26 Ekim 2011, 10:45 | #11 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Tarihi ve Kültürel Açıdan Sinop Zengin bir kültür hazinesine sahip olan Sinop, Anadolu ‘nun en eski şehirlerinden biri olup, ilin ilk yerleşme tarihi ilk Tunç Çağı ile başlamıştır. Coğrafi konumu nedeniyle antikçağlardan beri deniz ve ticaret kenti olan Sinop ‘ta Karadeniz‘e hakim olmak isteyen bütün kavimler yaşayarak medeniyetlerinin kalıntılarını bırakmışlardır. Bir Hellen kolonisi olarak kurulan ve antikçağda Karadeniz ‘in en önemli kenti olan Sinop Helenistik dönemde Anadolu‘nun yerli kültürleriyle Hellen ve Pers kültürlerini birleştirmek isteyen Pontus Devleti ‘nin de başkentlerinden biri olmuştur. M.Ö. 70 yılında Romalıların, M.S. 395 yılında Bizanslıların, 03.Ekim 1214 yılında Selçukluların, 1461 yılında Osmanlı İmparatorluğu ‘nun hakimiyetine giren Sinop, Bizans döneminde Ortodoks Hıristiyanlığı ‘nın etkisiyle dilde ve kültürde Hellenleşmiştir. Türk egemenliğine geçişiyle yayılmaya başlayan Türk -İslam kültürü ise, günümüzdeki yapının temelini oluşturmuştur. Selçuklu egemenliğinde Sinop baştan başa imar edilmiş, şehrin imarı için diğer şehirlerden hocalar ve yapı ustaları getirilmiştir. Candaroğulları döneminde de önemli bir liman olma durumunu koruyan Sinop ‘a büyük önem verilmiştir. Kültür müessesesi zamanının en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Şehirde cami, medrese, kütüphane, imaret, köprü, han ve hamamlar yaptırılmıştır. Tersanelerinde zamanın en büyük gemileri yapılmaya başlanmıştır. İlim adamları Sinop ‘ta toplanmış ve büyük himaye görmüşlerdir. Yine bu devirde Türkçe bir çok eser yazılarak Türk Kültürü ‘nün dünyaya yayılmasına hizmet edilmiştir. Sinop Darphanelerinde devrin en güzel paraları basılmıştır. Osmanlı döneminde de önemli bir liman ve gemi yapımı merkezi olma durumunu sürdüren Sinop ‘a, XVII. Yüzyıl ortalarında uğrayan Evliya Çelebi halkının tüccar, marangoz ve gemici olduğunu ünlü Seyahatnamesinde yazmıştır. Ancak XIX. yüzyılda Anadolu ‘nun iç kesimleriyle bağlantı güçlüğü yüzünden, Sinop Limanı önemini kaybetmiş, Trabzon ve Samsun Limanları ön plana çıkmıştır. Nüfus çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen, bu dönemlerde daha çok Sinop ‘ta toplanan Hıristiyan azınlıklar ticaret ve zanaatı ellerinde tutmuşlardır. XIX. yüzyıl sonları ve XX. Yüzyıl başlarında dışa bağımlı ticaretin gelişmesiyle surların dışında yeni bir yerleşim merkezi ortaya çıkmıştır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında yöreye yerleştirilen Kafkas kökenli göçmenler özgün gelenek ve görenekleriyle kültürel yapıya renk katmışlardır. Denizle iç içeliği bir ticaret merkezi oluşu kentin değişik değerler tanımasına yol açmıştır. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Arkeolojik kalıntıları, etnolojisi ve folkloru ile paha biçilmez bir kültür mirasına sahip olan Sinop, 1991 yılında Türk egemenliğine geçişinin 777. Yıldönümünü yaşamıştır. Milli mücadelenin başladığı yıllarda Bandırma vapuru ile Samsun ‘a gitmek üzere yola çıkan Ulu Önder Atatürk 18 Mayıs 1919 tarihinde Sinop ‘a uğramıştır. Atatürk devrimlerinden harf devrimi Atatürk ‘ün 15 Eylül 1928 tarihinde ikinci defa Sinop ‘a gelişleri ile ilimizde başlatılmıştır. Hatta Sinop ‘u çok sevdiğini belirten Atatürk bu hislerini “Ne olurdu Sinop ‘un yarı güzelliği Ankara ‘da olsa idi” ifadesiyle belirtmiştir. Cumhuriyetin başlattığı dönüşümler Sinop ‘lular tarafından kolayca benimsenmiş, 1932 yılında kurulan Halkevleri ilin toplumsal-kültürel yaşamında önemli bir işlev göstermiştir. O dönemde kurulan Sinop Halkevi pek çok alanda yaptığı faaliyetlerle Türkiye ‘nin önde gelen halkevlerinden biri olmuştur. Yine bu dönemde Sinop ‘a ilk sinema halkevi tarafından getirilmiştir. Tiyatro faaliyetleri yapılmıştır. Çok sayıda tiyatro oyunu, gerek açık havada, gerekse kapalı salonlarda halka sergilenmiştir. Yörenin durağan yapısındaki ilk kıpırdanmalar 1950 ‘li yıllarda görülmeye başlanmıştır. Yine bu yıllarda kurulan Türk-Amerikan ortak savunma tesislerinde görevli yabancılar da yüksek tüketim düzeyleriyle kentin yaşamını etkilemişlerdir. Bu etkilerle Sinop ‘un tarihsel uğraşıları turizme yönelik tahta ve dokumacılık biçiminde yeniden ortaya çıkmıştır. 1970 ‘lerde sonra hızlanan sanayileşme-kentleşme de kültür değişmesinin etkilerindendir. İlk Tunç Çağı ‘ndan başlayarak günümüze kadar pek çok medeniyete sahne olmuş ve bu medeniyetlerden hala ayakta duran kaleleri, camileri, türbeleri, mescitleri, tabyaları ve kiliseleri ile bizlere örnekleri kalmış olan Sinop ‘ta kazılardan ve çevreden elde edilen buluntular da şehir müzesinde sergilenmektedir. ADI : Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Antikçağ ‘da Paphlagonia olarak adlandırılan bölgenin kuzey ucunda Sinop ‘un saptanabilen en eski adı “Sinope” dir. Bu kelimedeki “Sin” kökü ile Asur-Anadolu ilişkisi, Sinope ile de Yunan ırmak tanrısı Asopos ‘un su perisi kızlarından Sinope kastedilmiştir ki bu da ismin kökenini İyonya ‘nın bölgedeki kolonizasyonuna bağlamaktadır. Efsaneye göre güzeller güzeli Sinope’nin mutlu bir hayatı vardır.Birgün Tanrılar Tanrısı Zeus kendisine görmüş ve o anda aşık oluvermiştir.Zeus gönlünü kaptırdığı Sinope’yi elde etmek içi her türlü yolu dener ancak başarılı olamaz.En sonunda aşkına karşılık her istediğini yapacağını söyler.Korku içindeki genç kız, heybetli Zeus’a kendisine dokunmamasını kız oğlan kız kalmak istediğini söyler.Tanrılar Tanrısı sözüne sadık kalır ve Sinope’yi alıp en sevdiği yerlerden olan Karadeniz’in cennete benzeyen yemyeşil kıyılarına yani bugünkü Sinop’un olduğu kıyılara bırakır. Bir başka fikir de Amazon Kraliçesi Sinova ‘dır ki bu mitin de nereden geldiği belli değildir. Yalnız bu kavmin Anadolulu olduğu inancı vardır. Grek etimolojisine yabancı olan Sin ya da Sind sözcüklerine Yunanistan ‘ın dışında, Pontus, Doğu Anadolu, İran ve Hindistan ‘da rastlanmaktadır. Bu da Sinope adının yerli Anadolu dillerinden gelmiş olabileceğini göstermektedir. Strabon ise kentin kurucusu olarak Arganotlar ‘dan Teselya ‘lı Otolikos ‘u göstermekte ve onun kenti ele geçirerek bir Yunan kolonisi kurduğunu yazmaktadır. Kentin ele geçirilmesi, kolonileştirmeden önce kentte yerli bir halkın yaşadığını ortaya koymaktadır. |
|
26 Ekim 2011, 10:45 | #12 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Milli Mücadelede Sinop Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Ülkemizin dört bir taraftan işgali ve azınlıkların zararlı çalışmalarından Sinop da nasibini almıştır. Samsun merkezi ayrılıkçı Rum Müdafaa-i Meşrufa Cemiyeti ‘nin Sinop ‘ta bir şubesi vardı. Bağımsız bir Rum Pontus Devleti kurmayı amaçlayan ayrılıkçı çeteler, zaman zaman Sinop yörelerine de sarkıyor, Müslüman köyleri basıyor halkı yıldırmaya çalışıyordu. Üçüncü Ordu Müfettişliği ‘ne ve Anadolu ‘da Milli Mücadeleyi başlatma görevine atanan Mustafa Kemal, 18 Mayıs 1919 günü Sinop Limanı ‘na uğramış, Sinop Askerlik Şubesi Başkanı ‘nı gemiye çağırıp, gerekli emirleri vermiş ve kara yolunun uygun olmadığını öğrenip, hiç gemiden inmeden, Samsun ‘a hareket etmiştir. Eylül 1919 ‘da şehirdeki küçük İngiliz birliği, Sinop Mutasarrıfı Mutasarrıfı Mazhar Tevfik Bey ‘i tutuklamak ve Hükümet Konağı ‘na İngiliz Bayrağı asmak istemişlerse de, halkın sert tepkisi üzerine bundan vazgeçmek zorunda kalmışlardır. Sinop ve yöresindeki Milli Cemiyetler ’in (Müdafaa-i Hukuk) örgütlenmesi Mazhar Tevfik Bey ‘in yeniden güç kazanmasından sonra hızla gelişti. Sivas Kongresi ‘nde alınan karar uygulanınca, Sinop ve nahiyelerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ‘nin bir çok şubesi açıldı. Meclis-i Mebusanda da Sinop ‘u Rıza Nur Bey ve Miralay Zeki Bey temsil etmişlerdir. Sinop İstiklal Savaşı ‘na da bütün gücüyle katılmıştır. Sinop sancağının Ayancık-Boyabat ve merkez ilçeleri İstiklal Harbinde en çok şehit veren bölgelerden kabul edilir ve bu yüzden askeri belgelerde bu savaş takdirle anılır. 23 Nisan 1920 ‘de toplanan Birinci dönem T.B.M.M. ‘ne Sinop adına şu Millet vekilleri seçilmiştir: Şerif (Arkan) Bey, Abdullah (Karabina) Bey, Hakkı Hami (Ulukan) Bey, Rıza Namık (Uras) Bey, Şevket (Peker) Bey, İstanbul Meclis-i Mebusanı ‘nda Sinop Mebusu olan Rıza Nur Bey ‘de, Meclis-i Mebusan ‘ın kapatılmasından sonra Ankara ‘ya gelerek Büyük Millet Meclisi ‘nin çalışmalarına katıldı. Meclisin ilk geçici başkanlığını da en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey yürütmüştür. |
|
26 Ekim 2011, 10:45 | #13 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Yöre Mutfağı (Gastranomi) Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Yöredeki kültürel çeşitlilik beslenme biçimini de etkilemiştir. Beslenmede tahıl ürünleri ağırlıktadır. Kış sebzelerinin çokluğu da mutfağı zenginleştiren bir etmendir. Kestane, ayva gibi meyvelerden yemeklik olarak da yararlanılır. Yörenin yemekleri; nokul (üzümlü cevizli, kıymalı, yoğurtlu), pilaki, mısır pastası, kaşık çıkartması (mamalika), keşkek yemeği, içi etli hamur (kulak hamuru), ıslama, mısır çorbası, mısır tarhanası, sirkeli pırasa, içli tava, katlama, kabak millesi, hamursuz tatlısıdır. Mısır çorbası : Çorbalık mısır ve barbunya akşamdan soğuk suyla ıslatılır. Soğan kavrulur, kemikli et eklenir. Bu kavrulan karışıma ıslatılmış mısır ve barbunya da konur. Üzerini kapatacak kadar soğuk su eklenerek kısık ateşte pişirilir. İçli tava : Hamsiler ayıklanır, kılçıkları da çıkarılır. Diğer tarafta soğanlar kavrulur, pirinç eklenir ve pirinç de biraz kavrulur. Tuz, karabiber ve şeker de eklenerek üzerini kapatacak kadar su konularak pişirilir. Pilav suyunu çekince maydanoz, dereotu, nane konularak demlenmeye bırakılır. Sırtları unlanan hamsiler yağlanmış tavaya sırtları gelecek ve tavanın her yerini kapatacak şekilde dizilir. Dinlenmiş pilav bunun üzerine dökülür ve yerleştirilir. Kalan hamsiler pilavı tamamen kapatacak şekilde dizilir. Kısık ateşte çevire çevire pişirilir. Altı piştikten sonra ters yüz yapılarak üst tarafı pişirilir. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. İçi etli hamur (kulak hamuru) : Yumurta, tuz ve suyla sert bir hamur yoğurulur ve pazılara ayrılır. Oklavayla yeterince incelikte açılır ve orta büyüklükte karelere bölünür. Karelerin içine kıyma, soğan, tuz ve karabiberden oluşan karışımdan konur. Üçgen şeklinde katlanarak uzun uçları biraraya getirilir. Katlanan mantılar kaynayan tuzlu suya atılır. Bir iki taşım kaynadıktan sonra pişip pişmediği kontrol edilerek tencerenin altı kapatılır ve yapışmaması için üzerine soğuk su dökülür. İki ayrı tabağa alınan mantılardan birinin üzerine sarımsaklı yoğurt, diğerine de ceviz serpilir. Üzerlerine kızdırılmış tereyağ dökülür. Nokul : Un, su, tuz karışımıyla kulak memesi yumuşaklığında mayalı bir hamur yoğurulur. Orta büyüklükte pazılara bölünür, oklavayla açılır. Diğer tarafta ince doğranmış soğanlar yağla sararıncaya kadar kavrulur. Kıyma, karabiber ve tuzla içi hazırlanır. Açılan yufka yağlanır, üzerine hazırlanan içten bir miktar konup dağıtılır ve yufka içle birlikte rulo şeklinde yuvarlanır. Kızdırılmış ve yağlanmış tepsiye nokullar döşenir ve pişirilir. İç malzemesi olarak üzüm ceviz karışımı ya da süzme yoğurt da konulabilir |
|
26 Ekim 2011, 10:45 | #14 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Hediyelik Eşya ve El Sanatları Keten : Ayancık ilçesinde dokunmaktadır. Günümüzde yalnız bir kaç kişi tarafından bu iş yapılmaktadır. Keten dokumak için öncelikle ipin elde edilmesi gerekmektedir. Bu da oldukça zahmetli bir iştir. Temmuz ayında ekimi yapılır. Daha sonra çeşitli işlemlerden geçirilerek ip haline getirilir. İp haline gelen keten yörede “düzen” adı verilen dokuma tezgahlarında 30, 40 ya da 50 cm. eninde dokunur. Bu dokumadan yöresel adıyla göynek, nezgep, paça, erkeklere pantolon, ceket, yelek gibi giyim eşyaları ve çarşaf, peşkir, örtü gibi ev eşyaları yapılmaktadır. Çember : Çember de yörede çok eskiden beri dokunan ve kullanılan bir dokuma ürünüdür. Boyabat, Durağan ve Saraydüzü ilçelerinde görülmekte, buralarda kadınlar tarafından başörtüsü olarak kullanılmaktadır. Çember de düzen adı verilen dokuma tezgahlarında, tarak boyuna göre genellikle 50 cm. eninde dokunur. Daha sonra iki parça birleştirilerek kullanılacak duruma getirilir. Çemberin üzerine dokuma yapılırken demirkırat, kibrit kabı, baygın gibi nakışlar atılır. Mahrama ve Durağan Bezi : Mahrama ve Durağan bezi Durağan ilçesinde dokunmaktadır. Mahrama eskiden havlu olarak kullanılmak üzere dokunurmuş. İnce ve daha uzun dokunanına peşkir adı verilmekteymiş. Ayrıca mahrama yeni damat oldukları anlaşılsın diye damatların bellerine bağlanırmış. Mahrama da çember ve Durağan bezi gibi düzende, pamuktan dokunur. Ancak çember ve Durağan bezine göre daha sık dokunup ağzına çiğ iplik atılır, kenarlarına da desenler işlenir. Durağan bezi ise çarşaf ve iç göynek yapmak için ince pamuktan düzende dokunur. Gemi Modelleri : İl merkezinde görülen el sanatlarından birisi gemi modelleri yapımcılığıdır. 1950 yılında aftan yararlanarak Sinop Cezaevi’nden çıkan iki mahkum burada kalarak gemi modelleri yapmışlar, yanlarında çalıştırdıkları çıraklara kotra yapımını öğreterek bu sanatın Sinop’ta yapılmasını sağlamışlardır. Çok çeşitli modellerde gemi yapıldığından farklı özellikte ağaçlar kullanılmaktadır. En çok kullanılan ağaçlar ceviz, gürgen, kavak, kiraz ve armuttur. Bıçakçılık : Sinop’ta ÖZEKES ailesinin dört kuşaktır devam ettirdiği el yapımı bıçak üretimine, ilk dedeleri Hüseyin usta 1890 yılında bir hobi olarak başlamış ve el yapımı bıçaklar Sinop’un tanıtımında bugün başta gelen el sanatlarından biri olmuştur. Bıçakların yapımında yüksek karbonlu İsveç takım çeliği, saplarının yapımında ise manda, geyik boyunuzu, gül ağacı kökü kullanılmaktadır. Korkuluk ve tepe malzemesi kaliteli pirinçten, kınları ise kaliteli sığır derisinden yapılmaktadır. Bıçaklar, dekoratif bıçaklar, mutfak bıçakları ve av bıçağı olarak üretilmektedir |
|
26 Ekim 2011, 10:45 | #15 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Giyim, Geleneksel Sanatlar– Zanaatlar, Halk Resmi Yörede erkekler zıpka adı verilen paçaları dar, üzeri bol pantolon, üste yakasız gömlek giyerler. Gömlek üzerine salta adı verilen cepken giyilir. Kadınlar içlerine göynek giyerler. Göyneklerin yakası nakış ile süslenmiştir. Bazı yerlerde göyneklerin etek kısmı işlenmektedir. Göynek üzerine kurtlu, fındıklı ya da altıparmak adı verilen üçetek giyilir. Alta paça adı verilen, altı ketenden ya da bürümcükten, üstü amerikan bezinden yapılan, paça kısmı işlemeli, beli uçkur ile bağlanan don giyilir. Bele yün ya da pamuktan dokunmuş kuşak bağlanır. Bunların üzerine de öne önlük takılır. Kıyafeti başlık tamamlar. Ayancık ve köylerinde başa nezgep takılır. Bazı yerlerde başa fes takılır, onun üstüne yazma, kesmeli poğaça, iç kısımlarda çember örtülür. Genel olarak ise sarı yazma bağlanır. Başın üstünde de alınlık denilen “çatkı” vardır. Boyabat’ta ise başa örtülen örtüye “pıta” denir. |
|
26 Ekim 2011, 10:45 | #16 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Dil 1214 yılına kadar Roma ve Bizanslıların elinde olan ve bu yıllardan sonra Türklerin eline geçen Sinop’a 19.yy.dan itibaren Kafkasya’dan göçen Abazalar, Çerkezler ve Gürcüler; Mübadeleden sonra Balkan ve Batı Trakya Türkleri ile Orta Asya’dan göç edip, yüksek kesimlere yerleşen Yörüklerin farklı lehçe ve şiveleri konuşulmaktadır |
|
26 Ekim 2011, 10:45 | #17 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Edebiyat Folklorun önemli konularından birisi olan halk edebiyatı alanında yörede yapılmış derlemeler sonucu tespit edilmiş ürünlerden atasözleri, maniler ve bilmecelerden örnekler şunlardır: Atasözleri ve Deyimler : Aç köpek kurttan korkmaz. Ağustos ayında yatan öküzü zemheride bökelek tutar. Ana baba evlat için, evlat kendi başı için. Atın gayarsızından, erkeğin ayarsızından, kadının hayasızından kork. Beğenmeyen kişi eline alır işi. Buğday ile koyun, kalanı oyun. Can gövdeye yük olmaz. Danışan dağı aşar. Dibini görmediğin suya taş atma. Dostun attığı taş baş yarmaz. Er eken bol alır, er giden yol alır. Eti ciğer eden de avrat, ciğeri et eden de. İşin biter aşın biter. Konuğun şaşkını köşeye oturur kış günü. Ocakta tek odun düşünür, iki odun konuşur, üç odun tutuşur. Oğlanın adı memiş, gurbette kazanmış gurbette yemiş. Tarlayı dizle, tohumu gizle. Yazlık zor olur, güzlük bol olur. Yüz yüzden, göz gözden utanır. Zengin arabasını dağdan aşırır, fukara düz yolda şaşırır. |
|
26 Ekim 2011, 10:46 | #18 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Maniler Bahçenin kapısını Pınarın başındayım Bir vuruşta açarım On dört yaşındayım İstet beni sevdiğim On dört yaşımdan beri Vermezlerse kaçarım Kız senin peşindeyim Deniz üstü makara Dama çıktı bir güzel Bal mı kattın şekere Damın etrafın gezer Nasıl meyil vereyim Üstündeki elbise Vakti geçmiş bekâra Kendinden de güzel Dağdan kestim kereste Ey yerleri yerleri Kuş besledim kafeste Ne tatlıdır dilleri Dediler garip hasta Gene oyuna çıktı Yetiştim son nefeste Şu Sinop’un güzelleri Elifin hecesi var Arzuhal attım suya Gündüzün gecesi var Kapıldım bir arzuya Seversen kızları sev Düşürdün haydut gibi Gelinin kocası var İşte beni pusuya |
|
26 Ekim 2011, 10:46 | #19 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Kalıplaşmış Sözler,Bilmeceler Uzun boylu, arap başlı. (Çivi) Uzun oluk bu mudur, içi dolu su mudur. (Yayık) Allah yapmış yapısını, demir açmış kapısını. (Kabak) Dışı kazan karası, içi peynir parası. (Kestane) Dal ucunda düğmecik. (Damla) Sık ormanda bakal oynar. (Mekik) Beş oğlum var, yonga çıkarmadan ev yapar. (Çorap çubuğu) Sarı öküzün yattığı yerde ot bitmez. (Ateş) Uzun kuyu, kümbür kümbür suyu. (Yayık) Dört eğri, bir doğru. (Boyunduruk) Çın çın çekirge misin Akçacık yumurta mısın Hanımlar gezmeye çıkmış Sen daha burada mısın. (Nergis) Mini mini minare, Minarede kanarya, Kanaryada balık, Balığın ucu yanık. (Gaz lambası) |
|
26 Ekim 2011, 10:46 | #20 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sinop arşivi Helesa Geleneği (Sellim) Sinop’a özgü önemli bir gelenek Ramazan ayında “sellime çıkma” ya da diğer adıyla “helesa”dır. Helesa geleneğinin ortaya çıkışıyla ilgili söylence ise şöyledir: “Çok eski devirlerde, gemiler yelken ile çalıştığı zamanlarda Karadeniz’de sığınacak üç liman varmış. Bunlar Temmuz, Ağustos ve Sinop’muş. Yani Karadeniz sadece Temmuz ve Ağustos aylarında fırtınasız olur, diğer zamanlarda da gemiler ancak Sinop limanında barınabilirmiş. Yine böyle bir kış mevsiminde, bir yelkenli gemi Sinop limanına sığınmış. Haftalarca burada mahsur kalındığından kumanyaları tükenmiş. Açlık baş göstermiş. Dilenmek istemediklerinden kimseden bir şey isteyememişler. Bir gün kaptanın aklına feneri alıp ev ev dolaşarak mani söyleyip yardım istemek gelmiş. Filikayla şehre çıkıp gece feneri de yakarak ev ev dolaşıp, mani söyleyerek yiyecek toplamışlar. Bundan sonra Sinop’ta bu olay gelenek haline gelmiş ve her Ramazan ayının 15’inden itibaren helesaya çıkılır, bahşiş toplanır olmuş.” Ramazanın 15’inden itibaren gençler akşamdan hazırladıkları süslü kayıklarla sellime çıkarlar. Kayıklar birkaç kişinin taşıyacağı büyüklüktedir. Son derece güzel süslenirler, fenerlerle, mumlarla ışıklandırılırlar. Akşamları iftardan sonra gençler bu süsledikleri kayığı omuzlarında taşıyarak bir mahalleye gelirler. Kayığı her ev tarafından görülecek bir yere koyarlar ve evlerin kapılarına gidip helesanın bir bölümünü söyleyerek bahşiş isterler. Bahşişler bir mendile sarılarak ve düştüğü yer görülsün diye mendilin ucu yakılarak helesacılara atılır. Sellime çıkanlar içinde sesi güzel olanlardan biri aşağıda sözleri yazılı olan helesadan bölümler okur, diğerleri de nakarat kısmını söyleyerek kapı kapı dolaşır ve bahşiş toplarlar. Helesa Bismillahla başlayalım Aşağı hamamın yokuşu Ayva dalı taşlayalım Söküldü mestin dikişi Bu yıl burda kışlayalım İlle de kocakarıların cümbüşü Helesa yelesa Nakarat Heyemola yusa hop Dal budarım dal budarım Altımızda çürük minder Bahçede bülbül güderim Altını üstüne dönder Sizleri her yerde methederim Aman beyim bahşiş gönder Nakarat Nakarat Ahçımızın adı Tayyar Bahşişi almamış olmaz Bir kepçe koyar iki sayar Gemi düzenini bulmaz Bununla gemici doyar Tayfalar buna razı olmaz Nakarat Nakarat Gemi geldi duydunuz mu Sıçan gelir takur tukur Selam verip aldınız mı Ben sanırım düze dokur Bu gemiyi tanıdınız mı Komşu bizden fakir Nakarat Nakarat Kaptanımız fener taşır Büyük cami direk ister Uyuz olmaz durmaz kaşır Söylemeye yürek ister Tayfalarım hamsi taşır Arkadaşlar bahşiş ister Nakarat Nakarat İnce burundan geçerken Aşağları geze geldim Sırmalı sancak açarken İnci mercan dize geldim Biz doldurup biz içerken Bakın beyim size geldim Nakarat Nakarat Bir gemim var çift direkli Bir gemim var boyda bosta Tayfası aslan yürekli Baş üstüne kurdum posta Filikası çifte kürekli Bizden selam olsun eşe dosta Nakarat Nakarat Elimde şimşir sopası Hasan ağbi geldik size Olduk çocuk maskarası Hatırın kalmasın bize Sonumuz mektep hocası Bahşişi çok gönder bize Nakarat Nakarat |
|
Etiketler |
arşivi, sinop |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Sinop/Gerze | Ecrin | Yöresel Kelimeler ve Anlamları | 0 | 28 Haziran 2013 17:47 |
Sinop | Sır | İl ve İlçelerimizin Tarihçesi | 0 | 29 Ocak 2011 18:47 |
Sinop Yöresi | Sır | Yöresel Yemekler | 1 | 19 Ekim 2010 23:30 |