29 Kasım 2014, 15:04 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Eski Toplumlarda Cinlerle İlgili İnanışlar İnsanlar tarih boyunca Tanrı dışında görülmeyen, olağanüstü başka varlıklara da inanmışlar, çeşitli devirlerde ve coğrafî bölgelerde bu varlıkların iyilerine ve kötülerine değişik isimler vermişlerdir. Bunlar bazen tanrılaştırılmış ya da ikinci dereceden tanrısal varlıklar olarak görülmüş, bazen de insanî özellik ve nitelikler içinde düşünülmüş, Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta bile birbirine karıştırılmıştır. İslâm dininde Allah, melek, şeytan, cin ve peygamberin nitelikleri ve fonksiyonları tam olarak belirlenmiş olduğundan bir karışıklığa meydan verilmemiştir. Cinlerin mahiyetleri, değişik varlık kalıplarına girerek görünmeleri, barındıkları yerler, insanlarla ilişkileri, iyi ya da kötü etkisi, adlandırılmaları çeşitli ülkelerin dinî ve dindışı literatürlerinde geniş bir yer tutar. Eski Asurlular ve Bâbilliler arasında toplumun her kesiminde kötü ruh ve cinlere inanılırdı. Bâbilliler bu inançları Sümerlerden aldıklarından bu konuda kullandıkları kelimeler de Sümerceydi. Babillilerin "edimmu" dedikleri kötü ruhlar, öldükten sonra kendileri için âyin yapılmaması ve yeterli takdime sunulmaması yüzünden dünyaya geri döndüğüne inanılan ölü ruhlarıydı. Bunların insanlara musallat olduklarına inanılmış ve uzaklaştırılmaları için çeşitli çarelere başvurulmuştu. Asurlularda ve diğer Sâmî kökenli kavimlerde yaratılışları insanlardan farklı olan cinlerin değişik sınıfları bulunmaktaydı. Bunlardan "utukku" denilen bir grup çölde tuzak kurup insanlara musallat olmak için bekleyen, denizde, dağda, mezarlıkta yaşayan kötü ruhlardan oluşmaktaydı. "Gallû" denilen ve daha az tanınan diğer bir grup da görünüşte cinsiyetsiz cinlerden meydana gelmekteydi. "Rabisu" adı verilen başka bir cin sınıfının gizlice dolaşıp insanlara tuzak kurduğuna inanılırdı. Ayrıca "labartu" denilen dişi cinlerin de içinde yer aldığı üçlü bir cin grubunun zararından özellikle çocukları korumak için boyunlarına afsunlu tabletlerden muska asılırdı. Sâmî kavimleri arasında insana benzemeyen bu cin sınıflarından başka bir de yarı insan görünüşündeki cinlere inanılmaktaydı. Birer canavar olarak göründüğüne inanılan bu cinler "lilu", "lilitu", "ardat lili" diye 3 sınıfa ayrılırdı. Bunların ilki erkek, diğerleriyse dişi cinler kabul edilirdi. Eski Mısırlılarda, Asurlular ya da Hintlilerde olduğu kadar çok sayıda ve çeşitte cin görülmez. Asya dinlerindeki insan azmanı cinler Mısırlılarda yoktur. Eski Mısır dinindeki telakkiye göre cinler genellikle yabani hayvan, yılan ve kertenkele gibi sürüngen ya da siyah vücutlu insan şeklinde yaratıklar olup Ra’nın düşmanları sayılırdı. Ölüler Kitabı’nda anlatıldığına göre özellikle yılan, timsah ve maymun şeklindeki cinler öteki dünyaya sık sık gidebilirdi. Gökle ilgili cinler kuş şeklindedir. Eski Mısır halkı cinlerin delilik, sara gibi hastalıklara neden olduklarına, büyücülerin cinleri kullanarak insanlara korkunç rüyalar gösterdiklerine, insanlara ve hayvanlara zarar verdiklerine inanırlardı. Eski Yunanlılarda "daimon", 2. derecede tanrılara verilen bir isimdi. Yunan mitolojisinde bu kelime insan üstü varlıklar için kullanılır. Fakat daimonlar da insanlar ve melekler gibi Tanrı tarafından yaratılmış, iyisi kötüsü bulunan varlıklar olarak görülmüştür. Batı dillerinde cin için kullanılan "demon" kelimesi, Tanrı'yla insan arasında aracılık yapan yarı tanrı bir varlık anlamında Ortaçağ sonlarının Latincesi yoluyla Yunanca daimondan gelmiştir. Homer bu kelimeyi theos ile eş anlamlı olarak kullanır. Greko-Romen devresinin sonlarında daimon Latince genius gibi genellikle yarı tanrı, yarı insan ya da 2. dereceden ruhlar, özellikle çiftlik ve evleri, malı mülkü koruyan ruhlar için kullanıldı. Daha sonra kelimenin anlamı değişikliğe uğradı ve insanları tâciz eden, onları bedenî ya da zihnî zarara uğratan, fenalığa iten kötü ruhları ifade etmeye başladı. “Yetmişler” çevirisinde, Yeni Ahit’in ilk şeklinde ve kilise babalarının yazdıklarında bu kelime şeytanî tabiatlı şey, kötü ruhlar, Vulgat’taysa kötü ruhlar yanında putperestlerin putları ya da tanrıları için kullanılmıştır. Eski Roma’da genius (müennesi juno) kelimesi uzun bir gelişmeden sonra bazen ruhu, bazen de ölülerin ruhlarını ifade etmeye başladı; nihayet bu kelime evi ya da yeri koruyan cin için kullanıldı. Eski Slavların ruhlara ve cinlere olan inançları günümüze kadar gelmiştir. Bu varlıklar rüya, hastalık, ev ve tabiatla ilgiliydiler. Eski Keltlerde iyi ya da kötü tabiatlı cinlere inanılırdı. Bunlar mağaralarda, çukur yerlerde, ormanların derinliklerinde yaşayan varlıklardı. Eski Germenlerde ruhlar ve ruhlara benzeyen varlıklar, hortlaklar arasında tam bir ayırım yapmak güçtür. Germen mitolojisinde ölü ruhları yanında rüya ve trans halinde insandan ayrılıp başkasına zarar veren ruhlardan da söz edilir. Evi koruyan ruhlar, ırmaklarda, çaylarda, kuyularda, ormanlarda, dağların içinde ya da üstünde yaşayan cinnî varlıklar da onların inançları arasındadır. Bu ruhlar ve cinler yağmur, şimşek ve gök gürültüsüne neden olurlar. Batı'da olduğu gibi doğuda da ruhlar ve cinler konusu her zaman önemini korumuştur. Çinlilerde kuei (cinler) ve shen (ruhlar ya da tanrılar) telakkisi bütün Çin görünmezler âlemini kapsar. Kuei, ölünce görünen âlemden görünmeyen aleme gitmiş insan ve hayvan ruhlarıdır. Bunların yaşayanları aldatmak, zarara sokmak için insan ya da hayvan şekline girebileceklerine inanılır. Ayrıca dağlar, ırmaklar, kayalar, ağaçlar vb. yerlerde oturan ya da onlarla bağlantılı olan tabiat üstü varlıklar da kuei kelimesiyle ifade edilir. Çin folklor ve literatürü cinlerin ve ruhların yaptıklarıyla doludur. Bu korkulan varlıklarla ilgili inançlar geniş çapta taoizm kaynaklıdır. Bununla beraber Budizm Çin’e gelince bu dindeki görünmeyen iyi ve kötü varlıklar inancı da buna eklenmiştir. Çinliler cinlerin her yerde bulunduğuna, onların ölüleri canlandırabileceklerine, mezarları, yol kavşaklarını ve akrabalarının evlerini sık sık ziyaret ettiklerine inanırlar. Onlara göre cinlerin bir kısmı Yen-lo Wang’ın emrinde cehennemde ölülerin cezalandırılmasında görevli olarak o âlemde, bir kısmı gökte, bir kısmı da ancak geceleyin gözükerek insanlar arasında yaşarlar. Çin’de özellikle taoist rahipleri cinlerin kötü etkilerinden korunmak için muskalar, tılsımlar, afsun ve tütsüler, okuma ve üflemelerle ve kimi tâlimatlarla tedbirler alırlar. Birçok zihnî ve bedenî hastalık cinlerden bilinir. Cin zapt etme, talihin açılması için ata ruhları ve iyi ruhlarla haberleşme yaygındır. Çin’de taoist ve Budist halk tapınakları bu gibi işleri rahiplerin yürüttüğü merkezler olarak kullanılır. Konfüçyüsçülük böyle faaliyetlere karşı çıkmıştır. Japonlarda da görünmeyen varlıklar, hayvan ve insan ruhları, hortlak, hayaletler ve cinlerle ilgili inançlar vardır. Japonlar bu konuda Çinlilerden etkilenmişlerdir. Genellikle tilki, porsuk gibi hayvan ruhları şeklinde insanda etkinlik gösterdiğine inanılan kötü ruhları ve cinleri çıkarmak için çeşitli yöntemler kullanılır. Nichiren mezhebinin böyle tedavi işlerinde ayrı bir yeri vardır. Tokyo yakınındaki Nakayama köyü bu konuda çok ünlüdür. Bu köyde Nichiren mezhebine ait bir tapınakta her çeşit kötü ruh ve cin tedavisi yapılır. Hindistan’da en eski zamanlardan beri tanrılar, görünmeyen varlıklar, bu arada insanlara daha yakın varlıklar arasında cinlerle ilgili mitolojik anlatımlar bulunmaktadır. En eski Hint kutsal metinleri olan Vedalar’da görünmeyen cinnî varlıklar 2 gruba ayrılmaktadır. İnsanlara iyi davranan 1. gruptakiler gökte bulunur; düşman olanlarsa yeryüzünde, mağaralarda ve yeraltında yaşar. Bunlar insanlarla birlikte hayvanlara da hastalık, sıkıntı ve ölüm getirirler, hatta ölüm ötesinde bile insanların ruhlarını tâciz ederler. İnsanlar tarih boyunca Tanrı dışında görülmeyen, olağanüstü başka varlıklara da inanmışlar, çeşitli devirlerde ve coğrafî bölgelerde bu varlıkların iyilerine ve kötülerine değişik isimler vermişlerdir. Bunlar bazen tanrılaştırılmış ya da ikinci dereceden tanrısal varlıklar olarak görülmüş, bazen de insanî özellik ve nitelikler içinde düşünülmüş, Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta bile birbirine karıştırılmıştır. İslâm dininde Allah, melek, şeytan, cin ve peygamberin nitelikleri ve fonksiyonları tam olarak belirlenmiş olduğundan bir karışıklığa meydan verilmemiştir. Cinlerin mahiyetleri, değişik varlık kalıplarına girerek görünmeleri, barındıkları yerler, insanlarla ilişkileri, iyi ya da kötü etkisi, adlandırılmaları çeşitli ülkelerin dinî ve dindışı literatürlerinde geniş bir yer tutar. Eski Asurlular ve Bâbilliler arasında toplumun her kesiminde kötü ruh ve cinlere inanılırdı. Bâbilliler bu inançları Sümerlerden aldıklarından bu konuda kullandıkları kelimeler de Sümerceydi. Babillilerin "edimmu" dedikleri kötü ruhlar, öldükten sonra kendileri için âyin yapılmaması ve yeterli takdime sunulmaması yüzünden dünyaya geri döndüğüne inanılan ölü ruhlarıydı. Bunların insanlara musallat olduklarına inanılmış ve uzaklaştırılmaları için çeşitli çarelere başvurulmuştu. Asurlularda ve diğer Sâmî kökenli kavimlerde yaratılışları insanlardan farklı olan cinlerin değişik sınıfları bulunmaktaydı. Bunlardan "utukku" denilen bir grup çölde tuzak kurup insanlara musallat olmak için bekleyen, denizde, dağda, mezarlıkta yaşayan kötü ruhlardan oluşmaktaydı. "Gallû" denilen ve daha az tanınan diğer bir grup da görünüşte cinsiyetsiz cinlerden meydana gelmekteydi. "Rabisu" adı verilen başka bir cin sınıfının gizlice dolaşıp insanlara tuzak kurduğuna inanılırdı. Ayrıca "labartu" denilen dişi cinlerin de içinde yer aldığı üçlü bir cin grubunun zararından özellikle çocukları korumak için boyunlarına afsunlu tabletlerden muska asılırdı. Sâmî kavimleri arasında insana benzemeyen bu cin sınıflarından başka bir de yarı insan görünüşündeki cinlere inanılmaktaydı. Birer canavar olarak göründüğüne inanılan bu cinler "lilu", "lilitu", "ardat lili" diye 3 sınıfa ayrılırdı. Bunların ilki erkek, diğerleriyse dişi cinler kabul edilirdi. Eski Mısırlılarda, Asurlular ya da Hintlilerde olduğu kadar çok sayıda ve çeşitte cin görülmez. Asya dinlerindeki insan azmanı cinler Mısırlılarda yoktur. Eski Mısır dinindeki telakkiye göre cinler genellikle yabani hayvan, yılan ve kertenkele gibi sürüngen ya da siyah vücutlu insan şeklinde yaratıklar olup Ra’nın düşmanları sayılırdı. Ölüler Kitabı’nda anlatıldığına göre özellikle yılan, timsah ve maymun şeklindeki cinler öteki dünyaya sık sık gidebilirdi. Gökle ilgili cinler kuş şeklindedir. Eski Mısır halkı cinlerin delilik, sara gibi hastalıklara neden olduklarına, büyücülerin cinleri kullanarak insanlara korkunç rüyalar gösterdiklerine, insanlara ve hayvanlara zarar verdiklerine inanırlardı. Eski Yunanlılarda "daimon", 2. derecede tanrılara verilen bir isimdi. Yunan mitolojisinde bu kelime insan üstü varlıklar için kullanılır. Fakat daimonlar da insanlar ve melekler gibi Tanrı tarafından yaratılmış, iyisi kötüsü bulunan varlıklar olarak görülmüştür. Batı dillerinde cin için kullanılan "demon" kelimesi, Tanrı'yla insan arasında aracılık yapan yarı tanrı bir varlık anlamında Ortaçağ sonlarının Latincesi yoluyla Yunanca daimondan gelmiştir. Homer bu kelimeyi theos ile eş anlamlı olarak kullanır. Greko-Romen devresinin sonlarında daimon Latince genius gibi genellikle yarı tanrı, yarı insan ya da 2. dereceden ruhlar, özellikle çiftlik ve evleri, malı mülkü koruyan ruhlar için kullanıldı. Daha sonra kelimenin anlamı değişikliğe uğradı ve insanları tâciz eden, onları bedenî ya da zihnî zarara uğratan, fenalığa iten kötü ruhları ifade etmeye başladı. “Yetmişler” çevirisinde, Yeni Ahit’in ilk şeklinde ve kilise babalarının yazdıklarında bu kelime şeytanî tabiatlı şey, kötü ruhlar, Vulgat’taysa kötü ruhlar yanında putperestlerin putları ya da tanrıları için kullanılmıştır. Eski Roma’da genius (müennesi juno) kelimesi uzun bir gelişmeden sonra bazen ruhu, bazen de ölülerin ruhlarını ifade etmeye başladı; nihayet bu kelime evi ya da yeri koruyan cin için kullanıldı. Eski Slavların ruhlara ve cinlere olan inançları günümüze kadar gelmiştir. Bu varlıklar rüya, hastalık, ev ve tabiatla ilgiliydiler. Eski Keltlerde iyi ya da kötü tabiatlı cinlere inanılırdı. Bunlar mağaralarda, çukur yerlerde, ormanların derinliklerinde yaşayan varlıklardı. Eski Germenlerde ruhlar ve ruhlara benzeyen varlıklar, hortlaklar arasında tam bir ayırım yapmak güçtür. Germen mitolojisinde ölü ruhları yanında rüya ve trans halinde insandan ayrılıp başkasına zarar veren ruhlardan da söz edilir. Evi koruyan ruhlar, ırmaklarda, çaylarda, kuyularda, ormanlarda, dağların içinde ya da üstünde yaşayan cinnî varlıklar da onların inançları arasındadır. Bu ruhlar ve cinler yağmur, şimşek ve gök gürültüsüne neden olurlar. Batı'da olduğu gibi doğuda da ruhlar ve cinler konusu her zaman önemini korumuştur. Çinlilerde kuei (cinler) ve shen (ruhlar ya da tanrılar) telakkisi bütün Çin görünmezler âlemini kapsar. Kuei, ölünce görünen âlemden görünmeyen aleme gitmiş insan ve hayvan ruhlarıdır. Bunların yaşayanları aldatmak, zarara sokmak için insan ya da hayvan şekline girebileceklerine inanılır. Ayrıca dağlar, ırmaklar, kayalar, ağaçlar vb. yerlerde oturan ya da onlarla bağlantılı olan tabiat üstü varlıklar da kuei kelimesiyle ifade edilir. Çin folklor ve literatürü cinlerin ve ruhların yaptıklarıyla doludur. Bu korkulan varlıklarla ilgili inançlar geniş çapta taoizm kaynaklıdır. Bununla beraber Budizm Çin’e gelince bu dindeki görünmeyen iyi ve kötü varlıklar inancı da buna eklenmiştir. Çinliler cinlerin her yerde bulunduğuna, onların ölüleri canlandırabileceklerine, mezarları, yol kavşaklarını ve akrabalarının evlerini sık sık ziyaret ettiklerine inanırlar. Onlara göre cinlerin bir kısmı Yen-lo Wang’ın emrinde cehennemde ölülerin cezalandırılmasında görevli olarak o âlemde, bir kısmı gökte, bir kısmı da ancak geceleyin gözükerek insanlar arasında yaşarlar. Çin’de özellikle taoist rahipleri cinlerin kötü etkilerinden korunmak için muskalar, tılsımlar, afsun ve tütsüler, okuma ve üflemelerle ve kimi tâlimatlarla tedbirler alırlar. Birçok zihnî ve bedenî hastalık cinlerden bilinir. Cin zapt etme, talihin açılması için ata ruhları ve iyi ruhlarla haberleşme yaygındır. Çin’de taoist ve Budist halk tapınakları bu gibi işleri rahiplerin yürüttüğü merkezler olarak kullanılır. Konfüçyüsçülük böyle faaliyetlere karşı çıkmıştır. Japonlarda da görünmeyen varlıklar, hayvan ve insan ruhları, hortlak, hayaletler ve cinlerle ilgili inançlar vardır. Japonlar bu konuda Çinlilerden etkilenmişlerdir. Genellikle tilki, porsuk gibi hayvan ruhları şeklinde insanda etkinlik gösterdiğine inanılan kötü ruhları ve cinleri çıkarmak için çeşitli yöntemler kullanılır. Nichiren mezhebinin böyle tedavi işlerinde ayrı bir yeri vardır. Tokyo yakınındaki Nakayama köyü bu konuda çok ünlüdür. Bu köyde Nichiren mezhebine ait bir tapınakta her çeşit kötü ruh ve cin tedavisi yapılır. Hindistan’da en eski zamanlardan beri tanrılar, görünmeyen varlıklar, bu arada insanlara daha yakın varlıklar arasında cinlerle ilgili mitolojik anlatımlar bulunmaktadır. En eski Hint kutsal metinleri olan Vedalar’da görünmeyen cinnî varlıklar 2 gruba ayrılmaktadır. İnsanlara iyi davranan 1. gruptakiler gökte bulunur; düşman olanlarsa yeryüzünde, mağaralarda ve yeraltında yaşar. Bunlar insanlarla birlikte hayvanlara da hastalık, sıkıntı ve ölüm getirirler, hatta ölüm ötesinde bile insanların ruhlarını tâciz ederler. | |
|
Etiketler |
cinlerle, eski, toplumlarda, İlgili, İnanışlar |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Cinlerle Evlenmenin Aslı Var mı? | Swat | İslamiyet | 0 | 29 Kasım 2014 14:57 |
Cinlerle Evlenme | Swat | İslamiyet | 0 | 29 Kasım 2014 14:56 |
Cinlerle İlgili İnanış ve Uygulamalar | Swat | İslamiyet | 0 | 29 Kasım 2014 14:55 |