Peygamberlerin davetlerinin dördüncü özelliğine gelince ise oda: Davette kolaylık göstermeleri, zorluk göstermemeleri ve sözü anlaşılır bir şekilde söylemeleridir.
Bu özellik, bütün Peygamberlerin davetinde açık bir şekilde görülmektedir. Çünkü onlar, davetlerini, insanların tabiatına uygun bir şekilde yürütürler. İnsanlara, akılları miktarınca hitap ederler. Bazı büyük kimseler ile ıslahatçıların yaptığı gibi davetlerini zorlaştırmayıp insanların anlayamadıkları veya idrak edemedikleri şeyle insanlara hitap etmezler. Yahut sözleri, insanların anlayabilecekleri bir şekilde söylerler... Peygamberler, büyük kimseler ile ıslahatçıların aksine davet ve tebliğlerinde "Hikmet" yolunu tutarlar. İşte bundan dolayı Kur'an, bunu, Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.v)'in diliyle şöyle haber vermektedir:
"Ben, kendiliğimden bir şey iddia eden kimselerden değilim."[21]
Nitekim Rabbi, ona, "Hikmet" ile insanları, Allah'a davet etmesini emretmektedir. Şanı Yüce Allah bu konuda ise şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammed!) Rabbinin yoluna, 'Hikmet'le[22], güzel öğütle[23] davet et. Onlarla en güzel şekilde mücadele et; doğrusu Rabbin, kendi yolundan sapanları daha iyi bilir. O, doğru yolda olanları da iyi bilir."[24]
Davetin başarılı olabilmesi için;
1. Zanaat ve meslek yöntemlerinden sakınmak,
2. İnsanları davet etmede yahut onlara hitap etmede zorluk çıkartmamak,
3. Büyük-küçük, bilen-bilmeyen her türden insanın anlayabileceği mantık ve akli delil ile hüccetin getirilmesi gerekmektedir...
Hz. İbrahim (a.s), keskin delillerini; yolların en kolayıyla, yolunu keserek ve delilleri beynine vururcasma ortaya koyarak azgın ve zalim düşmanına karşı şöyle getirmektedir:
"İbrâhîm, 'Şüphesiz Allah, güneşi doğudan getiriyor, sende batıdan getirsene' dedi. (İbrahim'in, meydan okurcasına ileri sürdüğü bu delil karşısında) inkar eden, şaşırıp dona kaldı. Allah, zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez."[25]
Böylece zanaat ve meslek yöntemlerinden, kelamı metodlardan ve zor işlerden uzak olarak yaratılışa hitap eden "Yaratılış Yöntemi"nin, davet yolunda daha başarılı olduğunu görmekteyiz.
Hüccetü'l-îslam İmam Gazâlî (rh.a), bu konuda, şu çok güzel sözü söylemiştir:
"Kur'ani deliller, her insanın faydalandığı gıdaların misâli gibidir. Kelamcılarm delilleri ise birçok insanın faydalandığı ve çoklarının zarar gördüğü ilaçların misâli gibidir. Kelamcılarm delillerinin aksine Kur'ani deliller, bebek ve kuvvetli adamın faydalandığı suyun misâli gibidir. Diğer deliller ise kuvvetli kimselerin bir defasında faydalandığı, başka bir defada ise hastalandığı ve bebeklere kesinlikle fayda sağlamayan yiyeceklerin misâli gibidir."[26]
İmam Fahreddin er-Râzî de (rh.a) bu konuda şöyle der: "Kelami yöntemleri ve felsefi metodlan araştırdığında, hastaya şifa vermediğini ve çoğu kimseyi sulamadığmı yani derdine çare olmadığını görürsün. Fakat Kur'an metodunun, Allah'a en yakın yol olduğunu gördüm. Benim gibi (böyle) tecrübe eden, benim bildiğimi bilir."[27]
Beşinci Özellik:
Beşinci özellik de Peygamberlerin daveti hakkındadır. Bu da; davet hakkındaki gaye ve amacı açıklamaktadır. Bundan dolayı bütün Peygamberler, insanları açık bir amaca ve apaçık bir düşünceye çağırmakta olup davetlerinde şüphe ve gizlilik söz konusu değildir... Yüce Allah, bu konuda, nebilerin ve Resullerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (s.a.v)'e hitaben şöyle buyurmaktadır:
"(Ey Muhammed! Onlara) İşte bu, benim yolumdur. Ben, bir delil ve hüccete dayanarak (sizleri), Allah 'a davet ediyorum. Ben ve bana tabi olanlarda (benim sünnetime, slretime ve yoluma) davet ederler. Allah'ı tenzih ederim. Ben, müşriklerden değilim' de."[28]
Burada da görüldüğü üzere Peygamberlerin metodu açıktır ve onların davetleri, gündüzîeym öğle vaktindeki güneş gibi ortadadır. İşte bundan dolayı Yüce Peygamber (s.a.v), konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
"Ben, sizleri, gecesi, gündüz gibi aydınlık olan dosdoğru bir yol (olan İslam) üzere bıraktım. Benden sonra hiçbir kimse ondan sapmaz, sapan ise helak olur."[29]
Böylece Peygamberlerin, insanları açık bir amaç ve şerefli bir gaye olan rabbani risâlete davet ettiklerini görmekteyiz. Zira Peygamberler, davetlerinde; maksatlarını ve amaçlarını gerçek ve hakiki şekliyle bilmeyen bazı büyük kimseler ile filozofların durumu gibi, davetin arkasına gizlenmiş amaç ve gaye ile eğrilmiş yolları tutmazlar. [30]
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
[21] Sad: 38/86.
[22] Fahreddin er-Râzî, bu kelimeyle İlgili olarak şöyle der: "Buradaki hikmet, kesin inancı ifade eden kafi deli!. Ki, işte bu, ayeti kerimede de, 'hikmet' adıyla adlandırılmıştır. Bu, derecelerin en kıymetlisi ve makamlarında en yücesidir. İşte bu, Allah'ın, 'Kİme de hikmet verilirse, muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir.' (Bakara: 269) ayetinde bahsettiği delildir." (Fahreddin er-Râzî, Tefsiri Kebîr, 14/377) (ç).
[23] Güzel öğüt ise zanni ipuçları ve iknai deİİİlerdir ki, bunlarda ayeti kerimede "Güzel Öğüt" olarak belirtilmişlerdir. (Fahreddin er-Râzî, Tefsiri Kebîr, 14/378) (ç).
[24] Nahl: 16/125.
[25] Bakara: 2/258.
[26] îmanı Gazâlî'nin bu sözü için b.k.z: Gazâlî, Îlcamü'1-Avam an Dmi'I-Kelam, s. 20 (c).
[27] İbn Teymiyye, en-Nübüvvat, s. 147-148.
[28] Yûsuf: 12/108.
[29] Ahmed b. Hanbel. Müsned. 1\ 26; îbn Mâce, Mukaddime, 6 (43).
Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 68-70.
[30] Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 70-71.