02 Ağustos 2011, 15:11 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Dìyalog Türkçemizde güzel bir söz var: ¨Hayvanlar koklaşa koklaşa insanlar konuşa konuşa!¨ Bu söz ecdadımızın, insanlar arasında cârî olan mühim bir hakikati, köklü bir kanunu yakaladığını gösterir. Gerçekten öyle değil mi? Birbirimizi konuşarak anlayıp, sevmiyor muyuz? Dostluklar, kucaklaşıp kaynaşmalar konuşarak başlayıp gelişmiyor mu? Dünya küçüldükçe diyalog gündeme gelmedi mi? Son zamanların en gözde kelimesi diyalog değil mi? Diyalog ikili görüşme, konuşma demektir. Ìnsanlar bunun ehemmiyetini anlamak için, iki cihan harbiyle birbirlerini kırmalı mı idiler. Doğu Bloku, Batı Bloku diye yıllar yılı bir soğuk harp mi yaşanmalıydı ? Bugün diyalog dediğimiz karşılıklı konuşma vetiresinin ehemmiyet kazanmasının gerisinde, geçmiş devirde yaşanan bu acı hadiselerin katkısı inkar edilemez. Biz müslümanlar diyaloğa her zaman hazırız. Niye mi? Gidilen yol sağlam, benimsenen fikirler, esaslar doğru. Çünkü vahye dayanıyor. Diyalogla bunu karşı tarafa anlatabilsek, kendimizi gerçek yüzümüzle tanıtabilsek kabul göreceğimize inanıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, insan mükerrem bir varlıktır. Mükerrem, yaratılışı icabı hakkı, gerçeği kabul eden demektir. Öyleyse müslümana düşen, kendini karşı tarafa anlatmaktır. Bu da diyalogla olur. Karşı taraf deyince kimi kastediyoruz? Belki siz hemen: gayr-ı müslimleri anladınız. Olabilir, yanlış değil, ama epeyce eksik. Müslüman - müslümanı da tanımak zorunda. Komşu komşuyla da samimi olmak durumunda. Farklı partideki insanlar da birbirlerini anlamak durumunda. Yani insanız, temas ettiğimiz herkesi anlamak zorundayız. Her insan ayrı bir alemdir. Hatta Hz. Peygamber aleyhisselâmın ¨çocuğu olan onunla çocuklaşsın¨ ifadesinde, babanın evlatlarının anlayacağı bir seviyeye inerek onunla sohbet etmesini emretmektedir. Çünkü çocuklaşma, onun seviyesine inmektir. Bu çocukla diyaloğun gereğidir. ¨Ìnsanların akıllarına, mevkilerine göre davranın¨ hadîs-i şerifi de alelumum herkesle diyaloğun yolunu gösteriyor. Dilimizde bunu ¨herkesin sakalına göre tarak¨, ¨bıyığına göre yağ¨, ¨nabzına göre şerbet¨ diye de ifade etmişiz. Bütün bu insanî düsturlar insanlar arasındaki dostluğu artırmayı hedefler, yanlış anlamaları gidermenin yolunu gösterir, tarak ustalarının, boya veya şerbet satıcılarının zenginleşmesinin yolunu değil. Diyalog deyince Rahmetli Özalı anmamak ne mümkün. Türkiyede kendini ¨i1erici¨, ¨batıcı¨, ¨çağdaş¨.... bilip kendi, dışındakileri ¨gerici¨, ¨örümcek kafalı¨ ve ¨çağ dışı¨lıkla itham eden bir zümrenin işini bitirdi, hem de diyalogla. Nasıl mı? Önce bu zümrenin başını çekenlere mevki makam verdi, gönüllerini kazandı, sonra bunları, kendi dışlarında kalanlarla diyaloğa teşvik etti. Derken radyolarda, televizyonlarda açık oturumlar modası başladı. Farklı görüş mensupları milletin önünde hesaplaştılar. Her şeyin allamesi gibi yutturulanların öyle olmadığını, hep aşağılanmak istenenlerin de öyle olmadığını millet gözüyle gördü. Hakikaten insanın mükerrem olduğu da anlaşıldı. Propagandaya dayanan bilgiler tashih edildi. Hiç beklenmeyen kimselerden beklenmedik itiraflar, tashih-i kanaatler dinledik. Diyalogdan ¨batıcı¨lar zarar görmeye başladılar, ama bu yol açılmıştı, dönüş kolay değildi. Diyalogsuz dönemin devleri cüceleşmeye başlamıştı. Durumu bir müddet, açık oturumun idarecisinin maharetiyle yani ¨eski hiç¨lere konuşurken cümlesini tamamlatmadan, ifade-i meram ettirmeden sözünü kesmek daha çok ¨devleri¨ konuşturmak, onlara tazimle, berikilere tahkirle hitab etmek v.s. suretiyle idareye çalıştılar. Ne var ki bu da milletin gözünden kaçmadı. Eski devler bataklığa düşen biri gibi ne yapsalar aşağı gidiyorlardı. Yine üstte kalmanın yolunu aramak için Ìkinci Cumhuriyet, Yeni Osmanlılık gibi yeni ümitlerin peşine düştüler. Diyalog böylece nice devleri küçültmüş, bir şişenin içine hapsedilecek kadar minikleştirmişti. Gazeteleri de müthiş okuyucu kaybetmişti. Bir meslektaşım anlatmıştı. ¨Dinî konulardaki bazı görüşleriyle bir kısım dindarları rahatsız eden ve bu farklı yaklaşımları sebebiyle de kendisini aydın din adamı bilirken böyle olmayanlara da biraz istiskal havası taşıyan ve çevresinde tanınan bir hocamız konferans için davet edilir. Daveti yapan yetkili, meslektaşları ve talebeler tarafından Onu niye çağırdınız, milletin kafasını karıştırmak için mi? gibi tarizlere, tenkitlere maruz kalır, bu davet bir hâdise olur. Misafir hoca bir konferans iki sohbet yapar, sorular sorulur, cevaplar alınır. Beklenmedik hoş neticeler hâsıl olur: Her iki taraf da fikirlerindeki değişmeleri dile getirirler: misâfir hocanın ¨Benim kendisine doktora verdiğim nice meslektaşlarım bile beni bir konferansa çağırmadılar. Ìlk defa siz çağırdınız, çok teşekkür ederim, memnun kaldım¨ ¨hoca hakkında yanlış bilgi sahibi imişim, ben onu çok katı biliyordum, meğerse değilmiş, açık görüşlü, sehâvetkar biriymiş¨ dediği kulağına geldiği gibi dâvet edilen hoca hakkında da dinleyici hocalardan birinin şöyle söylediğini nakletti:¨Ben hocayı geriden çok fazla büyütüyor muşum, nazarımda pek cüceleşti, sorduğum sorulardan anladım ki, hiçbir meselede sistematik, oturmuş bir fikri yok¨. Demir perdelerin yıkıldığı, sansürlerin imkansız hale geldiği bir dünyada haysiyetle ayakta kalmak isteyen insanlara tek yol kalıyor: Diyaloğa hazır olmak. Geleceğin gâlibleri diyaloğu başarıyla yürütenler olacaktır. Zira medenîler icbar ile değil iknâ ile kazanılır. | |
|
Etiketler |
diyalog |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
ban diyalog | Gulsum | mIRC Scripting Sorunları | 5 | 09 Ekim 2012 23:28 |
Diyalog'a eklenti | TİGeR | mIRC Scripting Sorunları | 3 | 02 Ocak 2012 20:54 |
sohbetim.com help diyalog | Yuzuk0rq | Komik Loglar | 16 | 16 Nisan 2009 19:09 |