplar değil kötü kitaplar sayesinde kazanılır çoğunlukla. Eğer yeni bir problemin çözümü için değilse yeni bir kitap yazmanın ne anlamı var? Karakterinizi ancak gerekliyse konuşturun. Diyalog yazmanın rahatlığıyla merkezden kopmayın. Yazının bir spor olduğunu kendime yinelemeliyim, ondaki her şey yönteme, bugün söyledikleri gibi alıştırmaya bağlı. Çok sıkıcı yazmamalı. Küçük, sıradan tümcelerle okura yardımcı olmalı. Yazının koruyucusu her zaman yaşam oldu; ondan uzaklaşır uzaklaşmaz düşüverdim. Gençlere oltayla balık avlamayı öğretiyorum ama balıkları seçmeyi bilmiyorum. Yazar: Mehmet Tunç | |
|
Etiketler |
başarı, taktikleri, yazarlıkta |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Motivasyon İçin Başarı Taktikleri | Amelia | Kişisel Gelişim | 0 | 27 Şubat 2014 20:53 |
Günün Başarı Taktikleri | Estela | Kişisel Gelişim | 0 | 20 Ağustos 2013 19:02 |
İlk Buluşma Taktikleri | Zen | Ah Erkekler | 1 | 27 Şubat 2013 22:43 |
Ruj Sürme Taktikleri | PapatyA | Ah Kadınlar | 0 | 04 Ekim 2011 16:28 |