IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 27 Haziran 2014, 11:05   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
İslam'ın İlk Öğretmeni




Nasip olur da yolun Medine’ye düşerse Uhud’a git. Git ve Rasûlü’nün önünde kahramanca savaşıp şehit düşen yiğitleri ziyaret et. Onlar olmasaydı hâlimiz nice olurdu. Bir kere daha düşün… İslam sancağını taşırken kolları koparılan, şehadetiyle dahi Efendimizi koruyan, sarılacak bir kefeni olmayan yüce davetçiyi, Mus’ab b. Umeyr’i hatırla. Hatırla ve ürper!

Cuma namazı için mescide girdiğinde ilk cuma namazını ve bu namazı kıldıran Mus’ab’ı hayal et. Hayal et ve hisset! Ona ve arkadaşlarına dua et! Et ki belki onların ilhamı kalbine dolar da bir Mus’ab da sen olursun.

Eğer öğretmenlik yapıyor, insanları hakka çağırıyorsan Medine muallimi Mus’ab gibi, insanlara karşı güler yüzlü, tatlı sözlü ol. Davetin, Mus’ab’ın daveti gibi ulvî olsun.

Evinde, sofranın başında, ailenle birlikte oturduğunda ilk Müslümanları hayırla yâd et. Yâd et ki onların hayrı seni de sarsın ebediyete kadar. Onların dünyadan niçin vazgeçtiklerini; Allah yolunda yurtlarını, sevdiklerini nasıl terk ettiklerini düşün. Düşün ki bir olan Allah için her şeyden vazgeçmenin tadını alasın. Tadını alıp da, Rabbine, yüklerinden kurtulmuş bir şekilde, varasın.

Habeşistan yolunda, Medine’de aç karnına, yalın ayak yürüyen Mus’ab için dua et. Dua et ki ayakların seni Firdevs Cenneti’ne götürsün. “Elhamdülillah Müslümanım!” diyorsan eğer, bu dini bize ulaştıran şanlı sahabileri, hayırlı selefimiz Mus’ab b. Umeyr’i minnetle hatırla. Ve hatıralarda, onun gibi, hep canlı kal.



İslam’ın İlk Öğretmeni

O, Mekke’nin en güzel ve en pahalı elbiselerini giyen, en yakışıklı delikanlısıydı.[1] Savaşlarda Kureyş ordusunun sancağını taşıyan, hicâbe ve sidâne vazifelerini yerine getiren Abduddaroğulları’nın[2] prensi, annesinin kuzusu, ailesinin gözbebeğiydi. Annesi onun için Yemen’den, Şam’dan en pahalı kumaşları getirtir ve en güzel kıyafetleri ona giydirirdi. Ayakkabıları Hadramevt’ten sipariş edilir[3], uyandığında canı ister diye en leziz yiyecekler başucunda bekletilirdi.[4] O, parayla elde edilebilecek her şeye sahipti. Ama yüreğinde bir boşluk, ruhunda huzursuzluk vardı. Giydiği elbiseler, lezzetli yiyecekler, lüks evler, atlar ve develer, kısaca o gün için zenginlik ifade eden hiçbir şey onu mutlu etmiyordu.

Allah celle, kullarına olan merhameti ve sevgisi sebebiyle Muhammed aleyhisselam’ı peygamber olarak gönderdiğinde Mekke’nin ileri gelenleri O’nu ve davetini nefretle karşılamışlardı. Efendimiz ağaçtan ya da taştan yapılan putların ilah olamayacağını söylüyor, insanları zengin-fakir, efendi-köle gibi sınıflara ayıran bir düşüncenin yeryüzüne huzur ve mutluluk getiremeyeceğini anlatıyordu.

Şehrin güzel ahlaklı, faziletli gençleri birer birer Müslüman oluyorlardı. Mus’ab’ın çevresinde, gününü gün etmekten başka derdi olmayan, hayatı oyun ve eğlenceden ibaret sayan arkadaşları kalmıştı sadece. Ve onlar Mus’ab’ı hiç de mutlu etmiyorlardı. Müslüman olmayı düşündü. Allah’tan başka ilah yoktu, doğruydu. Ama kimsesiz fakir Müslümanlarla, kölelerle aynı ortamda olmak, düne kadar emrine amade olarak yaratıldıklarını düşündüğü köleleri kardeş edinmek kolay mıydı? Hem annesi ne der, kim bilir nasıl da öfkelenir ve ne cezalar verirdi? Bir yanda bütün çekiciliğiyle dünya nimetleri diğer yanda Allah ve Rasûlü vardı. Tercih yapmak, nefse söz geçirmek çok zordu.

Bir akşamüstü evinden çıktı. Safa Tepesi’nin yakınlarındaki evin, Dâru’l-Erkâm’ın, kapısını çaldı.[5] Kapıyı eski bir köle Suheyb-i Rumi açtı. Efendi, köleye kardeşçe sarıldı. Muhammed aleyhisselam’ın huzuruna çıktı. O’nun sözleri, okuduğu ayetler ve gülümseyen siması yüreğini huzurla doldurdu. Paranın, servetin veremediği şey, mutluluk işte buydu. O gece Mus’ab’ın en güzel gecesi oldu.

Müslüman olduğunu annesi dâhil olmak üzere hiç kimseye söylemeyen Mus’ab b. Umeyr gizli gizli Rasûlullah’ın yanına gidiyor, ondan Kur’an-ı Kerim dinliyor, onunla birlikte namaz kılıyordu. Fakat her köşe başında bir casusun dolaştığı Mekke’de Mus’ab’ın Müslümanlığı gizli kalamazdı. Akrabalarından Osman b. Talha, onun namaz kıldığını görünce rüzgâr olup uçtu ve haberi Mus’ab’ın annesine yetiştirdi.[6]

Hunas bint Malik, oğlunun Müslüman olduğunu duyunca çılgına döndü. Dünyayı önüne serdiği; en güzel kokuları, ipekli elbiseleri layık gördüğü oğlu ona ihanet etmiş, ilahlarına isyan ederek aile şerefini ayaklar altına almıştı. Büyük bir titizlikle yetiştirdiği oğlunun Bilal ve Habbab gibi kölelerle aynı safta olduğunu düşünmek Hunas’ı deliye döndürdü. Kardeşleri tarafından yakalanarak annesinin huzuruna getirilen Mus’ab, yapılan tüm tehditlere rağmen İslam’ı terk etmeyi ve atalarının dinine dönmeyi kabul etmedi. Annesi Mus’ab’ı evin bir köşesine hapsederek kapısını sıkı sıkıya kilitledi. Mus’ab için zorlu bir hayat başlamıştı.



Hicret Yollarında

Allah ve Rasûlü uğruna ailesi tarafından zulme uğrayan Mus’ab, bir fırsatını bularak hapisten kaçtı ve Habeşistan’a hicret etti. İman yolunda ailesinden vazgeçen Mus’ab şimdi de Allah için yurdunu kurban etmiş, muhacir olmuştu.[7]

Habeşistan’da bulundukları sırada, müşriklerin önde gelenlerinin Müslüman olduğuna dair bir haber geldi. Velid b. Muğire’nin ve Ebû Uhayha’nın Müslüman oldukları söyleniyordu. Onlar Müslüman olmuşsa herkes Müslüman olmuş demekti. Çok sevindi. Hemen yola çıkıp, arkadaşlarıyla birlikte Mekke’ye döndü. Fakat ne müşrikler Müslüman olmuş ne de Müslümanlara yaptıkları işkenceyi azaltmışlardı. Doğduğu şehre ancak Nadr b. Haris’in himayesinde girebildi.[8]

Kureyşlilerin Müslümanlara yaptıkları baskı dayanılmaz bir hâl alınca yeniden Habeşistan’a hicret etmek zorunda kaldı. O imanı, samimiyeti ve güzel ahlakı ile görenleri kendisine hayran bırakıyordu. Dostlarından Âmir b. Rebîa anlatıyor:

“Mus’ab b. Umeyr Müslüman olduğu günden Uhud’da şehit oluncaya kadar benim arkadaşımdı. Habeşistan’a yapılan her iki hicrette de beraberdik. Ben onun kadar güzel huylu, onun kadar uyumlu bir kimse görmedim.”[9]

Mekke’ye döndüğünde üzerinde yamalı, kaba elbiseler vardı. Ayağında Hadramevt’ten getirilen ayakkabılar yoktu artık. Ama yüzünde İslam’ın nuru, yüreğinde Allah’ın mümin kullarına bahşettiği huzur ve mutluluk vardı.

İslam Davetçisi

Yüce Rabbimiz, Mekke’de zulme uğrayan müminleri, Habeşistan’da dua eden muhacirleri ve Taif’te taşlanan Rasûlü’nü Medineli Müslümanlarla sevindirdi. Akabe’de biat eden on iki kahraman, yurtlarına döndükten sonra Efendimiz aleyhisselam’a bir mektup yazdılar. Onlar kendilerine Kur’an okuyacak, İslam’ı öğretecek, namaz kıldıracak ve insanları İslam’a davet edecek bir öğretmen, bir davetçi göndermesini istiyorlardı.

Allah Rasûlü, İslam’ın ilk öğretmeni olma şerefini genç Mus’ab’a verdi.[10] O hitabeti güçlü, güler yüzlü, samimi bir kimseydi. Ayrıca o güne kadar nazil olan âyet-i kerimeleri ezbere biliyordu. Allah’a çağıran, salih amel işleyen özü ve sözü güzel davetçi Medine’ye hareket etti.

Medine’de Yahudiler ve birbirine düşman olan kardeş çocukları; Evs ve Hazrec kabileleri vardı. Evs ve Hazrec arasındaki kan davası bir asırdan beri devam ediyordu. Birkaç yıl evvel meydana gelen Buas Harbi’nde her iki kabileden pek çok kişi ölmüştü. Müslüman olanlar dahi birbirlerine soğuk davranıyor, diğer kabileye mensup bir kimsenin namazda imam olmasını hoş görmüyorlardı. Medine’nin, Mus’ab b. Umeyr’e ve onun hayat verici davetine çok ihtiyacı vardı.



Medine Fatihi

Medine’ye vardığında büyük İslam mücahidi Esad b. Zürare’nin evine yerleşti.[11] Esad’la birlikte Medine’deki tüm kapıları çalıyor, hurma bahçelerinde toplantılar düzenliyor, bıkmadan yılmadan İslam’ı anlatıyordu. Medine’nin her evinde İslam ve İslam’ın genç davetçisi Mus’ab’ın anlattıkları, onun sözlerinin tatlılığı ve samimiyeti konuşuluyordu. Fakat nasıl Mekke’de Rasûlullah’tan ve mesajından rahatsız olanlar varsa Mus’ab’dan ve anlattıklarından da memnun olmayanlar, onu insanlar arasına fitne sokmakla suçlayanlar ve öldürmek isteyenler vardı.

Mus’ab onlara en güzel ve nazik bir şekilde davranıyor, onları kendisini dinlemeye ikna ediyor ve sözlerin en güzeli olan Allah kelamını okuyarak Müslüman olmalarına vesile oluyordu. Özellikle Üseyd b. Hudayr ve Sa’d b. Muaz’ın Müslüman olmaları Medine’de İslam’ın hızla yayılmasını sağladı. Sa’d b. Muaz’ın Müslüman olduğu gün, lideri olduğu Abdüeşheloğullarının tamamı iman etmişti.[12] İleriki yıllarda İslam’a büyük hizmetler edecek sahabilerin pek çoğu, Mus’ab b. Umeyr’in davetiyle Müslüman olmuşlardı.

Medine evleri İslam’la kucaklaşıyor, putlar kırılıyor, Amr b. Cemuh gibi en tutucu putperestler dahi Müslüman oluyordu. Şehirde yaşayan Arapların büyük kısmı Hak dine teslim olmuştu. Mus’ab Medine’yi tatlı dili, samimiyeti ve bütün kalbiyle okuduğu Kur’an-ı Kerimle fethediyordu. Onun Medine’den gönderdiği haberler Efendimizin yüzünde tebessüm, Bilal’in, Ammar’ın yüreğinde umut oluyordu. O yıl Müslümanların sevinç yılıydı.[13]

İlk Cuma Namazı

Rasûl-i Ekrem’e haber gönderen Mus’ab, Cuma günü Müslümanları toplamak ve namaz kıldırmak istediğini bildirdi. Efendimiz cevaben gönderdiği mektupta; Cuma günü Müslümanları toplamasını, iki rekât namaz kılarak Allah’a yaklaşmaya çalışmalarını ve onlara hitap etmesini emretti. Mus’ab, Sa’d b. Hayseme’nin evinde topladığı on iki kişiye ilk Cuma namazını kıldırdı. İslam tarihinde kılınan ilk Cuma namazının imamı Mus’ab b. Umeyr olmuştu.[14]

Hac mevsimi geldiğinde Medineli Müslümanlarla birlikte Mekke’ye, Efendimizin yanına geldi. Bir yıl boyunca yaptıklarını ve Medine’deki son durumu anlattı. Onun sözleri Efendimiz aleyhisselam’ı çok memnun etti. İkinci Akabe Biatı’nın hazırlanmasında, Medine’nin İslam ile kucaklaşmasında ve şehrin Efendimizin hicreti için uygun bir hale gelişinde Mus’ab’ın büyük emeği vardı.

“Anneciğim, ben seni seven bir nasihatçiyim.”

Mus’ab Mekke’ye geldiğinde ilk iş olarak Allah Rasûlü’nü ziyaret etmişti. Bu durum annesini kızdırmış, Mus’ab hakkında ileri geri konuşmasına sebep olmuştu. Mus’ab ise “Rasûlullah’tan önce herhangi bir kimseyi ziyaret edemezdim.” demiş ve Efendimizle görüşmesinden sonra annesinin yanına gelmişti. O ve arkadaşları Allah’ın Rasûlü’nü her şeyden çok severlerdi.

Annesi, oğlunu yine eski dinine, putlara tapmaya davet edince Mus’ab “Ben Rasûlullah’ın dini olan İslam üzereyim. Allah, kendisi ve Rasûlü için bu dinden razı olmuştur.” cevabını verdi. Annesi “Sen Habeşistan’a gittin ben ağladım, sen Medine’ye gittin ben gözyaşı döktüm, kıymetini bilmedin.” deyince Mus’ab “Siz ne kadar uğraşsanız da ben dinimden dönmeyeceğim.” dedi. Annesi onu hapsetmek istediyse de onun kararlılığını görüp bundan vazgeçti. Annesi ağlamaya başlayınca Mus’ab da ağladı ve “Anneciğim, ben seni seven bir nasihatçiyim.” dedi ve onu İslam’a çağırdı. Fakat Hunas bint Malik’in yüreği kaskatı olmuştu. “Karanlıkları delen yıldızlara and olsun ki senin dinine girip halkın üzerime gülmesine, aklımı zayıf görüp beni ayıplamalarına razı olamam.” diyerek oğlunun isteğini reddetti.[15]

Medine’yi İslam’la buluşturan Mus’ab çok sevdiği annesinin inatçı bir müşrik olarak kalmasına çaresizce boyun eğdi. Hz. İbrahim babası için, Muhammed aleyhisselam amcası için nasıl üzüldüyse Mus’ab da annesine o denli yandı. Rabbim hidayeti dilediğine verirdi.

Mekke’de üç ay kalan Mus’ab daha sonra Medine’ye hicret etti. Muallim olarak geldiği şehrin muhaciri olmuştu. Efendimiz, Mus’ab’ı ensardan Eba Eyyub el-Ensarî[16] ve muhacirlerden de Sa’d b. Ebi Vakkas ile kardeş ilan etti.[17]



İslam’ın Sancaktarı

Bedir Savaşı’nda Efendimiz İslam’ın sancağını Mus’ab b. Umeyr’e verdi. Savaş bitip Müslümanlar kesin bir zafer kazandığında müşriklerden yetmiş esir alınmıştı. Bu esirler arasında Mus’ab’ın kardeşi Ebû Aziz de vardı. Mus’ab kardeşini esir alan sahabiye bu esiri sıkı bağlamasını, zira annesinin çok zengin olduğunu ve onu kurtarmak için Müslümanlara fidye verebileceğini söylemişti. Kulaklarına inanamayan kardeşi bu söylediklerinden dolayı kendisini kınadığında, Mus’ab asıl kardeşinin onu esir eden Müslüman olduğunu ve İslam kardeşliğinin diğer bağları koparıp attığını söyledi.[18] Savaş sonrasında öldürüleceğini anlayan müşrik lider Nadr b. Haris de ondan akrabalık bağını gözetmesini ve kendisi için şefaatçi olmasını istediğinde, vaktiyle Müslümanlara yaptığı işkenceleri hatırlatarak bu talebini reddetti.[19] Hayatı İslam olan Mus’ab İslam’ın dışındaki hiçbir şeye yakınlık duymuyordu.



Allah’a Verdiği Sözü Tutan Bir Kahraman

Bedir’de ağır bir yenilgiye uğrayan müşrikler ertesi yıl Uhud’da Müslümanların karşısına çıktılar. İntikam ateşiyle yanan orduda Mus’ab’ın annesi de yer alıyordu. O kimden neyin hıncını almaya gelmişti? Efendimiz Müslümanların sancağını yine Mus’ab b. Umeyr’e verdi. O gün Mus’ab İslam’ın sancağını dalgalandırıyor, düşman arasına kahramanca dalıyordu. Düşman sancaktarlarından Ertad’ı da öldürmüştü.1(Halife b. Hayyat,Tarih,67) Şehadete susamış müminlerin karşısında müşrikler tutunamamış, savaş meydanından kaçıyorlardı. Fakat tam bu sırada Efendimizin Ayneyn Geçidi’ne yerleştirdiği okçular yerlerini terk etti.

Okçuların savaş meydanına indiğini gören Halid b. Velid onların boşalttığı tepeyi geçerek İslam ordusunu arkadan çevirdi. Beklenmedik bir saldırıya uğrayan Müslümanlar ne yapacaklarını şaşırmışlardı. İslam ordusundaki karışıklığı ve Halid’in hücumunu gören müşrikler geri dönmüş, Müslümanlar çok zor duruma düşmüşlerdi.

İslam ordusu dağılıyor, Efendimiz Müslümanları toparlamaya çalışıyor, onlara sesleniyor ama Müslümanlar onu duymuyorlardı. İşte bu sırada müşriklerden bazıları Efendimizi öldürmek üzere yemin ettiler. Bunlardan birisi olan Abdullah b. Kamie, Efendimiz zannederek, İslam sancaktarı Mus’ab b. Umeyr’e saldırdı ve kılıcıyla Mus’ab’ın sağ elini kopardı. Canının nasıl da yandığını umursamayan Mus’ab, hemen sancağı sol eline aldı. İslam’ın sancağı yere düşemezdi. İbn Kamia yeniden saldırdı ve bu sefer Mus’ab’ın sol elini kopardı. Rasûl’ün sancağı yere düşer miydi hiç! Sancağı göğsüne bastırdı. Dilinden “Muhammed ancak bir rasûldür. Ondan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir.” sözleri dökülüyordu. İbn Kamie nihayet mızrağıyla Mus’ab’ı şehit etti.2( İbn Sa’d,III,120; Halebi,İnsanu’l-Uyûn,II,544) Mus’ab şehit olurken Rabbinden Rasûlü’nü koruması için dua ediyordu.

Mus’ab şehit düşerken düşman saflarında bulunan annesinin yüreği yandı mı hiç bilinmez ama Efendimiz onun şehadetine çok üzüldü. Onun yoksul hâlini ve mütevazı hırkasını görünce bir zamanlar en güzel giysileri giydiğini, en güzel yemekleri yediğini, ancak Allah ve Rasûlü’nün sevgisini her şeye tercih ettiğini söyledi. Sonra Mus’ab’ın mübarek naaşının başında şöyle buyurdu: Ben seni Mekke’de gördüğümde senden daha zarif elbiseler giyen, senden daha güzel ve uzun saçlı kimse yoktu. Şimdi sen bir hırka içinde saçı başı dağınık bir hâldesin.3( Vakıdi,Meğazi,I,311)

Fahri Kâinat Efendimiz Uhud şehitleri hakkında şu ayeti okudu: Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler vardır. Onlardan kimi sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir. Kimi de şehitliği beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde sözlerini değiştirmemişlerdir.[20]



Bir Kefeni Bile Olmadı

Mus’ab şehid düşünce vücudunu saracak bir kefen bulunamadı. Hırkasıyla başını örttüklerinde ayakları, ayaklarını örttüklerinde ise başı açıkta kalıyordu. Efendimizin emriyle ayakları izhir otlarıyla örtüldü.[21] Mus’ab, kardeşi Ebû Rûm b. Umeyr ve Subeybit b. Amr tarafından defnedildi.[22]

Ebû Abdullah Mus’ab b. Umeyr vefat ettiğinde kırk yaşının biraz üzerindeydi.[23] Orta boylu, uzun saçlı ve çok yakışıklıydı.[24] Hanımı Hamne bint Cahş, Efendimizin hanımı Zeyneb’in kardeşiydi. Mus’ab’dan geriye Zeyneb isimli bir kızı[25] ve onu çok seven, onun gibi olmayı hayal eden koca bir ümmet kaldı.




[1] İbn Sa’d,Tabakat,III,116

[2] A. Lütfi Kazancı, ’Abdüddar’, DİA, I, 177; İsmail Yiğit-Raşit Küçük, Hazreti Muhammed, 43

[3] İbn Abdilber, el-İstîâb, IV,1474

[4] Süheyli, Ravdu’l-Unuf,IV,97

[5] İbn Esir, Üsdü’l-Ğâbe,V,181

[6] Belâzûri, Ensabu’l-Eşraf, IX,406

[7] İbn Hacer, el-İsabe, VI,124

[8] Mahmud Esad, Tarihi Dini İslam, 468

[9] İbn Sa’d,III,117

[10] İbn Hişam,Sire, I, 434

[11] İbn Sa’d,III,118

[12] İbn Hişam,II,435-7

[13] Mahmud Esad, 520

[14] İbn Sa’d,III,118

[15] İbn Sa’d,III,119

[16] İbn Hişam,II, 506; İbn Sa’d, III,117

[17] İbn Sa’d,III,120; Hüseyin Algül, ‘Musab b. Umeyr’,DİA,XXXI,226

[18] İbn Hişam, II, 645-6

[19] M. Asım Köksal, İslam Tarihi,IX,170

[20] Ahzâb Sûresi 23.ayet

[21] Buhari,Cenaiz 27; İbn Hacer,VI,124

[22] İbn Sa’d,III,122

[23] İbn Esir,V,182

[24] İbn Sa’d,III,122

[25] İbn Sa’d,VIII,241

Mutlu Binici

siyerinebi

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
hayatüs sahabe, islam sancaktarı, islamda ilk öğretmen, musab bin umeyr, sahabelerden hikayeler, sahabelerden ibretler, sahabelerin hayatları, sahabelerin hikayeleri, İlk, İslamın, öğretmeni


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Şehadet Öğretmeni Ecrin İslamiyet 0 16 Mart 2014 10:27
Yılın öğretmeni seçildi - 2013 yılının öğretmeni kim oldu Violent Eğitim Haberleri 0 22 Kasım 2012 16:25
Atatürk'ün Öğretmeni Demir Düşünen Beyinler 2 11 Ekim 2011 23:25
ABD'nin en iyi öğretmeni TÜRK.. Collettivo Haber Arşivi 0 29 Haziran 2008 01:32