18 Ocak 2015, 16:44 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Maddî ve Mânevî Kalkınma İyi Müslümanlarla Olur DÜNYANIN en iyi hastahanesini düşünün. Her konuda dört dörtlük.İdaresi mükemmel, doktorları birinci sınıf. Hastalara çok iyi bakılıyor. Sadece yurt içinden değil, dünyanın her yerinden hasta geliyor… Bu hastahanenin üstünlüğü, mükemmelliği nereden kaynaklanıyor? Elbette ki, idareci ve doktorlarından. Bu vasıflı, iyi, güçlü, üstün idareci, doktor ve diğer personeli oradan atın, yerlerine vasıfsız, çapsız, kalitesiz kimseler getirin, hastahane birkaç ay içinde batacaktır. Fabrikalar, okullar, üniversiteler ve ülke idaresi de böyledir. Din hizmetleri ve çalışmaları da böyledir. Bu hizmet ve faaliyetleri vasıflı, güçlü, üstün, ahlâk ve fazilet sahibi, bilge, doğru insanlar yürütürse ortaya harikalar çıkar. Bunları vasıfsız, ehliyetsiz, çapsız kişiler yaparsa bir sürü hezimet, felâket, hüsran olur. Bazıları, kanunlar nizamlar iyi olursa ülke iyi idare edilir sanıyor. Yanlış ve eksik düşünce. Sadece kanun ve nizamların iyi olması yeterli olmaz; bunları uygulayacak elemanların, kadroların, idarecilerin de iyi olması gerekir. Bu ikinciler vasıflı ve iyi olmazsa, kanunların mükemmeliyeti işe yaramaz. Norveç’te, Finlandiya’da, İzlanda’da, Singapur’da rüşvet yok, kokuşma yok, ihalelere fesat karıştırmak yok. Çünkü oradaki idareciler bunlara tenezzül etmiyor. Farz-ı muhal, etmek isteseler bile fırsat bulamıyorlar. Hem kanunlar önlüyor, hem vasfılı insanlar yapmıyor. Türkiye, 10 üzerine 3 küsur not ile kokuşma yahut şeffaflık konusunda dünya ülkeleri listesinin diplerinde yer alıyor. Niçin? Bu niçinin sebeplerini öğrenmedikçe temiz bir Türkiye isteklerimiz hayalden öteye geçemez. İslâm dini, dar mânâda bir din değildir, onun dünya ile, aksiyon ile ilgili hükümleri de var. İslâm hem bir din, hem bir nizam, hem de bir medeniyet ve kültürdür (yaşam tarzı). İslâm’ın prensiplerine bakalım: * Yalansöylemek yok, * Söz verip de sözünü tutmamak yok, * Emanete hıyanet yok, * Haram yemek yok, * Rüşvet kesin olarak yasak, * Mülkün temeli ve bekası adalet ile kaim, * Komşusu aç iken tok yatmak yok, * Lüks, israf, aşırı tüketim, saçıp savurma yasak, * İyi Müslüman aynı zamanda iyi komşu, iyi insan, iyi vatandaş, iyi amir ve memur, iyi patron, iyi çalışan demek, * Gıybet yaparak başkalarını çekiştirmek, ölü kardeşinin etini yemek kadar çirkin bir iş, * Ortahalli, kanaatli, iktisatlı, mütevazı bir hayat sürmek tavsiye ediliyor, * Kendi babasının, kardeşinin aleyhinde de olsa doğru şahitlik yapmak farz, * Her türlü sömürücülük yasak, * Müslüman, din kardeşinin kurdu değil, meleği olmakla vazifeli… Daha çok hükümler var ama bu kadarını yazıyorum. Şimdi biz Müslümanlar, takkelerimizi önümüze koyalım ve şu sorunun cevabını verelim: Biz yukarıda saydığım hüküm ve ilkeleri hayatımıza ve hayata uyguluyor muyuz? Elbette her Müslümanı suçlamıyorum ama bizde, dinimizin kesin olarak yasakladığı, kötü gördüğü nice kötülüğü pervasızca yapan fasık, facir, asi var. İslâm gıybeti yasaklıyor, biz bol bol gıybet ediyoruz. İslâm haram yemeyi yasaklıyor, bizden bazıları domuz gibi haram yiyor. Hazret-i Ebubekir’in, Hazret-i Ömer’in örnek hayatlarından, ahlâklarından, icraatından bahs edip duruyoruz; tatbikatta onların yaptığının tam tersini yapıyoruz. Müslümanlığın temel prensiplerinden/farzlarından biri de emr-i maruf ve nehy-i münkerdir; yani iyiliği emr etmek, kötülüğü yasaklamaktır. Biz Müslüman toplum olarak bunu yapıyor muyuz? Peygambere iman etmek, O’nun Sünnetini tutmak, O’nun hayat tarzını benimsemek her Müslümana farzdır. Biz bu farzı yerine getiriyor muyuz? Elimize fırsat geçince Nemrud ve Firavun’a benzer bir hayat sürüyoruz. En lüks meskenler, en lüks binitler ve giysiler, en lüks yemekler… Fakir Müslümanlar ne olacak? Lisan-ı halle canları çıksın der gibiyiz. Din bize böyle mi söylüyor? Namuslu, şerefli, doğru, dürüst, ahlâklı, faziletli, takvalı, âdil İslâmcılara bir şey dediğim yoktur; selâmlarımı ve hürmetlerimi sunar, ellerinden öperim. Lâkin… İslâmcı geçinen birtakım canavar kurtlar var ki, yemedikleri halt, yapmadıkları habaset yok. Haram yemek onlarda. İhalelere fesat karıştırmak onlarda. İşlerden komisyon almak onlarda. Halkı aldatmak onlarda. Emanetlerin her türlüsüne hıyanet onlarda. Kara, kirli, necis, pis servetler onlarda. Bu alçaklar, Ümmet-i Muhammed’in yüz karasıdır. Küfre rıza gösteren kâfir olur. Haram yiyen, yalan söyleyen, emanetlere hıyanet edenleri sevenler ve destekleyenler büyük vebal altındadır. “Bizden olsunlar da ne (…) yerlerse yesinler” felsefesi Müslümana yakışmaz. Sevgili Peygamberimiz ne diyor: “Allah’a yemin ederim ki, kızım Fâtıma hırsızlık yapsa, onun da elini kestirmekte hiç tereddüt etmem…” Adil halife Hazret-i Ömer’in oğullarından biri bir suç işlemiş, suçu sabit olmuş, seksen sopa vurulacak…Faruk hazretleri “Siz, benim oğlum diyerek sopaları hafif vurursunuz, adalete riayet etmezsiniz…” demiş ve cezayı bizzat kendisi infaz etmiş. Çocuk ölmüş… Müslüman idareci diye Selahaddin Eyyübî gibi kimselere denir: Kaç ülkenin hükümdarıydı, öldüğünde şahsî serveti cenazesinin techiz ve tekfinine yetmemiştir. Dinsizler faziletsizlik yapıyor, malı götürüyor… Dindar geçinen birtakım sahtekârlar da, kötü düzenlerde kötü işler yapmak caizdir şeytanî fetvasına uymuşlar, onlar da haram yiyor, malı götürüyor… Böyle bir ortamda güneş doğar mı? Doğmaz, doğmaz, doğmaz… | |
|
Etiketler |
kalkınma, maddi, manevi, müslümanlarla, olur, ve, İyi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Boşanmada Maddi ve Manevi Tazminat | Violent | Evlilik Hazırlıkları | 0 | 18 Haziran 2013 20:43 |