21 Kasım 2010, 19:35 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Ihram ve haramları İbnu ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ muhrimin giyeceği şeylerden sorulmuştu şu cevabı verdi: “Muhrim ne kamîs (gömlek), ne sarık, ne bürnus[1], ne şalvar ne de vers[2] veya zaferân bulaşmış bir giysi taşır. Ayağında huff (topukları kapatan ve üzerine meshedilmesi caiz olan çizme, bot, mest vs.) yoktur. Ancak naleyn (ayakkabı) bulamazsa, mestlerin topuktan aşağı kısmını kesmelidir.” Buharî’de şu ziyade var: “İhramlı kadın yüzünü örtmez, eldiven de giymez.” [Buharî, Hacc 21, Cezâu’s-Sayd 13, 15, İlm 53, Sâlât 9; Müslim, Hacc 1, (1177); Muvatta, Hacc 8, (1, 324-328); Tirmizî, Hacc 18, (833); Ebu Dâvud, Menâsik 32, (1824, 1825, 1826); Nesâî, Hacc 28, (5, 129)] Yine İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den rivayete göre demiştir ki: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) kadınları ihrama girdikleri vakit eldiven kullanmaktan, yüzlerini örtmekten ve vers ve za’ferân değmiş elbise giymekten yasakladı ve: “Bunlardan gayrı, hoşuna giden elbise çeşitlerinden safranla boyanmış veya ipekli veya zinet veya şalvar veya kamîs veya mest giysin.” dedi.” [Ebu Dâvud, Menâsik 32, (1827)] Nâfi, Hz. Ömer’in azadlısı Eslem’in , İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’e şöyle dediğini işitmiştir: “Ömer (radıyallahu anh), Hz. Talha (radıyallahu anh) ihramlı iken üzerinde boyalı bir giysi görmüştü. “(Ey Talha) bu boyalı giysi de ne?” diye sordu. (Talha cevaben): “Ey Mü’minlerin emiri, bu kızıl toprakla boyanmıştır!” dedi. Ömer (radıyallahu anh): “Ey millet, sizler halkın imanlarısınız, halk sizlere uymaktadır. Eğer câhil biri bu elbiseyi görse: “Talha İbnu Ubeydillah, ihramda boyalı elbise giymiş.” diyecek. Ey millet, bu boyalı elbiselerden hiçbirini giymeyin!” [Muvatta, Hacc 10, (1, 326)] Urve anlatıyor: “Esma Bintu Ebî Bekr (radıyallahu anhümâ), ihramlı olduğu halde, sarı renkli elbiseler giyerdi. Ancak bunlarda zâ’ferân olmazdı.” [Muvatta, Hacc 11, (1, 326)] Ya’lâ İbnu Umeyye (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) Ci’irrâne’de iken, sakalını ve saçlarını sarıya boyanmış, sırtında da zâ’ferân lekeleri bulunan bir cübbeyelumre için ihrama girmiş bir adam geldi. “Ey Allah’ın Resûlü dedi, şu gördüğün gibi umre için ihrama girdim!” Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm): “Şu cübbeyi çıkar, sarı boyayı da yıka!” diye emretti.” [Buharî, Umre 10, Cezâu’s-Sayd 16, 17, Megâzî 56, Fedâilu’l-Kur’an 2; Müslim, Hacc 6, (1180); Muvatta, Hacc 18, (1, 328-329); Tirmizî, Hacc 20, (835, 836); Ebu Dâvud, Menâsik 31, (1819-1822); Nesâî, Hacc 43, (5, 142-143)] Bu metin, Sahiheyn’deki metindir. Ebu Dâvud’un rivayetinde şu ziyade mevcuttur: “Umre’de iken, hacc’da yaptığını yap.” İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’in: “İhramlının mıntaka (kemer) takmasını mekruh addettiği” rivayet edilmiştir.” [Muvatta, Hacc 12, (1, 326)] Kasım İbnu Muhammed anlatıyor: “Bana, el-Ferâfisa İbnu Umayr el-Hanefi haber verdi ki, O, Hz. Osman (radıyallahu anh)’ı, ihramlı iken yüzünü örter görmüş.” [Muvatta, Hacc 13, (1, 327)] Nafî anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) demiştir ki: “İhramlı kimse, başın çeneden yukarısını örtmez.” [Muvatta, Hacc 13, (1. 327)] Hz. Aişe (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Biz (kadınlar) ihramlı olarak Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’la beraber iken, binekliler bize uğrardı. Onlar tam hizamıza gelince, herbirimiz cilbabını başından yüzünün üzerine sarkıtıverirdi. Bizi geçtiler mi tekrar kaldırırdık.” [Ebu Dâvud, Menâsik 34, (1833)] Fâtıma Bintü’l-Münzir anlatıyor: “Biz, bir kısım kadınlar, ihramlı iken, yanımızda Esmâ Bintu Ebî Bekr (radıyallahu anhümâ) olduğu halde, yüzlerimizi örtüyorduk.” [Muvatta, Hacc 16, (1, 328)] Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) hem ihrama girdiği zaman, hem de ihramdan çıktığı zaman Kâ’be’yi tavaftan önce hıll’i için, içinde misk bulunan kokuyu şu iki elimle sürdüm.” [Buharî, Hacc 18, 143, Libâs 73, 89, 91; Müslim, Hacc 31, 33, (1189); Muvatta, Hacc 17, (1, 328); Tirmizî, Hacc 77, (917); Ebu Dâvud, Menâsik 11, (1746); Nesâî, Hacc 41, (5. 136-141)] Bir rivayette şu ibare de var: “…Veda haccında zerîre denilen koku ile …”[3] Bir başka rivayette: “… ihrama girmezden önce, sonra ihrama girerdi …” Bir diğer rivayette: “… bulabildiğim kokunun en iyisi ile başında ve sakalında koku maddesinin parıltısını görünceye kadar (sürerdim).” Bir diğer rivayette: “… Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) ihramlı iken (sürülen) koku maddesinin saç ayrımlarındaki parlaklığına (şu anda) bakıyor gibiyim.” Bir rivayette şu ziyade var: “İbnü Ömer (radıyallahu anhümâ) zeytinyağıyla yağlanırdı. Bunu İbrahim (Nehâî)’ye zikretmiştim, bana: “Pekala, şu rivayeti ne yapacaksın: “Esved, Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’den onun şöyle söylediğini rivayet etti: “… (Sürülen koku maddesinin saç ayrımlarındaki parlaklığına bakıyor gibiyim.” Bir rivayette de şu ziyade var: “… Bu, ihramının kokusu idi.” Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: “İbn Ömer’e koku sürünüp ihrama giren kimse hakkında soruldu. Şu cevabı verdi: “Ben koku neşreden ihramlı olmayı sevmem. Katrana bulanmam bunu yapmaktan daha iyidir. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’ye, İbnu Ömer’in, bu sözü haber verilince: “Ben, Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’a ihrama (gireceği) sırada koku sürdüm. Bu halde hanımlarına uğradı. Sonra da ihrama girdi, koku neşrediyordu.” dedi. [Buharî, Gusl 14; Müslim, Hacc 47, (1192); Nesâî, Hacc 42, (5, 139), Gusl 13, (1, 203)] Nesâî’nin kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm), ihrama girmeyi arzu ettiği zaman bulabildiği en güzel yağla yağlanırdı. Öyle ki, yağın parlaklığını başında ve sakalında görürdüm.” (Râvi Hz. Aişe’dir) [Nesâî, Hacc 42, (5, 139-140)] Nesâî’nin Hz. Aişe’den bir başka rivayeti şöyledir: “Ben O’na ihrama gireceği zaman ihramı için, Akabe’yi taşlamasından sonra ve Beytullah’ı tavafından önce hıll’i (ihramsız hâli) için koku sürdüm.” [Nesâî, Hacc 41, (5, 137)] Bir diğer rivayet şöyledir: “Sizin kokunuza benzemeyen bir kokutur.” Yani kokusu uzun müddet kalmaz.” demektir.” [Nesâî, Hacc 41, (5, 137)] Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Biz Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) ile Mekke’ye doğru yola çıkardık. İhram sırasında alınlarımıza sükk kokusundan sürerdik. Birimiz terlese yüzüne akardı. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) onu görür, bize yasaklamazdı.” [Ebu Dâvud, Menâsik 32, (1830)] Salt b. Zübeyd, ailesinin birçok ferdinden şunu nakletmiştir: “Hz. Ömer (radıyallahu anh) Şecerede iken, güzel bir koku hissetti. “Bu kimden?” diye sordu. Kesîr İbnu’s-Salt: “Bendendir, saçımı dondurdum ve traş olmamaya karar verdim.” dedi. Hz. Ömer, “Su birikintilerinden birine git, koku gidinceye kadar başını ovuştur!” dedi. O da öyle yaptı.” [Muvatta, Hacc 20, (1, 329)] İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den anlatıldığına göre: “İhramlı iken Cuhfe’de ölen oğlu Vâkid’i kefenledi, başını ve yüzünü örttü ve şöyle dedi: “İhramlı olmasaydık, ona güzel koku sürerdik.” [Muvatta, Hacc 14, (1, 327)] Bu hadiste, İmam-ı Azam, İmam Malik ve Evzâî Sahiheyn’de kaydedilen bir İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) rivayetine cevap bulurlar: “İhramlı bir kimseyi, devesi sırtından atarak ölümüne sebep olmuştu. Durum Resûlullah’a intikal ettirilince: “Onu yıkayın, kefenleyin, sakın başını örtmeyin ve koku da yaklaştırmayın. Zira o, (kıyamet günü) telbiye getirerek dirilecektir.” buyurdu.” Nâfi anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) ihram giyerek Mekke’ye doğru yola çıkınca, güzel bir kokusu olmayan yağla yağlanırdı. Sonra Zülhuleyfe mescidine gelir, namaz kılar, sonra binerdi. Devesi onu kaldırınca ihrama girer, şöyle derdi: “Ben Resûlullah’ın böyle yaptığını gördüm.” [Buharî, Hacc 28; Muvatta, Hacc 32, (1, 333).] Tirmizî’nin bir rivayetinde şöyle denir: “O koku katılmamış bir yağla yağlanırdı.” [Tirmizî, Hacc 114, (962); İbnu Mâce, Menâsik 88, (3083)] Abdullah İbnu Huneyn anlatıyor: “İbnu Abbâs ile Misver İbnu Mahreme (radıyallahu anhümâ) Ebvâ’da ihtilaf ettiler. İbnu Abbas: “Muhrim başını yıkar.” dedi, Misver ise: “Hayır, yıkayamaz!” dedi. İbnu Abbas, beni Ebu Eyyûb el-Ensâri (radıyallahu anh)’a gönderdi. Onu iki direk arasına gerilmiş bir perde gerisinde yıkanıyor buldum. Selam verdim, “Kim o?” dedi. “Abdullah İbnu Huneyn, dedim. Beni sana İbnu Abbas gönderdi. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ın ihramlı iken başını nasıl yıkadığını soruyor.” Ebû Eyyûb (radıyallahu anh) elini perdenin üzerine koyup aşağı doğru bastı ve başı göründü. Üzerine su döken kişiye: “Dök!” dedi. O da başına döktü. Başını iki eliyle oynattı, onları öne ve geriye getirdi ve şöyle dedi: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ı böyle yapar gördüm.” [Buharî, Cezâu’s-Sayd 14; Müslim, Hacc 91, (1205); Muvatta, Hacc 4, (1, 323); Ebu Dâvud, Menâsik 38, (1840); Nesâî, Hacc 27, (5, 128-129); İbnu Mâce, Menâsik 22, (2934)] Muvatta dışındaki rivayetlerde şu ziyade mevcuttur: “Misver, İbnu Abbas’a şunu söyledi: “Seninle bir daha münakaşa etmiyeceğim (ne dersen kabulüm).” Hârice İbnu Zeyd, babası Zeyd (radıyallahu anh)’den naklediyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) ihrama girmek için soyundu ve yıkandı.” [Tirmizî, Hacc 16, (830)] Nâfi anlatıyor: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) ihrama girmezden önce ihram için, Mekke’ye girmek için, Arafat’ta vakfe için yıkanırdı.” [Muvatta, Hacc 3, (1, 322); Buharî, Hacc 38] İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) yıkama ile saçlarını nizama soktu.” [Ebu Dâvud, Menâsik 12, (1747, 1748); Nesâî, Hacc 40, (5, 136); Buharî, Hacc 19; Müslim, 21, (1184); İbnu Mâce, Menâsik 72, (3047)] İbn Abas radiyellahu anh Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ihramlı iken hacamat olduğunu rivayet etmitir. Buhârî şu ilavede bulundu: Oruçlu iken hacamat oldu. Buharînin bir diğer rivayetinde “ İhramlı iken başındaki bir sancıdan dolayı hacamat oldu.” ifadesi vardır. Bir diğer rivayette de “ Yarım baş ağrısından dolayı Mekke yolunda Lahyu cemel denen bir su başında başının ortasından hacamat oldu. [ Buhari, Cezaus’s-Sayd 11, T1b 12,15; Müslim, Hacc 88, (1203); Ebû Davud, Menasik 36,1835-1836); Tirmizî Hac 22,(839); Nesâî, Hacc 92, (5, 193); İbnu Mâce, Menπasik 87, (3081).] Metin Sahiheynindir. Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) ihramlı iken ayağının sırtından çektiği bir ağrı sebebiyle hacamat oldu.” [Ebu Dâvud, Menâsik 36, (1837); Nesâî, Hacc 94, (5, 194)] Nesâî’nin rivayetinde “… maruz kaldığı incinme sebebiyle (ayağının sırtından hacamat oldu)” denmiştir. Nübeyh İbnu Vehb anlatıyor: “Ömer İbnu Ubeydillah İbni Ma’mer, ihramlı iken gözünden hastalandı. Bunun üzerine gözlerine sürme çekmek istedi. Ancak Ebân İbnu Osman onu bundan men etti ve gözlerine sabır basmasını tavsiye etti. İlaveten: Hz. Osman (radıyallahu anh)’ın Resûlullah’ın böyle yaptığını rivayet ettiğini söyledi.” [Müslim, Hacc 98, (1204); Ebu Dâvud, Menâsik 37, (1838); Tirmizî, Hacc 106, (952); Nesâî, Hacc 45, (5, 143)] Ebu Dâvud’un rivayetinde şu ziyade var: “Ebân hacc emiri idi.” Sabır güzel koku olarak kullanılmayan bir ilaçtır. İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) ihramlı iken Meymûne ile evlendi.” [Buharî, Cezâu’s-Sayd 12, Megâzi 43, Nikâh 30; Müslim, Nikah 46, (1410); Ebu Dâvud, Menâsik 39, (1844, 1845); Tirmizî, Hacc 24, (842); Nesâî, Hacc 90, (1, 91, 192)] Buharî’nin bir rivayetinde şu ziyade var: “Umretü’l-Kazâ sırasındayadı. Gerdeğe ihramsız girmişti. Meymûne Serif’te vefat etti.” Ebu Dâvud der ki: İbnu Müseyyeb demiştir ki: “İhramlı iken Resûlullah’ın Meymûne ile evlenmesi meselesinde İbnu Abbas vehme düşmüştür.” Nesâî’ye ait bir başka rivayette: “İhramlı iken Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) evlendi.” denir. Meymûne ile evlendiği zikredilmez. Meymûne (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Her ikimiz de Serif’te ihramsız iken, Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) benimle evlendi.” [Müslim, Nikah 48, (1411); Ebu Dâvud, Menâsik 39, (1843); Tirmizî, Hacc 24, (845)] Bu metin Ebu Dâvud’dakidir. Müslim’de şöyle denmiştir: “Kendisi ihramsız olduğu halde O’nunla (Meymûne) evlendi, Râvi -ki Yezîd İbnu’l-Esamm’dır- der ki: “Meymûne hem benim teyzemdi, hem de İbnu Abbas’ın teyzesi idi.” Tirmizî’de şu ziyade vardır: “Meymûne (radıyallahu anhâ) ile gerdek yaptığında ihramsız idi. Meymûne Serif’te öldü. Onu, Resûlullah’ın kendisyle gerdek yaptığı çadırda defnettik.” Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdular ki: “İhramlı ne evlenir, ne evlendirir, ne de evlenme teklifinde bulunur.” [Müslim, Nikah 41, (1409); Muvatta, Hacc 70, (1, 348, 349); Ebu Dâvud, Menâsik 37, (1841); Tirmizî, Hacc 23, (840); Nesâî, Hacc 91, (5, 192)] Ebu Katâde (radıyallahu anh) anlatıyor: “Hudeybiye sulhu yapıldığı sene, bir gün Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ın ashabından bir grupla birlikte, Mekke yolu üzerinde bir yerde oturuyordum. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm), bizden ileride (konaklamış) idi. Ben hariç herkes ihramlıydı. Halk vahşi bir eşek gördü, ben o sırada meşguldüm, ayakkabımı tamir ediyordum. Gördüklerinden beni haberdar etmediler, onu kendiliğimden görmüş olmamı istiyorlardı. Bir ara aralarında bir gülüşme oldu. Birden etrafıma bakındım (ve bu esnada) hayvanı gördüm. Hemen (Cerâde adındaki) atıma gidip eğerledim ve bindim. (Acelemden) kamçıyı ve mızrağı unutmuştum. “Kamçı ve mızrağımı bana verin!” diye seslendim. “Hayır, dediler, vallahi bu işte sana yardımcı olmak istemeyiz.” Öfkelendim. İnip onları aldım. Tekrar binip, eşeğe doğru hızla gittim, (yetişip) avladım. Beraberimde getirdim, ölmüştü. Arkadaşlarım etinden yediler. Ancak sonradan ihramlı iken yeyip yememe hususunda şekke düşüp (yediklerine pişman oldular). Yürüdük, ben bir parça ayırdım. Resûlullah’a kavuşunca, bu meseleyi sorduk. “Beraberinizde bir şeyler kaldı mı?” dedi. Ben: “Evet!” diyerek parçayı uzattım. İhramlı olduğu halde, ondan yedi. Ve şöyle dedi.: “Bu bir taamdır. Onu Allah size ikram etmiştir!” [Buharî, Cezâu’s-Sayd 2, 3, 4, 5, Hibe 3, Cihad 46, 88, Megâzi 35, Et’ime 19, Zebâih 10, 11; Müslim, Hacc 56, (1196); Muvatta, Hacc 76, (1, 350); Tirmizî, Hacc 25, (847); Ebu Dâvud, Menâsik 41, (1852); Nesâî, Hacc 78, (5, 182); İbnu Mâce, Menâsik 93, (3093)] Bir rivayette şu ilave vardır: “O helaldir, yiyin.” Bir diğer rivayette: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) onlara “Sizden biri ona saldırmasını emretmedi, veya gösterdi mi?” dedi. Onlar: “Hayır!” deyince, “Öyleyse yiyin!” buyurdu.” Bir başkasında“ Gösterdiniz veya yardım ettiniz ya da yolunu çevirdiniz mi” (diye sordu).” Sa’b İbnu Cessâme (radıyallahu anh)’nin anlattığına göre, kendisi, Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’a, Ebvâ veya Veddân’da (canlı) yaban eşeği hediye etmişti ama o geri vermişti. Yüzünün döküldüğünü görünce: “Sadece ihramlı loduğumuz için geri verdik” demişti. [Buharî, Cezâu’s-Sayd 6, Hibe 5, 17; Müslim, Hacc 50, (1193); Muvatta, Hacc 83, (1, 353); Tirmizî, Hacc 26, (849); Nesâî, Hacc 79, (5, 183-185); İbnu Mâce, Menâsik 92, (3090)] Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdu ki: “Siz ihramlı iken, bizzat avlamamış iseniz veya sizin için avlanmamış ise kara avı size helaldir.” [Ebu Dâvud, Menâsik 41, (1851); Tirmizî, Hacc 25, (846); Nesâî, Hacc 81, (5, 187)] Abdullah İbnu Âmir İbni Rebi’a anlatıyor: “Hz. Osman (radıyallahu anh)’a Arc’ta iken bir av eti getirildi. Arkadaşlarına: “Yiyiniz!” dedi. Onlar: “Sen yemiyor musun?” diye sordular. “Ben, dedi sizin durumunuzda değilim, bu hayvan benim için avlandı.” [Muvatta, Hacc 84, (1, 354)] Urve merhum anlatıyor: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’ye: “Bir av hayvanı benim için avlanmamışsa bu bana helal mi, haram mı?” diye sormuştum, şu cevabı verdi: “Ey kızkardeşimin oğlu, o (ihram müddeti) on gündür. İçinde bir seğrime hissedersen bırakıver (yeme).” [Muvatta, Hacc 85, (1, 354)] el-Behzî (radıyallahu anh) -ki ismi Zeyd İbnu Ka’b’dır- anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) Mekke’ye gitmek düşüncesiyle ihramlı olarak (Medine’den) çıktı. Rahvâ nam mevkiye varınca orada kesilmiş bir vahşi eşekle karşılaştılar. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’a bundan bahsedildi: “Bırakın onu, dedi, sahibi hemen gelebilir!” Derken hayvanın sahibi Behzî geldi ve Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ı bularak: “Ey Allah’ın Resûlü, bu eşeği (size bıraktım) dilediğiniz gibi tasarruf edin!” dedi. Resûlullah derhal Hz. Ebu Bekr’e emrederek, “Yol arkadaşları arasında taksim etmesini” söyledi. Sonra yola devam edip İsâye nâm yere geldi. Burası Ruveyse ile Arc arasında bir yer idi. Sıcak bir gölgede kıvrılıp uyumakta olan bir ceylan vardı. -Ravi der ki- Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) bir şahsa, herkes geçinceye kadar orada bekleyip kimseye hayvanı rahatsız ettirmemesini emretti.” [Muvatta, Hacc 79, (1, 351); Nesâî, Hacc 78, (5, 182, 183), Sayd 32, (7, 205)] Ebu Hureyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Biz, hacc veya umre için Hz. Peygamber (aleyhisselâtu vesselâm)’le birlikte yola çıkmıştık. Yol esnasında bir çekirge sürüsüne rastladık. Kamçı ve yaylarımızla vurmaya başladık. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm): “Bunu yeyin, zira o deniz avından (sayılır)” dedi.” [Ebu Dâvud, Menâsik 42, (1854); Tirmizî, Hacc 27, (850)] Esmâ Bintu Ümeys (radıyallahu anhâ) Muhammed’i Beydâ’da doğurduğunu söylemiş, önceki hadisteki durumu aynen zikretmiştir.” [Muvatta, Hacc 1, (1, 322); Nesâî, Hacc 26, (5, 127)] Muvatta’nın bir başka rivayetinde şöyle denir: “(Esmâ…) Zülhuleyfe’de (Muhammed’i doğurdu). Ebu Bekr (radıyallahu anh) ona yıkanmasını, sonra da ihrâma girmesini emretti.” Nesâî, bir başka rivayette şu ziyadeyi ilave eder: “… sonra hacc için ihrama girmesini, Kâ’be’yi tavaf hariç, herkesin yaptıklarını aynen yapmasını (emretti).” Yine Nesâî’nin bir başka rivayetinde (Esmâ) şöyle demiştir: “Resûlullah’a (birisini) göndererek: “Ne yapayım?” diye sordurdum. Bana: “Yıkan, (kan gelen kısma) sargı bağla, sonra da ihrama gir.” haberini gönderdi.” İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)’den yapılan bir rivayete göre, hacc veya umre için ihrama giren hayızlı kadın hakkında, “Kadın dilerse umre veya haccı için ihrama girer, ancak Beytullah’ı tavaf edemez, Safa ile Merve arasındaki sa’yi de yapamaz. Bunlar dışındaki bütün menâsike insanlarla birlikte katılır. Temizleninceye kadar mescide yaklaşmaz.” [Muvatta, Hacc 45] İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdular ki: “Nifaslı ve hayızlı kadınlar mîkât’a gelince guslederek ihrama girerler ve Beytullah’a olan tavaf hariç bütün menâsiki ifa ederler.” [Ebu Dâvud, Menâsîk 10, (1744); Tirmizî, Hacc 100, (945)] İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdular ki: “Beş hayvan vardır, bunları öldürmesi ihramlıya günah değildir: Karga, çaylak, akrep, fare, kelb-i akûr,” [Buharî, Cezau’s-Sayd 7; Müslim, Hacc 72, (1199); Muvatta, Hacc 88, (1, 356); Ebu Dâvud, Menâsîk 40, (1846); Nesâî, Hacc 82-84, 86-88, (5, 187-190)] Bir rivayette şöyle denilmiştir: “Bunları, Harem’de ve ihramda iken öldürene günah yoktur.” Ebu Dâvud ve Tirmizî’nin, Ebu Saîdi’l-Hudrî’den kaydettikleri bir rivayette: “Saldırgan yırtıcılar”da denmiştir. Bundan maksad insana saldırıp yaralayandır. Alkame İbnu Ebî Alkame, annesinden rivayet etmiştir ki: “O, Aişe (radıyallahu anhâ)’ye ihramlının bedenini kaşıması sorulduğunu duydu. Hz. Aişe şöyle dedi: “Evet, kaşısın, iyice kaşısın.” Sonra dedi ki: “Elerimi bağlasalar, ayaklarımdan başkası olmasa gene kaşırım.” [Muvatta, Hacc 93, (1, 358)] Telbiye Hakkında İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) şunu söyledi: “Sizin Resûlullah’a iftira ettiğiniz Beydanız şurasıdır. Ama, Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) sadece mescidin -yani Zülhuleyfe mescidinin- yanında ihrama girip telbiye getirdi.” [Buharî, Hacc 20; Müslim, Hacc 23, (1186); Muvatta, Hacc 30, (1, 332); Tirmizî, Hacc 8, (818); Ebu Dâvud, Hacc 21, (1771); Nesâî, Hacc 56, (5, 162-164); İbnu Mâce, Menâsik 14, (2916)] Bir rivayette şöyle denir: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) Şecere nam mevkide devesine bindiği zaman telbiye getirdi.” Nesâî’nin diğer bir rivayetinde denir ki: “İbnu Ömer’e: “Seni deven kaldırdığı zaman telbiye çeker gördüm.” diye sorulmuştu. Şu cevabı verdi: “Çünkü Resûlullah böyle yapmıştı.” Ebu Cübeyr anlatıyor: “İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)’a dedim ki: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ın, ihrama girince getirdiği telbiye hususunda Ashab’ın ihtilafına şaşıyorum!” Bana şu cevabı verdi: “Bu meseleyi ben herkesten iyi biliyorum. Aslında Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)tek bir hacc yaptı. Bütün ihtilaflar bundandır. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) hacc maksadıyla yola çıktı. Zülhuleyfe mescidinde iki rekat namaz orada haccı boynuna borç kıldı peşinden de hac için telbiye gedirdi. bunu iki rekatı tamamlayınca yaptı. Bunu kimileri duydu , Ben de hafızama yerleştirdim. Sonra bindi. Devesi onu kaldırınca tekrar telbiye getirdi. Kimileri de bunu kavradı. İnsanlar bölük bölük geliyordu. Onlar devesi onu kaldırdığı zamanki telbiyesiyi işittiler. İşte bunlar diyorlar ki: O sadece devesi kalkınca telbiyeye başladı.” Sonra yoluna devam etti. Beyda tepesine çıkınca da telbiye getirdi. Bir grup da bunu aklında tuttu. Bunlar da, Beyda’ya çıkınca telbiye getirdi” diyorlar. Allah’a yemin ederim ki namazgahında haccı başlattı. Devesi kaldırdığı zaman da telbiye getirdi, Beyda tepesine çıkınca orada da telbiye getirdi.” Said İbnu Cübeyr sözüne devamla dedi ki: “İbnu Abbas’ın sözünü esas alanlar (Zülhuleyfe’deki) namazgahta iki rekatlık ihram namazını kılar kılmaz telbiye getirdi.” [Ebu Dâvud, Menasik 21, (1770)] Nâfi diyor ki: “İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ), Harem bölgesinin en yakın yerine geldi mi telbiyeyi bırakırdı. Sonra Zu-Tuva’da geceyi geçirir, orada sabah namazını kılar, sonra yıkanırdı. Ve derdi ki: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) böyle yapardı.” [Buharî, Hacc 38, 39; Müslim, Hacc 226, (1259); Muvatta, Hacc 32, (1, 333)] İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdular ki: “Mukim olanlar veya umre yapanlar, Hacer-i Esved’i istilâm edinceye kadar telbiyeyi bırakmazlar.” [Ebu Dâvud, Menâsik 29, (1817), Tirmizî, Hacc 79, (919)] Hadis, Tirmizî’de şöyledir: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm), umrede iken, Hacer-i Esved’e istilâm yapınca telbiyeyi bırakırdı.” İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ı telbiye çekerken -bir rivayette mülebbiyen değil, mülebbiden demiştir- işittim şöyle diyordu: “Lebbeyk allahümme lebbeyk, lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk. Lâ şerîke leke.” Bu kelimelere başka ilavede bulunmuyordu.” [Buharî, Hacc 26, Libas 89; Müslim, Hacc 19, (1184); Muvatta, Hacc 28, (1, 331-332); Tirmizî, Hacc 13, (825); Ebu Davud, Menâsik 27, (1812); Nesâî, Hacc 54, (5, 159-160)] Bir rivayette şu ziyade var: “Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) derdi ki: “(Babam) Ömer İbnu’l-Hattab (radıyallahu anh) bu kelimelerden ibaret olan Resûlullah’ın telbiyesi ile telbiye getirir ve şunu söylerdi: “Lebbeyk allahümme lebbeyk. Lebbeyk ve sa’deyk ve’l-hayru fi yedeyk. Lebbeyk, ve’r-Rağbâu ileyk ve’l-amel.” [Nesâî, Hacc 54, (5, 161)] Ebu Dâvud’un diğer bir rivayetinde Hz. Câbir (radıyallahu anh)’den şu ziyade vardır: “Resûlullah şöyle telbiye getirirdi…” dedikten sonra tıpkı İbnu Ömer’in hadisindeki gibi bir metin zikretti. Sonra Hz. Câbir’in şunu ilave ettiğini kaydetti: “İnsanlar telbiyeye “… Zü’l-Me’âric” ve benzeri kelimeler ilave ettiler. Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) bunları işitti ancak hiç bir müdahelede bulunmadı.” Zü’l-Me’âric, Allah’ın isimlerinden biri olup “yükselme yerlerinin sahibi”, “yüksek dereceler sahibi” manasına gelir. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh): “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)’ın telbiyesinde “Lebbeyk ilâhe’l-Hakk” da vardır” demiştir. [Nesâî, Hacc 54, (5, 161-162)] Sâib İbnu Hallâd[4] el-Ensârî (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) şunu söylediler: “Cibril (aleyhisselam) bana gelip, ashabıma ve beraberimde olanlara telbiye çekerken seslerini yükseltmelerini emretmemi istedi.” [Muvatta, Hacc 34, (1, 334); Ebu Dâvud, Menâsik 27, (1814); Tirmizî, Hacc 15, (829); Nesâî, Hacc 55, (5, 162); İbnu Mâce, Menâsik 16, (2922-2923)] İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Müşrikler haccederken şu şekilde telbiyede bulunurlardı): “Lebbeyk lâ-şerike-leke.” Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) da: “Yazık size, yeter, yeter” buyururdu. Müşrikler (telbiyelerinin devamında): “Yalnız bir şerik müstesna, o senin şerikindir, sen ona da, onun mâlik olduğu şeylere de mâliksin) derlerdi. Onlar, bunu, Kâ’be’yitavaf ederken söylerlerdi.” [Müslim, Hacc 22, (1185)]
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden.. BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü.. Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..! | |
|
Etiketler |
haramlari, ihram, ve |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Zaruretler Haramları Mubah Kılar mı? | BeSte | Genel İslami Konular | 0 | 25 Temmuz 2024 21:36 |