IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 27 Haziran 2014, 11:12   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Kur'an'ın Tercümanı




Sen Âlim Olacaksın

İslam’ın ilk günleri… Allah Resûlü ve sevgili arkadaşı Hz. Ebû Bekir şehrin dışına çıkmışlar. İkisi de oldukça yorgun. Biraz ileride sürüsünün başında genç bir çoban görünüyor. İki arkadaş çobana yaklaşıp selam veriyorlar. Sonra Resûl-i Ekrem soruyor: “Delikanlı, bize içirebileceğin sütün var mı?” Çoban: “Ben sütün sahibi değil, emanetçisiyim.” diyor. Efendimiz: “Öyleyse yavrusu olmayan, süt veremeyecek bir hayvanı göster bize.” deyince çoban merak ediyor, sütü olmayan koyunu ne yapacaklar, diye. Ama yine de bir tanesini getirip önlerine koyuyor.

Allah Resûlü Rabbine dua ediyor ve sonra hayvanın sütünü sağmaya başlıyor. Bir mucizeyi yaşayan genç çoban, peygamberin elinden süt içiyor. On yedi yaşındaki esmer, incecik delikanlı önce Müslüman oluyor sonra: “Ya Resûlallah, o okuduğun sözleri bana da öğretir misin?” diye rica ediyor. Efendimiz delikanlının başını okşadıktan sonra şöyle buyuruyor: “Sen mutlaka öğrenecek ve âlim olacaksın.”[1]



Kur’an-ı Kerim’i Açıkça Okuyan İlk Kahraman

Peygamber Efendimiz’in yetiştirdiği en büyük âlimlerden birisi olan Abdullah b. Mesud işte böyle Müslüman oldu. O iman eden altıncı kimse olmakla şeref buldu. O Müslüman olduğunda koca yeryüzünde sadece altı Müslüman vardı.[2] Artık çobanlık yapmıyor, Allah Resûlü’nün yanından ayrılmıyordu.

Zulmün bütün karanlığıyla hâkim olduğu günlerdi. Müşrikler, Allah diyen müminlere insaf etmiyor, azabın bin bir çeşidini gösteriyorlardı. Fakat Müslümanlar vazgeçmiyordu. Sahâbîler bir gün aralarında dertleşiyorlar: “Şu müşrikler var ya, şunların karşısında Kur’an okuyamadık, hakkı haykıramadık.” diyorlardı. Rahman Sûresi henüz nazil olmuştu. “Şöyle kabilesi güçlü, arkası kuvvetli biri çıksa da Kâbe’nin yanında halkın ortasında sesinin son gücüyle bu mübarek sûreyi okusa!” diye düşünüyorlardı.

Abdullah b. Mesud fırladı yerinden. “Kur’an’ı, Kureyş’e ben duyuracağım.” dedi. Arkadaşları: “Aman, bu senin işin değil. Senin kimin kimsen, hiçbir gücün yok, canından olursun.” diye mani olmaya çalışıyor ama Abdullah’ı durduramıyorlardı.

Mescid-i Haram’ın tam ortasında, Kâbe’nin yanı başında, Hicr’de oturan Kureyş liderlerinin ve halkın gözü önünde bir yiğit meydana çıktı. Besmele çektikten sonra “er-Rahman” diye haykırdı. O okurken şehir susmuş, Kâbe’nin yüzü gülmüştü. İbrahim’in beytinin önünde yeni bir destan yazılıyor, Kureyş’in Nemrutları hayretler içerisinde birbirlerine bakıyorlardı. “Ümmü Abd’in oğlu neler söylüyor, yoksa Muhammed’in söylediği sözler mi bunlar?” Kureyş’in egemenleri hemen ayağa kalktılar, bu çocuk Kuran okuyor diye Abdullah’ın üzerine saldırdılar.

Müşrikler Abdullah’ı yere düşürmüş döverken, Abdullah gücünün son noktasına kadar okumaya devam ediyordu. Kureyş’in öfkesi yatışıp Abdullah’ı bıraktığında, İbn Mesud’un yüzü gözü, tüm vücudu kanlar içinde kalmıştı. Arkadaşlarının yanına gitti. Onu bu halde gören sahâbîler hüzünle: “Biz senin başına bunun gelmesinden korkuyorduk.” dediler. İbn Mesud ise: “Allah’ın düşmanları benim gözümde hiç bu kadar zavallı olmamışlardı. Vallahi, eğer isterseniz yarın yine gider aynı şeyi tekrarlarım.” diyerek kararlılığını ortaya koydu. Allah Resûlü’nden sonra yeryüzünde Kuran’ı açıkça ilk okuyan İbn Mesud olmuştu.[3]



En Zor Günler

Baskı ve şiddetin dayanılmaz bir hale geldiği günlerde Abdullah b. Mesud, bir grup arkadaşıyla birlikte Habeşistan’a hicret etti.[4] Fakat kısa bir süre sonra Mekke’ye geri döndü. Zulmün şiddeti kat be kat artmıştı. Artık müşrikler, Efendimiz aleyhisselam’a dahi en ağır işkenceleri reva görüyorlardı. Hele bir gün Kâbe’nin yanında namaz kılmakta olan Peygamberimiz, secdeye vardığında başına deve işkembesi koymuşlardı. Allah Resûlü başını kaldıramıyor; İbn Mesud çaresiz, elinden bir şey gelmiyordu. Müşrikler gülmekten birbirlerinin üzerine yıkılırken, Abdullah’ın gözünden yaşlar süzülüyordu.[5]

Nihayet güneş doğup İslam’ın nuru Medine ufuklarında parladığında, İbn Mesud Medine’ye hicret etti. Efendimiz ona ve annesine mescidin hemen yanında bir arsa verdi. Bazı müminlere de İbn Mesud ev yaparken ona yardım etmelerini emretti. Fakat o Müslümanlar, İbn Mesud’u hor görüp yardım etmeye yanaşmayınca, Allah Resûlü çok öfkelendi: “Öyleyse Allah beni neden gönderdi? Allah içlerindeki zayıflara hakkını vermeyen bir toplumu yüceltmez.” buyurdu.[6]

Efendimiz aleyhisselam İbn Mesud’u muhacirlerden Zübeyr b. Avvam, ensardan ise Muaz b. Cebel ile kardeş ilan etti.[7]

Resûl’ün Yanı Başında

İbn Mesud ve annesi, Resûl-i Ekrem’in aile fertleriydi sanki. Medine’ye yeni gelmiş olanlar onu ve annesini ehl-i beytten zannediyorlardı.[8] Hiç kimse Allah Resûlü’ne İbn Mesud kadar yakın değildi. O, Allah Resûlü’ne hizmet ediyor, bir emri olur düşüncesiyle perdenin hemen gerisinde duruyordu.

Peygamberimiz bir yere gidip oturduğunda İbn Mesud, Efendimizin ayakkabılarını alıp koltuğunun altında tutuyor, kalkıp gideceğinde ise hemen koşup ayakkabılarını giydiriyordu. Efendimizin misvağını, yastığını İbn Mesud taşıyor; Allah Resûlü yıkanırken havlusunu o tutuyordu. Efendimizin asası İbn Mesud’un elindeydi. Peygamber’in önünden yürüyüp odasına önce İbn Mesud giriyor, Resûl-i Ekrem’i uykusundan yine o uyandırıyordu.[9]Abdullah b. Mesud, Son Peygamber’in en yakınındaki mesud bir kimseydi.



Bu Ümmetin Firavunu

Bedir Savaşı’na çıkıldığında Abdullah b. Mesud, Kureyş ordusunun durumunu öğrenmek üzere keşfe gitmiş[10], ayrıca savaş meydanında büyük kahramanlıklar göstermişti. Mekke’de kendisini yumruklayan Ebû Cehil’i Bedir’de öldürmek ona nasip olmuştu. Efendimiz, ümmetin firavununun âkıbetini gördüğünde Rabbine şükrederek İbn Mesud’a dua etmiş ve Ebû Cehil’in kılıcını kendisine vermişti.[11]

Uhud günü İslam ordusu dağılıp Efendimiz meydanın tam ortasında kaldığında yanında üç arkadaşıyla birlikte İbn Mesud da vardı.[12] Yine Huneyn günü müminler darmadağın olup Allah Resûlü ileriye hücum ettiğinde o, Efendimizin yanında ona moral veriyor ve Müslümanları yardıma çağırıyordu.[13]

Abdullah b. Mesud, yüce Resûlü hiçbir zaman terk etmedi. Efendimiz rahatsızlandığı zaman ziyaretine gidip durumunu gördüğünde yüreğine derin bir acı düştü. Sonrasında Allah Resûlü’nün huzuruna arkadaşlarıyla birlikte vardığında Resûl-i Ekrem onlara dua buyurdu. Abdullah ve arkadaşlarını karşısında gören Efendimiz ağladı ve gözyaşları içerisinde dostlarına veda etti.[14]



Efendimizden Sonra

Allah Resûlü’nün vefatından sonra İbn Mesud, İslam’a hizmet etmeye devam etti. Hz. Ebû Bekir devrinde dinden dönenler, Medine’yi tehdit ettiğinde şehrin savunmasında aktif görevler aldı. Hz. Ömer döneminde Suriye’nin fethine katılan İbn Mesud, Yermük Savaşı’nda artçı birlikleri komuta etti.[15]

Hz. Ömer tarafından Kûfe’ye hazinedar, kadı ve muallim olarak tayin edilen İbn Mesud bu görevini uzun yıllar büyük bir başarıyla sürdürdü. Hz. Ömer Kûfe halkına gönderdiği mektupta şunları yazıyordu:

“Size Ammar’ı vali, Abdullah’ı ise hem kadı hem de Ammar’ın yardımcısı olarak gönderiyorum. Onlar Allah Resûlü’nün seçkin sahabilerinden ve Bedir ashabındandır. Onlara itaat edin. Abdullah’ı size göndererek sizi kendime tercih ediyorum.”

Bu ifadeler, Abdullah b. Mesud’un Hz. Ömer’in nezdinde ne kadar kıymetli olduğunu göstermektedir.

Abdullah b. Mesud, Hz. Osman döneminin sonlarında halife tarafından Medine’ye çağrılmış, dönüşte Ebû Zer Hazretleri’nin cenaze namazını kıldırmış, Medine’ye döndükten kısa bir süre sonra hicretin otuz ikinci yılında vefat etmiştir.[16] Abdullah b. Mesud’un cenaze namazını Hz. Osman’ın ya da Zübeyr b. Avvam’ın kıldırdığı rivayet edilmiştir.[17]



Resulullah’ın Yetiştirdiği Yüce Bir Âlim

Abdullah b. Mesud ahlakı ve yaşayışı ile Resûlullah’a en çok benzeyen sahâbî idi.[18] Onu bizzat Efendimiz yetiştirmişti. Resûl-i Ekrem bir defasında ondan bir hutbe vermesini istemiş, İbn Mesud da yaptığı konuşma ile Allah Resûlü’nü memnun etmişti.[19]

Resûl-i Ekrem, Abdullah b. Mesud’u pek severdi. “İstişare etmeden bir emir tayin etseydim İbn Ümmi Abd’i yani Abdullah b. Mesud’u tayin ederdim.”[20] der, kendisinden sonra İbn Mesud’un sözlerinin tutulmasını isterdi.[21]

İbn Mesud, Efendimizden on ayet öğrenir, bu on ayeti iyice kavradıktan sonra hayata geçirir ardından yeni bir on ayete geçerdi.[22]O benzeri bulunmayan bir âlimdi. Sahabenin ilmi onda toplanmış, o ilmin doruğuna ulaşmıştı. Henüz Allah Resûlü hayatta iken kadılık vazifesini yerine getirir, fetva verirdi.[23]

Efendimizin bir sözünü rivayet ettiği sırada yüzünün rengi değişir, vücudunu bir titreme alır, hata yaparım diye derin bir endişe duyar, çok titiz davranırdı. Resûlullah’ı hatırladığında yüreği titrer, talebelerine hadis rivayet ederken dikkatli olmalarını tembih ederdi.[24] O insanlara Perşembe günleri nasihat eder, daha fazla sohbet etmesini isteyenlere, Allah Resûlü’nü örnek aldığını, halkı bıktırmak istemediğini söylerdi.[25]



Kur’an’ı En İyi Bilen Sahâbî

İbn Mesud, Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra geride bıraktığı en büyük Kuran âlimiydi. Âdeta Kuran’ın tercümanıydı. Efendimiz aleyhisselam: “Kuran’ı şu dört kişiden öğreniniz.” buyurmuş ve en başta İbn Mesud’un adını zikretmişti.[26]

Bir gece Allah Resûlü, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer ile birlikte yürürken mescidde Kuran okuyan İbn Mesud’un sesini işitmiş, bir süre dinledikten sonra: “Her kim Kuran’ı nazil olduğu ilk tazeliği ile okumak isterse İbn Ümmi Abd yani İbn Mesud gibi okusun.” buyurmuştu.[27]

Yetmiş sûreyi bizzat Efendimizden öğrenen Abdullah b. Mesud[28] şöyle derdi: “Yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nda nerede nazil olduğunu bilmediğim bir sûre ve kimin hakkında indiğini bilmediğim bir ayet yoktur. Yine de Allah’ın Kitabı’nı benden daha iyi bilen birinin var olduğunu bilsem hemen ayağına gider, ondan faydalanırdım.”[29]

Efendimizin Gözyaşları

Allah Resûlü, Abdullah’ın Kuran okuyuşunu çok severdi. Onun gayet tatlı bir sesi vardı. Efendimiz bir gece Abdullah’tan kendisine Kuran okumasını istedi. İbn Mesud: “Ya Resûlallah Kuran sana indirilmişken ben mi sana okuyayım.” diye sorduğunda: “Ben Kuran’ı başkalarından dinlemeyi severim.” buyurdu. İbn Mesud, Nisa Sûresi’ni okumaya başladı. Nihayet “Biz her ümmetten hakkıyla bir şahid getirdiğimiz, onlara da seni şahid kıldığımız zaman, onların hali nice olur?” meâlindeki âyet-i kerimeye geldiğinde Resûl-i Ekrem “Şimdilik yeter.” buyurdu. Abdullah başını kaldırdığında Efendimizin ağladığını gördü.[30]

Uhud’dan Bile Ağır

İslam ordusu Mekke’yi fethetmek amacıyla Medine’den hareket etmişti. Bir mola yerinde sahâbîler ağaçlara tırmanmaya ve hurma toplamaya başlamışlardı. Abdullah da Efendimize hurma ikram etmek için ağaca tırmandığında sahâbîler gülmeye başladılar. Efendimiz ashabına neden güldüklerini sorduğunda sahâbîler, Abdullah’ın bacaklarının inceliğine güldüklerini söylediler. Efendimiz şöyle buyurdu: “Onun bacakları mizanda Uhud dağından bile daha ağır olacaktır.”[31]

Hanefi Mezhebi

Dört halifeden sonra ashabın en faziletlisi ve fakihi kabul edilen Abdullah b. Mesud, pek çok talebe yetiştirmiştir. Onun görüşleri, talebesi Alkame vasıtasıyla İbrahim en–Nehâî’ye, ondan Hammad b. Süleyman’a ve nihayet İmam-ı Azam Ebû Hanife’ye ulaşarak Hanefi mezhebinin temelini oluşturmuştur.[32]

Geceleri ibadetle geçiren, arı vızıltısı gibi bir sesle sabahlara kadar dua eden, gözyaşları sebebiyle yüzünde iki siyah çizgi oluşan İbn Mesud,[33] bembeyaz elbiseler giyer, saçlarını omuzlarına kadar uzatır, güzel kokular sürünür geceleri dahi güzel kokusu sayesinde tanınırdı. [34]



Resûl’ün En Yakınında

Abdullah b. Mesud Allah Resûlü’nün henüz hayatta iken cennetle müjdelediği, sırdaş edindiği, itina ile yetiştirdiği çok değerli bir kimseydi. O, âdeta Efendimizin gölgesiydi. Efendimiz uyumak istediğinde başını Abdullah’ın dizine dayardı. Cinlere Kuran okumaya giderken yanına Abdullah’ı alırdı. Ay yarılıp Hira Dağı ayın iki parçası arasında kaldığında Abdullah, Efendimizle birlikteydi. Bedir günü düşman ordusunu gören Efendimiz Rabbine zafer için yalvarırken Abdullah hemen yanı başındaydı. Allah Resûlü’nün parmakları arasından mübarek sular fışkırdığında o sudan kana kana içen ilk kimse Abdullah b. Mesud’du. Hak gelip batıl zail olduğunda putlar yüzüstü yere devrilirken Resûl’ün yanında İbn Mesud vardı. O, Rabbine sık sık şöyle dua ederdi:

“Allahım, Sen’den geri dönüşü olmayan bir iman, tükenmeyen nimetler ve ebedi cennette Resûl’ün Muhammed’in dostu olmayı isterim.”[35]

Rabbimiz bu yüce sahâbînin duasını kabul buyursun; onun hayatından dersler çıkarmayı ve onun gibi yaşamayı hepimize nasip eylesin. Âmin.



[1] İbn Sa’d, Tabakât, III,150-151; İbn Esir, Üsdü’l-Ğabe, III, 385.

[2]İbn Hacer, el-İsâbe, IV,234; Hakim, Müstedrek, III, 313; Heysemi, Mecmeu’-Zevâid, IX, 287.

[3] İbn Hişam, Sîre, I, 336; İbn Hacer ,el-İsâbe, IV, 234.

[4] Zehebi, Siyer, I, 467.

[5] Buhârî, Salât 109; Cihad 98; Müslim, Cihad 107.

[6] İbn Sa’d, Tabakât, III, 152.

[7] İbn Hişam, I, 504; İbn Sa’d, III, 152.

[8] Buhârî, Fezâilu Ashab 27; Tirmizi, Menakıb 3808.

[9] İbn Abdülber, el-İstiab, III, 988; İbn Esir, Üsdü’l-Ğabe, III, 386; Halebi, İnsanu’l-Uyun, I, 450.

[10] Vakıdi, Meğazi, I, 55.

[11] Buhârî, Meğazi 12; Vakıdi, Meğazi, I, 90-91.

[12] Zehebi, Siyer, I, 467.

[13] Ahmed, Müsned, I, 453.

[14] İbn Sa’d, Tabakât, II, 256-257; Heysemi, IX, 25.

[15] İbn Kesir, el-Bidaye, VII, 17.

[16] Safedi, el- Vafi, XVII, 326; Zehebi, Siyer, I, 499.

[17] İbn Sa’d, Tabakât, III, 160.

[18] Buhârî, Fezâilü Ashab 27; Tirmizi, Menakıb 38.

[19] Hakim, Müstedrek, III, 319.

[20]İbn Hacer, el- İsâbe, IV ,235; M. Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 302.

[21] Ahmed, Müsned, V, 385; Tirmizi, Menakıb, 38.

[22] Zehebi, Siyer ,I, 490.

[23] Kettani, Hz. Peygamberin Yönetimi, I, 196,418.

[24] Ahmed, Müsned, I, 385.

[25]Buhârî, İlim 12.

[26] Buhârî, Fezailu Ashab 27; Ebû Nuaym, Hilye, I,176.

[27] İbn Mace, Mukaddime 11; Amed, Müsned, I, 7, 26.

[28] Zehebi, Siyer, I,471; İsmail Cerrahoğlu, Abdullah b. Mesud, DİA, I, 116.

[29] Buhârî, Fezâilu’l-Kuran 8; Müslim, Fezâilu’s-Sahabe, 115.

[30] Buhârî, Fezâilu’l-Kuran, 33-4; Müslim, Müsafirîn, 247.

[31] İbn Sa’d,Tabakât, III, 155; İbn Esir, Üsdü’l-Ğabe, III, 388.

[32] Kettani, Hz. Peygamberin Yönetimi, II, 493.

[33] İbn Esir, Üsdü’l-Ğabe, III, 389; Hakim, Müstedrek, III, 315.

[34] İbn Sa’d, Tabakât, III, 157.

[35] Ahmed, Müsned, I, 386.

Mutlu Binici

siyerinebi

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
abdullah bin mesud, hayatüs sahabe, kuranın, sahabelerden hikayeler, sahabelerden ibretler, sahabelerin hayatları, sahabelerin hikayeleri, tercümanı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Dilimin Tercümanı Soluğuma Ses Olur musun Liaaa Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 10 Temmuz 2012 18:01