IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 07 Eylül 2009, 04:49   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ebu cehil ve diğerleri




EBU CEHİL VE DİĞERLERİ

ALPEREN GÜRBÜZER

01.09.2009, 18:38

Bir gün Abdullah b. Cid’an’ın evinde verilen bir ziyafette Amr b. Hişam pervasızca Muhammed’i itmeye başladı. O yıllarda her ikisi de delikanlı yaştaydılar. Muhammed b. Abdullah önce aldırış etmedi, fakat o iki üç kez itip kalkmayı tekrarlayınca bir anda kapışıverdiler. Tabi ki bu kapışmada “Adı güzel kendi güzel Muhammed” bir darbede Amr b. Hişam’ı yere seriverdi. Sadece yere serivermekle kalmayıp aynı zamanda Amr b. Hişam’ın ömür boyu unutmayacağı şekilde bacağından kan akmaya başladı da. Oysa şimdiye kadar hiç o böylesine yenilgiyi tatmamıştı. Araya girip olayı yatıştıranlar olsa da ilk mağlubiyette bacağından aldığı darbe izi ölene kadar silinmeyecekti. Özellikle bu iz ilahi bir güç tarafından cümle âleme ibreti âlem olsun diye ayarlanmış gibiydi sanki.
Amr b. Hişam (Ebu Cehil) belli ki olaylardan hiç ders almamışçasına ileriki yıllarda da şirretliğine devam etmekten geri durmayacaktır. Şöyle ki Rasulullah’a peygamberlik geldiği dönemlerde, Allah Rasülü Kâbe’de namaz kılarken; burada namaz kılamazsın diye tehditte bulunmuş, ama Efendimiz (s.a.v) hiç islimini bozmadan namaza durmuştu. Nitekim bu konu ile ilgili vahiy indi de. Allahü Teala mealen; “Bu tür davranışlarda bulunanın azıp kudurduğunu, namaz kılındığı zaman engellemeye çıkar ve ısrar eder bu huyundan vazgeçmezse cehennem zebanileri çağırırız, sakın ona boyun eğme” beyanıyla Habibine moral veriyordu adeta. Bu ayetler bir şekilde Ebu Cehil’in kulağına gelince daha da sinirlenip;
— Bir daha onu namaz kılarken görürsem ayağımla çiğneyeceğim, tarzında çıkış yaptı.
Gerçektende Allah Rasulü yine Kâbe’de namaz kılarken Amr b. Hişam adım adım ilerlemeye başladı, ama o an ne gördüyse irkilip geri çekilmek zorunda kaldı, etraftan seyredenler sebebini sorduklarında;
—Ateşle dolu bir çukurun bir anda önüme çıkıverdiğini görünce sarsıldım, ister istemez nevrim döndü, dolayısıyla ilerleyemedim, cevabını verdi. Tabiî ki verdiği bu cevap dinleyenleri tatmin etmemişti, hatta yine her zamanki gibi o bildik cümleleri sarf ettiler:
—Ya Ebu Cehil sen hayal görmüşsün galiba, ya da sihirlemişler seni…
Zaten Ebu Cehilde bütün bu ilahi uyarıların şokunu atlattıktan sonra cehaletine cehalet katacak örnekleri sergilemeye devam edecektir. Zira arkadaşlarının bu konudaki endişelerine gerek kalmadı da.
Yine bir gün Rasulüllah namaz kılıyordu, bu seferde komşusu Ukbe b. Ebi Muayt peştamelini (Araplar buna izar diyorlar) boğazına geçirerek boğmaya kalkıştı. Durumu gören Ebubekir Sıddık (r.anh.) derhal müdahale ederek onu bir hamlede yere savurdu, derken yaşanılan bu olayda Ebubekir hafif sıyrıkla çıkabildi ancak.
Başka bir gün de Allah Rasulü namaz kılarken deve işkembesini üzerine bıraktılar, gülüşmeler ve kahkahalar eşliğinde Efendimiz (s.a.v) bekliyordu ki biri gelip alsın diye, ama kimse işkembeyi almaya cesaret gösteremedi. Neyse ki Müslümanlardan biri koşarak kızı Fatıma’ya haber salınca, annemiz yerinden fırlayıp babasının üzerindeki pislik dolu işkembeyi alıverdi. Allah Resulü secdeden doğrulunca kızıyla göz göze gelmişti, gül kokulu kızını o an tebessümle selamladı. Zira o hem müminlerin, hem de velilerin annesidir. O Fatimat’üz Zehra’dır. Gül kokulu kızı bir nebzede olsa üzüntüsünü almıştı, ama Allah Resulü belli ki bu olaydan incinmişti. Hatta arş-ı ala titremişti. Öyle ki Efendimiz (s.a.v) ellerini Kâbe’ye doğru kaldırıp:
—Allahım sana malum, onları sana havale ediyorum, diyerek üç kez zahiren bu münacatını tekrarladı.
Biranda kahkahalar durdu, ya bu sözler tutarsa kaygısı sardı herkesi. Nitekim Rabbül Âlemin: “Allah’a ve Resulüne eziyet vermeye çıkanları Allah dünyada da ahirette de lanetlemiştir” ( Ahzab–27) ayetiyle Amr b. Hişam’a değişmez hüküm gereği lanetlenmeye müstahak Ebu Cehil unvanı verilmiştir. O artık Cehaletin Piridir bundan böyle. Hakeza Amr b. Hişam ismi bu tür çirkef davranışları ile unutulup, kıyamete kadar EBU CEHİL lakabı ile anılacaktır.
Rasulüllah’ın namazına karışanlar bu defa da Kur’an’a dil uzattıkları gibi ayetleri uydurduğu yalanını da yaymaya başladılar. Onlar yaya dursunlar Allahü Teala inen ayetleri inkâr edenlere karşı Rasülü vasıtasıyla; Bütün ins ve cin âlemi bir araya gelse bir benzerini meydana getiremezler vahyi ile karşılık verdi. Bu meydan okuma karşısında seslerini kesmek zorunda kaldılar. Tabii bu arada yine boş durmadılar. Ebu Cehil bir fikir ortaya atarak zihinleri bulandırmaya devam etti, dedi ki:
—Ay’ı ortadan ikiye bölsün ve tekrar eski haline döndürsün de bir görelim bakalım savunduğu dava ne derece doğruymuş, el mi yaman, bey mi yaman o zaman anlarız.
Allah Rasulü:
— Peki, eğer ay ikiye bölünüp eski haline gelirse Allah’a ve benim Peygamber olduğuma inanacak mısınız?
Ebu Cehil:
—Tamam, fakat hemen bu gece olursa, dedi.
Artık nefesler tutulmuştu, yediden yetmişe herkes havanın kararmasını bekliyordu. Nihayet ortalık iyiden iyiye alaca karanlığa dönüşmüştü, gözler gökyüzüne çevrilmişti. İşte o an gelmişti. Gerçektende gökyüzünde bir bıçağın gireceği kadar ay ikiye yarılmıştı bile. Dahası var, üstüne üstelik ay tekrar eski şeklini almasıyla birlikte etrafta şaşkınlık meydana getirmeye yetti de.
Ebu Cehil apaçık mucize karşısında her zamanki gibi pişkinliğini göstererek:
—Gördünüz mü yine O hepimizi hem sihirledi hem de büyüledi, diyerek olayı manüpüle etmeye çalışıp sözlerini şöyle noktaladı:
—Lat ve Uzza adına yemin ederim ki dışardan gelecek yolculardan bu olayın aslı astarını soruşturup senin yalanını ortaya çıkaracam, dedi.
Nihayet gelen yolcu kabilesine meseleyi sorduklarında beklemedikleri cevabı aldılar, dediler ki;
—Evet, o gece ayın ikiye ayrıldığını ve sonra da eski halini aldığına şahit olduk.
Ne yazık ki herkesin gözü önünde cereyan eden bu apaçık mucizeye rağmen hiç bir şey olmamışçasına müşrikler bildiklerini okumaya ve ipe sapa gelmez bir dizi isteklerini sıralamaya başladılar:
— Dağları yürütsün.
—Yurdumuzu genişletsin.
— Irmaklar akıtsın.
—Geçmiş atalarımızı diriltsin.
— Peygamberliğini tasdik edecek melek göndersin.
— Göğü üzerimize parça parça indirsin.
— Allah’ı ve melekleri karşımıza çıkarsın, gibi sözlerle ortalığı velveleye verdiler. Utbe bir davet sırasında bu teklifleri Allah Rasulüne sundu. Allah Resulü cevaben:
—Benim görevim bu manasız isteklerin yerine getirilmesi değil, asıl vazifem tebliğ ve irşattır diyerek oyunlarını bertaraf eyledi. Netice itibariyle Allah Rasulü onların yanından ayrıldı, ardından da halasının oğlu Abdullah b. Ebi Ümeyye koşarak:
—Kavmin sana bu kadar teklifde bulundu, sen ise aldırış etmedin, yemin ederim sana asla inanmayacağım, deyince Rasulüllah (s.a.v) sessiz kalmayı tercih edip bir tek kelam bile dahi etmedi. Habibullah Hane-i Saadetine döndüğünde kendisini rahatlatacak ayetler inmeye başladı:
Dediler ki, bizim için şu yerden bir pınar fışkırtıp akıtıncaya kadar, sana asla inanmayız… Ortasından da bol su nehirler akıtasın… Semayı parça parça halde üstümüze düşüresin… melekleri şahit getiresin.. semaya çıksın, ona çıktığınada asla inanmayız, ta ki bize okuyacağımız bir kitap indirsin.. De ki subhanallah.. Ben ancak bir insanım, bir peygamberim.. De ki benimle sizin aranızda şahit olarak Allahın bulunması yeter. Hiç şüphe yok ki O kullarının yaptığından haberdardır ( İsra: 90–98).
Aslında her nüzul olan ayet bomba niteliğindeydi, öyle ki müşrikler:
— Keşke Kur’an bir inişte ya da toptan indirilmiş olsaydı, demek zorunda kalmışlardır.
Ebu Cehil müteaddit defalar:
—Baksanıza amcası Ebu Talib’e başvurularımız ortada kaldı, adam hepimizi uyutmayı başardı, hatta işi sürüncemeye bırakarak işi soğutma yolunu seçti. Yeğeni ise müthiş bir sihirbazmış meğer. Üstelik ayı bile ikiye böldü, artık yeter bu iş burada kalmamalı, gerekirse 100 deve ödülle işini bitirelim, ne dersiniz?
Oradakiler:
— O zaman kolaysa sen yap, dediler.
Ebu Cehil bu sözler karşısında yutkunarak alnından dökülen soğuk terleri silmek zorunda kaldı. Neyse ki orada bir adam imdadına yetişircesine:
— Bu işi yapsa yapsa Hattabın oğlu Ömer yapar deyince rahatlayıverdi.
Oysa Rasulüllah (s.a.v)’de ara sıra:
—Allah’ım bu dini ya Ömer’le yahut Amr’la (Ebu Cehil) aziz kıl, diye dua ediyordu, müminlerde İlahi makama ulaşan duaya her defasında âmin sesleri ile karşılık veriyordu.
Allah Resulünü öldürmek niyetiyle yola koyulan Ömer, yolda kız kardeşinin de Müslüman olduğunu duyunca biranda beyni dönüverdi, önce kızkardeşinin evine gitmeye karar verdi. Eve yaklaştığında şimdiye kadar hiç duymadığı kelama kulak verdi. Sonra evde okunanları işitti. Burcu burcu okunan ayetler kendinden geçirdi, kendine getirdi ve Kur’an tilaveti ruhunda dalgalanma meydana getirdiğini hissedince:
—Bu ne hoş kelam, çok etkileyici söz, deyip yumuşadı. Ruh ikliminde yaşadığı fırtınanın akabinde Allah Resulünün yanına varıp imanla şereflendi. Böylece o gün Erkam b. Ebul’un evi bayram sevincine boğuldu. Çünkü Allah Rasülünün duası yerini bulmuştu. Mekke’de iki insanın sözü geçerliydi ki, bunlardan birinin İslamla müşerref olması çok büyük yankı buldu. Ki; o güne kadar gizli gizli kılınan namazlar Ömer’in Müslüman olmasıyla birlikte açıktan kılınmaya başladı. Dile kolay bu Ömer, en ufak sataşmanın getireceği faturayı düşünen müşrikler müminlerin namaz kılmalarını engelleme cesareti gösteremediler.
Müşrikler artık son çarelere başvurmaya başladılar. Hatta Kureyş’in ileri gelenlerinin görüşme talepleri oldu. Peygamberimiz; buyursun gelsinler, dedi. Geldiler de, ancak Allah Rasulünün yanındakilerini inceden inceye süzdükten sonra burun kıvırıp:
—Onlarla bir arada oturamayız, dediler. Allah Resulü anında gelen vahiyle kendilerini elit tabaka sayan tayfaya cevabı gecikmedi:
—Rablerin rızasını dileyerek sabah akşam ona dua eden fakirleri huzurunda sakın kovma. Onların hesabından hiçbir şey sana ait değildir(Enam:51,52, Müslim:4/1878).
Vahyin ardından gülmeye başladılar; baldırı çıplaklar mı, açlıktan nefesi kokanlar mı Allah’ın ikramına layık olcaklar, diyerek alay ettiler. Yine Rasulüllah şu ayetleri tane tane okumaya devam etti:
Böylece biz insanların bir kısmını diğer kısmıyla imtihan ettik. Bunlar mı Allah Tealanın aramızdan seçip ihsan ettiği kişiler desinler diye. Allah şükredenleri daha iyi bilen değil mi? (Enam: 53–54)
Müşrikler vahyolunan ayetlerden hala ders almadan Bilal, Ammar, Yasir vs. ile aynı terazinin kefesine koyulma endişesiyle hidayet şemsiyesinden uzak kaldılar. Allahü Teala:
Kâfirler şöyle dediler: Eğer O Peygamberin getirdiği din hayırlı, doğru olsaydı bizden önce biçare kâfirler koşup ona sarılmış olmazlardı. Onlar… Maksatlarına ulaşamayınca bu defada: Bu Kur’an eskiden uydurulmuş bir yalandan ibarettir(Ahkaf–11).
Yeni bir teklifte bulundular, dediler ki:
— Bize Rabbini tanıt.
Peygamberimiz kısa ve özlü olarak İhlâsı Şerifeyi okudu: De ki o Allah tekdir, hiçbir şeye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır. Doğurmamıştır, doğurulmamıştır.
Kısa ve özlü tariften böyle İlah mı olur diyeceklerdi, nitekim de dediler. Rasulüllah (s.a.v) işi sürekli yokuşa sürenlere meydan okuyan ayetle cevap verdi:
Sizin.. İbadet ettiğiniz putlar bir araya gelseler, bir tek sineği bile yaratamazlar. Eğer o sinek, putlardan üzerlerine sürülmüş olan bir şeyi kapmış olsa onu alamazlar. Kovalayan aciz, kaçan aciz..(Hacc-73)
Bu ayetlerle daha da patlayan volkana döndürdü müşrikleri, hemen kararlarını açıkladılar:
Dönüşümlü ibadet teklifi yaptılar, yani bir yıl bizim putlarımıza, diğer yılda senin Rabbine dediler.
Allah Rasulü:
— Ben sizin Allahı bırakarak taptığınız putlara ibadet etmekten nehy ederim (Enam: 56).
— De ki… Ben sizin ibadet ettiğiniz putlara ibadet etmem.. Sizin dininiz size aittir, benim dinimde bana aittir( Kafirun suresi).
Gelen bu ayetler bomba etkisi yapsada başka başka yollar denemekten geri kalmadılar.
Ubeyy b. Halef elindeki kemiği Rasulullah’a göstererek:
— Bunları kim diriltecek?
Rasulüllah:
—O’nu yaratan diriltecek elbet ve hayat verecek, senide cehenneme tıkayacak deyip oradan ayrıldı. Bu arada Cibril Emin Yasin suresini vahyetti:
İnsan görmedim ki biz onu tek bir damladan yarattık.. Çürümüş kemiklere kim hayat verecek dedi… O Allah ki size yeşil ağaçtan bir ateş yaptı da siz şimdi onları yakıp duruyorsunuz. Allah’ın emri bir şeyin olmasını dilediği zaman ona sadece ‘ol’ dediği zaman, o oluverir. Dönüş ancak O’nadır (Yasin.77–83).
Ubeyy b. Halef (Ümeyye) iyiden iyiye sinirlendi, dedi ki:
— Bir atım var, onu özel olarak besliyorum, bunu bilmiş ol ki seninle mücadeleye kararlıyım ve seni öldürecem.
Allah Resulü hiç metanetini bozmadan:
— Aksine ben seni öldürürüm ya Übeyy, diye cevap verdi.
Gerçektende ileriki yıllarda bir savaşta bu söz yerini bulmuştur. Çünkü Allah sevgili dostunu yalancı çıkarmaz.
Kâfirler inanmasalar da elbet Allah nurunu tamamlayacaktır, ne diyelim hidayet Allah’tan, O Gafururrahimdir.
Amenna saddak.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet Mobil Chat
Cevapla

Etiketler
cehil, diğerleri, digerleri, ebu, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
CEHL (Cehil) PySSyCaT Dini Sözlük 1 24 Ocak 2022 00:14
Ebu Cehil’in Cennetteki Hurma Ağacı MySpace İslamiyet 0 31 Ağustos 2013 17:10
Windows XP ve diğerleri... Slipknot Windows 0 20 Temmuz 2010 19:04
Ebû Cehil (cehâlet babası) Metin Genel İslami Konular 0 21 Temmuz 2009 09:54