23 Mayıs 2012, 19:46 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Sevgi İhtiyacının Kökenleri Bizler büyürken etrafımızdaki insanların onayına ihtiyacımız vardır. Henüz küçücükken ve nasıl hayatta kalacağımızı bilemezken bizi koruyan ve bakımımızı sağlayan insanlara bağımlıyızdır. Her kim ise bize bakanlar onlara karşı bu bağımlılık duygularımızı geliştiririz. Ait olmak, dâhil olmak ihtiyacımız esasen, bu hayatta kalma isteğinde köklenmiştir. Eğer biz anne babamıza, ailemize bağlı hissetmezsek, onları “sevmezsek” hayatta kalamayacağımızı düşünür ve hissederiz. İstisnasız tüm çocuklar bu evrelerden geçer. Bizler, bu yazıyı okuyan yetişkinler de bu aşamalardan geçtik. Ancak bu aşamalardan geçmiş olmamız hala öyle hissetmediğimiz anlamına geliyor mu? Eğer karşınızdaki kişiye olması gerekenden daha büyük bir anlam atfediyorsanız, ilişkinizi ayakta tutmak için elinizden ne geliyorsa yapıyorsanız, hatta elinizden gelemeyen şeyler için de suçluluk hissediyorsanız, terk edildiğinizde yahut ilişki sonlandığında ölecekmiş gibi hissediyorsanız, depresyona giriyorsanız, belki de bu evreyi tam olarak geçirmemiş olabilirsiniz. Hala kendinizden başka birisinin yahut birilerinin sizin hayatınızı sürdürmenizde yaşamsal önemi olduğunu sandığınız o erken çocukluk evrelerinde duygusal olarak takımış olabilirsiniz. Bunun çeşitli katmanlarda pek çok sebebi olabilir. Fakat en temel olanını belirtmek gerekirse o da şudur: Çocuk olarak anne babamızın bizi yeterince sevdiğini hissetmemişizdir. Arzu ettiğimiz anda, arzu ettiğimiz şekilde ve arzu ettiğimiz miktarda sevgiyi bize çevremizdekiler sunmamıştır. Ve çocuk genelleme yapar: “Annem bana gülümsemedi, demek ki beni sevmiyor.” “Babam ona ihtiyacım varken yanımda değil işinin başında, başka şeyleri daha çok önemsiyor. O halde ben yeterince önemli değilim.” Hatta, “Annem babam bile beni sevmiyorsa beni hiç kimse sevmez, ben sevilmeye değer değilim!” Evet, küçük çocuklar bunu yaparlar. Ve o küçük çocuğun bilincinde yer eden bu düşünceler orada o çocuğun tüm hisleri ve onun etrafındaki inançlarla beraber dona kalır. Çocuk ona o an takılmaz ama o inanç tohumu orada kendine yer bulmuştur. O tohum halindeki inanç çocuk büyüdüğünde, okula başladığında öğretmen ona değil başka öğrenciye “aferin” deyip başını okşadığında biraz sulanmış ve gübrelenmiş olur... Bu ve benzeri her olay karşısına çıktığında, kişinin son derece verimli bir toprak msiali olan bilinçaltındaki negatif inanç tohumları daha da büyümeye ve giderek çiçeklenmeye başlar... Üniversiteye gelip de ilk aşkını yaşamaya başladığında artık iyice dallanıp budaklanmış olan olumsuz inançlar her yanı kaplamıştır. Artık karşımızdaki insan ne yaparsa yapsın yetmeyecektir. Asla verdiği sevgi, yaptığı davranışlar, sözleri, hiç ama hiçbir şeyi yeterli değildir. Küçücük bir çocukken yanlış ve eksik algılamamız sonucu oluşmuş olan küçücük inanç tohumlarımız, sevilmediğimiz konusundaki o çocukça varsayım hayatımızı cehennem çevirmeye devam edecektir. Hayatta ne yapıyor olursak olalım ardındaki motivasyon sevgi arayışıdır. Para da bunun içindir, seks de bunun içindir, güzellik de, politika da, din de, meditasyon da... Sevgi demek bir olmak, bütünleşmek demektir. Kendimizi bir damla gibi hissetmekten okyanusla buluşup onun içinde eriyerek okyanusun kendisi olma isteğidir. Bu nedenle yetişkin bireyler olarak da bizleri hep bu bir olma ve bütünleşme isteği motive eder. Ancak sorunu içimizde taşımakta olduğumuz o donakalmış olan küçük çocuğun hisleri yaratmaktadır. Şimdi karşımızdaki erkek yahut kadın bizi ne kadar sevmeye hazır olsa da asla yeterli olmayacaktır sundukları. Çünkü bizim istediğimiz şekilde ve zamanda ve şiddette değildir sevgisinin ifadesi. Tıpkı bağımlı bir çocuk iken bakımımızdan sorumlu olan insanlardan beklentilerimiz gibi… Peki, bu durumdan nasıl kurtulmak gerekir? Bunun yöntemleri nelerdir? Nasıl içimizde muhtemelen taşımakta olduğumuz çocukluk yaralarını iyileştireceğiz? Bunu yapmadan hakiki ilişkiler nasıl kuracağız? Nasıl tatmin olmuş bir hayat yaşayacağız? İçimizdeki o anne babası yahut bakıcılarının ilgisine doymamış ve doyması mümkün olmayan çocuk nasıl tatmin olacak? Bunun bazı yöntemleri mevcut. Kendinle Buluş Esasen bunu hemen şu an içimizdeki o çocuğu fark edip, onunla diyalog kurarak yapmaya başlayabiliriz. Ancak bu elbette kendi kendimize yaptığımızda çeşitli aşamalarda takılmamıza sebep olabilecek bir tekniğe dönüşebilir. (Şayet herhangi bir aşamada takılacak olursanız email ile yahut yorumlar kısmından danışabilirsiniz.) Ancak elbette denemeye değer. Bunu yapmak için önerim şu olacak: Eğer güçlü eliniz sağ eliniz ise sol elinizle; sol eliniz güçlü olan ise de sağ elinizle yazarak içinizdeki çocukla diyalog kurmanız mükün. Mesela güçlü eliniz sağ eliniz ise sağ elinizle bir soru yazın. Örneğin “Nasılsın?” Ve sol elinize kalemi alıp cevabın gelmesini bekleyin ve bırakın sol eliniz yazmaya başlasın: “İyiyim...” Sonra ona tıpkı bir çocuğa soru soruyormuşcasına, onun seviyesinde sorular sorun: “Seni özledim. Keşke seninle daha önce buluşsaydım. Ne kadar da güzelsin sen..” gibi... Bırakın o içinden ne geliyorsa desin: “Ben de burada yalnızım. Sen benimle hiç ilgilenmiyorsun...” vs... Ortaya çıkacak şeyler sizleri şaşırtabilir ve şaşırtmalıdır da… Bir yerden sonra gerçekten içinizdeki çocuğu hissetmeye başlayacaksınız. Belki yazmaya da gerek kalmadan doğrudan sizinle diyalog kurabilir… Ona sorun: Neler hissediyor, nelerin başka olmasını ister, hangi konularda desteğe ihtiyacı olmuş... Bu kendi kendimizle derinden bir buluşma olasılığıdır. Bir şeyleri fark etme ve bir şeyleri onarma fırsatı yaratabilir. İçimizdeki tamamlanmamış ihtiyaçlar ve hayal kırıklıklarını onarmak şu anki bilincimizle mümkün. O tamamlanmamış şeyleri bulmak ve anlamak, bilincimize, farkındalığımıza onları taşımak dahi çok büyük bir adım olacaktır. İçimizde bir boşluk varken onu ne kadar sevgiyle doldurmaya kalkışsak da o boşluk tüm enerjiyi yutmaya devam edecektir. Asla bize verilen sevgi, enerji, ilgi yetmeyecektir. Dışarıyı kontrol etmeye çalışmanın bu anlamda bir yararı yoktur. Eksikliğini hissettiğimiz öz sevgimizi kendi kendimize vermeden, kendimizi sevmeye başlamadan başkalarının bizi sevmesini sağlamaya çalışmanın bizi sadece esarete götüreceği açıktır. | |
|
Etiketler |
kökenleri, sevgi, İhtiyacının |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Virüslerin İlk Ortaya Çıkışındaki Kökenleri Nedir, Nelerdir? | Kalemzede | Mikrobiyoloji | 0 | 21 Mart 2020 21:21 |
İsyanın Kökenleri. (Kapitalizmin Ortadoğu'daki Sorunları) | Düş | Kitap Tanıtımları | 0 | 23 Ocak 2015 14:27 |
İnsandaki Yıkıcılığın Kökenleri | Kalemzede | Felsefe | 0 | 11 Mayıs 2012 08:29 |
Doğru ile Yanlışın Kökenleri | Kalemzede | Felsefe | 0 | 20 Eylül 2011 01:46 |
Kökenleri Nerede | Kalemzede | Felsefe | 0 | 20 Eylül 2011 01:19 |