IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Etiketlenen Kullanıcılar

24Beğeni(ler)

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 26 Ekim 2011, 10:46   #21
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Türküler

Sinop Tabyaya Yakın
1987 Yılında derlenmiştir.


Tabaklı’nın Deresi
Ahmet TUFAN tarafından derlenmiştir.
Muallim
Ahmet TUFAN tarafından derlenmiştir.
Ezelidir Deli Gönül Ezeli
Burhanettin TUNÇ tarafından derlenmiştir.
Cimdallı (Arabayı Koşalım)
Ahmet TUFAN tarafından derlenmiştir.
İp Attım Ulaş Diye
Nida TÜFEKÇİ ve Güven YAPAR tarafından derlenmiştir.
Bizde Gelin Almacıya Hoş Geldin Derler
Burhanettin TUNÇ tarafından derlenmiştir.
Entere Aldım Kırk Beşe
Muzaffer SARISÖZEN tarafından derlenmiştir.
Kumkapının Kilidi
Muzaffer SARISÖZEN tarafından derlenmiştir.
Ak Bakraçlar Susuz Galdı
Ferruh GÜVEN tarafından derlenmiştir.
Adanın Burnunu Duman Bürüdü
Burhanettin TUNÇ tarafından derlenmiştir.
Diğer türküler ise şunlardır : Tin Tin Tini Mini Hanım (Şeftali Ağaçları),

Karasuda Pazar Var, Ayancık Eymeleri, Derelerde Kuşburnu,

Efe Alayı, Yemenim, Bük Dibinde Yatarım.

Tin Tin Tini Mini Hanım

Ayancık Eymeleri
Şeftali ağaçları
Tüylü çiçek başları
Yaktı yandırdı beni
Yarin hilal kaşları

Ayancık eymeleri
Beğenmem değmeleri
Yarim ceket diktirmiş
Ben olsam düğmeleri


Tin tin tinin mini hanım
Seni seviyor canım

Ak yemiş kara yemiş
Dalları yere değmiş
Güvey namaz kılarken
Gelin tavuğu yemiş



Bahçelerde ibrişah
Boyu uzun kendi şah
İki gönül bir olsa
Ayıramaz padişah
Nakarat


Bileğimde boncuklar
Nazardır nazara
İkimizi koysunlar
Bir daracık mezara


 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet Mobil Chat
Alt 26 Ekim 2011, 10:46   #22
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Hayatın Dönüm Noktaları

Âdet, gelenek ve töreler bir toplumun kültürünü oluşturan önemli yapı taşlarıdır. Kültürel yapı içinde geçiş dönemleri önemli bir yer tutar. Doğum, evlenme ve ölüm üç önemli geçiş dönemidir. Sinop’ta yapılan derlemeler sonucunda bu geçiş dönemleri çevresinde oluşmuş pek çok gelenek tespit edilmiştir.


Doğum Adetleri

Doğum geçiş dönemlerinin birincisidir. Sinop’ta doğum âdetleri genel hatlarıyla şöyledir:

Yörede bebek bekleyen kadına “yüklü”, “gebe” veya “hamile” denir. Çocuğu olmayan kadın ve erkeğe ise “kodaksız” ya da “kısır” denilmektedir.
Her yörede olduğu gibi Sinop’ta da ailelerin çocuğunun olması önemli bir olaydır ve evliliğin ilk gününden itibaren çiftlerin bir an evvel çocuğu olması için geleneksel bazı yöntemler uygulanır. Örneğin ilk çocuğun erkek olması için yeni gelinin kucağına erkek çocuk verilir, yatağında erkek çocuk yuvarlanır.
Çiftlerin uzun süre çocuğu olmadığında çocuk olması için uygulan pratikler de şunlardır:

- Yatıra, türbeye gidilir, adak adanır. Türbe etrafında namaz kılınır.

- Doğuma engel olduğu düşünülen rahim eğriliğini gidermek için kadın baş aşağı tutulur.

- Gebe kalınması için rahime kirli koyun yapağından yapılan ilaç, çıra ya da menekşe kökü konur. Çıranın meziri burnundan çıkarsa bir kusur olmadığı anlaşılır.

- Tavuk gübresi kaynatılıp kadın onun buğusuna oturtulur.

- Kadının uşaklığına (rahime) ebegümeci konur.

- Kadının üç kere beli çekilir, kasıkları bağlanır.

- Rahim kapalıysa şiş salınır.

- Çocuğu olmayan kadına hacdan getirilen deve eti yedirilir.

- Hacda tavaf yapılırken okuya okuya bir ipe düğüm atılır. O ip de çocuğu olmayan kadının beline bağlanırsa kadının çocuğu olacağına inanılır.

- Kadın yıkadığı giysinin buğusuna oturur.

- İncir yaprağının buğusuna oturur.
Bunun dışında kadın sık sık ölü doğum yapıyorsa doğacak çocuğun yaşaması için hamileyken çocuk türbeye satılır. Çocuk doğduğunda erkek olursa “Satılmış”, kız olursa “Satı” ismi verilir.
Düşük olmasının nedeni ise kadının sütünde “südümiyen” olmasına bağlanır ve buna inanılır. Böyle durumlarda ise çocuk için boy hamaylisi yapılır. Bu yapıldığında “ümmü sübyan”ın çocuğu boğmayacağına inanılır. Çocuk doğana kadar boy hamaylısı kadının üzerinde durur. Doğduktan sonra çocuğun yastığının altına konur.
Kadın gebeliğini yaşıtları arkadaşlarına söyler. Ailedekiler ise gebeliği ancak kadının karnı büyümeye başladığında anlarlar.

Yörede aşerme “aşyerme” olarak adlandırılıyor ve gebelik sırasında kadının canının bir şeyler istemesi olarak tanımlanıyor. Bu dönemde gebe kadının canının istediği şeyi mutlaka yemesi gerekir. Yemediği ya da yedirilmediği takdirde doğacak çocuğun bir yerinin eksik olacağına inanılır.
Ayrıca gebe kadın aşerme sırasında gizli olarak kiren (kızılcık) ve elma yerse veya onları saklarsa, bunlarla vücudunun neresine dokunursa doğacak çocuğun vücudunun o kısmında bunların izi olacağına inanılır.
Gebelik sırasında doğacak çocuğun dış görünüşünün oluşturulması anlamında da bazı pratikler uygulanır. Örneğin, gebe kadın çocuğunun kime benzemesini istiyorsa ona bakar. Gökyüzüne bakan kadının çocuğunun gözünün mavi, gök üzüm ya da gök bir şey yenirse gözlerinin yeşil olacağına inanılır. Gebe kadın kocasını çok severse çocuk kocasına, annesini çok severse annesine benzeyeceği inancı vardır.
Anadolu’nun genelinde olduğu gibi Sinop’ta da erkek çocuk aileler için önemlidir. Bu nedenle doğumdan önce çocuğun cinsiyeti merak edilir. Gebe kadının dış görünüşünden ve yapılan bir takım pratiklerle çocuğun cinsiyeti öğrenilmeye çalışılır. Bunlardan bazıları şunlardır :
- Gebe kadına elini uzat dendiğinde elinin içi yere bakarsa çocuk oğlan, yukarı bakarsa kız olur.

- Kadının karnı sivri olursa çocuk oğlan, yayvan olursa kız olur.

- Bebek sağ tarafta olursa oğlan, sol tarafta olursa kızdır.

- Doğacak çocuk kızsa kadın zayıflamaz, oğlan taşıması zor olduğu için zayıflar.

- Doğacak çocuğun erkek olması için kocasının uçkuru kadının beline bağlanır.

- Gebe kadının haberi olmadan odadaki minderlerin birinin altına makas, diğerinin altına bıçak konur. Makas olana oturursa çocuk kız, bıçak olana oturursa oğlan olur.

- Doğacak çocuğun erkek olması için horoz kesilip sıcakken ödü yutulur.
Doğum eskiden ve kısmen günümüzde de köy ebeleri tarafından yaptırılır. Evin bir odasında doğuma yardım edecek birkaç kişiyle birlikte köy ebesi doğumu yaptırır. Ancak zaman zaman doğum zorlaşır. Gebelik sırasında yatakta kocanın kadının üzerinden geçmesinin ya da kadının gebelik sırasında kapı eşiğine oturmasının doğumu zorlaştıran nedenler olduğuna inanılır.
Bu durumlarda doğumu kolaylaştırmak için şu pratikler uygulanır :

- Kadın odada gezdirilir.

- Çarşaf, yorgan, battaniye gibi şeyler içinde sallanır.

- Su üzerinden, küfe üzerinden, eşikten atlatılır.

- Makas ağzı açılır. Ebe kadın saç bağını, saç örgüsünü açar, düğmeler çözülür.

- Kocasının avucundan ya da ayakkabısının içinden Fatma ana denilen otun bekletildiği su içirilir.

- Doğum odasına giren kadınlar gebe kadının sırtını sıvazlar, “köy göçtü sen de göç” diyerek doğumun kolay olmasını dilerler.

- Odaya giren kişi bir şeyin dikişini söker ve “ben geldim sen de gel” der.

- Gebe kadın gebeliği sırasında dikiş dikmişse doğum yaparken eteği sökülür.

- Kadının kocası çağırılır ve kadının üzerinden üç kere geçirilir.

- Kadının saçında iğne, toka varsa açılır, yakasındaki ip çözülür.

- Sandıkların kilitleri açılır.

Bebek doğduktan sonra yıkanır ve tuzlanır. Doğumdan sonraki en önemli işlem bebeğin göbeğinin kesilmesidir. Göbek pamuk ipliğiyle bağlanır. Bir ayakkabı ya da lastiğin (ayağa giyilen) üzerinde jiletle kesilir. Göbeğin üzerine kurumaması için anne sütü damlatılır ve “goğorsu” denilen yakılmış beyaz bezin külü konur. İki günde bir ya da her gün göbek düşene kadar bu işlem tekrarlanır.
Göbeğin kesildiği makas çocuk erkekse, kalbi askılı olsun, çalışkan olsun diyerek duvara asılır. Çocuk kızsa makas, gezgin olmaması, eve bağlı olması için minder altına konur.
Doğumu yaptıran ebeye doğumdan sonra kibrit ve sabun verilir. Çocuğun kırkı çıktıktan
sonra da para verilir.
Doğum sonrası loğusayı ziyarete gelenlere ikram etmek için bebek kız olmuşsa katlama yapılır, erkek olmuşsa çörek gömülür. Küle gömülen çörek “oğlan çöreği” diye dağıtılır.
Uzun yıllar çocuğu olmayan ya da ilk erkek çocukları dünyaya gelen aileler, çocukları olduğunda yaşlı kadınları toplayarak “beşik düğünü” yaparlar. Kadınlar beşiği düzerler. Bebek uykulu olsun, uyusun diyerek kadınlardan çok uykulu olan birisi bebeği beşiğe yatırır.
Loğusa kadın ve bebek kırkları çıkana kadar yalnız bırakılmazlar. Bunun nedeni bu dönemde anne ve bebeğe şeytanın çok ilişeceği ve doğum yapan kadının mezarının kırk gün açık olduğu inancıdır.
Loğusa kadın ve bebek yalnız bırakılmaları gerektiğinde yanlarına su ve süpürge konur. Bebek yalnız bırakılacaksa beşiğine süpürge dayanır, başının altına süpürge teli konur, beşiğin altına ekmek konur. Çocuk mama, yemek yiyene kadar da o ekmek oradan alınmaz.
Kırk içinde çocuğun üzerine âdetli kadın gelirse “ürfiye”, “urufe” olur. Buna “kabar” da denilir. Çocuğun vücudunda kızarıklıklar olur, darı gibi lekeler çıkar. Bu durumda çocuğun yıkanacağı suya darı atılır ve çocuk bu suyla yıkanır. Bunun dışında çocuğun vücuduna katran sürülür ya da buğday anızının külü vücuda serpilir.
Çocuk doğduktan kırk gün sonra loğusa da bebek de kırklanır. Ancak kırklama yapılana kadar bebek ve kadın sık sık yıkanır.
Kadın bu kırk gün boyunca âdet görür. Buna “çocuk âdeti” denir. Kırk gün dolunca “kırk kazanı” konur. Kazanın içine kırk taş atılır. Buna “kırk taşı” denir. Aynı zamanda kırklama suyuna gümüş yüzük, para, iğne atılır. Bunu yaşlı bir kadın yapar, para ve iğne kırklamadan sonra bu kadına verilir. Bu su elekten geçirilir ve kırk kaşık su konur. Artan su loğusanın ve bebeğin gittiği her yere serpilir.
İki kırklı kadın bir araya geldiğinde “kırk baskını” olacağı inancı vardır. Bu durumda çocuk ilerlemez. Kırk baskını olmaması için bebeklerin iç göynekleri değiştirilir, iki kadın birbiriyle öpüşür ve iğne değiştirirler. Baskın durumunda ise kadınlar birbirlerinin çocuklarını emzirirler

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 26 Ekim 2011, 10:47   #23
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Evlenme Adetleri

Evlenme, iki kişinin birlikteliğinin başladığı bir olay olması açısından toplumlarda en fazla önem verilen geçiş dönemidir ve bu anlamda çevresinde pek çok âdet, gelenek ve inanç oluşmuştur.
Sinop’ta genel olarak isteme usulü evlilik görülmekle birlikte kaçma ve yörede değiş olarak adlandırılan evlenme türleri de mevcuttur. Kaçma ve değiş başlık parasından kurtulmak için başvurulan evlilik türleridir.
Evlenme yaşına gelmiş oğlu olan anneler akrabaları, komşuları aracılığıyla kız ararlar. Bu arayış sonunda bulunan kızı görmeye oğlanın annesi ve yakınlarından birkaç kadın habersiz giderler.
Kız beğenildiği takdirde oğlan evinin erkekleri Cuma gecesi, Pazartesi gecesi gibi hayırlı günlerde kızı istemeye giderler. Kız istemeye gitmeye yörede “düğürlüğe gitme” denir. Birbirine dünür olan kişiler de “dünürşü” denilmektedir.
Kız istemeye gidilirken, oğlan tarafı çiftlenecekleri için çift katlama götürülür. Kız tarafının vermeye gönlü varsa onlar da oğlan tarafına çift katlama verir. Tek katlama verdiği takdirde kızı vermeye gönülleri yok demektir. İlk istenişte kız verilmez. Oğlan evi birkaç kez kız isteme işini tekrarlar.
Kız istendikten sonra söz kesmeden önce kızın uğurlu olup olmadığı denenir. Eğer tavuklar külük olursa, inekler güve gelirse o kız istenir.
Son istemede söz de kesilir. Söz aile arasında olur. Oğlan tarafı gelirken şeker getirir. Aynı zamanda on ya da on beş tane katlama götürür. Buna”söz katlaması” denir. Getirilen şeker söz kesildikten sonra kız tarafından dağıtılır. Kız şekerleri dağıtırken bir taraftan da orada bulunanların ellerini öper. Ellerini öptüğü kişiler de şeker kutusuna bahşiş atarlar. Bu paralar kızın olur ve çeyizi için kullanır. Sözde kız tarafı bir liste yapar ve oğlan tarafına verir. Aynı zamanda başlık miktarı ve nasıl verileceği de sözde konuşulur.
Nişan kız tarafında olur. Geçmişte nişanda yemek verilirken günümüzde misafirlere üzümle şeker dağıtılıyor. Nişan günü oğlan tarafı kız tarafına nişan bohçasını götürür. Bu bohça da yüzük de olur. Kız tarafı da daha sonra oğlanın bohçasını götürür.
Nişanla düğün arasının fazla uzun olmaması istenir. Oğlan evinin büyükleri hazır oldukları zaman kız evine düğün zamanını ve nasıl yapılacağına konuşmak üzere “düğün sözü”ne giderler. Düğün sözünde kızın kardeşlerine “kardeş yolluğu” verilir. Bunun miktarı ise daha önce sözde konuşulmuştur.
Bu konuşmayla düğün kurulduktan sonra oğlan evi düğün hazırlıklarına başlar. Davulcusunu, zurnacısını, köçeğini tutar.
Düğünden önce yörede “çeyiz düzme”, atkı attırma”, ya da “döküm alma” denilen düğün alış verişi yapılır. Bu alış verişte gelinin eksikleri tamamlanır, takılar, elbise, mintan, ayakkabı, gelinin yakınlarına hediye, damada pantolon, ayakkabı, gömlek alınır. Genel olarak “muamele” denilen resmi nikah da bu günde yapılır.
Düğüne çağrıya “okuma” denir. Düğüne çağrı yapan kişi çağrıyı yaparken helva dağıtırken bunun yerini günümüzde şeker almıştır.
Üç gün süren düğün “çuval ağzı açma”yla başlar. Oğlan evinde düğünün ilk günü odanın ortasına bir çuval konur. Onun ortasına da bir oklava çakılır. Bir de elek konur. Gelinle damat zengin olsun diye eleğin içine de para atılır. Gelenler çuvaldan un alıp eleğin içine dökerler.
O gün yeme içme yapılır, misafirlere yemek verilir. Gelinle damat düğünden sonra o parayı unun içinden ayırırlar.
Ertesi gün kız evinde kına gecesi olur. Kınayı oğlan evi götürür. Kınayla birlikte tepsiye basılmış helva götürülür. Helvayı kızın dayısı keser. Nişan yüzüğü de helvanın ortasına konur ve bıçakla helvayı keserek yüzüğe kadar gelinir. Burada bıçağın helvayı kesmediği söylenir ve bahşiş istenir. Orada bahşiş verilir.

Eğer bahşiş az gelirse bıçak kımıldamaz. Bahşiş fazlalaşınca helva kesilir. Helva gelen misafirlere dağıtılır ve artan da gelinle birlikte oğlan evine gider.
Gelin kına yakılması için ortaya getirilir ve ağlatılır. Kınayı biri kız tarafından, biri oğlan tarafından iki genç kız yakar. Bu kızlardan hangisi kınayı daha çabuk alıp gelinin eline koyarsa o tarafın sözünün üstün olacağına inanılır. Aynı zamanda bu kızların da kısmetinin çabuk çıkacağı inancı vardır. Kıza kına yakıldıktan sonra kına tası dolaştırılır ve herkes bu tasa para atar. Atılan paralar kınayı karan ve tası dolaştıran kadının olur.
Kınanın ertesi günü gelin alma olur. Gelini başı bozulmamış bir kadın giydirir. Yine başı bozulmamış bir kadın kızın başını örer. Bu saç örgülerine “minik” denir. Gelinin başı örülürken damat bağlanmasın diye kızın saçına kilit takılır. Bu kiliti gerdekte damat açar.
Aynı gün damat giydirme töreni de yapılır. Dışarıya çıkarılan damat ve sağdıcın çevresine misafirler toplanır. Davullar zurnalar çalınır, silahlar atılır. Damadın giysileri önce oynatılır daha sonra ailenin büyükleri tarafından giydirilir.
Oğlan evinden gelin almaya kalabalık bir topluluk gelir. Gelin almacı kadınlar kız evine gelince eve girerler. Girdikten sonra gelin oturaklı olsun diyerek önce otururlar. Daha sonra da “oyun atarlar” kalkar oynarlar. Oğlan tarafı kız evinden küçük bir şey çalar ve bunu damada verip bahşiş alırlar.
Gelini evden erkek kardeşi çıkarır. Çıkarmadan önce gelinin beline kuşak bağlar. Kuşağı bağlamak için oğlan tarafından bahşiş alır.
Gelin evden çıkarken kızın kardeşi kapıyı tutar ve bahşiş alır. Buna “kapı parası” denir. Gelinle birlikte oğlan evine kızın kardeşi ve iki kadın gider. Gelinin evden çıkarılışı sırasında bazı pratikler uygulanır :

- Gelin evden çıkarılırken bütün kötü huyları burada kalsın, orada yenilensin düşüncesiyle ocağa tükürttürülür.

- Kapıdan çıkarken kapının üst tarafına bıçak sokulur.

- Kapıdan çıkarken gizlice gelinin beline bıçak ve tabanca sokulur.

- Gelinin başından şeker, para serpilir.

- Gelinin ağzına şeker verilir.
Kız evi sağdıç annesine kül, çivi, ekmek, oklava bir de çanak verir. Çivi,kızın eve bağlanması için oğlanın evine çakılır. Kül, ocağın küllenmesi için ocağa dökülür. Ekmek, bereket getirmesi için tekneye bırakılır. Gelin ağladığında sesi duyulmasın diye oklava da çanağa vurularak ses çıkartılır.
Yol boyunca kızın bindiği araba öküzün nalı düştü diyerek düştü diyerek durdurulur. Bahşiş alındığında yola devam edilir.
Gelinin çeyizi de gelinle birlikte getirilir. Oğlan evine gelindiğinde kızın akrabalarından birisi çeyiz sandığının üzerine oturur ve bahşiş alır. Bunun yanında çeyiz sermeye gidenler oğlan evinde sandık açılmıyor damat gelsin diyerek bahşiş isterler. Bahşişi aldıktan sonra çeyizi sererler.
Gelinin yatağı kızın yengesi tarafından ya da oğlanın halası, yengesi, yakın akrabaları tarafından hazırlanır. Yatak hazırlanırken hazırlayanlardan birisi çiftin kaç çocuğu olması isteniyorsa o sayıyı söyleyerek yatakta yuvarlanır.
Gelin oğlan evine gelince şunlar yapılır :

- Gelin arabadan inerken eline su dolu bir şişe verilir. Şişe arabanın tekerleğine vurdurulup kırdırılır. Şişeyi kıramazsa beceriksiz, sönük gelin denir.

- Oğlan evine gelen gelin kayınpederi bir şey adamadan arabadan inmez.

- Eve girerken gelinin eline bir kaşıkla yağ verilerek evin dış kapısına sürdürülür.

- Eve girerken gelinin önüne bir iskemle konur. Gelin iskemleyi ayağıyla devirirse geçimsiz, eliyle alıp bir kenara koyarsa geçimli olur denir.

- Gelinin odasının kapısının iç ve dış kısmına gelin odaya girerken kaşık sokulur.

- Kapının önüne süpürge konur. Gelin süpürgeyi ayağıyla iterse uğursuz, bir şey bilmiyor, eğilip alıp bir kenara dayarsa gelin becerikli olacak denir.

- Gelin eve gelince damat merdivenlere çıkar ve gelin damadın bacağının arasından geçer. Bu damadın bağlanmaması için yapılır.

- Gelin oğlan evine geldiğinde kaynana ya da yaşlı bir kadın gelinin ayağına keşkek serper, su döker. Keşkek bolluk bereket simgesidir. Bu atılanlardan herkes toplar ve ambarına atar.
Gelin eve girince odasına götürülür. Yatsıdan sonra da damadı arkadaşları ve sağdıcı eve getirirler. Damadı odaya halası ya da yengesi sokar. Odaya girerken sırtı yumruklanır. Çiftin gerdeğe girmesine”odalamak” denir.
Damat odaya girdikten sonra ikisi birlikte iki rekat namaz kılarlar. Gelinin evinden getirdiği yiyeceklerle odada bir sofra hazırlanmıştır. Gelin sofraya oturmaz ve konuşmaz. Damat bunun üzerine sofraya para koyar. Bahşişi alınca gelin sofraya oturur ve konuşmaya başlar. Damat ve gelinden artan yemek ertesi sabah davulculara verilir.
Odalanmanın sabahında damat pencereden silah atar. Bunu duyan sağdıç davul ve zurnayla kapının önüne gelir. Damat omuzunda havlu takılı olarak dışarı çıkar. Dışardakilerin ellerini öper.
Düğünün ertesi gününe “duvak” ya da “semet” denir. Bugün bütün komşular, akrabalar toplanır. Duvağa “kız halkı” denilen kız tarafı da gelir. Eğer düğünden önce gelinle ilgili söylentiler olmuşsa gelinin çarşafı ortada oynatılır.
Duvak serpildikten sonra gelin, kaynana ve kaynatasının ellerine öper, onlar da ona bahşiş verirler , gelin de onlarla konuşmaya başlar.
Düğünden sonra kız tarafı gelinle damadı “üç geceliğe” çağırır. Buna “kırıtma” da denir. Burada damada helva kestirirler. Damat helvayı kesmez, bıçağı ortaya bırakır. Kız tarafı damada bir canlı bir cansız bahşiş verince helvayı keser.
On beş gün sonra da kız baba evinden gelip kendisini alan birisiyle “evilliğe” gider ve birkaç gün kalır. Bu gidişinde annesi kızına bir hediye verir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 26 Ekim 2011, 10:47   #24
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Ölüm Adetleri

Yörede gulugulu kuşu, karga ve baykuş ötmesi ölüme işaret sayılır. Köpek uluması da ölümü çağrıştırır. Bu nedenle köpeğe ekmek atılır.
Cenaze, ölüm olayının olduğu yerden kaldırılarak hazırlanan temiz bir yere yatırılır. Üzerindekiler çıkarılır, çenesi bağlanır, üzerine çarşaf örtülür. Ölünün üzerine makas konur. Bu ölünün üzerinden kedi atlamasını önlemek için yapılır. Kedi atladığında ölünün hortlak olacağına inanılır.
Cenazenin bulunduğu odanın kapısı azrailin çıkıp girebilmesi için açık bırakılır. Ayrıca odanın kapısına Azrail ‘in kılıcını silip gittiği inancıyla havlu asılır.
Ölünün yıkanacağı suyun üzeri cenaze suyu olduğu belli olması için örtülür. Ölünün artan suyuyla da baskın olan kişiler yıkanır. Bunun baskını iyi edeceğine inanılır. Daha sonra ölünün yıkanacağı suyun ısıtıldığı kazan ölünün ruhunun oraya geleceği inancıyla ters çevrilerek ölünün yıkandığı yerde bırakılır.
Cenaze töreninden sonra yola kaplar içinde helva, zeytin, ekmek gibi yiyecekler konur ve cenazeden dağılanlar bu yiyeceklerden birer lokma alırlar.
Ölünün kırkında, elli ikisinde ve senesinde mevlüt okutulur.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 26 Ekim 2011, 10:47   #25
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Halk Bilgisi

Yörede çeşitli hastalıklar için köy hekimi denilen kimselere başvurulur. Ayrıca belli hastalıkları iyi ettiği inancıyla yatırlara, türbelere gidilir. Bunlar dışında yabani otlardan da ilaç yapılarak ve büyüsel işlemlerle hastalıklar tedavi edilmeye çalışılır.
Halk hekimliği yoluyla tedavi edilmeye çalışılan hastalıklar :

Havale : Kızılcık dibinden alınan toprak sirkeyle ezilip avuçlara, göbeğe, ayak tabanlarına ve başa konur.

Güneş Çarpması : Başa ve göbeğe sabunlu bez konur.

Zatürre : Hastanın gömleği sirkeye ya da keçi sütüne batırılır ve hastaya giydirilir.

Yılancık hastalığı : Guguk otunun kökü dövülür. Ekşi ayranın suyuyla kaynatılır. Dayanılacak sıcaklıkta yaraya sarılır.

İdrar yolu iltihaplanması : Çam tahtaya oturulur.

Kireçlenme : Kaynatılan arpa sıcak olarak bir bez torba içinde kireçlenme olan yere konur.

Guatr : Boğaza tütün yaprağı sarılır.

Mide Şişkinliği : Şişkinliği gidermek için kiren pekmezinin şerbeti içilir.

Temre : Vücutta temre olan yere temre otu sürülür.

Boğaz Ağrısı : Pamukluğ ağacının sakızlı yaprakları boğaza sarılırsa iyi gelir.

Yara : Tavuk kesilir ve içi temizlenir. Tüyleri durur. Eti ezilir. Yara olan yere sarılır ve bir gün durur. Yarayı iyi eder.

Ağrı : Kara ısırgan börttürülerek ağrıyan yerlere sarılırsa ağrı geçer.

Tedavi amacıyla kullanılan bitkiler ise şunlardır :

Kabaldayık Otu : Su ile dövülüp yanık yerlere sürülür.

Yora Yaprağı : Yıkandıktan sonra yara üzerine sarılır.

Pirinç Otu : Gece yatağını ıslatan çocuklara tohumları yutturulur.

Ebegümeci : Bu otla keten tohumu ve süt kaynatılıp boğaza sarılırsa bademciklerin şişi iner.

Eğrelti Otu : Karın ağrısında göbek üzerine sarıldığında ağrı geçer.

Yüğdün Otu : Berelere sarılırsa sancıyı çabuk keser.

Bertük Otu : Berelenen yere sarılır

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 26 Ekim 2011, 10:47   #26
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




İnanışlar

Hemen her yöremizde olduğu gibi Sinop’ta da cin, peri, hortlak, şeytan vb. inançlar mevcuttur.

Bunların daha çok ahır, samanlık, ıssız yer, mezarlık, kaya, çeşme ve su kaynakları gibi yerlerde görüldüğüne inanılır. Görüldükleri yerde dua ederek, ateş yakarak, silah atarak, kalabalık bir şekilde dolaşılarak bunlardan etkilenilmeyeceğine inanılır. Bu tür şeylerin bulunabileceğine inandıkları yerlerden geçerken dua okuyarak kendilerine zarar vermelerini önlemeye çalışırlar.
Cin çarptığı, cinli perili olduğu düşünülen insanlar hocaya, yatıra götürülür. Bunlar için muska yazdırılır, bu kişiler hocaya okutturulur. Bu tür hastaları olanlar da hastalarının iyileşmesi için adakta bulunurlar.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 26 Ekim 2011, 10:48   #27
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Adak-Yatır

İnsanlar, istek ve ihtiraslarının gerçekleşmesi zorluğu ve imkansızlığı karşısında ya büyüleyici ya da kutsal bildikleri varlıklara yaklaşarak, ihtiyaçlarını gidermeye ve kaderlerini değiştirmeye çalışırlar.
İnsanların kendilerine yardımı dokunacağına inandıkları yerler türbeler, adak yerleri ve yatırlardır. Her yöremizde olduğu gibi Sinop’ta da bu anlamda pek çok türbe, adak yeri ve yatır bulunmaktadır. Halk buralara şu nedenlerle gitmektedir :

- Çocuğu olmayanlar çocuğu olması için.

- Evlenemeyen kızlar kısmetlerini açmak için.

- Genç kızlar hayırlı kısmet için.

- Hastalar şifa bulmak için.

- Para ve mal sahibi olabilmek için.

- Başlarına gelecek felaketten korunmak için.
Yörede en bilinen adak yeri, yatır ve türbeler; şehir merkezinde Seyit Bilal Türbesi, İsfendiyaroğulları Türbesi, Sultan Hatun Türbesi (Aynalı Kadın), Hatunlar Türbesi, Yeşil Türbe, Yesari Baba Türbesi, Gazi Çelebi Türbesi’dir.
İlçelerde ise; Boyabat Aşıklı Tekke, Koyun Baba Tekkesi, Dodurgalı Hacı Mustafa Türbesi, Demirci Dede Türbesi, Kalebağı Türbesi, Durağan Yağbasan Türbesi, Gerze Çeçe Sultan Türbesi, Saraydüzü Ahmet Baba Türbesi, Tekkeşoğlu Türbesi, Erfelek Uzun Türbe en bilinenlerdir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 26 Ekim 2011, 10:48   #28
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Bayramlar,Törenler,Kutlamalar

Dini bayramların bir gün öncesine arefe günü denir ve iş yapılmaz. Ramazan Bayramında üzümlü-cevizli, kıymalı nokul yapılır gelen misafirlere ikram edilir. Kurban bayramında da dördüncü günün ikindi namazına kadar hiçbir iş yapılmaz.
Hızır İlyas geleneği olarak bilinen Hıdırellez gününde yaş ağaç veya yaş ot kesilmez, banyo yapılmaz vb. inançlar bulumaktadır.
21 Mart Nevruz olarak bilinen ancak Sinop kırsalında Kızılyumurta olarak kutlanan günde evin bostanında büyük ateşler yakılır, üzerinden atlanır.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 26 Ekim 2011, 10:48   #29
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Müze ve Ören Yerleri


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Sinop Müzesi

Önceleri Mekteb-i İdadi'de muhafazaya alınan eserler ile, zamanla şehrin muhtelif yerlerinden çıkan buluntular, 1932 yılında Süleyman Müinüddin Pervane Medresesi'nde toplanarak bir müze çekirdeği oluşturulmuştur. 1941 yılında ziyarete açılan müze, 1970'te yeni binasına taşınmıştır. Prehistorik dönemden Osmanlı dönemine kadar olan eserler kronolojik bir sıra içinde, iki katlı müze binasında ve bahçesinde sergilenmektedir.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Etnografya Müzesi (Aslan Torunlar Evi)
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

18. yüzyılda inşa edildiği bilinen, ancak okunabilen tapu kayıtları 19. yüzyıl başına ait olan konak, Sinop'taki en güzel Osmanlı dönemi sivil mimari örneklerinden birisidir.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Kesme taştan zemin kat üzerine ahşap çatı arası tuğla dolgulu 1. ve 2. katlar bindirme tekniği ile yapılmıştır. Bol pencere, ahşap çatkı ve geniş saçak cepheye hareket sağlamıştır. Zemin katta, geniş bir kemerden geçilip, sağlı sollu iki merdivenle üst kata çıkılır. Yapının 1. ve 2. katında bulunan 4 oda ve 3 eyvan ortadaki sofaya açılmaktadır. Odalar ahşap dolap, ocak gibi fonksiyonel öğelerle zenginleştirilmiştir.

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Ağırlıklı olarak ahşabın kullanıldığı yapıdaki bütün ahşap aksam canlı renklerle ve bitkisel motiflerle bezelidir. 1. kat Etnografya Müzesi, 2. kat ise, yaşayan konak biçiminde planlanarak teşhiri yapılmış ve ziyarete açılmıştır.






Boyabat Kaya Mezarları


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Boyabat ilçesine bağlı ve Boyabat-Kastamonu yolunun 15. km’sinde bulunan Salar köyünün güneydoğusunda yer alan, yaklaşık 200 m. yüksekliğindeki kalker kayalar oyularak yapılmıştır. Mezarda, iç sütunun birer girişi bulunmakta olup, sütunlar üzerinde üçgen alınlık yer almaktadır. Yuvarlak gövdeli sütunlar yukarı doğru incelmektedir. Sütun baş kısımları ve sütun kaideleri kare şeklinde yapılmıştır. Sütun başlıkları aslan figürü şeklinde olup, üzerinde iki kademeli olarak oyulmuş düzgün kiriş bölümü vardır. Üçgen alınlığın ortasında bir aslan kabartması ve alınlığın dışında sağ tarafta, iki aslan kabartması daha yer almaktadır. Alınlığın ortasında ise aslan ve insan mücadelesine ait kabartma yer almıştır.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 26 Ekim 2011, 10:49   #30
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinop arşivi




Diğer Tarihi Yerler


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Sinop Kalesi
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

İ.Ö. VIII. Yüzyılda Milet ‘ten gelerek Sinop ‘ta yerleşip koloni kuran göçmenler tarafından ilk defa yapıldığı düşünülmektedir. Kaleler VII. Yüzyılda Kimmerlerin istilasından sonra yeniden onarılmıştır. VI. yüzyılda Pers hakimiyetine geçen şehir Pontus Kırallığının önemli bir merkezi olmuş, surlar IV. Mitritathes tarafından bugünkü sınırlarıyla onarılıp geliştirilmiştir.

Romalılar ve Bizanslılar döneminde de devamlı onarım görmüştür. 1214 ve 1261 yıllarında Selçukluların eline geçen kale yeniden onarılarak savunmayı güçlendirmek amacıyla iç kale oluşturulmuştur. Sinop şehir surları yarım adanın en dar olan boyun kısmını tamamen çevrelemektedir. Kuzey surları 1800 m. güney surları 400 m. doğu surları 500 m. batı surları 273 m. olmak üzere toplam sur uzunluğu 2973 m. ‘dir. Sur kalınlığı 8 m. olup yüksekliği 25-30 m. arasında değişir. Evliya Çelebi seyahatnamesinde Kumkapı, Tersane kapı, Yenice kapısı, Tabakhane kapısı, Lonca kapısı ve Deniz kapısından bahseder.

Sinop kent surları, yarımadanın en dar olan boyun kısmı ve Yalı ile Kefevi mahalleleri hariç olmak üzere tüm şehri çepeçevre kuşatmaktadır.. Günümüze kadar Kumkapı ve lonca kapısı ayakta kalmıştır. Kuzey surları denizin etkisiyle çok yıpranmıştır.

İçkale
Şehrin batı tarafında, Kaleyazısı ile Kumluk denilen sahanın arasındadır. Güney ve kuzey tarafları denizdir. Kale, Selçuklular Sinop’u aldıktan bir yıl kadar sonra esas kısma doğu tarafından uzun bir sur ilave edilerek yapılmıştır. Bu kısım yapılırken Şehrin Eski Mabet, Saray gibi enkazından da istifade edilmiştir. Bu nedenle, bir çok sütunlar, sütun başlıkları ve mabet yazıtları duvar aralarına konulu bir şekilde bulunmaktadır.

İçkale kuzey ve güney bölümü olmak üzere iç içe iki bölümden ibarettir. Selçuklular döneminde iç kale 1877 tarihinden itibaren hapishane olarak kullanılmaktadır. 06 Aralık 1997 tarihinde cezaevi yeni hizmet binasına taşınmıştır.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Boyabat Kalesi

Boyabat ilçesinin bulunduğu Gökırmak Vadisi'nde, karşılıklı sarp iki kayalık tepeden biri üzerinde kurulmuştur. Kale, kayaların doğal yapısına uygun şekilde inşa edilmiştir. Kale bedenleri arasındaki kulelerin bazıları dikdörtgen bazıları yuvarlak olarak yapılmış olup iç kısmında kulelere çıkan merdivenler yer almaktadır. Kaleye giriş güneydoğu köşesinden büyük yuvarlak kulenin yanındaki küçük bir kapıdan sağlanmaktadır. Geç Roma, Erken Bizans dönemine ait buluntuların da sergilendiği yapı, bugünkü haliyle Osmanlı Kalesi özelliği göstermektedir. Bu durum kalenin, Geç Roma döneminden Osmanlı dönemine kadar kullanıldığını göstermektedir. Bugünkü durumu ile sur ve burçları ve yapım malzemesi, Osmanlı Kalesi olduğunu açıkça ortaya koyar. Ancak kalenin temelleri daha önceden atılmıştır. Bu nedenle kaleyi, eski ve yeni kale olarak iki bölümde incelemek mümkündür.

Eski kalenin temelleri M.Ö. 6. Yüzyılın başlarında Paflagonyalılar zamanında yapılmıştır. Kalenin eski temellerinde kale iç duvarlarının bir kısmında Roma ve Bizans eserlerine rastlamak mümkündür. Yeni kalenin bugünkü halinin Osmanoğulları zamanında yaptırıldığı kesindir. Ancak kalenin bir kitabesine rastlanılmaması yüzünden yapılış tarihi bilinmemektedir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Boyabat Kaya Mezarları

Boyabat İlçesine bağlı ve Boyabat-Kastamonu yolunun 15. Km.sinde bulunan Salar Köyünün güneydoğusunda yer alan, yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki kalker kaya oyularak yapılmıştır. Mezarda iç sütunun birer girişi bulunmakta olup, sütunlar üzerinde üçgen alınlık yer almaktadır. Yuvarlak gövdeli sütunlar yukarı doğru incelmektedir. Sütun baş kısımları ve sütun kaideleri kare şeklinde yapılmıştır. Sütun başlıkları aslan figürü şeklindedir, üzerinde iki kademeli olarak oyulmuş düzgün kiriş bölümü vardır. Üçgen alınlığın ortasında aslan kabartması ve alınlığın dışında sağ tarafta iki aslan kabartması daha yer almaktadır. Alınlığın sol tarafında ise aslan ve insan kabartması yer almıştır. Mezar anıtının Paflagonyalılar tarafından yapıldığı sanılmaktadır.

Paşa Tabyaları
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Sinop yarımadası'nın güney doğusunda l9.yy.da Osmanlı-Rus savaşları sırasında denizden gelen tehlikeleri önlemek amacıyla yapılmıştır. Yarı ay şeklindedir. 11 top yatağı, cephanelik ve mahzenlerden oluşmaktadır. Paşa Tabyası yeme içme tesisi olarak hizmete açılmış olup İlimiz turizmine hizmet vermektedir. Diğer bir tabya da Korucuk Tabyası'dır. Bu Tabya özel şahsın mülkiyeti içindedir.



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Tarihi Cezaevi Müzesi

Cezaevinin bulunduğu alan, Osmanlıların Karadeniz'deki en büyük tersanesi konumunda idi. Cezaevi, iç kalenin içindeki bu eski tersane alanına 3 Ekim 1214 yılında Sinop’u zapteden Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır.1887 yılından itibaren ceza evi olarak kullanılmaya başlanmış olan bu yapının etrafı, yüksek kale bedenleriyle çevrilidir.

Hapishaneyi çevreleyen iç kale 11 adet burç ile desteklenmiştir. Burçların yüksekliği denize hakim güney bedende 22 m. Ve surların yüksekliği ise 18 m. dir.3 m kalınlığında olan surların üzerinde iç kaleyi bir uçtan bir uca gezebilme imkanı veren yollar (seğirtmeç) muhafızların gezi yolu olarak kullanılmıştır.

Tersane ve zindan olarak kullanılan pek çok kültürel değeri bünyesinde barındıran İçkalede, 1882 yılında yapılan hapishane binası ile tek kubbeli hamam devrin tipik mimari özelliklerini yansıtmaktadır.

Surların yapımında Arkeik, Klasik ve Helenistik devirlere ait çok sayıda (mabet ve yapıların mimari unsurları) devşirme malzeme kullanılmıştır. Valilik Özel İdare Müdürlüğüne tahsisli olan Eski Cezaevi ziyarete açıktır.

Tarihi Su Kanalı
Sülüklü Göl mevkisindedir. Antik döneme ait bu tünelde yapılan incelemelerde, yaklaşık 230 m. uzunluğunda ve 1,5 m. yüksekliğinde olduğu tespit edilmiştir. Giriş kapısından itibaren doğal kayanın oyularak işlenmesinden oluşan tünel, 20-30 m. uzunluğunda ve 1.5 m. çapında silindirik bir havalandırma bacasına sahiptir. Bu havalandırma bacaları, doğal kayalardan oyularak yapılmış olup, üst kısımlardaki moloz taşların birbirine sıkıştırılması suretiyle kapatılmıştır. Sağa ve sola zikzak yaparak ilerleyen tünelde herhangi bir kitabe bulunmamaktadır. Yapılan araştırmalara göre, Sinop'un su seviyesine yakın bir yerleşim yeri olması nedeniyle, kuyu gibi derinliğine değil yatay olarak yapılan bu tünelin su kanalı olabileceği düşünülmektedir.
Alaadin Camii
Selçuklu Dönemine ait bir yapıdır. Sinop ‘un fethinden hemen sonra 1214 ‘te yaptırılmıştır. Rumların şehre yaptıkları baskın anında büyük zarar görmüş, 1268 yılında Süleyman Pervane tarafından onarılmıştır. Sonra sırasıyla Candaroğullarından Celaleddin Beyazıt ve İsfendiyar Bey, Osmanlı çağında Mutasarruf Tufan Paşa tarafından tamir ettirilmiştir. Türk taş oymacılığının güzel bir örneği olan minberi ne yazık ki büyük kubbenin çökmesiyle kırılmıştır.

Camii erken Türk cami tiplerine güzel bir örnek teşkil eder. Dikdörtgen planlı olup, beş kubbeli bu yapıdan giriş geniş olan revaklı son cemaat yerinden sağlanır. Avlunun ortasında bir şadırvan, kuzey doğu köşesinde de İsfendiyar Oğullarına ait bir türbe bulunmaktadır.

Kefevi Camii

Kefevi mahallesinde bulunan bu cami Şeyh Mahmut Kefevi tarafından yaptırıldığı bilinmektedir.Harap bir halde iken Sancak Mutasarrufu Bekir Paşa tarafından 1896 yılında tadilatı yaptırılmıştır.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Saray Camii
Tersane çarşısının arkasındaki sokakta bulunan Saray Camii, 10.65 m. Uzunluğunda ve 11.70 m. Eninde olup kesme taştan yapılmış tek kubbelidir. Cami 1374 yılında Candaroğullarından Celalettin Beyazıt zamanında yapılmıştır. Bu çağa ait çok güzel işlemeli bir mihrap ve kapı üzerinde kitabesi vardır.

Fetih Baba Mescidi

Meydankapı çarşısında yer alan mescit 1353 yılında İsmail Bin Uslu Bey tarafından yaptırılmıştır. Daha sonra harap bir halde iken Fetih Baba adıyla anılan bir zat tarafından onarılmıştır. Mermerden yapılmış ve Candaroğulları zamanına ait süslü bir küçük mihrabı vardır.

Mehmet Ağa Camii (Mescidi)

Kaleyazısında olan bu camii 1648 yılında inşaa edilmiş ve sonradan yapıya 1910 yılında bir minare eklenmiştir.
Cezayirli Ali Paşa Camii

Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Selçuklu çağına ait olan bu camii Seyit Bilâl Türbesine bitişiktir. 1876 ‘da Ali Paşa ve 1898 Abdülhamit tarafından tamir edilmiştir.

Meydan Kapı Camii
Meydankapı Sakarya caddesi üzerinde bulunan bu caminin ilk yapılış tarihi belli değilse de Şeyh Ömer Efendi adında bir zat tarafından yaptırıldığı vakıf kayıtlarından öğrenilmektedir. 1878 ‘de ise Mutasarruf Ahmet Kamil Paşa tarafından Kanuni Süleyman ‘a izafe edilmek üzere tamir edilmiştir.

Caminin ahşap minaresi Sinop minarelerinin en güzel örneklerindendir.

Süleyman Pervane Medresesi
Selçuklu dönemine ait bir yapıdır. XII. Yüzyılda (1262) Sinop ‘un düşman baskınından kurtarılmasının bir hatırası olarak Selçuklu veziri Süleyman Pervane tarafından yaptırılmıştır. Döneminin taş işçiliğini gösteren görkemli bir giriş kapısına sahiptir. İçinde eyvan karşısında geniş avlu, ortasında şadırvan, sağ ve sol yanlarında revaklara açılan 16 küçük oda yer almaktadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’ nün malı olup, 2002 yılında Kültür ve Turizm amaçlarında kullanılmak üzere Sinop Valiliğine tahsis edilmiştir. Sinop Valiliğince Sinop’ a özgü el sanatları ve mutfağı ile ilgili kişilere tahsis edilerek çarşı haline getirilmiştir.

Şehitlik

Müzenin bahçesinde olan şehitlik, 1853 Osmanlı-Rus Muharebesi sırasında Sinop Limanında şehit düşen denizcilerimiz için yaptırılmıştır. Anıtın ilk yapımına 1857 yılında Kaptan-ı Derya Mehmet Ali Paşa tarafından başlanılmıştır. Arkasında bir abide yapılması istenmiş olup, Mutasarruf Zihni Bey ‘in başka bir yere tayini nedeniyle yapılamamıştır.

1933 yılında Vali Abdulhak Savaş ‘ın girişimleriyle masrafı Özel İdare ‘den ödenmek üzere Cumhuriyetin 10. Yıldönümünde tamamlanarak merasimle açılmıştır.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Şehitler
Çeşmesi

Çeşme, Tersane Çarşısı'ndadır. 1853 Osmanlı-Rus Savaşı'nda şehit düşen denizcilerimizin ceplerinden çıkan paralarla yaptırılmıştır.

Tersane Caddesi ile Balıkçı Limanı arasındaki meydanda Hacı Ömer Camisi'nin doğusundadır. 3.80 m.x3.80 m. boyutlarında bir alana oturtulmuş dışı kesine taşlarla kaplı, üstü tek kubbe ile örtülü bir meydan çeşmesidir.

Zeminde kuzey ve batı cepheleri birleştirilen köşelerde kurnalar arasındaki oluk ya da kanaldan sonra anıtın zemin kaidesi ve bir silme meydana getirilmiş olup, bundan sonra kesme taş kaplamalar sırası gelmektedir. En altta çok dar bir sıra ve onun üstünde daha geniş 2 sıra yer almaktadır.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

Boyabat Evleri
Osmanlı dönemi sivil mimari eseri olan evler yoğun olarak il merkezi ve Boyabat ilçesinde bulunmaktadır. Yöresel kaynaklara bağlı olarak ahşap malzemenin ağırlıklı olduğu konutlar, Bağdadi tekniği kullanılarak ve ahşap çatkı arası dolgulu bir tür tuğla malzeme ile inşa edilmiştir. Katlara geçişte, ahşap kuşaklar kullanılmaktadır.

Konsollarla desteklenen çıkmalarla taşınılmış bindirme katlar, cumbalar, her cephede iç içe ve havayı içeri dolduran bol miktarda pencere, ön cephede iki çıkma arasında ve üçgen alınlıkla son bulan kapı girintisi ortak cephe özelliklerini oluşturmaktadır. Odalar genel olarak oturma, yatma, yıkanma ve yeme-içme ihtiyacına cevap vermek üzere tasarlandığı için, dolaplara ve ocaklara da sahiptir.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Balatlar Kilisesi

Bizans dönemine ait bir yapıdır. Çağının tipik mimari örneklerini gösterir. Geniş bir alana yapılmış büyük bir avlu, haçvari simetrik planlı bir mekan vardır. Şapel ve diğer mekanlardan oluşan yapı, tümüyle dikdörtgen yapılıdır.

Kilisede sadece şapelin tonozla örtülü üst yapısı sağlam kalmıştır. Diğer bölümlerin üstü açıktır. Şapel tavanı ve giriş mekanında boyalı freskler günümüze kadar sağlam kalmışsa da çok tahrip olmuştur. Bizans yapı tekniğinin güzel bir örneğidir. Tüm duvarlarda dört sıra tuğla kullanılmıştır.

Boyabat Kaya Mezarları


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Boyabat ilçesine bağlı ve Boyabat-Kastamonu yolunun 15. km sinde bulunan Salar köyünün güneydoğusunda yer alan, yaklaşık 200 m. yüksekliğindeki kalker kayalar oyularak yapılmıştır. Mezarda, iç sütunun birer girişi bulunmakta olup, sütunlar üzerinde üçgen alınlık yer almaktadır. Yuvarlak gövdeli sütunlar yukarı doğru incelmektedir. Sütun baş kısımları ve sütun kaideleri kare şeklinde yapılmıştır. Sütun başlıkları aslan figürü şeklinde olup, üzerinde iki kademeli olarak oyulmuş düzgün kiriş bölümü vardır.

Üçgen alınlığın ortasında bir aslan kabartması ve alınlığın dışında sağ tarafta, iki aslan kabartması daha yer almaktadır. Alınlığın ortasında ise aslan ve insan mücadelesine ait kabartma yer almıştır

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
arşivi, sinop


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Sinop/Gerze Ecrin Yöresel Kelimeler ve Anlamları 0 28 Haziran 2013 17:47
Sinop Sır İl ve İlçelerimizin Tarihçesi 0 29 Ocak 2011 18:47
Sinop Yöresi Sır Yöresel Yemekler 1 19 Ekim 2010 23:30