Yazarın, konu içinde kısaca temas ettiği ve Bediüzzaman Hazretlerinin Uhuvvet Risalesi'nden alman bazı bölümleri aynen takdim ediyoruz.
Sen bir adamla beraber bir taburda bulunmakla, o adama karşı dostane bir rabıta anlarsın; ve bir kumandanın emri altında beraber bulunduğunuzdan arkadaşâne bir alâka telâkki edirsin. Ve bir memlekette beraber bulunmakla uhuvvetkârâne bir münâsebet hissedersin. Halbuki, imânın verdiği nur ve şuur ile ve sana gösterdiği ve bildirdiği Esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münâsebetleri var.
Meselâ: Her ikinizin; Hâlikınız bir, mâlikiniz bir, Mâbûdunuz bir, Râzıkınız bir. Bir bir, bine kadar bir bir... Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, Kıbleniz bir. Bir bir, yüze kadar bir bir... Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir. Ona kadar bir bir... Bu kadar bir birler vahdet ve tevhîdi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği; ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları halde; şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren öremcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü'mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak; ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münâsebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i'tisaf olduğunu; kalbin ölmemiş ise, aklın sönmemiş ise anlarsın.
***
Cây-ı teessüf bir hâlet-i içtimâiye ve kalb-i islâmı ağlatacak müthiş bir maraz-ı hayat-ı içtimaî:
"Hâricî düşmanların zuhur ve tehacümünde dahilî adâvetleri unutmak ve bırakmak," olan bir maslahat-ı içtimâiyeyi en bedevî kavimler dahi takdir edip yaptıkları halde, şu cemâat-ı İslâmiyeye hizmet dâva edenlere ne olmuş ki; birbiri arkasında tehâcüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz'i adâvetleri unutmayıp, düşmanların hücumuna zemin hazırlıyorlar. Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir. Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir hiyanettir.
***
Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İhtilâfınızdan istifade eden zâlimlere karşı "İnneme'l mü'minûne ihvetün" kal'a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukunuzu müdafaa edebilirsiniz. Malûmdur ki; iki kahraman birbiriyle boğuşurken, bir çocuk, ikisini de döğebilir. Bir mîzanda iki dağ birbirine karşı muvazenede bulunursa, bir küçük taş, muvazenelerini bozup onlarla oynayabilir; birini yukarı, birini aşağı indirir. İşte ey ehl-i îman! İhtiraslarınızdan ve husûmetkârâne tarafgirliklerinizden kuvvetiniz hiçe iner; az bir kuvvetle ezilebilirsiniz. (Mektûbat, s. 262.)