09 Aralık 2014, 18:29 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | El-Adl (El-Âdil) İsm-i Şerîfi Allah'ın ismi olarak Adl, 'çok âdil' demektir. 'Asla zulmetmeyen, hakkaniyetle hükmeden, haktan ve doğrudan başkasını söylemeyen, bütün icraatında bu şekilde hareket eden' diye de tanımlanmıştır.[1] Allah, her işinde, her hükmünde adaletin zirvesinde; hakîkî adâletten kendisini alıkoyacak takıntıları olmayan, her şeyi ölçülü yaratan, kâinât nizâmını eşsiz dengeler üzerinde kuran, iyi iş ile mükâfâtı, suç ile cezâyı çok ince ve dengeli ölçüler üzerine oturtandır.[2] Allah, insanı adı üzere; yani düzgün, eli, ayağı, gözü, kulağı, kısaca bütün organları birbirine denk gelecek ve dünya hayatını sürdürmesini sağlayacak bir özellikte yaratmıştır; yani onu tam bir denge üzerinde var etmiştir.[3] Peygamber evladını bile hesaba çekecek olmasıyla; Allah âdildir. İlk kulu Hz. Adem'in katil oğlunu bağışlamamasıyla Allah âdildir. Yarattığı ateşin (bu dünya için) hem Müslüman hem de kendi düşmanı kâfire aynı acıyı vermesiyle Allah âdildir. Daha rahat daha güvenli ve daha huzurlu yaşayabilmemiz için hazırladığı kanunların kendi peygamberlerini de bağlaması açısından yüceler yücesi Allah âdildir. Yaptığımız en ufak bir amelin bile karşılığını verecek olması, vaadettiği cennet ve cehennemi doldurması O'nun adaletinin son tecellisidir. Allah-u Teâlâ'nın âdil olması, Müslümanları çok rahatlatır. Hele de zâlimlerin zulmüne uğramışsa; "Zalimler için yaşasın cehennem!" diyerek Allah'ın adaleti haykırılmış olur.[4] Allah, ağacın dallarından, güneşin gezegenlerine, Cennetin tabakalarından, Cehennemin menzillerine kadar her şeyi lâyık mevkiine koymuştur. Bunun bir küçük misalini de insanda sergilemiş, her organı yerli yerine koymuş, vazife yapması için gerekli olan bütün şartları en güzel şekilde hazırlamış ve ihtiyaçlarını görmüştür. İnsanın simasında, göz ile kulağı nasıl adaletle yerleştirmişse, ruhunda da akıl ve hafızayı aynı adalet ölçüleriyle yaratmış ve her birine uygun vazifeleri yüklemiştir. Varlık âleminde adaletini en güzel şekilde gösteren Allah, kullarının amellerine de adalet üzere karşılık verecektir.[5] فَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ خَيْراً يَرَه وَمَن يَعْمَلْ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ شَرّاً يَرَهُُ Femey-yağmel misgâle zerratin [k]hayray-yarah. Ve mey-yeğmel misgâle zerratin şerray-yarah. «Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükafatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir.» (Zilzâl Sûresi, 7-8) [6] "Adalet" denilince bunun zıddı olan "zulüm" hatıra gelir. Zulüm, "başkasının mülkünde, izni olmaksızın, tasarruf etmek" demektir. Allah zulümden münezzehtir; çünkü bütün mülk âleminin tek sahibi ve yaratıcısı O'dur. Bütün esmâ-i hüsnâ gibi, Adl isminin de diğer isimlerlerle yakın ilgisi vardır. Bunu kısaca şöyle ifade edebiliriz: Azîz, Cebbâr, Celîl, Kahhâr, Kadîr, Muktedir, Muntakîm... olan Allah, adaleti en kâmil mânâda tatbik eder. Rahmân, Rahîm, Kerîm, Latîf, Halîm, Ğaffar... olan Allah, bir kulunu Cehenneme koyarsa, o kul bunu hak etmiş demektir. Bir insanın Adl isminden feyiz alabilmesi için, öncelikle kendisine ilâhî bir ihsan olarak verilen bütün organlarını, akıl, kalb, hayal, hafıza gibi manevî cihazlarını, sevgisini, korkusunu ve daha nice hislerini yaratılış gayelerinde kullanması gerekir. Ancak o zaman, ‘her şeyi yerli yerine koymak ve her hak sahibine hakkını vermekle' adalet etmiş ve zulümden kurtulmuş olur. Aklını başkalarını aldatmaya ve onlara haksızlık etmeye yoran bir insan, öncelikle kendi aklına zulmetmiş olur. Çünkü, o akılla nice ilimler tahsil edebilir ve faydalı işler yapabilirdi. Böylece, hem dünyasını hem de âhiretini mamur etmiş olurdu. Muhatabına zarar vermekle ettiği zulüm ise ikinci derecede kalır. Çünkü, kendi aklına verdiği zarara karşılık muhatabının, meselâ, malına zarar vermiş olur. Yine, bir insanın âdil olabilmesi için, maddî imkânlarını da adalet üzere kullanması, israftan sakınması, fakirin hakkı olan zekâtı eksiksiz vermesi gerekir. Zekât vermeyen insan, hem kendi nefsine, hem de muhtaçlara zulmetmiş demektir. Adaletin ikinci şubesine gelince, elinde hüküm ve infaz yetkisi bulunan kimseler, ‘zalimlere hak ettikleri cezayı vermek' ve bunu yaparken de aşırı giderek zulme girmemek suretiyle, Adl ismine mazhar olur ve bu isimden ayrı bir feyiz alırlar.[5] Allah, nasıl insanı adı üzere yarattıysa, onun da yeryüzünde adı üzere davranmasını, yani her zaman koyduğu mizana uygun hareket etmesini ister: "Allah "adl'le emreder." (en-Nahl, 16/90); "İnsanlar arasında adl'le hükmolunmasını emreder" (en-Nisa, 4/58) İslâm'da adâlet mülkün, yönetimin temelidir, âlemin nizamı, "amel ve itaatta kaçınılmaz ahlâki bir fazilet"tir. Adl, tevhîd ile özdeştir; birbirinden ayırmak mümkün değildir. Çünkü, ancak Tevhîd üzere olunduğu zaman adâleti gerçekleştirmek mümkün olabilir; madem ki kâinattaki düzeni belirleyen ve insanın hayatı için bir mizan ve sistem koyan Allah'tır, o halde insan, Tevhîd üzere yaşayıp Allah'ın mizanına uyarak adl'de bulunabilir. Allah'ın ahkâmına tam anlamıyla iman etmemiş bir kimse adı üzere olamaz. Allah mutlak âdildir; fakat kullar Allah'a karşı adâlette bulunamaz; yani O'nu bir başka şeyle denk sayamaz; O'nu bir tartının bir kefesine, bir başka şeyi de öbür kefeye koyamaz. Böyle bir hareket ve inanç, kesinlikle şirktir. Allah'a ortak koşmak demektir; zira Allah hiçbir şeyle tartılamaz, ölçülemez. Kurân'da "Sonra kâfir olanlar Rablerine adı ediyorlar" (el-En'âm, 6/1) buyrulur; yani, kâfirlerin Allah'tan başka Rabler ve ilâhlar kabul edip, bunları Allah'la birlikte aynı kefeye koyup tarttıkları ifade olunur; bu ise Allah'a ortak koşmak, O'na başka varlıkları eşit görmektir. Şu halde, kulun, Allah'ın mutlak âdil olduğunu kabul edip, O'nun koyduğu mizanın iki kefesini de denk tutmaya çalışması, yani adı üzere olması, Allah'ı bir başka şeyle tartmaya kalkışmaması İslâmî akîdenin, yani Tevhîd'in gereğidir. Allah'ın asla zulmetmediği, hak ile hükmedip çok âdil olduğu anlamında kullanılan adı sıfatı onun mahlûklarına büyük nimetler vermede âdil olduğunu ifade eder. Allah'ın mutlak âdil olduğunda bütün İslâm âlimleri arasında tam bir ittifak olmakla birlikte adâlet sıfatının izahında Mutezile10 fırkası ayrı bir izah getirmiştir.[2] | |
|
Etiketler |
elÂdil, eladl, İsmi, Şerifi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Allah İsm-i Şerîfi | Swat | İslamiyet | 0 | 09 Aralık 2014 18:28 |
Trabzon'da 'kasabanın şerifi' tartışması | AngeL | Haber Arşivi | 0 | 04 Ekim 2014 16:12 |
Peygamberimizin Hırka-ı Şerifi | Zen | İslamiyet | 0 | 19 Kasım 2012 14:12 |
Peygamberimiz'in Şemal-i Şerifi | YapraK | İslamiyet | 1 | 20 Mart 2009 03:06 |
peygamberimizin dua hadisi şerifi | Dilara | Hadis-i Şerifler | 1 | 10 Mart 2009 05:47 |