10 Nisan 2016, 14:45 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Risale-i Nur’un Te’lifi ve Neşri Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri öyle müşkül ve ağır vaziyetler altında Risâle-i Nur külliyatını te’lif ediyor ki, tarihde hiçbir ilim adamının karşılaşmadığı zorluklara ma’rûz kalıyor. Fakat, sönmiyen bir azim irade ve hizmet aşkına malik olduğu için; yılmadan, yıpranmadan, usanıp bıkmadan, bütün kuvvetini sarfederek emsalsiz bir sabır ve tahammül ve feragat-ı nefs ile, bu millet ve memleketi komünizm ejderinden, mason âfâtından, dinsizlikden muhafaza edecek -eden ve etmekte olan- ve Âlem-i İslâmı ve beşeriyeti tenvir ve irşadda büyük bir rehber olan bu harikulâde Risâle-i Nur eserlerini meydana getiriyor. Yüz otuz parça olan Risâle-i Nur Külliyatının te’lifi, yirmi üç senede hitama eriyor. Nur Risâleleri, şiddetli ihtiyaç zamanında te’lif edildiğinden, her yazılan risâle, gâyet şifalı bir tiryak ve ilâç hükmünü taşıyor ve öyle de te’sir edip pek çok kimselerin ma’nevî hastalıklarını tedavi ediyor. Risâle-i Nuru okuyan herbir kimse; güya o risâle kendisi için yazılmış gibi bir hâlet-i ruhiye içinde kalarak büyük bir iştiyak ve şiddetli bir ihtiyaç hissederek mütalâa ediyor. Nihayet öyle eserler vücûda geliyor ki; bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının îmanî, İslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevab verecek ve kâfi gelecek Kur’ânî hakîkatlar ihsan ediliyor. Risâle-i Nur, Kur’ân-ı Hakîmin hakiki bir tefsiridir. Âyetler, sırasiyle değil; devrin ihtiyacına cevab veren îmanî hakîkatları mübeyyin Âyetler tefsir edilmiştir. Tefsir iki kısımdır: Biri, Âyetin ibaresini ve lâfzını tefsir eder; biri de, Âyetin ma’na ve hakîkatlarını îzah ile isbat eder. Risâle-i Nur, bu ikinci kısım tefsirlerin en kuvvetlisi ve en kıymetdarı ve en parlağı ve en mükemmeli olduğu, ehl-i tahkik ve tetkikten binlercesinin şehadetiyle ve tasdikiyle sabittir. Risâle-i Nurun te’lifi ve neşriyatı, şimdiye kadar misli görülmemiş bir tarzdadır. Bediüzzaman Said Nursî, kendi eliyle risâleleri yazıp teksir edecek derecede bir yazıya malik değildir; yarım ümmîdir. Bunun için kâtiblere sür’atle söyler ve süratle yazılır. Günde bir iki saat te’lifatla meşgul olarak on, on iki ve bir iki saatte yazılan harika eserler vardır. Üstad Bediüzzamanın te’lif ettiği risâleleri, talebeler, elden ele ulaştırmak sûretiyle müteaddid nüshalar yazarlar, yazılan nüshaları müellifine getirirler. Müellif, müstensihlerin yanlışlarını düzeltir. Bu tashihatı yaparken, eserin aslı ile karşılaştırmadan kontrol eder. Şimdi de yirmi beş otuz sene evvel telif ettiği bir eseri tashih ederken aslına bakmaz. Yazılan risâleleri; etraf köylerden ve kazalardan gelenler, büyük bir merak ve iştiyakla alıp gidiyorlar ve el yazısiyle neşrediyorlardı. Üstad Bediüzzaman, Kur’ân’dan başka hiçbir kitaba müracaat etmeden ve te’lifat zamanında yanında hiçbir kitab bulunmadan Nur Risâlelerini te’lif etmiştir. Merhum Mehmed Âkif’in: Doğrudan doğruya Kur’ândan alıp ilhamı, Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı. Beytiyle ifade ettiği idealini tahakkuk ettirmek, Bediüzzamana müyesser olmuştur. Risâle-i Nurun neşir keyfiyeti de tarihde hiçbir eserde görülmemiştir... Şöyleki: Kur’ân hattını muhafaza etmek hizmetiyle de muvazzaf olan Risâle-i Nurun, muhakkak Kur’ân yazısıyle neşredilmesi lâzımdı. Eski yazı yasak edilmiş ve matbaaları kaldırılmıştı. Bediüzzamanın parası, serveti yokdu; fakirdi, dünya metaiyle alâkası yokdu. Risâleleri el ile yazarak çoğaltanlar da, ancak zarurî ihtiyaçlarını temin ediyorlardı. Risâle-i Nuru yazanlar, karakollara götürülüyor.. işkence ve eziyetler yapılıyor, hapislere atılıyordu. Bediüzzaman aleyhinde hükümet eliyle yaptırılan propaganda ve tazyiklerle her tarafa dehşetler saçılıyor; ahali, Hazret-i Üstada yaklaşmaya, ondan din, îman dersi almaya cesareti kalmayacak derecede evhamlandırılıyordu. Vaktiyle de; din adamlarının, hakîkatperestlerin, sırf dindar oldukları için darağaçlarında can vermeleri, bir korku ve yılgınlık havası meydana getirmişti. Hüküm sürmekte olan eşedd-i zulüm ve istibdâd-ı mutlak içinde, ehl-i diyanet sükût-u mutlaka mahkûm edilmişti. Ne dinin hakîkatlarından bahseden hakiki bir risâle neşrettiriliyor ve ne de o hakîkatlar millete ders verdiriliyordu. Bu sûretle İslâmiyet, ruhsuz bir cesed haline getirilmeye çalışılıyor; Din-i İslâmın mahiyeti ve esaslarını ders vermek, kat’iyyen menediliyordu. (Hâşiye). İşte; başlangıçta pek azgın olan bu dinsizlik devri, Risâle-i Nurun umûmîyet kesbeden neşriyatiyle yıkılmış; ehl-i Îmanın ma’nevî ve maddî (bilhassa ma’nevî) hayatına tatbik edilen istibdat zincirleri parçalanmıştır. Risâle-i Nur, dinsizliğin belini kırmış ve temel taşlarını târumar etmiştir. Evet; o zamanlar ki, dinsizliğin mukabil cephesinde Risâle-i Nur şimşekler gibi parlamış ve Kur’ân-ı Hakîmin bu nuru bütün satvet ve şevketiyle zuhur ederek perde altında neşrolunmuştur. -------------------------------------------------------------------------------- Hâşiye: Bütün o dinsizlik icraatını bugünkü dinî inkişafı hazmedemiyen gizli dinsizler yapıyordu. Risâle-i Nurdan tahkikî îman dersi alan ve gittikçe ziyâdeleşen Nur Talebelerinin îmanları inkişaf etmiş, îmanî bir şehamet ve İslâmî bir cesarete sâhib olmuşlardır. Nasılki, cesur bir kumandan yüzlerce askere lîsan-ı hâliyle cesaret verir ve nokta-i istinâd olursa; aynen öyle de Risâle-i Nur şahs-ı ma’nevîsinin mümessili olan Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri başda olarak, tahkikî îman dersleriyle îmanları kuvvetlenen yüz binlerce, şimdi milyonlarca Nur Talebeleri, ehl-i îmana bir nokta-i istinâd ve bir hüsn-ü misâl olmuşlardır. Nur Talebelerinin bu îman kuvvetleri ve dinsizliğe karşı kahramanca mücadeleleri, halkın üzerinde çok te’sir yapmış ve bir intibah (uyanıklık) husule getirmiştir. Böylelikle, milletin içindeki korku ve evhamları da Risâle-i Nurla izale etmişler, vatan ve millete umûmî bir cesaret, ümid ve ferahlık husule getirip müslümanları yeisden kurtarmışlardır. Risâle-i Nuru gaye-i hayat edinen bir Nur Talebesi, yüz adam kuvvetinde olduğu ve yüz nâsih kadar îman ve İslâmiyete hizmet ettiği, ehl-i hakîkatça müsellem ve musaddakdır. Nur talebeleri; dinsizliğin şa’şaalı taarruzlarına, tantanalı yaygaralarına, zulümlerine, hapislerine; üstadları gibi, kıymet vermeden, korkmadan, lüzumunda canlarını, mallarını, evlâd ve iyâllerini dahi çekinmeden Risâle-i Nurla îman ve İslâmiyete hizmet uğrunda feda etmişlerdir. Nur Talebeleri, tek bir şeyi gaye edinmiştir: “Îmanlarını kurtarmak niyetiyle Risâle-i Nuru okumak ve Rızâ-yı İlâhî için îman ve İslâmiyete Risâle-i Nurla hizmet etmek.” Bu gayelerinde muvaffak olmak için, her şeylerini bu hizmete hizmetkâr yapmışlardır. Evet; Nur Talebeleri, Ümmet-i Muhammediyeyi sahil-i selâmete çıkaran bir sefine-i Rabbânîyenin hademeleri olduklarına inanmışlardır. Hayatta en büyük gayeleri, Kur’ân ve îmana hizmet ederek, Ümmet-i Muhammedin refah ve saadet içinde yaşamasına vesîle olmakdır. Risâle-i Nurun el yazısiyle neşri senelerinde, evlerinden yedi-sekiz sene çıkmadan Risâle-i Nuru yazıp neşredenler olmuştur. O zamanlar, Isparta havâlisinde, erkek, kadın, genç ve ihtiyarlardan binlerce Nur Talebesi, hatta Nur Dershanesi olan Sav Köyü bin kalemle, senelerce Nur Risâlelerini yazıp çoğaltıyorlardı. Risâle-i Nur, te’lifinden yirmi sene sonra, teksir makinesi ile neşredilmiş ve otuz beş sene sonra da matbaalarda basılmaya başlanmıştır. İnşâallah; bir zaman gelecek, Risâle-i Nur külliyatı altınla yazılacak ve radyo diliyle muhtelif lîsanlarda okunacak ve zemin yüzünü geniş bir dershane-i Nuriyyeye çevirecektir. Risâle-i Nurun neşrinde, mübârek hanımlar da ehemmiyetli fedakârlıklara mazhar olmuşlardır. Hatta, Hazret-i Üstada gelip, “Üstadım! Ben, efendimin göreceği dünyevî işleri de yapmaya çalışacağım; o senindir, Risâle-i Nurundur.” diyen ve erkeklerinin Risâle-i Nur hizmetinde çalışmalarına daha fazla imkânlar veren kahraman hanımlar görülmüştür. Risâle-i Nuru yazan efendilerine geceleri lâmba tutarak, onların din, îman hizmetlerine canla başla iştirak etmişlerdir. Risâle-i Nuru; hanımlar, kızlar elleriyle yazmışlar, göz nurları dökmüşler, mübârek kâtibeler olarak îmana hizmet etmişlerdir. Hatta öyle Nur Talebesi hanımlar vardır ki, kendilerini son nefesde îman nuriyle hüsn-ü hâtimeye nail edecek Nur Risâlelerini hararetle okumuşlar ve diğer din kardeşleri olan hanımlara da okuyup tanıtmışlar; Nurları hanımlar içinde neşrederek, çok hanımların Kur’ân ve îman nurlariyle nurlanmalarına vesile olup kahramanca hizmette bulunmuşlardır. Risâle-i Nuru okuyup okutmakla îman mertebelerinde terakki edip âdeta birer mürşid mertebesine yükselmişlerdir. Hanımlar, sırf Allah rızasını tahsil için, safvet ve ihlâsla, Risâle-i Nurdaki parlak ve çok feyizli Kur’ân nurlarına bağlanmış ve kalblerinde sönmez bir muhabbet ve sevgi besliyerek dünya ve âhirette bahtiyar olacak bir vaziyete kavuşmuşlardır. Risâle-i Nurun kıymet ve büyüklüğü, temiz kalblerine o kadar yerleşmiş ki; onu beraberce okuyup dinledikçe; içleri nurlarla, feyizlerle dolup taşmış, nurânî göz yaşları dökerek cûş u hurûşa gelmişlerdir. Ne bahtiyardır o hanımlar ki; Risâle-i Nurun bu mukaddes îmanî hizmetinde çalıştıkları için onlar dâima hayırla yâdedilecek, âhiretlerine nurlar gönderilecek, kabirleri Cennet-misâl pürnur olacak ve âhirette de en yüksek mertebelere ulaşacaklardır. İnşâallah. En başta Bediüzzaman Hazretlerinin duâlarına dahil olmakla beraber, Nur Talebeleri mabeynindeki şirket-i ma’nevîye sırriyle defter-i hasenatlarına hayırlar kaydedilmektedir. Risâle-i Nura samîmi alâkaları, o fedakâr hanımları, milyonlarca Nur Talebelerinin duâlarına nail etmektedir. Risâle-i Nurları okuyup okutmakla büyük ma’nevî kazançlara, yüksek derecelere erişmektedirler. İnşâallah, ekseri hanımların böyle olmasını, rahmet-i İlâhîden kuvvetle i’tikad ve ümid ve niyaz ediyoruz. Basiretli Nur nâşirleri; otuz beş sene evvel Risâle-i Nurdaki yüksek hakîkatları görmüş, o kudsî dersleri almış ve o zamandan beri ihlâs ve sadâkatla gizli din düşmanlarına göğüs germiştir. Nur kahramanlarının haneleri müteaddid defalar arandığı ve kendileri def’alarca hapislere atılarak orada şiddetli azablar ve sıkıntılar çektirildiği halde, elmas kalemleriyle Risâle-i Nurun bu kadar senedir nâşirliğini yapmışlardır. İstedikleri takdirde dünya nimetleri kendilerine yâr olduğu halde; her türlü şahsî, dünyevî rütbelerden, varlıklardan feragatla, ömürlerini Risâle-i Nurun hizmetine vakfetmişlerdir. Acaba, Risâle-i Nur Şakirdlerindeki bu cehd ve kuvvetin, bu feragat ve fedakârlığın ve bu derece sebat ve sadakatın sebebi nedir? diye bir sual sorulursa, bu sualin cevabı muhakkak ki şu olacaktır: Risâle-i Nurdaki cerhedilmez yüksek hakîkatlar, îman hizmetinin yalnız ve yalnız Rızâ-yı İlâhî için yapılması ve Bediüzzaman Hazretlerinin azamî ihlâsıdır. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Barla’da sekiz sene kadar kalmıştır. Ekseri zamanlarını kırlarda, bağ ve bahçelerde geçiriyordu. İki-üç saat kadar uzaklıktaki tenha dağlara veya bağlara çekilir, Nur Risâlelerini te’lif eder; bir taraftan da te’lif ettiği risâleler Isparta ve havâlisinde el yazısiyle istinsah edilip kendisine gönderildiğinde bunları tashih ederdi. Bir gün içinde; hem tashihat yapar, hem gidip gelme dört-beş saat süren yerlere yaya olarak gider, hem aynı günün üç dört saatini te’lifata hasreder ve hem de, çok zaman yemeğini kendisi hazırlardı. O zamanlarda kırk yerde, risâleler, Risâle-i Nura müştak ilk talebeler tarafından el yazısiyle çoğaltılıyordu. Üstad bu kitabları sırtına yüklenir; dağ, bağ veya kırlara kadar gider, orada tashihini yapar, evine gelirdi. Nefye mahkûm edilerek, zamanın en dehşetli zulmüne ma’rûz bırakılmış ve kimse ile görüşmesine müsaade edilmemişti. Fakat o, bu yokluk içinde tükenmez bir varlığa kavuşmuştu. Çünkü o, Âlem-i İslâm ve insaniyeti tenvir ve irşad edecek Kur’ândan gelen îman hakîkatlarını te’lif ediyor ve aynı zamanda neşrediyordu. Bütün meşgalesini, te’lif etmekte olduğu eserlere hasretmişti. Bir gün gelecek bu eserler Anadoluya yayılacak, Âlem-i İslâm merkezlerine gidecek, ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celbedecek ve o zaman, Âlem-i İslâmın asırlardır bayrakdarlığını yapmış bir millet içerisinde yerleştirilmek istenen dinsizlik, îmansızlık ideolojilerini parçalayacak; son asırların dalâlet tâğutlarının şahs-ı ma’nevîsinden ibaret olan ehl-i küfür, ehl-i sefahet ve ehl-i dalâlet cereyanlarının bu vatanı istilâsına sed çekecek, istikbal nesillerinin ebedî kurtuluş ve saadetini te’mine medâr olacaktır. İşte; o, tarihin en muazzam bir hadisesinin mebdeini izn-i İlâhî ve tasarruf-u Rabbânî ile hazırladığı için böyle çok mukaddes bir ma’nayı havi dâvanın hâmili bulunduğu itibariyle dünyanın en mes’udu, zamanın en bahtiyarı idi. Giyinişinde, gayesinde, idealinde zerre kadar değişiklik ve tezelzül olmamıştı. Bilâkis hâl-i âlemin i’tikadlarını düzeltecek, zulmeti izale edecek bir meş’ale-i hidayeti hâmil idi. Vazîfesi ve hizmeti, bütün insanların iki cihana âid saadet ve refahını tazammun ettiği için bir cehd ve azim içinde bulunuyordu.
__________________ SusKun ve Sessiz Mürekkep... Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. | |
|
Etiketler |
risale-i nur’un te’lifi ve neşri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Risale-i Nur 7.ci Mektup | Kaf_Dağı | İslamiyet | 0 | 16 Şubat 2016 19:27 |
Risale-i Nur 6.cü Mektup | Kaf_Dağı | İslamiyet | 0 | 16 Şubat 2016 19:27 |
Risale-i Nur 4.cü Mektup | Kaf_Dağı | İslamiyet | 0 | 16 Şubat 2016 19:26 |
Risale-i Nur 5.cü Mektup | Kaf_Dağı | İslamiyet | 0 | 16 Şubat 2016 19:26 |