11 Temmuz 2011, 01:11 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yararlı Ruhlar Veya Vicdan Topluluğu İnsanoğlu varedilip bu âleme gönderilirken, iyi-kötü, güzel-çirkin, yararlı ve zararlının nüvelerini de beraberinde getirmiş ve bunlardan bir bölümüne mâhiyetinde çimlenip gelişme hakkını vermiştir. O günden bu güne de insan mahiyetinde, geceler gündüzlerle içiçe; kömür, elmasla yanyana; aydınlık, karanlığın arkasında; kin ve nefret, sevgiyle yaka paça; hürriyet, esarete karşı bitmeyen bir kavga içinde; şekilcilik, ihlas ve aşka pusular kurmakda; hakikat, bâtılla hesaplaşıp durmaktadır. Dünya durduğu sürece de hem bu zıdlıkların çarpışması, hem de onları temsil edenlerin hesaplaşması devam edip gideceğe benzer. Evet bir tarafta, egonun karanlık labirentlerinde yol bilmez, iz bilmez şaşkın ruhlar; diğer yanda, her an sonsuzla yüzyüze ve bitmeyen bir yolculuğa karar vermiş, daha doğrusu iç dünyasında miraca azmetmiş aydınlık gönüller. Birincilerin kaosla başlayıp kaosla biten kâbuslu dünyalarına karşılık, ikincilerin her dakikaları ötelere inancın aydınlık ikliminde ve ucu gelip sinelerine dayanan cennetlerin yalılarında geçmektedir. Birinciler kötü görme, kötü düşünme ve hayattan zevk alamama ızdırabıyla kolu kanadı kırık esirler halinde kıvrım kıvrım kıvranmalarına mukâbil, ikinciler güzel görüp güzel düşünmenin pırıl pırıl ikliminde, her an bir başka dünyaya doğru seyahat etmekte ve bir başka mutluluğu paylaşmaktadırlar. Öncekiler, kendi iç dünyalarında karanlık ve karamsar oldukları gibi, cem’iyyete yararlı olma liyâkatını da kaybetmişlerdir. İçinde yaşadıkları millet ne onlardan, ne de onların kabiliyetlerinden asla istifâde edemez. Hatta böyleleri, cem’iyyete yararlı olmaya zorlansalar bile, ihtimal ki, hep benlikleriyle engellenecek, hep ihtiraslara takılıp kalacak, asla kendilerini aşamayacak ve kendilerinden bekleneni yerine getiremeyeceklerdir. Böyle muhteris gönüllerde mürüvvet ve insanlık arama beyhûde, sevgi ve anlayışa rastlamak ise tamamen imkânsızdır. Bunlar zâhiren başkalarını seviyor görünseler de, az bir dikkatle samimi olmadıkları hemen anlaşılacaktır. Her türlü açıklık ve açık yüreklilikten mahrum bu karanlık ruhları, anlayıp öğrenmek de bir hayli zor, hatta bir bakıma imkânsız gibidir. İnsanca davrandıkları aynı anda zâlim ve mütecâviz, zulüm ve saldırganlıkları içinde de fevkalâde yumuşakdırlar. Güçlü ve kuvvetli olduklarında alabildiğine gaddar, korktukları veya desteksiz kaldıkları zamanlarda ise şahısların ayaklarını öpecek kadar aşağılık ve miskindirler. En küçük bir çıkar uğruna dünyaları ateşe vermekten çekinmez, en hasis bir menfaat karşısında binler ve yüzbinlerin hukukunu çiğner geçerler. Varlıklarını dünyanın direk ve kaidesi sayan bu bencil ruhlar, bütün bir hayat boyu hep ihtirasların mahbesinde yaşar, bir kerecik olsun eşya ve hadiseleri olduğu gibi görmeye muvaffak olamaz veya görmek istemezler. Kör, sağır ve kalpsizdirler; duyup işittikleri bir aldanmışlık, görüp sezdikleri hayâl ve rüya, değer hükümleri de sarhoşça hezeyanlardan ibaretdir... Doğrusu bunlar, özleri itibariyle fevkalade kâbiliyetsiz ve liyâkatsiz, içinde yaşadıkları cem’iyyet itibariyle de son derece yararsız kimselerdir. Şahsi haz ve zevkleri açısından dünyanın tam göbeğinde ve hayatla içiçedirler ama, başkalarına faydalı olma, cem’iyyetin çıkarlarını kollama, ona gelecek zararları göğüsleme ve çevrelerine yararlı olma noktasında onları arasanız dahi bulamazsınız... İkincilere gelince; bunlar, varlığa ermenin sırrını kavramış, kendi iç dünyalarında fütuhat fütuhat üstüne derinleşmeye azmetmiş, herkesle ve herşeyle bir çeşit sevgi ve duygu birliği kurmaya yönelmiş özünde istidat ve liyâkatlı, başkaları için de hem lüzumlu hem de çok yararlı kimselerdir. Yükselip benliklerinin zirvesine diktikleri irade sancağının gölgesinde, hep fazilet kavgası verir, hep hasbilik ve diğergâmlık takip ederler. Düşünce ateşiyle kavrulan ruhları, saflaşan dimağları, nebiler ışığının birer gölgesi gibi, daha önce onların uğradıkları her yerde meleklerle akrabalığa ulaşır, onlarla bütünleşir ve onların arasında gezerler. Hakk katında sâf sâf dizilmiş bahtiyar toplulukların merkez noktasının, hem ilerisini hem de gerisini peygamberler tutar. Onların arkasında da bu kudsilerin bayrağı dalgalanır. O bayrağı dalgalandırana ruhlar fedâ olsun! Nebilerin emir ve direktiflerini bunlar temsil ederler. Böylece merkezi tutanlar hayat şiirini besteler; arkadakiler de onu en tatlı melodilerle seslendirmeye çalışırlar. Merkezdekiler, çevrelerine iyinin, güzelin, ma’kulün mesajlarını sunar ve her tarafta hakikatın meş’alesini yakarlar; arkadakiler de sonsuza kadar hep onun etrafında döner dururlar. Merkezdekiler, “sûr”u dudağında şâha kalkmış İsrafil gibi çevrelerine ruh ve diriliş üflerler, arkadakiler de bu ruha ceset giydirerek onu hayatın her ünitesinde en canlı heykeller halinde temsil etmeye çalışırlar. Bu kutluların seslerinin ulaşmadığı yerlerde ses adına duyulan şeyler birer hırıltı, söylenen sözler de delilerin hezeyânından farksızdır. Bu yüksek kâmetleri görme bahtiyarlığına erememiş körler ve onların gönüllere huzur veren soluklarını duymamış sağırlar, bütün bir hayat boyu bülbülün nağmelerini saksağan sesine karıştırır dururlar da bunun farkına bile vara-mazlar. Bu kutlular, tâ baştan en yüksek hakikat karşısında iki büklüm olup yere yüz sürdüklerinden hep O’nu bildi ve O’nun eşiğine baş koydular. O’nun kapısında eğilenlerin başları ayaklarına selâm durur ve onların ayakları hep başlarının ulaştığı noktalarda dolaşır; dolaşır da secdede bir araya gelen ayak-baş halkası, onları miraçla noktalanan arşiye ve ferşiye1’lerde gezdirir. Hele bir de ilham küheylanları şahlanırsa, bir solukta gökler ötesine ulaşır, cennetlere uğrar, meleklerle atbaşı hâle gelir ve O idrâk edilmez etrafında hayret ve hayranlıkla uçuşup durmaya başlarlar. Kimbilir günde kaç defa, güneşi top, bir başka yıldızı da çevkân yaparak gök ehline sihirli oyunlar gösterirler! Kaç defa, niyazla vuslata erer, yâr ile hemdem olur, nazla geriye dönerler. Kaç defa, aşkın “hayhû” perdeleriyle şahlanır, ruhlarında hakiki varlığa ermenin zevkini duyar ve kendilerinden geçerler..! Soluklarında “Hakk”, düşünceleri hakikat, dillerinde ölümsüzlük muştusu, önlerinde sonsuz saadet... Dünyayı ma’mur etmeyi azmetmişlerdir ama, hayattan kâm almayı akıllarının köşesinden bile geçirmezler. Alabildiğine hasbi ve yürekdendirler; yapıp çattıkları şeyler karşılığında herhangi bir mükâfât istemedikleri gibi kahramanlıklarının destanlaştırılmasını da arzu etmezler. Ne acıdır ki, bütün bir ömür boyu hayır ve fazilet adına kadehler gibi dolup boşalan bu yüksek ruhlar, dünden bugüne bir kısım aldanmış kişiler tarafından hep horlanıp hakir görülmüş, hep yaşama hak ve hürriyetinden mahrûm edilerek cem’iyyet dışı bırakılmaya çalışılmışlardır. Yar yüreğim yâr Gör ki neler vâr Bu halk içinde Bize güler vâr .... Bu yol uzakdır Menzili çokdur Geçidi yokdur Derin sular vâr. (Yunus) Ruhlar aydın, vicdanlar hür, sineler de imanlı olduktan sonra varsın olsun ne çıkar M.Fethullah GÜLEN Hocaefendinin “Yitirilmiş Cennete Doğru” İsimli Kitabından Alınmıştır. | |
|
Etiketler |
ruhlar, topluluğu, veya, vicdan, yararlı |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Ruhlar biz uyurken ruhlar alemine gidiyorlar mı? | Kaf_Dağı | İslamiyet | 0 | 09 Mart 2016 10:17 |
İsa Birliği, Topluluğu | PySSyCaT | Hristiyanlık | 0 | 21 Ocak 2016 22:44 |
Şer Topluluğu Dağıtma | Swat | İslamiyet | 0 | 26 Kasım 2014 22:53 |
Selamlar, IF Topluluğu :) | AdX | Hey Sen! Beni Tanıyor Musun? | 7 | 29 Mart 2013 17:15 |
İkiz Ruhlar & Eş Ruhlar | Perius | Burçlar, Fallar ve Kehanetler | 0 | 02 Temmuz 2011 20:16 |