09 Aralık 2014, 18:31 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | El-Azîm İsm-i Şerîfi el-Azîm العظيم, Yüce Allah'ın isimlerinden biridir.[1] Azîm, "büyük", "yüce", "çok ileri" [2] , "azâmet", "azâmet sâhibi", "pek azametli" [1] , "Hem zâtı hem de sıfatları sonsuz kemâlde olan" [3] , "büyüklüğü ölçüsüz, hudutsuz, emsâlsiz olan ve kendisinden başkasının idrâkine ihtimâl olmayan" [4] , "açığa çıkmış Esmâ özelliği olan hiçbir birimin, azametini kavrayamayacağı muhteşem büyüklük", "Büyüklüğü akıl ve fehmin ihatasından münezzeh bulunan." [5] demektir. Hakikî büyüklük, Allah'a mahsustur. Yerde, gökte, bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük, ancak O'nundur ve her şey O'nun büyüklüğüne şâhittir. Bu sıfatta da Allah'a herhangi bir denk bulunması muhaldir.[6] Azîm ismi, hem zâtın hem de sıfatların kemâline birlikte delalet eder. Azamette, heybet ve celâl mânâsı vardır. Kurân'dan bir sûre okuduğumuzda, bu tilâvetimizi "sadakallahü'l-Azîm" diye sona erdiririz; yani “Azîm olan Allah, doğruyu ifade etti, hakikati ders verdi.” deriz. Böylece Kurân'ın da azâmetini hatırlar, “bütün insanlar ve cinler toplansa bir tek sûresinin bile mislini getiremeyeceğini” düşünür, onun belagatındaki azâmete hayran oluruz. Azîm olan Allah'ın kelâmı, taklîde müsaade etmez. Bu hakikat, kâinât kitabı için de geçerlidir. Onun da ne sûrelerini, ne cümlelerini, ne de kelimelerini beşer taklit edememiştir ve edemez de. Bir çiçekteki ilâhî sanatın azâmeti, herkesi âciz ve hakîr bırakır; kimse onun taklidini yapamaz. Azîm ismini çok yâd ettiğimiz bir mevki de rükûdur. Rükûda, "sübhane rabbiye'l-Azîm", yani "Beni en güzel şekilde terbiye eden Rabbim, Azîmdir, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir." demekle, insan terbiyesindeki azameti hatırlamış oluruz. Bu azamet karşısında eğilme ihtiyacı duyan bir ruh ve bu ihtiyaca cevap verecek şekilde yaratılmış bir beden... İşte, ruhun ve bedenin böyle en güzel bir şekilde terbiye edilmeleri, ancak Azîm olan Allah'a mahsustur.[3] Bir toplumun büyüğü, kendisine karşı çıkılamayan ve emirleri üzerine hareket edilendir. Ancak böyle olmakla beraber bu kimse zaman gelip çeşitli nedenlerle zayıf düşer, aciz kalır, mağlup edilir, sahip olduğu saltanatından ortada eser kalmaz. Oysa Allah Teala, mutlak güç sahibidir ve hiçbir şey O'nu güçsüz kılıp aciz düşüremez. Karşı çıkılıp mağlup edilemez. O gerçek büyüktür. Bu ismin başkaları için kullanılması mecazi anlamdadır. Hakiki büyüklük Allah'a mahsustur. O, her büyükten daha büyüktür. Bu yüzden hiçbir akıl, O'nun büyüklüğün kavrayamaz. Yaratılan bütün varlıklar O'ndan birçok ilimler öğrenmiş olsa bile, bu bilgiler sınırlı ve sonludur. Akılların, sonsuz nurunu kavramaktan aciz kaldığı, anlayışların izzetinin aydınlığında kaybolduğu Allah ne yücedir. Bütün her şey Allah'ın yüceliğine, büyüklüğüne ve kemaline göre bir hiç gibidir. O'nun azametinin başlangıcı, yüceliğinin sonu yoktur.[7] Peygamber Efendimiz buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri şöyle dedi: "Büyüklük benim örtümdür, ululuk da elbisemdir. Kim bu iki şeyde benimle çekişirse ona azab veririm." [8] İbn Abbas anlatıyor. Hz. Peygamber sıkıntı anında şöyle dua ederdi: “Allah'tan başka ilâh yoktur; O, azim ve halim olandır. Allah'tan başka ilâh yoktur; O, büyük arşın sahibidir. Allah'tan başka ilâh yoktur; O, göklerin ve yerlerin Rabb'i'dir ve O, pek değerli arşın Rabb'i'dir.” [9] El-Halîmî der ki: “Azîm, mutlak olarak kendisinden kaçınmak ve uzak durmak mümkün olmayandır. Çünkü bir toplumun büyüğü, o toplumun bütün işlerini üslenen, kendisine karşı çıkılamayan ve emirlerine aykırı davra*nılamayandır. Ancak gerçek mahiyeti böyle olmakla beraber bu kimse, çeşitli bela ve musibetler nedeniyle zayıf düşebilir ve gücü elinden gidebilir. Bu du*umda kendisine karşı çıkılabilir, hatta mağlup edilip saltanatı yok edilebilir. Oysa Allah Teâlâ, mutlak güç sahibidir ve hiçbir şey O'nu güçsüz kılıp aciz düşüremez. Karşı çıkılıp mağlup edilemez. Emirlerine karşı konulamaz. O, gerçek büyüktür. Bu ismin başkaları için kullanılması mecazi anlamdadır.” [10] El-Hattâbî de der ki: “Azîm, büyüklük ve yücelik sahibi olandır. Bedenlerin niteliği sayılan büyüklüğün dışında şanı yüce ve önemi büyük olandır.” [10] Allah, varlığı ile her büyükten daha büyüktür. Zira O'nun varlığı ezeli (öncesiz) ve ebedi (sonsuz)dur. Başkasının varlığı böyle değildir. O, her büyükten daha büyüktür. Bu yüzden hiçbir akıl, O'nun büyüklüğünü kavrayamaz. Hiçbir göz, O'nun izzetini kuşatamaz. O'nun dışındaki her şey küçük, basit ve hakirdir. Yaratılan bütün varlıklar O'ndan birçok ilimler öğrenmiş olsa bile, bu bilgileri sınırlı ve sonludur. Bütün her şey Allah'ın yüceliğine, büyüklüğüne ve kemaline göre bir hiç gibidir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “O'nun yüzünden (zatından) başka her şey helak olucudur.” (Kasas Sûresi, 88) Akılların, sonsuz nurunu kavramaktan aciz kaldığı, anlayışların izzetinin aydınlığında kaybolduğu Allah, ne yücedir. O'nun azametinin başlangıcı, yüceliğinin sonu yoktur.[11][12] Hakiki büyüklük, Allah'a mahsustur. Allah hiç bir şeye muhtaç değildir ve yarattığı her şeyde O'nun büyüklüğünü görmek mümkündür. Allah'ın azametini tefekkür eden insan; O'nun büyüklüğü karşısında gafletten kurtulur, imanı kuvvetlenir; acz, fakr ve kusurlarını anlar, Kurân-ı Kerîm'de Allah-u Teâlâ, kudret-i Rabbâniyenin mûcizâtını (mucizelerini) göstererek, insanların bunları düşünerek ibret almalarını beyan buyurur. Alemin düzenliliğini, yaratılış gayesini, verilen nimet ve güzellikleri, dünyanın geçiciliğini, süt veren hayvanlardaki icazı, gece ve gündüzün dönüşümünü düşünen insan, Allah-u Teâlâ'nın sonsuz ihsanlarıyla kullarını nasıl donattığı karşısında O'nun büyüklüğünü idrak eder. Yeryüzündeki bütün denizler mürekkep olsa Allah-u Teâlâ'nın azametine delâlet eden kelimelerini, yazıp bitiremezler. Akıl, Allah'ın yüceliğini kavramaktan acizdir. Ancak, O'nun mucizelerini akledebilir. Kâfir ve müşrikler ise akletmezler: sağır, dilsiz ve kördürler. (el-Bakara, 2/171) Oysa Müslümanlar; ayette bildirildiği gibi "Çok büyük Rabb'ın adını tesbih ederler. " (el- Vâkıa, 56/74, 96; el-Hakka, 69/52) Yine Bakara suresinde Allah'ın büyüklüğü şöyle beyan buyurulur: [1] «Allah, (o Allah'tır ki) kendinden başka hiç bir ilah yoktur. (O, zatî, ezelî ve ebedî hayat ile) diridir (bakîdir). Zatiyle ve kemâliyle kâimdir. (Yarattıklarının her an tedbir ve hıfzında yegane hakimdir, her şey onunla kâimdir). Onu ne bir uyuklama tutabilir ne de bir uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun izni olmadıkça katında şefaat edecek kimmiş? O, yarattıklarının önlerindekini, arkalarındakini bilir. (Yaratılmışlar) O'nun ilminden yalnız kendisinin dilediğinden başka hiç bir şeyi kavrayamazlar. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri (kucaklamıştır, o kadar) vâsidir. Bunların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O, çok yüce, çok büyüktür.» (el-Bakara, 2/255) | |
|
Etiketler |
elazîm, İsmi, Şerifi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
El-Azîm | efLatun | Esmâ-Ül Hüsnâ | 0 | 16 Mayıs 2012 20:31 |
Azim | Enchanting | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 18 Mayıs 2007 23:12 |
Azim | MavipikSeL | Serbest Kürsü | 1 | 03 Şubat 2007 16:30 |