11 Temmuz 2011, 01:10 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Millî Düşüncenin Gurbet Yılları Bugüne gelinceye kadar millî mefkûre ve târihî değerlerin bu kadar garib kaldığını hatırlamak mümkün değildir. Müntesiblerinin cehalet ve iradesizliği, hasımlarının azim ve cür’eti karşısında gurbetlerin en acısına marûz bırakılan koskoca bir târihî da’va, kimbilir daha ne kadar zaman bu yalnızlığını yaşayacak..? Yıllar yılı cehalet ve aczini aşamayan bu dünya ve onun uyur-gezer insanları, fevkalâde azimli, fevkalâde mütecaviz ve alabildiğine şer bir dünya karşısında, defaatla nakavt edilmiş olmasına rağmen, büyük bir kısmı itibariyle, bir kerecik olsun gerilime geçemedi, kendini yenileyip kendi asrı ile hesaplaşamadı ve çağını hep gerilerden takip edip durdu. Arasıra toparlanıp kendine gelmeye çalıştığı görüldü ise de, bir düzine karanlık ruh, karanlık düşünce ve karanlık beyanların “irtica, çağdışı” yaygaraları karşısında sindi ve fermuarını başına çekerek yeniden derin uykulara daldı. Evet, işte bir tarafta, örfüne, an’anesine, mukaddes değerlerine bağlı, fakat büyük ölçüde okumayan, düşünmeyen, şayet bir problemi olursa ona harikalar kuşağında çözüm bekleyen ve sürekli olarak hasımlarının oyun ve gözbağcılığına gelen saflardan saf bu sadedil insanlar, diğer tarafta yabancılaşmayı “çağdaşlık” ve “medeniyet” sayan mukaddes değerlerini tezyiften geri kalmayan, bir çırpıda bütün geçmişini inkâr edebilen ve kendi dünyasına aid hiçbir şeyi bilmeyen, hatta bilmediğini de bilmeyen.. dînî duygu ve dînî düşünceye karşı fevkalâde mütecaviz; garpçılığı sırf bir taklîd, kendi dünyasından nefreti bir aşağılık duygusu.. hâsılı; “Şark’a bakmaz, garbı bilmez görgüden yok vâyesi, (1) Bir kızarmaz yüz, yaşarmaz göz bütün sermayesi” kimliksiz bir yığın... Birincilerin, arzu edildiği ölçüde faydalı oldukları iddia edilmese bile, hüsn-ü niyetli ve zararsız olduklarında şüphe yoktur. Ya ikinciler öyle mi? Bunlar tamamen, hasım dünyanın söz ve fikirleriyle oturur kalkar, onların kin ve nefretlerine tercüman olur, onların düşüncelerine şerhler, hâşiyeler yapmaya çalışır ve eski şerhçileri, haşiyecileri tenkid etdikleri aynı noktada, batıl hezeyanların yorum ve izahlarıyla çürüyüp giderler. Bunlardır ki kitap, gazete, mecmua, panel ve açık oturum gibi şeylerle efkâr-ı âmme yapmasını, meşruları gayr-ı meşrû, gayr-ı meşrûları da meşrû göstermesini çok iyi bilirler. İsterlerse, hiç yoktan sun’i kıyametler kopararak cem’iyyeti tedirgin ve yığınları da birbirine düşürebilirler. Ve yine bunlar, din ve dince mukaddes sayılan şeyleri tahribden bir lahza geri kalmaz; yerinde mâzi ve tarihi karalayarak, nesilleri özlerinden uzaklaştırır, yerinde ilericilik adına ülke ve insanımıza bütün bütün zararlı herşeye vize vererek, yığınları yabancı düşüncelerle şaşkına çevirir, yerinde de bütün ahlâkî prensipleri hiçe sayıp kitleleri zabt u rabt altına alan tarih kadar eski bütün beşerî disiplinleri yerle bir eder ve anarşiye davetiyeler çıkarırlar. Bunlar ve bunların elinde kimliksizleşen bilgisiz nesiller, zamanla birbirinin kurdu hâline gelir ve ülke bir baştan bir başa kanlı bir arenaya döner. Tabii bu arada, geçmişine saygılı, yarınını kavrama peşinde ve çağıyla hesaplaşmaya hazırlanan aydınlık ruhları beşinci kol, “mürteci” gibi yaftalarla karalayıp toplum dışı bırakmayı, ürkütüp kaçırmayı ve onlarda, sahip çıktıkları cihan paha değerlere taraftar olmanın ayıp olduğu hissini uyararak, koskoca bir târihi mirası hâmîsiz, müdâfisiz bırakmayı da ihmâl etmezler. Her gün, her hafta, dünyanın kaç yerinde ve bilmem hangi mel’anet yuvalarında üretilen binbir yalan, tezvir, iftira ve isnadlarla vatan evladının, birbirine karşı kin ve nefretlerini bileyerek, onları hep hınçlı ve gerilim içinde tutmaya çalışırlar. Bütün bunları, ilhâd cephesinin tahripçi olmasında, onun profesyonel şirretliklerinde, oyunlarını hasım dünyanın plân, düşünce ve imkânlarından istifâde ederek çok iyi oynamasında aramak uygun görülse bile, yıllar yılı bilgisiz ve görgüsüz kalmaya mahkûm edilmiş, her fırsatta sindirilmiş, değişik oyunlara getirilerek hep safdışı bırakılmış ve bir türlü kalp-kafa bütünlüğüne erme imkânını elde edememiş vatanperver kesimin, gerekdiği kadar tarih şuuruna ve mes’ûliyet duygusuna sahip bulunamamasında aramak daha muvafık olacakdır. Ah şanlı talihsiz, muhteşem bahtsız ülkem! Bir zamanlar “Hürriyet, müsâvaat, adâlet” teranesini dilinden düşürmeyenlerin elinde hırpalanıp durdun. Bir başka zaman yabancılarla elele, omuz omuza milleti bölüp ülkeyi sağa sola peşkeş çeken karbonarilerin maceralarıyla.. bir diğer zaman da hasım dünyanın bütün nefret ve tiksintilerine rağmen, ille de onunla zifafa koşan kimliksiz bir gürûhun hevâ ve hevesleriyle..! Sen ne zaman duygu ve düşüncede dirilerek dostlarını sevinç ve gıptaya, düşmanlarını da infial ve öfkeye sevk edeceksin? Ne zaman o muhteşem yerini alarak târihî fonksiyonlarını kusursuz yerine getireceksin..? 1) Vâye: Nasip, kısmet. M.Fethullah GÜLEN Hocaefendinin “Yitirilmiş Cennete Doğru” İsimli Kitabından Alınmıştır. | |
|
Etiketler |
gurbet, milli |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Acı Gurbet & Almanya Acı Gurbet (1988) Yılmaz Köksal, Ceylan, Yusuf Sezgin | CORDON BLEU | Antikacı | 0 | 04 Ağustos 2021 17:48 |
Düşüncenin Gücü | Sanem | Kişisel Gelişim | 0 | 08 Şubat 2018 13:33 |
Düşüncenin oluşumu | Sır | Felsefe | 0 | 19 Ağustos 2013 09:22 |
Dil Düşüncenin Evidir... | Ruj | Türkçe | 0 | 13 Aralık 2010 10:09 |
Gurbet içinde Gurbet! | Gravity | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 23 Eylül 2008 23:14 |